‘Liyuhricekum mine’z-Zulumâti ilâ’n-nûr’
Nimetullah Yurt Hocamızın vefatı vesilesiyle onun farklı tebliğ metodunu yazıyorduk. Nimetullah Hocaefendi der ki; “Ben her zaman şu ayeti okurum… Böylece kendimi kurtarıcı ve hidayet edici olarak görmem… Rabbimin hidayete erdirici olduğunu bilirim…”
Nimetullah Hocama hürmeten, O’nun dilinden düşürmediği ayet üzerinde yaptığımız ilmî çalışmamızdan demetler sunuyor, Nimetullah Hocamıza Allah’tan rahmet diliyorum…
“Huvelleżî yusallî ‘aleykum ve melâiketuhu… / O ve O’nun melekleri sizin üzerinize salât eden kimsedir...” (Ahzab Suresi, 43). Yani O’nun melekleri de size salât ediyorlar yani sizi yetiştiriyorlar, sizi olgunlaştırıyorlar.
“Melekler”den maksat görevlilerdir, kamu görevlileridir.
Kamu görevlileri de yetiştirmeyi ve olgunlaştırmayı topluluk adına yapıyorlar.
“Mülk” inşa edilen yapılardır. Burada çalışana “melek” denir. Melekler, Allah’ın arz ve semavatını tedvir eden kullarıdır yani Allah’ın kâinattaki görevlileridirler. Yeryüzünde ise Allah’ın halifesi olan topluluğun görevlileri de melektirler. Kur’an aynı kelimeleri kullanmaktadır. Allah kâinatı nasıl yönetiyorsa, insanlar da yeryüzünü öyle yöneteceklerdir.
Kur’an’ı iki yönüyle okumamız gerekir.
Birincisi, kâinat ile dünya ve onun Rabbi olan Allah.
Diğeri de, O’nun yeryüzündeki halifesi olan topluluk ve kamu.
“Liyuḣricekum mine’z-Zulumâti ilâ’n-nûr…” (Ahzab Suresi, 43).
“Sİzİ zulumattan nûra çıkarmaları İçİn...”
Sizi olgunlaştırıyorlar, yetiştiriyorlar, pişiriyorlar.
Bunu nİçİn yapıyorlar?
Sizi karanlıktan çıkarıp da aydınlığa götürmek istiyorlar. Görevliler kendi başlarına bir iş yapmazlar, topluluğun yani kuralların verdiği işleri yaparlar. Dolayısıyla burada Allah ve O’nun görevlileri tek olarak hareket etmektedir. Allah ve melekler, Allah’ın kurallarla yaptıkları demektir. Bundan dolayı “yuhrice” müfret gelmiştir. Buradaki “küm/siz” ocak veya bucak halkıdır. Bu şunu göstermektedir ki, kişilerin ayrı ayrı kişilikleri vardır, bir de topluluğun ayrı kişiliği vardır. Topluluğun kişiliği ile görevlilerin dâhil olduğu kişilik aynıdır.
“Zulumat” nedir? “Zulumat” karanlıktır. Karanlıkta nereye gideceğinizi bilemezsiniz, başınıza ne geleceğini bilemezsiniz. İşte, şeriata yani kurallara uymadan yaşamak budur. Kurallara uymadan yaşamak zulumattır. Çünkü kimin ne yapacağı ve ne ile karşılaşacağı bilinemez. Oysa şeriat/hukuk aydınlıktır. Çünkü kurallar vardır. Ne yaparsan ne ile karşılaşacağını bilmektesin. İşte buna “hukuk düzeni” denmektedir. Nasıl lamba anahtarını çevirdiğinizde ortalık aydınlanır ve lambalar yanarsa, şeriata göre davranılan yerlerde de ortalık aydınlıktır. Hukuk düzeninde her şeyin nereden ne geldiğini herkes görmekte ve bilmektedir.
Hayvan yavruları da doğdukları zaman ne yapacaklarını ya bilmekte veya ilk yıllarında aldıkları eğitimle bilmekte ve hayatlarının sonuna kadar o kurallara uymaktadırlar. Kurallar nesilden nesile ve aileden aileye değişmez. Oysa insanoğlu değişik ocak ve bucaklarda doğup büyümektedir. Kendisine gerekli olan bilgileri sonradan almaktadır. Ayrıca ocak ve bucağın kuralları da zamanla değişmektedir. İşte bu sebepledir ki insan beşikten mezara kadar öğrenim görmek zorundadır, namaz ve diğer ibadetler de bunun için emredilmiştir.
Bugün ilköğrenim mecburidir. Askerlik mecburidir. Araba sürebilmek için ehliyet almak mecburidir. Bugün birçok sahalarda eğitim yani ibadetler mecburidir. İslâmiyet bunları tanzim etmiştir. Şimdi tartışılacak husus eğitimin kendisi değildir, eğitim sistemidir. Beş-on sene öğrenim görüp ondan sonra altmış-yetmiş sene yaşamak mı, yoksa eğitime ömür boyu devam etmek mi? Eski çağlarda değişme o kadar yavaş olurdu ki, gençken elde edilen bilgiler kâfi gelmekte idi. Oysa şimdi benim bu satırları yazabilmem için bilgisayarın son versiyonunu öğrenmek gerekir. Bunları bana kim öğretecek? Gençler yani yeni keşifleri yapanlar öğretecek.
(Geçen ay sonunda Rahmeti Rahmana kavuşan Nimetullah Yurt Hocamızı bir de bu şekilde anmayı sürdürüyoruz ve bunu yaparken de O’nun ruhunu şad ediyoruz, inşallah…)