‘Kuli(A)llahu yünecciyküm minha ve min külli kerbin’
Önceki yazımızda kaldığımız yerden hatırlatmalarımıza devam ediyoruz…
Bundan dolayı müspet ilimleri öğrenmemiz farzdır.
Günde beş vakit namaz kılarak beşikten mezara kadar ilim öğrenmek zorundayız.
Bu hatırlatmaları da yaptıktan sonra 90 yaşını aşmış olan Üstadımız Süleyman Karagülle diyor ki: “Kur’an seminerlerinin yanında Arapça seminerlerine ve Matematik seminerlerine de başlamak istiyorum. Yalova’da bu seminerleri de yapmalıyız. Eğer bir girişimci bulursam, bu seminerler gibi onlar da akşamları devam edecektir, inşallah... Bu seminerleri Şener Keskin ve arkadaşlarının teklifi ile Reşat Nuri Erol başlattı, 22 yıldır devam ediyor, elhamdülillah... Allah inşallah yeni seminerleri de başlatanları gönderir...”
Hatırlatmalarımıza En’am Suresi 64’üncü ayet ile devam ediyorduk… “Kuli(A)llahu yünecciyküm minha ve min külli kerbin sümme entüm tüşrikûne / Kavl et: Allah sizi ondan ve kerbin küllinden inca eder. Sonra siz işrak ediyor olursunuz.” (En’am, 64)
Ayette “KERBİN” kelimesi geçmektedir. “KeRiBe” su çekiminde kullanılan ve suyun kovaya dolmasını kolaylaştıran kovaya bağlı ikinci iptir.
“K” harfi kevni oluşu, “R” harfi tekrarı, “B” harfi geçidi, kapıyı ifade eder.
Bu kelime Kur’an’da dört defa geçer.
İkisi Hz. Nuh kavminde, biri Hz. Musa ve Harun’un kıssasında geçmekte; bir de buradaki bu ayette geçecektir. Kerbin anlattığı bozukluktur.
Kur’an’ın nazil olduğu zamanda da benzer kerb vardı. Kerb kovayı suya batırır. Kerb de topluluğu önce zulümata batırır, sonra kova ile beraber su da necata erer.
Tohumu önce gömersiniz, orada çürür, sonra yeşerir, büyür ve meyve verir.
Bugünkü sosyalizm/komünizm ve kapitalizm ile diğer sistemler kerbdir, şeriatı/hukuku batırmaktadır; daha sonra şeriat hufyeleri ile ortaya çıkacaktır.
Diğer üç “Kerb” marife gelmiştir. Onların kerbi bilinen kerbdir.
Burada bahsedilen kerb ise sadece Mekkelilerin kerbi değildir, insanlığın kerbidir; benzer olarak günümüzdeki kerbdir. Bunun için ayette “kerbin” kelimesi gelmiştir.
“Külli” kelimesi ile de istiğrak ifade edilmektedir. Diğer üç kerb marifeli gelmiştir. Bu kerb ise nekreli gelmiştir. Çünkü burada bahsedilen herhangi bir kerb değildir.
Ayette geçen “sümme/sonra” kelimesi nereye atfediyor?
“Yünecciyküm”e atfediyor. Hufyeden ve kerbden sizi kurtarmaktadır. Biliyorsunuz ki bunları yapan her şeye kadir olan Allah’tır. Ama siz sonra yine “işrak/şirk” ediyorsunuz.
“İŞRAK” ne demektir?
“İşrak/şirk etmek” demek, kâinattaki mutlak tek halik ve kudret sahibi olan Allah’a, O’nun mülküne ve O’nun kudretine ortak edip insanları onlara ibadet ettirmek demektir.
-Şeriata dayanmayan tüm kanunlar şirktir.
-Yani vahye ve ilme dayanmayan tüm kurallar şirktir.
-Karşılığı olmayan nakitler veya hatır senetleri ve benzer uygulamalar şirktir.
-Ekseriyet oyu gibi hiçbir manası olmayan hükümlerin hepsi şirktir.
Bunların şirk olduğunu söylemek ve açıklamak da ilimdir.
Biz Kur’an’ı böyle anlıyoruz.
Anlayışımız yanlış veya eksik olabilir.
Onlar da çalışıp anlasınlar ve icmalarıyla hükmetsinler.
Bizim söylediklerimiz ise bizim sadece görüşlerimizdir, fiilimiz bile değildir.
Ayette geçen “TÜŞRİKÛNE” ve “YÜNECCİYKÜM” kelimeleri ile devam edelim.
Bizim hayatımız necattan ibarettir. İnca eden de âlemlerin Rabbi olan Allah’tır. Ama insan beyni hep necatı başka yerlerde aramaktadır. Şirk necat üzerinde olmaktadır.
Yazdıklarımızdan da anlaşılacağı üzere, bu yazılarla aynı zamanda bir taraftan Süleyman Karagülle Hocamızı anmaya, diğer taraftan O’nunla başlattığımız ilmî ve amelî yani teorik ve pratik çalışmalarımızı sürdürmeye devam ediyoruz…