Siyaset sosyolojidir. Batı’nın sosyolojisi sınıflara, bizde dinî ve kimliklere dayanır. Cemaatler dinin, mezhebin ve farklı kimliklerin hayatiyetini sağlar; cemaat yoksa din de yoktur, çünkü ferd-i vahid bireyin amorf toplum veya mutlak iktidar devlet karşısında dinini koruması mümkün değildir. Bu yüzden siyasetle yönetime geçenler karar alırken toplumsal grupların fikrini ve rızasını almak zorundadırlar. Devlet hukuku referans alır, hukuk da bir kişinin otoritesiyle iş gören meclisin kanunlarından ibaret değildir. Meclisin kanunla değiştirmeyeceği hukuk çerçevesi olmalı. Siyaset cemaatleri müzakereye katarsa cemaatlerin devlet içinde kurumsal olarak örgütlenmelerine mahal kalmaz. Devlet bütün cemaatler karşısında eşit mesafede durmalı; onları kendi beyanları ve konumlarıyla kabul etmeli; kayrılmış bir cemaat veya Diyanet’e göre resmî din görüş edinmemeli.
Elbette bir cemaatin eşitsiz ve orantısız olarak devlet bürokrasisini ele geçirmesine izin vermemeli, her cemaat üyesini liyakat ve ehliyetine göre istihdam edebilmeli; eğitimi sivilleştirmeli; her cemaat eğitim faaliyeti verebilmeli. Dindar nesil yetiştirmek devletin işi değil, cemaatlerin işidir. Cemaatler siyaseti denetlemeli ama asıl fonksiyonları alternatif siyasî güçler sıfatıyla sorumluluk üstlenmiş hükümeti bir karara zorlamak veya manipüle etmek değil, toplumu ahlakî, manevî ve sosyal olarak takviye etmek olmalıdır.
http://www.zaman.com.tr/ali-bulac/cemaat-toplum-ve-siyaset_2239264.html
Yorum:
Dayanışma Ortaklıkları
Cemaatlerin, tarikatlerin, vakıfların, derneklerin görevi, özgür iradeleri ile kendilerine tabi olan kişileri, inançları, anlayışları, gelenekleri çerçevesinde yetiştirmek kendilerince doğru olanı göstermek ve bu kişileri toplum hayatına uyumlu hale getirmektir.
Bu şekildeki gruplardan aldığı eğitim ile topluluğa karışanların mesleki hayatlarında, siyasi hayatlarında topluluğa yaptıkları katkılar ile değerlendirilmeleri ve tercih edilmeleri bu grupların sürekliliğini veya yok olmasını belirlemelidir.
Günümüzde sadece ahlaki gruplaşmalar değil siyasi, ilmi, mesleki gruplaşmalarda olması gerektiği gibi yapılanmadıkları için dengesizlikler oluşmakta, çatışmalar ortaya çıkmakta ve birbirinin alanına tecavüz etmektedirler.
Mevcut durumda oluşturulan grupların herhangi bir fonksiyonu bulunmamakta , gücü elinde tutan ekonomik ve siyasi güçlerin bir organıymış gibi hareket etmek durumunda kalmaktadırlar.
Görevleri belirlenmiş, bağımsız olarak yapılanmış dayanışma ortaklıkları ile karmaşaların, çatışmaların, korkuların önüne geçilebilecektir.