‘Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle çağır’-3
Bu yazı önceki iki yazı ile birlikte okunursa daha faydalı olur…
Nimetullah Yurt Hocamızın vefatı vesilesiyle onun farklı tebliğ metodunu yazıyorduk.
Nahl Suresi 125’inci ayet yani “Ud’u ilâ sebîli rabbike bi’l-hikmeti ve’l-mev’izati’l-haseneti… / Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır…” sözleri ile başlayan ayet ile ilgili değerlendirmeler yapıyorduk; kaldığımız yerden devam edelim…
Batı dünyasının düzeni ise tam bunun tersinedir. Ben kendi çıkarımı düşünürüm, o da kendi çıkarını düşünür. Kazanacağıma karar verirsem o işe girerim, yoksa girmem, onun kazancı onun, onun sorunu onun, benim sorunum değil dersek, bu da çıkar çatışmasıdır.
“Ud’u” yani “davet et” kelimesi ile Allah bize çıkar paralelliği içinde davranmamız gerektiğini ifade etmektedir.
“Rabbinin sebiline davet et” diyor. İkimizin çıkarı yeterli değildir. İnsanlığın çıkarı olmalıdır. İnsanların uygarlaşmasına da katkıda bulunmalı, onun için “Rabbinin sebiline davet et” diyor. Yani öyle iş yapacağız ki o iş benim yararıma, karşımdakinin yararına ve ailemin, aşiretimin/ocağımın, kabilemin/bucağımın, şa’bımın/vilayetimin, kavmimin/ülkemin ve beşeriyetin/insanlığın yararına olmalıdır. Yaptıklarım uygarlaşmaya yönelik olmalıdır.
“Bana gel” demiyorsun. “Rabbinin sebiline gel” diyorsun, “sırat” demiyor, “sebil” diyor. O kendi yolunda yürüyecek, ben kendi yolumda yürüyeceğim, yollar sonunda bizi bir yere götürmelidir. Birlik içinde özgürlük olacaktır. İslâm budur. “Rabbuna” demiyor. Biz onu sebile davet ederken benim için rabbimin sebili olduğu için davet ediyorum. Başka amaçla bize katılmış olur, onu da kabul ediyoruz. Birlikte doğru iş yapalım da katılanların maksatları ne olursa olsun, onun üzerinde durmamız gerekir.
“Bi’l-hikmeti ve’l-mev’izati’l-haseneti / Hikmet ve hasen meviza ile (davet et)…”
Burada “hikmet” ile “mev’iza”yı karşılaştırıyor.
“Veade” (dal harfi ile) yağmur yüklü bulut anlamına gelir. Gelecek yağmuru haber vermesinden “vaad etmek” bir şeyi yapacağına söz vermek anlamında kullanılmıştır; (ze harfi ile) üstü kapalı anlatmak, dolaylı anlatmak, işaretle anlatmak, önermek anlamlarında kullanılmaktadır; (zı harfi ile) nasihat etmek, öğüt vermek, va’z etmek anlamlarına gelir.
“Nezr” ileride olacak kötülükleri haber vermek anlamına gelir.
“Va’z” ile gelecekte olacak iyilikleri haber vermek anlamına gelir.
“Hikmet” bir şeyin veya bir işin genel oluş içindeki yerini belirlemedir. Ay vardır, çünkü Ay olmazsa yeryüzündeki yıl günler dengede kalmaz. Bu hikmettir.
“Va’z”da ise kişinin bu işteki yararını anlatmaktır. Onun yapacaklarını ve elde edecekleri sonuçları anlatmaktadır. Hikmet akla dayandığı halde, va’z hikmete dayanır. Ekonomi ilmi ile meşgul olanlardan ‘sigara ihtiyaçtır’ diyenler vardır; çünkü diyorlar, o da para ile alınmaktadır. Burada bu husus açıklanmıştır. Sigara hikmet bakımından ihtiyaç değildir ama va’z bakımından ihtiyaçtır; hasene bakımından ise bize ihtiyaç da değildir.
O halde buradaki ifadeden şunu anlıyoruz; hikmet akla, mev’iza ise hislere hitap eder.
Mev’iza ismi zaman, ismi mekân ve masdarı mimidir. Masdarı mimi fiili değil de fiilin yapılışını ifade eder. Türkçede sorma ve sormak şeklinde mastar vardır.
O halde insanlara iyi duygular aşılayan iyi işlerin kıssaları anlatılır, meselleri anlatılır. Bu vaaz olur. Dil hikmetten bahseder, sanat ise mev’iza olur. Kişiye sistemi anlatmak gerektiği gibi onun şahsi çıkarlarını da anlatmamız gerekmektedir. Kur’an kimseye kendisine zararlı şeyi emretmez. Kur’an cihadı ve ölmeyi emreder ama bu onun aleyhinde değildir.
Savaşsız denge kurulamaz, savaş meşrudur ama kurallar için savaşılmalıdır.
Biz sistemimizde yani Kur’an nizamında topluluğun çıkarları kadar kişilerin de çıkarlarını düşünmeliyiz, ikisi de dengede olmalıdır, mev’iza ile hikmet dengede olmalıdır.
Kapitalistler sadece mev’iza ile hareket ederler.
Komünist veya sosyalistler sadece hikmetle hareket ederler.
İslâmiyet ise bunların her ikisinin birden dengede tutulmasını talep eder. (Devamı var)