Reşat Nuri Erol
15.06.2014
13:39
| Star gazetesinde "Hayreddin Karaman sadece Hayreddin Karaman değildir!" yazısı...
İlgili Haberler
Türköne'ye göre mesele Hayrettin Hoca değil!
Türköne bombardımana devam ediyor
'AKP müftüsü fetvalarla hırsızlara kapı araladı'
Hayrettin Karaman Muhsin Yazıcıoğlu fetvasını yazdı
Karaman Hoca rüşvet fetvasını yazdı
Karaman'dan Zaman yazarına sert rüşvet fetvası yanıtı!
Yolsuzluğun nedeni Hayrettin Karaman'ın fetvası mı?
Karaman'ın ihale fetvasına Zaman'da itiraz!
Yeni Şafak yazarı Başbakan'a rüşvet fetvası mı verdi?
GAZETECİLER.COM - ÖZEL İÇERİK
Bir süredir Zaman yazarı Mümtazer Türköne'nin köşesinde sert bir dille eleştirdiği, "AKP Müftüsü" dediği, "verdiği fetvalarla hırzıslara kapı araladı" dediği Yeni Şafak'ın ilahiyatçı yazarı Hayrettin Karaman'a, bu kez Star gazetesinden çarpıcı bir destek geldi.
Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nden Prof. Dr. Ahmet Yaman, Star gazetesine yazdığı "Hayreddin Karaman sadece Hayreddin Karaman değildir!" başlıklı yazısında Başbakan Erdoğan yerine "e", Fethullah Gülen yerinde "f" rumuzlarını kullanarak şöyle yazdı:
"Hayreddin Hoca elde delil olmaksızın birinin suçlanması iftira olur dediğinde, suçlanan kişinin sizin belli sebeplerle düşmanınız olan "e" olması hocanın onun avukatı olduğu anlamına gelmez. Zira o; dinin, aklın ve hukukun değişmez gerçeğini dile getirmektedir. Siz de iyi biliyorsunuz ki, söz konusu kişi "f" olsaydı o, yine aynı fetvayı verecekti. Aslında o sizin için de çırpınıyor. Ahirete hesap bakiyesi bırakmayasınız diye. Tercih sizin. Zaten bu hür tercihimiz sebebiyle hesaba çekilmeyecek miyiz?"
İMAM HATİP NESLİNİN ÖNDERİ
Karaman için "O aynı zamanda İmam-Hatip neslinin önderi, Yüksek İslâm Enstitülerinin sembol ismidir." diyen Yaman, "Hayreddin Karaman Türkiye’dir" yorumunu yaptı. Karaman'ın verdiği fetvaların olaya/olguya özel olduğunu ama dini hükümlere dayandığını, sözleri siyasi kavgada işe yaramıyor diye onu parti müftüsü diye yaftalamanın ise akademik ahlak ve bilimsel zihniyetten yoksun bir tavır olduğunu yazan Yaman, şunları kaydetti:
"Hayreddin Karaman, işte bu ortak vicdanın benimsediği ve fetvasını önemsediği bir müftüdür. Onun, dinî-hukukî hükümlerin kendilerine müracaatla elde edileceği müsellem kaynaklara dayanan ve tutarlı bir metodolojik zemine oturan fetvalarını, fikren ya da amelen sahip olduğunuz standartlara uygun bulmayabilirsiniz. Bu sizin sorununuzdur. Kaldı ki fetva zaten bağlayıcı da değildir. Ama ideolojik duruşunuza aykırı ve politik kavganızda size yaramıyor, aksine elinizi zayıflatıyor diye onların sahibini “parti müftüsü” veya “dine dayalı bir meşrulaştırma mercii” olarak yaftalamak hakkını vermez. Bu davranışın, asgari nezaket kurallarıyla bağdaşmayacağından ya da dinî jargonla “kul hakkı” sorunu doğuracağından dem vuracak değilim. O bir bahs-i diğer. Ama bu yaklaşımın, bilimsel zihniyetten ve akademik ahlâktan yoksun olduğunu belirtmek mecburiyetindeyim.
HAYRETTİN HOCA NE YAPTI?
Şimdi sormak lazım; Hayreddin Karaman son on yılda bu çerçeveyi aşan hangi siyasî fetvayı vermiş; bu fetva ne tür kötü sonuçlar doğurmuş, kimin haksızlığa uğramasına yol açmış, Müslümanları çıkmaza sürüklemiş, ülkeyi kaos ortamına çekmiş, İslâmî duyarlılığı zayıflatmış, dine ve fıkha güveni sarsmış ve en önemlisi 1960’lardan itibaren sergilediği anlayış ve sahip olduğu duruştan kendisini saptırmış.
Yine sormak lazım, Hayreddin Hoca, bazılarının dediği gibi “yolsuzluklar ortaya çıkartılsın” diyenleri önce “müfteri” sonra da “günahkâr” mı ilan ediyor, yoksa elinizde somut delil olmadan bu suçlamaları yaparsanız sadece gıybet değil, iftira suçu da işlemiş olursunuz uyarısında mı bulunuyor?
Hoca’nın yaptığı şey, birilerinin sokak ağzıyla dediği gibi “doğrudan dini, bu temize çıkartma işi için bir sopa gibi kullanması, herkesi ‘günahkâr’ olmakla suçlaması ve siyasî tarafı için inancını sıradan bir araca dönüştürmesi” mi yoksa bugün etini yediğiniz ya da kanını içtiğiniz Müslümanların karşısında yarın mahcup olmayasınız çırpınışı mı?
SİZ 'E'YE DÜŞMANSINIZ DİYE...
Akıl, iz’an ve insaf yeteneğinizi kin bürümediyse, sizin belli sebeplerle “e”ye düşman olmanız, hocanın ortalama her hal ve kârda standart olan fetvasının “e”yi koruması olarak lanse edilmesi sonucunu doğurmamalıdır. Elde delil olmaksızın birinin suçlanması iftira olur dediğinde, suçlanan kişinin sizin belli sebeplerle düşmanınız olan “e” olması hocanın onun avukatı olduğu anlamına gelmez. Zira o; dinin, aklın ve hukukun değişmez gerçeğini dile getirmektedir. Siz de iyi biliyorsunuz ki, söz konusu kişi “f” olsaydı o, yine aynı fetvayı verecekti.
Aslında o sizin için de çırpınıyor. Ahirete hesap bakiyesi bırakmayasınız diye. Tercih sizin. Zaten bu hür tercihimiz sebebiyle hesaba çekilmeyecek miyiz?
|
Reşat Nuri Erol
15.06.2014
13:41
|
Zaman gazetesi yazarı Ali Bulaç, çok konuşulacak açıklamalara imza attı. Bulaç, AK Parti'ye inanılmaz ithamlarda bulundu.
1995-98 yılları arasında Tayyip Erdoğan’ın danışmanlığını da yürüten Zaman gazetesi yazarı Ali Bulaç, AK Parti'nin 250 bin kişinin öldüğü Çanakkale Savaşı'ndan daha beter bir felaket olduğunu söyledi.
EN BÜYÜK FELAKET ÇÜNKÜ...
Bugün gazetesinden Fatih Vural’a konuşan Ali Bulaç, Türkiye’deki siyasi ortamı değerlendirdi. Bulaç, söyleşide “Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Cumhuriyet’i bu şekilde kurmalarına yol açan en önemli sebep, Çanakkale Savaşı’dır. O savaşta 50 bin İslamcı öldü. Medresedeki kitaplarını bırakıp, cephede şehit oldular. Stok bitti! AK Parti de Çanakkale Savaşı’ndan sonra başımıza gelen en büyük felaket! Entelektüellerin hepsini devletleştirdi!” ifadelerini kullandı.
2011 yılında İttihatçı bir ekibin Türk dış politikasını ele geçirdiğini savunan Bulaç, "O tarihte, Ergenekon Davası’yla, bahsettiğiniz o İttihatçı ekibin omurgası çökertilmiş değil miydi?" sorusuna şöyle yanıt verdi:
İSLAMCILAR VE ULUSALCILAR HASTA
Bunlar, görünürde Ergenekonculara karşı olan Ergenekoncular! Sistemli bir biçimde AK Parti’ye sızdılar. Partinin dış politikasını ele geçirdiler. Tıpkı Enver Paşa gibi, yeni bir Osmanlı İmparatorluğu kurmanın şehvetine kapıldılar! 2012 yılının başında Kayseri’de, Ahmet Davutoğlu, “1911 öncesi sınırlara döneceğiz. Kaybettiğimiz bütün toprakları alacağız. Biz olmadan bölgede yaprak kımıldayamaz” dedi. Bu, Sarajevo’dan Yemen’e, Kırım’dan Orta Afrika’ya kadar, 20 milyon kilometrekare üzerindeki 50 ülkeyi ilhak edeceğiz demektir! Türkiye’deki İslamcı ve ulusalcı zihinler hasta! Akıllarında şu var: “Bir İslam birliği ya da bölgesel birlik kurulacak. Bu, Türkiye’nin liderliğinde olacak.”
"İttihatçı grup, Erdoğan’ı da mı etki altına aldı?" sorusuna ise, Turgut Özal'dan ders alınması gerektiğini belirterek yanıt veriyor:
TÜRKİYE KENDİNİ KANADA SANIYOR
Tayyip Bey’i de, “Sen, İslam âleminin lideri olacaksın. Balkanlardan Kafkaslara, Orta Afrika’ya kadar yeniden Osmanlı’yı kuruyoruz. Ya Allah!” diye ikna ettiler. “Ya Allah” deyince de Mısır, İran, Ürdün, Suriye ayağa kalktı! Özal’dan ders almaları gerekirdi. Özal, “21. asır, Türk asrı olacak. Biz, Osmanlı bakiyesiyiz” diye, Türkiye’nin başına bir bela açtı. Türki Cumhuriyetler bile kabul etmedi bunu. Almatı Valisi bana, “Siz bize bir Kanadalı edasıyla geliyorsunuz. Sanki bütün sorunlarınızı çözmüşsünüz de bize akıl veriyorsunuz” demişti.
KÖPRÜYE YAVUZ SULTAN SELİM ADININ VERİLMESİ İRAN'A MESAJ
Bulaç, 3. Boğaz köprüsüne 'Yavuz Sultan Selim adı verilmesinin İran'a bir mesaj olduğunu ileri sürerek, şöyle devam ediyor:
“Yeniden bölgenin hâkimi olacağız” derken, 3. köprünün ismini de Yavuz Sultan Selim koydular. İran’a, “Seni durduracağız” mesajı veriyorlar. Kürtlere, “Bizim çiftliğin kâhyası sensin” diyorlar. Araplara da “Geliyoruz. 400 sene, Yavuz Sultan Selim gibi hâkimiyet kuracağız” diyorlar. Ama bir yandan da “Türkiye’nin hızla kalkınması lazım. AB bize mani. Türkiye’nin Çin gibi büyümesi için otoriter bir rejime gitmesi lazım. O zaman, AB sürecinden kopalım” dediler.
Ajandadakiler ortaya çıkınca, Arap entelektüelleri ve İslamcıları uyandı: “Bunların niyeti kötü. Osmanlı olmaya soyundular.” Arapların zihinlerinde Osmanlı’dan kalan en son şey, İttihat ve Terakki. Hep zulüm görmüşler. Böyle olunca, “Niye senin hâkimiyetine gireyim” dediler. 300 milyon Arap var. Nüfus olarak senden üstünler. Yerüstü ve yeraltı kaynakları daha zengin. İslamiyet orada zuhur etmiş. Türkiye’nin hâkimiyetinin hiçbir mantığı yok.
CEMAAT KÜRESEL BİR VİZYONA SAHİP
"Devlet, AK Parti’yi kullanıp atacak" diyen Bulaç, bu iddiasını şöyle açıklıyor: Aynen öyle. Çünkü Cemaat çok güçlü. Küresel bir vizyona sahip. Dünyada ne kadar dil konuşuluyorsa, bunları biliyor. Uluslararası bir görgüsü, toplumsal desteği var. Orta sınıfa hitap ediyor. Dolayısıyla demokratikleşme talebinde bulunduğunda bastıramazsın. Devlet kaynaklarıyla da beslenmiyor.
Bu arada da parti yolsuzluğa karışmış. İttihatçı ekip, 2011’de Dışişleri’ne ve AK Parti’nin kozmik odasına girince, Erdoğan’a şu doktrini kabul ettirdiler: “İktidar= CHP+asker. Biz de CHP yerine AK Parti’yi koyuyoruz. O halde, derin devletle uzlaşacağız.”
CEMAATLER ÜZERİNDEN OPERASYON YAPILIYOR
AK Parti'nin cemaatleri yok etmek için çalıştığını söyleyen Bulaç, Nurcular üzerinden operasyon yapıldığını vurguluyor: Şu anda Nurcular üzerinden operasyon yapıyorlar. Süleymancılar’ın yurtlarını kapatmaya başladılar. Mahmut Efendi Cemaati’ni tehdit ediyorlar.
Sıra diğer cemaatlere de gelecek. Çünkü bu devletin projesi, devletin operasyonu. AK Parti’yi kullanıp atacak! Nasıl 28 Şubat’çıları sonradan içeri attılarsa, AK Parti’ye de aynısını yapacaklar. Bu devlet bir ruhtur. Bedenden bedene geçiyor. Şu anda AK Parti’nin bedeninde yaşıyor.
AK PARTİ ÇANAKKALE'DEN SONRAKİ EN BÜYÜK FELAKET
AK Parti'nin "Çanakkale Savaşı’ndan sonraki en büyük felaket" olduğunu iddia eden Bulaç, şu açıklamayı yaparak devam ediyor: Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Cumhuriyet’i bu şekilde kurmalarına yol açan en önemli sebep, Çanakkale Savaşı’dır. O savaşta 50 bin İslamcı öldü. Medresedeki kitaplarını bırakıp, cephede şehit oldular. Stok bitti! AK Parti de Çanakkale Savaşı’ndan sonra başımıza gelen en büyük felaket! Entelektüellerin hepsini devletleştirdi!
Zihinlerini uyuşturdu. Bunlar Ebu Hanife çizgisinde, sivil olarak mücadelelerine devam etmeleri gerekirken, devletin ideolojisini üreterek post-Kemalizm’i var ettiler. Post-Kemalizm’i şu anda İslamcılar üretiyor.
BUNLAR ÜRETİCİ DEĞİL, KOMİSYONCU
"AK Parti’nin desteklediği zenginler zümresi, devletin yeni seçkinleri mi?" sorusuna Bulaç, sert bir eleştiriyle yanıt veriyor:
Evet. Devletin serasında yetişiyorlar. Bunlar üretici değil, komisyoncu! Yeşil alanı imara açıyorlar. Aracılık yapıyorlar. Ellerine birdenbire muazzam bir para geçiyor. Bunu yatırıma dönüştürmüyorlar. Çünkü üretimi bilmiyorlar. Kendilerine dabbetül arz gibi bir cip, eşlerine pahalı eşarplar alıyorlar. Fatih’i, Beykoz’u, Üsküdar’ı, Çengelköy’ü terk edip, Boğaz manzaralı, yüksek güvenlikli sitelere kaçıyorlar. Geriye kalanlar, “İslam bunları besliyor” deyip, İslam’a karşı bir öfke, muhalefet geliştiriyor. Bundan daha büyük fecaat olabilir mi?
TOPLUM FİİLEN ATEİSTLEŞİR
Bu durumun vebalinin çok ağır olacağını belirten Bulaç, toplumun ateistleşmeye doğru gideceğini söylüyor:
Dininin kıymetini, değerini bilenlerin hemen eleştirel bakmaya başlamaları, muhalefet etmeleri gerekir. Aksi halde bu toplum fiilen ateistleşir, materyalistleşir. Bunun farkına bile varmaz! Dinden umudun kesildiği yerde nihilizm olur. Bu toplum, tarihte hiç bu kadar çözülmemişti. Hanif solcularla İslamcıların yeniden bir araya gelip durum değerlendirmesi yapması lazım.
|