Özel günler tüketim kültürü tarafından çoktan teslim alındı: 30 Ağustos mayolarına, 29 Ekim eteklerine, 10 Kasım paltolarına, Ramazan Bayramı lokumlarına, Anneler Günü fırınlarına alıştık artık.
Ancak benim hala içime sindiremediğim bazı noktalar var bu olayda.
14 Şubat Sevgililer Günü yaklaşırken, firmalar ve medya, sevencanlara öyle hediye önerileri sunuyor ki anlamak mümkün değil.
Hayır, pahalı, hatta çok pahalı hediyeler değil benim aklıma yatmayan.
Delikanlının kredi kartı, kaynağı inşaatçı babası olduğundan sağa sola saçabildiği paralarla doludur... Gider sevdiği kıza elma şekerini andıran bir otomobil alır.
Böyle yersiz, zamansız, dengesiz ürünlerle aşk denklemi kurmaya kalkışanlara "görgüsüz" der geçersiniz. (Ya kabul edenlere ne dersiniz?)
Geçen gün gazete ve dergilerle dağıtılan insörtlere bakıyordum da... Elinizi önce şu anda ya da geçmişte aşık olmuş kalbinize, sonra da vicdanınıza koyun da söyleyin... Birkaç örneğini aşağıda sıraladığım şu hediyeler, sevgiliye alınır mı veya sevgiliden geldiğinde sevinmek mümkün olur mu?
Yemek, yatak ve oturma odası takımı
Kafelere uygun kahve makinesi
Mikser
Epilatör (4 çeşit)
Bebek bezi
Otomatik diş fırçası
Çamaşır deterjanı
Elektronik ayak törpüsü
Portmanto
Çamaşır yumuşatıcı
Düdüklü tencere
Hele şunu görünce koptum:
Aşkımıza sağlık sigortası hediye etmemizi öneriyorlar...
Biz gençken bu işlere tek bir kırmızı gül ile başlamış, hedef olarak da sevgiliye tek taş yüzük alabilmeyi koymuştuk kendimize.
Sevgiliye düdüklü tencere alınır mı yahu? Şakası bile kötü!
ARMUT HANIMLARA GÜZEL HABER... Diyeceksiniz ki "Bu 'armut' lafı da nereden çıktı, yoksa cinsilatifin bir kısmına hakaret mi ediyorsun?" Asla!
Efendim olay şöyle: Biliyorsunuz insan vücudunun türlü şekilleri var.
Mesela beli belirgin olanlar. Mesela omuzları doğuştan geniş olanlar...
Bunun gibi, kadınlar arasında da armut vücutlu olanlar vardır. Yani omuzları nispeten dar, buna karşılık basenleri geniş olanlar.
Birçok kadın bu görüntüden hoşlanmaz, göstermek istemez, kazaklarını, montlarını bellerine bağlamalarının, gömlekleri tişörtleri bol ve uzun tutmalarının bir nedeni de budur. İşte o hanımlara iyi bir haberimiz var: Fazla yağların bel bölgesinde değil de, kalçalarda yoğunlaşması sağlık işaretiymiş. Ayrıca erkek açısından, doğurgan bir kadınla karşı karşıya olunduğunun işaretiymiş.
Armutlar, günümüzün sıska ve yağsız, sıfır beden anlayışına uymuyor ama uzun vadede kazanan onlar.
MOR ÇORAP HAYVANI... Pasifik Okyanusu'nun dibinde 60 yıl önce keşfedildi. Görenler önce mor renkli bir çorap sandı.
İnceleyince daha da şaşırdılar.
Çünkü bu yaratık, büyük hayat ağacının bilinen hiçbir dalıyla uyumlu değildi. Yeni keşiflerin ardından, ne olduğu bir süre önce anlaşıldı: Balık, yosun veya yumuşakça değildi. Milyonlarca yıl önceden, evrimin ilk dönemlerinden kalma bir canlıydı.
Bilimsel adı Xenoturbella ama okyanus bilimciler ona aralarında Mor Çorap diyor. Beyni, gözü, dişleri, iç organları olmayan bu canlının, suyla birlikte küçük ağzından giren besinleri nasıl sindirdiği hala araştırılıyor.
Arkadaşa rastlarsanız giymeye kalkışmayın.
Aşk’a İntifada
Hendekler, göçler, ekonomik çöküntüler, savaşlar, ölümler…
Konuşmaktan, hatırlamaktan ve de düşünmekten sıkıldık artık. Normalleşen anormal durumları yazmaktan da imtina ediyorum. Çünkü alınan önlemlerin, verilen kararların ve mücadelenin ileriye dönük vadettiği kalıcı ve tutarlı bir tarafına inanmıyorum. Adalet kavramının kişilere göre değişkenlik gösterdiği bir ortamda da başka bir beklenti söz konusu olamaz. O yüzden bugün daha çok ‘’duygu’’lardan bahsetmek istedim…
Allah insanlara duygularını saklayabileceği bir yürek vermiştir. Aslında bu yüreğin kontrol merkezi beyindir. Beyinde oluşan sevgi ve aşk duygularının toplanma merkezi kalpteki hızlı ve garip çarpıntılardır.
Hasret, özlem gibi acımsı duyguların hissedilince mutluluk yayması ve bunun da hüzün ile sentez oluşturması da aşk duygularının garip tepkileridir.
Aşık ile maşuk o kadar ileri gider ki, aşklarının ileri safhasında divan edebiyatının, aşk yazılarının, şarkıların, çiçeklerin, baharın, dökülen yaprakların, yıldızların, kısacası doğanın bütün güzellik ve hüzünlerinde kendileri için yaratılmışlığı kanıtlamaya çalışırlar. Her tahayyül, onlar için bir vuslat umududur. Vuslatın imkansızlığına inanmazlar. Gerekirse bütün kainatı karşılarına alıp mücadele etmek isterler. Verdikleri mücadele kutsaldır onlar için. Hiç kimse umurlarında değildir. Aile büyükleri, kültürler, edindikleri çevre, bulundukları mevkiler vs…
İnancında rabıtayı sağlayabilmiş yarenlerde ise bu durum farklılıklar gösterebiliyor. Yakarışları daha çok Allah’adır. Maşuğunun yaratıcısının Allah olduğuna ve içindeki aşk ve muhabbetin O’ndan geldiğine iman eder. O’na sığınır. Beşeri aşkının ilticası da O’nadır. İlahi bir aşkla süslemiştir artık. Vuslat umudunu daha ileriye götürür ve ahiret yurdundaki cennette, maşuğuyla sonsuz bir hayat tahayyülünden kendini alamaz.
Kulunun bu mücadelesini gören Rahman, ya dünyada hayatlarını güzel bir evlilikle süsler, veya imtihanlarının uhrevi boyutunu yaşatır.
Sonuç itibari ile verilen mücadelenin mükafatı, Yaratıcının rızasıyla doğru orantılıdır.
Ne mutlu aşkını Rıza-ı İlahiye göre tertipleyenlere…
Ne mutlu aşka intifada da Allah’a yönelenlere…