AK Parti de Cemaat da fısk içinde, çünkü…
Tevafuk ve musibetlerden alınası Kur’an nasihatleri devam ediyor…
‘Bugün AK Parti ile Camia/Cemaat çatışıyor... Hakemlere gitmeleri gerekmez mi? İki taraf da böyle bir şey yapmıyor. Çünkü onlar hakem kararlarını kabul etmiyorlar. Hakemlere gideceğine AK Parti sandığa gidiyor, sandıktan çıkan oylarla aklanacağını zannediyor. Camia/Cemaat da sömürü sermayesi ile bir olmuş, merkezî yargı sistemini savunuyor, onlardan medet umuyor. Biri sandıktan emindir. Diğeri de paralel yargıdan emindir.
Oysa iki taraf birer hakem seçmelidir, hakemler de başhakem seçmelidir ve hakemlerin kararlarına uymalı; hakemler haksız karar verseler de uymalıdırlar. Allah emrettiği için uyacaklar. İşte bunu yapmadıkları için iki taraf da küfretmektedir.
Bugünler geçecektir ve gelecekte bu satırları okuyanlar onların bugünkü durumlarını öğrenmiş olacaklardır.’ (s.10)
‘ “Onlar fasık oldukları halde vefat etmişlerdir.” (Tevbe, 9/84)
Onlar yargı kararlarını kabul etmediler. Etmeyebilirler. Hukukun dışına çıkmazlarsa yani aleyhlerinde yargı kararı yoksa yine dışlanmazlar. Bir kimse yargıyı tanımayıp hukuka da aykırı hareket ederse, o kimse fasıktır.
Fısk takvanın dışına çıkmaktır. İnsan bir günah işler, yaptığına pişman olur, geri çekilir. O fasık değildir. Fasık, şeriatın dışına çıkıp geri dönmeyen, şeriat dışında yaşamayı hayat felsefesi yapmış olan kimsedir.
Bugün insanlık fısk içindedir. İnsanlar laiklik iddiası ile dini dışlamış, laik olarak yaşamaya başlamışlardır. İslâmiyet’te topluluk laiktir, kimse zorlanmaz ama kişi laikse kâfirdir. Yani kendisi hakka inanmıyor, heva ve hevesleri ile yaşıyor. Hak mefhumunun arkasına gitmiyor. Hakka inanmıyor. Başkasının hakkı bana geçmesin diye değil, benim hakkım başkasına geçmesin diye uğraşıyor.
Müminler hakemlere kazanmak için gitmezler, müminler başkasının haram malları bize geçmesin diye hakemlere giderler. Müminler hakem kararlarına iman etmişlerdir. Bugün ise beş vakit namaz kılanlar bile hakemlik müessesesine inanmıyor ve fıska devam ediyorlar.
AK Parti de Cemaat da küfür ve fısk içindedir, çünkü hakemlere gitmiyorlar.’ (s.11)
‘Muhalifler eğer kamu mallarından yararlanırlarsa, kamu mallarını paylaşırlarsa, o zaman iktidarın yanında olurlar. Başlangıçta iktidar güçlenmeden onları destekler. Hattâ zengin olmayanları iktidar zengin eder. Ama doymazlar ve daha da çok emirlerine almak isterler. İktidar da güçlenince onları dinlemez olur ve aralarında çatışma başlar.
Bugünkü Gülen Cemaati’nin durumu budur.
1960’larda bir yerde toplandığımız zaman orada katılan insanların en fakirleri İslâm cemaatleri idi, en bilgisizleri onlardı, en ezilen zavallılar onlardı. Birkaç kişiden ibaret idiler. 1969’da Aydın’da bağımsız adaylığımı koymuştum. Köyleri gezerken namazda ya sadece imam ya da bir imam bir müezzin bulunurdu. Kahveciye bahsettiğim zaman; size bir kişi yardım eder ama o da kahveye gelmez derdi. Haber verilir ve gelirdi; bu Risale-i Nura mensup bir kişi idi. O da ağabeyleri izin vermediği için kendisi doğrudan bizi destekleyemezdi ama destekleyecek kişileri bulup getirirdi. O günlerde Aydın’ın köylerine bir gazete, M. Şevket Eygi’nin Bugün gazetesi gelirdi. İslâmî basının kurucusu M. Şevket Eygi’dir. Şimdi o köye gitseniz birkaç tarikat mensubu vardır. Gelen gazetelerin çoğu İslâmî gazetelerdir. Bir toplantı olduğu zaman çoğu İslâm düşüncesindedir ve oranın en zenginlerindendir. Ne var ki bu mallara sahip olanlar, bol bol oy alanlar “Adil (Ekonomik) Düzen” tarafı değildirler, faizci sömürü sermayesi ile işbirliği yapmış kimselerdir. Bugün televizyonlarımız var, gazetelerimiz var ama “Adil (Ekonomik) Düzen”den bahseden yoktur. Adımızdan bahseden yoktur. Eskiden sol basın bahsederdi, şimdi onlar da bahsetmez oldular…’ (s.11; Evet… “KUR’AN VE İLİM” çalışmalarımızdaki “tevafuk/lar” devam ediyor… 759. hafta seminerimizden aktarı-YORUM... İlmî-ahlâki-iktisadî-siyasî-sosyal olarak yani “SOSYAL TUFAN”a karşı gereğini yapmak üzere ibretle takip ediniz… Devamı var… Reşad/RNE)