Mısır ne yapmalı?
Medeniyetler bir insan gibidir; doğarlar, yaşarlar, yaşlanırlar ve ölürler. Bunların ömürleri biner yıldır. İki çeşit medeniyet vardır. Doğu medeniyetleri hukuk üzerinde oturur, yönetim yönleri güçlüdür, sosyal yapıları gelişmiştir. Batı medeniyetleri teknik üzerinde oturur, ekonomileri güçlüdür, sosyal yönleri gelişmemiştir.
Doğu medeniyetleri “HAK” merkezlidir, Batı medeniyetleri “KUVVET” merkezlidir. Bu iki medeniyet art arda gelir. Biri en yüksekte yani zirvede iken diğeri yeniden oluşmaya başlamıştır. Bugünkü durum budur. Batı medeniyeti tepededir. Doğu yani biz ise yeniden oluşuyoruz. “Ve tilke’l-eyyamü nüdâvilühâ beyne’n-nâs” (3/140) âyetinin hikmeti tecelli ediyor.
Doğu ile Batı arasında savaş sonucunda Batı’nın kuvvet üstünlüğü ile buraya kadar gelinmiştir. Onlar bizi kaba kuvvetle yenmişlerdir. Şimdi sıra bizde, biz geliyoruz...
Medeniyetler arası savaşta biri diğerini ortadan kaldıramayacaktır. Savaşı bazen biri bazen diğeri kazanır ama hiçbir zaman biri diğerini yok edemez. Batı bizi yendi ama bizi yok edemedi. Biz şimdi yeniden oluşmaya başladık. Batı’yı yeneceğiz ama “silah ve kuvvet” ile değil “hak ve hukuk” ile yeneceğiz, kendi hukukumuzu, sistemimizi, düzenimizi kendimiz kurmakla yeneceğiz. Bugüne kadar yapılan mücadelede yenilmemizin sebebi Batı ile silahla savaşmış olmamızdır. Oysa biz Avrupa’yı fethettiğimiz zaman silah gücü ile fethetmiş değildik, hukuk ile fethetmiştik. İstanbul’u fethettik ve devlet merkezi yaptık ama İstanbul 1453’ten 1950’lere kadar onların çoğunluk olduğu bir kentti. 500 senede bir halk varlığını çoğunluk olarak sürdürürse, orası silahla yani kaba kuvvetle fethedilmiş ülke değildir.
Son dönemlerde Osmanlılar ve Mısırlılar yanlış yol takip ettiler, düşmanla “hukuk” ile savaşacaklarına, hukuk ile onları yeneceklerine, onların sözde hukukunu, sistemini, düzenini aldılar ve onlardan satın aldıkları “silahlar” ile savaştılar; hâlâ öyle savaşıyorlar!
Mısır’daki olaylar, hattâ Türkiye’deki olaylar ve gelişmeler işte bundan ibarettir.
Hazreti Muhammed ve ashabı Mekke’yi fethedip oraya girdiği zaman oradakileri kendi hallerinde bıraktı ve Medine’ye geri döndü. Mekke valisini de yerlilerden yaptı. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethettikten sonra bir tek kişinin bile burnu kanamamıştır.
İşte “İslâm düzeni” budur, “Adil Düzen” budur.
İhvan-ı Müslimin içinden tanıdıklarımız ve beraberce cihat yaptıklarımız vardır. Onların Necmettin Erbakan Hocamızın anlattığı “ADİL DÜZEN”i yakından takip etmiş olmaları gerekir. “ADİL DÜZEN”in kaynağının neresi olduğunu da öğrenmiş olmaları gerekir. Bu kaynağı arayıp “Adil Düzen”in ne olduğunu öğrenip gereğini yapmaları gerekir.
“Adil Düzen”in olmadığı yerde yalnız zulüm düzeni yani “zalim düzen” yaşayabilir.
***
MISIR NELER YAPMALIDIR?
1- Mısır “yerinden yönetim sistemini” getirmelidir.
2- Mısır hukukta yani yargıda “hakemlik sistemini” getirmelidir.
3- Mısır ekonomide “semt sistemini ve senet karşılığı para sistemini” getirmelidir.
4- Mısır asrımızın bütün ilimlerini “Kur’an Arapçası” ile tedrise başlamalıdır.
Bu hususlarda Millî Görüş Hareketi’nin kırk yıllık çalışmalarından yararlanmalıdır. Bizim hazırladığımız “ADİL DÜZENE GÖRE İNSANLIK ANAYASASI”nı Arapçaya tercüme ederek üzerinde çalışmalı, değerlendirmelerden sonra ona benzer ve Mısır’a uygun bir Anayasa hazırlamalıdır... Anayasa mutlaka Kur’an’a ve müsbet ilimlere dayanmalıdır...
Araplarda bir hastalık vardır; kendilerini diğer kavimlerden üstün görürler, Arap olmayanları Araplaştırırlar. Onlara göre Türkler “Adil Düzen”i ne bilecekler, “Adil Düzen”in sahibi kendileridir! Yıllar önce Adil Düzen Çalışanları olarak bir Arap heyeti ile müzakere yapıyorduk. Bugünkü şekliyle bankanın olamayacağını anlatmak için “Allah’a ikraz ediniz” âyetini okuduk. Cevap veremediler; sadece “Biz Arabız, Arapçayı sizden iyi biliriz” dediler! Arapların işte böyle bir sorunları var. Araplar önce bu saplantılarından vazgeçip “ADİL DÜZEN”e gerçek anlamda yönelmeli ve kulak vermelidirler. Bunu herkes yapmalıdır.