Lütfi Hocaoğlu
Müzzemmil Suresi Tefsiri-6
9.08.2020
2684 Okunma, 1 Yorum

 Açıklama 7 (Gerekçe 7)

إِنَّا أَرْسَلْنَا إِلَيْكُمْ رَسُولًا شَاهِدًا عَلَيْكُمْ كَمَا أَرْسَلْنَا إِلَى فِرْعَوْنَ رَسُولًا فَعَصَى فِرْعَوْنُ الرَّسُولَ فَأَخَذْنَاهُ أَخْذًا وَبِيلًا فَكَيْفَ تَتَّقُونَ إِنْ كَفَرْتُمْ يَوْمًا يَجْعَلُ الْوِلْدَانَ شِيبًا السَّمَاءُ مُنْفَطِرٌ بِهِ كَانَ وَعْدُهُ مَفْعُولًا

Size Firavun’a bir resul göndermemiz gibi sizin üzerinize şahit olan bir resul gönderdik. Firavun resule isyan etti. Onu (Firavunu) şiddetli ve kötü bir etki ile aldık. Eğer görmezden gelirseniz çocukları ak saçlılar kılan, çatının onda yarıldığı, vaadinin yapılmış olduğu bir dönemin etkisiyle nasıl korunacaksınız?

Beşinci, altıncı, yedinci ve sekizinci emir olan söylediklerine sabretme (اصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ), güzel bir ayrılışla ayrılış (اهْجُرْهُمْ هَجْرًا جَمِيلًا), nemet sahibi yalanlayanları Allah’a bırakma (ذَرْنِي وَالْمُكَذِّبِينَ أُولِي النَّعْمَةِ) ve onlara süre tanımanın (مَهِّلْهُمْ قَلِيلًا) gerekçelerinden biridir.

 

Burada iki فَ ile atfedilmiş üç cümle vardır.

Ma'tûf

Atıf harfi

Ma'tûf

Atıf harfi

Ma'tûfun aleyh

كَيْفَ تَتَّقُونَ إِنْ كَفَرْتُمْ يَوْمًا يَجْعَلُ الْوِلْدَانَ شِيبًا السَّمَاءُ مُنْفَطِرٌ بِهِ كَانَ وَعْدُهُ مَفْعُولًا

فَ

عَصَى فِرْعَوْنُ الرَّسُولَ فَأَخَذْنَاهُ أَخْذًا وَبِيلًا

فَ

إِنَّا أَرْسَلْنَا إِلَيْكُمْ رَسُولًا شَاهِدًا عَلَيْكُمْ كَمَا أَرْسَلْنَا إِلَى فِرْعَوْنَ رَسُولًا

 

1. Cümle

إِنَّا أَرْسَلْنَا إِلَيْكُمْ رَسُولًا شَاهِدًا عَلَيْكُمْ كَمَا أَرْسَلْنَا إِلَى فِرْعَوْنَ رَسُولًا

أَرْسَلْنَا “elçi gönderdik” demektir. Dördüncü babdan رَسَلٌ mastarı bir mesajı ulaştırmak, bir görevi yapmak için elçi olmak manasındadır. İf’âl bâbında (أَرْسَلَيُرْسِلُ) birisini, birilerini bir mesajı ulaştırmak, bir görevi yapmak için elçi haline getirmek anlamındadır.

رَسُولًا “elçi” demektir. Sıfat-ı müşebbehedir. Kökü رسل dir. Nekre gelmiştir. O nedenle yalnızca Muhammed Peygamber değildir. Muhammed Peygamberin yönetici elçiliği değil başka bir tür elçilik kastedildiği için onu da kapsamaktadır.

شَاهِدًا “ilmi yöntemlerle bilgi veren” demektir. Dördüncü babdan شَهِدَ - يَشْهَدُ şeklinde bir şey hakkında ilmi yöntemlerle bilgi vermek manasındadır. Şahit bilgisine güvenilen kimsedir. Bilirkişidir. Eğer bilirkişilik daimî ise o zaman شَهِيد denir.

عَلَيْكُمْ “sizin üzerinize, sizin aleyhinize” demektir.

شَاهِدًا عَلَيْكُمْ ise “size karşı olan bilirkişi” demektir. Sizin bildiklerinizin tersini söyleyen, sizin hatalarınızın yanlışlığını ilmi metotlarla ortaya koyan kimse demektir. شَاهِدًا عَلَيْكُمْ sıfattır. Resulün sıfatıdır.

رَسُولًا شَاهِدًا عَلَيْكُمْ “size karşı olan bilirkişi bir elçi” demektir.

كَ “gibi” demektir.

مَا أَرْسَلْنَا إِلَى فِرْعَوْنَ رَسُولًا “Firavuna bir elçi göndermemiz” demektir.

كَمَا أَرْسَلْنَا إِلَى فِرْعَوْنَ رَسُولًا “Firavuna bir elçi gönderdiğimiz gibi” demektir.

Burada da رَسُولًا nekre gelmiştir. Firavuna giden resulün Musa olduğunu biliyoruz. Burada da nekre gelmesi Musa’nın yönetici vasfıyla olan elçiliği değil, Firavuna karşı bilirkişilik yaptığı elçiliği olduğu içindir.

إِنَّا أَرْسَلْنَا إِلَيْكُمْ رَسُولًا شَاهِدًا عَلَيْكُمْ كَمَا أَرْسَلْنَا إِلَى فِرْعَوْنَ رَسُولًا

Burada إِلَيْكُمْ deki كُمْ (siz) kimdir? Burada hitap birdenbire “müzzemmil”den “siz”e dönmüştür. Buradaki “siz” müzzemmilin muhatap olduğu topluluktur. Topluluğa söylenmektedir. “Sizin bildiklerinizin tersine, size karşı bir bilirkişi elçi gönderdik. Firavuna da böyle bir elçi göndermiştik.” Musa da Firavuna bu şekilde bir elçi olmuştu. Ona yöneticilik yapmıyordu. Onun bildiklerinin tersine bilgiler veriyordu. Onun kendisini düzeltmesini istiyordu. Müzzemmil de böyle bir elçilikle karşısında olan topluluğa da bildiklerinin tersine bilgiler veriyor. Burada dikkat edilmesi gereken cümlenin إِنَّا ile başlaması. Burada te’kîd vardır. Muhatap olan “siz” buna inanmamaktadır. Tam tersi düşüncededir. Bu nedenle cümle te’kîdlidir. Gönderdim (إِنِّي أَرْسَلْتُ) değil de gönderdik (إِنَّا أَرْسَلْنَا) şeklinde gelmesi de bu gönderilmenin dolaylı metotlarla gerçekleşeceğinin göstergesidir. Musa için de “gönderdik” ifadesi kullanılmıştır. O da dolaylı yollarla Firavuna gönderilmiştir. Sarayda yetişmiş, adam öldürmüş, Medyen’e kaçmış. Oradan geri dönmüş ve elçilik görevini yapmıştır. Pek çok mekanizma içinde yetişerek Firavuna karşı bir bilirkişi resul olarak gitmiştir.

 

2. Cümle

عَصَى فِرْعَوْنُ الرَّسُولَ فَأَخَذْنَاهُ أَخْذًا وَبِيلًا

عَصَى “isyan etti” demektir. İsyan uyman gereken bir emre ya da yetkiliye uymamak, ona karşı direnmek demektir.

عَصَى فِرْعَوْنُ الرَّسُولَ “Firavun resule isyan etti” demektir. Aslında Mısır’da yönetici olan Firavundur. Normalde isyanın yöneticiye karşı olması beklenir. Ama burada önemli olan Musa’nın Allah’ın elçisi olmasıdır. Firavuna karşı bilirkişi elçilik yapmıştır. Allah’tan gelenlerle şahitlik yapmıştır ama Firavun ona karşı çıkarak, onun getirdiklerini kabul etmeyerek Allah’a isyan etmiştir.

Burada الرَّسُولَ marife gelmiştir. Marife gelmesinin sebebi başka bir elçiyi ifade etmesi değildir. Daha önceden geçen nekre رَسُولًا i işaret etmektedir. Buna ahd-i zikri denir. Daha önceden geçen nekre kelimeye zamir gönderilmemesi, onun yerine kelimenin marife şekilde getirilmesidir.

Daha önceki كَ (gibi) den dolayı buradaki olayı tersine bağlayabiliriz. Yani Firavunun Musa’nın aleyhine şahitliğine isyan etmesi gibi müzzemmilin topluluğunun yöneticileri de aynı şahitliğe karşı çıkacaklardır.

أَخَذْنَا “aldık” demektir. هُ “o” demektir. Firavunu göstermektedir.

أَخَذْنَاهُ “onu yani Firavunu aldık” demektir.

أَخْذًا “almak” demektir. Bir şeyi, birisini tutup almak manasındadır. ءخذ kökünden birinci babdan mastardır. Burada fiilin mastarı olarak gelmekle mef’ûlü mutlak görevindedir. Arkasından sıfat almakta çeşidini bildiren mef’ûlü mutlak olmaktadır. Fiille beraber kullanılmıştır.

وَبِيلًا “şiddetli, ağır, kötü etki eden” demektir. Sıfat-ı müşebbehedir. Kökü وبل dir. İkinci babdan gelmektedir. Bir fiilde veya bir etkide bir kimsenin, bir şeyin, bir işin ileri gitmesi, sınırı aşmasıdır, kötü yönde şiddetli ve ağır etki yapmasıdır.

أَخْذًا وَبِيلًا “şiddetli ve kötü bir etki ile almak” demektir.

أَخَذْنَاهُ أَخْذًا وَبِيلًا “onu (Firavunu) şiddetli ve kötü bir etki ile aldık” demektir. Burada şu soru sorulur? “Almak” fiili “cezalandırmak” anlamında mı kullanılmıştır. “Kötü bir etki ile almak” ne demektir?

Şuurlu bir varlığın alınması demek o varlığın alan tarafından hareketinin kısıtlanması ve tamamen alanın etkisi altında kalması ve o etkinin dışına çıkamaması demektir. Burada Firavun şiddetli ve kötü bir etki ile alınmıştır. Yani Firavun daha önce yaptığı işleri yapamaz hale gelmiştir. Tamamen Allah’ın etkisine girmiş ve Allah’ın kontrolünden çıkamaz hale gelmiştir. Bu duruma girmesi çok şiddetli ve kötü bir etki ile olmuştur.

Buradan şunu anlıyoruz ki bilirkişi elçiye isyan eden yöneticiler de aynı şekilde şiddetli ve kötü bir etki ile afonksiyonel hale geleceklerdir. Bunu da bilirkişi elçi yapmayacak, biz dediği için değişik mekanizmalar içinde gerçekleşecektir.

 

3. Cümle

كَيْفَ تَتَّقُونَ إِنْ كَفَرْتُمْ يَوْمًا يَجْعَلُ الْوِلْدَانَ شِيبًا السَّمَاءُ مُنْفَطِرٌ بِهِ كَانَ وَعْدُهُ مَفْعُولًا

Aslında burada cümle كَيْفَ تَتَّقُونَ إِنْ كَفَرْتُمْ يَوْمًا şeklindedir. Sonrasında gelen يَجْعَلُ الْوِلْدَانَ شِيبًا السَّمَاءُ مُنْفَطِرٌ بِهِ كَانَ وَعْدُهُ مَفْعُولًا şeklindeki üç cümle يَوْمًا in sıfatıdır. كَيْفَ تَتَّقُونَ إِنْ كَفَرْتُمْ يَوْمًا ise ortasında gelen إِنْ كَفَرْتُمْ şart cümlesi ile gelmektedir.

 

كَيْفَ تَتَّقُونَ إِنْ كَفَرْتُمْ يَوْمًا

كَيْفَ “nasıl” demektir.

تَتَّقُونَ “koruma ediniyorsunuz” demektir. Kökü وقي dir. Sülasi 2. babdan “korumak” anlamındadır. İftial bâbına geçince “koruma edinmek” demektir. İftial bâbında aldığı mef’ûl ittika edenin korunması için olan sebeptir, gerekçedir. Onun etkisi altında kendini korumak, onu varlığını düşünerek kendini korumak demektir. Onu koruma vesilesi kılmak demektir. Kuran’da Allah’a ittika etmek, rabbe ittika etmek, güne ittika etmek, ateşe ittika etmek, öncesine ve sonrasına ittika etmek kavramları vardır. Allah’a ittika etmek Allah’ı koruma edinmek, Allah’ın etkisi altında kendini korumak, Allah’ın yasaklarından sıradışı bir şekilde dikkat ederek kendini korumak, Allah’a sığınmak anlamlarındadır. Ateşe ittika etmek ateşin varlığını düşünerek kendini korumak, ateşin vereceği zararlardan dolayı kendini korumak, ateşin etkisinden dolayı korunma edinmek anlamlarındadır.

يَوْمًا “gün, dönem” demektir. Nekre gelmiştir. “Bir gün” demektir.

Bu cümlenin ortasına إِنْ كَفَرْتُمْ şeklinde bir şart gelmiştir.

إِنْ şart edatıdır. “İse” anlamındadır.

كَفَرْتُمْ görmezden geldiniz demektir. كُفْرٌ küfür demektir. Bir şeyin üstünü kapatıp onu görmezden gelmek manasındadır.

إِنْ كَفَرْتُمْ “görmezden gelirseniz” demektir. Burada görmezden gelinen, üstü kapatılan nedir? Karşınızda bilirkişilik yapan resulün bilirkişiliğidir. Yaptıkları yanlışı söylemesidir.

كَيْفَ تَتَّقُونَ إِنْ كَفَرْتُمْ يَوْمًا “eğer görmezden gelirseniz bir dönemin etkisiyle nasıl korunacaksınız?” demektir. Buradaki dönemin vasıfları üç sıfat cümlesi ile açıklanmaktadır.

 

يَوْمًا in birinci sıfatı

يَجْعَلُ الْوِلْدَانَ شِيبًا

يَجْعَلُ “kılar” demektir.

الْوِلْدَانَ “çocuklar” demektir. الْوَلِيدَ in çoğuludur. Anne babasından bahsedilmediği, bilinmediği veya anne babasına izafe edilmediği zaman bu şekilde kullanılır. Erişkinliğe kadar olan dönem bu kelime ile ifade edilir. Anne babasına izafe edildiği zaman وَلَد kullanılır. Kökü ولد dir. İkinci babdan gelmektedir.

شِيبًا sıfat-ı müşebbehedir. Çoğuldur. Ak saçlılar demektir. Tekili أَشْيَبَ dir. شَيْبٌ saçın aklaşması demektir. Saçın asli rengini kaybedip beyaz renge dönüşmesi manasındadır. شيب kökündendir.

Çocukların saçı nasıl aklaşır. أَشْيَب tamamen ak saçlı demek değildir, saçına ak karışmış demektir. Çocukların saçlarında aklar neden olur? En önemli sebebi beslenme bozukluğudur. Pek çok vitaminin eksikliği ve kötü beslenme nedeniyle çocukların saçlarında aklar olabilir. Öyle bir dönem gelecek ki beslenme bozukluğu nedeniyle çocukların saçlarında aklar olmaya başlayacak ve artık bu durum normal hale gelecek. Bundan daha 30-40 sene evvel şişman çocuk görmek çok çok nadir bir durum iken beslenmedeki rezillikler nedeniyle artık zayıf çocuk görmek azalmaya başladı. İşte o dönemde de saçında ak olmayan çocuk görmek nadir olmaya başlayacak. Beslenmeler daha da berbat bir hal alacak. Tamamen sanayileşmiş gıdalarla beslenildiği için vücudun ihtiyacı olan en temel besin maddeleri alınamayacak, alınsa bile bu maddelerin vücutta yarattığı tahribatlar nedeniyle vücut onlardan faydalanamaz hale gelecek ve artık çocuklarda bile ak saç normlaşacak.

Müzzemmilin uyarılarını küfrederseniz yani görmezden gelirseniz başınıza gelecek olan çocukların ak saçlılar olduğu dönemin etkisinden nasıl korunacakları sorulmaktadır.

يَجْعَلُ الْوِلْدَانَ شِيبًا “çocukları ak saçlılar kılar” demektir. يَوْمًا in ilk sıfatıdır.

يَوْمًا يَجْعَلُ الْوِلْدَانَ شِيبًا “çocukları ak saçlılar kılan bir dönem” demektir.

 

يَوْمًا in ikinci sıfatı

السَّمَاءُ مُنْفَطِرٌ بِهِ

السَّمَاءُ “gök” demektir. سمو kökünden gelmiştir. Birinci babdan سُمُوٌّ mastarı bütün seviyelerin üstüne çıkmak, en üst seviyeye yükselmek manasındadır. Bu mastar manasından bütün seviyelerin üstüne çıkan manasında سَمَاءٌ her şeyin en üstü olarak “gök” anlamında camid isimdir. Dişildir. Çoğulu سَمَوَاتٌ dür.

مُنْفَطِرٌ “yarılan, çatlayan” demektir. فَطْرٌ “çatlak, yarık” demektir. فطر kökünden gelmiştir. İkinci babdan mastar olarak tek bir şeyi içinde çatlaklar ve yarıklar oluşturarak çok sayıda şey haline getirmek, küçük parçalardan oluşan bir şey haline getirmek manasındadır. مُنْفَطِرٌ infiâl bâbındandır. Kendi kendine olmayı ifade eder. Yani kendi kendine yarılan, çatlayan, birbirine bitişik küçük parçalar halinde olan anlamında ism-i fâildir.

بِهِ “onunla” veya “onun içinde” demektir. Buradaki “هِ” zamiri aslında “هُ” dur. “بِ” deki kesre nedeniyle harekesi kesre olmuştur. “O” demektir. Buradaki “o” zamiri “يَوْمًا” yani “gün, dönem” kelimesine dönmektedir. Buradaki “بِ” ta’liliye veya zarfiyet içindir. Onunla demek “günle, dönemle” demektir. Onun içinde demek de “günün içinde, dönemin içinde” demektir.

السَّمَاءُ مُنْفَطِرٌ بِهِ “sema onunla yarılandır, onun içinde yarılandır” demektir. يَوْمًا in ikinci sıfatıdır.

Burada önemli nokta السَّمَاءُ müennes (dişil) olduğu halde مُنْفَطِرٌ müzekkerdir (erildir). Beklenen مُنْفَطِرَةٌ şeklinde müennes gelmesidir. İkisi arasında bir uyum olmalıdır. Burada uyum olmamasının iki sebebi vardır:

  1. مُنْفَطِرٌ kelimesinin ذَاتُ انْفِطَارٍ (infitar sahibi=yarılma özelliği olan) anlamında olması
  2. Sema ile kastedilen semanın kendisi değil, onun vasfına sahip başka bir varlık olmasıdır.

İnfitar sahibi olması uygun değildir. Çünkü semanın öyle bir vasfının olması demek her zaman bu özelliğinin gerçekleşmesi demektir. Böyle bir durum yoktur.

Semanın kendisi değil, sema vasfına sahip başka bir varlık olması uygun olandır. Sema kelimesinin bu nedenle Arapçada çok çeşitli kullanımları vardır.

سمو kökünün ana anlamı yüksekte olmaktır. Bu nedenle buluta da sema denmektedir. Kuran’da da bu kullanımı görürüz. Size semayı midrar (damlacık) olarak gönderdik ayeti (أَرْسَلْنَا السَّمَاءَ عَلَيْهِمْ مِدْرَارًا) vardır. Evin ve her şeyin çatısına da atın sırtına hatta otlara bile sema denmektedir. Yüksekte olan ve onu kaplayan her şeye sema denmektedir.

Buradaki sema bu sebeplerle “gök” demek değildir. “Çatı” demektir. Klasik tefsirlerde de bu nedenle bu mana verilmiştir. Çünkü çatı anlamına gelen “سَقْف” müzekker yani erildir. Bu da müzekker olan مُنْفَطِرٌ ile uyumludur. Peki, buradaki “çatı” neyin çatısıdır? Nasıl yarılmıştır?

Buradaki çatı sistemin çatısıdır. Müzzemmilin uyardığı, aleyhinde bilirkişilik yaptığı sistemin çatısı yarılmıştır, çatlamıştır. Müzzemmil uyarıyı yapmakta, sistemin çökeceğini söylemektedir. O dönem çatının çökmeden önce yarıldığı son dönemdir. O dönemin etkisinden nasıl korunacakları sorulmaktadır. Yani müzzemmilin uyarılarını küfreder yani görmezden gelirseniz öyle bir dönem gelecek ki o dönemde sisteminizin çatısı yarılacaktır. Bu yarılmanın ardından tam çöküş gelecektir.

Burada önemli bir nokta da مُنْفَطِرٌ un infi’âl bâbı dediğimiz bir babdan gelmesidir ki bu bâb lazımdır yani geçişsizdir. Kendi kendine olmayı ifade eder. Yani sistemin çatısını birisi yarmayacak, sistemi birisi çökertmeyecektir. Sistem kendi kendine çatırdayacaktır. Zaten müzzemmilin yaptığı uyarı da budur. Sisteminiz sıkıntılı, ben bilirkişilik yapıyorum, aleyhinize şahitlik ediyorum, çökecek demektedir. Eğer görmezden gelirseniz sisteminiz kendi kendine çökecek diye burada uyarı yapılmaktadır. Çatı çökünce o çatının altında kalanlar ezilirler.

يَوْمًا يَجْعَلُ الْوِلْدَانَ شِيبًا السَّمَاءُ مُنْفَطِرٌ بِهِ “çocukları ak saçlılar kılan, onda çatının yarıldığı bir dönem” demektir.

 

يَوْمًا in üçüncü sıfatı

كَانَ وَعْدُهُ مَفْعُولًا

كَانَ “-dır, -dir” anlamında nakıs fiildir.

وَعْد “vaat” demektir. وعد kökünden gelmiştir. İkinci babdan mastar olarak birisi için bir şeyi gelecekte kendisine farz etmek manasındadır. Bu mastar manasından farz edilen manasında وَعْدٌ “vaat” anlamında, ism-i mef’ûl manasında camid isimdir. Erildir.

وَعْدُهُ “Onun vaadi” demektir. Buradaki “هُ” yani “o” kime gitmektedir. “يَوْمًا” yani “gün” kelimesine gitmektedir. “Günün vaadi” yani “gün için yapılan vaad” anlamındadır. Buradaki izafet ta’liliye (sebep bildiren) izafettir.

مَفْعُولًا “yapılan” anlamında ism-i mef’ûldür.

كَانَ وَعْدُهُ مَفْعُولًا “onun vaadi yapılandır” demektir. يَوْمًا in üçüncü sıfatıdır. Burada ilginç olan vaat kelimesinin gelecek için olması, مَفْعُولًا kelimesinin geçmişi ifade etmesidir. Bunun sebebi o dönemin daha önceden yaratıldığının ve kesinlikle o dönemin gerçekleşeceğinin bildirilmesidir.

Eğer müzzemmilin uyarılarını görmezden gelirseniz o dönemin gerçekleşeceği kesindir. Kaçışınız yoktur. Aleyhinize olan şahitliği ciddiye alın denmektedir.

يَوْمًا يَجْعَلُ الْوِلْدَانَ شِيبًا السَّمَاءُ مُنْفَطِرٌ بِهِ كَانَ وَعْدُهُ مَفْعُولًا “çocukları ak saçlılar kılan, çatının onda yarıldığı, vaadinin yapılmış olduğu bir dönem” demektir.

كَيْفَ تَتَّقُونَ يَوْمًا يَجْعَلُ الْوِلْدَانَ شِيبًا السَّمَاءُ مُنْفَطِرٌ بِهِ كَانَ وَعْدُهُ مَفْعُولًا “çocukları ak saçlılar kılan, çatının onda yarıldığı, vaadinin yapılmış olduğu bir dönemin etkisiyle nasıl korunacaksınız?” demektir.

كَيْفَ تَتَّقُونَ إِنْ كَفَرْتُمْ يَوْمًا يَجْعَلُ الْوِلْدَانَ شِيبًا السَّمَاءُ مُنْفَطِرٌ بِهِ كَانَ وَعْدُهُ مَفْعُولًا “eğer görmezden gelirseniz çocukları ak saçlılar kılan, göğün onunla yarıldığı, vaadinin yapılmış olduğu bir dönemin etkisiyle nasıl korunacaksınız?” demektir.

 

Gerekçenin sonucu

Söylediklerine sabret, onlardan güzel bir ayrılışla ayrıl, beni yalanlayan nemet sahipleri ile bırak, onlara süre tanı. Çünkü onlar senin aleyhlerine şahitliğini ciddiye almayacaklar, isyan edecekler ve sistemlerinin çatısı çatırdayacak bir dönem gelecek. O dönemde çocukların bile saçları aklaşacak ve görmezden gelirlerse bu durum kesinlikle gerçekleşecek.

 

---------------------------------------

Sûrenin tefsirinin altıncı kısmına devam edeceğiz inşallah.

 


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
09.08.2020
15:31


...

KISA SURELERİN TEFSİRİ NE OLACAK...

DİYE YOLLARCA YA DA ONLARCA YILDIR DÜŞÜNÜYORDUM...

...

ÖNCE

MUKAYESELİ TEFSİR ÇALIŞMASI BAŞLADI..

ASR SURESİ VE KEVSER SURESİ TEFSİR ÇALIŞMALARI...

ALLAH BERKETLENDİRSİN VE DEVAM ETTİRSİN, İNŞALLAH...

...

SİMDİ DE...

MÜZEMMİL..

VE DEVAMI, İNŞALLAH...

...

DEMEK Kİ...

...

NEYSE...

...

SELAM VE SAĞLIK DUALARIM DAİMİDİR... 

REŞAD






Çok Okunan Makaleler
Lütfi Hocaoğlu
Fahişe ve Fahşâ
20.08.2015 40081 Okunma
81 Yorum 16.09.2015 00:08
Lütfi Hocaoğlu
Bilgisayardan Kuran Öğrenmek. Ruhu-l Kuran Projesi
1.08.2009 16846 Okunma
34 Yorum 27.01.2024 09:00
Lütfi Hocaoğlu
Süt Annelik
7.10.2014 11728 Okunma
10 Yorum 12.02.2018 11:52
Lütfi Hocaoğlu
İsa'nın yaratılışı
10.05.2012 10969 Okunma
9 Yorum 12.05.2012 13:07
Lütfi Hocaoğlu
لَدَى, لَدُنْ, عِنْدَ Leda, Ledün ve Inde farkı
8.11.2020 9548 Okunma
2 Yorum 01.01.2023 17:09
Lütfi Hocaoğlu
Kan gruplarının evrimi
9.05.2012 9487 Okunma
3 Yorum 11.05.2012 21:02
Lütfi Hocaoğlu
Fasıl Zamiri (ضمير الفصل)
29.11.2020 8741 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Hamr
15.03.2012 8715 Okunma
1 Yorum 16.03.2012 11:13
Lütfi Hocaoğlu
Kelime
12.04.2015 6189 Okunma
1 Yorum 16.04.2015 21:29
Lütfi Hocaoğlu
Gramer
10.07.2012 5345 Okunma
8 Yorum 18.07.2012 08:52
Lütfi Hocaoğlu
Müzzemmil Suresi Tefsiri-5
3.08.2020 4738 Okunma
1 Yorum 03.08.2020 15:30
Lütfi Hocaoğlu
Kuran'ı mehcur edinmek
16.07.2020 3026 Okunma
1 Yorum 16.07.2020 17:39
Lütfi Hocaoğlu
Müzzemmil Suresi Tefsiri-1
19.07.2020 2973 Okunma
1 Yorum 28.07.2020 07:58
Lütfi Hocaoğlu
Müzzemmil Suresi Tefsiri-4
31.07.2020 2737 Okunma
1 Yorum 03.08.2020 16:13
Lütfi Hocaoğlu
Müzzemmil Suresi Tefsiri-6
9.08.2020 2684 Okunma
1 Yorum 09.08.2020 15:31
Lütfi Hocaoğlu
Cahiliyye
28.07.2020 2650 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Zümer Suresi 36. Ayet Tefsiri
24.12.2020 2649 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Müzzemmil Suresi Tefsiri-3
26.07.2020 2638 Okunma
1 Yorum 03.08.2020 16:13
Lütfi Hocaoğlu
Fitne
28.07.2020 2580 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Müzzemmil Suresi Tefsiri-2
23.07.2020 2565 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Müzzemmil Suresi Tefsiri-8
3.09.2020 2423 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Müzzemmil Suresi Tefsiri-7
11.08.2020 2375 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Dokuz Ayetin Günümüzdeki Anlamı
6.08.2022 1368 Okunma
Lütfi Hocaoğlu

1.03.2012 110 Okunma


© 2024 - Akevler