02.06.2019
Cübbeli Ahmet’e sormuşlar:
“Sen niye Mercedes’e biniyorsun?”
*
Cübbeli bu! Durur mu? Hemen yapıştırmış cevabı:
“Sahabe-i Kiram da en iyi deveye binerdi”.
*
Bu cevap üzerine...
Aklıma aynı anda şu sorular hücum etti:
*
Tamam, deveyi anladık, Mercedes’i anladık...
Peki jet-ski ne yana düşüyor Cübbeli?
*
Sahabe-i Kiram, devesini kendisini yetiştirirdi.
İyi de Mercedes’i kim yetiştiriyor Cübbeli?
*
En iyi arabayı Almanlar yapıyorsa...
Almanlar bizim neyimizi kıskanıyor Cübbeli?
*
Hasırda yattığı için hasır izi yüzünde beliren Peygamber...
Buna ne dersin Cübbeli?
*
Sahabe senin gibi din satıcılığı mı yapıyordu...
Yoksa çalışıp alnının teriyle mi kazanıyordu Cübbeli?
*
Fakire “hasır” de, kendine gelince “en iyi deve” de...
Allah’tan reva mı Cübbeli?
*
Deveyi Mercedes’le güncellemek aklına yatıyor da...
Başka şeyleri güncellemek niye aklına yatmıyor Cübbeli?
Yazının tamamı için tıklayın
Yorum:
Modern zırcahiliye toplulukları
Adil Düzende ahlaki dayanışma ortaklığı vardır. Kişilerin ahlaklı olmasının müessese haline getirilmesini sağlar. Kişileri ahlaklı olmaya teşvik eder ve ahlaklı davrananlarla davranmayanların ayrılmasını sağlar. Günümüzden çok önceleri bu fonksiyonu icra eden tarikatlar vardı. Bir şeyh vardı, “bir lokma bir hırka” prensibi içinde fakirdi, mal varlığı yoktu. Geleni dağıtır ve insanların ahlaklı olması için çabalardı. Saygı görürdü ama bu saygı onun izzetinden dolayıydı, onu yücelten, el etek öpenlerden dolayı değildi.
Yıllar geçti, çağ değişti, her şey değişti. Eski amacı devam ettirenleri tenzih edersek yeni birileri ortaya çıktı. Bu yeniler zengindi. Onlara ulaşmak kolay değildi. Mevkileri de babadan oğula geçer bir hal almıştı. Altlarında son model Mercedeslerle insanlara tavsiyelerde bulunuyor hal aldılar. Artık yeni bir sektör doğmuştu.
Onlar artık bir şirketler topluluğuydu. Her çeşit şirketleri vardı. Şirketler büyüyordu. Hepsi “yeni”nin emri altındaydı. “Yeni” asla şahsen siyasete girmiyordu ama bazı siyasetçiler onun karşısında iki büklüm duruyorlardı.
Onlar içinde bazıları bazı topluluklara gidip az biraz elde ettikleri bilgiler ile gerçeği arayanların fikirlerinin yanlış olduğunu gösterme görevi alabiliyorlardı. Çünkü gerçek onların kurdukları düzenlerine karşıdır.
Gerçek, kaynak olarak Kuran’ı alır. Onlar ise bundan rahatsız olur. Kuran’dan uzak durulması için çabalar. Sizin çıkardığınız günümüz sorunlarını çözen bütün hükümleri sadece duygusal, hissi hale getirmek ister ki gerçek gelmesin ki kendi yaşasın.
Yine samimi olanları tenzih ediyorum. Onlar halen samimi bir şekilde çalışıyorlar ve insanların iyi olması için gerçek bir çaba içindedirler.
Mümin-Müslim ayırımı (bir tartışma üzerine)
Mümin: Güvenliği sağlayan
Mümin (بِharfi ceri ile): Güvenen
Müslim: Barışa giren
وَلَا تَهِنُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَنْتُمُ الْأَعْلَوْنَ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ
Gevşemeyin, hüzünlenmeyin, üstünsünüz eğer müminler iseniz.
Ali İmran 139
إِنَّ اللَّهَ اشْتَرَى مِنَ الْمُؤْمِنِينَ أَنْفُسَهُمْ وَأَمْوَالَهُمْ بِأَنَّ لَهُمُ الْجَنَّةَ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَيَقْتُلُونَ وَيُقْتَلُونَ وَعْدًا عَلَيْهِ حَقًّا فِي التَّوْرَاةِ وَالْإِنْجِيلِ وَالْقُرْآنِ
Allah müminlerden canlarını ve mallarını onlar için olan cennet karşılığında satın aldı. Tevrat, İncil ve Kuran’da onlar üzerine gerçek bir vaad olarak Allah’ın yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler.
Tevbe 111
قَالَتِ الْأَعْرَابُ آمَنَّا قُلْ لَمْ تُؤْمِنُوا وَلَكِنْ قُولُوا أَسْلَمْنَا وَلَمَّا يَدْخُلِ الْإِيمَانُ فِي قُلُوبِكُمْ
Araplar dediler: “İman ettik”. De ki “iman etmediniz, ancak deyin ki ‘İslam olduk’, henüz kalplerinize iman girmedi”.
Hucurat 14
أَسْلَمْنَاkelimesine “teslim olduk” manasını verenler vardır. Oysa bu kelime if’al babıyla gelmektedir. Tef’îl babıyla verilen mana “teslim olduk” manasıdır. Eğer öyle olsaydıسَلَّمْنَاolarak gelmesi gerekirdi. Bu şekilde yanlış manayı işine o şekilde geldiği için vermek Kuran’ı tahrif etmektir.
Mümin kelimesininبِharfi cerine göre anlamı değişir. Bu harf ile gelenler “güvenen” anlamında iken bu harf ile gelmeyenler “güvenliği sağlayanlar” demektir ki Allah için de mümin sıfatının Kuran’da kullanılması bu yönüyle manidardır.
هذا كتاب من محمد النبي بين المؤمنين والمسلمين من قريش ويثرب ومن تبعهم فلحق بهم
Bu kitap (yazı), Peygamber Muhammed tarafından Kureyşli ve Yesribli mü’minler ve Müslümanlar ve bunlara tabi olanlara sonradan iltihak etmiş olanlar ve onlarla beraber cihad edenler içindir.
Medine Sözleşmesi ilk madde
Medine vesikasının ilk maddesi de Müminler ve Müslimleri ayrı olarak ifade etmektedir.
Bu kelimelerin İslam’da sosyolojik anlamı vardır. Ancak bu şekilde Kuran hayatın içindedir. Günümüz zırcahiliye toplulukları ise bu sosyolojik manaları yok sayarak bu kelimelerin manalarını kişilerin hislerine hapsederek Kuran’ı hayatın dışına çıkarmakta, Kuran kavramlarını yaşanmayan, sadece duygu durumu haline getirmekte ve mana tahrifatını yapmaktadırlar maalesef.