10.12.2013
Başbakan Erdoğan'a muhalefet etmekten öteye ondan nefret eden ve her türlü ayak oyununu sahneleyenler aslında haklı olabilirler.
Çünkü Başbakan Erdoğan haddini bilmez davranışlar sergiliyor...
Daha açık bir deyişle ileri gidiyor Erdoğan!
Ne demek "Askeri vesayet"i sona erdirmek?
Ya da Kürt realitesine demokratik ve kalıcı bir çözüm üretmek amacıyla "Barış Açılımı"nı başlatmak bir başbakana mı düşer?
Ekonomiyi istikrara kavuşturmak, gayrı safi milli hasılayı dört kat artırmak, alt ve üst yapıyı yenilemek... İstanbul Boğazı'na yeni bir köprü yapmak yetmezmiş gibi, bir de deniz altından iki yakayı birbirine bağlamak...
Böyle başbakan olur mu?
Mısır'da darbecilerin değil Mısır halkının yanında yer alacakmışız...
Gazzelilerin haklarını koruyacakmışız... Suriye'de Esad'ın kendi halkını katletmesi karşısında sessiz kalmayacakmışız...
Tamamı için http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/barlas/2013/12/10/basbakan-erdogan-haddini-bilmez-bir-kisi-galiba
Yorum:
Fazla mı sabırlıyız ne!
Yerimizi ve haddimizi gayet iyi biliyoruz, sınırlarımız o kadar keskin ki bunları aşmak aklımızın ucundan bile geçmiyor.
Dünyanın gerçekleriyle inanılmaz bir uyum içindeyiz, biz kelimenin tam manasıyla huzur insanıyız. Neden mi?
İyi kötü işleyen bir ekonomik sistemimiz var, Allah’a şükür herkes ekmek yiyor. Doğru mu? Doğru. Kimine kırıntı, kimine ziyafet düşüyor ama olsun, düzen sürüyor ya. Faiz insanları evsiz, barksız, işsiz bırakıyor, borçlandırıp hapislere düşürüyor, yuvaları dağıtıyor, intiharlar ettiriyor ama varsın olsun, o kadar can kaybı trafik kazalarında bile oluyor. Huzuru bozmamak lazım. Çark döner, düzen devam eder.
Toplumda ahlak diye bir şey kalmamış. Aile müessesesi çökmüş, evlilik çocuk oyuncağına dönmüş, neslin bozulması, milletin soyunun tükenmesi söz konusu ama yine de uyumlu olmak lazım aile kutsiyetiyle başlayıp, üç çocukla her şeyi tatlıya bağlamak lazım. Zaten sorun da kota sorunudur, herkes kadroyu tamamlarsa ne çarpık aile kalır geriye, ne zina, ne de ahlaksızlık. Bize göre saadetin tanımı da bu olmalı. Gerisine gözlerimizi ve kulaklarımızı kapatmalıyız ki, huzurumuz kaçmasın.
Ekmek elden, su gölden yaşamasak da nankörlük etmememiz lazım. İstediğimiz hastaneden olmasa da, istediğimiz zaman olmasa da, istediğimiz doktor olmasa da tedavi hizmeti alıyoruz, bizi yaşatmayı başarıyorlar. Ee buna da ‘şükür’den başka ne denir ki.
Hakkını yememek lazım prangamız mı var, istersek çalışıyoruz taa yetmişimize kadar. Sonra gel keyfim gel, artık Maldivlere tatile mi gidilir, bahçe alınıp sebze mi yetiştirilir, çiftlik alınıp hayvan mı beslenir kişiye kalmış. Değil mi ama en verimli çağımız dilediğimiz gibi yaşayalım.
Her şey bu kadar düzgünken ne alemi var ki ortalığı bulandırmanın? Şimdi yeni moda Adil Düzenciler türedi. Bir de bunların Adil Ekonomik Düzencileri var, evlere şenlik.
Bu ne fitne yahu?
Kuran, hani o yerlere göklere hükmeden, evin en yüksek, en ulaşılmaz, en değerli yerinde muhafaza edilen ve mevlit cemaatlerini coşturup göz yaşlarına boğan mucize kitap nasıl olur da seni beni muhatap alacak kadar avamlaşır da halkın arasına karışır, hayata dahil olur, dahası hayatı düzenler? İşte bu fitnecilerin güya tezi bu. Neymiş efendim, çağımızın sorunlarını Kuran’la çözmeliymişiz. Ekonomi, aile, eğitim, sağlık, trafik demeden her şeyde O’nu rehber edinmeliymişiz. Oldu olacak dördüncü köprünün yerini de O belirlesin, fesuphanallah.
Zaman elindekiyle yetinip, mutlu(!) olma zamanıdır. Düzenle uğraşmanın, bu uğurda cihat etmenin manası fitnedir. Allah bu aziz milleti böyle fitnecilerden(!) korusun.