Reform, yeni reformlar, yeni uygarlık ve … - 16
“Reform, yeni reformlar ve yeni uygarlık” ile ilgili uyarılarımıza devam ediyoruz…
Nerede kalmıştık? İçtihat üzerinde durmuş ve “Ne kadar önemli konular değil mi; bunlar üzerinde durmaya devam edeceğiz...” demiştik, önceki yazımızın en sonunda…
Kaldığımız yerden devam edelim ve içtihadın diğer dört adet kuralı üzerinde duralım...
1) Kalıcı içtihat: İçtihadı her zaman uygulayacak şekilde yapacaksın. Her seferinde içtihat yerine aynı içtihatları aynı şartlarla devamlı kullanmak.
2) Genel içtihat: Başkaları da bu içtihattan yararlanacak şekilde içtihat yapılmalı, böylece içtihatlar arasında birlik ve dayanışma ortaya çıkacaktır.
3) Zati içtihat: Herkes kendisi için ve bulunduğu yer için içtihat yapmalı, başkaları taklit edilmemelidir. Başkalarından alınan bilgiler sindirilerek değerlendirilmeli, doğrudan doğruya başkalarının içtihatları ile amel edilmemelidir.
4) Nihayet içtihat ilmi olmalıdır: İçtihat yapılacak, uygulanacak, sonuçlara bakılarak yeniden içtihat yapılacaktır. Yani amel-ilim, ilim-amel peş peşe yapılıp gelişme sağlanmalıdır.
Sosyal olayların ve özellikle de günümüzde yaşamakta olduğumuz “ekonomik krizlerin” habercileri vardır, onların mutlaka değerlendirilmesi gerekmektedir. İşsizlik olduğu zaman para piyasaya sürülür, enflasyon olduğu zaman da para piyasadan çekilir. Evet, çok basit kanunlar vardır ama bunlardan ilmî olarak yararlanma yine ilmin ve ilim adamlarının işidir...
Nitekim bizim günümüzde de ekonomide yapmamız gereken işte budur. İşsizlik olduğu zaman bir işletme faaliyetini durdurup bekleyebilmelidir, sonra işler açılınca yeniden faaliyete geçmelidir. Böyle bir müesseseyi kurabilmemiz için yapılması gerekenler vardır…
1) Faiz ödediğimiz yani faizli sistemle çalışan bir sermayemiz kesinlikle olmamalıdır. Kazanırsak sermayeye kâr vermeliyiz ama zarar edildiğinde zararı o da yüklenmelidir.
2) Sabit kira vermemeliyiz, üretimden pay vermeliyiz, çünkü sabit kira da faiz gibidir.
3) Sabit ücret de vermemeliyiz, üretimden pay vermeliyiz, aksi halde olanlar bellidir.
4) Nihayet kamu payı olan vergileri de nakitten değil üretimden mal olarak vermeliyiz.
Yani üretim varsa herkes payını almalıdır, üretim yoksa kimse kimseden bir şey istememelidir. Bize bu işletme tarzını “zekât müessesesi” öğretmektedir. Nitekim Marks bile, Osmanlı İmparatorluğu’nun uzun yaşamasının sebeplerinden biri olarak vergilerin para olarak değil de üretilen maldan alınması olduğunu ifade etmiştir.
“Reform” ya da “yeni reformlar” deniyor ya; işte yapılması gereken asıl reformlar…
O halde bankalar kredi açarken kimin ne iş yapacağına karışmaz/karışmamalı, sadece parayı piyasaya sürmeli. Nitekim insan bedenindeki kan da öyledir. Vücuttaki hangi hücrenin hangi maddeye ihtiyacı var, onu kalp bilmez, kalp sadece kanı dolaştırır. Biz de kredilendirmede krediyi çalışanlara yani emek sahiplerine ve halka dağıtırız, böylece gerçek anlamda ihtiyaç olan sulamayı yapmış oluruz. Onlar neye muhtaçsa onun siparişini yaparlar ve onların muhtaç oldukları her çeşit üretim olur. Hâlbuki “faizli sistemde” krediler tüccarlara verilmekte, tüccarlar azami kâr ilkesine göre mal üretmekte ve her çeşit mal piyasaya girmemektedir. Nitekim Keynes 1933’de bunu “nakıs istihdamda denge nazariyesi” ile izah etti, enflasyonu önerdi; o da kötü bir şekilde uygulanan zekât sistemi olmuştur.
Madem zekât sisteminden söz ettik, İslam’da yani İslam düzeninde temel ibadetlerin ana fonksiyonlarını bu vesileyle bir kere daha hatırlatmış olalım. 1) Namaz yaşama eğitimidir; nasıl çalışmalıyız, nasıl yaşamalıyız, onun eğitimini verir. 2) Zekât mallarımızı nasıl kullanmalıyız, bize onu öğretir. 3) Oruç kötülüklerden nasıl kaçınacağımızı ve bedenimizi nasıl dayanıklı hâle getireceğimizi, bağışıklık sistemimizi nasıl güçlendireceğimizi öğretir.4) Hac, diğer insanlarla barışçı ilişkileri nasıl kuracağımızı öğretir. 5) Cihat, barışçı olmayan kimselerle nasıl savaşacağımızı öğretir. Ne gariptir ki, sanki savaşı öğrenmek suçmuş gibi cihadı yapmak suç sayılıyor. Oysa dünyanın her ülkesi halka askerlik hizmetini zorunlu kılmaktadır. Cihat savaş değildir. Cihat, insanın kötülere karşı davranışlarını ayarlamasıdır. Oruç nefsine, cihat da saldıranlara karşı korunmadır, düzeni bozanlara karşı nasıl davranacağımızı öğretmedir.