ALTERNATİF FAİZSİZ BANKA-SELEM VE KREDİLEŞME
Süleyman Karagülle
1993 1.Baskı
1858 Okunma
MEVDUAT VE KREDİLEŞME

BEŞİNCİ BÖLÜM

MEVDUAT VE KREDİLEŞME

 

MADDE 5

Herkes mevduatı veya geçmiş yıllarda ödedikleri genel hizmet payı nisbetinde krediyi istihkak eder.

 

I. AYNİ MEVDUAT

II. SENETLERİN KARŞILIKLARI

III. SENET MUKAVELELERİ

IV. SENETLERİN ŞEKLİ

V. SENET MEVDUATI

VI. SENET İKRAZI

VII. DEĞİŞİK SENETLERLE İKRAZ

VIII. SİTELERDE GENEL HİZMET PAYLARI

IX. İNŞAAT KREDİSİ

X. SANAYİ KREDİSİ

XI. ZİRAİ KREDİ

XII. TİCARİ KREDİ

 

I. AYNÎ MEVDUAT

a. NAKİT MEVDUAT FAİZLİ BANKALARIN KONUSUDUR

İnsanlar elde ettikleri değerleri hiçbir zaman aynı anda harcamazlar. Hayvanlarda bile biriktirip ilerde harcama sistemleri geliştirilmiştir. Arı kovanı bunun tipik bir örneğidir. Ağaçların meyveleri veya köklerdeki yumruları buna diğer bir misaldir. İnsan, mülkiyetini elinden çıkarmadan bu malların muhafaza sıkıntısından kurtulmak ister. Bunun çok eskiden beri gelişmiş şekli, bugün de bütün ehemmiyetini koruyan satış muamelesidir. Kişi ürettiği malı pazarda satar, karşılığında nakdi alır ve ilerde istediği malı istediği zaman satın alır. Bizim konumuz bu değildir. Faizli bankaları bu konu ilgilendirebilir, çünkü parayla satılıp alındığı ve para da bankadan temin edildiği için bankalarla ilişkisi vardır. Faizsiz banka isa nakit ödemelerde bulunmadığı ve malların alınıp satılmasına karışmadığı için hiçbir ilgisi yoktur. Bu günkü şartlarda bu konuyu düzenleyen faizli bankalardır.

b. FAİZSİZ BANKA AYNÎ MEVDUATI KONU EDİNİR

İnsanlar günlük olarak kullanmadıkları malları satıp elden çıkarmak istemeyebilirler. Mesela: Sonbaharda elde ettikleri mahsulü bir yıl boyunca kullanacaklardır. Satarlarsa, sonra aynı fiyatla onu tekrar alamayacaklardır. Şimdiye kadar bunun için herkes kendisi özel ambar inşa ediyor ve ilerde lazım olacak malları buralarda muhafaza ediyordu. Bu da çok büyük masrafları gerektirmekte ve bozulma, güvenlik gibi rizikoları taşımaktadır. İşte faizsiz banka esas olarak bu konuyu hallediyor. Diğer bankaların nakdi mevduat olarak kabul etmesi gibi, bu banka da aynîyi mevduat olarak kabul ediyor. Bunları sınıflandırıyor ve karşılığında senetler çıkarıyor. Taşınmazları tevdi edenlere, toprak veya site; malları teslim edenlere, demir, buğday veya mal senetleri; nakdi teslim edenlere de, altın senedini makbuz olarak veriyor. Yalnız bu senetler hamiline yazılı olduğu için likidite kazanıyor ve tedavüle giriyor.

c. MAL MEVDUATI KİŞİLERİ MUHAFAZA MASRAFLARINDAN KURTARIR

Senetleri alan kimse her zaman ambarlara giderek verdiği şeyin mislini geri isteyebiliyor ve istediği tarihte geri alabiliyor, dolayısıyla malını satmamış ve sadece emanete vermiş oluyor. Bunun kendisine çok büyük faydası vardır. Depolama külfetinden kurtulmuş oluyor. Cemiyete de büyük yararı vardır. Gerektiğinde bu malları başkalarına kredi olarak verme imkanı doğmuş olacaktır. Bu sene fazla mahsul elde etmiş olan, fazla miktarını gelecek sene kullanmak üzere ertelemiş olur. Mahsul elde edemeyen de bu sene bunu kredi olarak kullanmış olur. Böylece nakit bankasının yanında, değişik malların bankaları kurulmuş olur.

d. DEPOLAMA MASRAFLARI, TEVDİ EDERKEN ALINAN FAZLA MAL İLE KARŞILANIYOR

Belki küçük bir masrafa yani depolama masrafına katılmak durumunda olacaktır. Malı ambara teslim ederken, teslim ettiği maldan biraz daha az değerde senet alacaktır. Bu da onun depolama masraflarına iştirak etmesi anlamın dadır. Faizli bankalar bunu faiz farkından karşılamaktadırlar. Faizsiz bankalar ise mudilerden aldıkları iştirak paylarından sağlamaktadırlar. Bunun faizden farkı, kredi alandan değil, kredi verenden muhafaza ücreti olarak alınmasıdır.

e. ZAMANLA MEVDUAT MASRAFLARI ARTARSA FAİZ OLUR

Borç alışverişinde, fazlalık faizdir. Borçlunun daha az ödemesi de faizdir. Dolayısıyla mudinin masraflara iştirak etmesi faiz şeklinde ortaya çıkar ve faizsiz bankanın bu masraflan alması da gayri meşru sayılır. Ancak faizin tarifınde iki türlü faiz belirlenmiştir: Birine nesei faizi, diğerine de fazlalık faizi denmektedir. Nesei faizi bir borcun zamanla artmasıdır. Faiz fasit olsun, mürekkeb olsun her ikisi zamana göre değerlendirildiği müddetçe faizdir ve bu tanımda ihtilaf yoktur. Fazlalık faizi ise borç alışverişinde bir defaya mahsus olmak üzere alınan fazlalık veya eksikliktir. Bunun faiz olup olmadığı ihtilaflıdır. Bazıları bunu faiz sayıyor, bazıları da bunun bir muamele ücreti olduğunu kabul ediyor. Bu faiz borç zamanında ödenmese de hiçbir surette fazlalık getirmemektedir. İslâm müctehidleri arasında da bu ihtilaf vardır. Ancak dört mezhebe göre de fazlalık faizi bir eksiklik şeklinde ortaya çıkarsa faiz değildir, ama bir fazlalık olarak ortaya çıkarsa faizdir. Yani banka masraflarını mudiler karşılarsa faiz değildir, kredi alanlar karşılarsa faizdir. Burada zayıf olan korunmuştur. Çünkü kredi alana yüklediğimizde yükünü arttırınış oluruz. Gerçi kredi alan kazanacak, dolayısıyla ilk bakışta bu kimsenin masrafları karşılaması uygun görülürse de, krediyi alan henüz kazanmamıştır. Krediyi veren ise kazanmıştır. Burada da sermayedardan çok çalışan üretici korunmuştur.

f. MEVDUAT EKSİKLİĞİ ALACAĞI KREDİ HAKKINA KARŞILIKTIR

Esasen biz mevduat sahiplerine kredi vermekte olduğumuzdan ve kredi hacmini mevduat hacmine eşit tuttuğumuzdan kredi alan banka masraflarına iştirak etmiş durumdadır. Ne var ki, krediyi kullanmasa da bu iştiraki yapmış oluyor. Bir de önce mevduat sonra kredi sözkonusu olduğundan, biz bu fazlalık faizini kredi alandan kredisini almadan önce tahsil etmiş oluyoruz.

g. MALLAR AYNEN DEĞİL MİSLEN İADE EDİLİR

Müşterilerin mevduatları nisbetinde banka masraflarına katılmaları, mallarda her tevdiat sırasında yapılacaktır. Kişi verdiği onbir (11) kg. demir karşılığı on (10) kg'lık demir senedini alacaktır. Bundan sonra bu mal ambarda ne kadar zaman kalırsa kalsın, hiçbir zaman masrafına iştirak sözkonusu olmayacaktır. Hatta bu mal orada bozulsa, harap olsa yine de banka senedin mukabilini tediye etmek zorundadır. Bunun için buna mevduat diyoruz, emanet demiyoruz. Aynen iade sözkonusu değil, mislen iade sözkonusudur. Mallar da yükleme ve boşaltma bir masraf gerektirdiği için, ambara her tevdi edildiğinde bu banka masraflarının ödenmesi gerekir.

h. MAL OLARAK TEVDİ STANDARTLARA BAĞLIDIR

Bir malın mevduat olarak kabul edilebilmesi için o mal standardize edilmeli ve kontrolu yapılabilmeli, yani mal senediyle değerlendirilmelidir. Bunun için sadece faizsiz bankanın yapacağı hizmetler yeterli olmayıp, diğer genel hizmetleri yapan tüzel kişilerin de mevcut olması gerekir ve bunlara ödenen genel hizmet payları aynen banka masrafları gibidir. Bundan dolayıdır ki, bankayı bu tür tüzel kişiler kurmaktadır.

II. SENETLERlN KARŞILIKLARI

a. MALLAR İADE EDİLİRKEN EKSİKLİK OLABİLİR

Bir borç eda edilirken ya alınmış şeyler aynen iade edilir; emanetler umumiyetle böyledir. Bunların bir kısmında artma ve eksilme borçluya, bir kısmında da alacaklıya aittir. Ancak borç aynen iade edilmek üzere verilmiştir. Evi kiraya

verenin alacağı aynî alacaktır ve artıp eksilme alacaklıya aittir. Kirasız olarak kullandırmak üzere verdiği evin alacaklısı yine aynı alacaklıdır. Artıp eksilme ise borçluya aittir. Bu iade ya eksiksiz olur veya malda bazı eksiklikler oluşmuş olur. Bu eksiklikleri dört derecede toplayabiliriz:

b. MALLARIN TEMİZLİK MASRAFLARI BORÇLUYA AİTTİR

Kirlenmiş malların bir bakım eksikliği söz konusudur. İster kiracı olsun, ister iare olarak almış olsun teslim eden, teslim aldığı gibi temiz olarak teslim etmek zorundadır. Yani her halükârda temizlik işleri onu kullanana aittir. Kirli teslim edilmesi halinde masrafları karşı taraftan talep edilebilir.

c. YIPRANMA ALACAKLIYA AİTTİR

Yıpranmış mallarda, malların kaybettiği değer alacaklıya aittir. Her mal kullanıldıkça eskir. Uzun zaman sonra artık kullanılamaz hale gelir. Kira bu eskime karşılığı konmuştur. Bundan dolayı alacaklıda bu eksilmenin olması tabiidir. Karşılıksız kullandırmanın manası da bu haktan iyilik olarak vazgeçmedir. Böyle yıpranma her şekliyle alacaklıya ait olmuş olur.

d. KUSUR ALACAKLIYI MUHAYYER KILAR; TAZMİNAT VEYA MİSLİNİ İSTER

Kusurlu malları, alacaklı kabul edip etmemekte serbesttir. Dilerse kusurlu malını gerisin geriye alır, yapılan hasarı tazmin ettirir. Dilerse malı terkeder, mislini ister. Kusur kim tarafından iras edilmişse o tazmin eder.

e. BOZULAN MALIN YERİNE MİSLİ İADE EDİLİR

Bozulmuş malların iadesi ise misliyle yapılır. Bozulma, malın fonksiyonunu ifa edememiş hale gelmesidir. Kusur ise, fonksiyonunu ifa etmekle beraber, fonksiyonunda veya değerinde bir eksikliğin meydana gelmiş olmasıdır.

f. STANDART MALLARDA NEFASET FARKLARI DEĞERLENDİRİLMEZ

Ya da bir borç eda edilirken aynı ile değil de, misliyle geri verilir. Bu ya anlaşmanın böyle yapılmış olmasından ve ya aynen iade etmenin mümkün olmayışından ileri gelir. Yani akdi veya kazaî olur. Günlük harcamalarda verilen mallar aynen değil de, mislen taleb edilebilir. Aksi takdirde malı alan emanetçi durumunda olur. Ücreti istihkak eder. Bu husus konumuzun dışındadır. Biz zilyedliği borçluya intikal eden mallar ile ilgileniyoruz. Çünkü ancak bunlarda borçlunun yararı vardır. Banka da bu yarar üzerine oturmuştur. Misliyatın iadesinde de farklı dereceler mevcuttur.

g. MİSLİYLE EDA OLMAZSA KIYMETİYLE ÖDENİR

Nefaset farkları, günlük harcama maddelerinde bir değer farkını iras etmez. Mal standartlara ya uygun kabul edilir; o zaman nefaseti ne olursa olsun aldığı malın mukabili kabul edilir; veya standarda uygun görülmez, o zaman da hiç teslim etmemiş gibi olur. Standardize edilemeyen malların edası aynıyla olmuyorsa, misliyle değil kıymetiyle yapılacaktır.

h. MİSLİYLE EDADA KUSURLU MAL SADECE İADE EDİLEBİLİR

Misliyle edada da mal kusurlu olabilir, bu durumda malın değiştirilmesini isteme hakkı doğar. Kusur farkını taleb edemez yani ya aynen kabul eder, ya da başkasını isteyebilir.

i. FONKSİYON FARKI VARSA, EDA DEĞİL TAZMİNAT SÖZ KONUSUDUR

Fonksiyon farkının olması halinde eda yapılmamış olur. Tür farkının kabul edilebilmesi için teslim edilen türün bulunmaması şarttır. Veya borç kıymetiyle iade edilir. Bu misliyle iade müm kün olmadığı zaman gerçekleşir. Kıymet demek, aynı fonksiyonu ifa eden başka türden mal demektir. Mısırla buğday... gibi. Her ikisi de insanı besleme ve doyurma bakımından ayn türdendirler. Ancak fonksiyonları aynıdır. Koyunla sığır için de durum böyledir. Değişik fırmaların çıkardıkları araba ve cihazlarda da durum böyledir. Bir defa bunların fonksiyonu aynen ifa etmeleri gerekir. Aralarında nefaset farkı olabilir. Diğer taraftan ayrı türden olduklarının belirlenmesi için canlılarda birbirleriyle çiftleşip kendilerine benzer türleri oluşturamamalıdırlar. At, eşek ve katır ayrı türdendir. Arpa ile buğday da ayrı türdür. Makinelerde ise parçaların birbirine uymaması şarttır. Bazı parçaların uyması aynı türden olmasını gerektirmez. Bunların edasında da değişik dereceler vardır.

j. KIYMETTE NEFASET FARKI İSTENEBÎLİR

Bunlardaki nefaset farkları genel standardize nisbetiyle tesbit edilebilir. Mesela buğday ekmeği ile mısır ekmeği, koyun etiyle sığır eti; zaruret halinde müşterinin alması için zorlanabilir. Müşteri misli bulunmadığı takdirde bunları kabul etmek zorundadır. Ancak bunun için merkezi otoritenin tesbit ettiği nefaset farkları ödenmelidir.

k. KIYMET ÖDEMEDE DEĞER FARKI İSTENEMEZ

Değer farklarrı kıymet ödemelerinde nazarı itibare alınmaz. Misli tükenen ikâme malların değerleri çok yükselmiş olabilir. Zaten bu nedenle misli ile ödeme yerine kıymetiyle ödeme cihetine gidilmiş ve burada nefaset farkı mevzuat ile tesbit edilmek istenmiştir.

L. FONKSİYON FARKI BEDELE GÖTÜRÜR

İkame mallarında fonksiyon farkı olmamalıdır. Fonksiyon farkı olduğu taktirde kıymetten bedele gidilmiş olacaktır.

m. İKAME MALARINDA STANDARDİZE ŞARTTIR

İkame malların da misl olan mallar gibi standardize edilmiş olması şarttır. Standardize edilmemiş ikame mallarıyla ödeme, bedel ödeme mahiyetindedir.

n. KEFALETTE DEĞERİYLE ÖDEME VARDIR

Bazen ikame mallarıyla da ödeme mümkün olmayabilir. Bu taktirde artık onun yerine değeri verilir. Buna diyet, fıdye veya bedel diyoruz. Bir senedin karşılığı borçlular tarafından ödenemediği taktirde, banka kefaleti dolayısıyla bir ödeme durumunda kalırsa, artık yukarda sayılan aynen, mislen veya kıymeten ödeme yerine değeriyle ödeme yapacaktır.

o. MALIN TEMİNAT DEĞERİ TOPRAK SENEDİ CİNSİNDENDİR

Bir malın teminat değeri vardır. Bu o mala karşı ipotek edilen taşınmazın içinde, senette gösterilen payı ifade eder. Toprak senedi cinsinden belirlenir. Senedin üzerine yazılmış bulunan, toprak senedi cinsinden değeridir.

p. TAKDİRİ DEĞER ALTIN SENEDİ İLE YAPILIR

Ayrıca malların o günkü takdiri değerleri vardır ki bilirkişilerce belirlenir. Ondan fazla bilirkişi malın değerini ayrı ayrı takdir ederler. Bu değerler büyüklüklerine göre sıralanır ve ortadaki değer takdiri değer olur.

r. RAYİÇ DEĞERLER STOKLARLA HESAPLANIR

Malın merkez ambarda bulunmasına veya senetlerin satılıp satılmamış olmasına göre mukavelede gösterilen esas dairesinde de bir değer hesaplanır ki, buna rayiç değer veya hesabi değer diyoruz.

s. PİYASA DEĞERİ PAZARLIKLA BELİRLENİR

Bunun dışında malların karşılıklı anlaşarak serbestçe tesbit edilen değerleri de vardır. Bunlara pazar değeri denir.

III. SENET MUKAVELELERİ

a. BANKA SENETLERİ MUKAVELELERE DAYANMALIDIR

Bankanın ihraç edeceği ve ortaklarına kredi olarak vereceği senetlerin mahiyetini tarif eden, karşılıklarını belirleyen, tediye şekillerini düzenleyen yazılı mukavelelerin mevcut olması şarttır. Böyle bir mukaveleye dayanmayan senetler belirsizdir, dolayısıyla karşılığı yoktur demektir. İşte böyle bir mukaveleyi hazırlamak ve bu mukaveleleri standart hale getirmek bir bankanın temel hizmeti olacaktır.

b. MUKAVELELER BİRLİĞİ HUKUK SİSTEMİNİ OLUŞTURUR

Yapılan herhangi bir mukavele hiçbir zaman bütün teferruatı ihtiva edemez. Her mukavele mutlaka daha önce hazırlanmış diğer mukavelelere dayanacaktır. Zımmen veya sarahaten o mukavelelere atıfta bulunmuş olacaktır. Böylece birbirlerine atfedilmiş mukaveleler bir mukavele ailesini oluşturacaktır. Esasen kanunlarda çok az amir hükümler vardır. Maddelerinin çoğu mukavelelerde zikredilmeyen hususların tamamlanması için konmuştur. İslâmiyet'ten önce kanunlar emredici mahiyette olup mukavele serbestliği yoktu. İslâmiyet ictihat müessesesini getirmiş ve mezheplerin oluşmasına sebep olmuştur. Mezhepler aynı mukavele ailesini oluşturan bir toplu anlaşmalar bütünü mahiyetindedir. Avrupa inkılabından sonra Avrupa'da da İslâmiyet'in getirdiği bu mukavele serbestliği esası benimsenmiş, Avrupa Roma Hukuk sisteminden usulde İslâm Hukuk sistemine geçmiştir. Türkiye, hukuk inkılabiyle Avrupa hukukunu benimsemişse de, İslâm hukukuyla Avrupa hukuku arasında esasta bir fark mevcut olmadığından intibakta bir zorlukla karşılaşılmamıştır.

c. BİR DEVLETTE DEĞİŞİK HUKUK SİSTEMLERİ OLACAKTIR

Avrupa hukukuyla İslâm hukuku arasında bizi ilgilendiren en önemli fark; İslâm hukukunda faizin yasak olması, Avrupa hukukunda ise faizin serbest bırakılmasıdır. Bununla beraber İslâm hukukunda da, İslâmî olmayan bir devlette müslümanların faizli muamele yapmalarına ve onlarla iktisadi ilişkiler kurmalarına izin verilmiştir. Batı hukuku da faizi emretmemiş, anlaşmalarda mukavele serbestliği esası içerisinde tarafları hür bırakmıştır. Hatta hemen her devlet faizin üst sınırını belirlemeyi meşru saymış olmakla, yine Batı hukuku bu konuda da esasta İslâmiyet'in faize müdahale yetkisini benimsemiştir.

d. FAİZLİ HUKUK SİSTEMİ İLE FAİZSİZ HUKUK SİSTEMİ, AYNI DEVLETTE VAROLABİLİR

Bu açıklamalar bizi müslümanlarla batılıların (yani İslâmiyet'i benimseyenlerle, Batıyı benimseyenlerin) kavga etmeden birlikte yaşayabileceklerini göstermektedir. Batılıların İslâm düşmanlığı, müslümanların faiz düşmanlığı; ikisinin de bu sistemleri bilmeyişinden doğmaktadır. Biz faizsiz bankayı ele alırken, iki sistemin her konuda birbiriyle çatışmadan yanyana nasıl yaşayabileceklerini de mütalaa ederek ve meselelerini çözerek ilerlemeye çalışıyoruz.

Bununla beraber ileride belki sistemin biri diğerinin karşısında dayanamayarak piyasadan çekilmiş olabilecektir. Bu tabiî seleksiyon kanununun sonucudur ve siyasi güçler de hiç bir zaman bu oluşun önüne geçemiyecektir görüşündeyiz. Bununla beraber karşı tarafın siyasi güce başvurması için, iki tarafa serbestçe faaliyette bulunma imkanı vermesi ve karşı taraf ile meşru ekonomik yarış içerisinde olması gerekir.

e. SİSTEM İÇİ ÇELİŞKİLER OLMAMALIDIR

Bir sistemin başarıya ulaşabilmesi için, sistem önce kendi içinde bir bütünlük ve tamlık ihtiva etmelidir. Aralarında çelişki bulunan veya karşılaştıkları problemleri çözemeyen sistemler hiçbir zaman başarıya ulaşamazlar. Bundan dolayıdır ki karma ekonomiyi uygulayanlar başarıya ulaşamıyor ve hergün güçlerini biraz daha yitiriyorlar. Halbuki kapitalizm ve sosyalizmi uygulayanlar süper güç olma özelliklerini koruyorlar ve diğer ülkeler de gelişmesinler diye onlara karma ekonomiyi empoze ediyorlar.

Ülkemizi tanzimattan beri geri bırakan ve halen de enflasyon, işsizlik ve geri kalmışlık içerisinde borçlara gark eden, bizce yine bu karma zihniyettir. Bununla beraber biz ne kapitalizmi, ne de sosyalizmi benimsiyoruz. Bize göre bunlar aşırılıklardır, orta yol bulunmalıdır. Ancak orta yo1 karma yol değildir. Orta yol terkib yoludur. Bütün meseleleri çözecek ve aralarında çelişki bulunmayacak; bir de aşırı bir uçta değil de orta yerde bulunacak bir sistem benimsiyoruz. Bu sistem nedir?

f. FAİZSİZ SİSTEMDE TİCARET SERBEST, FAİZ YASAKTIR

Kapitalistlere göre faiz de, ticaret de sonuna kadar serbesttir. Sosyalistlere göre ise faiz ve ticaret sonuna kadar yasaktır. Karmacılara göre uygun faiz ve uygun kâr meşru olup, aşın faiz ile aşırı kâr gayrimeşrudur. Uygunluk ve aşırılık subjektif olduğuna göre, objektif anlayış içerisinde bir şey hem meşru ve hem de gayri meşru olmaktadır. Bu çelişkidir. Çünkü hukuk objektif olma zorundadır ve objektiflik kalkınca hukuk da kalmaz. Bize göre faiz yasak, ticaret serbest olmalıdır; hem de sonuna kadar yasak ve serbest olmalıdır. Bu hem orta yoldur ve hem de aralarında çelişki yoktur. Yani karma değildir. İslâmiyet de budur. Zira İslâmiyet genel ilke olarak çelişkisiz olan orta yolu tavsiye etmiş ve ekonomide bunun ticaretin sonuna kadar serbest ve faizin de sonuna kadar yasak kılınmasıyla sağlanacağını bildirmiştir. Yapmakta olduğumuz ilmî izahlarımız da İslâmiyet'in bu iddiasını doğrulamaktadır. Şimdi süper güçlerin sömürüsü devam etsin diye kulaklanmızı mı tıkayacağız? Lâikliğe aykırı olur diye kendimizi sefalete ve geriliğe mi mahkum edeceğiz? İşte Türkiye bu primitif anlayışı yeni yeni aşmaktadır. Gerçek lâiklik, bir şey sadece dinde olduğu için almamak değil, ilmî doğruları her bulunduğu yerden almaktır. Yani ilme muhalif olanı almamak lâikliktir. Yoksa Kur'ân'da da üçle yedinin toplamı on eder denmektedir. Hiçbir kuwet bunu onbir veya dokuz yapamaz.

g. FAİZLİ SİSTEM HENÜZ HUKUKUNU KURAMAMIŞTIR

İşte faizsiz banka demek, yalnız banka kurmak değil, tüm mukaveleleri faizsiz sistem içerisinde düzenleyebilmek demektir. Ne var ki bu çok kolaydır. Zira mevcut hukuk sistemlerinin temeli, İslâm hukuku olsun Batı hukuku olsun faizsiz sisteme dayanıyor. Zira bu hukukların esası Roma, hristiyanlık ve müslümanlıktır. Hepsinde de faiz yasaktır. Son asırlarda faiz meşru kılınmış, ancak faizli sistem kendi hukuk düzenini kuramamış; yani mukavelelerini yapamamıştır. Aradan asırlar geçmiş olmasına rağmen faizli sistem, faizsiz hukuk düzenine bir çıban gibi yamanmış durumdadır. Fransız ile Rus ihtilalleri ve cihan savaşları, bu çelişkinin ve sistemin dengesini bulamayışının sonucudur. Biz faizsiz sistemin mukavelelerini düzenlerken gerek doğu, gerekse batı hukuk sistemleri içerisinde yeni yerimizi aramıyoruz; yerimiz zaten vardır. Yerimize yerleşiyoruz. Sosyal dengeye yönelik adil sistemi yeniden ortaya koyuyoruz.

IV. SENETLERİN ŞEKLİ

a. SENETLER ÜZERİNDE MUKAVELENİN TARİH VE NUMARASI BULUNUR Senetler bir mukaveleye dayanacaktır. Mukavelesi de tek başına her şeyi ihtiva eden bir mukavele olmayıp, bir mukavele ailesi içinde yer almış olacaktır. Senedin üzerinde bütün bu mukavelelerin yer alması mümkün olamıyacağına göre, sadece mukavele tasrih edilmekle iktifa olunacaktır. Mukaveleler tanzim edilecek, çıkış tarihlerine göre tasnif edilecek ve numaralandırılacaktır. Tarih ve numarasının işareti ile yetinilmiş olacaktır. Mukaveleler bankaca bastırılacak ve her şubede bütün mukaveleler herkesin tetkikine açık bulundurulacaktır. Senedin dayandığı mukavele ailesini senedi satın alanın okumuş ve bilmiş olması kabul edilecektir. Ancak bunun mümkün olmadığı bilinmektedir. Bundan dolayıdır ki. aracı tüzel kişilere ve temsilcilere ihtiyaç vardır.

  1. SENETLER HAMİLİNEDİR, GELDİSİ BİLİNMELİDİR

Senet üzerinde alacaklı yazılı olmayacaktır. Senede kim sahip olursa olsun alacaklı odur. Ancak sonunda gelip bazı malları talep edebilmesi için o kimsenin, o ülkenin vatandaşı olması gerekir. Toprak ve site senetlerinin hükümleri böyledir. Bununla beraber herkes edindiği senetleri nereden edinmiş olduğunu belgelemek durumundadır. Herkesin bir senet gelir gider defteri olacak, aldığını ve verdiğini bu deftere yazacaktır. Karşı tarafın da defterine yazmasını isteyecektir. Bu işlem sahte senetlerin ortaya çıkmasını önleyecektir. Herhangi bir sahte senet ortaya çıktığında, kayıtlardan gerisin geriye gidilerek kaynağı bulunacaktır. Bu durum senetlerin sağlamlığını artırmakta; buna karşılık likiditesini azaltmaktadır. Bu özelliğinden dolayı da paraya olan ihtiyacı ortadan kaldırmıyor. Dolayısıyla nakit ile rekabet edemiyor ve halk tarafından bu senetler perakende işlerde para olarak kullanılamıyor. Bu da nakit dengesi için geçerli amildir. Bu gün de bu maksatla ciro sistemi getirilmiştir. Ancak ciro, ciro edenin kefaletini ifade etmektedir. Faizsiz banka senetlerinde ise alıp satanların hiçbir mesuliyetleri bulunmamaktadır. Senedi tahrif etmemek için üzerinde yazı yazılmıyor, sadece taraflar kendi defterlerinde kimden alıp verdiklerini göstermiş oluyorlar.

c. SENETLER HALKA MUTEMETLER ARACILIĞI İLE İNTİKAL EDER

Senetler, faizsiz banka tarafından tanzim edilip bastırılacaktır. Senetler, banka alacaklı, mutemetler borçlu olmak üzere zimmetlenip mutemetlere teslim edilecektir. Bu mutemetlerden alınmayan senetler geçersizdir. Her mutemet senedin üzerine banka adına imzasını atacaktır. Burada senedin dayandığı mukavele, senedin karşılığı olan malın standart numarası, adı ve miktan belirlenmiş olacaktır. Bu şekliyle merkez mutemetleri bu senetleri merkez şube mutemetlerine, onlar da şube mutemetlerine zimmetle vereceklerdir. Merkez şube mutemetleri senetler karşılığında gösterilecek teminatın ne olduğunu belirlemiş olacaktır. Bu teminat yerlerinin sicilleri merkez muhasiplerince tutulmuş olacaktır.

d. ORTAKLAR BU SENETLERİ TEMİNAT VE İSTİHKAK KARŞILIĞINDA ALIRLA.R

Şube mutemetlerinde bulunan senetler, onu kredi olarak alanın adını da üzerine yazdıktan sonra onlara zimmetle verirler. Kredi verilirken malı teslim yeri de gösterilir. Böylece malın cinsi, miktarı, teminatı, borçlusu ve teslim yeri senet üzerinde belirlenmiş olur. Malın ayıplı çıkması halinde bu senet üzerinde yazılı borçlu mesul olacaktır. Bu borçlunun da bir dayanışma ortaklığında yer almış olması gerekir. Bu husus kendisine kredi verilirken tahkik edilmiş olacaktır. Hasılı bu senede sahip olan kimse bankanın merkez, merkez şube ve şubenin kefaletine, borçlu olanın ve dayanışma ortaklığının müteselsil mesuliyetine ve senette gösterilen gayrimenkulün aynî teminatına sahiptir.

e. SENETLERİN KARŞILIĞI BORÇLULARIN ZİMMETİNDEDİR

Dördüncü teminat olarak da bu malın vadesiz ise ambarda, vadeli ise tarlada mevcut olmasıdır. Senetler borçlulara verilir, borçlular bunu tarihleyerek mal karşılığı piyasaya sürnıüş olurlar. Senetlerin üzerinde çıkış tarihleri ve vadeli iseler vade tarihleri de yazılmış olacaktır. Bunu, bu senetleri piyasaya sürecek borçlular yapacaktır. Vadeli senetlerde bu tarihleri kredi veren müesseseler yazacaktır.

f. SENETLERİN MUTEMETLERDEN BORÇLULARA, ONLARDAN DA ALACAKLILARA GEÇİŞİ MUHASEBELEŞTİRİLECEKTİR

Senetlerin halka intikal edinceye kadar geçirdiği devirler merkez muhasebesine bildirilecek ve çıkarılan senetlerin kimlerde mevcut olduğu muhasiplerce bilinmiş olacaktır. Ayrıca çok önemli olan senetlerin satılmış miktarları da bu suretle tesbit edilmiş olacaktır. Faizsiz bankada bu satılmış senetlerin miktarını bilmek çok önemlidir. Adeta banka bu bilginin sırrı ile çalışmaktadır. Bu arz ve talebin miktarını belirleyecek ve bu miktarlara göre senedin rayiç değeri hesaplanacaktır. Banka bu rayiç değeri ile senetleri satın alacak ve satacaktır. Böylece bu senetlere likidite kazandırmış olacaktır. Gerçi bu senetleri kendi adına alıp satmayacak, senedin borçlusu adına alıp satacaktır. Ama fiyatını bu satılan miktarlarla tespit edecek, buna göre nakdi alıp verecek ve bu nakds senet borçlusunun hesabına mevduat veya kredi şeklinde geçirecektir.

g. ARA HAREKETLER DEFTERE KAYDEDİLECEK, MUHASEBEYE GEÇMEYECEKTİR

Senetler halka intikal ettirildikten sonra el değiştirmeler yine defterlere işlenerek zimmetle devredilecektir. Ancak bu devirler muhasiplere bildirilmeyecektir. Muhasip sene sonunda ambara gelip de mal çekildiği zaman haberdar olacaktır. Böylece gereksiz muhasebe kayıtları da ortadan kalkmış olacaktır. Senetler halka intikal ettikten sonra bir malmış gibi alınıp satılacak, tüm işlemler ve vergiler buna göre tahakkuk etmiş olacaktır. Bu hareket bankayı ilgilendirmeyecektir.

V. SENET MEVDUATI

a. BANKA YALNIZ KENDİ ÇIKARDIĞI SENETLERİ MEVDUAT KABUL EDECEKTİR

Banka Türk Lirası dışındaki yabancı paraları altın senedi mukabili satın alacaktır. Altını da altın senedi ile değiştirecektir. Böylece bunlar, bankanın senedi mukabili malları haline gelmiş olacaktır. Bunun dışındaki değerleri mevduat olarak kabul etmiyecektir. Türk Lirasını da, ne satın almak, ne de mevduat kabul etmek suretiyle sadece kasasında bulunduracaktır. TL ile senetleri, senet borçluları adına alıp satacaktır. Böylece toplanan TL'larını da kasasında değil milli bankalardaki hesabında toplayacaktır. Bu nakit borçlular adına alınmış ve verilmiş olacağından, kendisinin TL olarak ne mevduatı, ne kendisi, ne de alacağı bulunacaktır.

b. ANCAK ALACAKLILARIN ELİNDE VADESİ GELEN SENETLER MEVDUAT OLABİLİR

Banka mevduat olarak kendisinin desteklediği senetleri kabul edecektir. Bu senetlerin mevduat olarak kabul edilebilmesi için senetlerin borçlulardan alacaklılara intikal etmiş olması veya vadeli iseler vadelerinin gelmiş olması şarttır. Böylece bu senetlerin karşılığı ambarlara girmiş olacaktır. Vadesi gelmeyen veya borçlulardan alacaklılara intikal etmeyen senetler mevduat olarak kabul edilemezler. Çünkü bunların henüz mal varlığı olarak karşılıkları yoktur.

c. MEVDUAT, MALIN KULLLANILMASINI BAŞKASININ LEHİNE ERTELEMEKTİR

Bu izahlardan anlaşılıyor ki, senedin borç olarak verilmesi o senedin karşılığı olan malın borç olarak verilmesidir. Esasen bir nakit borç olarak verilirken, o nakdin kendisi değil de naktin satın alma gücü borç olarak verilmiş olur. Çünkü nakdin kendisi borçluya yaramıyacak, sadece onun satın alma gücü kendisine yarar sağlayacaktır. Burada da senet borç olarak verilirken, onun kendisi değil de karşılığı olan mal borç olarak verilmiş olur. Böylece ikili karşılıklı borçlanma yerine merkezi borçlanma sistemi geliştirilmiş olur. Herkes ürettiği malı ilgili ambara teslim ediyor, karşılığında mal senedini alıyor, bunu da şimdilik kullanmayacaksa götürüp bankaya mevduat olarak veriyor. Böylece bankada toplanan senet mevduatları bankaya hangi malların şimdilik kullanılmayacağını bildirmiş oluyor. Diğer taraftan o mala ihtiyacı olan kredi sahipleri, kredilerini bu senetleri alarak kullanmış olacaklardır. Böylece, günü gelince yine mal olarak kredilerini kapatacaklardır. İlk mevduat sahipleri de bu krediyi kapatırken iade edilen malları alıp kullanacaklardır.

Böylece mallar arasında kredileşme gerçekleşmiş olacaktır. Yani faizsiz banka nakdî kredileşme değil, aynî kredileşmedir. Merkez bankasına dayanan ve bugün faizli sistemle çalışan nakdî kredileşme ile konu birliği yoktur. Birbirlerine zararı değil faydası vardır.

d. BANKAYA TEVDİ İSTİKRAZI İSTİHKAK EDER

Senet sahibinin cebinde bulunan senedini götürüp banka kasasına vermesi için bir yararı bulunması gerekir. Faizi savunanlar bu yararı ortaya çıkarmanın ancak bununla sağlanacağını iddia ediyorlar. Biz, baştan izah ettiğimiz gibi faiz yerine karşılıklı kredileşmeyi ikame ediyoruz. Yani senedi bankaya tevdi eden kimse senedin bankada kaldığı müddet kadar aynı senetten kredi almayı istihkak eder. Yani kendisi bolluk içinde olduğu zaman malı başkasına kullandırır, dara düştüğünde de kendisi kullanır. Böylece yalnız kredi alan değil, kredi veren de ileride kredi alacağı için yararlanmış olur. Bu faizden daha çok tevdiata teşvik eden bir unsurdur. Bunun istatistikleri yapılabilir ve iddiamız kesin olarak ispatlanabilir. Aynca ülkemizde bu hususta inanç sahibi çok kimse vardır. Bunlar faizli muameleden kaçınıyorlar. Daha çok altın alıp stok ediyorlar. Bu durumda ülkenin dış dengesini bozmaktadır. Hanımların kollarındaki bilezikler yerine biz batıdan dolarları borç alıyor ve faizlerini ödüyoruz. İslâm dini faizsiz olarak borç vermeyi zekat gibi ibadet saymış, hatta emrederek farz kılmıştır. İslâmiyet'te bütün mallar zekat karşılığı sigortalı olduğu halde, altın ve gümüş bankaya (beytülmale) tevdi edilmemişse sigortalı değildir. Bu durum da halkı bunları tevdiata zorlamaktadır. İşte faizsiz bankanın böyle mal mevduatını da mevduat olarak kabul etmiş olması ve bunu işler hale getirınesi, ülkenin iç istikrazını harekete geçirecek ve altınları piyasaya çıkaracaktır. Otuz milyar dolar civarında olan borcumuzun her yıl ödenen faizi asgari üç milyar dolardır. Bu ihracatımızın tamamı demektir.

e. HALK ALTIN YERİNE SENEDİ EDİNİR

Bunu ülkemiz için şu şekilde hesaplıyalım: Türkiye'de on milyon ergin hanım vardır. Türk örf ve geleneğine göre bunların her biri ortalama üçer bileziğe sahiptir. Her bilezik ortalama 50.000 TL kabul edilecek olursa, toplam olarak hanımlarda muattal bulunan altının değeri birbuçuk (1.5) trilyon etmektedir. Bunun dolar olarak karşılığı otuz milyardan fazladır. İşte biz altını piyasaya çıkaramadığımızdan bu kadar doları faizle dışarıdan temin etmiş bulunuyoruz. Bizi sömürmek isteyenler elbette ülkemizde faizsiz bankanın kurulmasını istemiyeceklerdir. Çünkü bu banka kurulursa dış borçlar bitecek, hortlamakta olan kapitülasyonlar gömüldükleri mezarlarından dışarıya çıkamayacak ve yeni Türk Devleti Osmanlıların akibetine düşmeyecektir.

f.KREDİLER DE BANKANIN MAL SENETLERİYLE OLUR

Banka kendi çıkardığı ve desteklediği senetleri mevduat olarak kabul edip kredi olarak verecektir. Bu onun temel hizmetlerinden biridir.

VI. SENET İKRAZI

a. KREDİLEŞMEDE ESAS, ZAMAN VE MİKTAR ÇARPIMI MEVDUAT HACMİDİR

Mevduat olarak verilen senetler karşılığı aynı senet cinsinden mudiye ikraz yapılması, faizsiz bankanın esasını teşkil eder. Mevduat hesaplarında, mevduat bakiyelerinin dışında mevduat hacimleri de yapılacaktır. Mevduat hacmi, meblağın kaldığı zaman ile çarpımıdır. Faizli sistemde bu çarpıma göre faiz tahakkuk ettirilmektedir. Cari bankacılık sisteminde buna ‘adat’ denmektedir. Halbuki bu fızikteki enerji karşılığı olup mevduatın büyüklüğünü ifade eder. Suyun taşıdığı enerji, yüksekliği ile miktarının çarpımıdır. Bu enerji miktarı sabit kalmaktadır. Bunu arttırmak mümkün değildir. Halbuki çarpanlardan birini diğerine azaltmak suretiyle çoğaltmak bir güce ihtiyaç göstermeyebilir. Bankada da tek başına miktar veya tek başına zaman bir mana ifade etmez. Bunları arttırıp azaltmak kolaydır. Ama miktar ile zamanın çarpımı olan mevduat hacmi ise istenildiği kadar arttırılmayan sabit bir değerdir. İşte banka, mevduat miktarı kadar mevduat hacmini de titizlikle hesaplamak durumundadır.

b. HACİMLER HAFTALIK OLARAK HESAPLANIR

Genel olarak mevduat hacmi hesaplarında bir günden daha az zaman hesaba katılmamaktadır. Orada gündüzün kalmasından çok, gecenin geçirilmesi esas alınmaktadır. Buna miktar-gün birimi denmektedir. Üç altın gün deyince, ya bir altın üç gün bankada kalmıştır veya üç altın bir gün bankada kalmıştır. Senetlerin mevduat hacim hesapları yapılırken, günlük kalmalardan çok haftalık kalma esas alınmaktadır. Bu da hafta içinde çekilen ve yatırılan miktarlardan çok, hafta tatilinde bankada kalan miktar ile hesaplanacaktır. Buna miktar/hafta birimi adını veriyoruz.

c. KREDİ LİMİTİ GENEL HİZMET PAYI İLE BELİRLENMEKTEDİR

Mevduat hacmine karşılık, esasta mevduat hacmine eşit olmak üzere aynı senetten kredi olarak verilecektir. Kredinin miktar veya zaman bakımından değerlerini ise tamamen müstakriz belirleyecektir. Ancak azami kâr miktan azami mevduat miktarından fazla olmamalıdır. Bütün bu kayıtlar bankanın imkanları olduğu takdirde müstakrizin lehine değiştirilebilmelidir. Esasta istikraz hesabı ile mevduat hesabı arasında hiçbir fark olmayacaktır. Cari hesapta alacak bakiyesi bitmiş olsa da, müşteri borç almaya yani çekmeye devam edebilecektir. Halbuki bugünkü bakiyelerde borç

bakiyesi sıfır olduğu zaman müşterinin hesabı kapatılmaktadır. Faizsiz bankada ise müşteri geçmiş yılı azami mevduat kadar yatırdığından fazlasını çekme hakkına sahip olacaktır. Bu hak ancak mevduat hacmi sıfır olduğu zaman durdurulmuş olacaktır. Bununla beraber imkan varsa mevduat hacmi sıfır olsa dahi gelecek yıllara mahsuben yine kredi vermeye devam edilir.

d. HER SENETTEN BEŞTE BİR KADAR REZERV BULUNDURULUR

Bankada toplanan senet mevduatından ikraz edilecektir. İkrazın her talepte karşılanabilmesi ve görevlinin senet yok deyip müstakrizi geriye çevirememesi için bankadan devamlı olarak bir senedin bakiye vermiş olması gerekir. Buna o senedin bankadaki bakiyesi denir. Bu bakiyenin fazla tutulması arz ve talep dengesinin kararlı olmasını sağlamaktadır. Ancak bu taktirde müstakrizlerin istikraz payları az olmaktadır. Bir optimum nispetin tesbit edilmesi gerekir. Bu nispet bankanın politikası olacaktır. Değiştirilip değiştirilemeyeceği ve değiştirilmesi ile ne gibi sonuçların doğacağı konusunu şimdilik bir tarafa bırakarak biz bu nisbeti 1/5 kabul ediyoruz.

e.SENET STOKU AMBARDAKİ MAL STOKU DEMEKTİR

Bankaya gelmiş olan mevduat senedinin 4/5'ü ikraz edilecek, 1/5'i ise bankada yedek olarak tutulmuş olacaktır. Bu gün bankalar bu rezervi merkez bankasında stok etmek suretiyle yapmaktadırlar. Bunun miktarını azaltıp çoğaltmak suretiyle merkez bankası ülke içindeki para politikasına yön vermektedir. Bu mecburi stopaj miktarı çoğalınca ülkeden para çekilir, azalınca da ülkeye para sürülmüş olur. Biz bunu merkez bankasına stopaj yapma yerine, senedi kredi karşılığı değiştirmekle dengeleyeceğiz. Bunu biraz sonra anlatacağız. Burada şuna işaret edelim ki, bankada rezerv olarak tutulan senet miktarı kadar mal da ambarlarda yedek stok olarak tutulmuş olur. Bunun yararı herkesin kendi stokunu kendi ambarında yapacağı yerde, bu senetler sayesinde ortak bir stok oluşturuluyor ve bu stokun ayrı bir ambarı da bulunmuyor. Nerede boş yer varsa stok otomatikman masrafsız olarak oraya kayıyor.

f. SENETLERİN HACİM OLARAK KREDİ FİYATLARI SENET REZERVİNİ DENGELER

Senet seviyesini, dolayısıyla ambarlardaki stok mal seviyesini belli nisbette tutabilmek için denge formüllerini uygulamamız gerekir. Bunu şu şekilde yapıyoruz. Şayet bankada mevduatın 1/5'i senet varsa, bize bir hafta senet mevduat verene, bunun karşılığında yine bir hafta senet kredi veriyoruz. Yani kredi hacmi ile mevduat hacmini eşit tutuyoruz. Şayet bankaca mevduatın 1/5'inden daha az senet mevcutsa o zaman bir hafta senetten daha az miktarda kredi veriyoruz. Yani on hafta senet mevduat hacmi olan birisine, sekiz hafta senet kredi hacmini vererek tüm hakkını kapatıyoruz. Hesaplara on hafta senet kredi hakkını kullanmış şekilde işliyoruz.

Aksine bankada mevcut senet mevduatın 1/5'inden fazla ise, o zaman kredi nispetini yükseltiyoruz. On hafta senet mevduatına karşılık, on iki hafta senet kredi veriyoruz. Böylece senedin bankadaki bakiyesini daima 1/5 civarında tutuyoruz.

g. BU DEĞERLER TEVDİ VE ÇEKME GÜNÜNDEKİ DEĞERLERİYLE HESAP GÖRÜR

Bu suretle kredilerini kullanmak isteyenler mümkün olduğu kadar kredi nisbeti fazla olan günlerde kullanacaklar ve böylece zaman içindeki kredileşmede optimum çalışma düzeyi gerçekleşmiş olacaktır. Fazla mala ihtiyacı olan kimse, daha fazla kredi hacmini kullanarak bunu her zaman sağlayabilecektir. Arz ve talep kanunu; hep bu herkese ihtiyacına göre verme esasına dayanır.

VII. DEĞİŞlK SENETLERLE İKRAZ

a. KREDİLER BAŞKA SENETLERLE DE SAĞLANIR

Kişi elde ettiği malları ya nakde çevirip nakdi bankaya tevdi etmekte ve onun mukabilinde kredi olarak yine nakdi almaktadır. Burada faizsiz bankaya bu tevdiatı yapabilmesi için toprak, demir, buğday veya altın senetlerinden birisini edinmek, sonra onu bankaya tevdi etmek durumundadır. Faizsiz banka nakdi doğrudan doğruya mevduat olarak kabul etmemektedir. Kişi isterse bu dört senedin dışındaki mal veya malzeme senetlerinden de edinebilir. Mesela et senedi veya kereste senedi gibi özel mal edinir ve bu malı şimdilik harcamak istemez. İlerde kendisine lazım olduğu zaman bu malı çekmeyi düşünebilir. Bu takdirde elindeki senedi cebinde saklamak durumunda kalır.

Halbuki bu durum topluluk için zararlıdır. Onun bir sene sonra kullanacağı keresteyi ambarda depo etmiş olarak bulunduracağımıza, onu şimdi muhtaç olana kredi olarak verir, daha sonra bir yıl içinde edineceğimiz yeni keresteyi de bu şahsa vermiş oluruz. Ancak bu şahıs bizden keresteyi kredi olarak almak istemiyecektir. Çünkü kendisine yeter kerestesi vardır. Dolayısıyla bu senedi bankamıza tevdi etmekte bir yararı yoktur. Ona başka senetten kredi vermeyi vadetmeliyiz.

b. SENETLERİN KREDİ DEĞERLERİ BÜTÜN SENETLER İÇİN BİR BİRİMDİR

Uyguladığımız denge formülü bu imkanı bize sağlayacaktır. Şöyle ki, kişi mevduatına karşı kullanacağı krediyi dilediği senetten seçme hakkına sahip olacaktır. İsterse mevduat olarak koyduğu senet cinsinden senedin o günkü nisbeti ile bizden kredi alacaktır. Dilerse herhangi başka bir senetten bu tevdi ettiği senedin karşılığında kredi alarak kullanacaktır. Hangi malın kredi nisbeti yüksek ise o malın se nedinden almayı tercih edecektir. Bu suretle bir malın kredi nispetinin fazla düşmesi de önlenmiş olacaktır.

c. SENET BAKİYELERİ MEVDUATLARIN KREDİ DEĞERLERİNİ BELİRLER

Kredi nisbeti tabirinden kastettiğimizi yeniden hatırlayalım: Bankada mevcut senet miktarının tüm mevduatı miktarına nisbeti bize stok nisbetini verecektir. Bunun beş katı bize kredi nisbetini verecektir. Bu kredi nisbeti özel fornıül de değerlendirilerek birim mevduat hacmine tekabül eden birim kredi hacmi bulunacaktır. İşte buna kredi değeri diyebiliriz. Mevduatın kredi değeri diyebildiğimiz gibi, tersini alarak kredinin mevduat değeri de diyebiliriz. Bu değerler o gün bankada mevcut olan toplam senet bakiyeleri ile hesap lanmış oluyor.

d. BÜTÜN MEVDUAT SENETLERİ TEK HESAPTA TOPLANIR

Şimdi bir kimse, bir senedi tevdi ettiği zaman, o kimse için senedin kredi değerinde bir kredi alacağı kaydedilir. Çektiğinde de onun hesabına mevduat değeri nisbetinde kredi kullanmış olur. Böylece kişi kendi çıkarına en uygun senet cinsini ve zamanını seçer. Buna göre tevdiatta bulunur ve yine buna göre istikrazda bulunur. Bu durum hem o senedin dengesi için hem de genel senetlerin dengesi için uygun bir etki olur.

e. FAİZSİZ BANKA, TOPLUMDA ÇIKAR PARALELLİĞİ SAĞLAR

Bankada mevcut stok miktarları dolayısıyla ambarlarda mevcut mal miktarları kolaylıkla bilinecek ve ikame mallarının kullanılmasında bu sentlerin kredi veya mevduat değerleri bize yardımcı olacaktır. Yani herkes nasıl mal alıp satarken daima en ucuz olanı almayı, buna karşılık satarken de en pahalı olarak satmayı ister ve bu istekler arz ve talep dengesini kurarsa, bunun gibi senetlerin mevduat ve kredi değerleri de kredi ve mevduat bakımından tercih yapma imkanını doğuracaktır. Diyelim ki, kişi buğday veya mısır senetlerinden birisini satın alıp bankaya tevdi etme durumundadır. Burada bu tevdiatı hangi senetten yapması gerektiğine karar verdirecek unsur, mevduatın kredi değeri olacaktır. Mevduatın kredi değeri hangi senet için fazla ise o senedi tercih edecektir. Aksine, kredisini kullanırken de, kredi değeri az olanı tercih edecektir. Yani genel rezerve uygun davranışı yapacaktır. Bu senetler toplulukta fertler arasında ve fertlerle topluluk arasında çıkar paralelliğini gerçekleşitirmiş olacaktır.

f.FAİZSİZ BANKA EN BÜYÜK ZENGİNLİK KAYNAĞIDIR

Senet, para, fiyat ve ücret bir muhabere aracından başka bir şey değildir. Üreticiler, tüketiciler, borç verenler ve borç alanlar bu muhabere sayesinde bilgi edinirler ve kendi çıkarlarına hangisi uygunsa onu yaparlar. Bunlar adeta iki kişiyi karşı karşıya getirmeden aralarında anlaştırma aracıdır. Büyük zenginlik kaynağıdır. İşte faizsiz banka bu zenginlik kaynağını harekete geçiren bir merkezdir. Bu sayede ülke refaha erecektir. Diğer bankalar bu bankadan zarar görme şöyle dursun, refahın kendilerine yansıması ile onlara da yararı olacaktır. Bununla beraber, ileride faizsiz sistemin merkez bankalarına ve dolayısıyla bankalara (nakit bankalarına) da sirayet edeceği kesindir. İnsanlığın gelişmesi, faizsiz bankayı kesinlikle getirecektir. Ama kim önce davranırsa o hayat hakkını bulur. İptidailikte direnenler ise eninde sonunda mağlup olmuşlardır. Bir zamanlar nakliye ihtiyaçlarını at arabaları ile karşılayanlar, trene karşı çıkmışlar ve çevreyi kirletiyor diye direnmişler, ama sonunda mağlup olmuşlardır. Yine bir zamanlar faiz vardır diye bankacılığa karşı gelmişler, bankaya para yatırmamakta direnmişler ve sonunda yatırmak zorunda kalmışlardır. Bunların içinde hala faiz almayanlar vardır, ama bunlar bir ileri adıma daha ilerisini getirmekle değil, gericilikle mukabele ettiklerinden sonunda hezimete uğramışlardır. Bizim getirdiğimiz faizsiz banka sistemi, faizli bankalardan çok ileri bir sistemdir. Bu yeni ve adil sisteme karşı direnenler, mutlaka mağlup olacaklardır. Karşımızda olanlar bizi mağlup etmek istiyorlar sa, bizden daha iyi bir sistemi getirmeleri gerekir. Bunu biz de temenni ederiz. Çünkü böylece insanlık bir an önce daha ileri bir adım atmış olur.

VIII. SİTELERDE GENEL HİZMET PAYLARI

a. TOPRAK ALT YAPISI İLE DEĞERLENİR

Mutlak toprak mülkiyetini kabul etmiş bulunan kapitalistler, çevrenin ihya edilmesi sonucu ortaya çıkacak toprak rantının da toprak sahibine ait olacağını kabul ederler. Bunu şöyle bir misal ile açıklamaya çalışalım: Diyelim ki, ıssız bir yerde toprağın geliri yıllık olarak on ton buğdaydır. Bunun on katını alırsak o toprağın değerini verecektir. Eğer ulaştırma imkanı yoksa ve bu buğdayın at sırtında taşındığını kabul edersek, buğdayın yol kenarındaki değerine göre değeri yarıya kadar olacaktır. Dolayısıyla arazinin fiyatı da yol kenarında olanın fiyatının yarısı kadar olacaktır. Sonra buraya herhangi bir şekilde yol gelmiş olsun. Bu taktirde bu arazinin fiyatı iki misli olacaktır. Bunun gibi arazinin suya kavuşturulması, elektriğin getirilmesi gibi altyapılar ikmal edildikçe değeri artmaktadır. Bu değer bazan yüzlerce, hatta binlerce kata çıkabilir.

b. ARTAN DEĞER KİME AİT OLSUN?

İşte böylece ortaya çıkan değer artışının kime ait olması gersktiği sorusuna, kapitalistler, toprak sahibine diyorlar. Olsa olsa buraya altyapının getirilmesi için harcanan meblağlara arazi sahibi iştirak ettirilebilir. Fakat genellikle yapılan harcamaların bir kaç katı değer artışı elde edilmektedir. Bu artık değer, kapitalistlere göre toprak sahibinindir.

Sosyalistler ise, artık değer topluluğun oraya yaptığı altyapı hizmetlerinden kaynaklanmış olduğuna göre, bu değerin de topluluğa yani devlete ait olması gerektiği görüşünü savunmaktadırlar.

c. BÜTÜN DEĞER ARTIŞLARI ALTYAPIYA AİT OLMALIDIR

Bizim burada benimsediğimiz esas ise, burada doğacak rantın ne topluluğa ve ne de arazi sahiplerine ait olacağıdır. Doğan değer artışının altyapıdan doğmuş olması gerçeği gözönüne alınarak yine altyapıya harcanmasıdır. Altyapının doyması sözkonusu değildir. Yani, hiçbir zaman alt yapıdan artacak bir meblağ söz konusu olamayacaktır. Çünkü eğer paramız varsa daha iyi şartlarla altyapı oluştururuz. Yani bütün değer artışlarını yine altyapıya yöneltiriz.

d. İLK SERMAYE KOYANLAR NORMAL KİRADAN FAZLA KAR ALACAKLARDIR

Azalan verim kanununa göre yapılan altyapının meydana getireceği deber artışı, yapılan masrafa nisbetle gittikçe azalacaktır. Yani öyle bir zaman gelecektir ki, orada yaptığımız masrafın bize sağlayacağı kâr, başka yerden sağlayacağımız kârdan aşağı düşer. 0 zaman artık o yer üzerinde yatırımlara devam edilmez. Yatırım yapmak isteyenler başka sitelerin senetlerini alarak sermayelerini oraya kaydırırlar. Site senetlerinin sağladığı faydalardan biri de, altyapının yapılması sonunda doğacak değer artışının küçük bir kısmını oraya sermaye yatıranlara kâr olarak vermek, kalan büyük kısmını ise altyapısına yöneltmektir.

e. SİTE SENETLERİ SİTENİN OLUŞMASI İÇİN SERMAYE SAĞLAR

Senetlerin satış, değerleri tesbit edilirken doğacak rant tahmin edilerek, senetlerin fiyatlarına değer artış miktarı ilave edilerek hesaplanır. Yani arsa hisseleri satılırken sadece toprak bedeli değil, orada yapılacak altyapı bedeli de ilave edilir. Senetlerin satışı ise başlangıçta yine ucuz, sonraları ise fiyatını arttırmak suretiyle yapılır. Bu artış satılan senet miktarı ile hesaplanır. Yani başlangıçta senet alanlar yatırım için para veriyorlar, yatırım bittiğinde değerlenmiş bulunan senetlerini satarak kâr ediyorlar. Böylece sitenin ihyasına sermaye koyanlar paylarını almış oluyorlar. Sermaye sahiplerinin senetleri almaları için orasını kârlı görmeleri şarttır.

f. DEĞER ARTIŞI İLE SİTEYE GELİR GETİRECEK VAKIFLAR KURULUR

Böylece toplanmış olan sermayenin bir kısmı o sitenin iç altyapısına hacanacaktır. Bununla yalnız altyapı tesisleri ıııeydana getirmekle kalınmayacak, bu tesislerin işletilebilmesi için gerekli cari harcamaları karşılamak üzere vakıfa gelir sağlayacak tesisler kurulacaktır. Bunlar dükkan ve tarla gibi işyerleri olabileceği gibi, ortaklık şeklinde fabrikalar da olabilir. İşte bu değer artışından öyle bir site oluşur ki, o sitenin vakıf gelirleri o siteyi refahla yaşatır ve sakinlerinden herhangi bir vergi almaya ihtiyaç bırakmaz. Bu sebepledir ki, değer artışının yarısı site içi altyapısına ve siteye gelir getirecek vakıfların tesisine harcanır.

g. DEĞER ARTIŞININ DİĞER YARISI İLE SİTENİN MERKEZE BAĞLANTISI SAĞLANIR

Site gelirlerinin diğer yarısı ise sitenin merkeze olan bağlantısını sağlamak için gerekli altyapıya ve onun gelirlik vakıflarına harcanır. Bu kısmın 2/5'i bucağa, 1/5'i il'e, 1/5'i ülkeye bağlantı sağlamak için olacaktır. Yani, site arsalarının satışından elde edilen meblağın yarısı site içi, 2/10'u sitenin merkez bağlantısı, 1/10'u bucak altyapısı, 1/10'u il altyapısı ve 1/10'u da ülke altyapısı olarak harcanacaktır. Biz bir yerin parasını vererek toprağını aldığımız zaman bu hizmetlerin karşılığını da vermiş olmaktayız.

h. 1 /20 GENEL HİZMET PAYI SİTE SENEDİ İLE VERİLECEKTİR

İnşaat yapan müteahhitlere kredi verilecek, bunlar bu teşebbüslerin genel hizmetini yapacak ve tüzel kişilere inşaat maliyetinin 1/20'si kadar genel hizmet payını ödeyeceklerdir. Bu genel hizmet payının 1/5'i de bankaya ait olacaktır. Ayrıca sitlere gelir sağlayan vakıfların genel hizmetlerini de bu tüzel kişiler yaptırdıklarıdan, buradan da işletme cinsine göre genel hizmet paylarını alacaklar ve bu payların 1/5'i de yine bankaya ait olacaktır.

i. SİTE SENEDİ İNŞAAT MÜTEAHHİTLERİNE KREDİ OLARAK VERİLİR

Banka inşaat müteahhitlerine toprak senedi cinsinden kredi verecektir. Bu kredi faizsiz olacaktır. Ancak yapılan inşaatın 1/20'si tüzel kişilere gittiğinden ve bankanın da burada payı olduğundan dolayı banka yararlanmış olacaktır. Müteahhitler aldıkları kredi nisbetinde genel hizmet payı ödeme durumunda olacak, yani bu ödeme maliyetlere ilave edilecektir.

IX. İNŞAAT KREDİSİ

a. SİTE S`ENETLERİ MÜTEAHHİTLERE KREDİ OLARAK VERİLİR

İnşaat yapmak veya site tesis etmek isteyenlere inşaat kredisi verilecektir. Bunlar ya belli sitenin veya inşaatın hisse senedini çıkarırlar. Bu hisse senetlerinin alış ve satışını banka tekeffül eder ve böylece onlara kredi sağlamış olur. Buradaki kredi mevduat karşılığı olacaktır. Ancak belki önce kredi sonra mevduat sözkonusu olacaktır. Sonra mevduata karşı kredi yerine, senetlerin satılmış olup olmaması ile kredi veya mevduat gerçekleşmiş olacaktır. Bir teşebbüsten mevduat olarak gelen kısım başka teşebbüsün kredisi olacaktır. Bir nevi teşebbüsler arasında dayanışma gerçekleşecektir. Ancak burada kredi alacakların takdirle değil, bir kriter karşılığı kredi almaları şarttır. Yoksa istismar, yolsuzluk ve baskı kaynağı olur.

b.İŞÇİ VE MÜTEAHHİDE ORTAK KREDİ VERİLECEKTİR

İnşaatta her çalışana mesleki derecesi ile mütenasip bir çalışma kredisi verilecektir. Ancak çalışan bu kredisini bir inşaatta kullanmak zorundadır. Her inşaatın da bir müteahhidi vardır. Dolayısıyla çalışan bir müteahhitle anlaşmak zorundadır. Müteahhitlere kredileri ancak işçi çalıştırdıkları taktirde verilecektir. Böylece işçi iş bulabilmek, müteahhit de yaptığı işin kredisini alabilmek için birbirileriyle anlaşmak durumundadırlar. İşçi her zaman işyerini değiştirebildiği gibi, müteahhit de her zaman işçisini değiştirebilecektir. Ne var ki, her ikisi birbirine muhtaç olduklarından bu değiştirme olayı pratikte çok ender rastlanan olay haline gelecektir. Başarılı müteahhit işçisini bulan müteahhit olacaktır.

c. TOPRAK SENEDİ CİNSİNDEN BÜTÜN İNŞAAT KREDİ TALEBİ KARŞILANACAKTIR

Çalışma kredisi yalnız yatırım sektörüne ve herkese verilecektir. Yani talep karşılanacaktır. Bunun anlamı, sermayesizlikten işsizlik diye bir şey söz konusu olmayacaktır. Yine inşaat sektöründe yalnız çalışma kredisi verilecektir. Bunun anlamı da işsiz varsa, yani tüketim mallarında çalışacak işçilerden fazla işçi varsa o zaman kredi verilmiş olacaktır. Böylece ne açık iş ne de açık işçi olacaktır. Bu sistemin dayandığı temel, günlük ihtiyaç mallarında dengeyi temin etmek, yani ihtiyacımız olan malları üretmek, herkese adil bir şekilde dağıtmak ve bundan sonra artacak emeğin yatırıma yöneltilmesidir. Diğer bir deyişle, bütün emeğin harcanmasıdır. Çalışma kredisi bunu sağlamaktadır. Müteahhitlere verilen kredilerle işçiler inşaatta çalışmakta, sonunda meydana gelen yapı ve tesisler topluluğa kalmaktadır. Müteahhidin kendisi sadece yaptığı inşaattan müteahhitlik payını almakta, sonunda inşaat kendisine kalmamaktadır. Böylece müteahhitler de rizikoya girmemiş olacaklarından, inşaat işleri işçi imkanı var oldukça devam etmektedir.

d. MÜTEAHHİDE MALZEME KREDİSİ DE VERİLECEKTİR

Müteahhide kredi verilirken, işçilik ücretlerinden başka malzeme kredisi de verilmesi gerekir. Bu bir katsayı şeklin de ortaya çıkacaktır. Diyelim ki, işçilik karşılığı olarak bin (:1000) toprak senedi kredi olarak verilmişse, 3000 demir senedi de malzeme kredisi olarak verilecektir. Bu nisbetin tesbitinde malzeme senedinin fiyatı ile toprak senedinin fiyatı arasındaki nisbet göz önünde tutulacaktır. Bu katsayı inşaat malzemelerinin stok seviyeleri göz önünde tutularak tesbit edilecektir. İnşaat yapılırken ya daha çok hazır malzeme alınır ve işçilik mümkün olduğu kadar azaltılır veya hazır malzeme yoksa tamamı işçilik halinde gerçekleştirilebilir. Bir fabrika kurmak için malzemeye ihtiyaç vardır ama bir tarlayı ihya etmek için malzemeye hiç ihtiyaç yoktur. İşte bu durum kredideki malzeme nisbetinin az veya çok olmasına göre yatırım sanayiye veya ziraate kayar. Böylece yatırım nisbeti kendi kendine dengelendiği gibi, yatırım yapılacak sektörler arası denge de malzeme kredisi nisbetiyle sağlanmış olur.

e.İŞVEREN VE ÇALIŞMA KREDİSİ LİMİTLERİ VARDIR

Müteahhit inşaat kredisini alırken kendisinin bir kredi alma yetkisi olmalıdır. Buna işveren kredisi diyoruz. Bir kimse işveren kredisine sahip ise o zaman çalıştırdığı işçilere karşılık malzeme ve işçilik kredisini alabilir. Bu işveren kredilerinin verilmesi objektif bir düzenlemeye ihtiyaç göstermektedir. İşveren kredisinin verilebilmesı için önce o işi yapacak ehliyette olduğunun belirlenmesi gerekir ki, bu ehliyeti banka tevdi etmektedir. Yani bankanın objektif imtihan kuralları ile bir kimseye müteahhitlik belgesi verilir. Genel olarak başlangıçta bu tahsile dayanır. Müteahhit bu kredisini yaptığı işlerdeki başarı ile arttıracaktır ve koruyacaktir. İşi bırakan müteahhide artık kredi verilmez. İşi zamanında bitiren müteahhidin kredisi korunur. Yaptığı inşaat satılacak mallardan ise, ancak satışın yapılmasından sonra yeni kredisini kullanabilir. Böylece müteahhit yapacağı işleri baştan hesaplar ve satılabilecek ise o işe girişir. Gerçi satıştan gelecek meblağ ona ait değildir ama, müteahhit bu sistemle yeni krediyi alabilme imkanına kavuşmaktadır. İşte bu satış işinin geç veya erken olması ile birlikte, inşaatın da erken ve geç bitmesi müteahhidin işverme kredisini artıracak veya eksiltecektir. Devlet ihalelerinde ise işin erken bitirilmesi veya geç kalması müteahhitlik kredisini artırıp eksiltecektir.

f. ARSALAR İLK BAŞLAYAN MÜTEAHHİDE TAHSİS EDİLECEKTİR

Müteahhitler ihaleleri ilk taahhütle almış olacaklardır. Mesela boş arsalar üzerinde ilk inşaata kim başlarsa o inşaatın kredisi o müteahhide verilir ve ona ihale edilmiş olur. Arsanın hisse senedinde müteahhitlerden ne zaman işin alınabileceği yazılmış olacaktır. O şartları yerine getiremeyen müteahhit yeni müteahhide yaptıklarını devrederek ayrılabilecektir.

X. SANAYİ KREDİSİ

a. ÜRETİM SAFHASININ BİR YERİNDE KREDİ VERİLİR VE VERGİ ALINIR

İmalat ilk maddeye dayanmaktadır. İlk maddelerin kaynağı ya biyolojik olmakta ve bu zirai faaliyetlerden temin edilmektedir; veya toprak cinsinden madenlerden, deniz veya havadan temin edilmektedir. Bütün maddeler üretimden tüketime varıncaya kadar birçok aafhalar geçirmektedir. Bu safhalar arasında ara malları olarak ortaya çıkmakta ve piyasada alınıp satılmaktadır. Bir malın üretimindeki her safhasında kredilendirme zordur. O zaman maldan çok kişilere kredi verme durumu ortaya çıkar. Kredinin bir safhada verilmesi ve genel hizmet payının da orda alınması, hem genel hizmet paylarını bölüştürmek, hem krediyi adil bir şekilde dağıtmak için zaruridir.

b. DİĞER SAFHALAR SİPARİŞ USULÜ İLE KREDİLENMİŞ OLUR

Kredi alan kimse imalat safhasının kendisinden önce olan kısmına avans vermek suretiyle kredisinden yararlandırmış olacaktır. Şöyle ki, eğer biz demir madde imalatını yapan kimseye kredi verirsek, bu demir kütüğü imal eden izabe fırınlarına önceden parayı vererek sipariş vereceğinden bu fırın da yararlanmış olur. Bu fırından aldığı sipariş için peşin kısmını filiz taşıyan nakliyecilere yine önceden ödeme yapmak suretiyle onları da yararlandırmış olacaktır. Onlar da aynı şekilde madencileri yararlandırmış olacaktır. Yani biz bir yere kredi vermekle yalnız o krediyi alan kimseyi değil, ona ilk maddeyi temin eden bütün çalışanları yararlandırma imkanını sağlıyoruz.

c. GELECEK SAFHALAR İÇİNDE İŞTİRAK SURETİYLE KREDİLENME SAĞLANIR

Diğer taraftan krediyi alan üretici elindeki malını kendi safhasından sonra imalat yapacaklara veresiye satmak suretiyle onlara da kredi temin etmiş olabilir. Mesela tel örgü yapan bir fabrikaya, malı imal ettikten sonra ödemek üzere hadde imalathanesi demir vermiş olabilir. Tel örgü imalatçısı da bunu inşaat müteahhidine istihkakı aldığı zaman ödemek üzere veresiye vermiş olabilir. Demek ki kredinin bir yerde verilmiş olması, kredinin yalnız o safhada kullanılması anlamında olmayıp, başlangıçtan sonuna kadar her safhada zerkedilmiş olacaktır.

d. SİSTEM SÖMÜRÜYÜ ORTADAN KALDIRMAKTADIR

Ne var ki, bu tür bir krediyi alan kimse eğer tekel kurmuşsa kendisinden önceki safhalara hakim olur ve onlardan ucuz mal almak suretiyle onları sömürür. Diğer taraftan kendisinden sonraki safhalara da hakim olur, onlara da malları pahalı satmak suretiyle onları da sömürür. Onun bu sömürüsünü önlemek için belli bir dengenin getirilmesi şarttır. Bunun için önce tekelin ortadan kaldırılması, sonra genel hizmet veya vergi yükünün kredi alan bu kimseye yüklenilmesi gerekir. Böylece diğer safhadaki müteşebbisler, bir taraftan ve vergiden muaf olmaları, diğer taraftan serbest rekabetin mevcut olması nedeniyle, istedikleri kimselerle ilişki kurarak sömürülmekten korunmuş olmaktadırlar

e. BANKA SİPARİŞ ALAN VE VERENLERE KEFİL OLACAKTIR

Kredi dağıtımıııda serbest rekabetin korunması için kredinin banka tarafından verilmesi şarttır. Banka alıcılara teminat verecektir. Bunun için bir kredi kartı verecek ve bu kartta yazılan miktar kadar bankanın kefaleti olduğu belirtilecektir. Bu kredi senedi şeklinde de tanzim edilebilir. Çek defterine benzeyen bono senetleri olacak, bu senedi veren istediği kimseden alış veriş yapabilecektir. Zamanında karşılığının ödenmemesi halinde banka hemen ödemede bulunacak ve sonra müşteriye rücu edecektir.

f. HALK TEMİNAT OLARAK TAŞINMAZI VE DAYANIŞMA ORTAKLIĞINI GÖSTERECEKTİR

Bankanın müşterilere kefil olması ya onların maddi teminat olarak bir taşınmazı göstermeleri veya bir dayanışma ortaklığından teminat almalarıyla olur. Herhangi bir şekilde borcun ödenmemesi halinde, banka maddi teminata veya dayanışma ortaklığına rücu etme imkanına sahip olacaktır. Böylece veresiye verme veya sipariş alma şeklinde ortaya çı kan borçlanmalarda alacaklı riziko taşımayacağından ve her mağaza veya işyeri kolayca kredili satış yapmak imkanına sahip olacağından, serbest rekabet ortadan kalkmış olmayacak ve sömürü yapılamayacaktır.

  1. GENEL HİZMET PAYLARI BANKACA BELİRLENİR

Hangi safhada kredinin verileceği ve genel hizmet payının alınacağı bankada tesbit edilecektir. Bu genel hizmet payı bugünkü katma değere benzemektedir. Bunlardan farkı: Katma değerin bir safhada ödenmesi ve kredinin de bu vergiye karşı istihkak edilebilınesidir. Ayrıca katma değer nakit olarak alındığı halde, bizde genel hizmet payı üretim miktarıyla alınmaktadır.

Genel olarak üretilen malın bir safhada 1/5'i genel hizmet payıdır. Bu 1/5, 1/10'e hatta 1/20'e düşürülebilir. Kaynağı deniz suyu veya hava olan tuz ve gübre gibi mamuller için ise 1/40'a da indirilebilir. Böyle 1/40'a indirilmiş maddeleri kullanarak imalat yapanlardan da ikinci safhada yine genel hizmet payı alınabilir ve buna göre kredi verilir.

h. SANAYİ KREDİSİ MAL SENETLERİ CİNSİNDEN VERİLİR

Sanayi teşebbüslerine verilecek kredi, mal senedi cinsinden olacaktır. Ürettiği malı ambara teslim eden kimse, karşılığında mal senedini almakla kredi almış duruma geçmektedir. Bu senedi satmak veya bankaya ipotek etmek suretiyle kredi alacak ve değerlendirecektir. Bu kredi selem şeklinde de ortaya çıkabilir. Henüz mal imal edilmemiş ve ambara teslim edilmemiş olsa da, vadeli mal senetlerini kredi olarak alabilir ve bunu değerlendirerek nakde çevirebilir.

i. SANAYİ KREDİSİ, GEÇMİŞ BEŞ YIL ÖDENMİŞ GENEL HİZMET PAYI KADARDIR

Esas olan her sanayi müteşebbisinin alacağı kredi, geçmiş beş yıl içinde ödediği genel hizmet payı ile orantılı olacaktır. Böylece aldığı kredinin karşılığını geçmiş yıllarda ödemiş duruma gelmektedir. Ödediği genel hizmet payı onun geçmiş yıllarda yaptığı imalatını belirler ve ona göre kredi almayı istihkak eder. Bu genel hizmet payının beyan üzerine alınması kolaylığını da sağlamış olur.

XI. ZİRAİ KREDİ

  1. İNSANLIK GÜNEŞ ENERJİSİ İLE YAŞAMAKTADIR

Sanayinin ilk madde kaynakları sınırlıdır. Yeryüzünde mevcut fılizler toprak altından çıkarılarak sanayinin hizmetine girmektedir. Bu rezervler gittikçe azalmaktadır. Bununla beraber bunların yerine organik maddeler ikame edilebilmektedir. İleride atom reaksiyonları ile yeni elementler de yeniden üretilebilecektir. Bunun yanında organik maddelerin üretilmesi güneş enerjisine dayanmaktadır. Şimdilik yeryüzüne gelen güneş miktarı sınırlıdır. İleride uzayda tarlalar kuruluncaya kadar bu sınırlı olma problemi korunmuş olacaktır. Bununla beraber halen yeryüzünün insanlar tarafından organize edilmiş tarla kısımları çok cüzidir ve verimsiz çalışmaktadır. Henüz denizlerde ziraat yapılmaya başlanmamıştır.

b. ZİRAATTA ÖZEL MÜLKİYET ZORUNLUDUR

Arazi parçalarının insanlar için verimlilik bakımından değerleri çok farklıdır. Bazan aynı emek harcanarak bazı topraklardan diğerlerinden belki yüz misli daha fazla mahsul elde edilebilmektedir. Bütün bu imkanların harekete geçirilmesi, yani ekilmemiş yerlerin ekilmesi, ekili yerlerde verimin yükseltilmesi, bir araştırmaya ve planlı çalışmaya bağlıdır. Buuunla beraber, zirai üretimde en büyük müessir unsur kişinin istek ve işe sarılmasıdır. Bundan dolayıdır ki, ziraatte özel mülkiyet en çok ihtiyaç duyulan bir unsurdur. Sovyet Rusya'da kolhozların başarısızlığı sonucu bir nevi devredilmez özel mülkiyet sistemi geliştirilmiştir. İşte bir taraftan ortak çalışma, diğer taraftan özel mülkiyet zorunluluğu, ziraatte yeni toprak rejimini zaruri kılmıştır.

c. ZİRAİ SİTELERDE GENEL HİZMET ÖNEMLİDİR

Mesken siteleri gibi zirai siteler oluşturulacak, bu sitelerin vakıf altyapı ve ortak hizmetleri bulunacak, tarlalar ise parseller halinde özel mülkiyete intikal ettirilecektir. Her parsel ürettiği mahsulünden bir kısmını genel hizmet payı olarak site vakfına verecektir. Site vakfı bu gelirle bu zirai sitenin altyapısını yapacak, suyunu, elektriğini, yolunu, gübresini, depolarını, zirai makinelerini, ilaçlarını temin edecek; altyapıdan ve bu genel hizmetten geçmiş yıllarda ödedikleri vergi nisbetinde veya genel hizmet payı nisbetinde yararlandıracaktır. Site vakfı bu genel hizmetlerini hiç bir zaman ücret karşılığı yapmayacaktır. Bu sistem ile hem özel mülkiyet korunmuş, hem de kollektivizm gerçekleşmiş olacaktır.

d. ZİRAİ KREDİLER GEÇMİŞ ON YILDA ÖDENEN GENEL HİZMET PAYI İLE ÖLÇÜLÜR

Bu genel hizmetlerin içinde ziraatçilere verilecek krediler de yer alacaktır. Her tarla sahibine, geçmiş yıllarda ödediği genel hizmet payı nisbetinde o yıl kredi verilecektir. Böylece genel hizmet payları nisbetinde altyapı, altyapı hiz metleri ve krediden yararlanacağı için bu konuda kendi beyanı esas alınacaktır.

e. ALTYAPI HİZMETLERİ ÇOK İSE GENEL HİZMET PAYI YÜKSELTİLİR

Zirai teşebbüslerde alınacak genel hizmet payı, sanayi teşebbüslerinin yarısı kadar olmalıdır. Zira sanayi teşebbüslerinde ilk madde kullanılıp tüketilmektedir. Zirai teşebbüslerde ise toprak kullanılıyor ama tükenmiyor. Bu özellik sanayi teşebbüslerinde topluluğun payını arttırmaktadır. Bununla beraber altyapı hizmetlerinin fazla götürüldüğü yerlerde bu nisbet yükseltilecektir. Esas 1/10 olmakla beraber, verimsiz topraklarda 1/20'ye düşer. Verimli olan topraklarda altyapı hizmetleri de fazla götürülmüş ise bu pay l/5'e, hatta yarıya kadar çıkabilir.

f. HER MAHSULÜN HER YIL DEĞŞEN KREDİ DEĞERİ VARDIR

Verilecek kredi geçmiş on yılda ödenen verginin on katı olacaktır. Bu bir yıllık hasılanın karşılığıdır. Çünkü her yıl 1/10 ödemiştir. Bu suretle geçmiş yılların ortalaması alınmaktadır. Yine doğru beyan, gelecek on yılın kredisini garantilemektedir. Bu krediler ziraatçilere selem şeklinde verilecektir. Ziraatçi ekmek istediği mahsulün senedi ile kredi alacak ve borsaya gidip bu senedi satacaktır. Elde ettiği nakit ile ziraatini yapacak, sene sonundaki mahsulünü ofıse götürüp teslim etmek suretiyle kredisini kapatacaktır. Her mahsulün her yıl değişen kredi değeri vardır. Bu kredi değerinin yüksek veya düşük olması, ziraatçiye hangi mahsulü ekmesi gerektiğine karar vermek konusunda yardımcı olacaktır.

g. KREDİ KÖYLÜ ZİRAATÇİYE VERİLECEKTİR

Ziraatçi, temin edeceği tohum ve diğer zirai girdileri peşin para ile hatta daha önceden sipariş vermek sureti ile satın alacağından, bunları satacak fırmalar da bu kredilerden yararlandırılmış olacaklardır. Yani kredi tüccara veya sanayiciye değil, ziraatçiye verilecektir. Organik maddelerin mamulleri için vergi ziraatçilerden alınacaktır. Köylü ulusun efendisidir, parayı veren düdüğü çalar sözlerinin gereği, kredinin köylüye verilmesi ve verginin de ondan alınması zaruridir. Bugünkü uygulamada ise kredi tüccara veriliyor, tüccar efendi oluyor, köylü de malını tüccara bedava satmak zorunda bırakıldığından esir ediliyor ve sömürülüyor.

  1. SELEM SENETLERİ SANAYİCİYE DE VERİLEBİLİR

Zirai mahsulleri kullanarak sanayi üretimi yapacak olanlar vergiden muaf oluyorlar. Tabii kredi de almıyorlar. Bununla beraber bazı malların vergileri sanayi mamullerinden alınabilir. Mesela pamuk ekecek ziraatçilere kredi veril mez, aksine iplik fabrikalarına kredi verilir. İplik fabrikaları da bu ziraatçilere kredi vermek suretiyle pamuk ektirmiş olabilirler. Ancak bu uygulama sömürü düzenini getireceği için bu iş selem senedine yaptırılmaktadır. İplik fabrikaları pamuk senetlerini peşin mübayaa etmek suretiyle ziraatçileri pamuk ekmeye zorlamış oluyorlar.

XII. TİCARİ KREDİ

  1. KREDİLER KİŞİLERE DEĞİL İŞLETMEYE VERİLİYOR

Kredi verirken daima iki ayrı kredi birleşmesinin sağlanmasını şart koşmuş oluyoruz. İnşaatta kredi verirken, çalışma kredisi ile işveren kredisinin birleşmesini şart koşuyoruz. Yani ne çalışana ne de işverene tek başına kredi veriyoruz. Bunlardan her birine ayrı ayrı kredi limitleri tanıyoruz. Bunlar anlaşıp birleşirlerse, o zaman kredilerini kullanma imkanını sağlıyoruz. Sanayi kredilerinde de işyerlerinin geçmiş yıllarda ödedikleri genel hizmet payları ile yine burada çalışanların çalışmalarını birleştiriyoruz. Ancak burada emek karşılığı değil de mamul madde karşılığı kredi veriyoruz. Yani, tek başına ne işyeri, ne de mamul madde, kredisini alamıyor; bunların birleşmesi ile kredi ortaya çıkıyor. Zirai teşebbüslerde de tarlanın bir kredisi var, tarla sahibi tek başına bunu alamıyor. Zürranın bir kredisi var, onlar da bunu tek başına alamıyorlar. Eğer zürra ile tarla sahibi anlaşırsa o zaman kredi veriliyor. Yani kredi birleşmeye ve anlaşmaya zorluyor.

b. TÜCCARA MEVDUATI VE GEÇMİŞ YIL VERGİSİ NİSBETİNDE KREDİ VERİLEBİLİR

Krediden gaye emeğin harekete geçirilmesidir. Tüccar ise aracıdır. Dolayısıyla tüccara doğrudan doğruya kredi verilmesi söz konusu değildir. Ancak tüccar da mevduatı nisbetinde kredi alma durumundadır. Bir de bir kimse işgal ettiği mağazanın hakkını vermiyorsa, yani o mağazaya yeterli sermaye koyamıyorsa o mağazayı terketmesi gerekecektir. İşte devletin böylece işyerlerine el koyma yetkisi doğmaktadır. Vergiyi sermayeden veya cirodan ödemekle mükellef olan tüccara, komşusundan çok az vergi ödemesi halinde mağazayı tahliye etme ve daha fazla iş yapana devretme mecburiyeti getirilebilir. Bankanın müşterileri içinde yeterli genel hizmet payını sağlayamayan tüccardan, işgal ettiği ve genelde bankaya veya tüzel kişiye tescil edilmiş bulunan dükkanı tahliyesi talep edilecektir.

c. YARARLANMA MÜLKİYETİ İLE KULLANMA MÜLKİYETİ AYRILACAKTIR

Maliki kim olursa olsun, bir işyerini layıkı ile çalıştıran ve genel hizmet payını tam olarak vermiş olan kimse, hiçbir zaman o işyerinin tahliyesine zorlanmamalıdır. Çünkü işyerinde topluluğun da payı vardır ve ilk işgal edenin bir ayrıcalığı mevcuttur. Mal sahibi olsa dahi, işin ehli olmayacağından dükkanının onun lehine tahliyesi hem mal sahibini hem de topluluğu zarara sokmuş olur. Gerçi mal sahibinin de aynı geliri getirmeyeceği iddia edilemez. Ancak denenmiş olan henüz denenmemişe tercih olunacaktır.

d. TÜCCAR BEYANI ÜZERİNE GENEL HİZMET PAYINI ÖDER VE BUNA GÖRE KREDİ ALIR

Tüccara mevduatı nisbetinde ticari kredi verilmektedir. Ancak, azami kredi limiti, azami mevduat limitine eşit kabul edilmiştir. Burada onun yerine sermaye beyanı esas alınacaktır. Azami mevduattan değil, sermayesinden genel hiz met payı alınır ve kendisine de kredi bu sermayesi nisbetin de verilir. Tüccar bunun dışında veresiye satma imkanına sahiptir. Bu satılana banka kefildir. Ancak bu imkan da yine kredi limiti ile sınırlıdır.

e.MAĞAZALARIN YERİNİ SENET BORSASI ALACAKTIR

Bu ara tüccara verilen kredinin bir özelliği de sarraflara verilecek kredidir. Ekonomik hareket senetlere dayanmaktadır. Gelişmiş ülkelerde mal pazarı yerine senet pazarı ikame edilmiştir. Artık insanlar ürettikleri malları mal senetleri ile pazarlıksız değiştirmiş oluyorlar. Yani ambara malı teslim ederek senet alıyorlar. Artık mal alış verişi yerine senet alış verişleri ikame edilmiş oluyor. İleride mağazalarda sadece birer numune bulunacaktır. Bunlar birer teşhir merkezinden başka bir şey olınayacaktır. Bunlar da genel hizmetler arasında yer alacaktır. Buna karşılık borsa büroları mağazaların yerini alacaktır. Hanımlar beyler borsaya gidip istedikleri malların senetlerini satın almış olacaklardır. Evlerine dönecekler ve istedikleri mallar ayaklarına gelecektir.

f. MALLAR DAĞITIM HlZMETİNCE TÜKETİCİYE ULAŞTIRILACAKTIR

Ellerindeki senetleri kendi mahallelerindeki bakkala veya bu maksatla görevli bir genel hizmetlisine verecek, genel hizmetli topladığı senetleri bir nakliye şirketine verecek ve bu şirket bu senetleri ambarlara vererek mahalleye getirecektir. Mahallenin bakkalı veya hizmetlisi bu malları senet sahiplerine vermiş olacaktır. Böylece gereksiz nakliye indirme ve bindirme masraf ve hasarlarından kurtulunmuş olacaktır.

g. TüCCARA SENET TEMİNATI KARŞILIĞI NAKİT KREDİ VERİLECEKTİR

Senetler planlı bir şekilde ihraç edilip kredilenmektedir. Ancak bu senetlerin fonksiyonlarını icra edebilmesi için bunların piyasada alınıp satılması şarttır. Bunu borsa sağlayacaktır. İşte bu borsayı gerçekleştirmek için bankanın desteğine ihtiyaç vardır. Bankanın desteği de bu senedi alıp satanlara kredi vermesi ile mümkündür. Bu kredi senet şeklinde değil de nakit şeklinde olacaktır. Borsada alışveriş yapan tüccar elindeki senetlerini bankaya götürecek ve teminat olarak verip karşılığında nakit alacaktır.

h. BANKA SENET BORSASINI KREDİSİYLE DESTEKLEYECEKTİR

Böylece borsalardaki kredi harekatı belki bankanın en hacimli kredi harekatı olacaktır. Burada da sarraflara verilecek kredi onları sermaye beyanlarına dayandırılacaktır. Yine onlardan genel hizmet payı bu beyanlarıa göre alınacaktır. Hasılı, tüm krediler ya mevduatları karşılığıdır veya geçmiş yıllarda ödedikleri genel hizmet payı karşılığıdır. Uygulamada çıkacak problemler bu iki esas göz önünde bulundurularak çözülecektir.

 

 


ALTERNATİF FAİZSİZ BANKA-SELEM VE KREDİLEŞME
1-faizsiz kredileşme kuruluşları
2770 Okunma
2-KAVRAMLAR
3910 Okunma
3-sermaye ve kuruluş
3623 Okunma
4-TEŞKİLAT
1961 Okunma
5-senetler
2520 Okunma
6-MEVDUAT VE KREDİLEŞME
1858 Okunma
7-GENEL HİZMETLER
1704 Okunma
8-MUHASEBE
2063 Okunma
9-FİYAT
1777 Okunma
10-SENETLERİN TEMİNATLARI
4615 Okunma
11-KARARLAR VE SONUÇ
1577 Okunma