Nimetullah Yurt Hoca ve farklı tebliğ metodu -1
Nimetullah Yurt Hoca ile 1980’li yıllarda (1981-1988) Arabistan’da önce tanışmak, sonra İstanbul/Türkiye’de otuz yıl boyunca çok çeşitli vesilelerle bir arada olmak nasip oldu…
Bu birlikteliklerin önemli bir kısmı o kadar özel ve derindi ki, bunları anlatmak ve yazmak mümkün değildir, onlar ancak yaşanabilirdi ve yaşandı; elhamdülİllah…
Bugüne kadar beş ülkede yıllarca yaşadım ve pek çok hoca ile tanışıp birlikte çalışmalar yaptım ama Nİmetullah Hocamızdaki farklılık hepsinden bambaşkaydı…
Bu farklılığı, Arabistan yıllarımdan itibaren yakından tanıma fırsatı bulduğum, Nimetullah Hocamızın da yakın çalışma ve tebliğ arkadaşı olan Salih Mehdi Samarrai anlatmış; ben de onun anlatıp yazdıklarından aktaracağım ve sadece bununla iktifa edeceğim…
Neden?
Çünkü son günlerde ve yıllarda vefat eden yakın çalışma arkadaşlarım hocaları anlatmakta ve yazmakta hiç zorluk çekmedim ama Nimetullah Hocam ile her bir araya gelişimizde yaşadığım özellikle manevi atmosferi yazmak benim için mümkün değil!
Geçen ay vefat eden Nimetullah Hocamızı anlatmaya teşebbüs bile etmeyeceğim!
Bundan dolayı da sadece Salih Mehdi Samarrai’nin anlatıp yazdıklarını okuyalım…
“Nimetullah Hocaefendi Avrupa’yı dört defa ziyaret etmiştir ve Almanya bu ülkelerden biridir. Hocamız Almanya’da sadece camilerde vaaz etmekle kalmamış aynı zamanda birçok Türkün, Arabın ve Urduca konuşan Hindistan ile Pakistanlıların gittiği gazinoları da ziyaret etmiştir.
Nimetullah Hocaefendi Türkçe, Arapça ve Urducayı akıcı konuşur, birçok dünya dilinde de temel bir kaç kelimeyi bilir.
Hikâyemiz 1979 senesinde Türklerle beraber Berlin’de gerçekleşmiştir.
Nimetullah Hocaefendi camilerden birinde birkaç saat Türklerle konuştuktan sonra onlara şunu sordu: “Diğerleri (diğer arkadaşlarınız) nerede?”
Onlar Hoca’ya niçin bunu sorduğunu, kendisini saatlerdir dinlediklerini söylediler.
Hoca onlara: “Diğerleri nerede? Onları da görmek istiyorum” dedi.
Onlar da diğer Türklerin meyhanelerde olduklarını belirtti.
Nimetullah Hocaefendi onlara dedi ki:
“Onları ziyaret edeceğim, bana bir rehber verin yeter!”
Yaklaşık olarak 40 Türkün olduğu bara bir rehberin yardımıyla giden Hoca onların arasında durdu, onlara selam verdi ve dedi ki:
“Ey Mücahİtler, Allah’ın selamı üzerİnİze olsun…”
Türkler birbirlerine bakarak şaşkınlık içinde şu suali sordular; “Kim bu mücahitler?”
Nimetullah Hocaefendi onlara dedi ki: “Üç sebebe binaen mücahİt olan sizlersiniz.
İlk sebep, sizin ‘Ahmet, Mehmet, Hasan, Hüseyin…’ gibi Müslüman isimlerinizle Almanya’ya gidip gelmenizdir. Bu isimleriniz onlara İslam’ı hatırlatıyor.
İkinci sebep, sizlerin ailelerinizin geçimini tedarik etmek için buralara para kazanmaya buraya gelmenizdir ki bu da bir cihattır.
Üçüncü sebep, Osmanlı atalarınıza bakarsanız onlar Mücahİd idiler, sizler de onların torunlarısınız.”
Nimetullah Hocaefendi şöyle devam etti: “Ben Medine-i Münevvere’den size güzel haberlerle geldim. Peygamberimiz Aleyhisselam demiştir ki ‘Kim La İlahe İllallah derse cennete girer’ ve Allah (cc) da beni sizin sebebinizle mükâfatlandıracak…”
Oradaki kişiler hep beraber Kelime-i Tevhidi yüksek sesle dile getirdiler.
“Mücahit kardeşlerim, ben uzun yıllar camilerde vaaz ettim ancak sizi ihmal ettim, size Peygamberlerin barlara gidip insanları Hakka çağırdığını anlatmadım.”
Nimetullah bu şekilde konuştukça orada olanlar ağlamaya başladılar ve “Konuş Hocam konuş, buyur otur ve süt iç...” dediler.
(Devamı gelecek yazıda…)