‘Vellezîne âmenû; iman etmiş olan kimseler’ - 1
KUR’AN VE İLİM seminerleri çalışmaları yapmakta olduğumuzu, seminer notlarını hazırlamak için her gün bir miktar vaktimizi bu çalışmaya ayırdığımızı, bunu bin yüz on haftadan beri sürdürdüğümüzü, Kur’an ayı Ramazan vesilesiyle bir kere daha hatırlayalım…
Nitekim…
Kur’an ayı Ramazan’a iki farklı başlık altında, KUR’AN merkezli yazılarla girdik…
“Şehru Ramazan ellezî ünzile fihi’l-KUR’AN” birinci başlığımızdı; 5 yazı yazdık.
“Kur’an ayı Ramazan ve İslam/Kur’an nizamı” ikinci başlığımızdı; 4 yazı yazdık.
“Ya Kur’an nizamı veya kölelikten beter hayat” üçüncü başlığımızdı; 2 yazı yazdık.
Bu yazılar yazılırken, çalışma arkadaşımız Ali Bülent Dilek, Nisa Suresi üzerinde çalıştığımız yıllarda, KUR’AN VE İLİM seminerimizde yazdıklarımızı hatırlattı…
Nisa Suresi çalışmamızın 45’inci haftasında, 122-125’inci ayetleri tefsir etmişiz…
Kur’an ayı Ramazan ayında olmamız vesilesiyle istifadenize sunuyorum…
Nisa Suresi 122’inci ayetin meali ile başlayalım…
“İman edenleri ve salih ameller işleyenleri, içinde ebedî kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Allah bunu hak bir söz olarak vaat etti. Söz bakımından Allah’tan daha doğru kim olabilir!”
Nisa Suresi’nin önceki ayetlerinde müşriklerden bahsetmiştir.
Şimdi müşriklere karşılık “müminler”den bahsetmektedir.
Müşrikler demek, ilahi kitabı olamayan kimseler demektir.
Burada “müminler”den söz etmektedir.
“Müminler” dayanışma ortaklıklarını kuran kimseler yani askerî birliklere katılanlar demektir. Bedenen nöbet tutanlar demektir. Her topluluğun mümini vardır. Aşirette/ocakta erkekler bekleme, kadınlar temizlik nöbetlerini tutarlar. Kabile yani bucakta erkekler koruma nöbetleri tutarlar. Şa’b yani ilde/vilayette erkekler iç güvenlik nöbetleri tutarlar. Kavim yani ülkede erkekler savunma nöbetleri tutarlar. İnsanlık seviyesinde nöbet yoktur.
Nöbet tutanlar bu görevlerini yerine getirmek için dayanışma ortaklıklarını oluştururlar. Dayanışma ortaklıkları ilmî şûranın seçtiği bir başkana tâbi olurlar. Böylece bir devlet oluşur. Devletler hakemlerin aldığı kararların infazı için bu askerlerini kullanırlar.
İnsanların bir kısmı iman etmekte, bir kısmı ise iman etmemekte yani dayanışma ortaklığına girmemekte, bunlar cizye vermektedirler. Bir kısmı ise ne nöbete katılmakta, ne de cizye vermektedirler; bunlar müşriktir.
Kur’an burada özellikle “müminleri” tarif etmekte, müminlerin özelliklerini ortaya koymakta, müminleri “salihatı amel etmiş kimseler” olarak vasıflandırmaktadır…
İman Ayette cennete duhul etmek için “iman ve salih amellerden” bahsetmekte, “vav” harfi ile atıf yapılmakta, ikisinin birden olması gerektiği belirtilmektedir.
“Salihat” demek, uygun işler demektir. Birinin yaptığını diğerinin bozmadığı işler demektir. Standartlara uygun işler demektir.
Avrupalılar ‘normlamayı, standartlamayı biz icat ettik’ diyorlar. Çok zavallı bir mantığa kendilerini inandırmaktadırlar. Standartlama ve takdir, bir seri dokumada ölçümlendirme yap emri Hz. Davut aleyhisselama verilmiştir. Osmanlılarda birçok standartlar geliştirilmiştir. Hazreti Ömer İslâm dinarını standart yapmıştır. “Salihatı amel etmek” demek, şeriata uygun, kurallara uygun, kanunlara uygun amel demektir.
Nisa Suresi 124’üncü ayetin başında “Ve men ya’mel mine’s-salihati / ve kim salihattan bir amel yaparsa…” denilmektedir.
“Salihattan amel etmek” demek, birinin bu yaptığını diğeri yıkmayacaktır. Birinin başlattığını diğeri tamamlayacaktır. Herkes bir iş yaparken kendi işini başkasınınkilere göre ayarlayacaktır. Namazdaki safta nasıl birbirimizi hizalar ve yaptıklarımızı tamamlarsak, hepimizin başkalarının yaptıklarına katkıda bulunacak şekilde iş yapmamız gerekmektedir.
(DEVAMI VAR)