En büyük tehdit: Misyoner Medya
Yusuf kaplan
28 kasım 2014
Medya bizim için, çocuklarımız için, bütün toplumlar ve insanlık için değerli olan her şeyi değersizleştiriyor, bütün değerleri yerle bir ediyor.
Bütün bir medya ve kültür endüstrisi, tam bir kültürel sömürgecilik misyonerliği yapıyor.
Aileler olarak bu seküler misyonerler karşısında bütün direnç noktalarımızı kaybetmek üzereyiz.
TÜRKIYE, ZIHNEN SÖMÜRGELEŞTIRILIYOR
Türkiye, dışarıdan sömürgeleştirilemedi ama içeriden sömürgeleştiriliyor: Devşirme sömürgeciler tarafından başta genç kuşaklarımız olmak üzere toplumumuzun zihni işgal ve iğdiş ediliyor:
Fiilen sömürgeleştirilemeyen Türkiye zihnen sömürgeleştiriliyor.
Öyle ki, Cumhuriyet tarihi boyunca, en büyük tahribatı, medya yaptı, bu yıkım bütün şiddetiyle sürüyor!
…………………..
Üçüncü Sanayi Devrimi olarak adlandırılan medya çağı’nda yaşadığımız için medyanın çocukların ve gençlerin hayatında aileden daha belirleyici rol oynamaya başladığını söyleyebiliriz.
Kaldı ki, medya sadece çocukların ve gençlerin hayatında daha belirleyici roller oynamakla kalmıyor; yetişkinlerin, ailelerin ve bir bütün olarak siyasi, kültürel ve sosyal hayatın belirlenmesinde de daha belirgin ve daha belirleyici roller oynuyor.
Yani sadece çocuklar ve gençler değil, bütün bir hayat medya kuşatması altında.
ÇAĞIMIZIN “PAPAZLARI”: MEDYACILAR
Kısacası kültür endüstrisi, içinde yaşadığımız çağı ikonlarını, idollerini, starlarını tanrısal figürler olarak takdim eder olmuştur.
Bu çağ, artık yeni-paganizm olarak adlandırdığım bir fenomenin her şeye hakim olmaya başladığı, din-dışı kutsallıklar ürettiği bir çağ artık.
Saint-Simon, sanayi devriminin mimarları mühendislerini, sanayi devrimi çağının papazları olarak adlandırmıştı.
Biz de, çağımızın mimarları medyacıları, çağımızın papazları, medyaları da çağımızın seküler kiliseleri olarak adlandırabiliriz.
ÇOCUKLARIMIZI MEDYADA YİTİRİYORUZ!
Gençlerin ve çocukların hayatlarını artık aile de, okul da şekillendirmiyor. Doğrudan medya şekillendiriyor. O yüzden çağımıza yeni sömürgeciliğin hakim olduğu, medyaların zihinlerimizin, hayal dünyalarımızın efendileri konumuna yerleştiği, yani araçların hayatımızı şekillendirdiği bir çağ olarak bakmak ve araçlar demek olan medyalarla nasıl başa çıkacağımız üzerinde kafa patlatmak zorundayız.
Şunu artık göz ardı edemeyiz: Medyanın dilinin ve medyanın taşıdığı imgelerin ve mesajların da küreselleşmesiyle birlikte, çocuklarımızı medyaya kaptırdığımız yakıcı gerçeğiyle yüzleşmek ve çocuklarımızı medyanın kontrol ve kolonize etmesinden, bizden koparmasından nasıl kurtarabileceğimiz meselesi üzerinde kafa yormak zorundayız.
Medya, aslında yeni değerler, yabancı değerler empoze etmiyor; bütün değerleri, bizim için, çocuklarımız için, bütün toplumlar ve insanlık için değerli olan her şeyi değersizleştiriyor, bütün değerleri yerle bir ediyor.
Üretilen yapay, kurmaca ama ayartıcı, baştan çıkarıcı imgelerle, hayattan, kültürel dinamiklerimizden koparıcı hayali dünyalarla, çocuklarımızın bilinçaltı dünyasını delik deşik ediyor.
Çocuklarımızı ekranın, internetin karşısına kilitleyerek, hayattan uzaklaştırıyor; ayartıcı, çoklukla da şiddet ve cinsellik yüklü ışıltılı, göz boyayıcı hayali dünyalara, medyatik starların, ikonların hayali ve baştan çıkarıcı ama sığ, bayağı dünyalarına hapsediyor.
Çocuklarımız, böylelikle hem hayata, hem kendilerine, hem kendi kültürlerine yabancılaşıyorlar.
Hayali ve kırılgan, uçucu, gelip geçici ama albenili, cezbedici içi boş, ışıltılı dünyalara hapsolmakla, aslında şizofren kişiliklere dönüşüyorlar: Kendi ailelerinin, ülkelerinin, kültürlerinin değerleriyle medyanın yabancı kültürleri dayatan ayartıcı ve hayali değerleri arasında bocalıyorlar.
TÜRKİYE’NİN ÖNCELIKLI SORUNU: MEDYA
İşin en kötüsü de, medyanın hayali olarak ürettiği imgeler, değerler ve ikonlar, son derece cazip ve ayartıcı bir dille sunulduğu için, kendilerini bu hayali değerlerin dünyasına daha yakın hissetmeye başlıyorlar. Yani bütün bir medya ve kültür endüstrisi, tam bir kültürel sömürgecilik misyonerliği yapıyor ve biz aileler olarak bu seküler misyonerler karşısında bütün direnç noktalarımızı kaybetmek üzereyiz.
Türkiye’nin en öncelikli sorunu, medyanın Türk toplumunun değerlerine karşı sömürgeci misyonerleri gibi savaş ilan etmesinin önünü kesmektir. Bu mesele, Türkiye’nin birincil öncelik arzeden stratejik meselesidir.
Adına Türk medyası denen medya, Türk toplumuna sığ, yoz, üçüncü sınıf seküler değerleri empoze ederek Türk toplumunun kültürel genetik kodlarını ve kimyasını bozmakla meşgul. Türkiye’yi tehdit eden en büyük tehlike budur.
http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/YusufKaplan/en-buyuk-tehdit-misyoner-medya/2006219
yorum;
Günaydın Yusuf hocam!
Sistem tıkandı bence.
Ekseriyet demokrasisinin ülkeyi götüreceği en kötü noktaların
İlkindeyiz.
Çözülme birinci öncelikli medyadan başladı.
“çözemedin mi çözerler”
Bizim medya hükümete kredi verdi.
Krediyi kesmek isteyen yazarlar kapı dışarı ediliyor.
Toplu bir isyan daha olmadı.
O safhada değiliz.
Bir balon misali; gazı azalan balondan nasıl irtifa kaybetmemek
İçin önemsizlik sırasıyla safralar atılırsa aynen öyle.
Safralar atılmaya başladı.
Mukadder akıbetten kaçış yok.
Nasrettin hocanın şimdi kuşa benzedin hikayesi gibi.
Bundan sonraki safha ilk milletvekili seçiminde oy kaybetmek,
Ondan sonrada içerden hükümetin düşürülmesi.
2.menderes dönemi gibi.
Hazırlık yapan kazanacak.hazırlık yapmayanlar sürgün
Sitelerine marş marş…
Allahım bizi hazırlık yapanlardan eyle ve çalışanlarımızı, çalışmalarımızı
Bereketlendir…