Bismillahirrahmanirrahim,
Yaşatan ve Çalıştıran Allah'ın adıyla,
Bu makale, seçmeli aldığım bir derste yapmış olduğum proje ödevinin sunuş kısmının Türkçe metnidir. Bu çalışmayı yaparken farklı kaynakları okudum. Akevler Adil Düzen Dergisi'yle de paylaşmak istiyorum.
KABUL DİKTASINA KARŞIN BİLİNÇ PROTESTOSU
Genel manâsıyla eğitim, doğduğumuz andan öldüğümüz ana dek devam eden bir süreçtir. Bu süreç halihazırda içinde bulunulan yahut sonradan edinilen sosyal çevreyle birlikte yaşanır. Sosyal çevre; kültürel, etnik, coğrafi alışkanlıkların ve kabullerin, o topluluğun bireylerine aşılanmasını sağlayan kümedir. Toplulukların, kıtaların, ülkelerin, bucakların ve ocakların zaman içerisinde evrimleştirdiği normlar bireylerin hayatlarına kapı çalmadan dahil olur. Bu normlar, töreler, önkabuller bireylerin eğitim düzeylerinde belirleyici bir rol oynar. Örneklendirirsek, toplumun normlarına göre eğitim kıymetli bir edinim ise, o toplumun bireylerinin eğitim seviyesi yüksektir. Öte yandan eğitim seviyesi ile bireylerin toplumdaki kimlikleri ve statüleri şekillenir. Bu husus; ‘toplumun inşa ettiği bireyler’ ve ‘bireylerin inşa ettiği topluluk’ olarak tasniflenebilir.
Eğitim ve sosyoloji – bilim dalı olarak değerlendirilmede hep tartışmalı olan iki sözcük- birleşek eğitim sosyolojisi alanını oluşturur. Bu çalışmada eğitim sosyolojisi, eğitim ile toplum ilişkisi üzerine yaptığım araştırmalar ve okumalardan seçmeler aktarılacaktır. Eğitim sosyolojisi ve eğitim modelleri, İbn Haldun perspektifinden yorumlanacak ve değerlendirilecektir.
Bölüm 1:
Eğitim sosyolojisi alanının kurucusu, farklı topluluk ve düşünce sistemlerine göre farklılık gösterir. Mahmut Tezcan’ın aktardığına göre Emile Durkheim hatta George S. Payne eğitim sosyolojisinin kurucuları kabul edilirken, Kadir Canatan’a göre bu alanın kurucusu ve taşıyıcısı İbn Haldun’dur. (Tezcan, Eğitim Sosyolojisinin Gelişimi, 1976), (Canatan, 2009). Öncelikle, kıyaslara da başvurarak, İbn Haldun’un eğitimi sosyolojik olarak ele alışını incelemek istiyorum.
İbn Haldun, ilim ve öğretimin, insanların cemiyetler-cem edenler, toplananlar, topluluk oluşturanlar- halinde dünyayı imarında tabii bir hal olduğunu beyan etmiştir. (Haldun, Mukaddime, 1954) Yaşanılan evreni parçalara ayırıp, kan ile sınırlar çizip, ırklar, diller, dinler propagandasıyla, insanların acizce bir kümeye ait olma halet-i ruhiyesini istismar ederek oluşturulan topluluklar, bu evreni inşa eder. Bu inşaatta, tüm bireyler el birliği ile belirledikleri durumlara ve kavramlara beton dökerek normları ve tabuları oluştururlar. Eğitim ise, bu betonları paramparça ederek o inşanın temelini kuvvetlendirir ve inşa edileni yani topluluğu kemale erdirebilecek en kudretli araç olur.
Toplumların bu şekilde benimsemiş olduğu kaideler ve önkabuller eğitim modellerini de doğrudan etkilemiştir. İbn Haldun’un çağının düşünürlerine göre üstadlıkla önerdiği eğitim modeli, bugünün doğrultulmaya çalışılan eğitim modeline örnek teşkil etmektedir. İbn Haldun, zamanının mevcut eğitim modellerine sağlam temellendirmeler ve akıl yürütmelerle karşı çıkmıştır. Mukaddime’de, ‘Bilgiler öğretilirken takip edilmesi gereken doğru metoda dair’ önermeler sunmuş, öğrencilere sert davranmanın zararlı olduğundan ve bir bilgiden ilk etapta geniş ölçüde bahsetmenin karmaşaya yol açacağından, bilgi öğrenmek için yapılan gezinin, bilginler ve üstatlarla görüşmenin öğrenim için faydalı ve üstün bir iş olduğunu söylemiştir. (Haldun, Mukaddime, 1954). Basitten karmaşığa ve sonrasında derin düşünmeye teşvik eden eğitim modelini kendi cümleleriyle şöyle ifade ediyor: “Ey öğrenci! Maksadına erişmek için bu perdeleri ortadan kaldırarak fikir alemine ulaşman gerekir. İlk önce en hafif ve kolay olanını bilmek lazım bu da kitaplardaki resim ve şekillerin söylenen ve okunan sözlere delalet ettiğini bilmektir. Bundan sonra bu sözlerin, anlatılmak istenilen anlamlara delaletini anlamaktır. Bundan sonra anlaşılan anlamları, mantık kanunlarına uygun olan kalıp ve şekle sokarak, istidlal keyfiyetini öğrenmek ve sonunda bilmek istediğin anlamların söz ve şekillerden sıyrılmış bir halde zihinde yerleşmesidir.” (Haldun, Mukaddime, 1954) “Meleke öğreniminde en yararlı usul, öğrencinin birbirleriyle derslerini ve bilimsel konuları çok ve derin olarak tartışması ve münazaralarda bulunmasıdır.” (Haldun, Mukaddime, 1986)
Bugün hakim olan eğitim sisteminde öğrencileri aynı şekilde düşünmek gerektiğine ve doğrunun tek olduğuna yönlendirme vardır. Bir konuyu derinlemesine anlamaya ne vakit ne de gerek vardır. Sistemdeki bu hata kişilerin kendilerine “Neden böyle düşünüyorum?” sorusu sormalarını engeller. Farkındalık yaratacak her eğilime, gereksiz ve yersiz gözüyle bakılan bir eğitim modelinin yetiştirmekte olduğu öğretmen adayları olarak, gözleri ve kalpleri kör eden beyni ise adeta uyuşturan bu eğitim modellerini kökünden söküp fırlatabileceğimize inanıyorum. İbn Haldun düşünceye verdiği kıymeti şöyle ifade ediyor: “Kişinin düşüncesi ayrı ve özel bir tabiat olup, diğer varlıkları yarattığı gibi, Tanrı onu da o şekilde ve o tabiatta yaratmıştır.” (Haldun, Mukaddime, 1954) Düşünmenin erdemi bu hudutlarla idrak edildiği vakit, insanlık muasır medeniyetler seviyesine ulaşacak ve dünya üzerinde adil bir sistem hakim olacaktır.
Bölüm 2:
Toplumun eğitim seviyesiyle, topluma ve o topluluğun bireylerine bakış açılarının değiştiği su götürmez bir gerçektir. Prof. Dr. Mahmut Tezcan, İbn Haldun’un toplumsal farkındalık kapasitesi ile eğitim seviyesinin ilişkisini örneklendirmiştir: “Örneğin Batılı Araplar, Doğulu Arapların yaradılış ve tabiatları bakımından daha yüksek zeka ve yetenek sahibi olduklarına inanmakta idiler. Oysaki İbni Huldun, bu iki bölgedeki Arapların zihin gücü yönünden doğuştan hiçbir farklılığı olmadığını, farkın uygarlık düzeyinden ileri geldiğini öne sürmektedir. Ona göre ileri bir çevre, zekayı ve aydın düşünceyi arttırır.Öğretim meslek ve zanaatındaki ilerleme, Doğu Araplarını Batılılardan farklılaştırmıştır. Bu farklılık, onların tabiatına değil, öğretimle geliştirdikleri çeşitli melekelerin kazanılmasına bağlıdır” (Tezcan, Sosyolojik Kuramlarda Eğitim, 2005). İbn Haldun’un kendi dönemindeki algıya getirmiş olduğu bu eleştiri onu çok yönlü bir düşünür ve sosyolog yaparken, eğitim seviyesinin toplumla entegre edilmesi gereken bir ölçüt olduğuna vurgu yapmıştır.
Öğretim için sunmuş olduğu ilkelerin neredeyse tümü bugünün eğitim sisteminde de geçerlidir. Akıl yürütmeler ve mantık temellerinde oturttuğu bu modellerde deneyimlemenin önemini vurgulamıştır. Sosyolojinin adı lügatta yokken, çağının sosyoloğu kabul edilen İbn Haldun adeta ‘modern’ bir toplumbilimci gibi tavsiye ve önerilerini bilimsel bilgiler ve deneyimler temelinde yapmıştır. (Canatan, Mukaddime Sözlüğü, 2009). Eğitimin sosyolojik incelemesini yaptığı Mukaddimesinde, yalnız kendi çağının değil, bugünün talep edenleri-yani talebeleri- ile öğretmenlerine tavsiyeler vermektedir. Şahsi fikrim; İbn Haldun’un Mukaddimesi, otoriter sistemlerin ve toplusal kabullerin diktasına karşın yazılmış bir bilinç protestosudur.
Kaynakça
Canatan, K. (2009). Eğitim Sosyolojisi. In K. Canatan, Mukaddime Sözlüğü (p. 183). İstanbul: Rasyo Yayınları.
Canatan, K. (2009). Mukaddime Sözlüğü. İstanbul: Rasyo Yayınları.
Haldun, İ. (1954). Mukaddime. In İ. Haldun, Mukaddime (Vol. 2, p. 409). Ankara: Maarif Basımevi.
Haldun, İ. (1954). Mukaddime. In İ. Haldun, Mukaddime (Vol. 2, pp. 478-479). Ankara: Maarif Basımevi.
Haldun, İ. (1954). Mukaddime (Vol. 3). Ankara: Maarif Basımevi.
Haldun, İ. (1954). Mukaddime (Vol. 3). Ankara: Maarif Basımevi.
Haldun, İ. (1954). Mukaddime (Vol. 3). Ankara: Maarif Basımevi.
Haldun, İ. (1986). Mukaddime (Vol. 2). İstanbul: M.E.B. Yayınları.
Tezcan, M. (1976). Eğitim Sosyolojisinin Gelişimi. In M. Tezcan, Eğitim Sosyolojisine Giriş (pp. 4-5). Ankara: Çağ Matbaası.
Tezcan, M. (2005). Emile Durkheim. In M. Tezcan, Sosyolojik Kuramlarda Eğitim (p. 15). Ankara: Anı Yayıncılık.
Tezcan, M. (2005). Sosyolojik Kuramlarda Eğitim. In M. Tezcan, Sosyolojik Kuramlarda Eğitim (pp. 2-3). Ankara: Anı Yayıncılık.