1967...1968...1969...AKEVLER 54 YILDIR ÇALIŞIYOR...2018...2019...2020 BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ... SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM... ADİL DÜZEN 1064 “ADİL DÜZEN” III. BİNYIL MEDENİYETİ PROJESİDİR “VE BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17) Haftalık Seminer Dergisi; 1064. Hafta - 16 MAYIS 2020 - Fiyatı: www.akevler.org’a tıklamak! BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR.. ÇOĞALTABİLİR.. DAĞITABİLİRSİNİZ... “ADİL DÜZEN” UYGULAMALARI YAPMAK İÇİN BİZLERE DANIŞABİLİRSİNİZ... *KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 1064. SEMİNER “HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?” (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9) “İ L İ M TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.” (Hadis) Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİ, Zafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA / İSTANBUL Tel: (0212) 452 76 51 Tefsir Seminer Notları Yenibosna’da Cumartesi akşamları okunup tartışılmaktadır. GAYEMİZ: Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada “OKUNMASI, ANLAŞILMASI VE UYGULANMASI”DIR. - ADİL DÜZEN ÇALIŞANLARI *** *“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI ACİLEN YAPMANIZ GEREKENLER -TUFANA KARŞI NELER YAPILMASI GEREKIR?- Süleyman KARAGÜLLE *** *“SEBÎLU’R-REŞÂD” / MAKALELER Virüs dünya düzeni mi, Adil Dünya Düzeni mi?-40 Virüs dünya düzeni mi, Adil Dünya Düzeni mi?-41 Virüs dünya düzeni mi, Adil Dünya Düzeni mi?-42 Reşat Nuri EROL *** ŞUARA SÛRESİ- 4. Hafta أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ طسم (1) تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ (2) لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَفْسَكَ أَلَّا يَكُونُوا مُؤْمِنِينَ (3) إِنْ نَشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَاءِ آيَةً فَظَلَّتْ أَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِعِينَ (4) وَمَا يَأْتِيهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنَ الرَّحْمَنِ مُحْدَثٍ إِلَّا كَانُوا عَنْهُ مُعْرِضِينَ (5) فَقَدْ كَذَّبُوا فَسَيَأْتِيهِمْ أَنْبَاءُ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ (6) أَوَلَمْ يَرَوْا إِلَى الْأَرْضِ كَمْ أَنْبَتْنَا فِيهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ كَرِيمٍ (7) إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (8) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (9) وَإِذْ نَادَى رَبُّكَ مُوسَى أَنِ ائْتِ الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ (10) قَوْمَ فِرْعَوْنَ أَلَا يَتَّقُونَ (11) قَالَ رَبِّ إِنِّي أَخَافُ أَنْ يُكَذِّبُونِ (12) وَيَضِيقُ صَدْرِي وَلَا يَنْطَلِقُ لِسَانِي فَأَرْسِلْ إِلَى هَارُونَ (13) وَلَهُمْ عَلَيَّ ذَنْبٌ فَأَخَافُ أَنْ يَقْتُلُونِ (14) قَالَ كَلَّا فَاذْهَبَا بِآيَاتِنَا إِنَّا مَعَكُمْ مُسْتَمِعُونَ (15) فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَا إِنَّا رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمِينَ (16) أَنْ أَرْسِلْ مَعَنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ (17) قَالَ أَلَمْ نُرَبِّكَ فِينَا وَلِيدًا وَلَبِثْتَ فِينَا مِنْ عُمُرِكَ سِنِينَ (18) وَفَعَلْتَ فَعْلَتَكَ الَّتِي فَعَلْتَ وَأَنْتَ مِنَ الْكَافِرِينَ (19) قَالَ فَعَلْتُهَا إِذًا إِذًا وَأَنَا مِنَ الضَّالِّينَ (20) فَفَرَرْتُ مِنْكُمْ لَمَّا خِفْتُكُمْ فَوَهَبَ لِي رَبِّي حُكْمًا وَجَعَلَنِي مِنَ الْمُرْسَلِينَ (21) وَتِلْكَ نِعْمَةٌ تَمُنُّهَا عَلَيَّ أَنْ عَبَّدْتَ بَنِي إِسْرَائِيلَ (22) قَالَ فِرْعَوْنُ وَمَا رَبُّ الْعَالَمِينَ (23) قَالَ رَبُّ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا إِنْ كُنْتُمْ مُوقِنِينَ (24) قَالَ لِمَنْ حَوْلَهُ أَلَا تَسْتَمِعُونَ (25) قَالَ رَبُّكُمْ وَرَبُّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ (26) قَالَ إِنَّ رَسُولَكُمُ الَّذِي أُرْسِلَ إِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌ (27) قَالَ رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَمَا بَيْنَهُمَا إِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ (28) قَالَ لَئِنِ اتَّخَذْتَ إِلَهًا غَيْرِي لَأَجْعَلَنَّكَ مِنَ الْمَسْجُونِينَ (29) قَالَ أَوَلَوْ جِئْتُكَ بِشَيْءٍ مُبِينٍ (30) قَالَ فَأْتِ بِهِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ (31) فَأَلْقَى عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُبِينٌ (32) وَنَزَعَ يَدَهُ فَإِذَا هِيَ بَيْضَاءُ لِلنَّاظِرِينَ (33) *** قَالَ لِلْمَلَأِ حَوْلَهُ إِنَّ هَذَا لَسَاحِرٌ عَلِيمٌ (34) يُرِيدُ أَنْ يُخْرِجَكُمْ مِنْ أَرْضِكُمْ بِسِحْرِهِ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ (35) قَالُوا أَرْجِهْ وَأَخَاهُ وَابْعَثْ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ (36) يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَحَّارٍ عَلِيمٍ (37) فَجُمِعَ السَّحَرَةُ لِمِيقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍ (38) وَقِيلَ لِلنَّاسِ هَلْ أَنْتُمْ مُجْتَمِعُونَ (39) لَعَلَّنَا نَتَّبِعُ السَّحَرَةَ إِنْ كَانُوا هُمُ الْغَالِبِينَ (40) فَلَمَّا جَاءَ السَّحَرَةُ قَالُوا لِفِرْعَوْنَ أَئِنَّ لَنَا لَأَجْرًا إِنْ كُنَّا نَحْنُ الْغَالِبِينَ (41) قَالَ نَعَمْ وَإِنَّكُمْ إِذًا لَمِنَ الْمُقَرَّبِينَ (42) قَالَ لَهُمْ مُوسَى أَلْقُوا مَا أَنْتُمْ مُلْقُونَ (43) فَأَلْقَوْا حِبَالَهُمْ وَعِصِيَّهُمْ وَقَالُوا بِعِزَّةِ فِرْعَوْنَ إِنَّا لَنَحْنُ الْغَالِبُونَ (44) *** قَالَ لِلْمَلَأِ حَوْلَهُ QAvLa LiLMaLaEi XaVLaHu (FaGaLa LiLFaGaLi FaGLaHu) “(Kendi) Havlindeki meleine … diye kavl etti.” مَلَّة içi dolu kapatılmış torba, إِمْلَاء içine koymak demektir. إِمْلَال tamamen doldurup çuvalın ağzını dikmek demektir. ملء Kur’an’da 25 defa geçmektedir. م enginliği, ل belirliliği, ء gücü ifade eder. حَوْل Ağaçlık yerleri çevreleyen topraktan tümsek ve çukur demektir. حول Kur’an’da 25, حور ise 13 defa geçmektedir. Toplam 38 (2*19) eder. ح hareketi, وberaberliği, ل belirliliği ifade eder. Musa Firavuna ya ben bir delille gelmişsem demiştir. Firavun da getir öyleyse deyince Musa sopayı büyük yılan yapmış elini de koynundan beyaz olarak çıkarmıştır. Böylece Firavun işin ciddiyetini anlamış olur. Mısırda sahirler (büyücüler) halkın bilmediği teknolojiye sahip idiler, kendi çocuklarına öğretirler, başkalarına göstermezlerdi. Her biri yaptığı marifeti tanrının kendilerine verdiği güçle yaptıkları imajını verirlerdi. Yine bu sahirler Firavun ile bir olup onun etrafında, sihri tanrılık gücü olarak halka sunarlardı. Kendilerinden olmayan Musa’nın da marifet göstermesi karşısında onun da bir sahir olduğunu kabul ederek ne yapacağına karar vermek için çevredekileriyle istişare eder. إِمْلَاء doldurmak demektir. Türkçede zaten kullanıyoruz, imla diyoruz. Türkçede bir çukuru doldurmaya imla dediğimiz gibi yazdırmaya da imla diyoruz. Topluluk hiyerarşi içinde örgütlenir, hayvanlar dâhil birlikte yaşayan canlılarda alt üst sıralaması vardır. Topluluk içinde doğan çocuk kendisinden yaşlı olanları taklit etmeye başlar, böylece başlangıçta yaş bu sıralamayı sağlar. Yaş ilerledikçe becerikli olanlar kendiliğinden öne çıkarlar. Yaş daha da ilerleyince bilgili olanlar öne geçerler. Kalabalık topluluklarda bu öne geçenler topluluğu yönetmeye başlarlar. Alt kuruluşlar birkaç kademe olabilir. Türkiye’de iller ve ilçeler vardır, belediyeler vardır. En üst kuruluş “Mele” adını alır. Mısır büyük merkezi devlet haline gelmiştir. Firavunun Melei vardır, Mısır’ı onlar idare eder. حَوْل kelimesi çevre demektir. Bu ayette, o sırada orada bulunanlar anlamında kullanılmıştır. Orada bulunanlara sorar, Musa ile görüşürken de onlar yanındadır. Demek ki ileri gelenlerle birlikte görüşüyorlar. Peygamberler bütün görüşmeleri açık yaparlar. Necva denilen kapalı yerlerde görüşme ancak bazı istisnai hallerde meşru olmuştur. İki çeşit zarf vardır fiillerin zarfı bir de isimlerin zarfı vardır. İsimlerin zarfı hal veya sıfat olur. Burada sıfat alırsak Melei olanların, çevrede olanlar olduğunu anlarız. Hal olarak alırsak الْمَلَأِ olanların içinden o anda orada bulunanları anlarız. حَوْلَهُ kelimesindeki zarfı müstekardır. إِنَّ هَذَا لَسَاحِرٌ عَلِيمٌ (34) EinNa HaÜAv LaSAvXiRun GaLİvMun (EinNa HaÜAv LaFAvGiLun FaGİyLun) “Bu, âlim bir sahirdir.” سُحَارَة Kesilmiş koyunun akciğeri demektir. Bununla büyü yapmış olmalarından dolayı سِحْdenmiştir. Sabahın alaca karanlığı ciğere benzediğinden dolayı سَحَر denmiştir. سحر Kur’an’da 63, سحل ise 1 defa geçmektedir. Toplam 64 (26) eder. س harfi mekânda diziyi ifade eder, ح harfi hareketi ifade eder, ر harfi tekrarı ifade eder. عَلَم dağın sivri noktası demektir. İnsanlar o tepeye bakarak bulundukları yerleri belirlerler. Sonraları yeryüzü beyler arasında bölüşülünce, her bey hâkim olduğu çevrenin tepesine o çevrenin kendisine ait olduğunu belirleyen işaret koymuştur. Buna “alem” denir. Bugünkü bayrak o dönemin geleneği olarak devam eder. عَرَفَة üstü düzlük dağ veya yayla demektir. İnsanlar ilk zamanlarda burada yıllık veya daha kısa zamana ait toplantılar yaparlardı ve birbirleri ile tanışırlardı. عَرَفَة (Arafat) kelimesi buradan gelmektedir. Hala orada toplanılmaktadır. عِلْم varlıkları sınırlamak suretiyle tanımlamak ve aralarındaki ilişkileri riyazi bir şekilde belirlemektir. مَعْرِفَة ise varlıkları diğerlerinden ayıracak özellikleri ile belirlemektir. ع etkiyi, ل belirliliği, م enginliği ifade eder. Burada iki tekit harfi vardır. Birisi başta إِنَّ ile gelirken diğeri ise سَاحِرٌ kelimesinin başında gelen لَ harfi (Lam-ul ibtida) olarak gelir. Firavun yanındakilere işin önemli olduğunu anlatmak ister. Bu sıradan değil, önemli bir durumdur, bu bakımdan ciddi bir şekilde düşünmemiz ve karar almamız gerekir demiş olur. Bunun için tekit harfini kullanır. Sahirler iki gruptur. Kendisine öğretilenleri icra edenlerdir, bunlar sıradan sahirdirler. Âlim olanlar ise neden oluştuğunu, nasıl olup da öyle göründüğünü bilen sahirlerdir. Burada Musa’nın bilen sahirlerden olduğu ifade edilir. Meslek okulları vardır, bir de meslek fakülteleri vardır. Meslek okullarında, âlim olmayan meslek sahipleri yetişirler. Fakültelerde ise âlim meslek sahipleri yetişirler. Meslekle ilgili projeleri amil meslek sahipleri daha iyi yaparlar, proje hazırlamasını ise âlim meslek sahipleri yaparlar. Kenan Evren, İmam Hatip Okulları mezunlarını da üniversiteye gönderebilmek için meslek liselerini kaldırmış, hepsini aynı statüye koymuştur. Yüksekokulları kaldırmış, hepsini fakülte yapmıştır. Bu uygulamalar yanlış olmuştur. İnsanların bir kısmı iş yapma konusunda mahirdir, bir kısmı ise düşünmede mahirdir. İnsanların nerede kabiliyetleri varsa orada çalışmaları gerekir. Ayette Firavunun âlim sahir demesiyle bu ayırımı Mısır yönetiminin bildiğini ifade edilmiş olur. Kur’an’da bir şey ifade edilir, bir kelime veya kural geçerse var olan bir yapı anlatılır demektir. YORUM Mısır yönetimi merkezi devlet yönetimidir ve merkezi yönetimin ilkidir. Allah yönetimlerden merkezi olanlar ve olmayanlar olarak iki örnek uygarlığı insanlığa sunmuştur. Bu iki uygarlık sonraları da devam edecektir. Bugünkü kapitalist ve sosyalist düzenler o uygarlıkların bir devamıdır. Sosyalizm de Liberalizm de ömrünü doldurmuş ve merkezi olmayan uygarlığa zemin hazırlamıştır. Üçüncü binyıl uygarlığı bu iki uygarlık sisteminin sentezinden oluşacaktır. Devletler topluluğunda, ülkelerin bölgelerinde, ilçelerde ve semtlerde sosyalizm uygarlığının kuralları değerlendirilecektir. İnsanlıkta, ülkelerde, illerde, bucaklarda ve ocaklarda ise Liberalizmin yerinden yönetim ilkesi uygulanacaktır. Her iki uygarlığın sentezini Musa Peygamber yapmıştır. Musa Mısır’da doğup büyümüşse de kendisi Mezopotamyalı bir aileye mensuptur. Ayrıca yerinden yönetimi öğrenmek için 10 sene gurbette yani Peygamber Şuayb’ın yanında yaşamış, orada evlenmiş ve ailesini bir Mezopotamyalı olarak kurmuştur. Bugün bizlere düşen görev Doğu sosyalizmi ile Batı liberalizmi/kapitalizmini sentez ederek yeni bir uygarlığı oluşturmaktır. Her iki uygarlığın olumlu deneyimleri vardır, o deneyimleri birleştirmemiz gerekir. Batı müspet ilimde ve sanayide tarihin en başarılı uygarlıklarından birini oluşturmuştur. İslamiyet ise hukukta ve yönetimde tarihin en büyük uygulamasını yapmıştır. Biz bu iki uygarlığı öğrenmek zorundayız. Bunun için Kur’an Arapçasının ve Matematiğin öğrenilmesi gerekir. Bu ilimle olur. Akevler 50 senedir bu ilke içerisinde faaliyet gösterir. Öz Türkçe ile “(Kendi) Çevresindeki ileri gelenlere ‘Bu, bilgin bir büyücüdür.’ dedi.” Kur’an kelimeleri ile: “(Kendi) Havlinde olan meleiye ‘Bu, alim bir sahirdir.’ diye kavl etti.” QAvLa LiLMaLAvEi XaVLaHu EinNa HaÜAv LaSAvXiRun GaLİvMun قَالَ لِلْمَلَأِ حَوْلَهُ إِنَّ هَذَا لَسَاحِرٌ عَلِيمٌ (34) *** DEVAMI VE TAMAMI "SEMİNERLER"DE...
|