“Fascislamism…”
Faşizmle İslamın birlikte anıldığı yeni kavram bu…
Fransız filozof Bernard-Henri Levy, pazar günü CNN ekranında, son kitabında yer verdiği bu kavramı savunuyordu.
Radikal İslamın faşist karakterini ve “cihadizm” tehdidini küçümseyen Fransız düşünürleri eleştiriyor, “Bundan böyle bu konuda asla zayıflık göstermeyeceğiz” diyor, yürüyüşü ise “Özgüvenimizin dönüşü” diye yorumluyordu.
O sırada ekrana gelen görüntüyle çelişen bir yaklaşımdı bu…
Paris’teki görkemli 11 Ocak mitingini yorumlayanlar, Avrupa’nın saldırılara tepkisinin, 11 Eylül sonrası Amerika’dan farklı olacağı kehanetini dillendiriyordu.
ABD, ikiz kuleler saldırısından sonra güvenlik politikalarını sıkılaştırmış, “karşı cihat” ilan ederek radikal İslamcılara karşı bir haçlı seferi başlatmıştı.
Charlie Hebdo saldırısına karşı, Müslüman liderlerle omuz omuza yürüyen Avrupalı devlet başkanlarının ise “daha çok dayanışma” şiarı ile ve Batı’nın liberal değerlerinden taviz vermeden, akılcı bir çözüm arayacağı iyimserliği hâkimdi.
***
Erken bir iyimserlik…
Pazar mitingindeki birlik havası ve “Ben Charlie Hebdo’yum” dayanışması çok umut verici olmakla birlikte, bu çapta bir travmayı yatıştırmaya yeteceği şüpheli…
İnsanın aklına Türkiye’de Hrant Dink’in katledilmesinin ardından “Hepimiz Ermeniyiz” sloganıyla yürüyen yığınların, devlet katındaki tezgâhı aydınlatmaya ve sokaktaki ırkçılığı bastırmaya yetmemesi geliyor.
Paris’teki barbarlık da, kaçınılmaz olarak ırkçılığın dişini
kamaştıracaktır.
Marine Le Pen’in ırkçı partisi, pazar mitinginden dışlandı, ama Fransızların bilinçaltında bir karşılığı olduğu ve giderek mevzi kazandığı apaçık…
2011’den beri girdikleri her seçimde oy oranlarını artırdılar.
Geçen yılın başındaki yerel seçimlerde yüzde 7’ye çıkmışlardı. Mayıstaki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde büyük bir sıçrama yaparak yüzde 25’i gördüler.
Bu, iktidar partisinin oyunun da üzerinde bir orandı.
Saldırıdan hemen önceki anketlerde, Cumhurbaşkanı Hollande’a güven yüzde 17’ye gerilerken Le Pen’in popülaritesi yüzde 43’e ulaşmıştı. 2017 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ikinci tura kalmasına kesin gözüyle bakılıyordu.
Son saldırının, bu eğilime hız kazandırmadığını kim iddia edebilir?
***
Tersini dilemekle birlikte “Charlie Hebdo sonrası Fransa”nın Müslüman göçmenler için eskisinden çok daha zorlu bir ülke olacağını öngörmek ve ona göre politika oluşturmak gerek.
Dünya televizyonlarının yayında olduğu sırada bütün konuk liderlere hararetle sarılan Hollande’ın Davutoğlu’nu soğuk bir el sıkmayla geçiştirmesinin sembolik bir anlamı var:
Fransa, IŞİD’e anlayışla yaklaşan ve Suriye’de palazlanması için silah ve militan kapılarını açık tutan Ankara’nın bu tavrını -“Gelip bizimle aynı safta yürüdü” diye- unutmayacaktır.
Paris’te karikatüristlere yönelik saldırıya karşı yürürken, kendi evinde karikatüristlere ve farklı fikirlere gösterdiği hoşgörüsüzlüğü ve hoyratlığı, elbette dikkate alacaktır.
Nitekim dünkü Independent, Davutoğlu’nun yürüyüşteki varlığının, “IŞİD’le suç ortaklığı” nedeniyle yadırgandığını yazdı.
Türkiye, özgür dünyanın bir parçası olmak ve Batı’da yükselen İslamofobiye karşı teminat oluşturmak istiyorsa, barbarlıkla arasına daha net bir mesafe koymak ve inanç özgürlüğüne sahip çıktığı kadar fikir özgürlüğünü de savunmak zorundadır.
Fetişizm
Nükleer silah üretirler, başkası üretince engellemeye çalışırlar. Katliam yaparlar, katliamı kınarlar. İdam ederler, idamı kaldırtırlar. Barışa çomak sokarlar, barış için yürürler. Savaş çığlıklarına kulak tıkarlar, demokrasiye ilan-ı aşk ederler.
Kendilerinden müslümanlara dost olmayacağı ve ancak birbirlerinin dostu olacağı Kuran'da beyan edilmiş milletlerden söz ediyoruz. Bunların yaptıklarını ve yapacaklarını bildiren Allah, aynı zamanda elim azaba çarptırılacak olan münafıklardan da bahseder. Bunlar, kafir ve mü'minler kadar cesur değillerdir. Kafir ve mü'minler aşikardır. İnançlarını açıkça ifade ederler. Münafıklar ise beklenti veya korkaklıklarından ötürü ''inandık'' derler fakat inanmazlar. Türkiye müslümanlarından bazı kimselerin bu gürüha benzerliği enteresan bir vakadır.
Türkiye, Adil Kuran Düzeni konusunda tam olmasa da ve kendi içinde eksiklikler barındırsa da dünyadaki diğer müslüman ülkelere nazaran, haksızlık, savaş ve sömürüye karşı sessiz kalmayan tek ülke. Haliyle sermayenin Türkiye'yi sevip bağrına basması da düşünülemez.
Egemen güçlerin sermaye fetişizmi, Kuran tabiinlerinin de adalete inanç ve mücadeleleri ebediyyen devam edecektir.
Allah, hak ve adaletin tesisi için Kuran tabiinlerinin yardımcısı olsun...