KUR’AN VE İLİM 763. hafta seminer notlarından…
Kişiler üretim yaparken birlikte çalışırlar. Kimi tesisleri koyar. Kimileri emeklerini koyarlar. Kimi hammaddeyi koyar. Kimileri de ‘Genel Hizmetleri’ ve kamu görevlerini koyarlar. Bu girdilerle üretim yapılır ve ortak ürün elde edilir. Ortak ürün bunlar arasında paylaşılır. Ortaklığın Sorumlusu da emek sahibidir; bütün bunları o ortak eder ve sonunda ürünü ambara teslim eder. Elde edilen ürün üretenler arasında bölüşülür ve herkes payını alır. Nasıl bir tekerleği olmayan araba yürümezse, bu girdilerden biri yoksa ürün elde edilemez. Dolayısıyla girdilerin payları vardır. Bu paylar baştan serbest anlaşmalarla tesbit edilir. Kamu payları kamu tarafından tesbit edilir. Bu paylaşımı kabul etmeyenler o bucakta yaşamaz, başka bucağa taşınırlar. ‘Genel Hizmet’ (25 hizmet) payları da kooperatifçe tesbit edilir, bu payı vermek istemeyenler başka kooperatiflere gider. Köylüler ve tarım ürünleri üretenler bu girdilere paylarını vermek istemezler, çünkü sadece kendilerinin ürettiklerini sanırlar. Mesela, ürünün para etmesi için yola ihtiyaç olduğunu düşünmezler. Hâlbuki kentlere yani müşterilere yollar vasıtasıyla ulaşmayan malın değeri yoktur. Kentlerde sanayi işçileri vardır, inşaat işçileri vardır, hizmet işçileri vardır. Bunlar ürüne sahip olmadıkları için kendileri pay dağıtmaz, paylarını alırlar. Köylüler vergiyi bir yük kabul ederler, hem de çökertici bir yük olarak kabul ederler.
Bugün Türkiye’deki vergiler gayri adil oldukları için gerçekten de yük teşkil ederler. Oysa akit yaparken veya bir topluluğa dâhil olurken sözleşme ile giriyorsun. Hakları doğuran sebep sözleşmelerdir. Komşuluk hakları vardır. Yakınlık hakları vardır. Emekten doğan haklar vardır. Bunun yanında sözleşmeden doğan haklar vardır. ‘Söz/leşme’ insanların hukukunu oluşturmaktadır. Oysa bugün ‘söz’ bir tarafa atılmakta, doğal haklar kabul edilmektedir.
Bugün uygarlaşmış topluluklar vardır. Bunlara gelişmiş topluluk diyoruz. Bir de geri kalmış topluluklar vardır. İşte, gelişmiş topluluklar medine ehlidir, gelişmemiş topluklular a’rabdır. Gelişmemiş topluluklarda sözleşmenin kıymeti yoktur, kamu haklarının kıymeti yoktur. Kur’an’ın burada yani Tevbe Sûresi’ndeki bu âyetlerde (97-99. âyetle) ifade ettiği bu geri kalmışların hukuk dışı davranmalarıdır. Millî Görüş ve Adil Düzen çalışanlarının temel özelliği verdiği sözde durmalarıdır. Tek başlarına kalsalar bile ‘Allah bizi görüyor’ derler ve verdikleri sözü yerine getirirler. İnfak edecekleri şeyi yük kabul etmez, aksine çalışıp kazanma aracı yaparlar.
“Millî Görüş”e, “Adil Düzen”e, “Adil Ekonomik Düzen”e karşı olanların ve özellikle de gömlek çıkaranların bir kısmı bizim adil davranmamızı aptalca bulur... Vergi kaçırmayı, rüşvet vermeyi, yalandan şahitlik yapmayı, seçimlerde çıkarına göre oy kullanmayı, faizli iş yapmayı meşru sayar... Vergi kaçırmamayı, rüşvet vermemeyi, adil olmayı, faizli iş yapmamayı bir yük hem de çökertici bir yük kabul eder, bunsuz hayatın olamayacağını sanır... Buna göre hareket eden Millî Görüş mensuplarının, “Adil Düzen”cilerin, “Adil Ekonomik Düzen”cilerin batacağını, yıkılacağını ve helâk olacağını bekler... Kırk seneden fazladır yani Akevler çalışmaları ve Millî Görüş Hareketi başladığından beri bekledikleri budur; ha battı ha batacak, ha yok oldu ha yok olacak!.. Oysa Akevler ve Millî Görüş Hareketindekiler, Türkiye’deki en sıkıntılı günlerde direnmeyi, ayakta kalmayı ve yaşamayı bilmişlerdir; bugün günlük çalışmalarıyla devrededirler, yeni hamleler yapmaktadırlar...
Nitekim 1900’lardan itibaren onlar hâkim oldular. 1910’larda bin senelik imparatorluğumuzu yıktılar. 1920’lerde onlar lâiklik adı altında dinsizliği dayattılar. 1930’larda kamu görevlerinden İslâmî kadroyu ayıkladılar. 1940’larda Köy Enstitüleri icat ettiler, halkımızı dinsizleştireceklerdi. 1950’lerde halkımızı ahlâksızlaştırmak için her türlü yolsuzluğu meşrulaştırdılar. 1960’larda ihtilal yaptılar, Türkiye’yi kalkındıran başbakanı astılar. 1970’lerde ikinci darbeyi yaptılar, iktidarı CHP’ye teslim ettiler... Biz ise CHP’lilerle koalisyon (CHP-MSP) yaparak din düşmanlığı cephesini çökerttik. 1980’lerde askeri darbe yaptırdılar... Biz ise devletin siyasetini İslâmlaştırdık, K. Evren İSEDAK’ın değişmez başkanı oldu, T. Özal siyasete hâkim oldu... 1990’larda müdahaleler yaptılar... Biz hükümeti kurduk, Erbakan başbakan oldu ve cumhuriyet tarihinin en başarılı hükümetini yönetti... 2000’lerde AKP’yi ve Cemaat’i bize karşı organize ettiler, Erbakan’ı devre dışı ettiler ama DYP ve ANAP silindi... AKP ile Cemaat’in arasını açtılar, böylece müslimleri birbirlerine kırdırmaya çalışıyorlar... Sonunda yine biz kârlı çıkacağız... Önümüzdeki on yılın sonunda CHP ve AKP’nin akıbeti de DYP ve ANAP gibi olacaktır... (s.8-10; “KUR’AN VE İLİM” çalışmalarımızdaki “tevafuklar” devam ediyor… 763. hafta seminerimizden aktarı-YORUM ve ilmî-ahlâkî-iktisadî-siyasî-sosyal olarak yani “SOSYAL TUFAN”a karşı gereğini yapmaya DAVET ediyorum… Ve’s-SELÂM mea’d-DUA… Reşad/RNE)