"Okur" olmadan "yazar" olmanın dayanılmaz ağırlığı
1100 Okunma, 0 Yorum
Mehmet Barlas - Sabah
Tayibet Erzen

02.08.2014

Bilişim Çağı'nın bir yan ürünü olan "Sosyal medya" yurt ve dünya sorunlarına birkaç yüz harfle çözüm üretebileceklerini zanneden kitleleri devreye soktu... Nasıl her akıllı cep telefonu sahibi kendisini Ara Güler'e rakip bir fotoğraf ustası olarak görüyorsa, sosyal medya cemaatinin yazarları da, 3-4 kelime ile karşıt görüş sahiplerini yerle bir edebileceklerini zannediyorlar.
Bu süreçte okur-yazar olmanın sadece "
Yazar" olmak öğesine ağırlık verenler, galiba çoğunlukta... Eski deyişle "Bir kişinin ümmi olmaması, onun cahil olmadığının kanıtı değildir" demek belki durumu yansıtır.

Temel bilgiler kitaplarda
Bundan 10 yıl önce, siyasete hevesli ve her konuda kesin görüşlere sahip bir gençle aramızda geçen diyalogu yazmıştım... Sosyal medyadaki hiç tanımadıkları kişileri aşağılayanların, bilgi sahibi olmadıkları konularda ahkâm kesenlerin mesajlarına bakarken, bu diyalogu hatırlamanın yararlı olacağını düşündüm...
Tarih, siyaset, ekonomi gibi alanları kapsayan sohbetimizde karşımdaki genç adam gündemi yorumlayan cümlelerine hep "
Gazetelerde okuduğuma göre" diye başlayan kelime dizesiyle giriyordu... Kendisini uyarmak gerektiğini hissettim ve "Ele alıp tartıştığımız konuların bugünkü durumları gazeteden okunur. Ama bu konular hakkındaki temel bilgiler kitaplardan öğrenilir" dedim... Sinirlendi, "Yani gazete okumayayım mı" diye hafif diklendi.

Gazete yetmez

 

Tamamı için http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/barlas/2014/08/02/okur-olmadan-yazar-olmanin-dayanilmaz-agirligi

Yorum:

Bu zihniyetle her şey mümkün!

Ülkemizde ilim o kadar gereksiz bir şey haline getirilmiş ki, bırakın sokaktaki adamı siyasiler, bürokratlar, akademisyenler bile kulaktan dolma haberlerle halkın karşısına çıkabiliyor. Tabiri caizse laf ebeliği yapan insanlar toplumumuzda gayet kolay bir şekilde kabul görüyor.

İş abuk sabuk meselelere gelince kılı kırk yararcasına soru sormayı ve irdelemeyi bilen bu millet(lütfen Ramazan ayı boyunca ekranlardan eksik olmayan hocaları, beyni uyuşmuş seyirci kitlesini ve en önemlisi incir çekirdeğini bile dolduramayacak kadar ehemmiyetsiz olan sorularını ve hoca(!)ların hiç bilgileri olamayacak konularda bile vermeye çalıştıkları cevapları hatırlayın), iş ciddi meselelere gelince ya çok vurdumduymaz ya da konuya ilişemeyecek kadar hassas ve saygılı(!).

Mevzuya çok yakışacak bir örneği geçtiğimiz günlerde yaşadık. Cumhurbaşkanı adayı olan Prof(!) zat öyle bir gafa imza attı ki, haberi dinleyinceye kadar “Hadi canım, bu da ekmek cinsinden bir espridir.” diyordum. Meğer adam istiklal marşını bilmiyormuş. Nasıl yani?

Her vatandaş 10 kıtasını bilmese de, ilkokulu vasat bir dereceyle bile olsa bitirebilen herkesin bilmesini beklediğimiz İstiklal Marşımızı bir profesör, babasından övgüyle söz eden ve her fırsatta köklerini cumhuriyet öncesine dayandıran ve cumhurbaşkanlığı gibi bir milleti temsilin en üst seviyesi olan bir makama aday olan bir insanın bilmemesi hayret, utanç, kuşku ve öfke hislerimizi kabartmalı, en azından benimkini kabarttı diyebilirim.

Şahsın cehaleti bu kadar aşikarken çıksa meydanları doldursa ne olur, açık oturumlarda soruları yanıtlasa ne olur, efendi görünümlü ve ağırbaşlı olsa ne olur, akademisyen olsa ne olur?

Hiç bir şey olmaz ama ne yazık ki hala birileri tarafından ciddiye alınması bir kesimin Erdoğan düşmanlığı ve körü körüneciliğini açıkça gözler önüne seriyor. Allah ıslah etsin.

 

Tayibet Erzen






Sayı: 268 | Tarih: 3.08.2014
Mahir Kaynak
Haklı Şikayet
Gelecekte neler olacak?
1542 Okunma
Süleyman Karagülle
Yusuf Kaplan
Bayramın ruhu
Bayram ve rüyalarım
1272 Okunma
Ali Bülent Dilek
Ahmet Hakan
Biz bağırdıkça İsrail
Günaydın
1153 Okunma
1 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Mehmet Barlas
"Okur" olmadan "yazar" olmanın dayanılmaz ağırlığı
Bu zihniyetle her şey mümkün!
1100 Okunma
Tayibet Erzen


© 2024 - Akevler