Mesele, film değil, anlamadınız mı hâlâ? Bir skandal var ortada!
Yusuf Kaplan
04 Kasım 2016
İran'lı parlak yönetmen Mecid Mecîdî, Peygamberimiz'in (sav) filmini yaptı.
Kaçınılmaz olarak yoğun tartışmalara yol açtı. Film etrafında yapılan tartışmaların niteliği, çapı elbette ki, tartışılır.
Ama önce şunu iyi bilmek gerekiyor: Mesele, sadece bir film meselesi değil, bunu görelim.
Estetik, akîdevî ve siyasî açıdan tam bir skandal var karşımızda!
“Bu ifadeler, sert değil mi?" diye sorabilecek olanlara, “aslında hafif bile", diye cevap vereceğim, özür dileyerek...
Neden peki?
ESTETİK, AKÎDEVÎ VE SİYASÎ SKANDAL!
Mecîdî'nin filmi, bir filmden çok daha fazla bir şeydir. Hem özelde İslâm'ın, İslâm dünyasının hem de genelde bölgemizin ve dünyanın alacağı şekille ilgili bölgesel ve küresel sorunların, mühendislik projelerinin kilometre taşlarından birini oluşturuyor bu film.
Meseleye sadece bir film olarak bakamayız. Filmin kendisinden, dilinden, estetiğinden ve söylemek istediklerinden yola çıkarak baktığımızda bilemeselenin sadece bir film meselesi olmadığını, estetik, akîdevî ve siyasî bir skandalla karşı karşıya olduğumuzu görebiliriz.
O yüzden Mecîdî'nin filmine üç farklı açıdan yakından bakmamız gerekiyor:
1-Film dili ve estetiği açısından;
2-Filmin akîdevî, fikrî ve siyasî mesajı veya imaları açısından;
3-Filmin bölgesel ve küresel olarak yol açabileceği muhtemel(en iyi planlanmış) sonuçları bakımından.
Bu üç açı'nın açıklığa kavuşturulmasını sağlayacak önemli bir soru var burada sorulması ve izi sürülmesi gereken.
Soru şu: Hz. Peygamber'in (sav) konumunun sarsılmaya çalışıldığı çeyrek asırlık bir süreçte neden bir İran'lı yönetmen, Hz. Peygamber'in filmini yapmaya çalışır ve bu filmle ne amaçla/n/mıştır acaba?
………………
Filme, film dili ve estetiği açısından bakıldığında, bu filmin rastgele yapılmış bir film olmadığını rahatlıkla söyleyebilecek durumdayız.
Mecîdî, kendisinin “fıtratın dili" olarak adlandırdığı, kendine özgü bir film dili kurmayı başarmış ender yönetmenlerden biridir dünyada. Mecîdî'nin filmografisine baktığımızda bunu çok net bir şekilde görebiliyoruz.
Ama iş, “Hz. Peygamber'in filmi"ne gelince, haklı olarak hayal kırıklığına uğruyor insan.
Mecîdî, bu filmi, Mecîdî filmi değil popüler Hollywood filmi olarak yapmış.
Niçin?
Bunu, kendisi, izleyiciye son derece masumane gelecek şekilde şöyle açıklıyor: Bütün dünyaya ulaşsın, bütün izleyici etkilesin. (?!)
Bu, safça bakacak olursak, Mecîdî'nin kendini inkâr etmesi demektir. Mecîdî, tam da burada fıtratın dilini kullanacak bir film yapmalıydı, değil mi?
Aksine fıtratı yok eden, izleyiciyi köleleştiren, izleyicinin düşünme melekelerini yerle bir eden Hollywood tarzı bir film yapmak, ne'yin ne'si, neyin sesi'dir peki?
Önce şunu hatırlatmak isterim: Film dili, bir formdur. Her form, kendi normunu dayatır. Her form, ürünü olduğu kültürün, medeniyetin varoluşsal normlarını yansıtır.
Hollywood formu, kendi normunu dayatacak, hem fıtratı yok edecek hem de sizin bakış açılarınızı yok edecektir.
Hz. Peygamber'i (sav) Hollywood'un diliyle anlatmak, Müslümanca duyarlıkların değil Batılı, seküler duyarlıkların üzerinden Hz. Peygamber'i (sav) tasvir ve tarif etmek gibi tehlikeli bir çıkmaz sokağın eşiğine sürükleyecektir yönetmeni de, izleyiciyi de.
Bunun estetik-ontolojik açıdan ne kadar tehlikeli olduğunu söylemeye bile gerek yok elbette.
İkincisi, Hz. Peygamber'in filminin yapılması, kaçınılmaz olarak Hz. Peygamber'in bir oyuncu tarafından canlandırılması, akîdevî açıdan son derece tehlikeli bir girişimin kapılarını sonuna kadar açacaktır.
Üstelik de bunun ayartıcı Hollywood'un diliyle yapılması, dahası bu filmin bir üçlemenin ilk filmi olması, akîdevî bakımdan çok büyük bir skandaldır.
Sonuçta varılmak istenen nokta: Hıristiyan ikonografisine benzer sözümona bir Müslüman ikonografisinin icat edilmesi, bunun meşrû hâle getirilmesi, dolayısıyla dinin protestanlaştırılması ve paganlaştırılması gibi bir teolojik-ontolojik felâkete yol açacaktır.
Bundan büyük skandal olamaz. Filmin yaptığı şey tam da bu işte!
MEZHEP ÇATIŞMASININ TOHUMLARINI EKEN, EHL-İ SÜNNET OMURGAYA DARBE VURAN BİR PROJE
Gelelim üçüncü ve büyük meseleye...
Mecîdî'nin filmi ayartıcı bir tezgâh'ın son halkası! Mecîdî'nin bilerek veya bilmeyerek birazdan açacağım ve tartışacağım büyük tezgâh'ın parçası olması çok da önemli değil. Ama yaptığı işle, bu tezgâha su taşıdığı ortada.
Bu büyük tezgâh'ın halkalarına dikkatle bakalım:
Batılılar
1-Önce İran'da İslâm devleti kurdurttular ama Mısır'da izin bile vermediler, darbe yaptırttılar!
Dahası İran'da “İslâm Devleti"nin kurulmasından itibaren Batılılar, İran'ı “haydut, terörist devlet" ilan ederek çeyrek asırdır hedef tahtasına oturtmalarına rağmen ne oldu da, ne değişti de, son yıllarda İran'ın önünü alabildiğine açtılar ama Batı ittifakının üyesi olan Türkiye'yi hedef tahtasına yatırdılar!
2-Sonra hem güya İran'ı “düşman" ilan ederek... hem de DEAŞ'laİran'ın önünü açtılar, hâlen de alabildiğine açıyorlar İran'ın önünü.
Ve İran'ın hem Türkiye'nin güneyine enlemesine ve boylamasına hem de Irak'tan Yemen'e kadar bütün bir Arabistan Yarımadası'na yerleşmesine göz yumuyorlar! Neden acaba?
3-Son olarak da geniş kitlelere ulaşması için Hollywood tarzı popüler bir dil kullanan Mecîdî filmiyle:
“Sünnîlik, uzlaşmaz, terörist üretiyor
Şia ise dinlerle diyalog, sevgi, merhamet sunuyor", demeye getiriyorlar!
Filmin en sinsi yanlarından biri de, hepimizi basiretli olmamız gereken zoraki icat edilmeye çalışılan mezhep savaşlarını kışkırtacak bütün akîdevî, fikrî, siyasî, kültürel, bölgesel ve küresel tohumları ustaca ekiyor olması.
Bu apaşikâr ortada olmasına rağmen bu filme bu gerekçelerle karşı çıkan insanların, MEZHEP çatışmasının tohumlarını eken filme karşı çıkışlarına “mezhepçilik yapmayın!" denilmesi, zokayı yuttuğumuzun göstergesi.
Altını kalın harflerle çizerek herkesi uyarıyorum burada:
EHL-İ SÜNNET OMURGAYI ÇÖKERTMEK İÇİN ÇOK BÜYÜK BİR TEZGÂH BU!
UYUMAYALIM. AKLIMIZI BAŞIMIZA TOPLAYALIM.
ZOKAYI YUTMAYALIM. BU SKANDALA KARŞI ÇIKALIM.
http://www.yenisafak.com/yazarlar/yusufkaplan/mesele-film-degil-anlamadiniz-mi-hl-bir-skandal-var-ortada-2033930
yorum;
Sanki İslam tebliğ edilmeye dün başlanmış gibi!
Yazarımız Yusuf Kaplan yine ehli sünnet omurgayı
kurtaracak bir hamle sebebi bulmuş.
Mecidinin filmine gitmeyi engelleyerek.
Sanki 1400 yıldır yaşanan sünni ve şii tartışma ve çatışmaları
hiç yaşanmamış da yeni başlıyormuş gibi.
Halbuki her iki ana mezhebin itikadi,fıkhi ve tarihi
eserleri ortada.
Yaşayanlarına baktığımızda da işin vehameti ortada.
En ucuz can ve kan Müslümanların kanı ve canı.
Müslümanlar değil 73 fırka 7300 fırkaya ayrılmış.
Bu büyük problemleri çözmek için nasıl bir metod
Uygulamalıyızı bırakmış hala ehli sünnet omurgadan
bahsediyor.
Halbuki ebedi risalet olan Kur’an apaçık ortada ve
elimizin altında.
İşte Akevler bu büyük problemi çözmek için 50 yıldır
çalışıyor.
Gelin sizde Akevler Adil Düzen çalışanlarına katılın
ve bu büyük kurtuluşu hızlandıralım.
Vesselammm…..