Gazze, anayasa, ekonomi ve diğer meseleler…-4
Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam edelim…
Gazze bitti, Türkiye’nin İsrail ile ticareti de bitti ama şimdi de Refah bitiriliyor…
Anayasa, yeni anayasa, sivil anayasa konusuna bugün de değinmeye devam…
Ekonomi, enflasyon, emek sahipleri ve emekliler hep gündemde olacak…
Eğitim yani müfredat konusu üzerinde de durmaya devam edeceğiz…
Önceki yazımızda geçmiş iki-üç yüzyıla değinmiştik, bugün de kaldığımız yerden devam edeceğiz ama önce geçen yüzyılın tam da ortasındaki ‘felakete’ değinerek başlayalım…
-Felaketten kastım maarifteki malum “Fulbright Eğitim Komisyonu” meselesi…
-1950’de çıkarılan kanunla ABD’nin Türk Eğitim Sistemine resmen müdahalesi…
-Müdahale günümüze kadar yani yetmiş kusur yıldır maalesef devam ediyor…
-Bu uzun dönemdeki müdahaleler sebebiyle eğitim sistemimiz ortada…
“TÜRKİYE’NİN EĞİTİM SİSTEMİNİ ÇÖKERTMEYE GELDİK”
Bu konuda bir yazıda anlatılanları aktarayım. Konu 1950’lerde geçiyor. Amerika Türkiye’ye on yıl içinde dönüşümlü olarak 9 bin casus gönderiyor. Nasıl mı? UID (Uluslararası Demokratlar Derneği) Başkanı Köksal Kuş anlattı. Yaşadıklarını aktaran şu an 95 yaşında ve Almanya’da bulunan Ahmet Şahin isimli aslen Ankaralı bir gurbetçi. Ahmet Şahin 1960’ların başında Almanya’ya ilk giden işçilerden. 1950-1960 arasında Ankara Çankaya’da Amerikalı bir çiftin evinde altı yıl çalışıyor. Sonra çift Amerika’ya dönüyor. Köksal Kuş, Almanya’da Ahmet Şahin’i ziyarete gidiyor. Ahmet Şahin Köksal Kuş’a şunları anlatıyor: “Alman devleti beni Türkiye’den gelen işçilerin genel koordinatörü yaptı. Resmi bir görev verdi. Bunun üzerine ben Alman devletinin çeşitli toplantılarına, davet edilmeye başladım. Bir resepsiyonda oturduğum masada bir Amerikalı adam vardı. Adam beni ben de adamı tanıyacak gibi oldum. O sırada Amerikalının eşi geldi masaya ve onu hemen tanıdım. Onu tanıyınca eşini de tanıdım ve birbirimize sarıldık. Sohbet ettik. İkisi de emekli olmuşlar ve Almanya’ya yerleşmişlerdi. Ben hep aklımda olan soruyu yönelttim: ‘Ankara’da sizin yanınızda yıllarca çalıştım. Ama o zamanlar cesaret edip de soramadım. Sizin ne iş yaptığınızı hep merak etmişimdir. Siz Ankara’da ne iş yapıyordunuz?’ Adam dedi ki; “Biz o dönemde Türkiye’ye Türk Milli Eğitim politikasını bizim istediğimiz çizgiye getirmek üzere geldik. On yıl içinde tam 9 bin kişi gizli görevle bu iş için geldik. Ne zaman ki; istediğimiz oldu yani Türk Milli Eğitimi’ni Amerikan çıkarları çerçevesinde yoluna koyduk, ondan sonra Amerika’ya döndük.”
Geçen yüzyıl ile ilgili aktaracaklarım bu kadar; ondan önceki yüzyıla geçelim, önce Nizamı Cedid dönemi yani yeni düzen ve ardından Tanzimat dönemi uygulamalarının yapıldığı yıllar…
ISLAHAT VE NİZAMI-I CEDİD YANİ YENİ DÜZEN
Sultan Üçüncü Selim Hân, 1789 tarihinde tahta geçmesinden yaklaşık bir ay sonra, dağılmakta olan devletin geleceğini tartışmak üzere asker, bürokrat ve din adamları arasından yaklaşık iki yüz üst düzey devlet görevlisiyle Meşveret Meclisi’ni toplar. Yapılması gereken yenilik konusunda yapılmış bir inceleme ve hazır bir program yoktur. Üçüncü Selim örnek alınması düşünülen Avrupa’yı daha iyi tanıyabilmek için Ebubekir Râtıb Efendi’yi 1791 yılında Viyana’ya sefir olarak gönderir, ıslahat programında Avusturya önemlidir. Üçüncü Sultan Selim tahta çıkışının ikinci yılı olan 1791 Ekim’inde, 19 Türk ve 2 yabancıdan devletin eski gücünü neden kaybettiği, bu güce erişmek için şimdi neler yapılması gerektiği hakkında birer lâyiha (rapor) hazırlamalarını istedi. 21 lâyiha tek noktada birleşti: Devlet, eski gücünü kaybetmişti, müesseseleri bozulmuş veya işlemez hâle gelmişti, mutlaka “ıslahat” lâzımdı...
Sultan 21 lâyihayı okudu, kararını verdi; düzen değişecek, adı da “Nizam-ı Cedid” (Yeni Düzen) olacak. 24 Şubat 1793’de Nizam-ı Cedid rejimi resmen bir Hatt-ı Hümayun ile ilân edildi. Sultan Selim yeniliğe ordudan başlamak gereğini biliyordu. Yeniçerilere dokunmadan yeni bir ordu kurmaya girişti. Kanuni devrindeki disiplini haiz bir ordu ama asrın tekniği ile de mücehhez olacaktı. Islahat için Nizam-ı Cedid Hazinesi ve Defterdarlığı kuruldu, devletin ikinci bir mâliye nezareti gibi işledi. Modern topçu, humbaracı (el bombacı), lağımcı (istihkâm), arabacı (nakliye) askeri yetiştirilmeye başlandı. Avrupa’dan subaylar, mühendisler, denizciler getirildi, Avrupa kıyafetinden mülhem üniformalar giydirildi...
(Devamı var)