‘Anayasal Vatandaşlık’ kavramı, 1970’li yılların başlarında Alman Siyaset Bilimci Dolf Sternberger tarafından, Almanya bağlamında kullanıldı. Sternberger, Almanya’da ırki ve ‘Alman Milleti’ unsuruna dayalı olarak yapılan vatandaşlık tanımının hakim Alman etnik tanımını ifade ettiğinden ve Nazi geçmişini çağrıştırdığından bu tanımdan vazgeçilmesini daha kapsayıcı, bütün farklı azınlıkları ve yabancı toplulukları dışlamayan bir vatandaşlık tanımının yapılmasını öneriyordu. Bu sayede de Alman Devleti’nin hem fazla demokratikleşebileceğini, hem de herkesi içine alan özerk bir devlet olma yapısıyla kapsayıcı bir özellik taşıyacağını düşünüyordu.
Türkiye’deki anayasanın 66. maddesindeki vatandaşlık tanımının evrensel anayasal vatandaşlık tanımına uymadığı, baştan sona yanlış olduğunu belirtmek gerekir. Vatandaşlık, başka bir deyişle yurttaşlık tanımının ülkenin dokusu ve gerçekliğiyle uyuşması yani çelişmemesi gerekir. Aksi takdirde kaos başgösterir. Felaketler kapımızı çalmaya başlar. Evet bu tanım bu kadar hassas ve önemlidir. Türkiye’deki Kürt Meselesinin temel kaynağı da işte bu dayatmacı , inkarcı ve asimilasyoncu tanımda yatmaktadır .Demek ki bu yurttaşlık tanımı sorununun çözülmesi durumunda ülkenin temel meselesi de halledilmiş olacaktır.
Türkiye’de, birçok kesimden insan bu sakat tanımda bir sorun görmemektedir. Ama bunun böyle olmadığını metanetle anlatmak da bize düşüyor. Bu kesimden hep şu itirazları duymuşuzdur: “ Ama anayasada böyle diyor, ne yapalım. Türklük bir etnisitenin adı değil ki bu ülkedeki Müslümanların genel adıdır, herkese Türk denilir. Ya diğer ülkelerde de bu böyledir, Almana Alman, Fransıza Fransız , İtalya’da yaşayanlara da İtalyan denir. İşte Türk olmasın da ne olsun, Yunan mı olsun, Ermeni mi olsun?” Gibi söylemlerde bulunurlar. Bu kesimler sadece kendileri söz konusu olunca anayasal değişiklikten dem vururlar. Aksi durumda dokunulmazdır. Dokunan yanar. Anayasalar bilirsiniz ki Allah’ın ayetleri değildir. Birkaç insanın bir araya gelerek yazıp çizdiği metinlerdir. Bu metinler, anayasayı meydana getiren insanların: Dünyaya bakış açısını, zihniyetini, ideolojisini, siyasal tutumunu, inançlarını, etnisitesini yansıtır. Gerçeklik böyleyken, itirazların bu denli ısrarcı olması da düşündürücüdür. Anayasaların diğer ülkelerde de böyle tekçi olduğunu iddia eden yurdum insanlarına şunu demek isterim. Dünyadaki anayasa örneklerine bakıldığında, vatandaşlık tanımlarının ırkî temele dayandırıldığı anayasalar çoğunlukta değil azınlıktadır. Araştırmalar bu yöndedir. Velev ki tüm ülkelerde böyle olsun. Türkiye’de de böyle olma zorunluluğu yoktur. Türkiye’nin vatandaşlık tanımı farklı olabilir. Katar, Kuveyt gibi % 99’u Arap ve Sünni olan bu ülkelerin yurttaşlık tanımında: Bu ülkelere vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Arap’tır denildiğinde bir sorun arz eder mi? Kesinlikle hayır. Çünkü toplumsal doku, taban, tavan Arap’tır ve kendilerini Arap olarak tanımlarlar. Herhalde bu ülkede itiraz söz konusu bile olamaz.
Eğer Türkiyede vatandaş olarak yaşayan Müslüman halka Türk deniliyorsa, eğer Türklük sadece bu ülkede yaşayan insanlara ait bir tanımsa; Kafkasya’da, Uzak Doğu’da, Orta Asya’da, Orta Doğu’da yaşayan ‘Kardeş Halkların’ adına ne diyeceğiz. Türk diyemeyiz çünkü bu insanlar Türkiye vatandaşı değildir. Çünkü Türk, Türkiye’de yaşayan bu ülkeye vatandaşlık bağıyla bağlı olan insanlara deniliyordu. Türklük kavramına bu kadar dar, sığ bir tanım yapılmasına bu insanların hiç mi bir itirazı olmayacaktır? Türklüğü sadece bu coğrafyayla sınırlamak çok mu mantıklıdır? Peki bu ülkede vatandaş olan, Müslüman olmayan insanlara ne diyeceğiz. Var mı bir tavsiyesi olan? Ya bizlerin Almanya’da, Irak’ta, Çin’de, Rusya’da yaşayan ve bu ülkelerin vatandaşı olan Türk asıllı bu insanlara Türk dememiz neyin nesidir. Hayırdır. Tanımları ve kavramları karıştırmayalım lütfen. Bunlara ısrarla Türk dememiz, Kürtleri öfkelendirmeyecek midir sanıyorsunuz? Hani Türk asıllı insanlar o yabancı ülkelerin vatandaşıydı. Hani insanlar vatandaşlık bağına göre tanımlanırdı. Söz konusu Türk olunca bu kesimlerin anayasa, bağ, vatandaşlık tanımadığına şahit oluyoruz.
Bugün ükemizde Türklüğün bir etnisiteye vurgu yapmadığını ne kadar söylerseniz söyleyin bazı kesimlerin bu tanımı nasıl algıladığı ve hissettiği önemlidir. Türkiye’de bu maddeye ilişkin, referansını bu maddeden alan birçok olumsuz pratik gelişti, acımasızca uygulandı.Yasaklamalar ve inkarlar da bu maddeyi referans gösterilerek yapılmadı mı? Şimdi dönüp Türk olmayan halklara neyi, nasıl izah edeceksiniz? Bunu kabul ettirmek mümkün müdür? Türklük kavramı, bu ülkede insanların gözlerine soka soka dağlara taşlara yazılmadı mı? Bunun adı nedir sorarım; Müslümanlık mıdır, vicdan mıdır?
Anayasa Profesörü Ergun Özbudun, vatandaşlığın temel bir hak olduğunu kanunun öngördüğü usuller çerçevesinde bu hakkı elde etmiş herkese Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı denmesinin daha ideal ve kapsayıcı olacağını söyler. Aynı zamanda anayasal vatandaşlık tanımına gerek olmadığını başka bir öneri olarak ekler. Bir diğer Anayasa Profesörü Serpil Yazıcı, anayasada nötr bir anayasal vatandaşlık tanımının yapılmasını uygun görür. Nötr vatandaşlıkta hiçbir ırka, inanca vurgu yapılmaz. Serpil Yazıcı, hepimizin birlikte yaşamaktan gurur duyacağı ortak vatan ve vatandaşlık tanımının elzem olduğundan bahseder. Daha onlarca anayasa profesörü, meselenin özünün yurttaşlık tanımında olduğunu buna bağlı olarak da yanlış bir millet tanımının yapılmış olduğundan bahseder. Vatandaşlık kişiyle devlet arasındaki bir bağdır. Vatandaşlık aynı zamanda kişiler açısından bir haktır. Bu tanım ve hak çok kültürlülüğü, farklılıkları göz ardı ederek yapılamaz. Bu birkaç insanın insiyafine bırakılmayacak kadar mühimdir.
Kadir DAL
Eğitimci