‘Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı…’
Kosovalı bir babanın oğlu olan Mehmet Akif Ersoy ile başlayan bir süreç var…
Bosnalı Prof. Dr. Tayyip Okiç ile Ankara İlahiyat’ta başlayan süreç var…
Kosovalı Ali Yakup Cenkciler ile İstanbul’da devam eden süreç var…
Bunlar ve benzerlerinin başlattıkları daha nice süreçler de var…
Bugünkü bu yazıma böyle başlamamın birkaç sebebi var…
Bu sebeplerden biri, neredeyse iki aydan beri Necmettin Erbakan Hocamı anmak, anlatmak ve bunların da ötesinde O’nun hayatı boyunca yapmaya çalıştıklarını ve yaptıklarını kaldığı yerden sürdürmemiz gerektiğini ifade etmeye çalıştığım yazı dizisi olabilir; 33 yazı…
Emin Saraç Hocanın vefatı vesilesiyle ve onun Mısır’daki Ezher Üniversitesi yıllarından itibaren en yakın arkadaşlarından Kosovalı Ali Yakup Cenkciler Hoca ile ilgili yazılanlar da olabilir (ki hatırlamışken Ali Yakup Hocayı yazmaya devam edeceğiz); beş yazı…
Siz bu kadarcık yazılanları okurken bile daha geniş ve engin anlaşılmayı dilerim…
Neden?
Balkanlı, Kosovalı, Sancaklı/Bosnalı Reşat Nuri Erol olarak yazı-yorum; özellikle Bosna ve Kosova Savaşları yıllarından beri bizim oralarda yani Bosna ve Kosova başta olmak üzere bütün Balkanlar’da yaşadıklarımız ve halen de yaşamakta olduğumuz süreçler var…
Bir bütün olarak bunları yani Balkanlar’da yaşadıklarımızı çok ama çoook farklı bir şekilde anavatan Türkiye’de anlatmaya, yazmaya, yaşamaya ve yaşatmaya çalışma çabamız var ki; bunu özellikle Mehmet Akif Ersoy hemşerimin çaba ve cihadı döneminden beri çok ama çoook farklı bir şekilde anlatma, yazma, yaşama ve yaşatma çabamızın süreci var…
Nasıl?
Safahat…
İstiklal Marşı…
Çanakkale Şehitlerine…
Ve makaleler, dergiler, kitaplar…
“Safahat” hep var olmaya devam edecek ve içindeki bütün çok yönü şiirleri her sıkışıp çıkmaza girdiğimiz dönemlerde çıkış yolu veya yollarının nasıl olabileceğini gösterecek… Elbette makalelerinde, dergilerinde, kitaplarında yazdıkları ve bu yazdıklarını yaşadıkları ile birlikte varlığını sürdürecek… Ve her seferinde, derin bir akademik çalışma yapan başarılı bir akademisyen adayının veya akademisyenin derinleşebildiği oranda anlayabildiği seviyede de o gün için anlaşılması gereken seviyede anlaşılıp istifade edilmesi gerekenler tespit edilecek…
Neden?
Nedeni önce Kur’an, sonra ilim veya önce ilim sonra Kur’an…
Mehmet Akif’in bir mümin olarak bu ikisini hayatının rehberi yapıp hayatın dinî-ilmî-iktisadî-idarî dört dörtlük bit bütün olarak her alanında uygulayıp yaşamasından dolayı…
Cihad niyetiyle yapılan bütün bu çabaların bugüne kadar ne kadar başarılı olduğu ve bundan sonra da ne kadar etkili ve başarılı olacağı, her okuyucunun takdirine kalmış…
Onun mısralarıyla anlatmaya devam edelim…
Mesela, Mehmet Akif Ersoy diyor ki;
“Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı,
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı…”
Kıyamete kadar her dönemde veözellikle her bin yılın başından itibaren kurulacak yeni İslâm nizamı ve medeniyetinin ana kaynağı daima Kur’an olacak, o dönemdeki insanlığın ilmî idrak seviyesine göre o nizam ve medeniyet kurulacaktır...
Bu son yazdığımı, üçüncü binyılı başlarında olduğumuzu düşünerek lütfen tekrar okuyunuz ve durumdan vazife çıkarmaya çalışarak yapmamız gerekenlere yöneliniz…
Tamam, ‘zalim düzen’ var ama yeniden ‘Adil Düzen’ olabilir, yeniden yapabiliriz…
“Kapkaranlıkken bütün afakı insaniyyetin,
Nur olup fışkırmışız ta sinesinden milletin.” Mehmet Akif Ersoy