Ehl-i Sünnet Kavramı farklı açılardan, İnanç, Fıkıh ilişkisi yönleri ile Uzmanları tarafından ele alınıp değerlendiriliyor.
Biz bu yazıda kısaca Ehl-i Sünnet Kavramını Vatandaşlık Hukuku açısından ele almaya çalışacağız;
Kendisini Ehl-i Sünnet Kavramı ile tanımlayan kimse, öncelikle Vatandaşı olduğu Ülkenin Hukukuna, Sözleşmesine, Yasalarına karşı kendisini sorumlu görür. Düzen, Sistem, Devlet Yapısı içerisinde Anayasaya bağlılığı esas görür. Açıklık ilkesi içerisinde Bireysel, Sosyal, Ekonomik ilişkilerini ortaya koyar. Sosyal Yapı'da açıklık, Şeffalık yanında, Ekonomik Faaliyetlerini Kayıt, Açık Sözleşme esasına göre yürütür. Yasal ,açık Yönetim Kurulu, Karar Defteri olan, İcra edilecek Kararların karar Defterine yazıldığı Sosyal Gruplarda yer alır. Ekonomik Faaliyetlerini de, aldığını, verdiğini, borcunu, alacağını Devlete karşı açık ve Şeffaf bir Muhasebe, Envanter, Bilanço Düzeninde ortaya koyar. Gizli, Giz-li, Gizemli, Kapalı, Kripto, Kod adlı ilişkiler, yapılar içerisinde olmayı kabul etmez. Görüşlerini, eleştirilerini, alternatifini açıkça ortaya koyar. Kişisel ve Toplumsal görüş, talep ve çözümlerini açıkça ortaya koyar. Görüşleri ve önerilerini yaşama geçirmek için baskı, şlddet ve darbeyi meşru görmez. Düzen, Sistem içerisinde konuşturulmıyor, susturuluyorsa, Hukuki yollarla hakkını arar. Baskı ve mukavemetle karşılaşması durumunda Sabırlı olur. Zulme karşı Sabırla direnir. Bütün bunlara rağmen zulüm sosyal ve ekonomik yaşamını riske sokuyor, yaşamı tehlikeye giriyorsa, şiddet, baskı, ölüm tehtitleri alıyorsa vatandaşı olduğu Ülkeye, Devlete zarar vermez, Ülkeden Hicret eder, Göç eder. Devlet içerisinde Fitne, Kaosa, Manıpulasyona sebebiyet vermez. Allah'ın sonsuz genişlikteki Arazisinde Hicret, Göç seçeneğini kullanır.
Ehl-i Sünnet Kavramının temeli budur. Kur'an ve Sünnet'i, Metodolojiyi, Usulü, Uygulamayı İlim temelinde esas alır.
Ehl-i sünnet'i bu Zihniyet, Perspektif ve Paradigma ile benimseyenler DİN-MEDİNE-MEDENİYET Perspektifinde Çoğulcu Düzenler kurdular.
Bu gün bir başka durum ile karşı karşıyayız; İslam'ın Din-Medine-Medeniyet Vizyonunu Deforme etmek isteyenler, Ehl-i Sünnet Kavramı ile kendini tanımlayan Müslümanların da Şiddet, baskı,Darbe, Fitne, Kaos ve Terörü Meşrulaştırdıklarını tüm dünya'ya kabul ettirmek için örnek olarak 11 Eylül'ü, Radikal İslamcı Terörü, Daiş'i ve diğer saldırıları örnek gösteriyor. Gelinen noktada Radikal İslamcı Örgütler terör ve sözde Liberal Küresel Cemaatler, amaçlarına ulaşmak için Baskı, Teör ve Darbe'yi meşrulaştırma noktasında aynı yöntemlerde uzlaşıyor veya uzlaştırılıyorlar.
"Din'in İçinde Zorlama Yoktur" ayetini referans alan İnançlı kimse ise işin aslını biliyor. Musa Firavuna" Koltuğunda, Ülkende gözüm yok; Bırak Kavmimi alıp gideyim." diyor.Danışmanları "Bunlar giderse tarımda ve inşaatta kim çalışacak?" deyip serbestçe gitmelerini istemiyor. Hz. Muhammed Mekke'de çatışmanın, kaosun, kan dökülmesinin taraftarı olmuyor, Hicret ediyor. Yesrib'de Sözleşme Üzerinden Çoğulcu Düzen kuruyor.
Ehl-i Sünnet Kavramı üzerinden kendisini tanımlayan inançlı kimsenin temel kabullleri bunlardır. Bu sayede Kavim, devlet, Ümmet, Millet, Medeniyet olabilmiştir.
İslam, Cahiliye Dönemini, sözleşmesiz, hukuksuz Kabile düzenini, Devlet, Düzen, Hukuk, ile aşmıştır. Bunu da savaşla değil; Barış, Karşılıklı Güven ve Dayanışma, Birlikte Geliştirilmiş Üretim ve Uygulamalarla Dünyaya örnek olarak göstermiştir.
Bu gün Sünnet Ehl-i, Uygulama, Yöntem ve Metodoloji konusunda durum güncellemesi yaparak, İlim esası üzerinden Savaşla değil, İslam/Barışla yolculuğuna devam etme gibi büyük bir sorumluluk taşıyor Bu da Arızi/Geçici çözümler ile değil, Kalıcı, Sürdürülebilir, Objektif, Kapsamlı, Yeniden İnşacı, Sistem Kurucu, Düzen Geliştirici çözümler ile mümkün görünüyor. Sünnet Ehl-i Saltanat, Hanedanlık, Adil Kral, Çoğunlukçu Demokrasi'nin ötesinde 99'un yanında 1 'in hakkını koruyabildiği bir çözüm ortaya koyma yükümlülüğü taşıyor. Bunun dışında, Uluslararası Maddi destekler, Casusluk ilişkileri üzerinden aranan çözümler insanlığın son umudunu da ortadan kaldırır.