Dünya Osmanlı’ya gebe!
Yusuf kaplan
14 kasım 2014
Dünyanın karşı karşıya kaldığı ve çözemediği iki temel sorun var.
İKİ KÜRESEL SORUN
Birincisi, farklı dinlerin ve medeniyetlerin nasıl bir arada yaşayabileceği meselesi.
İkincisi: Hakikat fikrinin yitirilmesi.
Hakikat fikri, dolayısıyla Tanrı fikri yitirildiği, tabiat tahrip edildiği, hakikatin, adaletin ve sulhün değil, gücün hâkim olduğu bir dünya düzeni kurulduğu için bütün insanlık büyük bir varoluşsal kaosun eşiğinde “debelenip duruyor”.
İslâm medeniyetinin en son ve en sofistike kavramlarını ve kurumlarını geliştiren Osmanlı medeniyet fikri, tam da dünyanın karşı karşıya kaldığı fizik ve metafizik kaosu nasıl aşabileceğinin kodlarını barındıran, yeniden keşfetmemiz ve geliştirmemiz gereken tek çıkış yolu.
……………………
Bu gerçeği, büyük tarihçi Toynbee, “Osmanlı, insanlığın geleceğidir” diyerek açıkça ifade ediyor.
Ama Türk entelijansiyasının henüz Osmanlı’nın nasıl bir medeniyet tecrübesi ürettiğini bile bilememesi ve hatta Osmanlı’ya kem gözle bakması, bizim Batılılar tarafından sömürgeleştirilemeyen tek ülke olmamıza rağmen kendi-kendini sömürgeleştiren tek ülke olduğumuz ve zihnî sömürgecilik yaşadığımız acı gerçeğini gözler önüne seriyor.
İzi sürülmesi gereken yakıcı soru şu bu noktada: Osmanlı medeniyet fikrinin ve atılımının temel özellikleri nelerdi ve bugün bu medeniyet fikri, insanlığa, yaşadığı varoluş bunalımından çıkış sürecinde ne söyleyebilir, nasıl yenilenerek yeniden üretilebilir acaba?
OSMANLI ATILIMI: AKÎDE, FİKİR VE SİYASETTE BİRLİK
Osmanlı, üç büyük tarihî sütunun temellerini atmıştı.
Birincisi, İslâm dünyasını, akîdevî olarak; ikincisi, fikrî olarak; üçüncüsü de, siyasî olarak ehl-i sünnet omurga üzerinden ayağa kaldırmış, yeniden tarihe girdirmişti ve birleştirmişti.
Dünya tarihi açısından ise, Osmanlı, hâkim olduğu üç kıtadaki kültürlerin Avrupalıların saldırıları karşısında yok olmasının önüne set çekmişti.
NİZAM-I ÂLEM, “CİHANGİRLİK DAVASI” DEĞİLDİ
Osmanlı, nizam-ı âlem fikrine dayanan medeniyet tecrübesiydi.
Nizam-ı âlem fikri, dünya üzerinde hükümranlık kurmayı amaçlayan bir fikir değildi aslâ.
Ertuğrul Gazi’den Abdülhamid’e kadar -bir iki istisna hâriç- Osmanlı sultanları, Osmanlı’nın derdinin “kuru cihangirlik davası” olmadığını, “i’lâ-yı kelimetullah” (Allah’ın kelâm’ını / adını yüceltmek) olduğunu açıkça ilan etmişlerdi dünya âleme.
METAFİZİK “HÜKÜMRANLIK” FİKRİ
Osmanlı medeniyet fikrinin “hükümranlık” idraki, mülk âlemi ile melekût âlemi arasındaki birbirini besleyen, meşrûlaştıran ve vareden ilâhî kulluk, adalet, selamet ve hukuk ilkelerine dayanan metafizik bir hükümranlık fikriydi.
Batılılar gibi, önce mülk âlemini / fizik dünyayı, sonra da bütün kıtaları ve medeniyetleri kontrol ve kolonize etme fikrine dayanmıyordu.
Melekût âleminin Müslüman şahsın, cemaatin ve ümmetin hayat-dünyasının ilkelerini veren aşkın biliş, oluş ve varoluş idraki, mülk âlemini bütün farklı inanç sahipleri için selâm yurdu’na çevirme zorunluluğu getiriyordu.
KOZMOS “KURULMADAN”, KAOS ÖNLENEMEZ
Osmanlı, kozmolojik bir siyasî tasavvura sahipti: Önce kozmos tesis edilecek, sonra kaos’la başedilecekti. Kozmos’u tesis edemeyen bir düzen, kaosu önleyemezdi çünkü.
İşte bu nedenledir ki, Osmanlı, tarihte gelmiş geçmiş bütün medeniyetlerin üzerine oturmuştu.
Yine Osmanlı, bu medeniyetlerin ve kültürlerin hepsine yaşama ve varolma hakkı tanımış ve bunun zeminini oluşturmuştu.
O yüzden, Osmanlı’nın hâkim olduğu coğrafyada hiçbir kültür tarihten silinmemişti; varlığını ve çiçeklenmesini sürdürebiliyordu ve bunu, melekût âleminden süt emen “selâm yurdu” fikrine ve tatbikine borçluydu.
Yine bu yüzden, Osmanlı hâkimiyeti, üç kıtada, hâkim olduğu dünyanın en karmaşık bölgelerinde, beş asır barış, adalet ve hakkaniyet düzeni kurmayı başarmış tek evrensel medeniyet tecrübesiydi.
HEM KURUCU HEM DE KORUYUCU
Osmanlı medeniyeti, hem kurucu, hem koruyucu bir medeniyet fikri geliştirmişti.
Dikkat buyurulsun lütfen: Osmanlı, sadece Müslümanlar için kurucu ve koruyucu olmamış, idaresi altındaki bütün dinler ve kültürlerin kendileri için de “kurucu” ve koruyucu aracısı işlevini üstlenmişti.
O yüzden, tarihte, başka kültürlerin mensuplarının kendilerini “kurmaları” ve korumaları için gerekli mekanizmaları geliştirmiş en önemli medeniyet tecrübesi Osmanlı tecrübesidir.
Ve Türkiye’nin eninde sonunda gidebileceği ve uzun vadede dünyaya sunabileceği yegâne model, bütün farklılıklara hayat hakkı tanıyacak, mülk âlemini melekût âleminin hakkaniyet, selâmet ve adalet ilkeleri çerçevesinde, kozmolojik tasavvur ekseninde düzenleyecek Osmanlı medeniyet fikri ve bu fikrin yenilenerek hayata geçirilmesidir.
Özetle: Dünya, Osmanlı’ya gebe ama biz henüz Osmanlı’nın ne olduğunu bile kavrayabilmiş durumda değiliz.
http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/YusufKaplan/dunya-osmanli%E2%80%99ya-gebe/2005920
yorum;
İki küresel sorun!
Birlikte yaşama.
Hakikat fikri.
Osmanlıyı bırak.
Biz daha islam düzeni ve mevcut düzen arasındaki
mukayeseyi bile yapamıyoruz Türk halkı olarak.
Veya Türkiyeli Müslümanlar olarak.
Bence yanlış yerde aramaktan kaynaklanıyor sorun.
Nasrettin hoca gibi içerde kaybettiği anahtarı
dışarda aramış ya.
Anahtar içerde.
Arayanlar yok mu var.
Ama yeterli değil.
Allahtan duamız arayanların sayısını ve sayini arttırması.
Akevler kervanına katılacak fikir erlerini acilen göndermesi…