Çağ körleşmesi ve “nüfuz” meselesi
Yusuf kaplan
13 Kasım 2015
Batılılar, çeyrek asırdır bütün stratejilerini yalnızca İslâm'ın yeniden tarih sahnesine çıkma girişimlerini durdurmak için geliştiriyorlar. Görebiliyor muyuz bunu? Hayır!
Niçin peki?
………………
NÜFUZ SORUNUNUN ÜSTESİNDEN GELEBİLMEK İÇİN
Peki, kaynaklara nüfûz edebilme sorunun üstesinden nasıl gelinecek?
Bunun iki temel yolu var: Birincisi, içinde yaşadığımız çağın, bütün insanlığı kendi ağlarına, bağlarına, bağlamlarına bağlayan, kavramlarına mahkûm eden bir çağ körleşmesi felâketiyle insanlığı baş başa bıraktığı yakıcı gerçeğinin görünür-görünmez bütün boyutlarıyla kavranmasıdır.
İkincisi de, bu çağ körleşmesi sorununu, çağın ağlarından ve bağlarından kurtularak aşma yolculuğuna soyunabilme çabası ortaya koyabilmektir.
Bu anlamda, şu aşamada, Müslümanların dışındaki dinlerin hiç birinin kendi kaynaklarına nüfûz edebilecek esaslı yolculuklara çıkabilmeleri pek mümkün görünmüyor. Bunun en temel nedeni, bunların, din bile olsalar, aslında, tarihî, tarihin belli dönemlerinde beşer tarafından üretilmiş -elbette ki, nice değerli, bilgece ve yüksek hakikatlere sahip- beşerî ve tarihin ürünü gerçeklikler olmalarıdır.
Yalnızca İslâm, tarihle kayıtlı ve sınırlı olmayan, bütün zamanları ve mekânları aşabilecek, kökleri Hz. Adem'e kadar gidebilen, bir yandan tarih-ötesi boyutu olan ama öte yandan da belli bir tarihî yoruma ve tatbikata imkân tanıyan ve inkişâf ettirilmesi mümkün olabilen ilâhî-beşerî boyutları aynı anda mezceden ilâhî-nebevî bir mirasa sahiptir.
Ancak Müslümanların, esas itibariyle ilâhî kaynaklı mirasla kurdukları ilişki, son iki asırdan bu yana yaşadığımız çağ körleşmesinden ötürü büyük ölçüde beşerî ekseni harekete ve hayata geçirerek kurulmaya çalışılan marazî bir ilişkidir.
O yüzden de, kök-kaynakla kurulmaya çalışılan her ilişki, son kertede, çağın beşerî ağlarından ve bağlarından arınmaksızın, nebevî kaynakla irtibat kurulmaksızın gerçekleştirilen bir ilişki olduğu için, İslâm medeniyetinin bütün kaynaklarıyla kurduğumuz ilişkiler hep arızî ve sürekli arıza üreten marazî ilişkiler şeklinde tezahür ediyor ve bizim kendi kaynaklarımızla bile doğrudan ve doğrudan olduğu için de doğurgan bir irtibat kurabilmemizi her dâim zorlaştırıyor.
Kendi kaynaklarımızla irtibat kurmamızı engelleyen en büyük açmaz, bizim çağ körleşmesi yaşamamıza yol açan, Batı uygarlığının bizatihî kendisinin varoluş temellerini epistemolojik algılama biçimleri, epistemolojik olanı ontolojikleştirme marazî çabası üzerine inşa etmiş olması ve bütün dünyaya da bu tek-boyutlu, yalnızca bilgilenmeye dayalı (bilgilenmeyi de gücü, güç üreten araçları geliştirmeye ve putlaştırmaya endeksleyen) kavrama biçimini dayatmayı başarmış olmasıdır.
En temel varoluşsal meselemiz bu. O yünden bu mesele üzerinde kafa patlamayı sürdüreceğim.
http://www.yenisafak.com/yazarlar/yusufkaplan/cag-korlesmesi-ve-nufuz-meselesi-2022978
yorum;
Nüfuz ne kelime!
Bir arkadaşım vardı kulakları çınlasın yaşıyorsa.
Nafiz İşleyen Bakırköy refah partisi yönetim kurulundaydı.
Adı arapça ve soyadı türkçe aynı manaya geliyordu.
Nüfuz ,işlemek yani bir şeyin içine girmek, yayılmak.Onunla özdeşleşmek bir olmak.
Mecazi olarakta söz geçirmek güç yetirmek.Yazarımız Yusuf Kaplan sorunu iyi tespit etmiş.
“Kaynaklara nüfuz edemiyoruz.”Yani dinin yani düzenin kaynaklarına.
Edilleyi erbaaya .
Görünüşte çok kolay gözüküyor.Ama içtihat ve üretmek niyetiyle yaklaşmayınca
kaynaklar size kendini açmıyor.Bu da Allahu teala’nın bir kilidi demek ki.
Demek ki problem dışarıyla,batıyla, doğuyla değil kişinin dertli olması ve insanlığın problemlerini belli bir usule göre çözme iradesiyle ilgili.
Mehmet İşseverin her zaman tekrarladığı gibi
“HAKLI OLMAK YETMEZ DERTLİ DE OLMAK GEREKİR”
Kendi kilidinin anahtarını Allahuteala kime vereceğini o kulun kalbine bakarak seçer.
Peygamberler gibi.Onlar seçilmiştir,mustafa…Son peygamberden sonrada onların varisleri.
Alimler.
.İmamı Gazalı alimleri çok önemli bir sıfatlandırmayla ayırıyor.Ahiret alimleri.
Dünya alimleri.
Yaklaşık 50 yıl önce haklı ve dertli olanları Allahu teala
İzmir’de biraraya getirmiş ve bu işin usulünü ve ismini ortaya
koymuşlar.
Akevler Kredi ve Yardımlaşma Kooperatifi usulü .
İşte bu”kaynaklara nüfuz edememe”problemini çözmüşler.Bitermi bitmez hala çalışıyorlar.
Başka bir ekip de görünürde yok.
Haklı ve dertlilere de bu kervana katılmaktan başka yol yok.
Merhum Erbakan hocamız öyle denedi ,cumhurbaşkanımız böyle denedi.
50 yılın sonunda baktık ki bir ülke değil bir Adil Düzen aşireti kuramamışlar.
Akevler kurmuş mu?Hayır.Ama nasıl kurulacağının ilminde
derinleşmiş ve çağımızın bu peygamberi mirasını oluşturmuş.(ADİL DÜZEN)
Gerisi Allah’a(cc)kalmış.O yeni bir Ömer gönderecek o da imame olup
dağılmış olan tesbih tanelerini hablullaha dizecek inşaallah…