TÜRKİYE'NİN SORUNLARI
BU SORUNLARIN SEBEPLERİ
ADİL DÜZEN'E GÖRE ÇÖZÜMLER
BİR
TÜRKİYE'DE
YARGI SORUNU
VARDIR.
Halk, hakkını adaletten alabileceğinden emin değildir. Davalar hak elde etmek için değil, karşı tarafı zarara sokmak için açılmaktadır. Yıllarca süren davalar ve geciken adalet sebebiyle, sonunda adalet tecelli etmemektedir.
SEBEPLERİ
Muhakeme Usûlü Kanunu, çağın çok gerisindedir. Sorunları çözmede yetersiz kalmaktadır. Mevzuat çelişkilerle doludur. Hakimler, kendi içtihatlarına göre tercih yapmaktadırlar.
Halkın adalet konusunda bilgi ve tercihleri farklıdır. Bir türlü Hukuk Devleti oluşamamaktadır. Mevzuat karmakarışıktır. Hakimler bu sebeple mevzuatı bilememektedirler. Günde ortalama otuz davaya bakan bir hakimin kanun okuması imkânsızdır. Bu durum, kararların geç alınmasına ve isabetsizliğe sebep olmaktadır.
Davaların çoğu, usulden karara bağlanıyor. Bundan dolayı bir türlü adalet sağlanamıyor. Hakimler güven içerisinde değiller. Genel düzenin ve güvenliğin sağlanamadığı bir yerde, Hakimler cephede savaşan kimselerden daha fazla tehlike içerisindedirler.
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Hakimler, sadece davaları yürütmeli, re'sen soruşturma yapmamalı, re'sen karar da vermemelidirler. Soruşturmaları polis ve bilirkişiler yapmalıdır. Soruşturmacıları davacı seçmeli, hakim onaylamalıdır.
Hukukta iki, cezada dört soruşturmacının ayrı ayrı vardıkları sonuç aynı ise, duruşma onların gerekçesiz beyanları ile sabit olmalıdır. Hüküm hakemlerce verilmelidir. Hakemin birini bir taraf, diğerini diğer taraf seçmeli, 'başhakem'i ise hakemler seçmelidir. Hakemler, soruşturmacıların şehadetini dosya münderecatına göre red edebilmelidir.
Hakim de hakemlerin kararını onaylayacak veya reddedecektir. Red hallerinde, başka soruşturmacı veya başka hakemlerle yeniden muhakeme edilmelidir.
Mevzuat arasındaki çelişkileri hakemler ittifakla kaldırmalıdırlar. İttifak edemezlerse, yüksek hakemlere gidebilmelidirler. Onlar da ittifakla çözemezlerse, üst hakemlere gidilmelidir. Böylece mevzuat gittikçe sadeleşir ve zamanla birliğe gidilir.
Hakimce onaylanan kararlar temyiz edilemez. Ancak, soruşturmacı veya hakemler aleyhine dava açılabilir. Haksızlık varsa, devlet haksızlığı tazmin eder, rücu edilemez.
Hakemleri ve soruşturmacıları, partiler o ilçedeki oyları nisbetinde atarlar. Hakemlerin ve soruşturmacıların ücretleri devletçe ödenir. Avukatlar hakemlik hizmetlerini görürler. Ücretleri kamu bütçesinden karşılanır. Taraf hakemine ayrıca ödemede bulunulabilir.
Ülkede "Üstün Hakemler', illerde 'Yüksek Hakemler' bulunur. Yüksek ehliyetliler yüksek hakemlerce, akademik kariyeri olanlar üstün hakemlerce muhakeme olunabilirler. Milletvekilleri ve milletvekilliği yapmış olan kimseler, akademik kariyer yapmış sayılırlar. Başkaca teşri masuniyetleri yoktur. Kurmay subaylar, akademik kariyer yapmış sayılırlar.
Kamu adına dava açma yetkisi, siyasi partilere aittir. Savcılar, avukatlık statüsündedirler. Siyasi partilerin hakem yaptığı kimseler, savcılık hizmetlerini yürütürler.
İlçelerde, partilerin ilçe başkanları; illerde, partilerin il başkanları ve merkezde partilerin genel başkanları, kamu davasını açacak hakemleri belirler ve yetki verirler.
Hakimler sorumsuz hâle gelince, onlar için sözkonusu olan tehlike ortadan kalkar. Hakemler ve soruşturmacılar ise, onları atayan siyasi partilerce korunurlar.
* * *
İKİ
YÖNETİCİLER
YÖNETİME HAKİM DEĞİLDİRLER.
Yönetim, son derece hantal şekilde çalışmaktadır.
Bu olumsuz durum, hem anarşiye hem de ekonomik çıkmazlara sebep olmaktadır.
SEBEPLERİ
Türkiye'de dengesiz yapılanma vardır.
Hakkari ili ile on milyonluk İstanbul aynı statüye sahiptir. Yönetim, büyük yerlere ve yoğun yerleşim merkezlerine hâkim değildir. Yöneticiler seçimle iş başına gelmemektedirler.
Demokratik yani siyasi baskı, yöneticileri etkisiz hâle getirmiştir. Belediye ve köy ayırımı, Ceza ve Özel Hukukun parçalanması, yetki dağınıklığına sebep olmaktadır. Merkezi yönetim vardır. Yerel yönetim çok sınırlıdır.
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Ülke, '10'a yakın 'bölge'ye ayrılmalı ve Merkezi Hizmet Yönetimi oluşturulmalıdır. Bu bölgelerin her birine 'bir ordu' yerleştirilmeli, böylece ülkenin bütünlüğü korunmalıdır. Buradaki ordu, o bölgeden olmayan vatandaşlardan oluşturulmalıdır.
Bölge Valileri, aynı zamanda Büyükşehir Belediye Başkanlığı hizmetini de yürütmelidirler. Ayrıca Büyükşehir Belediyeciliği kaldırılmalıdır.
Her bölge, '10'a yakın 'il'e bölünmeli ve Vilayete Merkez Yönetimi oluşturulmalıdır. İl içinde bütünlük sağlanmalıdır. Her ilçede jandarma teşkilatı bulunmalı, bu hizmet, o ilden olanlar ama o ilçeden olmayanlar tarafından sağlanmalıdır.
Asker olan her vatandaş, er olarak yaptığı askerliğin son altı ayını jandarma olarak kendi ilinde tamamlamalıdır. Bu uygulama sayesinde, koruculuk problemi de çözülmüş olur. Kaymakam, aynı zamanda İlçe Belediye Başkanı olmalıdır.
Bir ilçe, '10'a yakın 'bucak'a bölünmeli, her bucak köyleri ile birlikte bir belediye olmalıdır. Köy-kent ayırımına son verilmelidir. Bucak Başkanı seçilmeli ve başkan aynı zamanda Belediye Başkanı olmalıdır. Her bucak beldesi, kendi kamu düzenini kendi mevzuatı ile sağlamalıdır.
Bucaklarda 'köyler' merkezi yönetimle oluşturulmalı, buralarda korucu başları bulunmalıdır. Koruma görevi, nöbetleşe yapılmalı ve başka köyün halkı nöbete girmelidir.
Her köy veya ada, '10' kadar 'köy mahallesi' veya 'apartman'a bölünmeli ve bunlara tüzel kişilik verilmelidir. Apartman yönetimi hakim kılınmalıdır. Başkan ve yöneticilere icra yetkisi verilmelidir. Her türlü nizaları geçici olarak başkanlar halletmelidir. Herkes başkanların verdiği kararlara uymalıdır. Mağdur olurlarsa, hakemlere gidebilmeli ve tazminat alabilmelidir.
Kişiler, yer değiştirmekte tamamen serbest olmalıdırlar. Yer değiştirme durumunda, kendilerinin taşınmaz malları devlet tarafından satın alınmalı, devlet bu alış ve satış arasında kâr yapmamalıdır. Yurtdışına çıkmak tamamen serbest olmalı, çıkarken pasaport sorulmamalıdır.
Başkanlar, kendi apartman veya köy mahallerinden, bucak başkanları kendi bucaklarından istediklerini sebepsiz de olsa çıkarma yetkisine sahip olmalıdırlar. Bunun dışında, hakem kararı olmadan trafik cezaları dahil hiçbir ceza uygulayamazlar.
Belde düzenini ihlâl edenler, kendi istekleri ile belirlenen tazminatı belde idaresine öderler. Tazminat ödemeyenleri, başkanlar beldeden çıkarabilirler. Hiçbir cebri icra yapılamaz. Hakemler kararı ile borçlanma ehliyeti ellerinden alınır. Mallarına, ancak öldükten sonra el konabilir.
Bucak içinde herkesin infazı kendi rızası ile yapılmalıdır. Tutuklama veya yakalama yoktur. Başkanın davetine icabet etmeyen veya hakem kararlarına uymayanlar, hakem kararları ile askerî infaza havale edilirler. Askerî infazda, tutuklama ve yakalama vardır.
Başkan ve yöneticilerin, kamu hukukunda olduğu kadar, özel hukukta da ilk müdahale yetkileri vardır.
* * *
ÜÇ
TERÖR
VE
ANARŞİ
TEHLİKESİ BİTMEMİŞTİR.
Tam tersine, her yıl daha da güçlenerek yayılmaktadır.
Ordu terörü yok edemez. Ordu cephede savaşır.
SEBEPLERİ
Mahkemeler etkin değildir.
Yönetim etkin değildir.
İşsizlik ve açlık vardır.
Yönetim merkezidir.
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Çalışma yaşına gelen herkese, mutlaka iş bulunmalıdır. Bunun gerçekleşmesi için çalışan her emek sahibine kredi verilmeli, o emek sahibini kim çalıştıracaksa o kredi ona transfer edilmelidir. Bunun dışında bir iş kredisi verilmemelidir. Böylece, işçi bulan herkes otomatikman faizsiz ama para değeri korunmuş kredi bulmuş olacağından, kimse işsiz kalmayacaktır.
Ayrıca, her okuyana, hem okuyup hem de çalışma imkânı verilmelidir. Test imtihanlarıyla sınıf geçme olmalıdır. Sınıfı geçenlerin ücretleri o yıl iki kat olmalıdır. Kişiler, yarım gün çalışarak okuyabilmelidir. Gençler, erken yaşlarda evlenme imkânına kavuşturulmalı, okulun olduğu yerlerde kendilerine ve eşlerine iş bulunmalıdır. Bu uygulamalar, kredi fazlalığı ile sübvanse edilmelidir.
Her bucakta, sekiz sınıflı ilkokul olmalıdır ve isteyen mahalli dille eğitim yapabilmelidir. Her ilde, onüç sınıflı orta öğretim müessesesi bulunmalı, istenen dille eğitim yapılabilmelidir. Üniversitelerdeki öğretim ise Türkçe olmalı ve herkes Türkçe öğrenmek zorunda olmalıdır.
Merkezde yapılan kanunlar, devlet ve bölge merkezlerinde, ayrıca orduda geçerli olmalı; iller içinde bu kanunlara uyulma zorunluğu olmamalıdır. İllerde yapılan mevzuat, il ve ilçe merkezlerinde ve jandarma teşkilâtında geçerli olmalı; bucaklar ise bu mevzuata uymak zorunda olmamalıdır. Böylece, gerçek yerinden yönetim sistemi ortaya çıkmış olur.
Bucak Başkanı, bucağını yönetemez hâle geldiğinde, ilçedeki jandarma teşkilâtından yardım isteyebilmelidir ve yönetimi ona teslim edip kendisi ve teşkilâtı yönetimden çekilebilmelidir. İstediği zaman da re'sen bu durumu kaldırabilmelidir. Benzer şekilde, İl Başkanı ili yönetemez hâle geldiği zaman bölge ordu komutanından birlik isteyebilmeli ve yönetimi ona teslim etmelidir. İstediği zaman da kaldırabilmelidir. Böylece, merkezi örfi idare uygulaması yürürlükten kaldırılmalıdır. Genel seferberlik dışında, merkez kararı ile askeri yönetim olmamalıdır. Yabancı birliklerin bölgede bulundurulmasına ise oranın ordu komutanı karar vermelidir.
Anarşistlerin kimlikleri tesbit edilmelidir. Bu kimlik tesbitine yardım eden kimselere ödül verilmelidir. Yabancı uyruklu olanların, açıkça tanınacak fotoğraf ve özellikleri tesbit edilmelidir. Anarşiye adları karışan kimseler, bucak başkanlarınca dâvet edilip sorgulanmalıdır. Suçları kesin olarak sabit oluncaya kadar tutuklanmamalıdırlar.
Bucak başkanları tarafından dâvet edildikleri halde gelmeyen kimlikleri belirlenmiş kimseler, askeri infaza havale edilmelidir. Yayın yoluyla dâvet edilip, teslim olmaları için belli bir müddet verilmelidir. Teslim olmayanların, öldürülmeleri için izin verilmeli ve bu izin ilân edilmelidir. Organize olup açıkça silahlı çatışmaya girecek olan kimselerin üzerine jandarma birlikleri sevk edilmelidir.
Askerlik yapan herkes, silah taşıma hakkına sahip olmalıdır. Sadece silahın tescil ettirilmesi yeterlidir. O silahla işlenmiş olan cinayetlerde, aksi isbat edilemezse, katil silah sahibi kabul edilir. Hataen katil kabul edilerek ağır tazminat ödetilir. Herkesin bu silahlarla kendini savunma hakkı vardır.
Bölgelerarası farklı uygulamalar yapılamaz. Olağanüstü haller konamaz.
Bir il veya bucak, merkeze karşı gelir ve bağımsızlık isterse, ablukaya alınır. O il veya bucaktan çıkmak isteyenler, serbest bırakılır. Oraya girme yasağı konur. Halk silahlı olduğu için, kendi yönetimlerine karşı gelinceye kadar sabredilir. İç savaş başladığında, itaatkâr olan tarafa destek verilir ve yönetim tekrar hâkim kılınır. Halk ile devlet karşı karşıya getirilip savaştırılmaz.
Sokaklarda yürüyerek suç işleyenlere müdahale edilmez. Kameralarla, suçlular ve tanıklar tesbit edilir. Olay bittikten sonra, suçlular ve tanıklar soruşturmaya alınır ve suçlular cezalandırılır. Suçlusu bulunmayan olayların tazminatı elebaşlarına aittir. Asıl failler bulundukça teşvik edenler cezalandırılmaz. Bulunamazsa, teşvik edenlere tazmin ettirilir.
* * *
DÖRT
FUHUŞ
VE
ÇEVRE KİRLİLİĞİ
TEHLİKESİ VARDIR.
Ülkemizde henüz tehlikeli boyutlara ulaşmamış olmakla birlikte, bütün dünyayı tehdit eden fuhuş ve çevre kirliliği tehlikesi vardır.
SEBEPLERİ
Evlilik dışı cinsel ilişki serbestliği, insan bedeninde biyolojik kirliliğe sebep olmaktadır. Ayrıca, evlilik müessesesini tahrip etmekte ve ortadan kaldırmaktadır. Aile kurumu zarar görmekte ve yavaş yavaş yok olmaktadır.
Tek evlilik müessesesi de, birçok kadını kocasız bırakmakta ve fuhşun yaygınlaşmasına sebep olmakta, bu durum aile müessesesini çökertmektedir. Doğum kontrolü serbest ilişkileri kolaylaştırmakta, ayrıca nesli dejenere etmektedir. Böylece, insanlık bir taraftan azalırken, diğer taraftan bozulmaktadır.
Sanayi artıklarının sorumsuzca çevreye bırakılması yüzünden, yeryüzünde toprak, su, hava ve canlı alemi kirletilmektedir. Yeşil alanlar ve ormanlar, hızla azalmaktadır. Erozyon sebebiyle, insanlığın toprak serveti giderek kaybolmaktadır.
Sosyal sigorta kurumları, insanlığı tembelleştirmekte ve çocuk yapma ihtiyacını ortadan kaldırmaktadır.
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Günümüzde, 'Belediye Nikahı' denilen nikah mevzuatı dışında, evlilik ilişkilerini düzenleyen mevzuat getirilmelidir. Belediye Nikahı ile evli olanlar, bugünkü tek evlilik mevzuatı içinde kalacaklardır. Belediye mevzuatı içinde evlenmeyenler ile belediye nikahı içinde evlenip eşleri tarafından izin verilen erkekler, başka kadınlarla mevzuat içinde birlikte olabilmelidirler.
İlişkiler, her şeyden önce hukuki anlaşmalara dayanmalıdır. Bir doğurma devresinde bir kadın, bir erkek dışında kesinlikle başkasıyla beraber olmamalıdır. İddetini beklemelidir. Doğacak olan çocukların nesebi, cinsel ilişkide bulunduğu erkeğe ait olmalıdır. Bu ilişkilerden mağdur olan kadının hukuku korunmalıdır. Buna hakemler karar vermelidir.
Genelevler kapatılmalıdır. Burada çalışan kadınları himayeleri altına almak isteyen erkekler olursa, evlilik anlaşması ile bu kadınlar onların himayelerine verilmelidir. Bu kadınlar için sığınma evleri kurulmalıdır. Buraya sığınmış olan kadınların, kendi rızaları ile bir arada olmak istedikleri erkekler olursa, kamu denetimi içinde ilişki kurabilmelidirler. Bir doğurma devresinde, bir erkekten fazlasıyla buluşmama temel esastır. Nesebin tesbiti ve adreslerin muhafaza edilmesi gerekmektedir.
İsteyen vatandaşlar 'İslâm Nikahı' ile evlenebilmeli; mihir, miras, boşanma hükümleri, kendilerinin benimsedikleri içtihatlara göre yapılabilmeli, devlet bu hakları tanımalıdır.
Çok evlilik müessesesi, erkeklerin zevki için değil, her kadına bir koca bulmak için konmuş olan bir müessesedir. Batı hukukunda, çok evlilik yasaktır, ama bir erkeğin birden fazla kadınla buluşması yasak değildir.. Batılı hayat tarzının aile kurumunu ne hâle getirdiği artık herkesin malumudur.
Çevre vakıfları kurulmalıdır. Bu vakıflar sayı olarak on civarında olmalıdır. Bir tesisi kuran kimse, çevre vakfına bir yatırım payı vermelidir. Böylece, toplanan meblağlarla sanayi artıklarını arıtma ve değerlendirme tesisleri kurulmalıdır. Bu vakıflar artık, gaz, sıvı veya katı maddeleri alıp arıtmalı ve çevreye zararsız hâle getirmelidir.
Her işletme, bu vakıflardan birine cirosuna göre bir ödeme yapmalıdır. İşletme çevreye zarar verirse, sözkonusu zarar bu vakıf tarafından tazmin edilmelidir. Örneğin, atom santralinin sızıntısı bir zarar verirse, vakıf tarafından gerekli tazminat ödemeleri yapılmalıdır.
Hiçbir artık, suya, havaya ve toprağa verilmemelidir. Artıkları, derin çukurlara gömmek veya arıtmak zorunlu kılınmalıdır. Artıklarla ilgili bu çalışmalar, tesis sahipleri tarafından değil vakıflar tarafından yapılacaktır.
* * *
BEŞ
ENFLASYON
FİYAT ANARŞİSİNE
SEBEP OLMAKTADIR.
Fiyat anarşisi, üretimi ve yatırımı durdurmakta, işsizlik meydana getirmektedir.
İşsizlik, açlığı ve borçlanmayı zorunlu kılmaktadır.
Borçlar yolsuzluğa, yolsuzluk rüşvete, rüşvet anarşiye, anarşi ise devlet terörüne götürmektedir.
% 5'den aşağı bir enflasyon zararsız, % 10'dan aşağı enflasyon dengeli bir enflasyondur. % 10'dan yukarı enflasyon ancak dış borçlanmalar ile dengede tutulmaktadır.
Artan dış borçlar ise, Osmanlı İmparatorluğu örneği bir devleti bile çökertmektedir.
SEBEPLERİ
Enflasyonun başlıca sebebi, 'FAİZ'dir.
Millî Hasıladan fazla uygulanan faiz, enflasyonla karşılanmaktadır. Millî Hasıla, iç üretimden veya dıştan alınan faizden artabilir. Borçlu ülkeler bundan mahrumdur.
Enflasyonun ikinci sebebi 'GELİR VERGİSİ'dir.
Devlet gelirden vergi aldığı için aracı malını pahalı satmak zorundadır. Böylece, aracıların kârı kadar devlet pay alıyor. Bu durum da, enflasyonu % 50 hızlandırmaktadır.
Enflasyonun üçüncü sebebi, 'SPEKÜLATÖRLERE VERİLEN KREDİ'dir.
Spekülatörler, devletten aldıkları kredilerle tekeller oluşturmakta, malları ucuza alıp pahalı satmaktadırlar. Bu durum üretimi azaltmakta, ama malları pahalılaştırmaktadır.
Enflasyonun dördüncü sebebi, 'PİYASAYA YETER DERECEDE ve UYGUN YERLERE KREDİNİN VERİLMEMESİ'dir.
Tüm ekonomik hareketler veresiyeye dayanmakta ve dolayısıyla alabildiğine keyfî faizlerle enflasyon körüklenmektedir.
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Devlet, cumhuriyet altınını alıp satmalıdır. Bütün arz ve talebi karşılayacak bir fiyat uygulamalı, her gün değiştirmelidir. Alış ve satış arasında bir günde fiyat değişikliği yapmamalıdır. Her türlü altın ticareti, ihracat ve ithalatı serbest olmalıdır ve asla vergi alınmamalıdır. Böylece, uluslararası altın fiyatlarına göre günlük enflasyon belirlenmelidir.
Her türlü borçlanmalar altın değeri üzerinden olmalı, ödemeler ise o günkü altın değeri üzerinden Türk Lirası olarak yapılmalıdır. Devlet borç ve alacakları bu şekilde yapılmalı, mahkemeler davaları buna göre çözmelidirler.
Faizli işlemler serbest olmalıdır. Ama devlet asla faiz uygulamamalıdır. Devlet, borç ve alacaklarını faizsiz kılmalı ve kendisi kredileri faizsiz vermelidir. Mahkemeler, faiz davalarına bakmamalıdır.
Devlet, gayrimenkulleri komisyonculara kredi olarak vermelidir. Onlar bunu açık artırma usûlü ile almalıdırlar. Bunları satıp kendilerine sermaye yapmalı ve bununla gayrimenkul ticaretini yapmalıdırlar. Komisyoncular, alış ve satıştan % 2 kâr yapmalıdırlar. Tapu işlemleri vergisiz ve ücretsiz olmalıdır. Böylece, piyasada para azsa, halk taşınmazları devlete satar, para da piyasaya girer. Para çoksa, devletten taşınmaz alır, para piyasadan geri döner. Piyasada karşılıksız para olmadığı için enflasyon olmaz.
Halka, dönem başında sipariş kredisi verilir. Bu durum, emeklilere yıllık emeklilik ücreti olarak, çalışanlara yıllık resmî ücretleri nisbetinde tesbit edilir. Onlar, bununla mağazalara sipariş verirler. Mağazalar da tüccarlara sipariş verirler. Tüccarlar fabrikalara sipariş verirler. Fabrikalar hammadde siparişlerini verirler. Böylece, üretim halkın isteğine göre yılbaşında planlanır. Tüm fabrikalar peşin siparişler almış olur. Fiyatlar devre başında belirleneceği için enflasyon sözkonusu olmaz.
Tüccarlar, ülkede üretilmeyen malları, ülkede üretilen mallarla takas yaparlar. Böylece dış ticaret dengesi de kendiliğinden korunmuş olur.
İşçiler, nerede çalışıyorlarsa orada kredilerini kullanırlar. Yani, işçi sayısına göre işyerlerine sipariş alma yetkileri tanınır. İnşaatlarda işçi ücretleri resmî ücretler olur. Üretimde ücret pazarlığa tabidir. Böylece açıkta işçi kalmamış olur.
Tüccarlara, doğrudan kredi yerine, aldığı siparişler kadar kredi verilmelidir. Böylece sipariş kredisi halka, mağazalara, tüccarlara ve fabrikalara dolayısıyla verilmiş olur. Tüccar çoğaldığı için serbest rekabet olur ve aracı enflasyonu olmaz.
Vergiler, gelirden değil, hasıladan pay olarak alınmalıdır. İnşaatta vergi, arsa mukabili alınmalıdır. Boş arsa mülkiyeti kaldırılmalıdır. Yapıların beşte biri, arsa karşılığı olarak devletin olmalıdır. Fabrikalar da, alınan siparişler nisbetinde hasıladan pay vermelidirler. Vergi, mal cinsinden alınarak tahsilat kolaylaştırılmalıdır. Devlet, üretici ambarından satmalıdır.
Tüccarlara, koydukları sermayeleri kadar kredi verilmelidir. Bu da, kredileşmeye göre yapılmalıdır. Sermayelerinin % 2.5'i kadar vergi alınmalıdır. Yatırımlar, arsa karşılığı alınan vergiler ile yapılmalıdır.
Gelir Vergisi, reel bir vergi değildir. Bu vergi, ancak altın para tedavülde olduğu zaman uygulanabilir. Enflasyonun vergilendirilmesi, hayali gelirlerden vergi almaktır. Alınan vergi, enflasyon sebebiyle alınmamış gibi bir hal alır.
* * *
ALTI
SOSYAL SİGORTALAR KURUMU
HEM ÇALIŞANLARA HEM DE DEVLETE
AĞIR YÜK GETİRMEKTEDİR.
SONU ÇÖKÜNTÜYE GİTMEKTEDİR.
SEBEPLERİ
Emeklilik yaşa bağlanmıştır.
Aidat verenler emekli olmaktadır.
Emekli olmak kârlı hâle getirilmiştir.
Emeklilik doktor raporlarına bağlanmıştır.
Gelire göre gider dengesi gözetilmemektedir.
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Emekliler için kamu gelirlerinin onikide biri ayrılmalıdır.
Ayrılan bu miktar, meslekî derecelerine nisbetinde bütün emeklilere bölünüp verilmelidir. Ayrıca, yetimler için de kamu gelirlerinden onikide bir pay ayrılmalıdır. Yetimlerin bu payı, babalarının meslekî dereceleri nisbetinde bölünüp verilmelidir.
Emekli olma isteğe bağlı olmalıdır. İsteyen istediği zaman emekli olabilmelidir. Ancak, geç emekli olanların emeklilik maaşları fazla olmalıdır. İsteyen, istediği zaman emekliliğini bırakıp geri dönebilmelidir.
Çalışanlara çalışma kredisi verilmelidir. Emekli olanlardan bu krediler kesilmelidir. Böylece, hiç kimse zorunlu olmadıkça emekli olmak istemiyecektir. Çünkü emekliler çoğalınca kendisine düşen pay azalacaktır. Zira, hem çalışanlar az kamu geliri alacak, hem de gelir daha çok kişi tarafından bölüşülecektir.
İşyerlerinden, her ne suretle ayrılma olursa olsun ücret verilmemeli, geçici emeklilik faslından ödeme yapılmalıdır.
Herkes sağlık sigortasına tabi olmalıdır.
Herkes kendi doktorunu kendi seçmelidir.
Doktorlara, buna göre aylık verilecek, hastahanelerden yararlanma imkânı sağlanacaktır. Doktor, hastaları iyileştirdiği için değil, hasta olmalarına mani olduğu için aylık alacaktır.
İşsizler için de genel bütçeden onikide biri ayrılacaktır. İşsizler, kendileri için ayrılan yerlere gelip istedikleri işi yapacaklardır. İlmî faaliyetlerde bulunacak, sanat faaliyetleri ile uğraşacak, ağaç dikecek ve meslekî derecelerine göre ortak geliri paylaşacaklardır. Bu bir tür işsizlik sigortasıdır. Geliş saatlerine göre kendilerine ödeme yapılacaktır.
* * *
YEDİ
İÇ VE DIŞ BORÇLAR
VE BU BORÇLARIN FAİZLERİ
ÜLKEMİZİ ÇIKMAZA GÖTÜRMEKTEDİR.
SEBEPLERİ
Devlet para basmaktadır.
Bu durumda devletin halktan faizle para alması kadar saçma bir şey yoktur. Devletin ödediği faizler, borçları nisbetinde artmaktadır. Dışarıdan nakit olarak alınan kredi, gerçekte mal olarak dışarıya verilen kredidir.
Faizli olmasa bile, nakit veren ülke kendi mallarını pahalı satarak zengin olur. Kredi alan ülke fakirleşir. Daha sonra ise, o ülkenin parasını ödeyebilmek için ona çok ucuz mal satılarak, kredi alan ülke fakirleşir.
Krediler, karşı tarafa satınalma gücü doğurur. Bu da israfa ve enflasyona sebep olur.
Faiz, ülkeleri ikiye ayırır:
a) Kredi alan ve devamlı olarak borçları artan ülkeler,
b) Kredi veren ve devamlı olarak alacakları artan ülkeler.
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Paranın değeri korunarak faizler durdurulmalıdır.
İsteyen alacaklıya, paranın değeri korunarak, istediği zaman ödeme yapılmalıdır.
Devlet, hisse senetleri çıkararak halka satmalıdır. Hisse senetleri, sadece kiralara şarj edilmeli, işletme zararlarına dahil edilmemelidir.
İşletme, en çok kira getirene verilmeli, hissedarlar işletmeye karışmamalıdır.
Banka alacaklıları için faiz yerine kredileşme hakları getirilmelidir. Böylece, gereksiz paraların bankalardan çekilmesi önlenir.
Dış borçların tasfiyesi için ise; faizli borçlar ortaklıklara dönüştürülerek işletmelere hissedar edilmelidir. Buna rıza gösterilmezse, yeni ortak bulunarak borç karşılığı hissenin ona devredilmesi gerekir.
Avrupa bankalarında bulunan Türk vatandaşlarının dövizleri, kârlı hisse senetleri ile ülkeye aktarılarak borçlar tasfiye edilmelidir.
Uluslararası kredileşmelerde de, faizsiz kredileşme uygulanmalıdır. Örneğin, Amerikalılara Türk Lirası borç olarak verilir. Yani, istedikleri mallar piyasa fiyatı ile kendilerine satılmış olur. Onlar da, o miktarda Amerikan Dolarını verirler. Böylece piyasa fiyatı ile kendilerinden mallar alınmış olur. Sonunda da iadeler yapılır.
Yabancı sermaye, kredileşme yoluyla gelebildiği gibi, 'selem' yolu ile de gelebilir. On yıl içerisinde ödenmek üzere siparişler verilir. Böylece fiyatlarda indirim yapılarak kredilendirme gerçekleşir. Üretim yapıldıkça, borç mal ile ödenir. Mal üreticinin ambarında satılabilir.
* * *
SEKİZ
BÜTÇE AÇIKLARI
ÜRKÜTÜCÜ BOYUTLARDADIR.
Bu açıklar, her geçen gün daha da büyümektedir.
Bu gidişin durdurulması gerekmektedir.
SEBEPLERİ
Kredi, uygun olan şekilde dağıtılmamakta ve üretim yapılamamaktadır. Bu olumsuz durumun sonucunda da kamu gelirleri azalmaktadır.
Vergiler çok ağırdır ve baskılı bir devlet kontrolü vardır. Vergi mükellefleri bu ağır verginin altında ezilmektedir. Bunun sonucunda işyerleri kapanmakta ve buna bağlı olarak da devlet gelirleri azalmaktadır.
Yatırımlar yapılmakta, yapılar devletin veya monopollerin mülkiyetinde kalmaktadır. Bu durum, devlet açıklarının oluşmasına sebebiyet vermektedir.
İstihdam sorunu halledilememiştir. Devlet hizmetinde gereksiz yığılmalar mevcuttur. Bu da bütçe açığını doğurmaktadır.
KİT'ler sübvanse edilmektedir. Bu durum, bütçe açıklarına sebep olmaktadır.
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Kredi ve vergideki düzeltmeler, üretimi artıracak ve devlet gelirlerini çoğaltacaktır. Tahminlere göre, devlet gelirleri beş misli artacaktır.
Kamu yatırımları halka intikal ettirilmelidir. Örneğin, Keban Barajı hisse senetleri ile halka intikal ettirilmeli ve bu paralarla yeni yatırımlar yapılmalıdır. Bu işlem, devlet açıklarını % 25 oranında kapatır.
KİT'ler ülkeye çok büyük hizmetler yapmaktadır. Bir taraftan dışarıdan teknoloji getirmekte, teknik elemanları eğitmekte, kentleşmeyi sağlamakta, işsizliği önlemekte, fiyatları dengelemektedir. Tasfiye edilmeleri son derece tehlikelidir. Ülke için büyük bir çöküş olur.
KİT'lerin zarar etmesinin başlıca sebebi, ağır vergilerdir. Özel firmalar vergi kaçırmakta, KİT'ler ise bu işi yapmamaktadır. Vergi reformu yapılmalıdır.
KİT'lerin zarar etmesinin ikinci sebebi, bürokratik yönetimdir. Kendileri zarar etmediği için özel firmalardan rüşvet alarak, suni olarak KİT'leri zarar ettirmektedirler. Zararlar kamu tarafından sübvanse edildiği için de, hem ekonomik denge bozulmakta hem de çöküş yaşanmaktadır.
KİT'ler yapı ortaklıklarına dönüştürülmeli, sadece tesis ve yapı paylarının hisse senetleri halka satılmalıdır. Tesisler cirodan kiraya verilmelidir. Üretimden kira payı alınıp bunun yarısı ile tamir - bakım ve yenileme yapılmalıdır. Kalan kira payı, hisse senetlerini alanlara dağıtılmalıdır. Devlet de, vergi olarak kira payının yarısını almalıdır. Bunun dışında, tesisler her türlü vergiden ve sigorta primi ödemekten muaf tutulmalıdır.
Tesisler, çalışanlar ortaklığına verilmeli, onlara da emek payı olarak, genelde kira payı kadar verilmelidir. Kendilerinden asgari üretim istenmeli, üretememeleri halinde işletme ellerinden alınmalıdır.
Böylece, KİT'ler tasfiye edilmeden özelleştirilmiş olur.
Devlet açıkları ortadan kalkar. Serbest rekabet de korunmuş olur.
SONUÇ
Bütün bunlar, bizim öncelikle ele alacağımız konulardır.
Mahkemeler hızlı yürümüyor ve faili meçhul cinayetlerin ardı arkası kesilmiyor.
Yönetim etkin olamıyor. Yetkisizlik veya yetki karmaşası, devleti hantal hâle getiriyor.
Anarşi sokaklarda ve dağlarda kol geziyor. Ülkede huzur diye bir şey bırakmıyor.
Çevre kirliliği ve fuhuş, son derece tehlikeli boyutlara ulaşmak üzere.
Enflasyon bir türlü durdurulamıyor.
Sosyal güvenlik tam bir çöküntü halinde.
İç ve dış borçlar boğaza kadar dayanmış durumda.
Bütçe açıkları durmamacasına sürüp gidiyor.
Bu gerçekleri inkâr eden birilerinin olabileceğini söylemek mümkün değildir.
Bunların dışında sorunlar varsa, onları da halledelim ve çözüm önerilerimizi getirelim.
Biz, bu sorunlara çözüm getirecek bir hükümet istiyoruz.
Biz önerilerimizi getiriyoruz.
Siz daha iyisini getirin, biz ona uyalım.
Biz, bütün bu meseleleri ve çözüm önerilerimizi, seçimin hemen akabinde Refah Partisi yetkililerine anlatmak istedik ve bu amaçla görüşme talebinde bulunduk.
Görüşmediler!
Bunları yayınlamak isteseydik;
O günlerde hiç kimse tarafından bu görüşlerimiz yayınlanmazdı.
Refah Partisi'nin devre dışı bırakılması için her türlü oyunlar oynanmış, işbirliklerine gidilmiş ve koalisyon hükümetinin Refah ile Anavatan arasında kurulması engellenmiştir.
Refah Partisi, birinci parti olmasına rağmen devre dışı bırakılmıştır.
Refah Partisi, doğruları sistem olarak ortaya koyup savunamadığından dolayı, güç odaklarının oyununu bozamamıştır. Güç odakları, Refah Partisi'nin iktidar olmasını engellemek için başka bir hükümetin kurulmasına destek vermekle yetinmemekte, kurulan hükümetin halka hizmet etmesini engellemek için var güçleriyle çalışmaktadırlar.
Güç odaklarının hesapları, Refah Partisi'ni bertaraf edip, bundan sonra varlıkları için bir sebep kalmayan diğer partileri de dağıtmaktır. Bunlar kendileri iktidar olmazlar. İktidar olacak partileri de rahat bırakmazlar. Bu odaklar orduya da nifak sokarak, orduyu parçalayıp dağıtmanın hesaplarını yapmaktadırlar. Bunların bütün hesapları, Türkiye Cumhuriyeti'ni devleti ve milleti ile birlikte bölüp parçalama üzerine kurulmuştur.
Üç yıl önce, dış borçların miktarı elli milyar dolar kadardı. Bugün bu dış borç miktarı seksen milyar dolar olmuştur. Yani, dış borç miktarımız yılda on milyar dolar artıyor. Demek ki, on yıl sonra bu dış borç yüzseksen milyar dolar olacaktır. Borcun sadece faizi yirmi milyar dolar olacaktır. Milli Hasıla'nın tamamı bu faizleri ödemeye yetmeyecektir. Böyle devam ederse, Türkiye Devleti'nin yok olup gideceği apaçık ortadadır. Bunu hesap edebilmek için çok şey bilmek gerekmemektedir. Bu kadarcık hesabı, artık Afrika vahşileri bile biliyor. Nitekim, Osmanlı İmparatorluğu'nu da böyle yıkmadılar mı?
İslâmiyet ve Şeriat düşmanlığı yapanları, tarih lânetleyecektir.
Refah Partisi'ne de;
Çözümleri bildiği halde ortaya koymamış olmasının günahı yeter.
Parti liderleri, Adil Düzen'i anlamadıklarını söylüyorlar. Kendilerinden, beni bir hafta dinlemelerini istiyorum. Bir hafta sonunda, eminim ki anlatılanlara Sayın Erbakan'dan daha fazla sahip çıkacaklardır.
Türkiye'nin kurtarılması için çözümler üretmek isteyen ve bu çözümlere göre uygulamalar yapmayı düşünenlere, bildiklerimi anlatmaya ve kendileri ile çalışmaya hazırım.
"BİZE DÜŞEN,
SADECE AÇIK TEBLİĞDİR."
(Yâsin[36];17)
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
BİŞKEK, 21 MART 1996