GEREKÇE:

Yaşadığımız yüzyıl; yerel, yöresel ve geleneksel yöntemlerin yok edilip, tümüyle endüstriyel işlem ve yöntemlerin dayatıldığı sentetik bir çağ. Gıdaların tabiî ve temiz vasfının özellikle de genetik yapılarının değiştirildiği insan  odaklı bir üretim yerine daha çok kazanç esaslı bir üretim anlayışının hakim olduğu bir dönemi yaşamaktayız.

Modern dünyanın ölümcül kirleticileri, sadece tabiattaki minik canlılar için değil, başta insan olmak üzere bütün bir evreni tehdit etmekte.

Tohum, şu ya da bu ad verilerek gen azaltımı ve değiştirilmesiyle artık sadece ticari bir meta değil, aynı zamanda sessiz bir silah. Bir kirli el, insan ve tohumun bitip tükenmek bilmeyen doğurganlığını sona erdirip, kısırlık mühendisliği yapılıyor.

Geliştirdikleri alet, yöntem ve maddeleri kullanmamız için hiçbir fedakârlıktan(!) kaçınmıyorlar. Bizleri kendi değerlerimiz, ‘geleneksel’ ve ‘temiz’ üretim biçimlerimizden koparmak için amansız bir mücadele veriyorlar.

100 yılı devirmiş fakat hiç aşı, ilaç dolayısıyla doktor yüzü görmeden ahrete irtihal eden insanların yerini, onlarca aşı, torba torba ilaç, tonlarca gıda tükettiği halde sağlıksız insanlar aldı. Ve artık iki yaşında çocuk bile kanser…

Hastalığın değil, sağlığın istisna olduğu, şer bakımından alabildiğince zenginleşmiş bir çağın tanık ve sanıklarıyız hepimiz. Zamanı, sağlığı, gelecek neslin haklarını, serveti, tohumu, gıdayı, diğer canlıları, suları kısacası her şeyi öylesine tahrip etmeye dönük bir çaba içinde küresel gıda firmaları maalesef

Her şeyimiz var artık! Dahası lüks bir hayat sürüyoruz. Gıda da, ilaç da, hastane de, doktor da hapishane de bol. İyiliğin suç; yalan, dolan ve sahtekârlığın pirim yaptığı, sağlığın değil, hastalığın esas olduğu bir dönemin umursamaz tanıklarıyız hepimiz. Artık neredeyse herkes obez, herkes diyabet. Herkes kanser olma korkusu çekiyor. Virütik olmayan, modern çağın ticari, toksik ve başka bir deyişle zenginlik hastalığının taşıyıcılarıyız.

Modern devlet, gıda ve sağlık konusunda tercihini insandan değil, ekonomiden yani şirketlerden yanı kullanıyor. Ölümler bile nedenleriyle değil, sayılarıyla değerlendiriliyor.

Biryandan bunlar olurken, diğer yandan da hemen her satıcı, ürünün organik, doğal, geleneksel, naturel hatta helâl olduğundan söz ediyor. Fakat kendilerinin bile inanmadığı bu iddialara herkes tebessüm edip geçiyor ne yazık ki.

Biz küreselleşme masalına, benzeşme dayatmasına, açlık edebiyatına, kötülük kervanına karşı yeşereceğine inandığımız bir tohum ekiyoruz. Bizim sözlüğümüzde ‘olmaz’ diye bir kelime yok. Kötülük ve onun ruhu olan iblis girsin istemiyoruz o yüz milyarlarca insanın ilmek ilmek dokuduğu bu sözlüğe. ‘Toprak’ bizim için ana gibi bir yâr, ‘tohum’ bizim için baba gibi bir dev, ‘su’ bizim için bir Rahmet, ‘güven’ bizim için yitik bir hazine, ‘vicdan’ bizim için kutsal bir vecibe, ‘temiz’ bizim için bir emirdir.

AMAÇ:  Geleneksel yöntemler ile üretilen, genetiği değiştirilmemiş yerel tohumlar, tarım ilacı ve kimyasal gübrenin kullanılmadığı, temiz toprak, su, hava, güneş ortamında üretilen gıdaların yetiştirilmesi, paketlenmesi ve ilgili tüketicilere pazarlanması çalışması.

MODEL

1-Gıda ve temizlik ürünlerinin üretim ve içerik ilkelerinin belirlenmesi

2-Gıda tedarikçi ve üreticilerinin belirlenmesi

3-Kooperatif şeklinde kurumsal çok üyeli bir yapı oluşturulması

4-İstanbul sınırları içerisinde bir 2000 m2 bir alanda depolama, soğuk hava deposu, paketleme ve sevkiyat birimlerinin oluşturulması

5-İlk etapta sadece üye kaydı yapılarak direkt satış ve evlere teslimat yapılacak sistemin kurulması