06.10.2016
Dans pistinde çiftler vals yaparlarken, iki kolu olmayan bir adam da pistin ortasında sıçrayıp duruyormuş.
"Ne yapıyorsun" diye biri sormuş.
İki kolu olmayan adam da "Ne yapayım yani, sırtım kaşınıyor" diye cevap vermiş.
Irak Meclisi'nin Başika'daki Türk askeri varlığının sona ermesi gerektiğini öngören kararını görünce, sırtı kaşındığı için sıçrayıp duran adamın hikâyesini hatırladım...
Kargaşalar ülkesi
Düşünün ki Irak yolgeçen hanına dönmüş...
Amerikan işgali ve ertesindeki gelişmeler, bir de IŞİD'in ortaya çıkmasına ve Irak'ın en büyük ikinci kenti Musul'un bir günde IŞİD tarafından işgaline kadar dayanmış.
Ülke Bağdat yönetiminin beceriksizliği yüzünden, Sünnilerle Şiilerin birbirleri ile boğazlaştığı bir arenaya dönmüş. Bu arada merkezi hükümetle Kuzey'deki otonom Kürt yönetimi, çeşitli konularda anlaşmazlıklar yaşamaya başlamışlar.
Sanki başka sorunları yokmuş gibi Başika'daki Türk askerlerine takılmak, hangi akla hizmet eder ki? Eskiler Moğol istilası sonrasında Basra'nın harap olmasını "Bad-el harab-ül Basra" diyerek anlatırdı. Bu söylemi bugün "Bad-el harab-ül Bağdat ve Musul" diye söylesek yanlış mı olur?
Tamamı için http://www.sabah.com.tr/yazarlar/barlas/2016/10/06/bad-el-harab-ul-bagdat-ve-musul
Yorum:
Asıl tehlike!
Türk askerinin Irak topraklarındaki varlığını Amerikan ordusunun demokrasi(!) sevdasıyla karıştıranlar veya öyle göstermek isteyenler hemen bir karalama kampanyasına başlayabilirler. Önemi yok dünya artık büyük resmi görmeye başladı. Önemli olan bu savaş oyalamaları ile Türk Ordusu’nun zayıflatılması ve bu topraklardan uzaklaştırılması tehlikesi, asıl bunun üzerinde durmamız gerekiyor. Biz dışarda temizlik ve yardım işine giriştikçe ülke içinde henüz paralelden tam olarak temizlenememiş Ordu iyice zayıflamış oluyor. 50 yıllık yatırımını bir geceye feda etmeyecek olan Sermaye pusuda bekliyor. Dikkatli olmak gerekiyor.