Nimetullah Yurt Hoca ve farklı tebliğ metodu -2
Geçen ay sonunda vefat eden Nimetullah Hocamızı ve farklı tebliğ metodunu, onun dünya çapındaki çalışmalarında en yakın çalışma arkadaşı olan Salih Mehdi Samarrai’nin anlattıkları ve yazdıklarından aktarıyorduk; kaldığımız yerden devam edelim…
Önceki yazımızda Nimetullah Hocamızın farklı tebliğ metodu ve uygulaması olarak gece yarısından sonra Almanya’da bir bara gitmesini ve oradaki 40 kadar Türk kardeşimize yaptığı tebliği Salih Samarrai’nin anlatımıyla aktarıyorduk; devam edelim…
“Nimetullah Hoca onlarla beraber barda oturmanın harama iştirak etmek olduğunu düşündü. Onlara “Sizler cennete namzet insanlar oldunuz, ben gidip diğerleri ile konuşayım…”.
Hep birlikte “Konuş hocam konuş, onlara da konuş…”
Nimetullah Hoca “Siz cennete namzetsiniz ve sizi dünyadaki cennete (camiye) davet ediyorum...” dedikten sonra, onlara şu suali tevcih etti: “Siz yanı başınızda yapılan camilere yardımda bulunmuyor musunuz? Haydi, şimdi camiye gidelim…” Hocanın tecrübesi gösterir ki sarhoşlar en cömert insanlardır çünkü onlar Allah’tan bağışlanma talep ederler.
Hep beraber: “Hocam, biz çok yardım ettik ama biz şu anda cünübüz, sarhoşuz, böyle pis ve kirlenmiş iken nasıl camiye gidelim?” dediler.
Nimetullah Hoca: “Temiz olmayanlar camide yıkanırlar, su biraz soğuk olsa da siz mücahitsiniz. Soğuk suyla abdest almak da cihattır.”
Nimetullah Hoca onları teşvik etmeye devam etti: “Az içen iki kişi çok içenleri taşısın...” Onlar camiye gitmek için birbirlerini teşvik etmeye başladılar: “Kardeşler, niçin camiye gitmiyoruz? Biz Müslüman değil miyiz? Haydi, hep beraber camiye gidelim...”
Nimetullah Hoca önde, onlar arkada (40 şahıs) caminin yolunu tuttular…
Onların kimi camiye girdi, kimi dışarıda oturup Hoca’nın Kur’an okuyuşunu dinledi.
“De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (Zümer Suresi, 53)
Nimetullah Hoca ayrıca şu hadisi okuyordu:
“Cahiliyede en iyi olanınız İslam’dan sonra da en iyi olanınızdır.”
Onlardan bazıları “Bizim barlarda akrabalarımız var, gidip onları getirelim” dediler.
Nimetullah Hocaefendi Mescidi Nebevi’de bu hikâyeyi başka bir Türk âlime anlatınca, o âlim hocamıza dedi ki: “Yeğenlerimin barlara gittiğini duyunca ikaz etmek için gittik, biraz da sitem ettik onlara ama onlar sinirlendiler. Bizimle ağız dalaşına başladılar ve neredeyse bizi döveceklerdi. Durum böyle olunca biz de onları bıraktık!”
Seneler sonra Nimetullah Hoca bir gün Mescidi Nebevi’de otururken sarıklı cübbeli bir Türk ona yaklaştı ve onun kendisini tanıyıp tanımadığını sordu.
Nimetullah Hoca: “Nasıl tanıyayım? Ben Türkiye’de birçok köyü, kasabayı, şehri ziyaret ettim. Sen belki bunlardan birinde imam ya da müftüsündür.” dedi.
Adam Nimetullah Hocaya şöyle cevap verdi: “Sen belki bin sene düşünsen beni hatırlamazsın ama ben seni çok iyi tanıyorum. Ben Berlin’in en sarhoşlarından biriydim. Bir gün iki arkadaşım beni omuzlarına alarak camiye götürdüler. Sen bana çok acımıştın. Başımı okşadın ve dedin ki; ‘Allah seni seviyor, seni evine kabul edecek’. Ben çok sarhoş olsam da dediklerini anlıyordum. Biraz kendime gelene kadar dışarıda bekledim, sonra guslettim, dua ettim ve Allah(cc)’a tevbe ettim. O zamandan beri namazımı terk etmedim ve hanımım da kapandı. Buraya umre için geldik. Allah’a şükürler olsun ki burada beni seninle buluşturdu.”
Bu, Nimetullah Hocanın barlara gidişinin ne ilki idi ne de sonu olacaktı. Barlara gider ve onları oradan mescide götürürdü. Bu insanlar arasında Türk, Arap ve Urduca konuşan insanlar vardı. O tövbekârlar hep davetçi oldular ve cami yaptırmak için dernekler kurdular.
Ben (Salih Samarrai) yukarı da bahsettiğim “Berlin Bar Tövbekârlarının” birini İstanbul’da ve Ankara’da bizzat gördüm. Nimetullah Hocaefendi barlara gittiği gibi kumarhanelere de gider, oralardan da insanları camiye götürürdü...”