Davutoğlu’nun Dersim konuşmasını dinledim.
“Size ayıp edildi” itirafıyla başladı söze...
“Herkesin onurla, gururla farklılıklarını dile getirme zamanıdır” müjdesini verdi.
On yılların açtığı yaraları sara sara yürümeyi vaat etti.
Kardeşliğe vurgu yaptı.
Sonuç?
Cumhuriyet’in dünkü manşetinde özetlendiği gibi:
“Ümit bile veremedi.”
***
Nasıl ki Davutoğlu, 90 yılın hesabını bugünkü CHP yönetiminden soruyorsa, kendisinin sırtında da son 12 yılın yükü var. Dersim’de söylediği her güzel sözü, mazisi yalanlıyor.
Seyit Rıza’nın gördüğü zulmü ve onu asan zalimleri eleştirirken alkışlandı başbakan; ancak alkışlayanların aklına, Öcalan için “Biz olsak asardık” diyen selefinin sözleri düştü.
Tıpkı, “Berkin Elvan dediğimizde Burak Can’ı da hatırlayalım” cümlesinin, “Berkin terör örgütünün maşası” ithamını hatırlatması gibi…
“Alevi olduğum anlaşılmasın diye ismimi ‘Yavuz’ koydular” diyen Yavuz Bingöl’e, “Kendi vatandaşından korkmayan bir devlet” vaat etti Davutoğlu… Alkışlandı. Ancak alkışlayanların aklından, “Neden devlet şimdi de Fazıl Say’dan korkuyor; onun ismini repertuvardan siliyor” sorusu geçti.
Davutoğlu, “Vatandaşımızı hiçbir zaman tehdit olarak görmeyeceğiz” dediği sırada, dışarda polisi, tehdit olarak gördüğü vatandaşlarını dövüyordu.
Alkışın sesi bile, dayağınkini bastıramadı.
***
Davutoğlu, “Kimseye inancını empoze etmeyeceğiz” derken Sünnilik eğitimi veren zorunlu din derslerinin kaldırılması talebi, konuştuğu kürsünün önünde duruyordu.
Bir zamanlar Vural Savaş, partileri için “kanserli ur” benzetmesi yapmış. Davutoğlu bunu eleştirirken “Kimse aramıza duvar örme cesareti göstermesin” dedi. Alkışlandı. Tabii o alkışlanırken biz, “çapulcu” benzetmesini hatırladık. “Bunlar Zerdüşt dininden” suçlamasını...
“Bay Kemal biliyorsunuz Alevi” yuhalatmasını...
“Senin çocuğun yok, anlamazsın”ı…
“Sizi tasmalarınızdan kurtardık”ı…
“Aşağılık kadın”ı…
Gülümsedik tabii bıyık altından…
***
En güzeli de yazdığı bir yazı nedeniyle istifasını anlattığı bölümdü. O dönemki rektörü, “Daha dikkatli yazsanız” deyince “Esas şimdi yazma zamanıdır” diyerek istifa etmiş Davutoğlu…
İyi etmiş bence de…
Hadi bu sefer de kendimden örnek vereyim:
Bana da yazdığım bir yazı nedeniyle “Daha dikkatli yazmam” söylendi. Uymadığım için gazetemden kovuldum.
Öyle 12 Eylül’de, 28 Şubat devrinde filan da değil; daha geçen yıl, kendi partisinin baskısıyla…
“Şimdi bunların üzerine gitme vakti” diyor ya…
Yardımcısını görevden mi alacak acaba?
***
Daha geçenlerde bir üniversite yöneticisi, “O hocanızı susturmazsanız, bakanlıktaki projeleriniz onaylanmaz” diye şantaj yapan bürokratlardan yakınıyordu.
Baskı bitmedi, Sayın Davutoğlu; sadece el ve yön değiştirdi. Dünün mağdurları, bugünün mağrurları oldu.
Bizim için ise bir şey değişmedi; dün de o baskılarla mücadele ediyorduk, bugün de…
Ama bilin ki siz, “Türkiye’de asla dayatmacı, baskıcı bir ortam olmayacak” dediğinizde sadece acı acı gülüyoruz.
Ve bir dönem mağduru olduğu baskı mekanizmasının başına geçmiş eski bir akademisyenin sözüyle, “Esas şimdi yazma zamanıdır” diyoruz.
Esas Yazma Zamanı
Aynı fikirde olmam pek de hoşuma gitmedi aslında. Ama objektif bakınca galiba bu sefer Can Bey haklı. İnsanlar kendi kusurlarını maalesef görmezden gelebiliyor.
Terörü yaşadık, 28 şubatlar, irtica, post-modern darbeler ve darbe girişimleri derken bugündeyiz. Fikrimiz ve zikrimizle ‘’müslüman’’ diye tanımladık kendimizi. Yapılanlar direkt olarak bizi hedef aldığı için kendi dinimize haksızlık yapıldığını düşünerek ‘’din özgürlüğü’’ terimine sığındık çoğu kez. Haksız da değildik aslında. Güç bizim olduktan sonra da başkalarını ‘’öteki’’ kıldık, onlara diğerleri dedik. Bakara Suresinde ‘’yahudiler yalnızca biz cennete gireceğiz dediler, hristiyanlar da yalnızca biz cennete gireceğiz dediler’’ ibaresi yer alır. Allah, Yahudi ve hristiyanların bu söylemlerinden hoşnutsuzluğunu anlatıyor. Yahudi ve hristiyanları okurken bıyık altından istihza ile güleriz. Günümüz Müslümanlarının bu konudaki tavrı aklımıza bile gelmez çoğu kez. ‘’diğerleri’’ diye tanımladıklarımızdan farklı değilmişiz demek ki. Sadece baskıyı, dayatmayı yapanlar ile yolsuzluk, rüşvet ve hayasızlığı yapanlar bizim safımızdan. Bizden olunca kusurlar göze batmaz olur. Yapılanlara gerekçe ve mazeretler üretmekte de pek gecikmeyiz. Çünkü onlar bizden(!).
Bizden olmayanlar rüşvet yiyince ‘’haramzade’’, bizden olanlar yiyince ‘’küçük bir hediye almışsa ne olmuş yani’’. Biz islamı anlatınca ‘’tebliğ’’, onlar anlatmaya kalkınca ‘’din düşmanı’’.
Kısacası, biz yüksek kalitede bireylerden oluşan topluma muhtacız. Konseptin tek tamamlayıcı unsuru da Adil Kuran Düzenidir. Bunu herkes bilir. Yazık ki hiç kimse herkesin umurunda değil, herkes başkaları yapsın der, herkes bazı başkalarının umurunda ama bazı başkaları herkese adalet götürmek için Allah’ın yardımının mutlaka geleceğine iman eder.
Allah’ım; yardımını esirgeme ve Adil Kuran Düzenini yeryüzüne hakim kıl…