Postmodern hazcılar ve 'hacılar'la nereye kadar?
22 ağustos 2014
Yusuf KAPLAN
Yaklaşık yüzyıldır Batı uygarlığını- öncelikle kurumları ve hegemonya biçimleri açısından- büyük ölçüde Amerika temsil ediyor.
Amerika'da düşünce üretilmiyor. Tarihî derinliği, felsefî gelenekleri, özgün kültürel dinamikleri ve 'müzikalitesi' olmayan bir yerde, elbette ki, düşünce üretilemez.
Bugün düşünce, hâlâ Avrupa'da üretiliyor, Amerika'da öğretiliyor, bütün dünyada da tüketiliyor.
Batı'da düşüncenin esas itibariyle Avrupa'da üretiliyor olmasının nedeni, modern Batı uygarlığının fikir, sanat ve hayat-dünyasının köklerinin ve dinamiklerinin Avrupa'da geliştirilmiş olması.
…………………..
Avrupa, yaklaşık yüzyıldır tarihten çekildi. Yarım asırdır yeniden tarihe girmeye çalışıyor. Batı'da düşünce Avrupa'da üretiliyor, dedim ama aslında Avrupa'da üretilen çağdaş düşüncenin özgün bir yanı yok: Postmodern Avrupalı düşünürler, şerhçilik yapıyorlar ve narsisizm çukurunda debelenip duruyorlar sadece.
Avrupa'da modern düşüncenin temellerini Descartes attı. Kant, modern düşüncenin gediklerini 'devâsâ bir şal'la büyük bir maharetle kapattı. Hegel, abartılı bir şekilde modern düşünceyi, hayat-dünyasını ve modern devleti putlaştırdı.
Nietzsche, modern dünyanın ve düşüncenin temellerinin son derece çürük olduğunu gösterdi; pozitivizmle düşünceyi tıkayan ve donduran modern Avrupa düşüncesinin Avrupa'yı ve bütün insanlığı felâketlerin eşiğine sürüklediğini haykırdı.
Wittgenstein, felsefenin; Heidegger'se düşüncenin bittiğini ilan etti.
Nietzsche-sonrası Avrupa düşüncesi, esas itibariyle şerhçilik'tir: Postmodern düşünce, düşüncenin ve düşünmenin bittiğinin ilanıdır aslında.
Postmodernler, o yüzden, bütün düşünme çabalarını, modernliğin hakikati, hayatı ve insanı bitiren günah galerisinde itiraflarda bulunan zamane 'hazcı'ları' ve 'seküler hacı'ları'dır. Hazcılık'la 'postmodern hacı'lık' birbirinin ikiz kardeşidir ayrıca.
Derrida'dan Foucault'ya, Lyotard'dan Deleuze'e kadar bütün postmodern düşünürler, Batı'da düşüncenin bitişini itiraf eden, itirafı kutsal bir arınma / hac yolculuğuna dönüştüren, işi nomad'lığa / 'göçebeliğe' vuran, insanlığı izafileşme ve nihilizm biçimlerinin eşiğine getirip bırakan modern düşüncenin mezar kazıcılarıdır esas itibariyle.
DELİLİKLE DÂHİLİK ARASINDA NIETZSCHE'NİN FİKİR ÇİLESİ
Yalnızca modern düşüncenin değil, Greklerden itibaren bütün antroposantrik (insan-merkezci, yani insanı Tanrılaştıran) Batı düşüncesinin mezar kazıcılarının pîrî elbette ki, Nietzsche'dir.
O yüzden, çağdaş düşüncede Nietzsche, milattır; bütün yollar Nietzsche'ye çıkar.
Ancak Nietzsche'yle postmodern şakirdleri arasında büyük bir fark var: Nietzsche, modernliğe ölümcül darbeyi vuran bir nihilist olarak, nihilizmin insanlığı büyük bir felâketin eşiğine sürüklediğini iliklerine kadar hissetmiş, bu yüzden, insanlığın varoluşsal sorunlarını bütün hücrelerine kadar yaşadığı için 11 yıl boyunca delilikle dâhilik arasında nefes alıp vermeye çalışmıştır.
Postmodernler, Nietzsche'nin üst-insan ahlâkının yanından yöresinden bile geçecek bir yere ulaşamadılar hiçbir zaman.
O yüzden, yalnızca itirafın hazzını yaşayarak, narsisizm yaparak seküler hacılıklarının keyfini sürdüler, sürüyorlar...
AVRUPA'NIN SAHTE 'ÖLÜM' TARLALARI
Postmodern düşünürlerin itirafçı hazcılıklarının ve hacılıklarının çapının çok gerisine düşen Fransız sosyoloğu Alain Touraine, 'Bugünün Dünyası İçin Yeni Bir Paradigma' başlığıyla çevirebileceğimiz yedi yıl önce yayımlanan kitabında, Avrupa toplumunun üç ölümü'nden sözeder.
Touraine'e göre, Avrupa toplumu, yakın tarihte üç ölümle kıyasıya boğuşmuştur...
Avrupa toplumunun birinci ölümü, 'dinamik gerilimlerin yokolması'dır. Avrupa toplumlarında, dinamik gerilimlerin kaynağı, demokrasidir, Touraine'e göre.
Avrupa toplumunun boğuştuğu ikinci 'ölüm', Nazizm, Komünizm gibi 'baskıcı diktatörlüklerin zuhûru'dur.
Avrupa toplumunun mücadele ettiği üçüncü ölüm biçimi ise, 'serbest pazar ekonomisinde voluntarizmin yokolması'dır.
Görüldüğü gibi, düşüncenin derinliklerinde yol alabilecek çaptan uzak bir Fransız sosyoloğunun, Avrupa'nın 'ölümleri'ne ilişkin sosyolojikleştirici, o yüzden de, asıl sorunu, varoluşsal sorunu göremeyen 'gözlemleri' bunlar.
HAKİKAT 'NE/RESİ', AVRUPA NEREYE DÜŞER?
Oysa özelde Avrupa'nın, genelde ise Batı uygarlığının asıl sorunu, ontolojik güvensizlik sorunu yaşıyor olmasıdır. Ontolojisinin olmaması yani.
O yüzden, Avrupa, epistemolojik güvenlik alanlarını alabildiğine genişleterek, varlığını sürdürme, ölümünü geciktirme savaşı veriyor.
Epistemolojik güvenlik alanlarının genişletilmesi, hayata tutunmayı sağlayacak güç üreten araçları elde etme güdüsüdür. Yani amaçların / normların yitirilmesi, güç üreten araçları elde etme güdüsünün yegâne amaç hâline getirilmesi...
Başka bir deyişle, Avrupa / Batı uygarlığının temel sorunu, hakikat fikrinden yoksun olmasıdır. Avrupa'nın hakikat fikrini yitirmesi, Greklerden itibaren, insanın varoluş serüvenini, yer'e / mülk âlemi'ne mahkûm etmesinin kaçınılmaz sonucudur.
Grek insanı, insanın 'gök'le, dolayısıyla melekutî âlemle irtibatını koparmış, insanı 'yer'e düşürmüştü. Sadece yer'e düşen insanın, her şeyi yerinden etmesi, yerle bir etmesi ve 'yersizleşmesi' (ontolojik güvensizlik duygusuna dûçâr olması) kaçınılmazdı.
Melekûtî âlemle irtibatını yitiren pagan Grek insanının, yer'e / mülk âlemine hâkim olma çabasıyla meliklik yolculuğuna soyunması, sonuçta, bilgi de dâhil güç elde etme güdüsünü yegâne gücü katına yükseltmesine, zamanla, bugüne gelinceye kadar, elde ettiği güç tarafından güdülmesine, insanî / aşkın melekelerini yitirmesine yol açtı ve azmanlaştı.
Bakınız: Bütün kıtaların kontrol ve kolonize edilmesi azmanlığı... Bakınız: Bütün medeniyetlerin kökünü kazıma barbarlığı...
http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/YusufKaplan/postmodern-hazcilar-ve-hacilarla-nereye-kadar/55475
YORUM;
ÜSTADIMINIZ ÜSTADI GAZALİ VE YENİ FELSEFE
Sayın Yusuf kaplan düşünce üretmek ve batıdan bahsediyor.
Ama yeni felsefeden pek bahsetmiyor.
Diğer ulu! Yazar ve düşünür’lerimiz gibi.
Düşünce konusunun öneminde haklı.
ama bizden kim düşünecek kim düşünce üretecek
pek belli değil.
Bu işe cesaretle soyunan da yok gibi.
Aklıma üstadımızın “yeni felsefe ve batı felsefecilerinin tahlili kitabı ” geldi.
Bir “önaçma”mahiyetinde alıntıyla bu çalışmaya davet edelim…
“ İlimle Felsefe de böyle iç içedir. Önce ilim yapar haritayı çıkarırsınız. O harita sizin için felsefedir. Kainatı topluca gösterir. Sonra felsefeye dayanarak yeni ilimler üretirsiniz. İlim ve Felsefe birbirine dayanarak gelişmiş iki çifttir. Tarihte bunlar arka arkaya gelişirler. Bir dönemde ilim üzerinde ilerleme olur. O tarihlerde felsefe duraklar, hatta geriler. Çünkü ilmin yeni buluşlarından henüz yararlanacak seviyede değildir. Sonra ilim zirveye ulaşır, duraklar ve yeni felsefe doğar. Felsefe hamle yapar ve duraklar. Gece ve gündüz gibi yaz ve kış gibi bunlar ardarda gelir geçerler.
Bugün ilmin doruk noktasında olduğu ve felsefenin çok geri kaldığı bir dönemdir. Eski ilme dayalı felsefe artık işe yaramaz durumdadır. Yeni oluşmuş ilme dayalı felsefe ise henüz doğmamıştır. Bu sebepledir ki felsefe işe yaramaz gereksiz bir uğraşı kabul edilmiştir. İlim için bu ikili oluşum teknik veya hukuk ile de olmaktadır. Teknik ilerledikçe ilim de ilerler. İlim ilerledikçe teknik de ilerler. Hukuk ile ilim için de benzer ikili ilişki vardır. Ard arda evrim geçirirler. İslam toplulukları ilimle hukuku yan yana götürmüş batı ise ilimle tekniği yan yana götürmüştür. Ne batı da ne de doğuda felsefeye büyük katkılar yapılmamıştır. Felsefe Orta çağdan beri uyku içindedir. Yunanistan da ki gelişmelerden sonra her hangi bir adım atamamıştır. Filozofların benzer tartışmaları dışında her hangi bir adım atılamamıştır.
Felsefe Kelam ilmi ile ilk darbeyi islam dünyasından yemiştir. Ne varki bu felsefeye katkı olmuş felsefenin yanlışlarını ortaya koymuş ve dini itikatlar felsefenin verileri içinde kanıtlanmaya çalışılmıştır. Felsefe ikinci darbeyi Avrupa’daki ilim ve sanayi gelişmeleri vurmuştur. Yunanistan da oluşturulan felsefenin tüm dayanakları alt üst olmuştur. Yeni ilmi buluşlar Kadim Yunan felsefesini artık tarihi tartışmalar içine koymuştur.
Felsefenin tanıtılması amacı ile ele aldığımız bu bölümde ileride bugünkü ilmi verilerle kanıtlayacağımız ve eski felsefenin temel yanılgısını burada belirtmemizde yarar vardır.”
http://www.akevler.org/#Kitaplar/17