26.09.2015
Siyaset dünyasının vazgeçilmezlerinden biri de "Danışmanlık" kurumu değil midir? Aslında "Atanmış danışmanlar"ın yanında biz köşe yazarlarından oluşan "Fahri danışmanlar"ı, ya da sevgili Hakkı Devrim'in deyişi ile "Köşe Kadıları"nı da hesaba aldığımızda, danışılanların danışanlardan kat kat kat fazla olduklarını görebiliriz...
Köşe yazarları olan bizler mesela geçmişteki liderlere olduğu gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan'a da kendimizce yol göstermeye, tavsiyelerde bulunmaya, nasihat etmeye hatta onu azarlamaya çalışıyoruz... Bunların genellikle pek etkili olmadığını da görmemiz gerekiyor. Bir İspanyol atasözünde "Savaşa giden veya evlenmeye hazırlanan kişilere asla nasihat etmeyin" denilmez mi?
Niyeti anlamak
ABD'nin eski Başkanı Truman'ın nasihat etmek ve tavsiye vermek konusunda söylediği bir sözü de hatırlamakta yarar vardır. Başkan Truman şöyle demiş:
- Nasihat edeceğiniz ve tavsiye vereceğiniz kişinin neyi niyet ettiğini anlayarak ona uygun şeyler söylediğinizde, sözleriniz daha etkili olur.
Tamamı için http://www.sabah.com.tr/yazarlar/barlas/2015/09/26/akilli-danisman-danisilanin-niyetini-bilir
Yorum:
Hayırlı danışman haktan başka sözü olmayandır
İktidar uğruna yapılan bir seçim çalışmasıyla bir dava arasındaki en büyük fark davanın bir ruha sahip olmasıdır. Aşkla, şevkle, her zorluğa katlanarak hiçbir dünyevi menfaat gözetmeden, hep verici olmayı bilip hiçbir şey beklemeden çalışmak için gerçekten bir inanca sahip olmak gerekiyor. Bu, sadece cennet vaadiyle yola çıkan haçlıların davası gibi olmak zorunda da değil. Kişide hiç ahiret inancı olmasa da, hiç ödül coşkusu olmasa da eğer bir ülkü uğruna başlamışsa illaki başarılı olur.
Siyasette çoğunlukla bu ruhla yola çıkar insanlar, sonra makam, mevki, dünyalık güç ve iktidar onları ulvi amaçlarından saptırır. Davayı da unutur, dava arkadaşını da, geldiği yeri de, koyduğu hedefi de, yaşadığı zorlukları da. O kadar uzaklaşır ki ona ulaşamazsın bile. Hata yaptığını görürsün, uyarmak, tavsiyede bulunmak istersin ama nafile o bırak tavsiyelerine kulak asmayı seninle görüşmez bile. Sen de koltuğuna oturur, uzaktan onun çöküşünü izlersin. Yanındakilerinin aksine üzülürsün, ilk sarsıntıda etrafı boşalacak olan o iktidar sahibi artık çok istese de ona doğruyu gösterecek eski dava arkadaşlarına sahip değildir. Hep istediği şeyleri duymaya, hep takdir görüp, pohpohlanmaya o kadar alışmıştır ki bu çöküşü bile ona gerçek gelmez, öfkeyle, kibirle karşılık verir. Hala uyanamamıştır. Bir iktidar masalı da böylece son bulur.
Biz her şeyi bilemeyiz, her zaman doğruyu da göremeyiz ama etrafımızda bize hakkı ve sabrı tavsiye edecek birilerinin olması bizi dünyanın en hayırlı danışmanlarına sahip insanlar yapar. Bundan geriye tek kalan ise hüsrandır.