Üç Turgut Cansever: Düşünür, Mimar, Bilge
22 Şubat 2019, Cuma
YUSUF KAPLAN
Geçtiğimiz ay 100 kitaplık okuma listesi’nin 4. aşama kitaplarını yayınladım. Listede Cansever’in de en önemli kitabı yer alıyordu. Ancak liste yayınlanınca, okuyucular sadece İslâm’da Şehir ve Mimari başlıklı bu kitabı değil, hiç bir kitabının baskısı olmadığı bilgisini verince beynimden vurulmuşa döndüm.
Şehirlerimizi neden mahvediyoruz diye sorup duruyoruz.
Cansever gibi bir mimar-düşünür’ün kitapları yoksa, basılmıyorsa, şehirlerin mahvolması normaldir.
Bugün Cansever’in vefat yıldönümünde daha önce yayımlanan bir yazımı sizlerle bir kez daha paylaşmak istedim bu yüzden...
KUŞATICI VE KUCAKLAYICI MEDENİYET PERSPEKTİFİ
............................
DÜŞÜNCE HAYATIMIZA MİMARİ’NİN UFKUNU KAZANDIRDI
Turgut Cansever’in bir diğer ayrıksı özelliği de, düşünce hayatımıza mimarinin ufuklarını kazandıran bir düşünür olmasıydı.
Hakikatin hayat bulacağı, hayat olacağı ve hayat sunacağı bir zemin, bir yer, bir habitus, kısacası mekân fikri, onunla düşünce ve sanat hayatımıza girdi, en azından düşünce ve sanat hayatımızın ufuklarının koordinatlarını belirginleştirdi ve zenginleştirdi.
Heidegger’in derdi, tarih olmuş bir Hıristiyanlığın nasıl hayat olabileceği meselesiydi.
Turgut Cansever’in derdi de, İslâm’ın, nasıl yeniden hayatımız olabileceği ve hayatımıza nasıl diriltici bir soluk üfleyebileceği meselesiydi.
Onun kendi mimarî tasavvurunu açıklarken geliştirdiği sistematik, bu konuda gâyet sarih ve ufuk açıcı fikirler sunuyor/du bize.
Cansever, tevhid’in bütünleştirici ilkesinin, atomları, parçaları, farklılıkları bir araya getirdiği ve her birinin kendi hayatını yaşayarak tevhid’in bütünleştirici ilkesine katıldığı ve katkıda bulunduğu tevhid ve adalet ilkeleri çerçevesinde inşa edilen muazzam bir mimarî tasavvur geliştirmişti.
O yüzden mimarinin, estetiğin bir alanı olmaktan ziyade ahlâk’ın bir alanı olarak ele alınması durumunda, nefes alabileceğimiz, dünyayı güzelleştirebileceğimiz bir işlev göreceğine dikkat çekmişti özenle.
İşte o zaman, mimarinin, bir kozmolojik tasavvur olarak kavranmasının, buradan tevhid’e, bütünlük fikrine ulaşmasının mümkün olabileceğini; ve ancak bundan sonra mimarînin farklı mimarlık malzemelerini, araçlarını, Kitabımızın tarifiyle “her şeyin yerli yerine oturtulması” demek olan adalet ilkesi çerçevesinde verimli bir şekilde kullanabilecek bir kıvama ulaşabileceğini söylemişti.
Dikkat ederseniz, Cansever’in bu çözümlemeleri, sadece mimarî alanda uygulanmakla kalmayacak, siyaset teorisine de, estetik teorisine de, hayatın bütün alanlarına da tatbik edilebilecek kadar kapsamlı, kuşatıcı, kucaklayıcı, ufuk ve zihin açıcı tahlillerdi.
Cansever yaşarken, hem mimarimizi ve şehir hayatımızı hem de düşünce, sanat, siyaset ve toplum hayatımızı diriltecek bir düşünür, mimar ve bilge insan olarak değeri hakkıyla bilinemedi, ne yazık ki.
Fakat şundan hiç kuşku duymuyorum: Turgut Cansever, sadece mimarî hayatımızın ve şehirlerimizin değil, sanat, siyaset, toplum ve ahlâk hayatımızın da ruh kazanmasında kilit rol oynayacak yakın gelecekte.
Bu nedenle onun izini sürdüğü ve bence şahsında gerçekleştirdiği, onu bilge insan katına yükselten insan-ı kâmil modelinin mimarî, sanat, fikir dünyamızda zamanla enlemesine ve boylamasına hakkıyla keşfedileceğini, başka da bir çıkış yolumuz olmadığını düşünüyorum.
Çağdaş Sinan’ımız Cansever üstadımızı rahmetle, şükranla anıyorum bir kez daha.
Vesselâm.
https://www.yenisafak.com/yazarlar/yusufkaplan/uc-turgut-cansever-dusunur-mimar-bilge-2049387
yorum;
ŞEHRİ İMAR VE NESLİ İHYA ANCAK ADİL DÜZENLE OLUR...
Yazarımız yazısında ülkemizden yaşayarak geçen, sağlığında da vefatından sonrada kıymeti bilinmeyen ,merhum mimarımız Turgut Cansever'in ,düşünür,mimar ve bilge adam sıfatlarını
sayarak ve onun yeteri kadar değerini bilemediğimizden bahsetmiş.
Maalesef ülkemizde İslamcıyım diyenlerde bile bir yabancı ilim insanı hayranlığı
vardır bu ilim insanları ister batılı ister doğulu olsun böyledir yeter ki ülkemizde
yetişmemiş olsun.
Bu benim kanaatime göre biraz da ümmet kavramının yanlış anlaşılmasından
ve hiyerarşik düşünememekten kaynaklanıyor.
Belki de bu durum özellikle devamlı gündemde tutularak nesillerimiz hiçbir
önemli sosyal yapı ve proje üretip gerçekleştiremeden çoğunluk insanlığın
içinde eriyip kayboluyor.
Merhum Hasan el Benna'nın yanlış hatırlamıyorsam şöyle bir sözü vardı;şeytan size bazı önemli işleri çok büyük göstererek yaptırmaz veya çok değersiz göstererek yaptırmaz.
Eğer düşüncelerinizi uygulayacağınız bir topluluğunuz yoksa ne doğru dürüst
insanlara faydalı olabilir nede kendinizi ve topluluğunuzu test ederek ilerleyebilirsiniz.
İşte müçtehit, toplum mühendisi ve onun aşireti de bu içtihatlarını sınayabileceği
bir topluluktur.
Doğru hiyerarşiyi bulmadan ne kadar doğru düşünseniz de nafile.
Burada Adil Düzen'de mimariyle ilgili bir alıntı yapalım;" Bu resmî fonksiyonları taşıyan kıyafetler oluşturulmasının yanında, yine de estetikliğini sağlayan özellikler de taşımalıdır. Bunlar kişinin zenginliğini de gösterebilir. Kişinin dünya anlayışını da gösterebilir. Dolayısıyla sanat müessesesinin zor tarafı, sanatı işe monte etme işlevini de gösterme zorluğudur. Bir mimar yaptığı binanın ne olduğunu dışarıdan göstermelidir. Mesela, cami midir, okul mudur, fabrika mıdır, sanat merkezi midir? Geçmiş ile bugün arasındaki fark budur. ‘Sağda kilise var’ dediniz mi herkes bilir. Kilise diye levhaya gerek yoktur. Şimdi ise levhayı okursunuz. O da karmakarışık bir biçimdedir. Gelecekte mimari şekillenecek, standartlaşacaktır. Yapılar fonksiyonlarına göre kendisini tanıtacaktır. Ama aynı zamanda estetiğini ve estetikteki devamlı değişmeyi de içinde taşıyacaktır.
Standart şehirler oluşacaktır. Bir bucağa girdiğiniz zaman, mesela yiyeceklerin nerelerde olduğunu bileceksiniz. Bütün bucaklar benzer şekilleri alacaktır. İlçe merkezlerinin projeleri ayrı olacaktır, bölgelerin ayrı olacaktır. Bunlar tek tip standart yapılara göre inşa edilecektir. İnsan bir yere vardığı zaman nerede neyin olduğunu bilecektir. Bu standartlama evler için de sözkonusudur. Ancak bütün bu standartların yanında özellikler de korunacaktır. Nasıl hiçbir insan diğerine benzemiyorsa, bunun gibi her kent, bucak, ilçe, bölge gibi kentler de birbirine benzemeyecektir.
İnsanın nasıl burnu ve kulağı yerinde ise, bunlar yerlerini değiştirmiyorsa, bunlar kendi yerlerinde kalacak, kendi işlerini görecek, ama yine de o kente bir özellik verecektir. Giren kişi, ben şu kentteyim diye rahatlıkla bilecektir. Bu konu da sanat konusudur. Sanattaki değişikliktir."SÜLEYMAN KARAGÜLLE- http://www.akevler.org/AkevlerKitaplar/1389/101/15-YAYIN-HIZMETI-ADIL-DUZENDE-GENEL-HIZMETLER
Gelin Yusuf Kaplan hocam merhum Turgut Canseverin de başka önemli şahsiyetlerimizin de yarım bıraktığı işleri kapsayan Akevler Adil Düzen çalışmalarına katılın, arkadaş ve okuyucularınızı da yönlendirin de ,Adil Düzeni olgunlaştırıp uygulanmasına başlayalım hem geçmişlerimizi hem de gelecek neslimizi memnun ederek terki dünya edelim vesselam...