20 Ekim 2012 - Cumhuriyet
AKP iktidarının, medyaya uyguladığı büyük ve sürekli baskı dört sonuç verdi:
1) İktidar yanlıları doğrudan doğruya gazete ve televizyon patronu yapıldı.
Kimine hukuk yolları eğilip bükülerek, kredi kanalları kullanılarak gazeteler, televizyonlar verildi, kimilerine doğrudan gazete ve televizyonlar kurduruldu.
2) İktidarın istemediği kişilere, tartışılacak konulara ve gündemdeki olaylara, sansür ve otosansür uygulandı.
Zaten kimi yazarlar ve gazeteciler içerde ya da içeri atılıp sonra serbest bırakıldı…
Başbakan, bazı patronları, gazeteleri, gazetecileri ve yazarları ismen hedef aldı, her vesileyle medyayı suçladı, terör gibi bazı konuların gündemden düşürülmesini istedi…
Yargı tehdidine ek olarak, patronlara büyük mali cezalar kesildi…
Bir zamanlar iktidara destek veren ve bütün ekranlarda görünen, gazetelerde başyazarlık yapan Mehmet Altan gibi isimler medyadan ayıklandı…
3) AKP iktidarı tarafından desteklenen kişilere yazı yazdırılmaya ve programlar yaptırılmaya başlandı.
Bir bölümü eski solcu, bir bölümü zaten din üzerinden siyaset yapan, bir bölümü liberal olduğunu iddia eden kişiler, tam birer militan olarak medyanın kritik yerlerine getirildi.
4) Bütün bunlara ek olarak, sanki bunlar yetmiyormuş gibi, gazetelere ve televizyonlara, her tarafsız veya muhalif kişinin karşısına veya haber programının içine, iktidar yanlısı, adeta komünist rejimlerdeki “Parti komiserini” andıran, daha doğrusu onun denetim işlevini yapan kişiler yerleştirildi.
Bunlar, izleyici ve okur kitlesini tümüyle yitirmek istemediği için gündeme ilişkin düzgün yayınlar da yapmak isteyen gazetelerin ve kanalların sayfalarına, tartışma ve haber programlarına sokuldu…
Tabir caizse “parti komiserliği” işlevi yapıyorlar.
Yalçın Doğan salı günü, Hürriyet’te, bunların televizyonlardaki durumu ve işlevi hakkında şöyle yazıyordu:
“Gazeteci mi, militan mı?
SON on gün içinde TV’lerde katıldığım tartışma programlarında yeni gazeteci tipi ile karşılaşıyorum. Daha önce görmediğim gazeteci tipi.
Tartışmalarda iktidarı savunan arkadaşlar var. Elbette savunabilirler, herkes her fikri, her partiyi savunabilir. Buna kimsenin itirazı olmaz.
Ancak bazı arkadaşlar iktidarı öyle savunuyor ki, canhıraş halde, AKP’yi savunan gazeteci değil de, sanki AKP militanı gibi. Sanırsınız ki, fiilen AKP milletvekili ya da parti yönetiminden birileri.
Bu durumda inandırıcılıkları kayboluyor, farkında değiller.”
Devamı için http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=372868
Yorum:
Partiler
AK Partililer gazete ve televizyon sahibi yapıldı.
Muhalif Partiler hapse atıldı. Muhalif gazeteler cezalandırıldı.
Yazarlar ya satın alındı veya korkutuldu lehine yazı yazdırılmaya zorlandı.
Partizan gazeteciler yetiştirildi.
Baskı ile yandaş basın edinen iktidarlar giderler.
Milli Görüş, siyasetinde iki görüş başlangıçtan beri çatışma içindedir. İstanbul ekolü “Düzen değiştireceğimize biz iktidar olalım.” diyor. Şimdi onların bize yaptıklarını biz onlara yapalım. İzmir ekolu ise “Baskı yapmayan adil bir düzen kuralım.” diyor. Şimdi onlar bize yapıyor diye biz de onlara yaparsak farkımız ne olur.
Sermaye hak ehlini doğrudan mağlup edemeyince yeni metot geliştirdi. Afganistan’daki Taliban grubu gibilerini iktidar ederek, İslamiyet’i bozmaya yöneltme yolunu tutmuştur. İnanmışların iktidar olmasını önleyemeyince Akevler ekolünü değiştirerek İstanbul ekolünün iktidarını sağlamışlar.
Ak partili olma gazete ve televizyon sahibi olma anlamındadır.
Müslümanlar hapsedildi, gazetelerin dağıtımı bir el tarafından yapıldı. Kaos meşru değildir.
CHP partizanı gazeteciler meşru da AKP’nin partizanı neden gayrimeşru?
Baskı ile yandaş edinme hukuk içinde kalma şartı ile meşru değildir.
Görülüyor ki onların mantığı ile AK Parti haklı. İslam mantığı ile yanlış. Ne yapılması gerekir.
1- Halkın oyunu alan siyasi partiler, aldıkları oy nispetinde yazarlar belirleyecekler. Bunlara devlet maaş verecek, istediği medyada yazacaklar ve konuşacaklar. Bunlara baskıyı partileri yapacak. Partililere de halk baskı yapacak. Demokrasi böyle ortaya çıkacak.
2- Basın ve yayın organlarının ulaşımını devlet ücretsiz sağlayacaktır. Nasıl karayollarını yapıyorsa yayın yollarını da karşılıksız açacaktır. Dağıtımı devlet yapacaktır.
3- Basın yayın vergiden muaf olacak, buna karşılık basın ve yayın yer ve zamanlarının beşte birini siyasi partilere ayıracak. Halkı temsil eden siyasi partiler halk adına yayın yapacaklardır. Zıt anlayışlar aynı yerde yayınlanacaktır.
4- Basın yayının sermaye etkisinden kurtarılması için basın yayın işletmeleri, kooperatifler tarafından işletilmeli, yazarlar yönetici, okuyucular da üye olmalıdır.
Adil Düzen’in önerdiği basın sistemi halkın kendi gazetesine kendisinin sahip olmasıdır. Basın özgürlüğü değil, yazar özgürlüğü gerçekleştirilmelidir. Sayın Kongar, geçmişte Adil Düzen’e karşı olmuştur. Savunduğu şey; ne siz bize baskı yapın ne de biz size baskı yapalım anlayışıdır. Açıkça diyor ki, savaşalım sağ kalan yaşasın, kaybeden de ölsün. Biz diyoruz ki, savaşmayalım, hakemlerin denetiminde adalet içinde birlikte yaşayalım.
Biz de AK Partinin yaptıklarına karşıyız ama sizin bize hakim olmanız için değil Adil Düzenin gelmesi için karşıyız.