Geleceğin Sosyal Grupları
“TÜRKİYE’NİN GELECEĞİ” başlıklı iki yazı geçen ayın başında (3 ve 6 Nisan 2013) bu köşede yazılmıştı; ardından “İNSANLIĞIN GELECEĞİ” çalışmamız yazıldı (10.05.2013) ve “GELECEĞİN SOSYAL GRUPLARI” bundan sonraki yazı konumuzdur dedik. (Bu yazılarımızla birlikte “GELECEĞİN DÜNYASI” kitabımız ve ilgili diğer KİTAPLAR da www.akevler.org sitesi “Kitaplar” bölümünden okunursa, mesele daha iyi anlaşılacaktır.)
Eğitim kurumları ve imkânları olmadığı dönemlerde eğitim aile müessesesince sağlanıyor, aşiretler/ocaklar oluşuyordu. Bir aile yönetici oluyor, iktidar onların hakkı sayılıyordu. Bir aile peygamberler ailesi oluyor, vahiy onlara geliyordu. Kimi aile ilim ocağı oluyordu, kimi aile tıp ocağı oluyordu… Kur’an bu durumu hükmen kaldırdı, irsen sosyal görevleri yapan grupların oluşmasını önledi. Fiilen bu iş ancak III. binyılın şartlarında gerçekleşecektir. Krallar meşrutiyet şeklinde de olsa hâlâ yerinde duruyor! Asker çocukları hâlâ asker oluyor! İnsanlığın bu dönemi III. binyılda artık fiilen sona ermektedir.
Bununla beraber insanlık kavimlere/devletlere, kavimler şa’blara/illere, şa’blar kabilelere/bucaklara, kabileler aşiretlere/ocaklara ayrılacaktır ve insanlar değişik topluluklar oluşturacaklardır. Bu topluluklarda ırkçılık yoktur. Çünkü topluluk değiştirme serbest olduğu gibi istenilen topluluğa yerleşmek de serbesttir. Dolayısıyla şu topluluk şu ırktandır denemez. Bu bakımdan ırk ve din bölünmüşlüğü artık son bulmuştur. Topluluklar daima göç verecek ve göç alacaklardır. Bundan sonra ocak, bucak, il ve ülkeler ırka dayanmayacaktır.
Bu ifade tam olarak şöyle olmalıdır. Böyle olsaydı miras söz konusu olmazdı. Ocak ocakların, bucak bucakların, il illerin, ülke de ülkelerin çocuklarına kalmalıdır. O halde geçmiş bakımından ırkçılık yoktur ama gelecek bakımından ırkçılık vardır; bir şartla ki herkes topluluğunu değiştirebilmekte, oradan hicret edene de kendi payı verilmektedir. Biz bu duruma “Hicret Demokrasisi” diyoruz, ne ve nasıl olduğunu da bu köşede defalarca anlattık.
Kişilerin ocaklarda kimlikleri vardır; bucakların da kimlikleri vardır, illerin de kimlikleri vardır, ülkelerin de kimlikleri vardır ve insanlığın da kimliği vardır.
Ocaklar birlikte yaşayanların, bucaklar birlikte çalışanların, iller birlikte iç güvenliği sağlayanların, ülkeler ise ülkelerini dış saldırılara karşı koruyanlarındır.
Bir kimsenin Türk olması, Kürt veya başka bir ırkta olmasına mâni değildir. Bir örnek vererek anlatalım. Meselâ, ülkedeki kimliği Türk, ildeki kimliği Kürt, bucaktaki kimliği Zaza, ocaktaki kimliği soyadı, kendi kimliği ise ön adıdır.
Yüze yakın ülke olacaktır. Devlet şekilleri ikiye ayrılacak, hakemlerin kararlarına uyanlar “İslâm/silm (barış) devletleri” olacak, uymayanlar ise “savaş devletleri” olacaktır. Barış devletleri gerektiğinde birleşip savaşçı devletlerle “barış” için savaşacaklardır. Ülkeler illerin iç işlerine karışmayacak, her ilin kendi dili ve kendi güvenlik birlikleri olacaktır.
İnsanlık kıtalara ayrılacaktır. Asya, Afrika, Avrupa, Çin, Hint, Güney Amerika, Kuzey Amerika, Avustralya ayrı ayrı kıtalar olacaktır. Ortadoğu Avrupa’nın parçası olacaktır. Rusya da Avrupa Birliği içinde yer alacak yahut Ortadoğu, Rusya, Orta Asya bir kıta olabilecektir. Bu hususta şimdilik tam olarak bir tahminde bulunamıyoruz.
Kıtaların yönetimi insanlığa bağlı olacak ve bloklaşarak savaşa yani barış karşıtlığına asla cevaz verilmeyecektir. İki blok olacak; Barışçı Grup, Savaşçı Grup; hakem kararlarını kabul edenler, hakem kararlarını kabul etmeyenler. Hangi kıtada olursa olsun barışçı devletlerin hakem kararlarına uymayanlarla savaşması meşru olacaktır.
***
Sömürü sermayesi “siyasi gücünü” kaybetti (nasıl kaybettiğini bu köşede defalarca yazdık) ama “karşılıksız faizli kâğıt para” sayesinde “ekonomik gücünü” korumaktadır; III. dünya savaşını çıkarmak ve yeniden siyasi gücünü elde etmek istemektedir. Hep hatırlattık; Suriye’deki gelişmeler ve Hatay/Reyhanlı’daki patlamalar bunun denemeleridir... Türkiye, bütün dünyaya örnek olacak şekilde ülkesine “ADİL (EKONOMİK) DÜZEN”i getirmekle yükümlü ve görevlidir… Bu musibetler (anlayanlara) nasihat mesabesindedir… Ve’s-selâm…