Hizbullah'ın katlettiği bir Nurcu'nun öyküsü
1449 Okunma, 1 Yorum
Ahmet Hakan - Hürriyet
Lütfi Hocaoğlu

07.01.2011

O, Nurcuların en garibanıydı.

Milyarlara hükmetmiyordu, korunaksızdı.
Medyası yoktu, fabrikaları yoktu, faizsiz finans kurumu yoktu, geniş bir müritler çevresi yoktu, bürokraside adamları yoktu.
Rejimin makbul Nurcu'su değildi.
Nurcu Kürtlerdendi.
Biraz da radikaldi.
Sağ partilerle iş tutma, Ecevit'in gönlünü eğleme, Erbakan'a mesafe koyma gibi taktiklere tenezzül etmezdi.
Said Nursi'nin Doğu'da kurmayı planladığı üniversiteyi kurmaya çalışıyordu.
Zehra Vakfı'nın başkanıydı.
Adı İzzettin Yıldırım idi.

Yıl: 1999. Bir ramazan akşamı...
İki karanlık adam, İzzettin Yıldırım'ın İstanbul'daki evinin kapısını çaldı.
Ve İzzettin Yıldırım, o iki karanlık adam tarafından evinden alınıp götürüldü.
Gidiş o gidiş.
Sonra ne bir ses, ne bir nefes...
Aramalar taramalar hiçbir netice vermedi.
İslami camia önce olayı “derin devletin işi” olarak yorumladı.
Çok geçmeden fısıltı halinde de olsa “Hizbullah yaptı” dendi.
Fısıltı halinde!
Çünkü Hizbullah, o günlerde herkesin yüreğini titreten bir kâbus idi...
“İşin içinde Hizbullah var” diye haykırmak, öyle her babayiğidin kârı değildi.
18 günlük aramanın ardından...
İzzettin Yıldırım'ın cesedi, Hizbullah'ın Beykoz'daki hücre evinde gömülü olarak bulundu.
Hani Hizbullah Lideri Hüseyin Velioğlu'nun ölü olarak ele geçirildiği meşhur operasyon var ya...
İşte o operasyondan sonra.
İzzettin Yıldırım, domuz bağıyla öldürülmüştü.
Vücudunda işkence izleri vardı.
Bir de video-kaset çıktı ortaya...
Hizbullah militanları, İzzettin Yıldırım'a zorla “Ben 30 yıldır MİT'e çalışıyordum” dedirtiyorlardı.

İzzettin Yıldırım gibi inanmış bir Müslüman'ı...
Günlerce işkence altında inletmek ile...
Domuz bağı yöntemini kullanarak katletmek ile...
Zorla “Ben MİT ajanıyım” dedirtmek ile...
Cesedini hücre evinin beton zeminine gömmek ile...
Suçlanan kişiler şimdi serbest.
Bense bir türlü karar veremiyorum:
Bu kişilerin tutukluluk hallerinin sona ermesine mi yanayım, yoksa cezaevi çıkışında tekbir getirilerek, “lailaheillallah” denilerek karşılanmalarına mı?

Yazının tamamı için tıklayınız.

 

Yorum:

Hakimlik-hakemlik

Günlerdir tutukluluk süresi konuşuluyor.

Tutukluluk süresinin 10 sene olduğuna karar veriliyor.

Binlerce tutuklu serbest kalıyor, Hizbullahçılar da dahil.

Ortalık feryat, figan.

Nasıl olurda bu cani insanlar serbest kalır?

Serbest kalır tabi. On sene boyunca bir insanın suçlu olup olmadığına karar veremiyorsan her şeyi hak ediyorsun demektir.

Düşünün, sizi birisi yapmadığınız bir şeyden dolayı suçluyor. Sizi tutuklu olarak yargılıyorlar. 10 sene tutuklu kalıyorsunuz ve masum olduğunuz ortaya çıkıyor. Hapiste kalınan 10 sene ne olacak? Tam trajikomik bir durum.

İşin daha komiği çözüm önerileri. Bölge mahkemeleri kurulsunmuş, Yargıtay dairelerinin sayısı artırılsınmış, hakim ve savcı sayısı artırılsınmış mış mış da mış mış.

İnsan aklını kutsallaştıran batı o kadar kutsallaştırmışlardır ki aklı, bütün çözümleri akılla bulmaya çalışır ama aklı verenin verdiği aklı görmezden gelir.

Bizim batı hayranı Kuran ehli de Kuran'ı sadece namazda okur, cenazede okur. Bakmaz içine, bakmaz çözümlerine.

Çok açık ve seçik tek çözüm vardır: hakemlik.

Hakemlik mekanizmasını getirmeden isterseniz hakim sayısını beş katına çıkarın, 10 yıl süren davaları 2 yıla indirirsiniz. On katına çıkarın 1 yıla indirirsiniz. 120 katına çıkarın 1 aya indirirsiniz. Şu anda Türkiye'de 11.000 savcı ve hakim var. Davaların ortalama bir ayda sonuçlanması için 11.000 x 120 = 1.320.000 hakim ve savcı eder. Bu kadar hakim ve savcıyı nereden bulacaklar. Devleti yargı devletine dönüştürmeniz gerekir. Her 55 kişiden biri, her 20 yetişkinden biri ya hakim ya savcı olmalı. Bu kadar basit hesabı yapsalar görecekler ki hakimlik sistemi asla ve asla çözüm olamaz. Ama gözler bağlanmış, akıllar durmuş. Her şeyi bildiğini sanan batı aklına uymak farz olmuş, Kuran ve sünnet unutulmuş. Kitapların içinde ne olduğu önemsizleşmiş. Bu nedenle bu düzen içinde çözüm aramak nafile.

Allah Kuran ile ilgilenip çözümleri onda aramayı nasip etsin.

 

 

Lütfi Hocaoğlu


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
09.01.2011
14:28

HİÇ DAVA GELMESE MEVCUTLAR 5 (BEŞ) YIL SÜRER/MİŞ...

Yargıtay’da bir daire yılda ortalama 19 bin davayı karara bağlıyor. Bu da yenileri gelmese ve istinaf mahkemeleri faaliyete geçse dahi 1,5 milyonu aşan dosyanın 5 yıldan önce sonuçlanmayacağı anlamına geliyor.

’Yargıtay’da biriken dosyalar özverili bir çalışmayla 2-3 yıl içerisinde biter. Yeni daire kurulmasına gerek yok.’ iddiasını, veriler çürütüyor. Yargıtay’da bir daire yılda ortalama 19 bin davayı karara bağlayabiliyor. Bu da yenileri gelmese ve istinaf mahkemeleri faaliyete geçse dahi 1,5 milyonu aşan sayıda dosyanın 5 yıldan önce sonuçlanmayacağı anlamına geliyor.

Yeni daire kurulmasına karşı çıkan Yargıtay yöneticileri, henüz incelenemeyen 1,5 milyonun üzerindeki dosyayı özverili bir çalışmayla 2-3 senede bitirebileceklerini savunuyor. Ancak eldeki veriler bu iddianın gerçekleşmesinin zor olduğunu ortaya koyuyor.

Sadece Yargıtay Başsavcılığı ve Yargıtay Ceza Daireleri’nde incelenemeyen dosya sayısı 1 milyonu aştı. Bir Yargıtay dairesinin geçtiğimiz yıl, karara bağlayabildiği ortalama dosya sayısı ise 19 bin. Bu durumda Yargıtay’a hiç dosya gelmese ve bölge adliye mahkemeleri (istinaflar) devreye girse bile biriken dosyaların 5 yıldan önce sonuçlanması mümkün görünmüyor. Bu yüzden Yargıtay’a ek daire kurulması taleplerinin bir an önce gerçekleştirilmesi gerekiyor.

9 bölgede kurulacak istinaf mahkemeleri, üst sınırı 5 yıl olan hapis cezalarına bakacak. Ağır cezalık davalar ile 5 bin TL’nin üzerindeki maddî anlaşmazlıklar yine Yargıtay’ın önüne gelecek. Verilere göre bu mahkemeler, Yargıtay’a giden davaların yüzde 50-60’ını karara bağlayabilecek. Yargıtay Başsavcılığı’na her yıl artarak gelen 350 bin civarında dosyadan yarıdan biraz fazlası kesilecek. Ancak mevcut dosyaların büyük bölümünün zaman aşımına uğrama tehlikesi devam edecek.

Türkiye’nin son dönemdeki en önemli gündemi CMK’nın 31 Aralık’ta yürürlüğe giren 102. maddesi. Söz konusu maddeye istinaden aralarında Hizbullah terör örgütü mensubu ve katillerin de bulunduğu bazı isimlerin tahliye edilmesi kamuoyunda tepkiyle karşılandı. Adalet Bakanlığı, kanunun yürürlüğe gireceğinin yıllar öncesinden bilinmesine rağmen gerekli hassasiyeti göstermeyen Yargıtay’ı suçladı. Yargıtay ise ’iş yoğunluğunu’ gerekçe göstererek topu hükümete attı. Çözüm için çalışmalarını sürdüren Adalet Bakanlığı, bu alandaki hâkim ve savcı açığı için yıl içinde en az 3 sınav açılacağını bildirdi. İstinaf mahkemeleri kurularak, Yargıtay’daki daire sayısının artırılması ise iş yükünün azaltılmasında önemli adımlardan biri olacak. Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, istinaf mahkemelerinin kurulmasını olumlu bulurken, daire sayısının artırılmasına karşı çıkıyor, buna gerek olmadığını dile getiriyor.

Gerçeker, Yargıtay’da yeni daire kurulmasına ilişkin önceki gün yaptığı basın toplantısında, henüz incelenemeyen 1,5 milyonun üzerindeki dosyayı özverili bir çalışmayla 2-3 yılda bitireceklerini söyledi. Ancak veriler Yargıtay Başkanı’nın öngörüsünün tutmasının zor olduğuna işaret ediyor. Sadece Yargıtay Başsavcılığı ve Yargıtay ceza dairelerinde incelenmeyi bekleyen dosya sayısı 1 milyonu aştı. Bir Yargıtay ceza dairesi geçtiğimiz yıl ortalama 19 bin dosyayı karara bağlayabildi. 11 adet ceza dairesi 2010’da 206 bin davada karar verdi. Yargıtay Başsavcılığı’nda 2010’daki toplam 851 bin dosyadan 216 bini (ceza dairelerine gönderilen) incelendi. Yargıtay Hukuk dairelerinde ise 524 bin dosyadan ancak 346 bini karara bağlanabildi. Bu rakamlara göre bölge adliye mahkemeleri (istinaf) devreye girse, Yargıtay’a hiç dosya gelmese bile devreden 1 milyon dosyanın 5 yıldan önce sonuçlanamayacağı belirtiliyor. Bu yüzden Yargıtay’da ek daire kurulması taleplerinin bir an önce gerçekleştirilmesi gerekiyor.

İstinafların Yargıtay’a giden mevcut davaların yüzde 50-60’ı civarını karara bağlayacağı belirtiliyor. Bu durumda Yargıtay Başsavcılığı’na her yıl artarak gelen 350 bin civarında dosyadan 175 bini gelmeye devam edecek. Yargıtay’ın istinafların faaliyete geçmesi sonrası gelecek dosyaları ancak inceleyebileceği kaydediliyor. Bu durumda da mevcut dosyaların karara bağlanması uzun yıllar sürecek. Yeni daire kurulmaması durumunda mevcut dosyaların büyük bölümünün zamanaşımı tehlikesiyle karşı karşıya kalacağı vurgulanıyor. Yargıtay’da 2009 yılında zamanaşımı sebebiyle ortadan kaldırılan dosya sayısı 14 bini geçti. Yargıtay’ın bu iş yüküyle devam etmesi halinde zamanaşımına uğrayan dosya sayısı katlanarak büyüyeceği tahmin ediliyor. Yargıtay’ın verilerine göre, 2014’te zamanaşımına uğrayacak dosya sayısı 55 bini bulacak.

zaman





Sayı: 83 | Tarih: 9.01.2011
Mehmet Şevket Eygi
Erkeklerin Namazda Başlarını Örtmeleri
1502 Okunma
Emine Hocaoğlu
Ahmet Hakan
Hizbullah'ın katlettiği bir Nurcu'nun öyküsü
1449 Okunma
1 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Mahir Kaynak
Protesto eylemleri
1339 Okunma
3 Yorum
Süleyman Karagülle
Ruşen Çakır
İslam-siyaset ilişkisi üzerine ABD’den üç kitap
1081 Okunma
Tayibet Erzen
Ebubekir Sifil
Fiillerimizi İbadet Yapan Nedir?
1066 Okunma
1 Yorum
Zafer Kafkas
Zülfü Livaneli
Sorun sadece cehalet
1041 Okunma
Ali Bülent Dilek


© 2024 - Akevler