Reza Zarrab çekti Takvim bastı
2028 Okunma, 2 Yorum
Ahmet Hakan - Hürriyet
Lütfi Hocaoğlu

13.07.2015

HER yıl olduğu gibi bu yıl da...
İki günlük bir tekne gezisine çıktık.
Yunanistan kıyılarında kısa bir gezi yaptık.
*
Bir koyda konaklamıştık ki...
Bizim teknenin yanında...
Bizimkinden bin kat daha büyük, bizimkinden bin kat daha havalı, bizimkinden bin kat daha gösterişli, bizimkinden bin kat daha pahalı süper bir tekne gördük.
Hepimiz tanıdık tekneyi.

 

Bu tekne...
-"O...u ile memurun bahşişini peşin vereceksin" diyen...
-Çikolata kutusuna dolar yerleştirme mucidi...
-Dolarla bakan tavlama uzmanı...
-Ortalama bir tekne fiyatıyla aldığı saati bir "Sayın Bakan"a hediye eden...
-Çanta çanta dolarla Ankara'da fink atan...
-Bakanlara ve memurlara karşı hayırsever duygular besleyen...
-Görüldüğü anda "Hırsız var" diye bağırılan...
-İlk mektep mezunu...
-Paraya para demeyen...
-30 yaşına bile gelmemiş...
Reza Zarrab denilen bahşişçiydi.
*
Teknesinde keyif çatıyordu Reza Zarrab denen sahtekâr.
*
Sahtekârların devasa teknelerinde huzur ve güven içinde keyif çatmalarını normal karşılamaya alışmış olacağız ki... 
Durumu zerre kadar yadırgamadık.
Hatta içimizden biri "Bakmayalım da rahatsız olmasın sahtekâr" falan bile dedi.
*
Biz bu sahtekâra şefkat ve merhametle yaklaşırken...
Sahtekâr "yavuz hırsız"misalı, ne yapsa beğenirsiniz?
Elindeki cep telefonuyla güya çaktırmadan bizim fotoğraflarımızı çekiverdi.
*
Sahtekârın çektiği fotoğraflar...
İki saat sonra Devlet Bahçeli'nin "Sayıları altı bini buluyor, hepsi devletten maaş alıyor" dediği "Ak troller" tabir edilen hesapların elindeydi.
Ak troller, bahşişçiden aldıkları fotoğrafları, sosyal medyada paylaştılar.
*
Dün gazeteleri görünce...
Bahşişçinin, aynı fotoğrafları, kendisine çok yakın bulduğu "havuz" gazetelerine de servis ettiğini anladık. Kısacası...
Reza Zarrab çekmiş, "havuz"un "Takvim"i basmıştı.
*
Reza Zarrab ile Takvim'in işbirliği ile hazırlanan bu sözde haber, araya sokuşturulan yalanlar ve iftiralarla sunuluyordu okura.
Verdikleri en büyük haber, o gün oruç tutmadığımız haberiydi.
Bunun tek başına haber değeri taşımayacağını düşünmüş olacaklar ki...
Masadaki bardaklardan birinin viski bardağı olduğu palavrasını atmayı da ihmal etmiyorlardı.
*
Buradan "havuz"a sesleniyorum:
-Sizin sahibiniz kim, sizi kim yönetiyor?
-Reza Zarrab adlı şahsı kendinize muhabir mi yaptınız?
-Yoksa o sahtekâr sizin "din polisiniz" mi oldu?
*
-Rüşvet alırken yakalananların arlanmadığı...
-Ayakkabı kutularında para yakalatanların sıkılmadığı...
-'İş yaptırmak için sağa sola kadın gönderenlerin' utanmadığı...
Bir ortamda...
Varsın tek kusurumuz iki gün oruç tutmamak olsun.
Allah günahlarımızı affetsin...
*
Bir duamız daha var:
Kurban olduğumuz Allah, bizleri, bu sahtekâr ve hempaları gibi...
Kul hakkıyla huzuruna çıkmaktan muhafaza buyursun...
Amin...

Yazının tamamı için tıklayın

 

Yorum:

Oruç tutmak İslam’ın ilk şartı mı?

Türkiye’de özellikle dikkat edilen bir ibadet vardır: oruç.

Oruç tutmaya özen gösterilir. Oruç tutmamak dinden çıkmak gibi görünür halk arasında. Namaz kılmayanlar, hatta Cuma günü namaza gitmeyenler bile oruçlarına özen gösterirler.

Her gün içen akşamcılar bile Ramazan gelince içkiye ara verirler, Ramazan boyunca oruçlarını tutarlar. Bayram gelir gelmez bayram namazını müteakip verdikleri arayı bitirirler.

Orucunu aksatmayan yaşlı teyze ve amcalar oruç tutmalarına engel olan bir hastalıkla karşılaştıkları zaman bile oruçlarına devam etmek isterler. Hastalıkları ciddi boyutlarda olunca, oruç tutmaları kesinlikle yasaklanınca tutmadıklarını belli etmezler. Hatta akşam saatlerine yakın yemek yemezler, oruçlu gibi oruç tutanlarla beraber yemek yerler.

Çocukluğundan beri oruç tutan bir şeker hastasına bir doktorun yapacağı en büyük eziyet oruç tutmamasını söylemek olacaktır. Şeker hastalığı olmasına rağmen o hasta büyük ihtimalle orucunu tutacaktır. Sıkıntı çeke çeke orucunu tutacaktır.

Türkiye’de oruç böyle bir ibadettir. Sanki İslam’ın birinci şartı gibidir. Namaz kılmamak gayet hoş görülen bir durumken oruç tutmamak hiç de hoş görülmez.

Ancak bir kesim vardır ki oruç tutmamak gayet normaldir, onlar için. Daha da kötüsü oruç tutmak onlara çok saçma geliyordur. Böyleleri hiç oruç tutmamışlardır ve bu nedenle oruç tutamazlar da belli bir yaştan sonra. Bünyeleri kaldırmaz. Çocukluktan beri gelen alışkanlık olmayınca, idman olmayınca vücut zorlanır. Hatta bazıları açlık grevine başlayıp akşam bozmak zorunda kalmıştır.

Ahmet Hakan iki gün oruç tutmamaktan bahsetmektedir. Gayet doğal bir hakkıdır insanın oruç tutmak veya tutmamak. Allah ile onun arasındadır. Tıpkı namaz kılıp kılmaması gibi kimseyi ilgilendirmez. Hatta bunun buradaki gibi ifşa edilmesi de günahtır. Ayetle tecessüs yasaklamıştır. Ancak Türk toplumunun gözünde oruç -aslında öyle olmamasına rağmen- İslam’ın ilk şartıdır ve hatta sözel olarak olmasa da fiili olarak tek şartıdır. Bu nedenle oruç tutup tutmaması o kişinin İslamiyet’le olan ilişkisini göstermektedir ve aslında Ahmet Hakan’ın iç huzurunu bozan da budur.

Aksi halde bunun haber değeri bile olmazdı.

 

 

Lütfi Hocaoğlu


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
19.07.2015
11:17


http://www.yenisafak.com/yazarlar/hayrettinkaraman/islam%C3%AE-dusunce-gelenegimiz-devam-ediyor-2017152


Neşeli dindar kızlar,

mutsuz İslamcı delikanlılar

Temmuz 19, 2015
Ne zamandır yazılmayı bekleyen bir yazı bu. Sürekli olgunlaştırmaya çalıştığım, derdimi tam olarak anlatabilmek için beklettiğim bir yazı. Ancak baktım ki bu dünyada 'derdini tam olarak anlatabilmek' muhal. Ben de 'yarım yamalak da olsa yazayım' diyerek sarıldım klavyeye.

Önce yargımı ortaya koyayım: Bence bugün dindar kızlar neşe ve yaşam kültürü bakımından İslamcı delikanlılardan fersah fersah ilerdedir. Dahası, hayatı tanıma, farklılıklara saygı, duyarlılık geliştirme, dünyayı çok daha geniş bir pencereden anlama ve anlamlandırma konusunda kızlar öndedir. Daha da dahası, hayata aktif katılım konusunda delikanlılar, kızların eline su dökemezler.
Sürekli 'dünyayı kurtarmaktan bahseden' delikanlıların aksine kızlarımız, bizatihi dünyayı kurtarma sektöründe faaliyet göstermektedirler. Geçtiğimiz 1 yıl içerisinde bana bir şekilde ulaşıp yetimhane, su kuyusu, kültür merkezi, çocuk eğitimi ve benzeri alanlarda uyguladıkları projelerini anlatan insanların tamamı kızlardır mesela. Yaptıkları ayraçlarla, topladıkları minik minik paralarla, kurdukları küçük küçük okuma gruplarıyla sürekli olarak 'dünyayı değiştiren' kızlarımızdır. Delikanlılarımız ise milli içecekleri nargile eşliğinde 'dünyayı kurtarmamız gerekiyor' geyiğinin dibini bulmaktadırlar. Bilinen sözdür: 'Dünyayı konuşan değil, yapan kurtarır.'



Eğitim hayatında kendini geliştirebildiği kadar geliştirme konusunda da birincilik kızlarımızdadır. Bizim delikanlılarımız aşk acısı çekip inlerken okulda derece yapan, ikinci dil öğrenen, o seminer senin bu konferans benim, o okuma grubu senin bu panel benim dolaşan onlardır. Onlarcasına katıldığım, yüzlercesini izlediğim panellerin, konferansların hiçbirinde delikanlıların sayısı kızların sayısından fazla olmayı başaramamıştır.

Bir ders halkasında İslami ilimler ve çağdaş düşünce dersi veren bir arkadaşım şöyle yakınıyor mesela: "Azizim, derse gelen kızların her biri birbirinden donanımlı. Öyle dikkatle ve bilgiye aç şekilde takip ediyorlar ki dersi; hayranım onlara. Erkeklere gelince… Zaten erkek öğrencim yok denecek kadar az. Olanların da tamamı 'hoca, senin bu anlattıklarını ben zaten biliyorum' havalarında. Elifi görse mertek sanacak herif, bana Kur'an Müslümanlığı pozu atıyor."

Peki, bu makas farkı nereden kaynaklanıyor? O konudaki fikrimi de yekten söyleyeyim: En çok pek muhterem hocalarımızdan… İslamcı delikanlılara gaz vermeye bayılan hocalarımız çocuklarımıza durmadan 'olmayan bir sosyolojinin içinden' anlatıyorlar. 'Erkeklerin üstünlüğü' meselesinden işe başlayan bu muhteremler, öyle bir 'ideal eş' tarifi yapıyorlar ve bunu yaparken delikanlılarımızı öyle bir uçuruyorlar ki… Sanırsınız bizim toplasan üst üste yirmi kitap okumamış, üç cümleyi yan yana koyup derdini anlamlı bir bütün olarak anlatmayı beceremeyen delikanlımız dünyanın en mühim insanı. Kızlarımız ise, bu donanımlı delikanlılarımız için 'çocuk üretecek' birer işçi. Gazı alan delikanlı başlıyor asıp kesmeye. Öyle bir anlatıyor ki… Sanırsınız bu pek muhterem hocalarımızın tarifine uygun giyinmeyen kızlarımız sapkınlaşmış durumdalar. Düşük belli kotla, kaslarını gösteren daracık tişörtle dolaşan dangoz, sarık takıp cübbe giyermiş havalarına bürünüp veriyor veriştiriyor kızlarımıza.

Gelelim şu neşe ve yaşam kültürü meselelerine. Yanlış yerinden politikleşen delikanlılarımızın aksine kızlarımız politika ile ilişkilerini olması gereken sınırda tutup yaşamın kendisiyle daha yakından ilgilenme yolunu seçiyorlar. Yaşamla yakından ilgilenmek de 'neşe'yi beraberinde getiriyor. Dostluğun, çayın, kahvenin, kafenin, caminin hakkını kızlarımız veriyor. Delikanlılarımız ise genellikle 'taburelerin üzerine tüneyip gündelik politika konuşmak'la tüketiyorlar nefeslerini.

Bana çok kızacaklarını biliyorum, ama söyleyeyim. Duygularını tanımayan, dahası onları tanımlayamayan, kendisini ifade etmekte zorluk yaşayan, donanım noktasında sıfırın az üzerinde bir delikanlı gündelik politikadan anlasa ne olur, anlamasa ne olur?
Bence yapılması gereken şudur: Delikanlılarımız, ellerine geçen her fırsatta kızları çekiştirip durmak yerine onların niçin kendilerinden daha neşeli, daha kültürlü, daha donanımlı, daha anlayışlı, dünyaya daha açık olduklarını araştırmalılar.
Bir yerden bir yere ulaşmayı kafaya koyduysan trene bakmanın bir faydası yok. İlk istasyonda bilet alıp atlamak lazım.


Reşat Nuri Erol
19.07.2015
11:19


http://www.yenisafak.com/yazarlar/ismailkilicarslan/neseli-dindar-kizlar-mutsuz-islamci-delikanlilar-2017162







Sayı: 318 | Tarih: 19.07.2015
Ergün Diler
Tek Suçlu
AK Parti-CHP Koalisyonu
2157 Okunma
1 Yorum
Süleyman Karagülle
Mehmet Barlas
Bu bir bilinçsizlik mi yoksa sadece arsızlık mı?
Erdoğancılar ve Anti-Erdoğancılar
2134 Okunma
Tayibet Erzen
Ahmet Hakan
Reza Zarrab çekti Takvim bastı
Oruç tutmak İslam’ın ilk şartı mı?
2028 Okunma
2 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Can Dündar
Uzlaşma, Ego’ya karşı
Samimiyet, Sinsiliğe Karşı
1531 Okunma
Vahap Alma
Yusuf Kaplan
Bayram ve melekler, bayram meleğimiz İHH
Bayramı-barışı İHH’ ya ihale etmek!
1490 Okunma
Ali Bülent Dilek


© 2024 - Akevler