LİBERAL DEMOKRAT PARTİ-BESİM TİBUK PARTİSİ -KRİTİĞİ
Süleyman Karagülle
2946 Okunma
ADİL DÜZENE GÖRE-LİBERAL DEMOKRAT PARTİ

 

 

 

 

 

LİBERAL DEMOKRAT PARTİ

PROGRAMININ

 

“ADİL DÜZEN”E

GÖRE

DEĞERLENDİRİLMESİ

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Y A Z A N

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

 

YAYINA HAZIRLAYAN

REŞAT NURİ EROL

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

LDP DİYOR Kİ:

 

GİRİŞ:

Neden yeni bir siyasi parti?
Liberal Demokrat Parti Türk siyasal yaşamında eksikliği her geçen gün biraz daha fazla hissedilen liberal yani, özgürlükçü felsefeyi (bkz. Ek 1-2) ekonomik yaşamda olduğu kadar; sosyal ve kültürel alanlarda da yeşertmeyi hedefleyen bir siyasi oluşumdur.

Ülkemizdeki hiçbir siyasi partinin gerçek anlamda ve samimiyetle, bireyin mutluluk ve refahının kesin önceliği olduğu, her anlamda özgürlükçü, liberal demokrasiyi savunduğu ve dolayısıyla, bugünün misyonuna hizmet ettiği söylenemez.

Liberalizm adı altında yapıldığı savunulan tüm uygulamaların, oy toplamaya dönük, popülizmden öteye gitmediği bir gerçektir. Partimiz, siyasal yaşamımızdaki bu önemli boşluğu doldurmayı amaçlamaktadır.

Liberal Demokrat Parti ile Türkiye'de ilk kez devlet ile ilişkisi, devletten beklentisi olmayan; devletçiliğe karşı bireyin yaratıcı ve üretici gücünü savunan, kollayan örgütlü bir hareket ortaya çıkmaktadır.

Bu nedenledir ki, mevcut herhangi bir siyasi parti içinde mücadele vermek gibi, beyhude bir yol tutulmamış; hareketin doğrudan doğruya sokaktaki insanla başlatılması ve geliştirilmesi öngörülmüştür.

 

ADP DİYOR Kİ:

  1. Türkiye işsiz. Ülkemizde 12.5 milyon işsiz var. 2.500 saatten yılda 37.5 milyar saat uçup gitmekte. İşçilik bir dolar, işyerleri kirası da bir dolar kabul edilse; 75 milyar dolar havaya uçup gitmektedir. Dört yılda 300 milyar dolar ediyor. Acil çare bulunmalıdır.
  2. Bugün her aile 10 bin dolar borçlu. Gelirinin yarısını faize veriyor. 15 sene sonra borcun sadece faizleri aile başına 100 bin dolar olacaktır. Her ailenin 25 bin dolarlık evi, 25 000 dolarlık da işyeri olsa, ülkenin değeri aile başına 50 bin dolardır. 15 sene sonra Türkiye’yi dış borçları karşılığında vermemiz yetmez; bir Türkiye daha fethedip vermeliyiz ki borcumuzdan kurtulup borçsuz intihar edebilelim!

Bu gidiş tarafımızdan 40 yıl önce görülmüş ve faaliyete geçilmiştir.

Türkiye’de:

  1. Batılılaşarak batılıları yenmek isteyen Osmanlı CHP zihniyeti.
  2. Batılılara karışarak batılılaşmak isteyen DP/ AP zihniyeti.
  3. Milliyetçi kalarak batılılaşmak isteyen Alpaslan Türkeş zihniyeti.
  4. Müslüman kalarak batılılaşmak isteyen Necmettin Erbakan zihniyeti.

Geçerlidir.

Hepsi:

  1. Batılılaşarak kurtulunur.
  2. Taklit yoluyla batılılaşılır.
  3. Halk siyasetle batılılaştırılabilir.
  4. Batının kendisi kurtulmuştur. Varsayımlarına dayanır. Dördü de hatalıdır.

Bize göre ise:

  1. Türkiye batı - doğu sentezi ile varlığını koruyabilir.
  2. Batı - doğu sentezi Kur’an’ın müsbet ilimle anlaşılması ile sağlanır.
  3. Resmi kuruluşlar sentezi yapamazlar, halk yapmalıdır.
  4. Pilot uygulamalar içinde sentez yapılabilir.

 

Bu amaçla Fethullah Gülen ile yaptığımız çalışmalarda, kendisi sistem içinde varolmayı benimsediği için ayrıldı.

Necmettin Erbakan ile yaptığımız çalışmalarda, sistem içinde iktidar olma hevesinden dolayı ayrıldı.

Akevler’de yaptığımız çalışmalarda teori üretilmesinde başarılı olundu. Ancak çalışma bir deneme çalışması olduğu için büyüyemedi.

Şimdi İstanbul’da iki kooperatif kurduk.

Otuz yıllık tecrübe ve çalışmalarımıza göre İslâm - Batı Sentezi bir uygulama içindeyiz.

Projemiz hazırdır. Ortaklar arıyoruz.

Yeni gelişme sentezle olabilir.

Biz de bizimle senteze girecek ortak arıyoruz. Çeşitli kuruluşlara başvuruyoruz.  

LDP’nin programı elimize geçti. ADP ile karşılaştırarak kritik ettik.

Bizimle ortak olmaları onlar için de bizim için de iyi olacağı için öneride bulunuyoruz.

Teşebbüslerimiz şunlardır:

  1. Bir “Ahşap Ev Projesi”ni geliştirdik. Bir örneğini yaptık. Şimdi bir dinlenme sitesini kurmak istiyoruz. Çatalca/ Bahşiyaş’ta 40 dönümlük yerimiz vardır. Orada site yapacağız. 40 villadan;

10 villayı arsa sahiplerine vereceğiz. Bu ortağımız vardır.

10 villayı kereste verene vereceğiz. Bu ortağımız vardır.

10 villayı işçilik yapana vereceğiz. Bu ortağımız vardır.

10 villayı da altyapı yapana vereceğiz. Bu ortağımız yoktur.

Sizleri dördüncü ortak olarak çalışmalarımıza katılmaya dâvet ediyoruz.

  1. Bir “Mala - Mal Marketi”ni kurmak istiyoruz. Mallarını getirebilenlerden kaydi para ile satın alacağız ve buradaki malları o kaydi para ile satacağız. Böylece halk mallarını mallarla değişebilecek. Para da mal gibi yer alacak. Bu ortaklığımıza katılmanızı istiyoruz.
  1. Kırgızistan’da ve Türkiye’de Mala - Mal Mağazaları kuracak, ayrıca Kırgızistan Hükümeti bir milyon dolarlık som koyacak, Türkiye’de bir banka bir milyon dolarlık teminat verecek, taşınmazı biz ipotek edeceğiz. Bu paralarla Kırgızistan Somu ile TL arasında denge kurulacak. Kırgızistan ile bartır yani takas ticareti yapılacaktır. Bankalardan ipotek karşılığı faizsiz, cirodan bedelle kredi temin edecek ortak arıyoruz.
  2. Birlikte bir dergi çıkaralım. Ucuz dergiyi partiniz dağıtsın.
  3. ADP ekibi partinize katılsın, ilk seçime beraber katılalım. Seçimden sonra ayrılalım.
  4. ADP - LDP karşılaştırmasını sistemli çalışma ile geliştirelim.

 

LDP diyor ki:

“Biz devleti yönetmeye talibiz, insanların kalbini ve beynini değil.”

 

ADP diyor ki:

Devlet halkındır. İslâmiyet’te ve demokraside halk kendi kendini yönetir. Bir yönetici sınıfın kabulü şeriata ve demokrasiye aykırıdır.

Yerinden yönetim vardır. Devlet sadece dış savunmayı yapar ve halkın ihtisas hizmetlerini görür. Devleti merkeze almak şeriata ve demokrasiye aykırıdır.

Merkezler kamuyu yönetmezler, kamuya hizmet ederler. Hükmetmezler, gözetirler. Hâkim değil, hâdimdirler. Yönetmek, şeriata ve demokrasiye aykırıdır.

Yönetime tâlip olunmaz, yönetim verilir. Savunma ve güvenlik iktidar ister. Askerlikte yönetim vardır. Bu yönetime talip olmak şeriata ve demokrasiye aykırıdır.

Kamu insanların kendi istedikleri gibi yaşama, çalışma, duyma ve düşünme hak ve hürriyetlerini sağlamakla yükümlüdür; onların bu hak ve hürriyetlerini sınırlandırmakla değil. Burada sadece duygu ve düşüncelerden bahsedilmiş, yaşama ve çalışma serbestliği ihmal edilmiştir. Bu şeriata ve demokrasiye aykırıdır.

Kamu çalışma ve yaşamanın yanında, duygu ve düşüncelerinin serbestliğini gerçekleştirmek görevi ile de yükümlüdür. Duygu ve düşüncelerin serbestliğine hizmet etmemek şeriata ve demokrasiye aykırıdır.

Adil Düzene göre, bu cümle şöyle olmalıdır:

“Biz devleti yönetmeye değil, halkın kendi kendisini yönetmesine nezaret edip yardımcı olmaya tâlibiz. Halkın yaşamalarına, çalışmalarına, duygularına ve düşüncelerine karışmaya değil.”

 

 

LİBERAL DEMOKRAT PARTİ (PROGRAM)

“SANA GÜVENİYOR” ismi verilen parti programı ile Liberal Demokrat Parti’nin Genel Başkanı Besim Tibuk’un meçhul kaynaklarca finanse edilen  bir parti kurduğunu ve çok güzel konuştuğunu söylüyorlardı. Söyleyenler gittikçe kalabalıklaşıyordu. Kaynağı belirsiz bir harekette hayır görmediğimden fazla ilgilenmedim.

Söylentilere göre karar vermemek için kendisiyle görüşmek istedim. Bir haber gelmedi.

Sömürü düzeninin huyudur; mağlup olacağı mindere çıkmaz, kimi yenecekse onunla dalaşır. Gerçek pehlivanlardan kaçar. Bu kaçıştan ikinci menfi notumu verdim. Ama halkın beğenmesi nedeniyle programını okumak istedim.

15/4/2001 tarihinde eve geldiğimde masamın üzerinde yukarıdaki başlığın yazılı olduğu programı buldum ve okumaya başladım. Peşin fikirli değilim. Sonuna geldiğim zaman kanaatimin değişmesini ummuyorum ama ümit etmek de istiyorum. Yani gönlüm değişmesinden yanadır.

Genel program adı altında sadece propaganda sloganlarını buluyorum. Temennim, görüşleri ne kadar zıt olursa olsun gerçekten bir programla karşılaşmaktır.

 

Devletçilik
Özenle vurgulamak isteriz ki, Liberal Demokrat Parti devletçilik deyimini, tipik totaliter devletçilik anlamıyla kullanmaktadır. Şöyle ki:

Bir ülkenin anayasası olur. Bunu bütün partiler benimser. Ancak anayasadaki kelimeler tanımlanmamıştır. Partiler onları tanımlar ve anayasanın belirlediği ilklerin nasıl uygulanacağını belirler. Bu parti programı olur. Mesela, lâiklik anayasa hükmüdür. Ama tanımı yoktur. Bunu parti tanımlar ve tanıma göre uygulama mekanizmasını getirir.

Mesela, bence lâiklik, devlet yönetiminde müsbet ilmi hâkim kılıp müsbet ilme aykırı inançları devre dışı bırakmaktır. Bu tanım yeterli değildir. Müsbet ilme aykırı olup olmadığına kim karar verecek? Bunun da mekanizmasını getirmek. Onun için de diyoruz ki, bunun için hakem bilirkişilere başvuralım. Bir bilirkişiyi bir taraf, diğer bilirkişiyi diğer taraf seçsin, baş bilirkişiyi de iki bilirkişi seçsin. Bunlar, mesela, başörtüsünün müsbet ilme aykırı olup olmadığına karar versinler; mesela, değişik kıyafetlerin bölücü olup olmamasına karar versinler; mesela, üniversiteye öğrenci alınmamasının kişi haklarına tecavüz olup olmadığına karar versinler.

İşte program budur. Bir başka parti, lâiklik şeriatçılık yapmamaktır, der; bu da kendi kendilerini seçmiş bağımsız yargı tarafından tesbit edilir, der, Bu da bir programdır. Yahut, lâiklik Atatürkçülüğe aykırıdır, der. Bu da Atatürk Derneği tarafından tesbit edilir, der. O da programdır. Ama partimiz lâiktir, demek program değil, sadece edebiyattır. O zaten bütün partilerin zorunlu kuralıdır.

İkinci paragrafa geçmeden önce “liberal” sözünü tanımlamamız gerekir. “Demokratik” de bir sözdür. İlerleyen sahifelerde nasıl tanımlanacağını bilmiyorum. Ama biz bu programı hep “Adil Düzen” ile karşılaştırarak ilerleyeceğimiz için biz okurlarımıza “liberal” ve “demokratik” sözcüklerini tanımlayarak devam edeceğiz.

LİBERALİZM’de Hükümet (yanlışlıkla ‘devlet’ diyorlar) sadece anayasa tarafından belirlenmiş olan vergiyi alır ve bununla dış saldırılara karşı ülkeyi korur. İç güvenliği sağlar. Vatandaşlar arasında çıkan nizaları çözümler. Halk ise kendi serbest sözleşmeleri ile kendi işlerini kendisi düzenler ve kendileri yürütür. Halk en iyisini yapar. Hükümet bunlara karışmaz. Meclis sadece vergi bütçesini yapan ve hükümeti oluşturan bir kuruluştur. Yasamayı daha çok halkın serbest sözleşmeleri oluşturur. Kredi de halkın sözleşmeleri içinde yer alır.

ADİL DÜZEN’de ise bu eksiktir. Hükümetin savunma, güvenlik ve yargı dışında da görevleri vardır. Bunları üç esasta topluyoruz.

  1. Devlet istihsalde (üretimde) tekele gitmeyen bir özel mülkiyeti ve istihlakte (tüketimde) yine tekele gitmeyen bir kamu mülkiyetini kabul eder. Bu yerinden yönetimle sağlanır. (Devletçi ve Halkçıdır.)
  2. Devlet ticarette tekele gitmeyen bir serbest piyasaya, para çıkarma ve kredi dağıtımında, hukuk kuralları içinde devletçidir.
  3. Devlet üretimde serbest teşebbüsçü, planlamada yine meclislerin kararları ile plancıdır.

Tek başına liberalizm dengesizdir. Halkın kendi başına iş yapabilmesi için organize olması gerekir. Bunu kim yapacak? Hükümet mi? Sosyalistler buna “evet” diyorlar. Sermaye mi? Buna kapitalizm diyorlar. Bunlar tekeli oluşturur ve liberalizmi kaldırır. Yani tek başına liberalizm dengesidir. Onun için “denge düzeni” demek olan “adil düzen”i öneriyoruz. Adil Düzen tekeli önlenmiş olan liberal düzendir. Kararlı bir liberal düzendir.

DEMOKRATİK DÜZEN: Bize göre demokrasi, yerinden yönetim demektir. Yerel yönetimlerin kendi işlerini kendilerinin yapmasıdır, halkın da kendi işlerini kendilerinin yapmasıdır. Merkezi kuruluşların hâkim değil hâdim olmasıdır. Bucaklar kendi hukuk düzenleri içinde yargı hizmetini yapacaklar, iller kendi yasaları içinde iç güvenliği sağlayacaklar, devletler kendi yasaları ile dış savunmayı sağlayacaklardır. Bunun için anayasa ile belirlenmiş vergileri alacaklardır. Bunun dışında devlet para çıkarmak, kredileri dağıtmak, yollar yapmak, haberleşmeyi sağlamak gibi kamu hizmetlerini yapacaktır.

Batılılara göre, temsili ekseriyet sistemi içinde devleti lâik olarak yönetmektir. Oysa bu mümkün değildir. Ekseriyet varsa lâiklik yoktur, lâiklik varsa ekseriyet yoktur.  

Şimdi ilerleyen sahifelerde Liberal Parti’nin Batının dengesiz düzeninde mi demokrat olduğu yahut Adil Düzenin demokratik düzeninde mi demokrat olduğu öğrenilecektir.

Bu paragrafta katıldığımız bir tesbit vardır. Türkiye’de programlı siyasi parti yoktur. Şeriat partisi yoktur. Programsız iktidara ve başkanlarının kerametine inanan partiler vardır. Tarikat partileri vardır. Programlı şeriat partilerine şiddetle ihtiyaç vardır. İstiyorum ki, ilerleyen sahifelerde gerçekten programlı bir şeriat partisi ile karşı karşıya kalayım.

 

Devlet dünyada sınırları belirli bir toprak parçası üzerinde yaşayan bireylerin asgari müştereklerde birleştiği ve anlaştığı sistemdir. Bu gerçek devleti, birey için ve bireyin içinde yer aldığı, işlev verdiği kurumlar itibariyle, varlığını borçlu olduğu güç haline getirir.

Bugün herkes sözde liberal düşünceleri savunuyor. Ama hiçbirinin bu savlarını gerçekleştirecek mekanizma önerileri yoktur, sorunları somut olarak çözecek formülleri yoktur. Bakalım, Liberal Parti böyle bir mekanizmalarla ve somut çözümlerle gelebilecek midir? Sayın okuyucu, birlikte ilerleyelim ve görelim.

 

Devletçilik bu asli, bu yaşamsal gücün birey için değil, bireye karşı kullanılması şeklinde tezahür eden bir yönetim anlayışıdır.

Partilerin oy istemeleri son derece doğaldır. Partilerin oy istemek için ne güçlü liderleri vardır, ne de güçlü programları vardır. Oyu silah zoru ile almaya çalışıyorlar. Karşı partilileri hapse tıkayıp veya siyaset yapmada yasaklayıp iktidar olmak istiyorlar. Devleti hortumlayarak oy alma peşindeler. Asıl sorun budur. Liberal Parti de kurulacak Adil Düzen Partisi gibi silahtan ve hortumdan yoksundur. Şimdi ne yapmak istiyor? Bu laflarla gerçekten programı ile halktan oy mu istiyor, yoksa bu konuşmaları ile kendisine bir silah ve hortumlama borusunu mu arıyor? Bunu bilmiyoruz. İlerleyen sahifelerde hep birlikte görmeye çalışacağız.

 

Bu nedenledir ki, Liberal Demokrat Parti devlete değil, devletçiliğe karşıdır.

Bir devlet içinde halkın serbest rekabet içinde kendi işlerini yapacağı işler vardır. Ama halk her şeyi serbestlik içinde yapamaz. Mesela, savunmayı yapamaz; mesela, güvenliği sağlayamaz, yargıyı kuramaz, yol yapamaz, para çıkaramaz. Öyleyse genel kural şudur. Halk serbest rekabet içinde kendi kendine yapabileceği işleri yapsın, halkın yapamayacağı işleri dengeli olarak devlet tekeline gitmeden vakıflar aracılığı ile devlet yapsın. Yanı özel teşebbüs değil, özerk teşebbüsler yapsın. Bu özerk teşebbüsler demokratik olsun. Devlet imkanlarından adil bir şekilde yararlansınlar. Yetkileri de böyle olsun.

Devlet ortadan çekilsin deyince; ya Türkiye’ye dış güçler gelsin ve idare etsin deniyor, yahut dış sermaye idare etsin deniyor. Devlet tekeli veya sermaye tekeli olsun deniyor. Türkiye’nin ne coğrafyası ne de sosyal yapısı böyle dışarıdan yönetilmeye elverişli değildir. Böyle şeyleri istemek ya gaflettir, ya da dalâlettir. Hıyanettir demeyeceğim, çünkü bu parti vatandaşlarımızdan oluşuyor, kesinlikle ihanet içinde olmazlar. Halka dönük parti ama, devleti unutmayan bir dönüklük içinde olmak şartı ile. Bunlar da ilerideki sahifelerde görülecektir. Gaflet ve dalâlet olup olmadığı titizlikle incelenecektir.

 

Devletçilik yalnız Türkiye'de değil, tüm dünyada gerek ekonomik, gerek sosyal, gerekse kültürel alanlarda iflâs etmiş bir sistemdir.

Bu konuda sizlerle tam mutabakat içindeyiz. Ancak parti halka vermek için kurulmaz. Bu takdirde ancak dışarıdan aldığını halka vermiş olur. Bu da gaflet ve dalâlettir. Halktan alıp halka vermek gerekir. Daha doğrusu halkın siyasi alışveriş ettiği bir çarşıdır. Ne alıp sattığına karışmaz. Kimin nesi varsa konur, kim ne isterse onu alır. Halka dönmek demektir. Halka döneyim deyip dış sömürücü sermayeye dönmek olmalıdır. İşte bizi huylandıran halkın üstünde bir sermayeye sahip olunmasıdır. Bu değirmenin suyu nereden geliyor? Adil Düzen halkın sermayesi ile bir partinin kurulmasıdır. Onun için önce halk işletmelerini kurmakla işe başlamıştır.

Bir sorumuz vardır. Siz halka dönüyorsunuz da biz 6 milyonun oyu olan Adil Düzen düzencisinin görüşme isteklerini niçin değerlendirmiyorsunuz. Niçin görüşmelerimize müsbet cevap vermediniz. Size ulaşmadı ise bu özür kabahatten büyük demektir. Siz şimdiden zavallı sarayda mahpus bir kimsesiniz.

 

 

Neden "liberal" bir parti?

Yukarıda da ifade edildiği üzere, ülkemizin siyaset sahnesindeki politik hareketlerin tümü temelde devletçi zihniyetin ürünleri ve savunucularıdırlar. Bu durum, bu partileri birbirinin tıpatıp benzeri kılmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti, Mustafa Kemal’in ortaya koyduğu ilkelere dayanır.

Bu ilkeler şunlardır:

  1. Milli Hakimiyet İlkesi: İstiklâl ve Cumhuriyet.  
  2. Milli Kuvvet İlkesi: Millî Ordu ve Milli Ekonomi.
  3. Kuvvetler Birliği İlkesi: Tek Meclis (Senato yok, Anayasa Mahkemesi yok) ve Tek Ordu var.
  4. Müsbet İlim İlkesi: Lâiklik, Muasır Medeniyetin Üstü.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin programı ise;

  1. Cumhuriyetle ekseriyet kararı alınacak; Lâiklikle azınlık korunacak.
  2. Halkçılıkla liberallik olacak; Devletçilikle tekele karşı korunacak.
  3. Milliyetçilikle geçmişe varis olunacak; İnkılâpçılıkla tutuculuktan korunacak.

Bu devlet silahla kurulmuştur. Silahsız devletin yapısı değiştirilemez. Bütün partiler halk partisi programını bozarak götürüyorlar. Kuruluş safhasında ve inkılâpların gerçekleşmesi için askeri metotlar kullanılmıştır. Tek parti düzeni korunmuş, tarikatlar kapatılmış, medreseler ortadan kaldırılmış ve devletçilikte aşırıya gidilmiştir. Şimdi yapılacak iş, cumhuriyetin ve altı okun korunarak çok partili sisteme geçmek. Değişik tarikatların faaliyetine izin vermek, değişik tip üniversiteleri açmak ve halk sektörü yanında özel sektöre de yer vermek. Ancak cumhuriyetin temel ilkeleri bozulmamalıdır. Devlet bunlardan uzak olacak, ama tarafsız olacaktır. Bu çoklu grupta tekele, tek partiye, tek üniversiteye, tek tarikata, tek firma grubuna gidilmesi önlenmelidir. Devletimizin dayandığı temeller korunmalıdır. Silahla gelen silahsız gitmez. İlerleyen sahifelerde bu programın bu dengeyi gözetip gözetmediğini göreceğiz. Hatırlatalım ki, Adil Düzen budur ve Adil Düzen Programı bütün bu dengeleri gözetmiştir.

 

Nitekim, yakın tarihimizden örneklersek,1973-74 MSP-CHP ve izleyen AP koalisyon hükümetleri bu nedenle uyumlu yürüyebilmiştir. Bugünkü DYP - SHP koalisyonunun zahiri uyumu da, aynı gerçeğe bağlanabilir.

Ekseriyet sisteminde denge sağlanamaz. Ekseriyet sistemi düzeni yaz-boz tahtasına çevirir. Sömürü sermayesi ülkeleri sömürmek için ekseriyet sistemini koyup dünyayı harp meydanına çevirmiştir. Çoklu sosyal gruplar olacak, ancak bunlar arasında yarış olacaktır. Ekseriyet sistemi yerinden nisbi sistem olacaktır. Tüm grev ve yetkiler alınan oya göre bölüşülecektir. Hükümetler ve genel müdürler nisbi sistem içinde seçilmişlerin temsilcileri tarafından yönetilecektir. Ekseriyetin ibrası ve sorumlu tutması ile değil, siyasi parti gruplarının hakemlerden oluşan tarafsız ve bağımsız yargı önünde hesap vermeleri ile denetlenecektir.  

Hakemler meclisten oluşacaktır ve dolayısıyla dokunulmazlık olmayacak ama milletvekillerini milletvekillerinden başkası muhakeme edemeyecek. Bu Kuvvetler Birliğinin gereğidir. Ama iç yargı nedeniyle adalet yine sağlanacaktır. Denge varolacaktır. Bakınız, bizim çözümümüz hazır ve sadedir. Bakalım Liberal Parti’nin bir çözümü var mıdır? İleride görmeye çalışacağız.

 

Bu partilerin hepsi aynı hamurun ürünleridir çünkü, hepsinin kuruluşunda ve yönetiminde devletçi zihniyetin temsilcileri; yaşamları boyunca şu ya da bu şekilde devlette görev almış kişiler bulunmaktadır.

Devlette devamlılık esastır. Gökten insanlar gelmeyecektir. Eskileri suçlamak yerine, yenileri yetiştirmek gerekir. Adil Düzen geçmişteki iktidarların gereğini yaptığına inanır. Bizim grevimiz onları tartışmak değil, bizim ne yapacağımızı ortaya koymaktır. Hatalar varsa, bunun kişilerde değil, sistemin eksikliğinde bulmadır. Adil Düzen bunu yapmaktadır. Liberal düşünce kadroları suçlamaktadır. Bu batının metodudur. Sosyalizm de kötü, kapitalizm de kötü. Peki, iyi olarak ne var? İyi yok. Bu daha kötü. Şerrin azlığında yarışma. Halbuki Adil Düzende hayırda yarış vardır. Hepsi hayırlıdır, ama en hayırlı kimse orya gitmedir. Adil Düzen mi? Yoksa, liberal düzen mi? Çözüm budur. Adil Düzenin olduğu her iktidar uyum içinde olur. İlk deneme MSP-CHP arasında olmuştur. Bu gelenek bugün bütün koalisyonlarda sürmektedir. Bu bize ekseriyet sistemi yerine nisbi sistemi haklı çıkarmaktadır. Biz iktidar olalım demiyoruz. Halk iktidar olsun diyoruz. Oysa Liberal Parti hâlâ ben iktidar olayım diyor. Yani kendisi de liberal değildir. Sadece isim yetmez.

 

Zaten bu nedenledir ki, ülkemiz gerek ekonomik, gerek sosyal, gerekse kültürel atılımları bir türlü gerçekleştirememekte ve bugünkü tıkanıklıkları yaşamaktadır.

Bugün onbin yıllık tarım döneminden sanayi dönemine geçilmektedir. Onbin yıl içinde oluşan tarım hukuku birbirini tanıyanların hukuku bugün artık sadra şifa olmuyor. Bütün dünyada bu böyledir. Adil Düzenin buna karşı çözümü vardır. Bugünkü müsbet ilimlerin yardımı ile fıkıhtaki dört delile dayalı olarak içtihat yapıp yeni düzen üretmek. Müsbet ilim ve Kur’an terkibi bir düzen ortaya koymak. Bunun için yapılan çalışmalar onbinleri bulan sahifelerde anlatılmaktadır. Çıkan her sorun çözülmektedir. Liberal Parti’nin çözümleri ve metotları var mıdır? İlerleyen sahifelerde bulamayacağımızı biliyoruz. Çünkü tarihte dine dayanmadan çözülmüş bir hukuk düzeni yoktur. Batı tekniği çözmüş ama hukuku çözmemiştir. Ancak sömürü düzeni kurmuşlardır. O düzende biz sömürülen rolündeyiz. Ama coğrafi ve siyasi konumu sebebiyle sömürülen bir ülke statüsüne bile yükselmiş değiliz. Kurbanlık koyunuz., kurban edilecek tarihi kararlar aldırıyorlar. Liberal Parti’nin bundan haberi var mıdır? Varsa, onların sömürü düzeninde nasıl çareler arıyor? Türkiye’de dengesiz liberal düzen intihardır.

 

Bugüne dek Türkiye'de gerçekten bireye, sokaktaki insana dönük, onu merkez alan, onun yaratıcı ve girişimci gücüne güvenen, onu onurlandıran bir siyasi oluşuma gidilmemiş; bu yapıda bir siyasi harekete girişilmemiştir.

Bugün Türkiye’de çok büyük gelişme vardır. Batının bütün baskılarına rağmen.

En güçlü siyasi partiler Türkiye’de vardır. Batıda sömürü sermayesinin kurduğu kardeş partiler vardır. Sermeye dediklerini yaptırmak için iki partiyi bulunduruyor. Dinlemeyeni indirip diğerini geçiriyor. Batıda çok parti yoktur ki hürriyet olsun.

Batıda klasik dinler vardır, mezhepler vardır. Halkın oluşturduğu çeşitli partiler faaliyettedir. Bir F. Gülen cemaati oluşmuştur. Bu insana dönüktür.

Bugün Türkiye’de Adil Düzen ilmi gelişmektedir. Ne batıda ne doğuda böyle bir ilim yoktur. Oysa gelecekte insanlık Adil Düzen ilke yönetilecektir.

Bugün Türkiye’de ve yalnız Türkiye’de halk sermayesi vardır. Oysa doğuda sermaye yoktur. Batıda sömürü sermayesi vardır.

Adil Düzen bu hareketin fikir merkezidir. Düşünce merkezidir. Dış baskıları yendiğimiz zaman Türkiye’nin sorunları ilerleme sorununa dönüşecektir.

Liberal Parti’nin bu husustaki düşünceleri belli değildir. Ama halka daha fazla hürriyet, anarşiye davet olabilir. İleride anarşiye karşı dış saldırılara karşı aldığı tedbirleri gördükçe bu hususta daha geniş bilgiye sahip olacağız.

 

Oysa, liberalizm ve liberal demokrasi, tüm çağdaş ve ileri ülkeler için olduğu gibi, Türkiye ve Türk insanının refah ve mutluluğu için de tek yoldur.

Mustafa Kemal 1924’e cumhuriyeti kurunca, muasır medeniyetin bütün icaplarını yerine getireceğiz, demiştir. Bir asırdan fazla zamandan beri başlanmış inkılapları on yılda tamamlamıştır. Muasır medeniyetin bütün icaplarını yerine getirmiştir. Geriyiz demiştir; Avrupalıları taklit edeceğiz dememiştir. Milletin haysiyetini korumuştur.

Sonra 1933 konuşmasında biz muasır medeniyetin bütün icaplarını yerine getirdik, artık Avrupalılara yetiştik diyerek, yine zımnen; işimiz bitmemiştir, muasır medeniyetin fevkine çıkacağız, elimizde tuttuğumuz meş’ale müsbet ilkimdir, demiştir. Ne yazık ki, savaşlar sebebiyle müsbet ilme dayalı muasır medeniyetin fevkine çıkma savaş sebebiyle 15 sene ertelendi. Sonra da batı tezgahı olarak sözde liberal partiler geldir. Yaptıkları iş Kemalizmin tam tersini yapmak, ama ona tapmak şeklinde bir anlayışı getirdiler. Kanunlarla onu tanrılaştırdılar. Bu millet hâlâ bunun belasını çekiyor.

Oysa, Adil Düzen diyor ki; Cumhuriyeti Mustafa Kemal’in Başkanlığında Türk Ulusu kurdu. Türk Ulusu Müslümandır ve İslâmiyet’in gereklerine göre cumhuriyeti kurmuştur. Mustafa Kemal kendisi amel olarak Müslüman olmayabilir. Ama general olarak bir İslâm generalidir ve bütün kültürünü İslâmiyet’ten almıştır. Yaptığı işler İslâmiyet’e uygundur. Resmen de gerek Lozan’da, gerekse sonraki uygulamalarda Türkiye hep İslâm devleti olarak kabul edilmiştir. Bu anlayış 1950’den sonra bozulmuştur.

O halde yapacağımız iş; bir taraftan milliyetçiliğimizle geçmişimize dayanacağız, ama inkılâpçılığımızla da muasır medeniyetin fevkine çıkacağız. Liberal Parti “Çağdaş ve liberal demokrasi içinde” demekle hem bizim çağdaş olmadığımızı ilân ediyor, hem de başka ülkelerin bizden üstün olduklarını tescil ediyor. Yani taklitçi bir parti. Kendisinin bir şeyi yok. Başkasının uydusu bir parti. Bu ifade bizi üzmüş, şimdiden ümidimizi kırmıştır.

 

Devletçilik

Özenle vurgulamak isteriz ki, Liberal Demokrat Parti devletçilik deyimini, tipik totaliter devletçilik anlamıyla kullanmaktadır. Şöyle ki:

Devletçilik anayasanın değişmez maddesidir. Lâiklik de böyledir. Bunların tanımlarını istediğiniz gibi yapabilirsiniz. Ama bunlara karşı olamazsınız. Burada teknik hata vardır.

 

Devlet dünyada sınırları belirli bir toprak parçası üzerinde yaşayan bireylerin asgari müştereklerde birleştiği ve anlaştığı sistemdir. Bu gerçek devleti, birey için ve bireyin içinde yer aldığı, işlev verdiği kurumlar itibariyle, varlığını borçlu olduğu güç haline getirir.

Totaliter devletçi sistemine sosyalizm denir. Sosyalizm her türlü üretim araçlarının ve teşebbüslerin kamulaştırıldığı bir sistemdir. Devletçilik ise halkın yapamayacağı işleri devletin yaptığı bir sistemdir. Türkiye’de böyle uygulanmıştır. Adil Düzen halkçılıkla dengelenen devletçiliğin yanındadır.

Devlet, bir ulusun edindiği yurt üzerinde özel mülkiyetle kurduğu hakimiyettir. Hakimiyet halkın örgütlenmesi demektir. Mülkiyet de ülkenin parsellere ayrılıp kişilerin kullanımına tahsis etmedir. Adil Düzene göre devlet budur. Devlet sistem değildir, sistem devletin bir vasfıdır. Tanım hatalıdır. Ulus devleti yerine kapitalistlerin çıkar ortaklığı çeklinde tarif ettikleri devlet vardır. Sosyalistlerin enternasyonal devlet anlayışları var. Biz devleti ne dine, ne insanlığa, ne de sermayeye dayatmıyoruz. Liberal Parti sistemdir demekle gayesinin ne olduğunu belirlemelidir.

Kişi ancak topluluk içinde yaşar, tek başına yaşayamaz. Toplulukta birey olmadan oluşamaz. Adil Düzen devlet çıkarları ile kişi çıkarlarını birleştirebilen bir düzendir. Kişi topluluk içinde hürdür. Topluluktan ayrılabilme hürriyetine sahiptir. Topluluğu dağıtma hürriyetine sahip değildir. Liberal Parti’nin bu husustaki görüşleri daha belirlenmemiştir. İleride bulacak mıyız? Yoksa yok. Bilmiyoruz. Mekanizması var mı? Somut çözümleri var mı? İlerideki sahifelerde göreceğiz.

 

Devletçilik bu asli, bu yaşamsal gücün birey için değil, bireye karşı kullanılması şeklinde tezahür eden bir yönetim anlayışıdır.

Adil Düzen devletten başka bir şey olan devletçiliği halkçılıkla beraber eşit seviyede belirlenmiştir. Devletçi olmayan ülke sömürülür. Türkiye sömürülmekle kalmaz, yıkılır. Türkiye devletçi olmasaydı kentleşemezdi. Devletçi olmasaydı Avrupa’dan teknolojiyi transfer edemezdi. Teknik elemanları olmayacağı için sanayileşmezdi. Dış sömürü sermayesinin mezbeleliği olurdu.

 

Devletçilik yalnız Türkiye'de değil, tüm dünyada gerek ekonomik, gerek sosyal, gerekse kültürel alanlarda iflâs etmiş bir sistemdir.

Tam tersine dünyada sosyalizm ve kapitalizm iflas etmiştir. Devletçilik gelmiştir. Artık dünyanın her yerinde parayı devlet basıyor, krediyi o dağıtıyor. Vergi yüzdelerini o tesbit ediyor ve bu %50 civarındadır. Diğer taraftan da sosyalist ülkeler yıkılıp gittiler, yıkılmayanlar da liberalleştiler. O halde dünyada insanlık süratle devletçiliğe gidiyor. Yani halkın yapabileceğini halk yapıyor, halkın yapamayacağı işleri devlet yapıyor.

Dünyada insanları bir araya getirip devlet kurduran ya çıkardır, bu kapitalist devlettir; ya korkudur, bu sosyalist devlettir; ya da sevgidir, bu İslâm devletidir. Bu devlet için şarttır, ama yeterli değildir. Adil düzen devleti sevgiye dayanarak oluşturur. O sevgi halkı zengin eder. Zenginlik ve cesaret kuvvetli yapar. İnsanların saadeti ancak Adil Düzende vardır. Adil Düzende insanlar dayanışma ortaklıkları kurar ve değiştirirler.

İlmî dayanışma yasamayı, meslekî dayanışma yürütmeyi, dinî dayanışma murakabeyi ve siyasî dayanışma yargı kuvvetlerini bulundurur. Tam demokratik düzendir. Halkın saadeti tanrılara sunak sunmakla elde edilmez. Mekanizmalarla olur. Topluluk içinde olur. Devletçiliğe karşı olmakla olmaz. Devlet halkın hürriyetini gerçekleştiren bir ortaklıktır. İnsan seyahat hürriyetine sahip ama yol yoksa o hürriyetten ne çıkar? Yahut pahalı ise o ne biçim hürriyettir? Yoldan para almazsa işte seyahat hürriyetini sağlar. Devlet vergi karşılığı halka bedava hizmet eder. Liberal Parti’nin mekanizması var mı? Somut çözümleri var mı? Göreceğiz. Sabırla, ben yazmaya, siz de okumaya devam edelim.

 

Oysa, bireyin özellikleri dünyanın her yerinde aynıdır ve değişmez. Birey refah ister, mutluluk ister, kendini her alanda özgürce ifade etmek ister. Bireyin bu temel, bu vazgeçilmez özelliklerini tarih boyunca ne Lenin, ne Stalin, ne kapitalizm, ne de sosyalizm değiştirebilmiştir.

Batı devlet ile kişiyi ayrı ayrı şeyler olarak görmektedir. Oysa, bunlar bir çorabın ilmikleri gibidir. İlmiksiz çorap olur mu? Çorapsız ilmik bir işe yarar mı?  

“Mutluluk = Devlet * Kişiler” formülü ile verilir. Azami mutluluk ikisinin eşit olduğu denge hâlidir. İşte Adil Düzen bunun içindir.

 

Liberalizm bu anlayışla insanı, bireyi merkez almakta; bireyin özgürlüğünü, bireyin refah ve mutluluğunu öncelikli amaç olarak belirlemektedir. Liberalizm, toplumsal refah ve mutluluğun, bireysel özgürlük, refah ve mutluluktan geçtiğine inanır.

Devletçilik müdahalecilik değildir. Müdahalecilik, devletin hukuk devleti olup olmamasına bağlıdır. Şeriat devleti olup olmamasına bağlıdır. Müdahalecilik gericiliktir. İrticadır. Adil Düzen de buna şiddetle karşıdır. Ancak Adil Düzen müdahalesiz mekanizmaları oluşturmuştur. İçtihat, serbest sözleşme, yerinden yönetim ve hakemlik ilkeleri ile sağlanmıştır. Eğer bu müesseseler yoksa işler mevzuat içinde yürümüyorsa müdahale zorunluğu vardır. Yoksa devlet yok olur. Ve kişiler de helâk olur. Liberal düşüncenin müdahalesiz bir düzen hakkında geliştirdiği mekanizması ve somut çözümleri var mıdır? Adil Düzenin vardır ve adım adım açıklıyoruz. Liberal görüşün de varsa, onu görmek istiyoruz. Bizim görüşme talebimiz de bunları öğrenmek içindi. Ama talebimiz reddedildi. Demek yokmuş. Birinin bir şeyi yanlış yapması başka, sistemin bozuk olması başkadır.

 

Bugün devletçilik, belki de geçirdiği belirli bir evrimin sonucu olarak, artık ham müdahalecilik biçiminde değil; halka hizmet şeklinde tezahür ediyor olsa da, bu bir aldatmacadır ve bunun bir aldatmaca olduğu, tecrübelerimiz ile de sabittir.

Biz önerdiğimiz anayasada Türkiye devleti demokratik, lâik, sosyal ve liberal bir hukuk devletidir dedik. Bir şeyin hukuki olduğunu tarafların seçtiği bağımsız ve tarafsız hakemlerden oluşan yargı tesbit eder dedik. Bir araba yapıyorsunuz. Tekerleği yok, yürümüyor, diyorsunuz. Bu araba yürümez, diyorsunuz. Anayasamızı kökten değiştiremeyiz. Onun eksikliklerini tamamlarız, hatalarını düzeltiriz. Bunun için mekanizma gerek, somut çözüm formülleri gerek. Adil Düzen bunu yapmıştır ve ulusuna arz etmiştir. Liberallerin mekanizmalarını ve çözüm önerilerini görmek için satır satır izlemeye devam ediyoruz.

 

Toplumsal kalkınmayı sağlamak, istihdam yaratmak, vb sosyal devlet anlayışı, söylemden öteye gidememiş; birey, toplum ve kurumlar bu anlayışın sonucu olarak, sürekli istismar edilmişlerdir.

Türkiye’de halkın oluşturduğu bir Adil Düzen vardır. Buna karşılık Batıda kapitalistlerin empoze etmeye çalıştığı sosyalizm vardır. Batı bunu Türkiye’yi yıkmak için empoze ediyor. Adil Düzen, kapitalizmin ve sosyalizmin iyi taraflarını almak ve kötü taraflarını atmak suretiyle bir senteze gitmedir. Batı ise sosyalizmin kötü taraflarını bir kanada empoze ediyor; liberalizmin de kötü taraflarını iyi göstererek bir kanada empoze edip çatıştırıp devletimizi yıkmaya götürüyor. İşte benim Liberal Parti hakkındaki intibaım budur. Yoksa o partinin ilk kuracağı sistem mağazası Adil Düzen olurdu. Görüşmek için bizim telefonlarımızı aşındırırdı. Diyelim ki, uyanmadı. Şimdi ilerleyen sahifelerde gördüklerimizi anlatacağız. Elbette bunu kendisine göndereceğiz; ona ulaşır veya ulaşmaz, okur veya okumaz, bizim bilmemiz mümkün olmayacaktır. Bunlar dipsiz kuyu gibidir. İstediğin kadar taş ger, gelmez. Kuran; “Onlar dilsiz. sağır ve kördürler.” diyor. Ümit ederiz ki bu kitap onlara muska olur da dillerini açar, kulaklarını yıkar ve gözlerinin kataraktlarını alır.

Bunlar birleştiler ve Adil Düzeni susturdular. Şimdi onların nefesleri kesiliyor. Allah’ı yenen olmamıştır. Çünkü Allah tektir. Her şeyi o yaratmıştır. Yaratılan Yaratan’ı yenebilir mi? Liberalistler, sizin görüşünüz nedir? Elbette bu husustaki görüşlerinizi de yakalayacağız. Daha bu hususta da bir kanaatimiz yoktur. Size göre Allah var mı, kitaplar indirmiş mi? Allah sizden iyi biliyor mu? Bu konulardaki görüşleriniz nedir?

Adil Düzene göre Allah vardır, kitapları indirmiştir. Ama kimseyi kendisine vekil yapmamıştır. Herkes kitabı kendine göre anlar ve yine hesabı ona verir. Kimse kimseyi inançta ve ibadette zorlayamaz. Ama herkesin kendi din ve anlayışını başkalarına anlatma ve görüşlerini tartışma hakkı vardır. İşte liberalizm budur. Tek dinin veya ideolojinin bu devlet ideolojisinde olsa dahi empoze edilmesi Adil Düzene aykırıdır. Adil Düzen fikirlerin serbestliğini ne kadar savunuyorsa, filler mevzuat içinde tarafsız ve bağımsız hakemlerden oluşan yargı denetiminde olmasını da o kadar şiddetle savunuyor. Bir dinin diğer dine veya yönetime karşı olmaya şiddetle karşı olduğu gibi yöneticilerin de kendi dinleri ve anlayışlarını halka empoze etmeye karşıdır. İşte bizim lâiklik anlayışımız budur. Liberallerin lâiklik anlayışı nedir? İleride göreceğimizi sanmıyorum. Ama filmi sonuna kadar izleyeceğiz.

 

 

TEMEL FELSEFE VE ÖNCELİKLİ AMAÇ

Amaç deyince devletin amacı mı, partinin amacı mı? Devletin amacı ise diğer partilerle nasıl uzlaşacağının belirtilmesi gerekir. Adil Düzen Partisi bu amacı anayasanın değişmez maddesinde toplamıştır.

“Türklerin Türkiye’de kurduğu, merkezi Ankara’da, dili Türkçe, kendisine has ay-yıldızlı bayrağı ve marşı olan Türkiye Cumhuriyeti devletinin düzenini, ülkesi ve ulusuyla bölünmez bir bütün olarak insanlık içinde, yerel yönetime saygılı, demokratik, lâik, liberal ve sosyal bir hukuk düzenidir. Bu düzen hakemlerden oluşan tarafsız ve bağımsız yargının güvencesindedir. Türk halkından oluşan Silahlı Kuvvetler yargı kararlarının koruyucusudur.”

“Devlet askeri güçle kurulur ve korunur. Hukuk düzeni ile yaşar ve gelişir. Askeri düzen, kuvvetin hakim olduğu merkezi yönetim olup sonuçtan kollektif sorumlu bir düzendir. Hukuk düzeni ise yerinden yönetimli hakkı kuvvetli kılan davranıştan ve ferdi sorumlu tutan bir düzendir.”

“Bunlar değiştirilemez.”

Adil Düzen Partisi’nin gayesi, zaten anayasa tarafından benimsenen bu esasları diğer partilerle uzlaşarak bu prensipleri gerçekleştirecek mekanizmaları bulmak ve somut çözüm önerileri üretmektir. Bakalım, liberal düzenin gayesi nedir?

 

Temel Felsefe ve Öncelikli Amaç

Liberal Demokrat Parti' nin öncelikli amacı, bu aldatmacayı bireyin ve halkımızın gözleri önüne sermek; devletçilik anlayışının neden olduğu maddi ve manevi kayıpları Türk halkına anlatmaktır.

Kapitalizmde ve sosyalizmde amaç karşı tarafı çökertmek, Adil Düzende amaç karşı tarafı uzlaşarak ülke kalkınmasında ve gelişmesinde dayanışma içine girmek. Uzlaşma ve çatışma. Halkın sofrana neyin konduğunu bil; bölmek ve parçalamak.

 

Liberal Demokrat Parti' nin bu bağlamda başarısı halkımızın liberalizmi benimsemesi yolunu açacak ve hareket böylece ivme kazanacaktır. Böylelikle, tarihimizde ilk kez bireyin ve dolayısıyla, halkın iradesinin devlet yönetimine doğrudan yansıması, liberal demokrasi ile gerçekleşmiş olacaktır.

Kur’an; “Hak geldi, bâtıl gitti.” der. Oysa sömürücüler; “Bâtıl giderse hak gelir.” der. Çünkü sömürücü sermaye tarafları çatıştırır, ikisini de yorup bitirir, sonra kendisi gelir. Hayat boşluğu kabul etmez, önce koy sonra gönder. Adil Düzen yok etmeye değil, var etmeye çalışır. Yok etme mikrobun işidir. Hücrenin işi var etmedir.

 

Liberal Demokrat Parti' nin liberal devlet yönetimi anlayışı doğrultusunda öngördüğü siyasi, idari, sosyal ve ekonomik yeniden yapılanma programı izleyen sayfalarda genel hatları ile yer almaktadır.

Programın genel hatları anayasamızdır. Asıl anayasadaki hedeflerin gerçekleşme mekanizmalarını ve somut çözüm amaçlarını üretmektir. Beklenen haber veriliyor, programda sloganlardan başka bir şey bulamayacağız. Ama hemen pes etmeyelim. Sonuna kadar devam edelim. Bize sunulan zehrin mahiyetini öğrenmeye çalışalım.

 

Söz konusu yeniden yapılanma programının temel felsefesi, bireyi devletçiliğe karşı korumak; onu özgür ve rahat bırakarak, inisiyatif sahibi kılmaktır.

Adil Düzenin amacı bireyle devlet arasında birliği ve dayanışmayı tesis etmek ve birbirinden ayrılmaz bütün olan yanları arasında denge kurmaktır. Uzlaşmacı ve barışçı bir düzendir. Liberal düzen ise devletle halkı çatıştırmak ve halkın yanında cephe almak. Elbette demokraside insan hürdür. İstediği yere gidebilir, ama nereye gittiğini bilmesi gerekir.

 

Tekrar ediyoruz: Liberal felsefe bireye güvenir, bireye inanır, bireyi özgür kılar, bireyi kayıt altına almaz, bireyden kuşkulanmaz, bireyden korkmaz! Dolayısıyla, öngörülen sistemde birey siyasi, idari, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda doğrudan söz sahibi olacak, inisiyatifini kullanabilecektir.

Topluluğun düzenini bozmamak şartı ile bireyin hür olması Adil Düzen Partisi’nin de temel amacıdır. İnsanın cüz’i iradesi mukaddestir. Adil Düzen bunun mekanizmasını getirmiştir. Liberal Parti’nin mekanizmasını da görmek istiyoruz.

 

Liberal Demokrat Parti için, liberal hareketin demokrasinin kuralları içinde, bireyin ve halkımızın rızası ile, katılımı ile gerçekleştirilmesi, birincil önemi haizdir.

Halkın istek ve iradesi ile düzenin oluşması, peygamberlerin sistemidir. Filozofların sistemi ise halkı kuvvetle yola getirmektedir. Halkın oluşa katılması için empozabl bir partiye değil, transfer bir partiye ihtiyaç vardır. Yani parti kendi fikirlerini halka kabul etmekle uğraşmamalı, halkın fikirler üretip sistemi oluşturmasına yardımcı olmalıdır. Hodri meydan! Bu konuda birleşelim, dayanışalım. Ortak bir dergimiz olsun. Orada görüşler arz edilsin. Bilmemek eksiklik değildir, bilmeyi istememek eksikliktir. O da görüşmeyi ve tartışmayı reddetme ile başlar. Adil Düzen her türlü sistemleri görüşmeye ve tartışmaya dâvet eder. Nerede? Ancak savcılığa dâvetiye çıkarıyorlar.

 

 

ÖRGÜTLENME

Partinin kimlerden oluştuğundan ziyade, partinin mâli kaynaklarının nereden geldiği hususu önem taşır. Çünkü parayı veren düdüğü çalıyor. Gerçek parti halkın parasıyla kurulmalıdır. Halkımızın ise parası yoktur. Sonunda parti sömürenlerin partisi oluyor. Adil Düzende parti kurmak isteyenler önce Adil Düzene göre ortak işletme kurmalıdırlar. Ortakların bir partiyi desteklemeleri için bir fon ayırmalıdırlar. Böylece partiler halk şirketlerine dayanmış olurlar. Yoksa birinin desteği ile kurulan parti parti değil, sömürü aracı olur.

 

Örgütlenme

Yukarıda ifade bulan felsefe, Liberal Demokrat Parti bünyesinde de benimsenmekte; parti örgütü ortalama Türk halkının gerçek temsilcileri ile oluşturulmaktadır.

Parti bir dergi çıkarmalıdır. Bu dergide kurucular yazı yazmalıdırlar. Kurucular dergiye abone bulmalıdırlar. Bunlar aynı zamanda partinin üyeleridir. Dergiyi okumayanın yönetmeye hakkı yoktur. Her yılın sonunda abonelerin en az yirmide bir abonesi olan kurucunun yönetim kurulu üyeliği devam eder, bunun altına düşenin kurculuğu sona erer. Bir ortak en çok beşte bir aboneyi yani üyeyi temsil edebilir. İşte bu yolla devamlı yarışma ve yenileme gerçekleşir. Liberal partinin buna benzer bir örgütlenmesi var mıdır? Bakalım.

 

Nitekim, Liberal Demokrat Parti, tüm diğer siyasi partilerin kuruluşunda ve yönetiminde gözlendiği gibi, sadece aydın, seçkin kesime hitap eden, onların desteğini arayan bir hareket değildir. Tersine, öncelik sokaktaki sıradan insanındır.

Bir örgütte eşit imkanlar sağlayarak, seçilerek adil bir sistem içinde uygun yere gelebilme ve hizmet verme olmalıdır. Bunun mekanizmasını ben yukarıda belirledim. Biz Millî Nizam Partisi’nde bunu kurmadığımız için bugün Türkiye bu durumdadır. Adil Düzen Partisi bu deneyimini değerlendirecektir. Liberal Parti’nin acaba böyle bir deneyim veya eğitimi var mıdır? Görelim.

 

Liberal Demokrat Parti kurucuları, kendi kaderini eline almış girişimcilerden oluşmaktadır. Kahvehane işletmecileri, manavlar, bakkallar, şoförler vb dinamik küçük ve orta boy girişimciler yani, esnaf kesimi, Liberal Demokrat Parti örgütünün bel kemiğini teşkil edecek; her yörede, her yerleşim biriminde bu özellikleri haiz bireylere partimizin kapıları hep açık olacaktır.

Bir sınıfa dayalı bir parti bölücüdür ve başarısızdır, sömürüye hazırlanmaktadır, demektir. Adil Düzen Partisi üyeler arasında hiçbir fark gözetmez. Zihniyet ve inanç farkını bile gözetmez. Hatta ahlâklı olup olmadığına bakmaz. Adil düzende suç var ve cezası var. Suç fiildir, ceza da failedir. Kişi suçlu değildir. Başka işlere karıştırılmaz. Demek ki Liberal Parti esnafın partisi imiş. Bunda samimi midir; yoksa sömürü sermayesinin kurdurduğu sömürü aracı mıdır? Bunu da şimdilik bilmiyoruz.

 

Liberal Demokrat Parti tüm gelişmiş ülkeler için olduğu gibi, Türkiye için de gerçek liberal demokrasiyi savunan herkesi çatısı altına davet etmektedir.

Adil Düzende partiye gelen kimsenin görüşlerini açıklama, projelerini anlatma hakkı vardır. Kimse ona baskı yapamaz.

Adil Düzen Partisi’nde partiden yararlanarak diğer partililere ulaşma imkanına sahiptir. Herkes böylece kendisini duyurma imkanına sahiptir.

Adil Düzende herkes oyunu serbestçe kullanır. Oyunu kullanmada baskı yapılmaz.

Adil Düzende görüşler empoze edilmez, serbest tartışma sonunda kendiliğinden oluşur.  

Liberal Parti’de böyle imkan var mıdır? Varsa, bizimle neden görüşmüyorsunuz?

 

Dilek

Liberal Demokrat Parti Türk insanının ve Türk halkının bilincine, sağduyusuna güvenmekte; liberal demokrasiyi destekleme ve yeşertme inisiyatif ve kararını onlara bırakmaktadır.

Adil Düzen Partisi’nde dört kademe vardır. Önce herkesi dinleyeceksin. Sonra görüşlerini muhaliflerle tartışacaksın. Sonra onu kendin uygulayacaksın. Sonra görüşlerine katılanlar ile birleşeceksin. Parti aynı görüşte olan insanların değil, birbirleriyle tartışan ve sonunda anlaşanların anlaştıkları işte iş birliği yapan kimselerin oluştuğu bir pazar yeridir.

Liberal Parti kendi görüşlerini tartışmadan doğru kabul eden bir parti midir? Öyle görünüyor.

 

 

GENEL DEĞERLENDİRME

İnsanlık tarih boyunca toplayıcılık, avcılık, çobanlık ve tarım aşamalarından sonra mübadele dönemine girmiş; pazar mübadelesi, tüccar mübadelesi ve işçilik dönemlerini yaşamıştır; şimdi ortaklık dönemine girmektedir.

İnsanlık ilimde görenek, tedris, tartışma ve deneme devrelerini geçirmiş; şimdi bilgiye dayalı danışma dönemine gelmiştir.

İnsanlık dinde önce ilmi, sonra devleti, sonra ekonomiyi bağımsız hâle getirmiş ve sonunda dinde zorlamaya son vermiştir. İçtihat ve icma müesseseleri ile insanlığı demokratik düzene götürmüştür. Bundan sonra din topluluğun ihtiyacını belirleyen ve kişileri ahlâken denetleyen bir kurum olacaktır.

İnsanlık Mezopotamya’da devlet aşamasına gelmiş, İbranilerde hukuk düzenini kurmuş, Hıristiyanlıkla lâik düzen gelmiş, İslâmiyet ise demokratik düzeni yani şeriatı getirmiştir. Bu hak medeniyetleri Mısır’da, Yunanistan’da, Bizans’ta ve Batıda kuvvet medeniyetlerine dönüşmüştür. Bugün dördüncü kuvvet medeniyeti olan Avrupa Medeniyeti çökmekte, V. Hak Medeniyeti ve II. Kur’an Medeniyeti doğmaktadır.

Tarihte tarım döneminde göçebelikten yerleşik döneme geçilmiştir. Şimdi tarım döneminden kent dönemine, sanayi dönemine geçilmektedir. İnsanlık nebati hayat yaşarken, bilgisayar ağıyla hayati hayata geçmektedir. Yani tarihin en büyük evrimi günümüzde gerçekleşmektedir. Bu sebeple çevre kirliliği, neslin bozulması, silahlanma ve anarşi olmak üzere dört ana sosyal tufan gelmektedir. İşte bu tufana karşı bir sosyal gemi gereklidir ve bu da “Adil Düzen Gemisi”dir. İçinde liberal demokratik yönetim de vardır. Ama liberal demokraside Adil Düzen yoktur.

 

DÜNYA VE TÜRKİYE

Türkiye İskitler, Hunlar, Göktürkler ile eski dünyayı istila etmiş olan devletlerin varisidir.

Türkiye Emeviler gibi dünyaya İslâmiyet’i götürmüş olan devletlerin varisidir.

Türkiye Viyanalara kadar gitmiş ve batıya korkulu rüyalar yaşatmış olan Selçukluların ve Osmanlıların varisidir.

Türkiye dünyanın kara, deniz, hava ve kültür yollarının merkezindedir. Türkiye yeni medeniyetin merkezi olma konumundadır. Ya olur, ya da ölür. Adil Düzen, hiçbir coğrafi emperyal emeli olmaksızın, gelecek bin yılda oluşacak olan V. Hak Medeniyeti’nin kurucusu olmaya Türkiye’yi taşımak emelindedir. Liberal Parti ise Türkiye’yi çökmekte olan Batı Medeniyeti’ne taşıma çabası içindedir. Muasır medeniyetin fevkine çıkma yerine arkasına koşma çabası içindedir. Adil düzencileri uyarıyorum. Attan inip yaşlı eşeğe binmeye kalkışmayın.

 

Dünya ve Türkiye

içinde bulunduğumuz yüzyılda dünyamız tarihinin en hızlı değişimini yaşadı.

Dünyanın maddi değişimi önemli değildir. Er-geç bütün dünyaya yayılacaktır. 20. yüzyıla kadar insanlık hanedanlarla yönetildi. 20. yüzyılın ilk yarısında insanlık diktatörlerle yönetildi. İkinci yarısında ise tarikat partilerle yani parti lideri, şeyhlerle yönetildi. 21.yüzyılda da insanlar sistem partileri ile yönetilecektir. Adil Düzen kişi partisi değil sistem partisidir. Biz liderleri yetiştirmekle değil, düzeni oluşturmakla meşgulüz. Liberal Parti’nin ise ne lideri ne de sistemi vardır. Biz bu kritiği yapmakla onu sistem partisine yükseltmek istiyoruz. Ona yardım ediyoruz. Keşke bizi de kritik eden biri çıksa. Ekrem Pakdemirli bu işe soyundu, ama tadı kursağında kaldı. Hayrettin Karaman birşeyler söylemek istedi, ama o da unutulup gitti.

 

21. yüzyılda dönüp arkamıza baktığımızda, sanayi, bilim ve teknolojide muazzam gelişmeler kaydedildiğini; özellikle iletişim ve bilgi-işlem teknolojilerindeki baş döndürücü gelişmelerin sonucu olarak, yepyeni bir çağa, Bilgi Çağı'na girdiğimizi görüyoruz.

Küçük topluluklar birbirlerini tanırlar, herkes herkesi bilir ve ona göre ilişki kurar. Topluluk büyüyünce birbirini tanımayan kişiler arasında ilişki kurulur. Onun için ehliyete gerek vardır. 20. yüzyılda diploma dönemi olmuştur. Ancak bu yeterli değildir. Teminatlı diplomaya ihtiyaç vardır. Yani ehliyeti veren mesleki kuruluş hata işleyenin zararlarını tazmin etmelidir. İşte Adil Düzen İslâmiyet’in önermiş olduğu âkile sistemini, velâyet sistemini modernize ederek ilmî, dinî, meslekî ve siyasî dayanışma ortaklıkları müessesesini getirmiştir. Bilgisizlikten doğan zararları ilmî, beceriksizlikten doğan zararları meslekî, ihmalden doğan zararları dinî ve kasden iras edilen zararları siyasî dayanışma ortaklıklarına ödetmiştir. Ayrıca, yasamayı ilmî, yürütmeyi meslekî, yargıyı siyasî ve denetlemeyi de dinî dayanışma ortaklığına vermiştir. Böylece teminatlı ehliyet sistemi ile bilgi çağının düzenlenmesi mekanizmasını üretmiştir. Somut çözüm önerileri getirmiştir. Liberal Parti’nin nesi var? Görmek istiyoruz.

 

Bilgi Çağı daha şimdiden 21. yüzyılda dünyamızın daha da hızlı ve köklü değişikliklere sahne olacağına işaret etmektedir.

20. yüzyılın başında tarihi ömrünü tamamlamış olan IV. Hak Medeniyeti/ I. Kur’an Medeniyeti’nin cenazesi kaldırılmıştır. Yüzyılın ortasında ise bir dinlenme dönemi geçirmiştir. Sonunda atağa kalkmış, dünyada ve Türkiye’de Müslüman ve Hıristiyanlar varlıklarını ortaya koymuş, ateizmi perişan etmişlerdir. Ne var ki, bunu batının kuvvet modeli içinde yapmışlardır. 21. yüzyılın başında artık Adil Düzene dayalı ilmî, dinî, meslekî ve siyasî teşekkülleri kuracaklardır. Bu teşekküller içinde liberal, sosyal, nasyonal, üniversal gibi görüşlerin de yerleri olacaktır. Bu arenada Liberal Demokrat Parti’nin de rol almasını istiyoruz.

 

Hızlı ve etkin iletişim ortamında insanlar, kurumlar, halklar ve uluslararası etkileşim her alanda büyük değişime yol açacak; insanoğlu maddi ve manevi varlığını en yüce, en gelişmiş değerlere indeksleyen yaşam şartlarını her zamankinden daha çok talep eder duruma gelecektir.

Geleceğin yönetimi yerinden yönetim olacaktır. Hizmet ise merkezi olacaktır.

İnsan hürdür. Başkalarını ilgilendirmeyen işlerde kimse ona karışmayacaktır.

İnsan ocaklar içinde yaşayacaktır. Ocak kendi iç işlerini kendisi çözecektir.

İnsan hukuk düzeni içinde yaşar. Her ocağın kendi hukuk düzeni vardır ve kendisine özgüdür. Merkezi kanunlar bucaklar içinde geçersizdir.

İnsan iç güvenliğini ilinde korur. Devlet ilin iç işlerine karışmaz. Bağımsız devlet gibidir.  

İnsan dış savunmasını devlet içinde gerçekleştirir. İnsanlığın silahlı gücü yoktur. İç işlerine karışmaz.

Her türlü araştırma ve geliştirme insanlık tarafından yapılır ve insanlığın hizmetine sunulur.

İhtisas hizmetleri devlet içinde yapılır ve ülke halkına sunulur.

Hizmetler illerde yapılır ve halka sunulur.

Çalışmalar bucakta organize edilir.

Çocuklar ocaklarda büyütülür.

Sonuç olarak sosyal yapı bakımından tam yerinden yönetim vardır. Ekonomik yapı bakımından yani hizmetler bakımından merkezi yönetim vardır. Türkiye bağımsızlığını kayıtsız şartsız koruyarak, insanlık içinde diğer ülkelerle ve topluluklarla yakın işbirliği içinde olacaktır. İç işlerine kimseyi kesinlikle karıştırmayacaktır. İllerin iç işlerine de karışmayacaktır. İşte Adil Düzen dengeyi böyle sağlar.

 

Bu değişimden Türkiye'yi, Türk halkını ve birey olarak Türk vatandaşını soyutlamak mümkün değildir ve olmayacaktır.

Adil Düzene göre Türkiye tek taraflı olarak gümrükleri kaldıracaktır. İnsanlık içinde tamamen serbest mal ve emek hareketi olacaktır. Sadece Türkiye’ye gelen kişi ve mal Türkiye mevzuatına tâbi olacaktır. Ayrıcalık olmayacaktır. Liberal sistemin gereği olan bu esası bakalım ilerdeki sahifelerde Liberal Parti’de görecek miyiz?

 

 

DEĞİŞİM VE TÜRKİYE

Bir toplulukta değişim elbette dış tesirlerle olacaktır. Ancak, Adil Düzene göre dışarıdan gelenler kendi midemizde sindirilerek kana karıştırılmalıdır. Yoksa zehirler. Bu sindirme kurulacak olan partiler, medreseler, tarikatlar, firmalar tarafından tartışa tartışa ve yarışa yarışa sağlanacaktır. Yani şeriatlar demokrasi ile sağlanacaktır. Liberal Parti bakalım bu tek din, tek üniversite, tek odalar ve bürolar hakkında ne diyor? Bize göre ilim, din ve ekonomi de çoklu sistem içinde örgütlenmelidir. Başka türlü değişim olmaz.

 

Değişim ve Türkiye

Türkiye, coğrafi avantajı, köklü tarihsel birikimi, çok yönlü ve zengin kültürel varlığı, genç ve dinamik toplum yapısı, girişimci ve çalışkan insanları ile böylesi bir dünya ortamına değil uyum sağlamak, bu ortamın oluşmasına en büyük katkıda bulunacak tüm özelliklere sahip, dünya üzerindeki sayılı ülkeden biridir.

Türkiye gelecek bin yıllık Hak Medeniyeti’nin kurulmasında şimdilik en önde bir adaydır. Bütün medeniyetler doğu ve batı medeniyetlerinin izdivacı ile doğmuştur. Cumhuriyet inkılâpları ile bu iki medeniyet Türkiye’de nikâhlanmıştır. Şimdi doğacak bebeği bekliyoruz. Bunu da Adil Düzene göre oluşacak ekonomik işletmeler ve arkasından gelişecek olan ilmî, dinî ve siyasî oluşumlar sağlayacaktır. Liberal Parti ülkemizin sahip olduğu gücü bilmediği için korka korka katkıda bulunabiliriz, diyor. Biz katkıda bulunmayacağız. Onlar bize katkıda bulunacaklardır. Çünkü Adil Düzenin bugün bizden daha ileride olduğu bir yer dünyada yoktur.

 

Ülkemizin dünya için değeri büyüktür ve bu gerçeği kimse değiştiremez.

Her nimetin büyüklüğü kadar külfeti vardır. Ülkemizin konumuna layık bir düzen kuramazsak; faiz, enflasyon, işsizlik, açlık, borç, yolsuzluk, rüşvet , baskı, anarşi , iç savaş, dış saldırı ve parçalanma sonunda soykırım gün be gün bize yaklaşıyor. Kimse bunu değiştiremez. Ama değiştiriyor. O halde tek kurtuluş vardır ve o da a”Adil Düzen”dir. Liberal düşüncelerin de içerisinde yer aldığı ve örgütlendiği bir düzene ihtiyacımız vardır. Necmettin Erbakan; “Adil Düzen gelecek, kanla mı kansız mı, bilmem.” demiştir. Yani, ya Adil Düzen gelecek, ya da Türkiye tarihin karanlıklarına gömülecektir. Türkiye’nin her ailesinin bugün 10 bin dolar borcu vardır. Kazancının yarısını dışarıya faiz olarak ödüyor. 15 sene sonra her ailenin 100 bin dolar borcu olacaktır. Senede 15 000 dolar faiz ödeyecektir. Tüm Türkiye’yi versek borcun yarısını ödeyemeyiz. Perişan olmuş Türkiye kendisini nasıl koruyacaktır? Yoksa Avrupalıların merhameti ile mi yaşayacaktır? Adil Düzenin bunlara çaresi vardır. Devletin KİT’leri, vakıfları, arazileri. ormanları vardır. Bunları halkımıza ve dışarıdaki Müslüman Türk halkına satar ve borcunu ödeyebilir. Türkiye itibarlı ülkedir. Adil Düzene göre altın ile tanımlanmış itibari para çıkarır, mala mal mağazalarını kurar, dolardan kıymetli parasını basar ve onunla dünyadan doları alır ve borcunu öder. Sonra da parasına karşılık onlara ürettiği malını satar. Liberal Parti’nin işsizliğe ve dış borca karşı ne gibi çareler ürettiğini ileride göreceğiz, her halde.

 

 

ÖZ KAYNAKLARIMIZ

Bir ülkenin kaynakları ikidir. Emek ve maddi imkanlar. Para kaynak değildir. Para kaynakları harekete geçiren araçtır. Türkiye nüfusu ve toprağı ile ideal devlet büyüklüğündedir. Bugünkü hâli, bu kaynakları harekete geçirememesi yani kendi parasını basamamış ve uygun şekilde piyasaya sürememiş olmasıdır. Adil Düzen bunu çok basit ilkelerle vermektedir. Para basılacak ve enflasyona sebebiyet vermeyecek şekilde piyasaya sürülecek. Bu da üretime karşılık para piyasaya sürülürse enflasyona sebep olmaz. Ne kadar para varsa o kadar mal olacaktır. Siz krediyi aracıya verirseniz, faize verirseniz o para enflasyona sebep olur. O zaman değeri düşer. Dolayısıyla paralık vasfını kaybeder. Demek ki, temel sorun faiz sorunudur. Kur’an, faiz mahveder, diyor. Görmek isteyen gelsin Türkiye’de bunu görsün. Ama batılılar mahvetmek için faizi mukaddes hâle getirdiler. Öyle günler yaşadık ki, faiz zararlıdır demek suç sayılıyordu.

 

Öz Kaynaklarımız

* Türkiye, her şeyden önce, dünya üzerindeki coğrafi konumu ile kilit ülke durumundadır. Anadolu toprakları, tarih boyunca olduğu gibi, bugün de çok yönlü stratejik önemini korumaktadır. Bu eşsiz doğal konum, büyük potansiyel ve güç vaad etmektedir.

Türkiye’deki coğrafi durumdan yararlanmak için Türkiye gümrük ve vizeleri kaldırmalıdır. Ülkemize herkes serbestçe girip çıkmalı, istediği malları Türkiye’ye getirip satabilmeli ve alabilmeli, geçirebilmelidir. Bu Türkiye’yi birden süper ülke haline getirir. Adil Düzen bunu öneriyor. Liberal Parti bizimle beraber midir? Yoksa sömürücülerin hatırı için bunlardan bahsetmemekte midir? Bunu ilerleyen sahifelerde göreceğiz.

 

Ülkemizin kuzey-güney, doğu-batı arasındaki köprü konumu, özellikle, insan refah ve mutluluğuna hizmet edecek, dünya ekonomik aktivitesinin yoğunlaşacağı merkez olmasına imkân sağlayacaktır.

Türkiye’nin etrafını eski eyaletlerimiz çevirmektedir. Onlar Osmanlı yönetimini mumla arıyorlar. Biz buraya hakim olma emelinde olmamalıyız. Güçlü İran, üçlü Arap, güçlü Balkan ve güçlü Kafkas ülkeleri kurulmalıdır. Adil Düzen onlarda da bizim kadar çabuk gelebilir. Ayrıca Avrupa, Rusya ve Çin ülkelerinde Müslüman Türk halkları yaşamaktadır. Bunlar ülkemizle o ülkeler arasında dostluk bağlarını kurmalıdır. Adil Düzenin temel kuralı, bir kimse hangi ülkede yaşıyorsa o ülkenin çıkarlarını gözetmeli, kanunlarına uymalı, yönetimine sadık olmalıdır. Beğenmiyorsa gitmelidir. Eğer başka bir ülke ile de ilişkisi varsa bunu o iki ülkenin dostluğuna kullanmalıdır. Oraların Türk Müslümanlarına Türkiye’ye geliş-gidiş sağlanırsa bu dostluğu kurarlar. Onun için Adil Düzen “konuk vatandaşlık” statüsünü getirmiştir. Başka ülkenin vatandaşı olan ve Müslüman olup “Türküm” diyen herkes Türkiye’ye gelip Türk vatandaşı gibi iş yapabilir. Türkçe öğrenip askerlik yapmadıkça yönetime karışamaz, sosyal güvenlikten yararlanamaz. Bakınız, Adil Düzende her sorunun açık çözümü ve mekanizması vardır. Liberal Parti’de bakalım neler vardır?

 

Komünist bloğun çökmesi ve bu blok ülkelerinin birer birer serbest ticaret partneri haline gelmeleri ile, bu potansiyel daha da önem kazanmaktadır. Orta Doğu ve Orta Asya petrol rezervleri de Türkiye'nin bu köprü konumuna ek avantajlar sağlamaktadır.

Adil Düzen, “yurtta sulh - cihanda sulh” ilkesine sahiptir. Yeryüzü tüm insanlarındır. Petrol benim ülkemde var, benimdir. Bor madenleri bende var, benimdir. Devlet sadece tabii kaynaklarda en çok güvenlik payı olarak beşte bir alır. Diğer paylar tamamen uluslararası sermayenin hakkıdır. Devlet bunların çıkış ve girişine mâni olamaz. Ayrıca vergi isteyemez. İşte Adil Düzen bunun için tek yerden vergi sistemini getirmiştir. İstihsal payı getirmiştir. Gelir vergisini kaldırmıştır. Liberal düşünce ise tekeli yaşatmak için gelir vergisini ve faizi korumaktadır. Kişiye zehir veriyor ve hasta ediyorsunuz, sonra da yaralarını pansuman ediyorsunuz. İşte Liberal Parti’nin programı budur. Budur diyorum. Eğer Liberal Parti faizi ortadan kaldırmıyor ve gelir vergisini öngörüyorsa, program söylediğim gibi aynen budur. Adil Düzen onbinlik deneyimlerin üzerinde oluşmuş olan bir programdır.

 

Sorun, bu gerçeğin her yönü ile idrak edilmesinde; bu doğal potansiyelin Türkiye ve dünya için hak ettiği değere kavuşturulabilmesinde yatmaktadır.

Adil Düzen bu sorunu 1970’lerde idrak etti. Siz o zaman niye bu anlayışa katılmadınız? İyi ki katılmadınız. Şimdi idrak ettiniz ama hangi mekanizmanız vardır. Somut olarak bu sorunu nasıl çözeceksiniz? Görmek istiyoruz. Adil Düzen diyor ki; ben bu sorunları teorik olarak çözdüm. Halkıma gidiyorum, oy verirlerse gerçekleştireceğim. Sömürücü Batı fitne çıkarıyor ve buna mâni oluyor. Bu normal, onlar için normal. Ama sizlerin de onların yanında yer alıp bize saldırmanız gaflet değil midir? Sorunları idrak edememek değil midir? Refahyol Hükümeti’nin bir senede yaptıklarını 28 Şubat dört senede bitirebildi. Bitiremedi bile! Ama sizin onlara karşı hiç sesiniz çıkmıyor. Gerçekten sorunu çok iyi idrak etmişsiniz.

 

Anadolu ve Anadolu halkı dünya tarihinin en büyük medeniyetlerinin kurulduğu ve yeşerdiği toprakların; Türkiye ve Türk halkı dünya tarihinin en güçlü devletlerinden biri olan, 600 yıllık Osmanlı İmparatorluğu' nun mirasçılarıdır.

Türkiye Osmanlının mirasçısıdır. Cumhuriyet Hükümeti bunun idraki içinde Hakimiyet-i Milliye, Kuvva-yı Milliye, Vahdet-i Kuvva ve Müsbet İlim ilkelerini getirmiştir. Devletçiliği halkçılıkla, cumhuriyeti lâiklikle, milliyetçiliği inkılâpçılıkla dengelemiştir. İşte bu ilkeler Adil Düzendir ve Osmanlının temel felsefesi olan İslâmiyet’in de esaslarıdır. Siz liberaller bunların neresindesiniz? Bunları kabul ediyor musunuz? Ediyorsanız, nasıl Avrupa Birliği’ne koşuyorsunuz? Nasıl oluyor da Atatürkçülük gibi fanatik bir anlayışa yani müsbet ilme aykırı putperestliğe arka çıkıyorsunuz? Mustafa Kemal’in prensiplerini bırakıyorsunuz da ona tapmakla Kemalist olduğunuzu halkımıza yutturmaya çalışıyorsunuz. Liberaller, bu çatışmada siz neredesiniz? Hangi cephede savaşınızı götürüyorsunuz? Türkiye’yi yıkanlara mı, yoksa Türkiye’yi Osmanlı İmparatorluğu’nun varisi olarak devam ettirenlere mi katılıyorsunuz? Biliyor musunuz ki İstiklâl Savaşı bitmemiştir. Ekonomik olarak devam ediyor. Türkiye’de devletçiliği bırakmak demek, Türkiye’nin istiklâlini sona erdirme demektir. Başlarımıza geleceklerle hepiniz bizim tarafta yer almak zorunda kalacaksınız.

 

Bu durum, Türkiye Cumhuriyeti'nin, Türk toplumunun ve Türk insanının derin tarih bilincine işaret etmektedir. Başka ülke vatandaşlarının okuyarak, araştırarak, inceleyerek sahip olmaya çalıştıkları böylesi bilinç, bizim genlerimize işlemiş olmalı ki, üzerinde durmayacak kadar doğal zannediyor, ziyan ediyoruz.

Cumhuriyet döneminde batıyı oyalamak ve Türkiye’ye Batı Medeniyeti’ni öğretebilmek için inkılâplar yapılmış ve medreseler kapatılmıştır. Ama hiçbir zaman yasaklanmamıştır. Tekkeler kapatılmış ama tarikatlar yasaklanmamıştır. KİT’ler oluşturulmuş ama hiçbir zaman özel sektör yasaklanmamış, tek parti yaşatılmış ama partiler yasaklanmamıştır. O geçici tedbirler orada kaldığı halde hâlâ serbest tedrisat yok, hâlâ serbest ayin yok. Hâlâ partiler kapatılıyor, hâlâ tarikat sermayesi diye devlet tarafından özel sermayeye saldırılıyor. Ve biz size diyoruz ki; gelin bu saldırılara karşı dayanışma içinde olalım. Siz şimdi; onlar bana saldırmıyorlar, o halde benden uzak durun diyorsunuz! Adnan Menderes’i niye astılar? Süleyman Demirel başbakanken ağzını burnunu niye kırdılar. Turgut Özal’ı niye kurşunladılar? Tansu Çiller’e niye kan kusturuyorlar? Bunların hepsi onların adamı değil miydi? Adamları idiler, ama onlar suçlu idiler. Çünkü Türkiye’yi kalkındırma küstahlığında bulundular. Sizin partiniz bir oyalama partisi değilse sizin akıbetiniz de aynıdır. Düşmandan korkan artık onu yenemez. Adil Düzen gibi açık ve mert olun. Biz kimseye düşman değiliz. Kimseyi korkutmuyoruz. Kimseyi öldürmüyoruz. Ama aynı zamanda kimseden korkmuyoruz. Öldürmekten korkarız, ama ölmekten korkmayız. Bu cesareti göstermeyenler hiçbir şey yapamazlar. Cesaretiniz varsa savunmada birleşelim.

 

Sorun, çok derinlerde yatan bu bilinci şuurlu biçimde tazelemek; böylesi bir geçmişe kıyasla genç sayılabilecek Cumhuriyetimizi, tüm kurumları ile, bu mirasın üzerinde ve fakat, çağın gerçekleri, çağın değerleri ile yoğurarak, yeniden yapılandırmakta yatmaktadır.

Yeniden yapılanma halkın örgütlenmesi ile başlar. Yukarıdan gelen baskılar yabancı olmaya mahkumdur.

  1. Halkımız mala mal mağazaları ile ekonomik olarak örgütlenecek.
  2. Mağazaların kazancı ile araştırma merkezleri kurulacak.
  3. Mağazalar aracılığı ile halkımızla yakın ilişkiler kurularak halkımız bilinçlendirilecek,
  4. Değişik siyasi partiler kurularak yeniden yapılanma üretilecek.

İktidar olup değişiklik yapma Osmanlılardan beri deneniyor. Bu uygulamanın başarısı hep sıfır olmuştur. Tek halk örgütü İstiklâl Savaşı’nda olmuş ve harikaları ortaya koymuştur. Liberal partilileri ayrı ayrı parti olarak işbirliğine çağırıyoruz. Resmen parti olmamıza gerek olmadan bizimle işbirliği yapabilirsiniz.

 

Türkiye Cumhuriyeti'nin toplum yapısı çok çeşitli etnik özellikleri ve dolayısıyla, kültürel zenginliği haizdir.

Yeryüzünde çeşitli ırkların karıştığı ortak kültüre sahip halk toplulukları vardır. Türkler de bunlardan biridir. Dilleri ve ırkları farklı olsa bile ortak kültüre sahiptirler. Bu halkların nüfus toplamı yarım milyardan fazladır. 300 milyon Çin’de, 100 milyon eski Sovyetlerde, 100 milyon da Türkiye ve Avrupa’da, Asya’da dağınık. Bunlara konuk vatandaşlık verirsek hem o ülkelerle dostluk kurmuş, hem de ülkemiz için büyük bir kaynak yaratmış oluruz. Onlar Türkiye’ye gelip çalışırlar, üretime katkıda bulunurlar, kültür alışverişi yaparlar, sonunda malımızı da alıp götürürler. Bunlar Türkçe öğrenir de askerlik yaparlarsa Türk vatandaşı da olabilirler. Türkiye 500 milyon insanı besleyecek büyüklüktedir. Avrupalıların nüfusu artmıyor diye bizim de kendimizi kısırlaştırmamız gerçekten şaşılacak şeydir. Çin ve Hint nüfusu dünyayı tehdit ediyor.

Türkiye’de Türk halkı yok, Türk halkları vardır. Herkes Türkçe biliyor ama kendi mahalli dili de vardır. Onu koruyacaktır. Türkiye 100 ile ayrılacak her birine yerel yönetim olarak bağımsızlık verilecektir. İç işlerinde serbestlik verilecektir. Orta öğrenimini kendi mahalli dilleri ile yapacaklardır. Mahalli yayınlar kendi dilleri ile olabilecektir. Ordu tek olacaktır. Bölgeler merkezi yönetimle yönetilecektir. Bölgeye yerleştirilen ordunun askerleri o bölgeden olmayacaktır. Böylece ulus ve ülke bütünlüğü bozulmadan değişik kültürlerle Anadolu’da etkin olarak gelecek bin yılın sentezine gidilecektir. Adil Düzen bütün sorunları çözmüştür. Temennilerden ibaret bir program parti programı olamaz.

 

Böylesi bir toplum yapısı, liberal demokrasinin yeşermesi için ideal ortamı hazırlar. Yine böylesi bir toplum yapısı, bugün tüm ileri ülkelerin küreselleşme kavramı içinde ideal olarak gördüğü, gerçekleştirmeye çalıştığı dünya ortamının nüvesi niteliğindedir. Çünkü, böylesi bir mozaiktir ki, insanoğluna etkileşim yoluyla en somut, en hızlı maddi ve manevi gelişimi sağlar.

Bugün Türkiye’de dünyanın en güçlü siyasi partileri vardır. Baskı altında olmasına rağmen en güçlü dini kuruluşlar Türkiye’dedir. Sömürücü olmayan yerli sermaye olarak Türkiye’deki sermaye dünyada en güçlüdür. Adil Düzen Türkiye’de vardır. Sentezci ilmin temelleri Türkiye’de atılıyor. Liberal Parti de bu şartlar içinde gelişme şansına sahiptir. Bunun için aşağıdaki kurallara uymalıdır.

  1. Kendisini dışarıdakilere değil, halkına beğendirmeye çalışmalıdır. Halkla iç içe olmalıdır.
  2. Dışarıdan veya siyasi güçten değil, haktan korkmalıdır. Öldürmekten kokmalıdır, ama ölmekten kokmamalıdır.
  3. Mâli kaynağını kendisi üretmelidir. Üyeler üretmelidir. Diğer siyasi partilerle bu hususta dayanışma içinde olmalıdır.
  4. Önce sistemini işletmelerde kurabilmelidir. Yani bir fabrikada işçiler liberal olmalı ve istedikleri işleri yapabilmelidirler. İşletmede tekel yönetimi olmamalıdır. İşletme bir kişinin keyfine göre yönetilmemelidir. Yanı ne devlet işletmeleri, ne de sermaye işletmeleri olacak, halk işletmeleri olacaktır.

Bu nasıl sağlanacaktır? Tesis sahipleri tesislerini koyacak, cirodan pay alacaklardır. Emek sahipleri emeklerini koyacak ve cirodan pay alacaklardır. Devlet veya kooperatifler genel hizmeti ve kefaleti koyacak, cirodan pay alacaklardır. Tüccar ise dışarıdan ham madde alacak ve işyerlerine siparişi verecektir. Karşılığında mamul madde alacaktır. Ürün ortak ambara konacak ve herkese pay belgesi verilecektir. Bunlar serbest borsada satılacaktır.

Herkes akşam bilgisayarın başına geçecek, ben yarın ne yaparsam kârlıyım diye araştırıp karar verecektir. Gidecek, ham maddeyi bilgisayar fiyatıyla alacak, üzerinde işlem yaptıktan sonra bilgisayar fiyatıyla ambara teslim edecektir. Bu fiyatlar bilgisayar tarafından ambar stoklarına göre tesbit edilecektir. Böylece herkes tam liberal ekonomi içinde toplu büyük üretimlerini gerçekleştirecektir. Bütün bunlar makroda planlama yapıp genel hizmet vermek suretiyle gerçekleşir. Demek ki liberallik işletmede başlar ve gerçek liberalizm yalnız Adil Düzende vardır. Yoksa merkezi yönetimle işletilen işletmelerin olduğu yerde sonunda tekele gidilir. Önce sektör tekeli oluşur. Sonra da devlet tekeli gelir. Marx bunları bir asırdan önce haber vermiş ve bunlar 20. Yüzyılda hep yaşanmıştır. Marx komünizm gelecek demiş ama mekanizmasını koyamamıştır. Adil Düzen sosyalizmden sonra gelecek ekonomik düzenin ütopik olmayan çözüm mekanizmasıdır. Bugün sosyalizm çökmüş de kapitalizm ne olmuştur? Marx’ın dediği gibi, sosyalizme dönüşmüştür. Madem ki Merkez Bankası devletin elindedir, o halde tüm ekonomiye hakimdir demektir. Adı kapitalizm olsa da, dünya bugün sosyalizmi yaşıyor. Biz kaydi para ile sosyalizme son veriyoruz. Liberal Parti bütün bunlardan haberli midir? İlerleyen sahifelerde göreceğiz.

 

Sorun, bu özgün yapının özenle korunmasında; korunmakla kalmayıp, geliştirilmesinde ve tüm dünyaya örnek teşkil edecek şekilde, bilinçle onurlandırılmasında yatmaktadır.

Türkiye’nin özgün yapısı tek tanrılı dine inanmaktır. Baskı yapmadan bu dinlerin getirdiklerini değerlendirmektir. Türkler bin yıl önce İslâmiyet’i toptan kabul ettiler. Öyle ki, Yakutlar gibi çok az topluluk bu inancın dışında kaldı. Hatta Çin’de Tabgaçlar yaşıyordu. Bunlar Çinleşmişlerdi, Türkçeyi de unutmuşlardı. Ama Türkler Müslüman olunca bunlar da Müslüman oldular ve hâlâ Dungan adı altında Çin’de 300 milyon Müslüman halk vardır. İslâmiyet’i kabul etmeyen Avrupa’daki Macar ve Finler ise varlıklarını yitirdiler. Türkler ise İslâm Medeniyeti’nin kurucusu oldular. Hıristiyan düşmanlığı gibi bir anlayış elbette tarih olacaktır. Ama Türkler İbrahim dini olarak İslâmiyet’i benimsemedikçe varlıklarını sürdüremezler. Onun içindir ki Mustafa Kemal lâikliği kabul etmekle beraber, Türkiye’nin sahibi olan halkların İslâmlığını Türklük için şart koşmuştur. Lozan’da Müslümanları, yalnız Müslümanları Türkiye temsil etmiştir. Türkiye’ye gelen her Müslüman Türk olarak vatandaş yapılmış, Türkiye’deki her gayrimüslim istisna olarak Türkiye’de bırakılmıştır. Medreseler kapatılmış, ama camiler kapatılmamış, tam tersine devlet içinde yer verilmiştir. Dine karşı resmen asla cephe alınmamıştır. Sadece eskimiş müesseseler tasfiye edilmiştir. Liberal Parti bunun idrakinde midir? Türk tarihinin kültürel eğitimini üyelerine vermekte midir? Yöneticiler kendi yaşayışlarında örnek olabiliyorlar mı? İslâmiyet’te en büyük günah iki yüzlülüktür. Olduğun gibi görünmek ve samimiyet İslâmiyet’in kendisidir. Tarihte de kötü de olsalar hep samimiler başarılı olmuşlardır. İşte Hitler, Mussolini, Lenin, Stalin, Mao; kötü de olsalar, samimi oldukları için başarılı oldular. Ortada oynayanlar hep mağlup olmuşlardır.

 

Türkiye'nin 60 milyonluk nüfusunun yarısı 19 yaşın altındadır.

Tarihte ekonomik inkılâplar yeni imkânlar getirmiş ve nüfusu süratle artırmıştır. Sanayi inkılâbı da yeni imkanlar getirmiştir. Sanayileşen ülkelerin nüfusu süratle artar. Türkiye’nin nüfusu da artmaktadır. Artmakta olan nüfus genç olur. Ordumuz bunun için güçlüdür. Biz buna dayanarak, dünya bize düşman olsa da biz güçlüyüz. Onlar istemese de Türkiye’ye Adil Düzen gelecektir, diyoruz. Bugün Türkiye’yi bütün dünyaya karşı savunacak askeri güce sahibiz. Bu bizi cesaretlendiriyor. Liberalleri de bu cesarete çağırıyoruz.

 

Böylesi genç ve dolayısıyla, dinamik ve talepkâr nüfus yapısı dünyanın pek az ülkesine nasip olmuş, muazzam bir potansiyel güçtür.

Adnan Menderes zamanında Türk halkı kentlere taşınmış ve kısa zamanda büyük sermaye ile yarışır bir halk teşebbüsü olarak ekonomik güç olmuştur. Süleyman Demirel zamanında Avrupa’ya işçi olarak gitmiş ve orada halk teşebbüslerinin mimarı olmuştur. Turgut Özal zamanında F. Gülen dünyaya açılmış ve dünyada örgütlü bir teşkilatı olmuştur. Tansu Çiller zamanında sermaye dışa açılmış ve başarılara damgasını vurmuştur. Necmettin Erbakan’ın çevresinde Adil Düzeni oluşturmuş ve halk teşebbüsleri sayesinde Anadolu sanayi merkezi hâline gelmiştir. Bugün bu sayede bu suni krizlere karşı dayanabilmektedir. İşte Adil Düzen bu aktif Türk halkının gücünü örgütleyerek dünyaya hizmet vermek istiyor. Sömürmek değil, hizmet etmek istiyor. Bunu lafla değil, müesseselerle yapıyor. Faizli kredilerin yerine ortaklık yoluyla sermaye terakümünü sağlamayı önermektedir. Bu da sömürüsüz ekonomik birliği sağlayan bir mekanizmadır. Bakalım liberallerin mekanizması var mı? Göreceğiz.

 

Sorun, özellikle bu genç nüfusun yeşermesine, maddi ve manevi olarak sağlıklı gelişmesine imkân sağlayacak verimli ortamı yaratabilmektir.

Bugün üretim kollektiftir. Artık kimse kendi ürettiğini tüketmiyor. Her an işsiz kalma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Çalışamayan insanların doyurulması sorundur. Herkese iş ve herkese aş sorununu çözmeyen sistem bugün mindere çıkamaz. Adil Düzen:

  1. Herkese yaşama kredisini verir. İhtiyaçlarını sipariş ver, ben ödeyeyim, der. Halk mağazalara sipariş verir. Mağazalar tüccara verir. Tüccar işyerlerine verir. İşyerleri işçilerle anlaşma yapar. Yıllık olarak hepsine peşin ödenir. Hafta hafta mal teslimi yapılır. Ülkede aç kimse kalmaz. Ne fazla, ne de eksik üretim olur. Çalışamayanlar emeklilik maaşı ile, çalışanlar ücretleri ile borçlarını kapatmış olurlar.
  2. Çalışan herkese çalışma kredisini verir. Git istediğin kimsenin işçisi olarak çalış, akşama gel ve ücretini benden al, der. İşverene de der ki; işçi çalıştır, ücretini ben ödeyeyim. Ayrıca sana ham madde parasını kredi olarak vereyim, üret ve bana öde, der. Böylece kredi desteği ile herkese iş bulmuş olur. Yani sermayesizlikten işsizlik sözkonusu olmaz. Tam istihdam sağlanır.
  3. Mala-Mal Mağazaları kurar. Herkes malını buraya getirip itibari para ile satar, karşılığında da bu mağazalar zincirinden istediği malı satın alır. Parasız alış-veriş gerçekleşir. İş yapan herkes hammaddeyi kredi ile mal mağazalarından alır, işler ve mamulü mal mağazalarına satar, karşılığında o mağazalardan istediği malı alır. Böylece kimse aç kalmaz, işsiz kalmaz. Devlet yıkılsa bile mağazalar yine çalışmaya devam eder. İşte liberallik budur. Yahut Marx’ın komünizmi budur.
  4. Genel hizmet kooperatifleri kurulur ve bunlar projeler üretir. Belli kaydi para ile satın alır ve satar. Projedeki işlem sırasına göre fiyatlandırma yapılır. İşlem fiyatı o işlemi halka götürür. Arz ve talep kanunlarına göre çarşı imalatı gerçekleşir. Yatırımlar gerçekleşir.

Görülüyor ki, Adil Düzen tam liberal bir düzendir. Liberalliğin bütün kurallarını eksiksiz işletir. Aynı zamanda sosyal düzendir. Bunları sentez eden düzendir. Liberal Demokrat Parti’nin böyle mekanizmaları var mı, çözüm önerileri var mı? Göreceğiz.

 

Türkiye bugün her alanda, dünya standartlarında yetişmiş insan gücüne sahiptir. Bu değere ek olarak, girişimcilik, çalışkanlık, uyum yeteneği ortalama insanımızın pek çok kez ispat ettiği özelliklerinin başında gelmektedir.

Adil Düzende her yetişmiş kişinin tahsiline ve yaşına göre işveren kredisi vardır. Kendisinden hiç bir teminat ve onaylanmış proje istenmeksizin kredi verilir. İnşaatı veya üretimi yapar ve pazarlarsa kredisi açılır, yoksa kredisi kapatılmış olur. Faizsiz olan bu krediyi ödemezse yeni kredi açılmaz ama ölünceye kadar da mallarına el konulmaz. Zamanında pazarlama yapar da öderse kredisi artırılır. Böylece tüm ülke halkı müteşebbis hâle getirilir Bu krediyi kullanabilmesi için işçiyi bulması gerekir. Bu da halkı birliğe götürür. Demek ki, devlet ekonomiyi sadece kredi ile desteklemektedir. Faizsiz kredi vermekte, bunun karşılığında üretimden vergi payını almaktadır. Krediyi de tamamen kurallara göre vermektedir. Demek ki, azami liberalizm gerçekleşmektedir. Devlet bunu yaparken de para bile kullanıp masrafa girmemekte, banka kartları ile tüm ekonomik hareketi yürütebilmektedir. Sorun bu mekanizmaları üretme ve bu mekanizmaları gerçekleştirmektedir. Bunun için Liberal Demokrat Parti ile dayanışma içinde olmalıyız.

 

Sorun, İnsanlarımızın bu niteliklerini ortaya koymalarına, kendilerini ifade etmelerine, her bakımdan üretken olmalarına imkân sağlayacak, özgür ve hatta, sınırsız imkânları onların önlerine koyabilmekte yatmaktadır.

Adil Düzen çalışanları halkın önüne çözümleri koymaktadır.

Gelin önce İstanbul’da bir tane mala-mal mağazasını kuralım. S.S. Akevler İstanbul Tüketim Kooperatifi buna başlamıştır. Sonra bu mağazaları tüm İstanbul’da 200 yerde kuralım. Sonra tüm Türkiye’de bu mağazalar zincirini 1000 adede çıkaralım. Sonra bunu tüm dünyaya 1000 mağaza olarak yayalım. Böylece ilk adımımızı atmış oluruz.

Bunu yaparken ahşap örnek ev projemizle standart ev parçalarını halka ürettirelim, Taşınabilir ahşap evlerimiz olsun. Arsası olan arsasını koysun ve villaların dörtte birini alsın, alt yapıyı yapan belediyeler dörtte birini alsın, kereste koyan dörtte birini alsın, üretenler de dörtte birini alsın. Böylece Adil Düzene göre siteler oluşturalım. O sitede liberalizm eksiksiz yer alsın. Yalnız elektrik tesisatı arabayı çalıştırmaz. Başka arabaların üzerine yeni tesis uymaz.

 

 

SORUMLULUĞUMUZ

Allah insanları yaratmıştır. Onlara değişik imkanlar vermiştir. Onlara iyiliğini ve kötülüğünü de bildirmiştir ve bildirmektedir. Herkese her şeyi vermiştir. Herkese başka ve farklı kabiliyet vermiştir. Onları birleşmeye zorlamıştır. Birleşmeyenler sorumludurlar. Bu dünyada başarıya ulaşmazlar, âhirette de inanmasalar da hesaplarını vereceklerdir. Biz Adil Düzenciler bu nimetlerin ve eksikliklerinizin bilincindeyiz ve tüm insanlarla eşit şartlar içinde birleşmeye hazırız. Bu eleştiriyi de onun için ele alıyoruz. Liberal Demokrat Partililer de bunun bilincindedirler. Biraz sonra göreceğiz.

 

Sorumluluğumuz

Türkiye Cumhuriyeti sahip olduğu bu eşsiz öz kaynakların bilinci ile, kendisine karşı olduğu kadar, dünyamız ve dünya insanına karşı sorumluluğunu idrak etmek; zaman kaybetmeksizin çoktan hakkettiği lider ülke konumuna gelmek zorundadır.

Adil Düzenciler, önce kendi sorumluluklarının idraki içindedir. Liberal Demokrat Parti devlet sorumluluğundan bahsetmektedir. Bu sorumluluğunuz ancak iktidarda iken sözkonusu olur. Bizim sorumluluğumuz, bizim şimdi ne yapacağımızla ilgilidir. Benim ilk sorumluluğum bu programı incelemek ve eleştirmektir. Liberallerin ilk sorumluğu Adil Düzeni inceleyip eleştirmek, ma şimdi bu incelemeye cevap vermektir. Böylece bizim bu tartışmalarımız bizi iki güçlü kutup yapar ve seyircilerimiz yani üyelerimiz artar. Sonra taraftarlarımız artar. Sonra iktidar olunca nisbi temsil sistemi içinde devlet sorumluluğunuzu düşünürüz.

 

Dünya üzerinde işgal ettiğimiz bu eşsiz stratejik köprüde ve böylesi öz kaynakla savunduğumuz liberal demokrasiyi yaşama geçirebilmemiz halinde, Türkiye için olduğu kadar, insanlığa büyük hizmet yapacağımıza içtenlikle inanıyoruz.

Biz dünyaya devlet olarak değil halk olarak hizmet verebiliriz. Nitekim Millî Görüşçüler Almanya’da bu perişan halleri ile, F. Gülen Cemaati dünyada yine zavallılık içinde hizmet vermektedirler. Biz de halkımıza Adil Düzen içinde yani liberal sistem içinde örgütlememiz, önce ülkede, sonra dünyada örnek işletmelerle herkese aş ve herkese iş sistemini öğretebiliriz. İşte biz burada birinci adımı attık. Siz de bunu atmak istiyorsunuz. Samimi iseniz neden kulak vermiyorsunuz? Bizi dinlemiyorsunuz bile. Çünkü dinlerseniz sömürücü sermaye sizi dışlayacak. Siz onlardan korkuyorsunuz, Allah’tan korkmuyorsunuz. Müsbet ilimin verilerinden korkmuyorsunuz da üç-beş sömürücüden korkuyor ve onlara güveniyorsunuz. Allah’a inanmayanlar cinlere inanırlar, ölülerin ruhlarına inanırlar. Sizin onlardan ne farkınız var?

 

Ülkemizde başlatılan liberal demokrasi hareketi dünyadaki tüm liberal hareketleri de güçlendirecektir. Dünyanın liberalleşmesi, totaliter rejimlerin sonu olacak; dünya toplumlarını ve insanını prangalayan zincirler atılacak; insanoğlu tarihin her döneminde peşinden koştuğu refah ve mutluluğa hızla kavuşacaktır.

Kuvvete dayalı Batı Medeniyeti çökmektedir. Hakka dayalı İbrahimî Medeniyet yeniden yeşermektedir. Hanedanlardan sonra oluşan diktatörler dönemi yerini tarikat partilerine bırakmıştır. Türkiye’de şeriat partilerinin oluşması için zemin hazırdır. Dünya gelecek bin yıllık medeniyeti Türkiye’den başlatacaktır. Çok partili fikir partileri Türkiye’de oluşacaktır. Bunlarda biri Liberal Demokrat Parti olacaktır kanaati ilerleyen sahifelerde ümit olarak belirlenmektedir.

 

Bireyleri fakir ve mutsuz bir toplumdan, kendisi dahil, kimseye fayda yoktur ve liberalizm sadece ülkemiz için değil, bütün insanlık için kurtuluştur.

İnsanın teşebbüs gücünü elinden aldığınızda o insan eskiden hayvan derekesine inerdi. Şimdi cansız makine olur. Bu anlamda liberal sistemi en kısa zamanda ülkemizde üretmeliyiz. Adil Düzen budur. Batıda her gördüğünü kapmak isteyen bir düşünce, ülkemizde oluşmuş Adil Düzen mekanizmalarını neden değerlendirmek istemiyor? Neden incelemeye değer bulmuyor? Asıl cinayet budur.

 

 

...Ve LİBERAL DEMOKRAT PARTİ

Adil düzende dört ayak vardır: Demokratlık, Lâiklik, Sosyallik ve Liberallik.

Demokratlık ve lâiklik devletin siyasi yapısını, liberallik ve sosyallik ise devletin ekonomik yapısını oluşturur. Demokratlık cumhuriyetçiliktir. Lâiklikle dengelenmiştir. Sosyallik devletçiliktir. Halkçılıkla yani liberallikle dengelenmiştir. Ülkede liberal demokrat parti bulunmalıdır. Ama bu tek başına iktidar olmamalı, lâik sosyal parti ile koalisyon içinde olmalıdır. Baylece düzen adil olur.

 

ve Liberal Demokrat Parti

Liberal Demokrat Parti, Türkiye Cumhuriyeti ve vatandaşlarını kendine ve dünyaya karşı sorumluluğunu, tıpkı Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde gerçekleştirdiği milli mücadelede olduğu gibi, idrak etmeye ve gereğini yapmaya davet etmektedir.

Mustafa Kemal siyasi istiklâli kaybeden halkla bütünleşmek için Erzurum’da mahallî kurtuluş kongresini yapmıştır. Sivas’ta bunu ulusal kongreye çevirmiştir. Sonra Ankara’da millî meclis kurmuştur. Bunu general arkadaşları ile yapmıştır.

Şimdi biz de;

  1. Konya’da “Holdingleri Kurtarma Kongresi”ni yapmalıyız.
  2. Ankara’da “Millî Ekonomi Kongresi”ni yapmalıyız.
  3. İstanbul’da “Ekonomi Araştırma Merkezi”ni oluşturmalıyız.
  4. Bu merkez Türkiye’yi ekonomik bağımsızlığa götürecektir. Önce herkese iş vererek Mala-Mal Mağazaları kurmalıyız. Sonra dış borçları ödeme savaşını vermeliyiz.

İstiklâl Savaşı siyasi idi. Sevr de siyasi idi. 22 Şubat ekonomik Sevr’dir. Biz sizleri Ekonomik Bağımsızlık Savaşına çağırıyoruz. Askerlikte lider esastır. Oysa sivillikte kişiler yoktur, sistemler vardır. Gelin birlikte sistemleri üretelim diyoruz. Dâvetimiz budur. Partiler işbirliği içine girmelidir.

 

70 yıllık Cumhuriyet tarihimizde kaydedilen tüm gelişmelere rağmen, bugün vardığımız noktanın Türk insanı, Türkiye Cumhuriyeti ve insanlık âlemi için yeterli olmaktan uzak olduğunu düşünüyor; mevcut muazzam potansiyelin ve gücün çok küçük bir kısmının, o da, yanlış kullanıldığına inanıyoruz.

Türkiye kötü yönetiliyor. Çünkü bağımsız değil. Siyasi bağımsızlığını kazanmış ama ekonomik bağımsızlığı yok. Bu yalnız Türkiye için söylenecek bir söz değildir. Bugün siyasi bakımdan esir çok az ulus vardır, ama ekonomik bağımsızlığı olan birkaç devlet kalmıştır. Türkiye siyasi istiklâl savaşına ilk olarak başlatan ülkedir. Şimdi de Adil Düzen ile ekonomik bağımsızlık savaşını başlatmıştır. Liberal Demokrat Parti de bunu amaçlamışsa, gelin birleşelim diyoruz. Bir parti olalım demiyoruz. Bu ülkenin ekonomik bağımsızlığında birleşelim. Müsbet ilim aramızda her zaman hakem olsun.

 

Türkiye bundan çok daha iyisini ve fazlasını hakketmektedir.

Türkiye’nin hedefi şunlar olmalıdır:

  1. Türkiye topraklarını asla genişletmeyi düşünmemelidir.
  2. Türkiye nüfusunu artırmaya devam etmeli ve yüz milyonu geçerse bölünüp iki devlet olmalıdır. Beş devlete kadar çıkmayı hedeflemelidir.
  3. Türkiye güçlü olmayı hedeflemelidir. Ama hiçbir zaman saldırgan olmamalıdır. Diğer devletlerin sorunlarını tarafların seçtiği tarafsız ve bağımsız hakemler yoluyla çözmelidir. Askeri gücünü yalnız savunmaya harcamalıdır.
  4. Türkiye’nin hedefi başka ülkeleri sömürmek olmamalıdır. Sadece başka ülkelerle dayanışma içinde olmalıdır.

Bu ülkeler içinde Türkiye gümrük ve vizeleri de kaldırırsa istenilen seviyeye en kısa zamanda birkaç yıl içinde ulaşır.

Adil Düzenin Türkiye için hedefi yukarıda çıkarılmıştır. Bakalım Liberal Demokrat Parti’nin devlet için hedefi nedir? Her halde bundan sonra gelen ilkeler bölümünde öğreneceğiz.

 

 

İLKELER

Önce hedef tayin edilir. Sonra o hedefe gidilmesi için ilkeler kabul edilir. Sonra da mekanizma geliştirilir. Liberal Demokrat Parti’nin gayesi ile Adil Düzen Partisi’nin gayesi arasında temelde birlik vardır. İnsanı hür hâle getirmek, müteşebbis kılmak. Ayrıldıkları noktalar şunlardır:

  1. Adil Düzen Partisi olarak kişiyi topluluk içinde hür ve mutlu kılmak gayemiz olmalıdır. İnsan tek başına ne hür ne de mutlu olur.
  2. Adil Düzen bin yıllık medeniyeti tesis etmeyi hedeflemiştir. Liberal Demokrat Parti ise Türkiye’yi Avrupa seviyesine ulaştırmakla halkını mutlu edeceğine inanır. Biz ise halkı şeriat düzenine ulaştırdığımızda mutlu olacağına inanıyoruz. Yani çoklu yarışmalı, dengeli sistem insanları mutlu eder.

Şimdi ilkelere gelinmiştir. Adil Düzenin ilkeleri şunlardır:

  1. Makroda plan, mikroda serbestlik.
  2. Çıkar paralelliği.
  3. Çoklu dayanışma ve yarışma.
  4. Yerinden yönetim.

Şimdi Liberal Demokrat Parti’nin ilkelerini birlikte izleyeceğiz.

 

 

DEVLET YÖNETİMİ

Devlette birbirini bütünleyen ama görevleri ve yetkileri farklı kuvvetler vardır. Kuvvetler ayrılığı yerine kuvvetler dengesi ilkesini kabul ediyoruz. Sadece iktidarın tecezzi etmeyeceği ilkesinden son sözün meclise ve başkana ait olması gerektiği görüşündeyiz.

Seçilmiş ilmi meclis yasaları çıkarır. Meclisçe atanmış ve denetlenmekte olan hükümet uygulama yapar. Hakemlerden oluşan tarafsız ve bağımsız yargı adaleti temin eder. Dini kuruluşlar da denetim görevini yaparlar. Haklarını yargıç önünde korurlar.

Bürokratlar yoktur, serbest meslek erbabı olarak teminatlı genel hizmetliler vardır. Yerinden yönetim ve merkezi hizmet esastır.

Acaba Liberal Demokrat Parti’nin yönetimdeki ilkeleri nelerdir?

 

I. Devlet Yönetimi

Siyasetin önce insan, sonra toplum, sonra da tüm insanlık âlemine hizmet için yapılması gerektiği; amaç toplumsal ve küresel refah ve mutluluk ise, aracın birey olduğuna; bireysel refah ve mutluluğun öncelikle insan haklarına saygılı toplumsal düzenden geçtiğine inanıyoruz.

Kâinatın yaratılış gayesi insanın kendisidir, kişidir. Kişi dünyaya gelir, eğitilir, imtihan edilir ve öldükten sonra imtihanı kazanmışsa cennete gider; kaybetmişse, yetiştirilmek üzere cehenneme gider. Ne var ki, insanın dünyadaki sınavı topluluğa verdiği hizmetle ölçülür. Topluluğa hizmet veren büyük insandır. Bu bakımdan dünyevi işlerde topluluk önce gelir. İnsan hakları elbette önemlidir ama o hakları verecek kimse yine topluluktur. Dolayısıyla bunlarda öncelik tanımak yanlıştır. Terazi tartmamalıdır.

 

Liberal Demokrat Parti birey hak ve özgürlüklerini tam anlamıyla teminat altına alan; ifade, din ve girişim özgürlüklerinin vazgeçilmez olduğu; toplum iradesinin kayıtsız şartsız egemen olduğu; devletin gerek ekonomik, gerek sosyal, gerekse kültürel yaşama müdahalesinin asgari düzeyde bulunduğu; çağdaş, demokratik hukuk devletinin tesisini başlıca görevi olarak görmektedir.

Devlet başka, yönetim başkadır. Devlet deyince ulusla ülkenin birleşimidir. Ulus iradesinin sosyal gruplarla temsilidir. Yönetim ise bu devletin bir organıdır. Tam kuvvetler ayrılığı olacak. Meclis yasama organı olacak. Hükümet yürütme organı olacak. Hakemler, yargı organı olacak. Din, eğitim organı olacak. Bunlar arsında dengeyi yasa koyacak. Başkan dengeyi sağlayacak, yargı koruyacak. Bunun mekanizması ileride gelecektir. Belki.

 

Bu devlet, toplum düzenini, adaleti, iç ve dış güvenliği sağlamak ve çevre ile tüketici hakları gibi, bireyin düzenlemesi zor olan alanları sahiplenmekle yükümlüdür.

Adil Düzende yöneten ve yönetilen yoktur. Halk sosyal gruplar hâlinde örgütlenmiştir. Ehliyetine göre herkes kamu grevini demokratik usullerle yüklenebilir. Herkes görevli olduğu yerde yetkilidir. Yetkili olduğu yerde sorumludur ve sorumlu olduğu yerde de hak sahibidir. Yerinden yönetim vardır. Hukuk düzeninde herkes mevzuata karşı sorumludur; onu atayana karşı sorumlu değildir. Hakemlerden oluşan bağımsız yargıda hesap verir.

 

Devlet icra etmez, yönetir. Devletten ayrılan sosyal ve ekonomik kurumlar, bireyin, halkın yaratıcı gücü ile yeniden şekillenecek ve gelişecektir. Böylelikle, devlet bugünkü hantallığından kurtulup, etkin ve dinamik bir yapıya kavuşacaktır.

Devletin görevi insanları kendilerinin istediği gibi yaşatmaktır. İnsanlık gelişmeyi sağlar. Devlet dış savunmayı, il iç savunmayı yüklenir. Güvenliği tesis eder. Bucaklar hukuk düzeni içinde çalışmayı gerçekleştirir. Ocaklar yaşamada yardımlaşırlar. Genel hizmetleri gören vakıfları oluştururlar. Adil Düzen bu mekanizmayı getirmiştir. Bu hususta uzlaşmamız gerekir. Bu da ancak karşılıklı görüşmelerle sağlanır. Mahkemelerde sağlanamaz.

 

Liberal demokratik sistemde devlet ekonomide rekabete dayalı ortamın oluşması ve gelişmesi gereğine inanır çünkü, böylelikle kaynak dağılımı, yatırımlar ve üretim optimum esaslarda gerçekleşecektir.

Devlet düzeni her sahada çoklu sistemde hayırda yarış esasına dayanmalıdır. Diğer sahalarda ve ekonomide tekel olmamalıdır. Bunun için;

  1. Sermayeyi tekelde toplayan faiz meşru olmamalı, devlet faizsiz kredi vermelidir.
  2. Gelir vergisi tekele götürür, ticarette sermaye vergisi, istihsalde üretim vergisi olmalı, vergi üretimden pay olarak alınmalı, nakit olarak istenmemelidir.
  3. Genel Hizmetlerle ilgili vakıflar kurulmalı ve küçük müteşebbis desteklenmelidir.
  4. Sosyal güvenlik kamu tarafından sağlanmalı, işçi ile işveren arasına girilmemelidir.

Liberal Demokrat Parti bunları kabul ediyor mu? Yoksa, sadece temennilerde mi bulunuyor? Henüz bilemiyoruz. Sayfaları çevirmeye devam ediyoruz.

 

Liberal demokraside devlet din ve vicdan hürriyetlerini ve laikliği birbirini tamamlayan unsurlar olarak görür.

Lâiklik, yönetimde müsbet ilmin hâkim kılınması ve dini doğmalarla devletin yönetilememesidir. Lâiklik, bir din veya mezhebin diğer din veya mezheplere hâkim olmasıdır. Lâiklik, kuvvetler ayrılığında dini dayanışma ortaklıklarına bir üstünlük tanınmamasıdır.

 

Sonuç olarak diyebiliriz ki; Liberal Demokrat Parti’nin ilkeleri ile Adil Düzenin ilkeleri arasında büyük farklar yoktur. Sadece biz bunları ilke değil uygulama olarak görüyoruz. İlkeler olarak bizim saydıklarımızı ortaya koyuyoruz. Partiler arasında bu kadar farklılıklar olacaktır. Bu konuda kendileri ile uzlaşamayacağımız konu görülmüyor.

 

 

TEMEL SORUN

Türkiye’nin temel sorunu nedir? Sorulursa, Adil Düzen ne cevap verecektir?

Türkiye’nin temel sorunu cehalettir. Biz medreseyi bıraktık. Batıyı da öğrenemedik. Cehalet içinde oynatılıyoruz. Temel sorun budur. Çözüm de, çoklu sosyal grupların oluşması ve baskının kalkmasıdır. Bakalım Liberal Demokrat Parti bu konuda ne diyor?

 

Temel Sorun

1946' dan bu yana uygulanan çok partili parlâmenter sistemin, toplumumuz ve insanımız için Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu ile amaçlanan sonuçları vermemiş olmasının temelinde, yürürlüğe konulan hiçbir anayasamızın demokratik hukuk devletinin vazgeçilmez koşulu olan kuvvetler ayrılığı ilkesini benimsememiş olduğu gerçeği yatmaktadır.

Kuvvetler ayrılığı sorunu gerçekleşmemiştir. Çünkü siviller ülkeyi yönetemiyor. Askerler kollarından tutup kaldırıyor. Elini bıraktı mı siviller tekrar yere düşüyor. Bu sorun sorundur, ama temel sorun sivillerin yönetimi bilmeme sorunudur.

 

Yargı, yürütme ve yasama olarak ifade edilen bu üç güç, demokratik hukuk devletinde birbirinden bağımsız ve fakat, yargı ağırlıklı olarak, birbiri ile koordineli biçimde işlev verirler.

Türkiye’de tarafsız ve bağımsız yargı yoktur. Yargının tarafsız ve bağımsız olması için yargı tarafların seçtiği hakemler ile onların seçeceği baş hakemden oluşmalıdır. Hakemlik yapma ehliyeti dayanışma ortaklıkları tarafından verilmelidir. Bu takdirde yargı üstünlüğünden bahsedilir. Atanmış hakemlerin verdiği kararlarda üstünlük diktatörlüğe götürür, kendi kendini seçen hakemlerin verdiği kararlarda üstünlük ülkeyi mefluç hâle getirir. Bu uygulama güçsüzün diktatörlüğü demektir. Adil Düzende bu nasıl olacak? Adil Düzende yargı üstünlüğü vardır. Ama yargı tarafların seçtiği hakemlerle hakemlerin seçtiği başhakemlerden oluşur.

 

Oysa, ülkemizde bu üç güce, hiç kuşkusuz, yasama (Parlâmento egemen olagelmiştir. Örneğin:

Türkiye’de her zaman hükümet her tarafa hâkimdir. Meclis onun gönderdiği kanunları onaylamadan başka bir şey yapmaz. Hükümet bürokrasiye de hâkimdir. Bürokrasiye batı da hâkimdir. Bu sorunun kaynağı da cehalettir.

 

Aslında yürütmenin (Hükümet) başı olması gereken Devlet Başkanı'nı (Cumhurbaşkanı) toplum iradesi değil, Parlâmento belirlemekte yani, tarafsızlığı öngörülen bu makam, Parlamentoda çoğunluk oyuna sahip siyasi irade tarafından seçilmektedir. Parlamentoda çoğunluk oyuna sahip siyasi iradenin seçtiği Devlet Başkanı'nın (Cumhurbaşkanı'nın) öngörülen tarafsızlığı bu nedenledir ki, her zaman tartışma konusu olmuştur.

Devlet askeri yöntemle kurulur ve korunur, sivil yöntemle yaşatılır ve geliştirilir. Askerlikte merkezi kuvvet yönetimi vardır. Emir-komuta zinciri hâkimdir. Sorumluluk davranışlardandır ve kollektiftir. Hukuk düzeninde yerinden hak yönetimi vardır. Mevzuat hâkimdir. Sorumluluk davranışlardan ve şahsidir. Devlet başkanı sivil ile asker arasındaki dengeyi korur. Cumhurbaşkanı asker olmalıdır. Askeri doğrudan yönetmelidir. Sivil yönetimi sadece demokratik kurallar içinde oluşturmalı, işlerine karışmamalıdır. Türkiye’de asker-sivil dengesi kurulamamıştır.

Cumhurbaşkanlığı için mecliste grubu olan siyasi partiler tarafından orgenerallerden aday gösterilmelidir. Seçim milletvekilleri tarafından sıralama usûlü ile yapılmalıdır. Böylece seçilen cumhurbaşkanı askeri kararlarda etkin olmalı, sivil yönetimde ise meclis tam yetkili olarak denetim yapabilmelidir.

 

Öte yandan, yürütmenin (Hükümet) başı yani, Başbakan, yine yasama organı (Parlâmento) tarafından belirlenmekte ve/veya onaylanmaktadır yani, Parlâmentodaki siyasi iradeye tâbidir, onun temsilcisidir. Oysa, yürütme toplum bütününe karşı sorumludur; Parlamentoda oy çokluğuna sahip bir siyasi iradeye değil ve dolayısıyla, toplum tarafından seçimle belirlenmelidir.

Hükümet milletin temsilcileri tarafından denetlenmelidir. Ancak hükümet ekseriyet tarafından değil, nisbi temsil sistemi ile oluşmalıdır. Bakanlıklar milletvekilliklerini bölüşür şekilde bölüşülmeli ve her parti aldığı oy nisbetinde hükümette temsil edilmelidir. Mecliste grubu olan siyasi partiler yolsuzluğunu gördüğü bakanı hakemlerden oluşan yüce divana verebilmelidir. Hakemler de parlamentodan olmalıdır. Yoksa halkın cumhurbaşkanını seçmesi bir şey ifade etmez. Sermayenin desteklediği kimse başkan olur ve ülkemizi dışa peşkeş çeker. Halkın ekseriyeti bir adamı nasıl tanıyıp seçecektir? Halk partileri seçer. Parti başkanları da başkanı ittifakla seçerler. Sıralama usûlü ile seçerler. Amerika’da başkanlık sistemi yürürlüktedir. Çünkü Amerika’yı başkanlar idare etmiyor, dünyayı sömüren sermaye idare ediyor. Türkiye’de böyle bir sermaye yok. O zaman Türkiye’yi de sorumsuz Amerikan sermayesi idare edecektir.

 

Yargıçlarımızın karar aşamasında çok veciz biçimde ifade ettikleri üzere ("Yaz kızım, Türk milleti adına...") yargı gücünün de yine toplum adına kullanılması için, toplumsal iradenin ürünü olması yani, toplum tarafından seçimle belirlenmiş olması gerekir. Türkiye'de yargının Parlamentoda çoğunluğu bulunan siyasi iradenin seçtiği bir Başbakan ve onun belirlediği Adalet Bakanı'na bağlı olması, yargı bağımsızlığını tartışılır kılmaktadır.

Evet, yargı bağımsız değildir. Mahalli seçimle getirilen yargıçlar bağımsız kılınabilir, ancak tarafsız olmazlar. Oysa hakemlik yetkisi merkezi yönetim tarafından verilsin ama hakemleri taraflar seçsin. Hakem kararları kesin olsun. Temyiz ve merkezi denetim olmasın. Hakemleri de yine taraflarca seçilmiş hakemler denetlesin. Hakim sadece davaları yürütsün. Kayıtlar tutsun ve duruşmaları idare etsin.

 

Özetle: Yargı ve yürütme, topluma doğrudan sorumludur. Dolayısıyla, bu iki gücü toplum adına kullanan organlar, toplumsal iradenin ürünü olmak yani, toplum tarafından mutabakatla belirlenmek zorundadırlar.

Ekseriyet seçimi hiçbir zaman demokratik değildir. Baskı yapılmaktadır. Para ve zor kullanılmaktadır. Kitle kişileri yakından tanıyamamaktadır. Sonra ekseriyet yönetiminde en zayıf ve kararsız kimseler yönetime hâkim olur. Devlet yaz-boz tahtasına dönüşür. Seçim nisbî olmalıdır. Sıralama usûlü ile olmalıdır. Taraflar kendi hakemlerini kendileri seçmelidirler. Ülkede yargı birliğini sağlamak için hakemlik yapacak kimseleri merkez atasın. Yahut bunlar da seçimle gelsin. Bir ilçede on hakem seçilsin. Taraflar bunlardan kendilerine gerektiğinde birer hakem seçsin. Liberal Demokrat Parti ile burada birleşiriz. Yalnız seçilenler ehliyetli olmalıdırlar.

 

Yasama ise, doğaldır ki, toplum bütününü oluşturan karşıt demokratik grupların çıkar iradelerine dayanarak seçtikleri vekillerden değil, temsilcilerden oluşur. Bu·nedenle de, doğaldır ki, Parlâmento bir toplumsal mutabakatın ürünü değildir; olması da beklenemez. Yasama organının (Parlamentonun) üyeleri millet bütününe değil, mensup oldukları siyasi partilere oy vermiş olan vatandaşlara karşı sorumludurlar.

Meclis halkın temsilcilerinden oluşacaktır. Sayıları 5’ten az 20’den de fazla olmamalıdır. Temsilciler ilim adamlarından oluşmalıdır. Ancak doktora yapanlar arasından seçilebilmelidir. Halk partiye ayrı milletvekillerine ayrı oy vermelidir. Parti milletvekillerine karışmamalıdır. Milletvekillerinin görevi sadece yasamadır. Bu hususta tamamen bağımsız olacaklardır. Bütçe yapma ve hükümeti denetleme ise partilere ait olacaktır. Orada da parti başkanları söz sahibidirler. Adayları parti başkanları gösterir, sıralamayı milletvekilleri yapar. Bir adayın aldığı sıraların terslerinin toplamı dereceyi verir. En üst derecede olanlar seçilmiş olurlar.

Hükümet sıralama usûlü ile seçimle oluşur. Bölgelerdeki vakıf genel müdürlüklerine yine partiler tarafından sıralama usûlü ile atama yapılır. İller ise kendi başkanlarını, kendi meclislerini ve kendi bakanlarını kendileri seçerler.

Milletvekilleri halkın temsilcisi olarak uzlaşırlar ve milli irade tezahür eder. Mecliste herkesin doğrudan seçtiği temsilcisi vardır. Bu temsilcisini halk istediği zaman değiştirebilmelidir. Yani halk meclisi, meclis de hükümeti denetleyebilmelidir. Vekâleti geri alma olmalıdır. Bunun dışında beş senede bir yapılan seçimle demokrasi olmaz, yönetim de olmaz.

 

Zaten bu nedenledir ki, Liberal Demokrat Parti yasama organını Temsilciler Meclisi; bu organın üyelerini ise Temsilci olarak anmaktan yanadır.

Meclis temsilciler meclisidir. Üyeler de temsilcidirler. Ancak bundan sonra her temsilci adayları sıralayarak hepsine oy verir. Sadece derecelerini belirler. Seçilen başkan veya bakan artık bir zümrenin değil herkesin temsilcisidir. Biz buna nisbî temsil diyoruz. Ayrıca her parti başkanı seçileni denetler ve aleyhine hakemlerden oluşan yüce divanda dava açar. Böylece mevzuat hâkim kılınır. Bakan hukuktan korkar, yoksa ekseriyetten korkmaz. Hukuk düzeni de böyle kurulur.

Liberal Demokrat Parti, haklı olarak halkın temsilcisi olan meclislerle bütün halka eşitlik içinde hizmet veren hükümeti birbirinden ayırmaktadır. Burada Adil Düzen kendisi ile beraberdir. Ayrıldıkları nokta, LDP hükümeti ekseriyet sistemi ile halka seçtirmekte, ADP ise sıralama usûlü ile temsilciler meclisine seçtirmektedir. Yargı yoluyla siyasi partilere denetleme yetkisini vermektedir. Yine yargının seçimle olması gerektiğini ileri sürmektedir. Adil Düzen de bu görüşe katılmaktadır. Ancak hakemlik yapacak kimseleri siyasi partilerin atamasını öngörüyoruz. Israrlı değiliz. Halk da sıralama usûlü ile seçebilir. Ancak davanın mutlaka hakemler nezdinde görülmesinde ısrarlıyız. Kimse kendisinin seçmediği birisinin emrine girmek zorunda olmamalıdır.

 

 

DÖRDÜNCÜ GÜÇ

Adil Düzende seçilmiş hiçbir kimsenin hiçbir gücü yoktur. Seçilenler de ilmî, meslekî, dinî ve siyasî dayanışma ortaklıklarıdır. Dördüncü güç budur.

Dört gücün kuvvetler ayrılığına göre hizmetleri vardır. İlmî dayanışma yasama, meslekî dayanışma yürütme, siyasî dayanışma yargı ve dinî dayanışma denetleme gücünü elinde bulundurur.

Hizmetlerden basın ilmî, yayın dinî, ulaşım meslekî, haberleşme siyasî dayanışma ortaklıklarına bağlıdır ve denetimindedir. Tabii, LDP tahmin etmişsinizdir, basını dördüncü güç olarak ortaya koyacaktır. Bu antidemokratik bir anlayıştır.

 

Dördüncü Güç

Çağdaş demokratik hukuk devletinde yukarıda sözü edilen üç güce bir yenisi eklenmiştir: Medya.

Türkiye’de medya batı sömürüsünün aracı olarak gelmiştir. Hâlâ da öyledir. Sömürü kuvvetlerinin aracısı hâlindedir. Türkiye’deki bütün sorunların kaynağıdır. Bunu çok basit bir şekilde çözeriz. Devlet siyasi partilere orta, yüksek ve üstün yazar kadroları verecektir. Siyasi partiler bu kadrolarını istedikleri kimselere bölüştüreceklerdir. Yazarlar nerede isterlerse orada yazsınlar, maaşlarını devletten alacaklardır. Hatta yazmasalar da alacaklardır. Ancak o zaman partiler bu kadroyu onlardan geri alır.

Basın böylece sübvanse edilecektir. Ama partilerin atadıkları yazarların maaşı ile sübvanse edilecektir. Dağıtım devletçe yapılarak da sübvanse edilecektir. Böylece okuyucusu olan herkes yayın işlerini yapabilecektir. Basın tekeli kalkacak, dışa bağımlılık sona erecektir. Partiler de kendi görüşlerini rahatlıkla halka aktarabileceklerdir. Basın millî basın olacak, demokratik olacaktır,

Adil Düzenin çözümü budur.

Bakalım Liberal Demokrat Parti ne öneriyor?

 

İletişim teknolojisindeki akıl almaz gelişmeler sonucu ulaştığımız Bilgi Çağında medya (kitle iletişim organları) bireylerin ve toplumun liberal anlayışla gelişmesinde son derece etkin rol oynayabilir, oynamaktadır, oynamalıdır.

Türkiye’de medya sömürü sermayesinin baskı aracıdır. Türkiye’nin gelişmesinde rol oynamalıdır. Ama oynayamıyor. Tabii bunu LDP biliyor, ama korktuğu için söyleyemiyor. Yahut o da onlarla işbirlikçidir de ondan dolayı söyleyemiyor. Basın bir provake aracıdır. Dış borç kadar tehlikelidir, ama gücü yoktur. Halktan kopuktur. Kimse ona inanmıyor. Okuyanı da yoktur.

 

Bu anlayışla, medyayı dördüncü güç olarak mütalâa etmekte; bu gücün devletin işleyişindeki rolüne anayasada ifade bulan özel sorumluluk ve görev atfetmekteyiz.

Medya toplu haberleşme aracıdır. Halkın görüş ve düşüncelerini birbirine aktarır. Bir fikir ve duygu pazaryeri olur. Bu takdirde ortak duygular ve ortak düşünceler oluşur. Bu örgütlü değildir. Sistematik değildir. Oysa din, ilim, meslek ve siyaset örgütlüdür ve sistematiktir. Medyada örgütlenme bölünmelere gider, Türkiye’yi dış baskı altında bırakır. Bir din cemaati kendi imamlarının arkasında toplanır ve ibadet ederler. Bu iyi bir şeydir. Ama eğer bir toplulukta gruplar kendi gazetelerini okuyor, karşı tarafı dinlemiyorsa; bu durumda o ülke bölünmüştür. Yarın iç savaş çıkacaktır demektir. LDP rüşvet-i kelam ediyor. Medyanın ne hizmetinden, ne yetkisinden, ne örgütünden, ne de denetiminden bahsetmiyor. Adil Düzende ise her şey açıktır, çözülmüştür. Statüleri ortaya konmuştur.

 

 

TOPLUMSAL SÖZLEŞME

Adil Düzende temsilcilerin toplanıp ekseriyet kararları almaları yoktur. Toplumsal sözleşmeler aşağıdaki şekilde oluşur.

  1. Herkes içtihadını yapar ve kendi yaşayış kurallarını ortaya koyar. Onunla ilişki kuranlar onun kurallarını bilirleri ve ona göre ilişki kurarlar. Böylece zımni anlaşmalar olur. Burada uygulanacak olan kural; ispat külfeti kime ait değilse onun kuralı uygulanır. Zimmetin beraatı asıl tutulur.
  2. Herkes sözleşmeler yapar ve sözleşme onlar arasında hâkim olur. Sözleşmeler gittikçe diğerleri tarafından da benimsenir ve toplu sözleşme olur.
  3. Küçük topluluklar oluşturulur. Oraya katılanlar başkanlarının istişareden sonra alacakları kararlara uyarlar. İstemeyenler de ayrılırlar. Bu da toplu sözleşmedir.
  4. Çıkacak ihtilaflarda taraflar hakemleri seçerler. Hakemlerin aldıkları kararlar tarafları bağlar. Bu da toplu sözleşmedir.

 

Toplumsal SözIeşme

Yukarıda özetlenen anlayışın ifade bulacağı ilk metin, bir toplumsal sözleşme niteliği taşıyan Anayasa `dır.

Sözleşmelerin hazırlanması üniversitelerin işidir. İlmin işidir. Hazırlanan sözleşmeleri tercih etme işi halkın işidir. Anayasalar ise rejimleri belirler.

Anayasalar nasıl hazırlanacaktır?

Devlet bir anayasa yarışmasını açar. Beş sahifeden az olmamak ve yirmi sahifeyi geçmemek üzere, her isteyen vatandaş anayasa metnini hazırlasın ve yarışmaya katılsın, der. Katılmak için doktora yapmış olma şartı konabilir. Böylece toplanan anayasaları sıralamak üzere siyasi partiler tarafından yirmiye yakın kişiden jüri oluşturulur. Her parti aldığı oy nisbetinde buraya üye atar. Üyeler önerilen teklifleri ayrı ayrı okur ve kendilerine göre sıralarlar. Bir metnin aldığı sıraların tersleri toplanır ve dereceleri bulunur. Devletçe konan ödül derecelerine göre bölüştürülür. Bunlardan üst derece alanlardan on tanesine anayasa hazırlama görevi verilir.

Bunlar tartışırlar, partilerine danışırlar ve ortak metin çıkarırlar. İttifak ettikleri hususlar metin hâline getirilir. İttifak edemedikleri hususları anayasaya geçirmezler. Geçirilmesi gerektiğinde ittifak eder, ama ifadesinde ittifak edemezlerse hakemlere giderler.

Bu hazırlanan anayasa yalnız devleti bağlar. İlleri ve bucakları bağlamadığı gibi, insanlığı da bağlamaz. İller kendi anayasalarını kendileri yaparlar. İnsanlık anayasası ise devletlerin anayasalarının birleştiği hususlardır. İnsanlık meclisinin yasma yetkisi yoktur. Devletler millîdir.

 

Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir demokratik hukuk devleti olarak devamlılığını teminat altına almak üzere, köklü değişiklikleri öngören bu Anayasa'nın aşağıda belirtilen hususları gözeten, çok kısa bir metin olması gerektiğine inanıyor; bir referandum ile yürürlüğe konulmasını öneriyoruz.

Anaysa değişmez maddeleri içermelidir. Bu azmi iki sahifeyi geçmemelidir.

Önerimiz:

“Türkiye’de Türklerin kurduğu, merkezi Ankara, dili Türkçe, kendisine has ay-yıldızlı bayrağı ve marşı olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ülkesi ve ulusuyla bölünmez bir bütün olarak, insanlık içende, yerel yönetime saygılı, demokratik, lâik, liberal ve sosyal bir hukuk devletidir. Bu hukuk hakemlerden oluşan tarafsız ve bağımsız yargıya dayanır. Hakem kararları Türk ordusunun güvencesindedir.”

“Devlet askeri güçle kurulur ve korunur. Hukuk düzeni ile yaşar ve gelişir. Askeri düzende kuvvet hâkimdir. Yönetim kişisel ve merkezidir. Sorumluluk sonuçtan ve kollektiftir. Hukuk düzeninde haklılar kuvvetli kılınmıştır. Yerinden mevzuat yönetimi vardır. Sorumluluk davranıştan ve şahsidir.”

“Başkanlar temsilciler meclisi tarafından sıralama usûlü ile askerler tarafından / arasından seçilir. Askeri yönetimin başıdır. Sivil yönetimde baş hakemdir.”

“Bu anayasa metni ve diğer bütün mevzuatın metni bu anayasanın bu maddesine aykırı hükümler ihtiva edemez. Bu maddeye ve müsbet ilme aykırı olan mevzuatın tümü yürürlükten kaldırılmıştır. Bu husus her kademedeki yargı denetimindedir.”

“Bunlar değiştirilemez.”

Yasalar genel olarak tamamlayıcıdır. Özel sözleşmelerde aykırı hüküm yoksa geçerlidir. Özel hükümler genel hükümlerden öncedir. Bu yerinden yönetim ve içtihat sistemidir.

 

Demokratik hukuk devletinin tesisi için önerilen ve yeniden yapılanmanın temel taşlarını belirleyecek olan yeni Anayasa ile öngördüğümüz ilkelere, programın bu ilk bölümünde yer verilmektedir.

Yerinden yönetim ve mezheplerin çoklu hukuk sistemi değişik denemelerin yapıldığı bir araştırma olacaktır. Zamanla sonuçlar ilim tarafından değerlendirilir. Dinler tarafından halka inandırılır. İş adamları uygular. Partiler de anlaşır. Böylece uzlaşmış ileri hukuk oluşmaya devam eder. Yeni medeniyet doğar. Bin yıl yaşar. Sonra bugün olduğu gibi işler yeniden başlar.

 

Bu Anayasa çerçevesinde devletin asli görevleri olarak belirlenen yargı ve adalet, toplum düzeni ve iç güvenlik, dış politika ve savunma konularına da, programın yine ilk bölümünde yer verilmektedir.

Devletin asli görevi dış savunmadır. Bunu başarabilmesi için ülkeyi imar etmesi gerekir. Halkını eğitmesi gerekir. Tüm savunma imkanlarını faal bulundurması gerekir. Mesela kara, hava, deniz ve demiryolları her an savaşa karşı hazır olmalıdır. İç güvenlik illere aittir. Hukuk düzenini kurmak bucaklara aittir. Yaşamada dayanışma ocaklara aittir. Araştırma ve geliştirme insanlığa aittir. Bu görev ve yetki bölümünü netleştirmediğimizde bir taraftan merkezi yönetim devam eder, diğer taraftan insanlıktan kopma zorunluğu ortaya çıkar.

 

 

ANAYASA

I.1 Anayasa

I.1.1. TC Anayasası, demokratik hukuk devletinin vazgeçilmez özelliği olan kuvvetler ayrılığı ilkesi uyarınca, yasama, yürütme ve yargının birbirinden tamamen bağımsız şekilde işlemesini temin eden hükümlere yer verecek; birbirlerini denetleyen ve dengeleyen bu güçlerin, birbirleri ile işbirliği ve koordinasyon esaslarını belirleyecektir.

Hâkimiyet Türk ulusunundur. Ulus Türk halklarından oluşur Meclis halkın seçtiği ilim adamlarından oluşur. Ulus, dayanışma ortaklıklarının sorumlularından oluşan şûralar aracılığı ile kullanır. Yasama erkini ilmî, Yürütme erkini meslekî, Yönetme erkini siyasî ve Denetleme erkini dinî dayanışma şûraları aracılığı ile kullanır

 

I.1.2. TC Anayasası, demokratik hukuk devletinin vazgeçilmez özelliği olan kuwetler ayrılığı ilkesinin işlerliğini teminen, yürütme gücünün (hükümetin) iki turlu seçimle millet bütünü tarafından seçilen ve asgari %51 oy alan bir Başkan'a ve bu Başkan'ın belirleyeceği bir Kabine'ye verilmesi ilkesine ve Başkanlık Sistemi olarak adlandırılan bu yapının işleyiş esaslarına ye.r verecektir.

Cumhurbaşkanını Meclis sıralama usûlü ile orgenerallerden seçer. Meclis adına başkomutandır.

Başbakanı cumhurbaşkanı atar. Bakanları ilgili şûralar atarlar. Ve yargı karşısında denetlerler.

 

I.1.3. TC Anayasası, demokratik hukuk devletinin vazgeçilmez özelliği olan kuvvetler ayrılığı ilkesinin işlerliğini teminen, yargının Başkan ve üyelerini toplumsal iradenin belirleyeceği bir Yüksek Mahkeme'ye ve bu makama bağlı etkin bir adli mekanizmaya verilmesi ilkesine ve bu yapının işleyiş esaslarına yer verecektir.

Her türlü nizalar, tarafların seçtiği hakemlerden oluşan tarafsız ve bağımsız yargılama yolu ile çözülür. Başkanlar yürütmede hakemdir. Mağduriyetler yargı yoluyla giderilir. Yüce divan meclis üyelerinden seçilen hakemlerden oluşturulur. Tek yüksek mahkemedir.

 

I.1.4. TC Anayasası, demokratik hukuk devletinin vazgeçilmez özelliği olan kuvvetler ayrılığı ilkesinin işlerliğini teminen, yasamanın (Parlâmento) dar bölge ve iki turlu seçimle asgari %51 oy alan siyasi parti temsilcilerinin oluşturduğu Temsilciler Meclisi ile yürütüleceği ilkesine ve bu yapının işleyiş esaslarına yer verecektir.

Temsilciler vekildirler. Yılda bir değiştirilebilirler. Bir temsilci toplamın beşte bir veya yirmide birini temsil etmelidir. En çok beşte birini temsil edebilir. Atamalar sıralama usûlü ile yapılır.

 

I.1.5. TC Anayasası çağdaş demokratik hukuk devletinin vazgeçilmez özelliği olan insan hak ve özgürlükleri bağlamında, TC devleti tarafından zaten kabul edilmiş bulunan, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi iIkeIerine tam anlamıyla sadık kalınacağı; aynı konuda uluslararası anlaşmalarda ifade bulabilecek tüm gelişmelerin peşinen kabul edileceği hükmüne yer verecektir. Anayasa bu konuda Türkiye ve Türk toplumuna özel başka hiçbir hükme yer vermeyecektir.

Türkiye uluslararası ihtilaflarda tarafların seçeceği hakemlerden oluşan tarafsız ve bağımsız yargının hükümlerine saygılıdır. Taraf olduğu sözleşmeleri sona erdirme hakkına sahiptir. Yürürlükte iken sözleşmelere uyar. Ülkenin iç işlerine başka ülkeleri karıştırmaz.

 

I.1.6. TC Anayasası çağdaş demokratik hukuk devletinin dördüncü gücü olarak kabul edilen medyanın (kitle iletişim organları) liberal anlayış çerçevesinde ve çağdaş demokratik hukuk devletine saygılı hizmet vermesini esasa bağlayan ilkelere özel bir yer verecektir.

Bütçeden siyasi partilere aldıkları oy nisbetinde yazar kadrosunu ayırır. Aylıklarının ödemeleri devlet tarafından yapılır. Dağıtım devletçe yapılır. Basın vergiden muaftır. Bağımsızdır. Yargı dışında denetim sözkonusu değildir.  

 

I.1.7. TC Anayasası'nda demokratik hukuk devletinin gereği &127;olarak, anayasanın onaylanması ve/veya değiştirilmesi hakkının, Devlet Başkanı'nın önerisi ile, toplum iradesine tanıdığı ilkesine yer verecektir.

Anayasa ilmî şûranın ittifakı ile değiştirilir. Meclis üyelerinin hakemlere gidip iptal ettirme hakları vardır.

 

 

ADLİ SİSTEM

Devlet haklıyı kuvvetli kılan güç demektir. Hak tarafsız ve bağımsız yargı yoluyla ortaya çıkar. Tarafsızlık ve bağımsızlık ancak tarafların seçeceği hakemlerle onların seçeceği baş hakemlerden oluşması ile gerçekleşir. Bunların hakemlik yapabilecek ehliyette olmaları gerekir. Ehliyet merkezden verilir. Böylece yargıda birlik sağlanır.

 

I.2. Adli Sistem

I.2.1. Anayasa Mahkemesi kaldırılacaktır. Yerine, önemli konularda son kararı toplum iradesinden aldığı yetki ve güçle veren bir Yüksek Mahkeme kurulacaktır. Adli mekanizma,seçimle göreve getirilen üyelerden oluşan bu Yüksek Mahkeme'ye bağlanacaktır.

Halk ilçelerdeki hakemlerin oluşturduğu bidayet mahkemelerinde yargılanır. Yüksek ehliyetliler bölgelerdeki yüksek mahkemelerde yargılanır. Üstün ehliyetliler merkezdeki yüce mahkemede yargılanır. Yüce mahkemenin hakemleri Meclis üyelerinden oluşur.

 

I.2.2. Adli mekanizmanın parasal ihtiyaçları, bu amaca hizmetle oluşturulacak bağımsız bir fondan karşılanacaktır. Bu fonun temel girdisini, günün şartlarına uygun, gerçekçi biçimde belirlenen adli harçlar oluşturacaktır. Adli sistem içinde görevli yargıçların ve diğer personelin gelir düzeyleri her zaman görevin önemine uygun düzeylerde tutulacaktır.

Yargı giderleri bütçeden karşılanır. Tüm yargılama masrafları kamu bütçelerinden karşılanır. Avukatlık hizmetlerini de hakemler yüklenmişlerdir. Savcılar da birer hakemdirler. Şûra üyelerini temsil ederler. Hakemlerin ödenekleri de kamu bütçesinden karşılanır. Hakimler kayıtları yaparlar ve duruşmaları yönetirler. Re’sen soruşturma yapamazlar, kararlar alamazlar. Hakimlere karaları bozma yetkisi verilebilir.

 

1.2.3. İdari yargı kaldırılacak; görev normal mahkemelerce yerine getirilecektir.

Hukuk çokluğu, yargı tekliği vardır. Askeri yargı dışında bütün mahkemeler birdir.

 

1.2.4. Çevre koruma ve tüketici hakları konularında özel ihtisas mahkemeleri ihdas edilecektir.

Şûra üyeleri kamu adına taraf olurlar. Hakemleri atarlar. Karşı taraf görevlilerdir.

 

1.2.5 Adli sistem hızlı ve etkin hizmet verecek şekilde yeniden yapılandırılacak; mahkemelerin kuruluş ve işleyiş esaslarını belirleyen kanunlar yeniden ele alınacak; mevzuat ve usul düzenlemeleri yapılacaktır.

Zamanında karar vermeyen hakemler kurulunun üyeleri sorumludur.

 

1.2.6. Yürürlükteki kanunlar, içtihat kararları ve gerekli tüm diğer bilgiler bilgisayar sistemine geçirilecek; teknolojinin tüm imkânları devreye sokulacaktır.

Soruşturma dışarıdan sözlü, yazılı, duruşmalı ve karakol olmak üzere dört kademede yapılacaktır. Duruşmalı soruşturma hakim kararı ile, karakol soruşturması ise hakemlerin kararı ile yapılabilmelidir.

 

 

TEMSİL

 

I.3. Temsil

I.3.1. Yasama organı (Parlâmento) dar bölge sistemi ve iki turlu seçimle, asgari al 51 oy alan siyasi parti temsilcilerinden oluşacak; bu organın adı Temsilciler Meclisi olarak değiştirilecektir.

Halkı bucaklarda seçilmiş orta ehliyetliler, illerde seçilmiş yüksek ehliyetliler, ülkede seçilmiş üstün ehliyetliler temsil eder. Seçim yazılı başvuru ile yapılır. Yıl içinde değiştirilemez. Bucakta halkın yüzde birinin, ilde binde birinin, ülkede onbinde birinin oyunu alan temsilci olur. Tek çevreli sistem vardır.

 

I.3.2. Temsilciler meclisi üyelerinin Devlet Başkanı tarafından Kabine'ye atanmaları halinde, üyelikleri düşecektir.

Temsilciler Meclisi’nde olanlar her türlü kamu hizmetlerini yüklenebilirler.

 

I.3.3. Temsilciler Meclisi üyelerinin meclis dışı dokunulmazlıkları kaldırılacak; suç işlediği öne sürülen bir temsilcinin sorgulanması ve yargılanması, her TC vatandaşına uygulanan esaslar ve yasalar çerçevesinde yapılacaktır.

Temsilciler Meclisi’nin üyeleri ancak yüce mahkemelerde muhakeme edilebilirler. Başkaca bir dokunulmazlık söz konusu değildir.

 

I.3.4. Temsilciler Meclisi'nin verimli bir şekilde çalışmasını teminen, teknolojinin tüm imkânlarından yararlanılacaktır.

Meclisin verimli çalışabilmesi için bakanlıklara bağlı kuruluşların genel ve kamu hizmetlerinden yararlandırılması sağlanacaktır.

 

I.3.5. Seçim Kanunu'nda yapılabilecek değişikliklerin bir sonraki seçimde uygulanabilirlik esası getirilecektir.

Teşkilatla ilgili yasalar, devlet başkanının istişare sonunda aldığı kararlarla değiştirilebilir. Şûra üyelerinin yüce divana gidip iptal ettirme yetkileri vardır. Anayasa ise ilmî şûranın ittifakı ile değişir. Meclis üyeleri yüce divana gidebilirler.

 

I.3.6. Siyasi partilerin işleyişi, parti üyelerine güven esasına oturtulacaktır. Ön seçimler mazbut parti üyeleri arasında ve yargı organlarının denetiminde yapılacak; delege sistemi kaldırılacaktır.

Siyasi partiler siyasi dayanışma ortaklığı şeklinde oluşacak ve bunlar aynı zamanda orduları oluşturacaklardır. Halk kendi bölgesi dışında istediği orduda ve komutanın emrinde askerlik hizmetini yapabilecek ve savaş ve seferberlik halleri dışında istediği zaman ordusunu değiştirebilecektir. Siyasi seçim böyle olacaktır. Meclisler ise ilmî dayanışma ortaklıklarından oluşacak, bu dayanışma ortaklıkları da her zaman değiştirilebilecektir. Yeter sayıyı bulan ortaklıklar faaliyet gösterebilecek, bulamayanlar tasfiye olacaklardır.

 

I.3.7. Siyasi partilere üye olabilmek için 18 yaşını bitirmiş olmak yeterli olacaktır.

İnsanlar dinî dayanışma ortaklıklarına doğdukları günden, ilmî dayanışma ortaklıklarına 7 yaşlarında, meslekî dayanışma ortaklıklarına 10 yaşında ortak edilirler ve 15 yaşlarında siyasî dayanışma ortaklıklarına ortak olurlar.

 

I.3.8. Seçme yaşı 18, seçilme yaşı 25 olarak belirlenecek; Temsilciler Meclisi'ne adaylık, sekiz yıl temel eğitim almış olmak koşuluna bağlanacaktır.

Başlangıç ehliyeti 7, temel ehliyeti 10, ilk ehliyet 15, orta ehliyet 20, yüksek ehliyet 25, üstün ehliyet 30 yaşında alınır.

 

I.3.9. Yurt dışında yerleşik TC vatandaşlarının elçilik ve konsolosluklar aracılığı ile oy kullanmalarına imkân sağlayacak düzenlemeler yapılacaktır.

Kıtalarda elçilik illeri kurulur. Ülkelerde elçilik bucakları kurulur. İllerde elçilik ocakları kurulur. Karşı ülkelere de ülkemizde birer bucak ve illerimizde birer ocak kurmalarına izin verilir. Topraklar takas edilmiş olur ve bu topraklar da ülke toprakları gibi yönetilir.

 

 

İDARİ YAPI

Ülke toprakları bölgelere ayrılacaktır. Savunma dışında akalan topraklar illere temlik edilecektir. İl toprakları ilçelere ayrılacaktır. Güvenlik dışında kalan topraklar bucaklara temlik edilecektir. Her bucağın kendi kamu hukuku olacaktır. Cezaları kendisi koyacaktır. Bucaklar semtlere ayrılacaktır. İşyerleri dışında kalan topraklar ocaklara temlik edilecektir. Sokaklar dışında kalan yerler kişilere temlik edilecektir.

 

I.4. İdari Yapı

I.4.1. İl sayısı asgariye indirilecek; ilçeleri il yapma savurganlığına son verilecektir.

Ülke, merkezlerinde birer ordu kuruluşları bulunan ve nüfusu 3 milyon ile 10 milyon arasında olan bölgelere ayrılır. Savunma  yerleri dışında kalan topraklar nüfusu 300 000 ile 1 000 000 arasında olan illere temlik edilir. İller iç işlerinde bağımsızdır. İl, merkezlerinde jandarma bölükleri bulunan ve nüfusu 30 000 ile 100 000 olan ilçelere ayrılır. Güvenlik yerleri dışında kalan ilçe toprakları nüfusları 3 000 ile 10 000 arasında olan bucaklara ayrılır. Bucaklar kamu hukuklarını tesiste bağımsızdırlar. Bucak toprakları, nüfusları 300 ile 1000 arasında olan çalışma yerlerine, köy veya semtlere ayrılır. İşyerleri dışında kalan semt toprakları nüfusları 30 ile 100 arasında olan ocaklara temlik edilir.

 

I.4.2. Valiler ilde en yüksek mülki amir sıfatıyla, merkezden atama yoluyla görevlendirilecekler; yetkileri yeniden gözden geçirilecektir.

Bölgelerde genel valiler askerlerden atanacak ve aynı zamanda ordu komutanı olacaklardır. İlçelerde kaymakamlar askerlerden valilerce atanacak ve aynı zamanda jandarma komutanı olacaklardır. Semtlerde yöneticiler bucak başkanları tarafından atanacak ve aynı zamanda koruma başkanları olacaklardır.

İl başkanları kendi meclislerinden seçilecektir. Bucak başkanları kendi halkları tarafından seçilecektir. Merkezden atanmazlar.

 

I.4.3. Seçimle gelen belediyelerin yerel parlâmentolar şeklinde görev vermelerine imkân tanıyan yetki ve sorumlulukla donatılmaları sağlanacaktır.

Belediyeler kaldırılmıştır. İl temsilciler meclisi il ve ilçe merkez bucaklarında geçerli olmak üzere kendi kanunlarını yapar, güvenlik kuvvetlerini oluşturur, yöneticilerini atar ve bütçesini hazırlar. Bucaklarda halk meclisleri kendi kanunlarını yapar, koruma teşkilatını kurar, yöneticilerini atar ve bütçesini yapar. Ocaklar kendi kendilerini yönetirler. Kazai yetkileri yoktur.

 

 

TOPLUM DÜZENİ VE İÇ GÜVENLİK

Topluluklar, serbest sözleşmelerden oluşan mevzuatla oluşur ve hukuk düzeni içinde yaşarlar. Ortak işleri görevliler yürütür. Çıkan her türlü nizalar hakemlerden oluşacak tarafsız ve bağımsız yargı karaları ile çözülür. Yargı kararlarına uymayan kişilerin hukuki korunmaları kalkar. Yargı kararlarına uymayan topluluklara karşı cephe savaşı açılır ve tenkil edilirler. Savunma devletin, güvenlik illerin, koruma bucakların, bekçilik ocakların görevlerindendir. Nöbetleşe icra ederler.

 

 

I.5. Toplum Düzeni ve İç Güvenlik

I.5.1. TC vatandaşlarının temiz bir çevrede, tüketici hakları korunarak, güvenli, sağlıklı, huzurlu, çağdaş bir şekilde yaşamalarını temin etmek, devletin asli görevidir.

Her insan bulunduğu yerde güvence içindedir. Malı, canı, ırzı ve işi kamuca korunmuştur. Kendisini savunma hakkına sahiptir. Herkes davalı ve davacı olur.

 

I.5.2. Bu amaca hizmetle, çevre ve tüketici haklarını korumaya dönük geniş kapsamlı,özel yasalar çıkartılarak; yetkiler özel ihtisas mahkemelerine verilecektir. (bkz.l.2.4.)

Bucaklar kendi yasalarını kendileri çıkarırlar. Komşu bucaklar bu yasalardan zarar görüyorlarsa hakemlere başvurarak iptal ettirirler. Bucaklar arası çıkacak ihtilafları yüksek, iller arası çıkacak ihtilafları yüce, uluslar arası çıkacak ihtilafları uluslararası mahkemeler çözerler.

 

I.5.3. Kadın-erkek eşitliği ilkesine sadık kalınarak mevcut sistemde özellikle kadınların istismarına yol açan mevzuat kaldırılacak; kadınların, çocukların ve ailenin korunması konularına önem verilecektir.

Kişi olarak kadın ve erkek eşittir. Bir kadının bir doğurma devresinde birden fazla erkekle cinsi ilişki kurması yasaktır. Akrabalar arasında cinsi ilişki kurmak yasaktır. Evlilik çocuk yetiştirme ortaklığıdır. Kadın doğurur ve büyütür. Erkek nafaka temin eder ve korur. Ocaklar kadın ve erkeklerin ortak yaşama kuruluşlarıdır. Bucak erkeklerin çalışma, il erkeklerin güvenlik, devlet erkeklerin savunma hizmet kuruluşlarıdır. Kadınlar göreve katılma haklarına sahiptirler, yükümlü değildirler. Kadınlar da erkeklerle birlikte veya tek başlarına erkekler gibi her türlü teşkilatlanmaya hak sahibidirler. Yükümlü olmadıkları yerde yönetici olamazlar.

 

I.5.4. Fırsat eşitliği tesis edilecektir. Devletin bu alana doğrudan katkısı sınırlı kalacak (örn. fakir ve aciz vatandaşlarına eğitim bursu vermek) ancak, fırsat eşitliği uygulanan liberal ekonomik ve sosyal politikalarla teşvik edilecektir.

Herkesin çalışma ve yaşama hakkı vardır. Çalışanlar çalışma kredisini istihkak ederler. Bu hak kimsenin elinden alınamaz. Azaltılıp çoğaltılamaz. Çalışmayanlar yaşama paylarını alırlar. Bu hak da kimsenin elinden alınamaz. Yeryüzü insanlığındır. Yaşayanlar onu tahrip edemezler. Çalışmayanların kira payları vardır. Bununla yaşarlar.

 

I.5.5. Liberal demokrasinin olmazsa olmaz unsurlarından dernekler ve vakıfların işleyişi yeni yasalarla daha geniş kapsamlı ve çağdaş yapıya kavuşturulacaktır.

Halk dayanışma ortaklıkları içinde örgütlenir ve bu yolla kamu yönetimine katılma haklarını kullanırlar. Ocak, bucak ve illerini kurabilirler. Bunun dışında mülk, mal, emek ve hizmet ortaklıkları kurarak çalışırlar ve yaşarlar. Kamu hizmetleri vakıflar aracılığı ile yapılır.

 

I.5.6. SSK, Bağ-Kur gibi kurumlar kaldırılacak, sağlık ve sosyal güvenlik hizmetlerinin vakıflar ve özel kuruluşlar vasıtasıyla etkin biçimde yerine getirilmesi sağlanacaktır. Sigorta sektörü, finans sektörünün bir parçası olması nedeniyle, vergi muafiyeti tanınarak, teşvik edilecektir. (bkz. II.2.l., II.2.6.)

Herkes hiçbir aidat ödeme mecburiyetinde olmaksızın sosyal güvencesi içindedir. Çalışanlar kredi istihkak eder, sosyal haklardan yararlanamazlar. Çalışmayanlar kredi almaz, sosyal haklardan yararlanırlar. Kişi istediği zaman “çalışan”, istediği zaman da “emekli” durumuna geçebilecektir.

 

I.5.7. SSK ve Bağ-Kur'un emeklilere olan görev ve sorumlulukları devletin öze/ bir bütçesinden ve fakat, yine vakıflar ve özel kuruluşlar aracılığı ile, çok daha etkin biçimde yerine getirilecektir.

Emeklilik ve diğer sosyal haklar bütçenin bir payı olarak belirlenir. Kamu görevlilerinin payları da buna göre belirlenir. Bütçe daima denk tutulur.

 

I.5.8. Devlet hastahaneleri vakıf kuruluşları şeklinde özelleştirilecek; etkin ve çağdaş hizmet vermelerini sağlayacak yasal düzenlemeler yapılacaktır.

Tüm kit ve hastahaneler özerkleştirilerek vakıf statüsüne getirilecektir. Vakıf, yöneticilerin sözleşme dışında bir karar alma yetkisinin olmadığı, sadece formülleri işlettikleri bir yönetimle yönetilir.

 

I.5.9. İşsizlik sigortası asgari düzeyde, süreli ve istismara yol açmayacak şekilde ihdas edilecektir

Çalışmayanlara bütçeden belli pay ayrılacaktır. Bu pay bölüştürülecektir. Çalışanlara ücretleri nisbetinde kredi açılacaktır. Çalışanlarla çalışmayanlar arası gelir yüzdeleri ile tesis edilecektir.

 

I.5.10. Özürlü vatandaşların yaşamlarını kolaylaştırıcı tüm önlemler kanunlarla belirlenecek; aciz durumda olanlara devletin özel bir bütçesinden yardım, sosyal güvenlik hizmetleri vermek üzere oluşturulan vakıflar ve özel kuruluşlar aracılığı ile sağlanacaktır (bkz. II.2.1.,II.2.6.)

Sosyal güvenlik yetimlere ayrı, yoksullara ayrı, işsizlere ayrı ayrı fonlarla sağlanır. Doğuştan özürlüler yetimler, sonra sakatlananlar yaşlılık fonundan pay alırlar. Özürlüleri çalıştıranlar faizsiz kredilerle takviye olunurlar.

 

I.5.11. Devlet nüfus plânlaması politikası gütmeyecektir. Nüfus plânlaması Türk halkının sağ duyusuna ve bu konuda faal özel kurum ve kuruluşların becerisine bırakılacaktır.

Eşlik anlaşması dışında cinsi ilişkiler yasaktır. Kadınlar çok eşlik anlaşması yapamazlar. Mali güçleri yeterli olmayan erkekler çok eşlik anlaşması yapamazlar. Eşlerinin kendilerinin üzerinde başka kadınlarla eşlik anlaşması yapan kadınlar, ayrılma tazminatı alarak ayrılabilirler. Nüfus dengesi, kazancı olmayan erkeklerin evlenecek kadın bulamamaları ve dengini bulamayan kadınların geç evlenmeleri ile sağlanacaktır.

 

I.5.12. Çalışma hayatı iş barışının temini ve sürekliliği sağlanacak kanunlarla düzenlenecek; işveren ve işçi ilişkileri karşılıklı saygı, sevgi, anlayış ve toplumsal sorumluluk temeline oturtulacaktır.

Çalışanlara “çalışma kredisi” verilecektir. İşverenlerin yanında çalışanların maaşı devlet tarafından ödenecek, işveren borçlandırılacaktır. Ayrıca işverene çalıştırdığı işçi nisbetinde ham madde kredisi verilecektir. Böylece işverenle işçi eşit güce getirilecektir. İşçinin her türlü sosyal güvencesi devlet tarafından sağlanacaktır. Bunun dışında sözleşme serbestliği içinde işveren işçi ile istediği gibi anlaşacak ve devlet araya girmeyecektir.

 

I.5.13. Oda ve sendikalara mecburi üyelik kaldırılacak; gönüllü üyelik ihdas ve teşvik edilecektir. Şu anlayışla ki, oda veya sendikanın görevi üyeliğini talep ettiği kişi ve/veya kuruluşa hizmet vermektir ve bu hizmetin mükemmeliyeti oranında üye kaydedilir ya da üye sayısı artırılabilir.

İlmî ve siyasî dayanışma ortaklıklarına katılma zorunlu olacaktır. Aidat ödenmeyecektir. Meslekî dayanışma ortaklığına katılmayanların bu konuda dayanışması siyasî, dinî dayanışma ortaklığına katılmayanların bu konudaki dayanışması ilmî dayanışma ortaklığıdır. Herkes bir ocağın ve bucağın üyesidir. Güvenlik ve savunma hizmetlerine katılan erkekler ile bunları siyasi temsilci yapan kadınlar il ve devletin üyeleridir. Bunun dışında kimse herhangi bir kuruluşa katılmaya zorlanamaz.

 

I.5.14. İç güvenlik güçlü, eğitimli, her türlü teknik ve teknolojik donanıma sahip bir polis örgütünce sağlanacaktır. Polisin ve polis örgütünün vatandaşla saygı ve sevgi bağları sıkılaştırılacaktır.

İç güvenlik jandarma tarafından sağlanacaktır. Soruşturma serbest meslek hâline getirilecek polis tarafından yapılacaktır. Mahkemeler doğrudan soruşturma yapmayacaklardır. Polislerin ödenekleri kamu bütçesinden sağlanacaktır.

 

I.5.15. Polis örgütünde görev yapan personelin gelirleri, görevin önemi uyarınca, her zaman doyurucu düzeylerde tutulacaktır. Poliste rezerv sistemi ihdas edilecektir.

Polis sadece tesbitler yapacak ve soruşturma yapacaktır. Olaylara asla karışmayacaktır. Tutuklama ve yakalama ancak çağrılara kendiliğinden gelmeyenler hakkında uygulanacaktır. Tutuklama ve yakalama polisin değil jandarmanın işi olacaktır. Ancak mahkeme kararı ile hukuki korumadan yoksun kılınanlar hakkında uygulanabilecektir. Hukuki koruması olan herkes ancak mahkumiyetten sonra kendisi teslim olarak cezasını çeker.

 

I.5.16. Jandarma iç güvenlikten sorumlu bir kurum olarak, polis örgütüne bağlanacaktır.

Her Türk erkeği 15 yaşı ile 63 yaş arasında yılda dört hafta  nöbet hizmetlerine katılmak zorundadır. Olağanüstü hallerinde bu süre artırılabilir. Ertelenerek birleştirilebilir. Mükellefin rızası ile öne alınabilir. Nöbet hizmetinin iki haftasını kendi bölgesi dışında ülkesinin savunmasında askerlikte, bir haftasını ilçesi dışında ilinin savunmasında, bir haftasını kendi semti dışında bucağının savunmasında geçirir.

 

I.5.17. İç güvenlik sorunlarında askeri birlikler hiçbir şekilde görev almayacaklardır.

Bucağının korumasını başaramayan seçilmiş bucak başkanı, ilçe merkezinden askeri birliği ister ve sivil yönetimi onun emrine verir. Kendisi yönetime karışmaz. Uygun gördüğünde jandarma birliğini ilçeye iade eder. Jandarma birlikleri il ve ilçe merkez bucakları dışında diğer bucaklara bucak başkanlarının izni olmadan giremez.

İlinin güvenliğini sağlayamayan seçilmiş il başkanı bölge merkezinden askeri birlik ister. Sivil yönetimi onun emrine verir. Kendisi karışmaz. Gerekli gördüğünde askeri birliğini bölgeye iade eder. Askeri birlikler ülke ve merkez illeri dışında diğer illere il başkanlarının izni olmadan giremez.

 

 

DIŞ GÜVENLİK VE SAVUNMA

Samsun, Bursa, İzmir ve Adana’da deniz; Tekirdağ, Diyarbakır , Van ve Erzurum’da kara; Afyon, Konya, Sivas ve Ankara’da hava orduları kurulacaktır. Erkek Türkler kendi bulundukları bölge dışında ordularını kendileri seçeceklerdir. Ordu merkezleri dışında kalan topraklar illere temlik edilecektir. Bir ilin nüfusu 300 000 den az ve 1 000 000 dan fazla olmayacaktır. Ordular ülkenin savunmasını yapacak, iç güvenliği ise iller yapacaktır. İller kendi işlerinde bağımsızdırlar. Davetsiz ordu ilin içine giremez.

 

I.6. Dış Güvenlik ve Savunma

I.6.1. Liberal Demokrat Parti dış güvenlik ve savunmayı devletin asli görevlerinden bir diğeri olarak değerlendirmektedir.

Devletin asli görevi dış savunmadır. Ülke ve bölge merkez illerinde faaliyet gösterir. Bunların yönetimi de orduya aittir. İller arası güvenliği ordu sağlar. Savunma amacı esas olmak üzere merkezi kamu ve genel hizmetleri yapar.

 

I.6.2. Bu anlayışla, Türk ordusu çağın en gelişmiş teknolojik imkânları ile donanımlı; küçük ve fakat, dinamik, güçlü, profesyonel bir caydırıcı güç olarak hizmet vermek üzere, yeniden yapılandırılacaktır.

Ordunun bütçesi belirlenmiştir. Harcama bütçesini kendisi yapar. Bütçenin beşte biri orduya aittir. Gümrük gelirleri en çok giren malın beşte biri olmak üzere orduya aittir. Nöbetli olmak istemeyenlerin askerlik bedeli orduya aittir. Bu bedeli ordu belirler. Ayrıca ordu kendi iç tüketimini karşılamak üzere kendisine tahsis edilen yerlerde istediği üretimi yapabilir. Vergiden muaf olup kendisine aittir.

Her ordu bağımsız olup kendi cephesini kendisi savunacak şekilde eğitim görür. Mükellefler ordularını kendileri seçerler. Ordu istediği kimseyi ordusundan çıkarır. Hiç kimse askerlikten ihraç edilemez. Hiç bir ordunun kabul etmediği kimseleri Ankara ordusu ayrı birlik içinde istihdam etmek zorundadır.

 

I.6.3. Ordumuz sadece ülkenin dışa karşı güvenliğinden sorumlu tutulacak; olası sıkıyönetim vb hallerde yurt içi görevde kullanılmayacaktır.

Her il için sıkı yönetimi ilan etme sadece oranın seçilmiş il başkanına aittir. Savunma ile ilgili savaşa devlet başkanı ile o bölgenin ordu komutanı birlikte karar verirler. Meclisi haberdar ederler. Meclisteki grup başkanları savaşın önlenmesi için hakemlere gidebilirler.

 

I.6.4. Devletin savunma sanayi yatırımları özel sektöre devredilecektir. Devlet, prensip olarak, yerli savunma sanayi geliştirme gibi bir politika gütmeyecektir. (bkz. II.5.7.)

Türk ordusu kendi silahını kendisi üretebilecektir. Silah mubayaası kendi bütçesi ile her ordunun kendisine aittir. İmal ettiği silahı dışarıya satamaz. Dışarıdan veya içeriden silah alabilir. Sivil yönetim bu hususlara karışmaz.

 

I.6.5. Türk ordusu, dünya barışını teminen NATO ve ülkemizin dahil olacağı tüm benzeri ittifaklarda aktif rol alacaktır.

İnsanlık teşkilatının tüzel kişiliği vardır. Her türlü teşkilatı kurabilir. İnsanlığın silahlı kuvvetleri yoktur. Askeri gruplaşmalar da yoktur. Uluslararası hakemlerin kararlarına uymayan devlete karşı saldırıya geçip ülkesini yağmalamak diğer devletlerin haklarıdır. Bu konuda geçici anlaşmalar geçerlidir. Nüfusları 30 milyon ile 100 milyon arası olan devletlerin      üzsünde    silahlı güç olmayacaktır. Ekonomi ve hizmet toplulukları olacak, bunların yönetimi de insanlığın merkezinde olacaktır. Cihan savaşları önlenmelidir. Bu tür gruplaşmalarda Türkiye dışarıda kalmalıdır. Dışarıda kalanların grubunu oluşturmalıdır.

 

I.6.6. Liberal Demokrat Parti NATO' nun Birleşmiş Milletler'in vurucu gücü olarak, yeniden yapılanması gereğine inanmaktadır (bkz. I.7.4.)

Nato Avrupa’nın dünyayı sömürmek için oluşturmuş olduğu bir güçtür. Hemen çıkmalıdır.

 

 

DIŞ POLİTİKA

Türkiye tek taraflı olarak gümrük ve vizeleri kaldırmalıdır. Kapıya gelen her mal ülkeye girebilmelidir. Çıkabilmelidir. Herkes girebilmeli ve çıkabilmelidir. Belgeleri yoksa kendilerine özel belge verilmelidir. Kendilerinin sigortalanması ve korunmaları için kayıtlar tutulmalıdır.

Türkiye kıtalarda birer il, ülkelerde birer bucak, illerde birer ocak kurmalıdır. Diğer devletlere de kendi ülkelerinde topraklar vermelidir.

Bu il, bucak ve ocaklar Türkiye ile ekonomik ve kültürel ilişkiler sağlamalıdırlar. Buradaki illerin valilerini devlet başkanı merkezden atamalıdır. Bunlar büyükelçilerdir. Ülkelerde ise bucak başkanları yine merkezden atanmalıdır. Bunlar elçilerdir. İllerdeki ocak başkanları konsolos durumunda olacaklardır. Bunları elçiler atmalıdır.

Her bölgede mala-mal mağazaları kurulmalıdır. Oraların halkı kendi ürettikleri malları bu mağazalara satarak, bu mağazalarda bulunan malları satın alabileceklerdir. Ülkemizde de onların mala-mal mağazaları olmalıdır. Bu mağazaların ticareti ile hariciye finanse edilmelidir. Büyükelçi, elçi ve konsolos maaşları dışında hiçbir gider merkez bütçesinden yapılmamalıdır. Bunların maaşları da askeri bütçeden ödenmelidir.

 

I.7. Dış Politika

I.7.1. Liberal Demokrat Parti tüm öz kaynakları ile (bkz. Genel Değerlendirme) Türkiye'nin dünya politikasında ağırlıklı bir ülke olduğuna inanmaktadır. Bu durum hangi siyasi partinin iktidarda olduğu ya da ülkemizin ekonomik durumu vb gerçeklerden bağımsızdır. Türkiye Cumhuriyeti dünya üzerindeki bu konumunun gereğini yerine getirmek; dünya barışının tesisi bağlamında bu konumunun dayattığı sorumluluğu üstlenmek zorundadır.

171 Türkiye dünyanın merkezindedir. Hassas siyasi denge üzerindedir. Dış politika ile ilgili siyaset yalnız devlet başkanı, genelkurmay başkanı ve başbakan tarafından görülebilip bilinebilen bir defterden takip edilecek ve intikal edecektir. Üçlü toplantıda alınan kararlar o deftere yazılacak ve izlenecektir.

Türkiye topraklarını genişletmeyen ama gelecek bin yıllık medeniyetin oluşmasında baş çeken bir ülke olmalıdır. Bütün dünyanın serbest bölgesi olmalıdır.

 

I.7.2. Ülkemizin Birleşmiş Milletler'e bağlılığı, güçlendirilerek, sürdürülecek; bu örgütün daha da güçlendirilmesine katkıda bulunulacaktır

Birleşmiş Milletler Mekke’de kurulmalıdır. Her devletin orada bir ilçesi bulunmalıdır. Her ülkenin ilmî dayanışma ortaklarının gönderdiği alimler insanlık merkez ilini oluşturmalıdır. Çalışanları 5 bini aşan büyük işletmelere insanlık tarafından Genel Hizmetler verilmelidir. Uluslararası her türlü ulaşım ve haberleşme işletmeleri insanlık merkez kuruluşuna ait olmalıdır. Enerji kaynaklarının uluslararası dağıtımı insanlığa ait olmalıdır. Biyolojik, kimyasal, atom ve tahrip edici silahların alınıp satılması Birleşmiş Milletler’e ait olmalıdır. Bunların imalı Birleşmiş Milletler’in denetiminde olmalıdır. Bütün ordulara asker sayısı nisbetinde eşit bir şekilde verilmelidir.

 

I.7.3. Bu anlayışla, ülkemizin BM Güvenlik Konseyi'nde veto hakkı olan daimi üye olması gerektiğine inanıyoruz. Şöyle ki: Türkiye, dünya barışının temini bağlamında, BM Güvenlik Konseyi'nin beş daimi üyesinden (ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin) en az ikisinin (Fransa ve Çin) çok ötesinde siyasal öneme sahiptir.

İnsanlık teşkilatında hakem kararları dışında güvenlik konusunda karar alacak mercii Türkiye tanımaz. Bu tür alınmış ekseriyet kararlarına işine gelirse uyar.

 

I.7.4. Liberal Demokrat Parti NATO' nun, Birleşmiş Milletler'in vurucu gücü olarak, yeniden yapılanması gereğine inanmaktadır. Komünist bloğun çökmesi ile amaçsız kalan bu örgüt bugüne kadar dünya barışına büyük katkıda bulunmuştur. Bu görevini sürdürebilmesi için, misyonuna daha büyük ve insani perspektif kazandırılmalı; NATO, insan haklarının tesisi bağlamında, Birleşmiş Milletler'in vurucu gücü olarak görev yapacak şekilde, yeniden yapılandırıl malıdır. Böyle bir gelişmenin tüm dünya ülkeleri için barışın teminatı olacağına inanmaktayız.

İnsanlığın ortak askeri güce sahip olması insanlıktaki rekabet mekanizmasını zaafa uğratır. Savaş durur, iç savaşlar gelişir, anarşi gelişir. Bu sebepledir ki her devlet zaten Birleşmiş Milletler’in üyesidir. Onların orduları Birleşmiş Milletler’in ordularıdır. Bu ülkeler ordularını hakem kararlarına göre kullanmalıdırlar. Dışarıdan bir müdahaleye gerek kalmadan devletlerin çoğu hakem kararlarının doğrultularında güçlerini kullanacaklardır. Hak daima galip gelecektir. Devletleri kötü niyetli kabul edip Birleşmiş Milletler’in başkanını iyi niyetli kabul etmek fahiş hatadır. Ekseriyet kararı ise saçmadır. Bu sebeple Nato ve benzeri askeri güçlere karşıyız. Hakemler karar verdikten sonra komşu devletler ona saldırır ve paylaşırlar. Kendi savunmasını yapamayan devlet devlet değildir. Ortadan kalkması gerekir. Bu acımasız tabiat kanunudur. Biz değiştiremeyiz.

 

I.7.5. Liberal Demokrat Parti, Türkiye'nin sınır komşuları ile ilişkilerini sağlam ve sağlıklı temellere oturtmayı devletin öncelikli görevlerinden biri olarak değerlendirmektedir.

Türkiye’nin sınırları Lozan’da çizilmiştir. Hatay’ın dışında sonradan ülkemize kattığımız bir yer yoktur. Ülkemiz bundan böyle topraklarının genişletilmesi emelinde değildir. Kıbrıs’taki haklarımızdan vazgeçmeliyiz. Batılıların ihtilaf içinde bıraktıkları Musul, Kıbrıs, oniki adalar, Batı Trakya, Batum, Nahçivan’daki bütün haklarımızdan vazgeçmiş bulunuyoruz. Kardak adaları, deniz sahası gibi konularda hakemlerin ve müsbet ilmin verilerine uyulur.

Komşularımızın güçlü ve gelişmiş olmaları gerekir. Güney Kafkasya’da bağımsız illeri olan bir Kafkasya Devleti, Balkanlar’da da bağımsız illeri olan bir Yugoslavya devleti kurulmalıdır. Suriye ve Irak birleşip güçlü bir Arap devletini kurmalıdırlar. Bunlarla dost olarak geçinmek, bizim için süper güçlerle dost olarak geçinmekten daha önemlidir.

 

I.7.6. Bu anlayışla, sınır komşularımızı ilgilendiren sorunlarda Türkiye'nin, herhangi bir diğer ülkeden daha sorumlu hareket etmesi gerektiğine inanmaktayız. Örneğin, Türkiye, Azerbaycan-Ermenistan sorununun çözümünü ABD ve Rusya'ya bırakmamalı ya da en az bu iki ülke kadar sorumluluk ve yetki üstlenmelidir.

Türkiye Balkan sorununu Avrupa Birliği ile birlikte çözmelidir. Kafkas sorununu Rusya ile birlikte çözmelidir. Güney sorununu İsrail ile birlikte çözmelidir. Kudüs İsrail’e verilmelidir. Kesin sınırları belirlenmelidir. Yerinde durduğu takdirde o ülke Türkiye’nin ve Amerika’nın garantisinde olmalıdır. Sınırlarını taşmaya başlarsa; Türkiye, Suriye - Irak birliğini desteklemelidir. Bu hususta da hakem kararlarına uyulmalıdır.

 

I.7.7. Türkiye, bu sorumluluk ve yetkiyi üstlenirken, komşularına kesin sınır garantisi verecektir.

Türkiye’nin kendi sınırları kesin tesbit edilmiş olduğu gibi komşu ülkelerin sınırları da kesin olarak belli olmalıdır. Bu ülkelerin de demokratik ve lâik şeriat düzenini benimsemeleri gerekir. Ülkelerin düzenlerini demokratik hâle getirmeleri iç işleri değildir. Biz, bize saldırmadıkça ve mahkeme kararı olmadıkça kimseye saldırmayız. Ama ilişkilerimizi o seviyede tutarız.

 

I.7.8. Liberal Demokrat Parti, ülkemizin dış politikasını yürütmekle yükümlü bürokratik kadroların kariyerden olmayan ve fakat, ulusal ve uluslararası düzeyde başarısı kanıtlanmış kişilerce desteklenmesi ilkesini benimsemektedir. Bu yaklaşımın işleyiş esasları, yasalarla belirlenecektir.

Dış ilişkilerimizde ekonomik ve kültürel ilişkileri oralarda kurulan elçilik siteleri yürütür ve sivil bakanlıklara bağlıdır. Siyasi ilişkiler ise askerlere ait olup, dışişleri bakanlığına gerek görmemekteyiz. Bakanlık bürokratları hep dışarı ile karşı karşıya olduklarından Türkler gibi düşünememekte ve Türkleri temsil edememektedir. Devletin siyaseti başka, elçiliğin siyaseti başka, halkın siyaseti daha başka. Bu olumsuz durum Türkiye’de iç ve dış sıkıntılar getirmektedir. Bu kopukluğun kalkması için dış ülkelerle ilişkiler halktan halka olmalıdır. Bu da karşılıklı olarak kurulacak elçilik siteleri ile gerçekleşir. Bu dostluk ilişkileridir. Hasımlık ilişkilerini ise askerler takip edebilir, onların atadıkları eğitim görmüş elçiler takip edebilir. Sıradan bürokratlarla oluşan bir elçilik kadrosu zararlıdır.

 

 

EKONOMİNİN İŞLEYİŞİ

Ekonominin temeli serbestliktir.

Toplayıcılık döneminde halk kendi meyvesini kendisi topluyordu. Zamanla orman mülkiyeti oluşmaya başladı, tekelleşti ve sömürü sosyal patlamalara neden oldu.

Avcılık da başlangıçta liberaldi. Ama sonra av sahaları paylaşıldı. Coğrafi egemenlikler oluştu. Tekelleşme oldu. Siyasi patlamalar oldu.

Çobanlık da başlangıçta liberaldi. Ama sonra meraların mülkiyeti de tekelleşti.

Tarım döneminde çiftçilik tam serbestlik iken, toprak ağalığı ve toprak kapitalizmi oluştu.

Pazar ekonomisi serbestçe oluşurken, gedikleri ortaya çıktı. Pazar mafyası tekeli getirdi,.

Ticaret serbestti. Liberalizm vardı. Sonunda sermaye tekelleşti. Tüccar kapitalizmi doğdu.

Üretim serbestti, atölyelerde üretilirdi. Sanayi inkılâbı oldu. İşyerleri patronların eline geçti ve tekel doğdu.

Bankacılık serbestti. Nihayet merkez bankacılığı ile tekel oldu. Banka tekeli doğdu.

Görülüyor ki, tarihte ekonomiler liberal olarak doğarlar. Sonra gelişirler, tekelleşirler ve çökerler. Batı ekonomisi liberal olarak doğdu. Önce sektör tekelleri oluştu. Sonra devlet tekeli oluştu. Merkez bankaları ve devletin istediği kadar vergi alma yetkisi sosyalizmin kendisidir. Bugün bütün dünya sosyalizm içinde can çekişmektedir.

Büyük dinler faizi yasaklamış, gelir vergisini kaldırmış, ticarette sermaye vergisini koymuş, sosyal güvenlikle halkı desteklemiş ve böylece tekelleri önlemişlerdir. Ne var ki, insanlar dinlerinin emirlerini yerine getirmemiş ve bugünkü akıbete varmıştır.

Biz kapitalizm ve sosyalizm öncesi liberalizmi Genel Hizmet ile güçlendirerek geri getiriyoruz. Başka bir deyişle, gelecek bin yılın ekonomisini kuruyoruz. Biz makroda planlama, mikroda müdahalesiz ama Genel Hizmetler ile desteklenmiş bir ekonomi getiriyoruz. Yapı ve alt yapının, ham madde ve yardımcı madenin, üretim ve bakım işçiliğinin yanında; dayanışma ve Genel Hizmet girdilerini ekliyoruz. Devlet burada müdahaleci değil, ortak olarak yer almaktadır. Devlet krediyi vermekte, ona karşılık vergisini almakta ve karşılığında da kamu hizmetini vermektedir.

 

II. Ekonominin İşIeyişi

Liberal ekonomide ekonominin motoru, serbest piyasa düzeninde özgürce işlev veren birey ve bireysel girişimlerdir.

Devlet işletmelere kredi ile katılır, karşılığında vergi alarak kamu hizmetlerini görür. Müdahale etmez, ortak olur.

 

Liberal Demokrat Parti, bireysel yeteneklerin rekabete dayalı liberal sistemde en iyi şekilde değerlendirileceğine; bireyin ve toplumun yaratıcı gücünün, dinamik müesseselerin özgürce oluşmasının başlıca nedeni olacağına içtenlikle inanmaktadır.

Devlet tekeli önleyerek ve küçük teşebbüsleri destekleyerek müdahalesiz liberal bir ekonomiyi tesis etmekle yükümlüdür.

 

Liberal modelin benimsenmesi sonucu gelişecek sosyal ve ekonomik yapı, insan refah ve mutluluğunun en sağlam teminatı olacaktır.

Sosyal hedef, insanın sayısını artırma ve ortalama ömrünü uzatma, asgari olarak korumadır. Ekonomik hedef ise, ülkede insan sayısını ve ortalama ömrünü uzatacak şekle getirmek ve insanı daha az emekle daha çok üretim yaparak artan emeğini kültürel faaliyetlere ayırmasını sağlamadır. Yani, nüfus artacak, ortalama ömür artacak, ancak üretim ve yatırımda harcanan saatler az tutulacaktır. Hedef budur. İktidarlar bununla karşılaştırılmalıdır.

 

Liberal anlayışa göre, devletin ekonomiye müdahale etmesi yani, devletçilik, devlette çalışan memurlar ve işçiler de dahil olmak üzere, herkesin ve toplumun aleyhinedir. Neden?

Halkın yapabileceği şeyleri devletin yapması herkesin zararınadır. Halkın yapamayacağı işleri özel firmalara vermek ise devlet içinde devletçiliktir. İktidar tekliği ilkesine aykırıdır. Devlet halkı yetiştirmelidir. Halkın daha çok iş yapacağı işletme sistemleri geliştirmelidir. Ama halkın yapamayacağı işleri devlet yüklenmelidir. İlerleme oldukça halkın yapamayacağı işler de hep olacaktır.

 

Doğası gereği olarak devlet, dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir sistemde kaliteli ve ucuz mal, hizmet üretemez; üretememiştir. Üstelik, ürettiği pahalı mal/hizmetin faturası da, yüksek vergilerle yine bireye ve topluma yansır. Devletin bu şekilde oluşturduğu sınırlı ve kısıtlı "pasta", toplumun her düzeyindeki bireye yine, son derece sınırlı ve adil olmayan biçimde dağılır.

Müdahaleci ekonomide gizli işsizlik oluşur ve emek verimi düşer. Hedef herkese iş ve herkese aş teminidir. Bunu yaparken de herkese aşın miktarını çoğaltmaktır, herkese işin de verimini artırmaktır. Çoklu gruplar arasında serbest rekabet korunmadıkça çöküş mukadderdir.

 

Rekabete dayalı liberal ekonomide devlet, sanayi ve ticaret dahil, hiçbir ekonomik faaliyet içinde yer almaz; ekonominin işleyişine hiçbir şekilde müdahale etmez.

Devlet işçilere ücret ödeyerek herhangi bir üretime girmez. Rekabetin tesis edilebildiği sahalarda halkı serbest bırakır. İşletmeler arasında rekabet üretir. Rekabetin sağlanmadığı yerde vakıflar kurar. Tarifeli hizmetler yaptırır. Ancak burada da hizmet yapanlar arasında rekabeti koyar. Bu da üretimde pay almaları şeklinde olur. Ayrıca halkın kendisine hizmet verenleri kendilerinin seçmesi gerçekleşir. Mesela, kişi ordusunu, orduda da komutanını kendisi seçiyor. Ordular arası tatbikat yarışları yapılır ve ona göre mükafatlandırılır. Tapu muamelesini yapacak memuru kişi kendisi seçer. Ücreti devlet öder.

 

Devlet, özel sektörün paraya tahvil edemeyeceği, kâr edemeyeceği bazı örneğin, altyapı projelerine girebilse de; bu durumda dahi, özel sektörün olanakları sonuna kadar araştırılır ve bu tür yatırımları da özel sektörün üstlenebilmesinin yolları araştırılır, bunu teşvik edecek sistemler geliştirilir.

Devlet halkın yapamayacağı işleri yüklenirken, halka ihale edip yapmasına imkan tanımalıdır. Pahalı da olsa, mümkün olduğu kadar küçük ünitelere indirerek ihale etmelidir. İhalede tekellik oluşmaması için ihalede devletin değerlendirmesi sistemini kullanmalıdır. Açık artırma veya açık eksiltme yerine, zaman aralıklarını artırarak veya eksilterek ihale yapmayı yeğlemelidir. Satacağı şeyleri yukarı fiyattan başlatıp eksiltmeli, ilk talip olana verilmelidir. Alırken de ucuzdan başlayıp artırmalı ve ilk alana satılmalıdır.

 

Öngörülen bu sistemde devletin büyük bütçelere gereksinimi yoktur ve dolayısıyla, enflasyonist ortam oluşmaz, vergiler makul düzeylere iner.

Yerinden yönetim sistemi ile geldiği kadar iş yapma ilkesi devletin temel ilkesi olmalıdır. Ne artırmalı, ne da açık bütçe olmalıdır. Devlet kadrosu vergi payı kadar olmalıdır. Eğer vergi beşte bir ise kamu çalışanları da beşte bir olmalıdır. Kamu işini yapma veya özel iş yapma kişinin ihtiyarına bağlı olmalıdır. Yani kamu sosyalizmde olduğu gibi herkese iş vermeli ama ücret düşmelidir. Kendiliğinden ideal bir denge oluşur.

 

Liberal Demokrat Parti Türkiye'nin iç ve dış pazarlarda rekabet gücünün artması için, finansal, mali vb politikalarda köklü yapısal düzenlemelere gidilmesini başlıca hedefi olarak görmektedir.

Devlet halka üretim kredisini verir. Halk peşin ödeyerek yıllık sipariş verir. Halk mağazalara peşin ödeyerek tüccara sipariş verir. Tüccar  sipariş aldığı miktarda siparişi Türk üreticilerine yaptırır. Onlardan alınan malların bir kısmını tüccar ihraç ederek karşılığında sipariş aldığı malları ithal eder. Böylece dış ticaret dengesi sağlanır.

 

Selem sistemi denen bu sitemde:

  1. Yıllık tüketim halk tarafından yıl başında planlanmış olur.
  2. Yıllık üretim tüccar ve işyerleri tarafından yılbaşında planlanmış olur.
  3. Halka tüketim kredisini vermekle, mağazalara, işyerlerine, tüccarlara krediler verilmiş olmaktadır. İş yapmak için sermaye sıkıntısı çekilmemektedir.
  4. Kabiliyeti olan herkes faizsiz kredi olarak sermaye bulduğu için serbest rekabet korunmaktadır.

Eskiden sömürücü büyük sermaye dünyadan ham madde alıp Avrupa’da imal ediyor ve dünyaya mamul madde olarak satıyordu. Şimdi büyük sermaye mağazalardan sipariş alacak, işyerlerine sipariş verecek, mamul maddeleri ülkelerarası olarak değiştirecektir. Eskiden ham madde Avrupa’ya gidiyordu; bundan sonra emek ve sermaye ham maddenin bulunduğu yere gidecektir. Gelecek bin yılın ekonomisi geçmiş yılların ekonomisinden bundan dolayı farklı olacaktır.

 

 

YAKIN GEÇMİŞ

Yakın Geçmiş

Ekonominin belirleyicisi siyasi irade yani, siyasi tercihlerdir. Bu bakımdan, yakın geçmişimize bir göz atmak, hangi siyasi tercihlerin ekonomimize nasıl yansıdığını değerlendirmek gerekir.

İnsanlık tarım döneminde yaşarken Osmanlıların İstanbul’u fethetmesiyle Batı yüzünü dünyanın batısına çevirmişti. Müslümanlardan öğrendiği coğrafya ve astronomi, pusula ve denizcilik, barut ve ateşli silah sayesinde Amerika’yı keşfetmiş ve fethetmişi.  

Bu fetih Avrupa’ya büyük tabii imkanlar kazandırmıştı. Altın rezervleri ile sermaye sahibi kılmıştı. Avrupa’yı dünyanın merkezine koymuştu. Daha önemlisi, bu keşif Avrupa’yı Müslümanların öğrettiği müsbet ilimlere inandırmıştı.

Tarım döneminde ticaret en aşağı meslek kabul ediliyordu. Toprağı ve sanatı olmayan Yahudiler ticaretle uğraşıyorlardı. En aşağı sınıfta idiler. Oysa Amerika’nın keşfi, ticareti en üst seviyeye getirdi. Bu Avrupa’da sınıf çatışmasını doğurdu. Yahudiler sermayeleri ile dünyaya hâkim oldular. Sömürücü sermaye doğdu. İşbirlikçi mason ve siyonizm locaları oluştu.

Bu sayede sömürü düzeni sürdürülüyor. Liberal Demokrat Parti de bu düzenin bir parçası görünüyor. Oysa bu düzen dünyanın gelişmesi sonucu sona ermiştir. Hitler yenildi ama dünyayı herkese açtı. Müstemlekecilik bitti. Değişik ülkelere uygulanan sömürü savaşları sonuç vermedi. Siyasi bağımsızlıklar yanında ekonomik bağımsızlıklar da kazanılmaya başlandı. Ne Irak, ne İran, ne Sudan çökertilemedi. Yoksullar ama yaşıyorlar.

Büyük sermayenin aklı varsa sömürü sisteminden vazgeçip ülkelerarası serbest ticarete kendisini vermelidir. Yani, hammadde alıp işletmeli ve satma yerine mamul madde alıp mamul madde satmalıdır. Bir merkezden değil, ülkelerarası karşılıklı ilişkiler olmalıdır.

Düşündüm ve ben bunu sömürü sermayesinin temsilcilerinden birisine anlatmak istedim. İşadamı ve sanayici Üzeyir Garih’e mektup yazdım. Mektubu bile kabul etmedi. Demek ki ömürleri sona eriyor.

Liberal Demokrat Parti’ye burada hatırlatıyorum. Sen bunlara güvenme Değil sizi; Avrupa onları yani Garihleri ve Alatonları da desteklemeyecektir. Bizi İstiklâl Savaşı’na sokan veya mecbur eden Ermeni ve Rumların hâli ne oldu? Bin yıl bizimle birlikte yaşadıktan sonra, bugün Anadolu’da yoklar. Yarın bunlar da olmayacaklar. Tavsiyem, yarın bu ülkede yüzakı ile gezebilmeniz için bu sömürücü sermayeye güvenip ulusunuzu kandırmakla uğraşmayın.

TÜSİAD’ı kapatsınlar; MÜSİAD da kapansın. Bunların yerine mesleki kuruluşlar oluşsun. Eşitlik içinde birbirine dayanışarak hepimizin olan bu ülkeyi geliştirelim. Ülkemizi başkalara peşkeş çekmeyelim.

  1. Geçmişte Osmanlılar, askeri güç elde etmekle uğraşmışlar ve dış borçlarla ekonomilerini perişan etmişlerdir. Dış borç ülkeyi yılar. Farz ediniz ki, biz İran’dan 10 milyar riyal kredi aldık. Ne yaparız? Bununla İran mallarını iki misli fiyatla ithal ederiz. Fakirleşiriz. İthalat yaptığımız için iç üretim durur. Ödeme zamanı geldiğinde elimizde riyal olmadığı için riyal bulabilmemiz amacıyla yarı misli fiyatla ihracat yaparız. Yine küçülürüz. Borcumuzu ödeyemeyiz, borcu borçla öderiz. Sonunda borç bulamayız. Borç bulmak için siyasi tavizler veririz. Duyun-u Umumiye gibi devlet içinde devlet oluştururuz. Sonunda devlet istiklâlini kaybeder, halk imha edilir. Bunu aynen yaşadık.
  2. Cumhuriyet döneminde İstiklâl Savaşı kazanıldı. Borçlar ödendi. Dış sömürücü sermaye tasfiye edildi. Ne var ki, askerler tarafından yönetilen ekonomi çok iyi oluşturuldu. Ama halk sektörü oluşturulamadı. Türkiye tarım döneminden sanayi dönemine geçemedi. Batılılar Demokrat Parti’yi devreye soktular ve üçüncü dönem başladı.
  3. Adnan Menderes, dış kredilerle Türkiye’yi tarım döneminden sanayi dönemine geçirdi. Ona ceza verdiler ve astılar. S. Demirel, sanayileşmenin şartı olan altyapıyı Anadolu’ya götürdü. Ağzını burnunu kırdılar. Turgut Özal, özel sermayeyi devreye soktu. Kurşunladılar. N. Erbakan, özel sermayeyi Anadolu’ya götürdü. Neler yapmadılar? T. Çiller, Anadolu sermayesini dünyaya açtı. Hâlâ neler çektiriyorlar?

Dış borç büyüyor. Ama Türkiye de gelişiyor. Yani, Türkiye dış borcu yenerse süper güç olacak, yenemezse akıbeti Osmanlı akıbeti olacaktır.

28 Şubat Müdahalesi’nin asıl hedefi Türkiye’yi işsiz bırakarak daha çok borçlandırmak, krize sokarak ordusunu küçültmek ve iç savaş çıkararak ülkeyi parçalamaktır. Sonra da komşularının saldırısıyla halkıyla beraber yerinde imha etmektir. Aynen 500 yıl önce Endülüs’te bütün Müslümanları imha ettikleri gibi benzer senaryo uygulanıyor.

İşte yakın geçmişin kısa hikâyesi budur.

Bakalım Liberal Demokrat Parti’nin bu husustaki görüşleri nelerdir?

 

Liberal Demokrat Parti aşağıda yer alan değerlendirmelerinde yer yer gelmiş geçmiş iktidarların eleştirisini zorunlu olarak yapacaktır. Ancak, bilinmelidir ki, biz dün ile değil, bugün ile ilgiliyiz çünkü, Türk insanı ve Türk halkının dünden aldığı dersini tamamladığına ve artık, yarın ile ilgilendiğine inanıyoruz.

Olan olmuştur. Olanın hepsi iyidir. Olacakla meşgul olmalıyız. Geçmişi gelecek için alacağımız kararlar için değerlendirmeliyiz. Liberal Demokrat Parti ile çalışmalarımız paralel gitmektedir. Bakalım içeriği nasıldır?

 

Cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllar ve çok partili parlâmenter düzene geçtiği dönemde Türkiye, ekonomisinde görece gelişmeler kaydetmekte birlikte, 80'li yılların başına kadar tümüyle kapalı bir düzende, devletçilik anlayışı ile yönetilmiş; bu nedenle de, hızla gelişen dünyanın kalkınmakta olan ülkeler grubundan bir türlü çıkamamıştır.

Bir ülkenin sanayileşmesi için önce altyapıyı yapacak güce ermesi gerekir. Bu tamamen devletçilikle olur. Öyle olmuştur. Doğrudur.

Sonra dış teknolojiyi alacak bir kadro oluşunca dış yardım alınır ve faaliyete geçilir. Bu da doğrudur. Batı kredi vermiş ama 1954’te kesmişti. Demokrat Parti önce Halk Partisi zamanında biriken altınları tüketmişti. Sonra da enflasyon yapılmış ve sanayileşme gerçekleşmişti. A. Menderes’i bunun için astılar.

Altyapı yapacak teknoloji gelmişti. S. Demirel büyük yatırımlara girişti. Anadolu’nun her tarafına hizmet gitti. Yapılan doğrudur. Altyapı gitmeden ne yapılabilirdi? Yapacaklarını yaptılarsa da, gelişme durmadı.

Bundan sonra T. Özal özel sermayeyi devreye soktu. Bu da doğru idi. Sadece devletçilikle bir sonuca varılamazdı. Başarıldı. Ancak onlar da yapacaklarını yaptılar.

N. Erbakan sermayeyi Anadolu’ya götürdü. T. Çiller dışarıya taşıdı.

Bunların hepsi de normal ve olması gereken kadar oldu.

Bugün Türkiye’de her aile 10 000 dolar borçludur. 15 sene sonra u borç 100 000 dolar olacaktır. Ülkemiz ölmek üzeredir. Halkımızın %80’i işsizdir. Tarlalarımız ekilmiyor. Fabrikalarımız kapalıdır. Asıl sorun bunlardır.

Gemimiz batıyor. Liberal Partililer! Gelin birleşelim de gemimizi kurtaralım.

 

II. Dünya Savaşı'nı izleyen yılların hızlı ekonomik kalkınma için sunduğu olanaklar, maalesef değerlendirilememiş; dönemsel olarak görece hızlı kalkınma iki ayrı dönemde yaşanmıştır: 50'li ve 80'li yıllarda Demokrat parti ve Anavatan hükümetleri dönemlerinde.

Cumhuriyet Halk Partisi siyasette ne kadar üstün başarı göstermişse, Demokrat Parti ve devamı olan partiler de ekonomide o kadar başarı göstermişlerdir. Halk Partisi’nin eksiği, siyasi başarısını ülkenin temel dayanağı olan dinine darbe vurarak Batı’ya bu konuda taviz vererek bu işi yapmasıdır. Demokrat Parti geleneğini sürdürenlerin de bütün yaptıklarını ülkeyi 200 milyar dolar dış borçla yapmış olmalarıdır. Bizim görevimiz bunları kritik etmek olmalıdır. Biz bu eksiklikleri tamamlamalıyız. Yani ülkemizi dinsiz lâik Türkiye olarak görmek isteyenlerin karşısında, İslâmlaşmasına izin verecek zemin sağlamalıyız. Her türlü dini baskı kalkmalıdır. Bir orgeneral üniforması ile camiye gelip namaz kılabilmelidir. Ayrıca dış borçları da mutlaka tasfiye etmeliyiz. Böylece onların yapamadıklarını biz yapmak suretiyle onların yaptıklarını da anlamlı kılmış oluruz.

 

Türkiye'nin çok partili parlâmenter sisteme geçişini de, 1950 öncesi sergilediği yapıcı muhalefet üslûbu ile önemli ölçüde kolaylaştıran Demokrat Parti, 1950-54 arasında bir dizi liberal ekonomi politikasını yürürlüğe koymuştur

Demokrat Parti dış destek sayesinde liberal faaliyete girmiş, ama genel olarak bu faaliyetler batılıların hoşuna gitmediği için desteklerini çekmişlerdir.

 

Bu noktada, Cumhuriyet tarihinde ilk kez Türk halkı ve Türk insanına girişim yeteneğini ispat etme. şansı veren bu dönemin politikacılarını, başta Adnan Menderes olmak üzere, minnetle andığımızı belirtmek isteriz.

Batılılar yakından bildikleri Celal Bayar’ı Türkiye’yi borçlandırmak için görevlendirdiler. Ne var ki,m Adnan Menderes zuhur etti. Evdeki hesap çarşıya uymadı. Menderes çizmeden yukarı çıktı ve memleketi gerçekten kalkındırmaya başladı. Ceza olarak onu astılar; hem de Bayar’ın bilgisi altında astılar.

 

Dünya ticaretinin geliştiği ve genişlediği 60 ve 70'li yıllarda göreve gelen hükümetler DP ile başlayan bu liberalleşme hareketini devam ettirememiş ve bu dönemde Türkiye, hızla kalkınan Güney Kore gibi ülkelerin bile gerisinde kalmıştır.

Adnan Menderes’i asınca onlar zannettiler ki, Türkler korkar: Onun gibi terbiyesiz bir başbakan bir daha çıkmaz. Ama çıktı, Süleyman Demirel çıktı; Turgut Özal çıktı; Necmettin Erbakan çıktı; Tansu Çiller çıktı. Türk ekonomisinin bütün yılları başarı yıllarıdır. Bakkalı bile olmayan bu halk bugün Yimpaş ve Kombassan’ları yükseltti. Bütün bunlar ne ile oldu? Doğu sömürü sermayesi ile kalkındı. Türkiye kendi sermayesi ile kalkındı. Sömürücü sermaye Türkiye’ye yatırım yapmıyor. Çünkü burasını yutma niyetinde. Liberal Demokrat Parti bunları göremiyorsa parti değildir. Görüyor da aldırmıyorsa, yine parti değildir. Bazı dostlarım bana danışıyor, sonra yine bu partiye katılıyorlar. Bunlara acıyorum.

 

80'li yıllarda ANAP hükümetlerince gerçekleştirilen bazı köklü reformlarla ülkemiz ekonomisi ilk kez dünyaya açılmış; benimsenen rekabete dayalı serbest piyasa düzeninde Türkiye, dünyada korumacılığın arttığı bu dönemde bile, hızlı kalkınma imkânına kavuşmuştur.

Turgut Özal kapitalizme inanmış, tekel özel sektörü desteklemiştir. Avrupa Topluluğu’na gireceğiz diye demokratik adımlar atmıştır. Orta ve küçük sınıfı çökertme çabaları sonuç vermemiştir. Kenan Evren ile işbirliği yaparak Türkiye için yararlı siyaset üretmişlerdir.

 

80'li yıllar Türk insanının ve halkının girişimci, cesur, yaratıcı, yetenekli ve üretken kimliğinin adeta sınavdan geçmesine yol açmış ve Türkiye bu sınavı başarıyla vererek, tümüyle, özgür, dünyaya açık bir düzende mucizeler yaratabileceğini kanıtlamıştır. Bu noktada da, dönemin politikacılarını başta Turgut Özal olmak üzere, minnetle andığımızı ifade etmek isteriz.

Batılılar her 10 yılda bir Türk ekonomisine siyasi darbe vuruyorlardı. Halk 10 yıl içinde ancak bu darbenin yaralarını sararken, yeni darbe geliyor ve bir türlü bellerini doğrultamıyordu. Türk esnafı sermaye sahibi olamıyordu. Evren-Özal anlaşması 1990’larda darbe olmadı. Halk sermaye sahibi oldu. Çiller’e baskı yapıp 5 Nisan Kararları ile ekonomiyi en ağır şekilde çökerttiler. Ama Çiller de Batılılara başka oyun oynadı. Türk sermayesini dışa açtı. Evren-Özal anlaşması sayesinde ertelenen darbede birikmiş sermaye vardı. O sermaye Türkiye’ye hamle yaptırdı. Batılılar ne yapsalar, Türkiye’yi batıramıyorlar. Şimdi de darbeden beklenen hiper enflasyondu. Halk böyle yapmadı. Enflasyon patlaması olmadı. Dolar da dengesini koruyor. Şimdi ihracat patlaması olacak. Türkiye yine başarı ile bu krizden çıkacaktır. Dış borç ve bu hükümet sorunu devam ediyor. Bakalım sonu ne olacaktır?

Erbakan - Çiller ikilisi mi gelecek?

S. Demirel’in ayarladığı Tayyip - İlhan ikilisi mi gelecek?

Gelecek... Elbette birileri gelecek...

Ne var ki, bunların başarıları geçici olacak.

Başarı, Liberal-Adil eşleşmesine kalmış olabilir.

Gelecekte Adil Düzen kesinlikle vardır. Ama yanında kim olacak? Henüz belli değildir.

 

Ancak, 80'li yılların belki de siyasi koşulların dayattığı temel zaafı, yine devletçilik anlayışının tam anlamıyla terk edilememiş olmasıdır. Bu dönemde devlet piyasalara müdahalesini sürdürmüş; yer yer bireysel girişimin, özel sektörün en çetin, en acımasız rakibi olarak ekonomide rol almıştır.

Özelleştirme programı başlatılmakla birlikte, tamamlanamamış; sosyal devlet anlayışı hatta, aldatmacası ile gerçekleştirilen altyapı ve savunma projeleri ile, evet devlet ama, sonuç itibariyle bu ülkenin insanları altından kalkılamayacak boyutlarda iç ve dış borca mahkûm edilmiştir.

Türkiye’de devletçilikten vazgeçilemez. Türkiye’de her teşebbüs serbesttir. Mesela, GAP benzeri bir yatırımı devlet olmadan yapsınlar. İşte Karadeniz Otoyolu’nu neden devlet ihale ediyor? Kim yaptı da devlet müdahale etti? Devletten para aşırma dışında nerede özel teşebbüs var? Türkiye’de büyük vergiler ödeyen kaç firma vardır?  Türkiye’nin bütçesi 50 milyar dolar ise vergi gelirleri 25 milyar dolardır. Bunun yarısını büyük bir firma ödesin 10 milyar dolar eder. Demek ki 500 milyon dolar vergi ödeyen ancak yirmi firma vardır. Şimdiye kadar 25 büyük firma ile bir anlaşma yapalım. Bunlar vergiden muaf olsunlar. Ancak devletten de kredi almasınlar. Bakalım bunlar kaç yıl yaşarlar? Hepsi iflas eder. Yalnız Türkiye’de değil, bütün dünyada büyük sermaye devletlerden pompalanarak yaşatılıyorlar. Kapitalizm iflas etmiştir. Boşu boşuna liberalizm diye bize kapitalizmi savunmayın.

 

Özelleştirme programı başlatılmakla birlikte, tamamlanamamış; sosyal devlet anlayışı hatta, aldatmacası ile gerçekleştirilen altyapı ve savunma projeleri ile, evet devlet ama, sonuç itibariyle bu ülkenin insanları altından kalkılamayacak boyutlarda iç ve dış borca mahkûm edilmiştir.

Devlet, ne içeride ne de dışarıda borçlanarak yatırımlar yapmayacaktır. Enflasyona sebebiyet vermemek için para basarak yatırım yapmalıdır. Altyapı dışındaki tüm tesislerin hisse senetlerini halka satmalıdır. Bugün köprüden gelir gelmektedir. Devlet bu geliri altın-gram üzerinden sabit yapmalıdır. Yani, köprüden geçenlerden en çok şu kadar alınmalıdır, denmelidir. Ondan sonra alternatif köprüler üretilmelidir. Gemilerle geçme, alt geçitlerle geçme, köprülerle geçme. Hisse senetleri halka satılmalıdır.

Şöyle ki, kaç ortağı varsa geliri ona göre bölüşülmelidir. Devlet hisse senetlerini kârsız almalı ve satmalıdır. Kaç senet satılırsa köprünün değeri o olur. Keban Barajı ve benzerleri de böyle satılır. Enerjinin azami fiyatı sabit tutulur.

 

 

Yine aynı dönemde, rekabete dayalı serbest piyasa düzeni ve dünyaya açılmanın gerektirdiği ve ekonomik olduğu kadar, siyasi ve idari yapısal reformlar da istenilen ölçüde gerçekleştirilememiş; anayasa, devlet yönetimi, bürokrasi, mali ve finansal kurumlar vb konularda köklü düzenlemeler yapılamamıştır.

Köklü reformlar bilgi istemektedir. Ne var ki, bu bilgi 19. asra kadar dünyada elde edilememiştir. Çünkü mevcut klasik yapı özgün düşünmeyi engelliyordu. 20. yüzyılın başında diktatörler gerici düşünceyi yok ettiler. Yeni düşünceyi getiremediler. Parti diktatörlüğü doğdu. İşte şimdi fikir partileri türüyor. Onlar köklü değişikliği yapacaklardır. Ne var ki, fikir partileri de edebiyattan öteye gidemiyor. O halde ülkemiz uyanmazsa ve fikir partilerini desteklemezse başarı şansı yoktur.

 

80'li yılların sonu ve 90'lı yılların başından itibaren yaşanılan siyasi istikrarsızlık, ekonomik yaşama dev aynasından yansırcasına, yansımış; özellikle, ekonomide varılan noktadan doğru kararlarla ivme şansı heba edilmiştir. Komünist bloğun çökmesi ile Türkiye'nin önüne çıkan eşsiz fırsatlar değerlendirilememiş; ne siyasi, ne sosyal, ne de ekonomik alanda kararlı ve cesur adımlar atıla bilmiştir.

1990’lı yıllar Adil Düzen ile tutucu düzen arasında çetin mücadele ile geçmiştir. Erbakan “Adil Düzen” sloganı ile seçime girmesi sayesinde birinci parti olabilmiş, ancak sistem dışına itilmiş ve iktidara ortak edilmemişti. Hükümet ANAP ile DYP arasında kurulmuştu. Batı dünyası T. Çiller’i tasfiye ederek ve bu iki partiyi birleştirerek tek parti hâline getirmek istedi. Çiller bunu fark edince cephe değiştirdi ve Erbakan ile koalisyon yaparak Adil Düzeni meşrulaştırdı. Erbakan taviz verip Adil Düzenden vazgeçti. 1997’de 28 Şubat müdahalesi oldu. Erbakan ve arkadaşları siyaset dışı bırakıldı. Gülünç iddialarla Adil Düzeni istismar eden kadrolar mahkûm oldular. Dört yıl içinde Türkiye’yi yıkacaklarını zannedenler yıkamadılar. İslâmî kesimini de çökertemediler. 2000’li yıllara Türkiye akıllanmış, Adil Düzen karşıtları yenilmiş olarak çıkılacaktır. Türk milletinin bir huyu vardır. Saftır. Çabuk inanır. Ama aldatıldığını görünce de yapmadığını bırakmaz.

1900’lü yıllarda II. Abdülhamid’e karşı ordu kandırılmıştı. Saltanatı yıkarlarsa kendilerine bağımsız bir Türkiye Cumhuriyeti kurduracaklardı. Ama onlar Sevr’i dayattılar. İşte bunun üzerine Türk halkı ordu ile birleşti ve bugün 70 milyonluk Türkiye vardır. Hem de azınlıklardan arınmış Türkiye olarak vardır. Kim zarar etti? Elbette ki onlar zarar etti. Çünkü Anadolu’yu fiilen ancak Cumhuriyet döneminde kaybettiler. Şimdi de Türkiye’deki sömürücü sermayenin sonu gelmektedir.

 

 

BUGÜN

Bugün

Bugün, devletçilik anlayışının bir ürünü olan kamu borçlanması %15 seviyelerine çıkmış; 80'li yılların sonunda %26'lara ulaşan ulusal tasarruf %l5lere düşmüştür. Bunun anlamı, devletin borçlanma gereğinin ekonominin tüm tasarruflarından fazla olmasıdır.

Bugün altyapısını tamamlamış, teknik kadrosunu yetiştirmiş, gerekli sermayeyi biriktirmiş, dünya piyasasına açılmaya başlamış bir Türkiye vardır.  

Ne var ki, Türkiye’de bugün %80 işsizlik vardır. Artık sadece faizi bile ödeyemeyecek hâle gelmiş, gırtlağına kadar mali iflasta olan bir devlet vardır.

Enflasyonu durduracağız diye açlık işkencesine bırakılan Türkiye’de enflasyon durmamıştır. Korkunç bütçe açığı devleti yıkmaktadır.

Halkıyla dinamik ve başarılı olan Türkiye...

Devletiyle çökmekte olan Türkiye...

Mustafa Kemal’in dediği gibi; gaflet ve dalâlet, hattâ hıyanet içinde olan Türkiye....

 

1994 sonu itibariyle, devletin iç borçlanma miktarının,faizleri ile birlikte, 570 trilyon Liraya ulaşacağı tahmin edilmektedir. Yine, 1994 yılının ilk yarısında dış ticaret ve bütçe açıkları, bir önceki yıla kıyasla ürkütücü boyutlarda artmıştır.

Halkın anlamayacağı hesaplarla laf etmeye gerek yoktur. Bugün her Türk ailesi 10 bin dolar borçludur. Senede 1500 dolar borç ödemektedir. Yani, kazancının yarısı faize gitmektedir. 15 sene sonra yeniden bir borç almasak bile bu borç aile başına 100 bin dolar edecektir. Yılda 15 000 dolar faiz ödemek gerekecektir. Demek ki, devletiyle ve halkıyla ülke iflas etmiş olacaktır.

 

Uygulana gelen ekonomik sistemde neye güvenerek yapıldığının anlaşılması zor olan bu büyük borç, 60 milyon vatandaşımızın sırtındadır; 60 milyon vatandaşımız tarafından ödenmesi beklenmektedir. İşin dramatik yönü, yaratılmış bulunan ortamın vatandaşlarımızın girişim gücünü, yaratıcılığını, üretkenliğini tümüyle köreltici mahiyette olmasıdır. iş yapmak, üretmek çok zor hatta, imkânsız hale getirilmiştir.

28 Şubat’tan sonra dış borçlanma çok hızlı şekilde artmıştır. Türkiye’nin 25 milyon çalışanı vardır. Bugün sadece % 20’si çalışmaktadır. Dört yıl ortalaması ile 10 milyon insan boş kalmıştır. 40 milyon yıl işçi eder. 3000 saatlik çalışmasının sonu 120 milyar saat eder. Her saati 1 dolar kabul edilebilir. Demek ki, Türkiye’nin sadece emekten kaybı 120 milyar dolardır. Tesislerin boş kalmasından dolayı da 120 milyar dolar olmak üzere kaybı vardır. Hâlen de ülkenin boş arazileri ekilip biçilmiyor. Tabii ki, millî hâsıla da azalmıştır. Üretim durunca devletin masrafları artmış, gelirleri ise o nisbette azalmıştır. Bu da korkunç bir bütçe açığı ile kapanmıştır. Refahyol Hükümeti’nin bir yıl içindeki bereketli birikintisini tüketen Türkiye bugün ölümle burun buruna gelmiştir.

 

Özelleştirme konusu hâlâ sürüncemededir. Vergiler son derece adaletsiz ve gerçekçilikten uzak bir sisteme oturtulmuş olması nedeniyle, gerçekleştiği oranlarda toplanamamaktadır. Vergi dışı ekonomi giderek büyümektedir. Oluşan vergilerin tümünün toplanabilmesi halinde bile, devlet iç borçlarının sadece yarısını karşılayabilecektir.

Türkiye’de KİT’ler kentleşmeyi sağlamış, teknolojiyi Türkiye’ye transfer etmiş, halkına teknolojiyi öğretmiş ve tekeli önlemiştir. Türkiye KİT’lere çok şey borçludur. KİT’ler olmadan Türkiye varlığını sürdüremez. Özelleştirme intihardır.

KİT’ler vergi kaçıramadığı için, KİT’ler kamu yükünü taşıdığı için, KİT’ler özerkleşemediği için, KİT’ler merkezi yönetime bağlandığı için zarar etmektedir. Zararlı olan müesseseler değil, kârlı olanlar satılıyor. Yapılanlar cinayettir. Suç idamlıktır. Asıl yoksuzluk bundadır. Bankadan kredi almak yolsuzluk değildir. Zarar etmek de yolsuzluk değildir. Yolsuzluk, devleti satmaktır.

Yapılacak iş, KİT’leri parçalayarak küçük üniteler hâline getirmek... Halk şirketlerine dönüştürmek... Hisse senetlerini satmak... Yönetimi ekibe vererek bu tesisleri kiralamak... Cirodan kira almak ve hisse senetleri sahiplerine dağıtmak... Başarısız ekipleri yargı yoluyla yönetimden almaktır.

 

Özetle: Bugün Türkiye siyasi ve sosyal alanlarda olduğu kadar, ekonomik alanda da çok ciddi bir istikrarsızlık dönemine, bir kez daha girmiş bulunmaktadır. Dahası, ülkemiz Cumhuriyet tarihinin belki de en ağır, en buhranlı yıllarını yaşamaktadır.

Bu ekonomik kriz dış borçlanma ile 1950’de başlamıştır. Devam ediyor. Batılıların bir planı vardı. 2000 yılına kadar Türkiye ne ölecek ne de olacaktı. Askerlere müdahale ettirip Türkiye’yi ölümden kurtarıyorlardı. Şimdi ise Türkiye’yi yıkmak istiyorlar. Ne olacak? Bu gidişle siyasiler çare bulamayacak. Bizim sesimiz boğulduğu için Adil Düzen Partisi’ni faaliyete geçiremeyeceğiz. Bütün partiler İstiklâl Savaşı yıllarındaki İstanbul Hükümeti gibi esir durumdadır.

Ne yapacaklar?

Ekonomik baskı yaparak askerlerden önce Kıbrıs’ı koparacaklar. Bunu başarırlarsa sonra orduyu korkuttuklarını test edecekler, Musul’da Kürt devletini kurduracaklar, sonra da ona bizim yaptığımız barajları verecekler. Buna razı olan orduyu küçültecekler. Tasarruf baskısı ile mefluç hâle getirecekler. Sonra iç savaşı çıkaracak ve Türk halkını kırdıracaklar. Sonra komşuları saldırtıp Türk halkını Türkiye’de imha edecekler. Sonra da süper devletler bu toprakları bölüşüp nüfuzları altında devletler kuracaklar. Eskiden müdahale eden askerleri destekliyorlardı. Şimdi müdahale edecek askerleri desteklemedikleri için müdahaleler olmuyor.

Sonunda ne olacak?

Türk ordusu bir gün bunu anlayacak ve müdahale edecektir. O zaman ne yapacaktır?

  1. Ben Müslümanım diyecek. Çünkü Türk halkı Müslümandır. Ulusun dininde olmayan ordu olamaz. Bu lâikliğe mâni değildir. Lâiklik hukuk düzeninde olur. Askeri düzende ne demokrasi, ne de lâiklik vardır.
  2. Ben kayıtsız şartsız Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin emrindeyim diyecek. Parti başkanlarının baskısı altında oluşmayan bir millî koalisyonu önerecek.
  3. O hükümete yardımcı olacak çözüm yollarını sunacak.
  4. İşsizliği ortadan kaldıracak ve dış borçları ödetecektir. Bunları yapmazsa, Sevr’den önce olanlar olacak ve Türkiye Devleti yıkılacaktır.

Bugün bütün sorunlar askerin kendisini korumak için meclise, hükümete, yargıya ve halka baskı yapmasından ileri gelmektedir. Bu taktiği ile kendisini korudu ama şimdi o sebeple devlet batıyor. Bu hatasını yeni bir siyasetle düzeltmelidir.

Sonra iş Türk milletine düşecektir. İkinci istiklâl savaşını yapmak zorunda kalacaktır. Ben başaracağından eminim. Çünkü bu ülkede dünyanın en güçlü ve anlaşmış bir halkı vardır. Tüm çatışmalar uydurmadır. Türkiye’de bütün halk birbirine bağlıdır ve güven içindedir.

 

Böylesi bir ortam, tartışmasız biçimde ekonominin motoru olduğuna inandığımız, üretkenliğinden medet umduğumuz bireyin, özel girişimcinin elini, kolunu bağlamakta; üretkenliği yok etmekte; özel girişim üzerinde fevkalâde caydırıcı rol oynamaktadır. '

Türkiye’de iki çeşit özel girişimci vardır.

Dış sermayenin uzantısı özel girişimci sermaye. Bunların Türkiye’de başarı şansları yoktur.

  1. Bunların nüfusa oranı %1’in altındadır. Bu kadar az nüfusun yönetme şansı yoktur. En az %10 olmalıdır.
  2. Bunların elinde bulunan sermayenin toplamı da %10 civarındadır. Bunlar halktan on misli zengindirler ama hâkim olacak güçte değildirler. Sermaye tekeli ancak %90 ile başarılı olur.
  3. Bunların zaten Türkiye’yi kurtarma niyetleri yoktur. Bunlar Türkiye’yi peşkeş çekmekle uğraşmaktadır. Öyle olmasa halkın inançları ile uğraşırlar mı?

iv) Özel sektör İstanbul’da mahpustur. Oysa Türkiye’de artık Anadolu sanayileşmiştir.

Demek ki, başarıyı sağlayacak olan halk teşebbüsleridir. Anadolu sermayesidir. Bunları organize eden merkezi güce ihtiyaç vardır. Kimler yapabilir?

  1. Demirel ile Erbakan birleşir ve Tayyip Erdoğan ile İlhan Kesici’yi Ekrem Pakdemirli ile birleştirirler. Başarılı sonuç alınabilir.
  2. Erbakan ile Çiller birleşir ve yine E. Pakdemirli’nin de katılması ile faaliyet olur. Ülke kurtulabilir.

Bugün için bunlar dışında başka bir siyasi çözüm görülmüyor.

Adil Düzen ekibi ile Liberal Demokrat ekibi birleşir ve şunları yapar:

  1. Halka Mala-Mal Mağazalarını kurdurur. Böylece ekonomik hareketi başlatmış olur.
  2. Demontabl Ahşap Ev imalatını organize eder. Türkiye’de siteler kurar ve turist çeker. Dışarıya ihraç eder ve ülkeye döviz getirir. Türkiye birkaç kalemden fazla ihraç etmemelidir. Ama onda da kalite ve ucuzluk rakipsiz olmalıdır.
  3. Bankalarda ortak hesap açtırarak kredileşme sistemini getirir. Böylece nakit sıkıntısı kalkar.
  4. Selem sistemini uygulayarak ekonomiyi düzlüğe çıkarır.
  5. Ortak firma kurarak devlet borçlarını devralır. Karşılığında devletten KİT’leri, arazileri ve dinlenme yerlerini satın alır ve bunları faaliyete geçirir.

Partiler halkı organize etmelidirler.

 

Sokaktaki insan çaresiz, mutsuz, endişeli ve karamsardır. Bireysel ve toplumsal refah, huzur ve mutluluk her zamankinden daha uzak görünmektedir. Oysa, ülkemiz öz kaynakları itibariyle (bkz. Genel Değerlendirme) çok kısa sürede dünyanın lider ülkelerinden birisi olabilecek potansiyele sahiptir.

Türk halkı daima esnafa güvenmiştir. Onlarla işbirliği içinde olmuştur. Erbakan’ın başarısı buradan gelmektedir. Ne var ki, kendisi halktan uzak olarak sermaye çevreleri ile işbirliği içinde olmuştur. Bugünkü perişan hâli bundandır. Gelin, neyimiz var, neyimiz yoksa, halkla birleştirip halk teşebbüslerini kuralım. Halk hissedar olsun ve yararlansın. Sermayesini değerlendirsin. Çalışsın. İşletmeyi ise ehil kadrolar yapsın. Ehil olduklarını kuracakları kooperatifler belirlesin.

 

Devlet yönetiminde ve ekonomik sistemde köklü reformlar yapmamız; bireye değer veren, bireyi ön planda tutan, bireyin yaratıcı ve üretken gücüne içtenlikle inanan yepyeni bir sistemi, liberal sistemi, cesur kararlarla, tam anlamıyla hakim kılmamız; genç ve inançlı kadrolarla yürüterek, geliştirmemiz gerekmektedir.

Devlet çökmüş, kendisini bile ayakta tutacak durumda değildir. Tek güçlü kurumumuz vardır. Şimdi onu da çökertmekle meşguller. Biz halkı organize edelim, halk bunları yapsın. Siz siyasi olarak organize edin, biz ekonomik olarak organize edelim. Ama biz birleşelim. Bir araştırma merkezimiz olsun. Biz size rey toplayalım, siz de bize ortak toplayın. Ülke kurtulsun.

 

Liberal Demokrat Parti, ekonomik gelişmenin amacının da, aracının da insan olduğu anlayışı ile, bireyin ve bireyin oluşturduğu kurumların tam anlamıyla özgür, özgür olduğu kadar akılcı bir ekonomik sistemin kurulmasını hedef almakta; bu amaçla ülkemiz ekonomisini yeniden yapılandırmayı amaçlamaktadır.

Kişiler organize olurlarsa başarılı olurlar. Kendi iradeleri ile organize olurlarsa başarılı olurlar. Bu da ancak kendilerine proje süren bireyleri değerlendirmeleri ile olur. Halkımız totaliter ruha sahiptir. Bölücülük istemez. Küçük müteşebbislerin şansı yoktur. Ama gerektiğinde büyütürler. İşte Fazilet Partisi budur. Ama ne yazık ki halk onu büyütmüştür ama FP halkı unutmuştur. 100 milletvekilinin milletvekilliği için her tavizi vermektedirler.

Bir gün gelecek Adil Düzenciler de Liberaller de iktidar olacaklardır.

Benim korkum, onların oraya geldiklerinde ahlâkı unutmalarıdır.

 

 

EKONOMİDE DEVLETİN YERİ.

İşletmelerin dört çift girdisi vardır:

  1. Altyapı ve Tesisler (Mülk Ortaklığı)
  2. Ham madde ve Yardımcı Madde (Mal Ortaklığı)
  3. İşçi ve Bakım İşçiliği (Emek Ortaklığı)
  4. Kredi ve Genel Hizmet (Dayanışma Ortaklığı)

Devlet kredi verir. Karşılığında vergi alır ve bu vergi ile kamu ve genel hizmetleri yapar. Tekel olan yerlerde vakıf işletmeleri kurar.

 

II.l. Ekonomide Devletin Yeri

II.l.l. Devlet icra etmez, yönetir. Bu anlayışla, devlet hiçbir ekonomik faaliyet içinde yer almayacak, rol oynamayacaktır. Böylelikle, devletin harcamaları azalacak; yüksek enflasyona yol açarak, ekonomiyi felç eden kamu açığı yani, devletin iki yakasını bir araya getirememesi durumu ortadan kalkacaktır.

Devlet askerlik hizmeti ve vergi dışında halktan hiçbir şeyi isteyemez. Buna karşılık devlet kamu hizmetlerini karşılıksız yapar. Devlet paralı hiçbir iş yapmaz.

 

II.l.2. Devletin çalışması her düzeyde verimlilik esasına dayandırılacak; sınırlı sayıya indirgenecek ve orada tutulacak olan kamu personeli, üretkenlik ve başarı esasına göre, hak ettikleri düzeyde ödüllendirilecektir.

erbabı yapacaktır. Halk kendisine hizmet edecek kimseleri teminatlı görevliler arasından kendisi seçecek, ücreti ise kamu tarafından ödenecektir. Kamu yetkisini de bu serbest hizmetliler kullanacaklardır. Vatandaşla görevliler arasında üstünlük olmayacaktır. Herkes kendilerinin oluşturduğu hakemler karşısında eşit olacaktır. Savcılar avukatlarla oturacaklardır. Bütçe denk olacaktır. Ücretlilik yerine ortaklık ilkesi çalışacaktır. Üretimden pay olarak alınan vergiler katkıya göre bölüşülecektir.

 

II.l.3. Merkez Bankası özerkleştirilecektir. Merkez Bankası'nın görevi sadece ve sadece ekonominin ihtiyacı kadar para basmak olacak; bu ihtiyaç ekonominin gelişme hızına göre belirlenecektir.

Bankalar dahil bütün kamu hizmetleri bölgelerdeki genel müdürlükler tarafından yürütülecektir. Bunların yönetim kurullarını meclisteki grup başkanları sıralama usûlü ile atayacak, başkanlarını ise ilgili bakanlık atayacaktır. İşletmeler vakıf şeklinde olacaktır. Verilen formüller uygulanacaktır. Re’sen tasarruf kararları alınmayacaktır. Kararlar istişareden sonra başkanlar tarafından alınacak ve üyelerin hakemlere gidip iptal ettirme yetkileri olacaktır. Merkez bankası banka hizmetlerinden biridir. Karşılıksız para yoktur.

 

II.l.4. Bütün kamu iktisadi kuruluşları (KIT'ler) özelleştirilecek; rasyonel çalışması mümkün olmayanlar, kapatılacaktır.

Kamu iktisadi teşekküllerinin hepsi özerkleştirilerek vakıf işletmeler hâline getirilecektir. Mülk ortaklığı olarak hisse senetleri devletçe alınıp satılacak, devlet satmadığı paylar karşılığında kira payını almayacaktır. Kira payları az hisseye bölüşüleceği için kendiliğinden değeri halk tarafından belirlenecektir. Bütün hisse senetleri iade edildiğinde tasfiye edilmiş olacaktır.

İşletmeler sosyal grupların (parti, oda, sendika) teminat verdiği ekiplere verilecektir. Kendilerine değeri korunmuş ama faizsiz krediler verilecektir. Cirodan kendileri ücret alacaklar. Sipariş üzerine mal üretecekler. Ticari işletmeler ise konsinye satış yapacaklardır. Devlet herkesten aldığı vergiyi bunlardan da alacaktır. Sübvanseyi üreticiye değil tüketiciye yapacak, istediği yerden alması imkanı sağlanacaktır.

 

II.l.5. Devletin ekonomideki başlıca görevlerinden biri, serbest piyasa düzeninde rekabete dayalı sistemin işleyişini yasalarla güvence altına almak; diğeri ise, tekelleşme ve tröstleşmeyi engellemek olacaktır. Girişimciyi olduğu kadar, tüketiciyi korumaya dönük bu görevini devlet yasal düzenlemeler ve bağımsız, etkin yargı tesisi ile ifa edecektir.

Devlet ekonomiye ancak kredi karşılığı vergi alarak, bu vergi ile de kollektif hizmet vererek dengeler. Tüketiciye selem kredisini ve yeryüzü kira payını dağıtarak, üreticiye çalışma ve sipariş kredisini vererek dengeyi sağlayacaktır. Vergiyi ortaklığa katkısı nisbetinde halktan değil de doğrudan üretimden ayn olarak paydan olmak üzere alacaktır.

 

 

VERGİ VE TEŞVİK

Vergi veren müessese ve kişiler aşağıdaki şekilde yararlanacaklardır.

  1. İşveren kredisi işletmelere ve işletme sorumlularına verilecektir. Bu geçmiş yıllarda getirdikleri vergi nisbetinde olacaktır.
  2. İşletmeler, su ve elektrik gibi yardımcı maddeler bedava verilecek ama geçmişte ödedikleri vergi nisbetinde verilecektir.
  3. İşletmelere ait hisse senetlerinin borsa değerleri ödedikleri vergi nisbetinde tutulacaktır. Borsa senetlerinin karşılığı kumar olmaktan çıkarılacaktır. Cirodan pay ile hesaplanan kira veya sermaye kâr payları hafta sonunda senetlerin borsa fiyatlarına yansıtılacak, ayrıca arz ve talebe göre formülle senetlerin değerleri hesaplanacaktır.
  4. Tüm ekonomik değerler beyan edilen değer üzerinden sigortalanmış olacaktır. Tabii ve beşeri âfetlerde buna göre karşılanacaktır. Bu değerler de vergi ile belirlenmiş olacaktır.

 

II.2. Vergi ve Teşvik

II.2.l. Gerek iç, gerek dış finansman sektörleri tümüyle vergiden muaf tutulacaktır. Böylelikle, finansman maliyetlerinin düşürülmesi ve ekonomik aktivitenin canlandırılması öngörülmektedir.

Vergi yalnız ekonomik işletmelerden alınacak, bunun dışında bütün kurumlar vergiden muaf olacaktır. Vergi sadece şunlardan alınacaktır:

  1. İnşaattan yapıların beşte bir vergiye aittir ve bununla altyapı yapılır.
  2. Tarım ve benzeri kaynaklardan hâsılanın onda biri.
  3. Sanayi ve benzeri üretimden hâsılanın beşte biri.
  4. Rekabete dayalı işletmelerden yılda sermayenin kırka biri alınır.

Bunlar; Ticaret malları,

Meralarda yayılan hayvanlar,

Ticarette kullanılan krediler,

Kamu ambarlarında bir yıldan fazla bekletilen mallardan alınır.

Bunların dışında;

  1. Eğitim hizmetlerinden,
  2. Taşıma işlerinden,
  3. Genel hizmetlerden,

iv) Ücretlerden vergi alınmaz.

Arazi, bina, taşıt, muamele gibi vergi ve harçlar kesinlikle yoktur.

 

II.2.2. Vergilendirmede esas, belirli bir sektör için haksız rekabet yaratmamaktır.

%2.5 olarak alınan vergi sermaye tekelini önlemesi içindir. Gelir vergisi sermaye tekelini oluşturduğu için kesinlikle alınmayacaktır. Yani kişilerin gelirlerinden vergi alınmayacak, üretimden pay alınacaktır.

 

II.2.3. Vergi mevzuatı basitleştirilecektir. Vergiler genel olarak % 10 seviyelerine düşürülecek ve böylelikle, vergi verme özendirileceği gibi, kapsamı yaygınlaştırılmış olacaktır.

Vergi tamamen beyana göre verilecektir. İşletmede bir pay olarak ortaya çıkacaktır. Vergi memuru aynı zamanda işletmenin muhasibi olacaktır. O da gelen vergiden pay alacaktır.

 

II.2.4. Vergi denetimi ve vergi toplama özel kuruluşlar aracılığı ile ve en etkin yöntemler kullanılarak, gerçekleştirilecek; vergi ödememenin cezası ağırlaştırılacaktır.

Vergi toplama kurumları kaldırılacaktır. Bilgisayardaki devletin alacak hesabi vergi olacaktır. Herkes gibi o da kartla çalışacaktır. Vergi cezası kaldırılacaktır. Beyan etmeyen vergi yararlarından mahrum olmuş olacaktır. Beyannameye tahakkuk eden vergiyi veya borcu ödeyemeyen üzerine yürünmeyecek, ölünce mallarından tahsil edilecektir.

 

II.2.5. Progresif vergi (gelir dilimine göre tahakkuk ettirilen vergi) uygulaması kaldırılacak; çok kazanan cezalandırılmamış olacaktır.

Vergi kazanca göre değil üretime göre alınacaktır. Belli bir limitin altında olan üründen vergi alınmayabilir. Vasat seviyenin altında olan sermayeden de vergi alınmayacaktır. Bunun dışında nisbette fark yapılmayacaktır.

 

II.2.6. Teşvikler kaldırılacak; bu amaçla kurulmuş bulunan DPT dahil, tüm kamu kuruluşları kapatılacaktır.

Görevlinin takdirine dayalı hiçbir vergi veya teşvik olmayacaktır. Devlet Planlama Teşkilatı planlama hizmetleri için varlığını koruyacaktır. Halk sektörüne karşılıksız projeler üretecektir.

 

II.2.7. Yöresel ve sektörel teşvik, uygulanan vergi politikası ile sağlanacaktır.

Yöresel teşvik, halka ayrılan yaşlılık, yoksulluk ve yetimlik payları ile sağlanacaktır. Genel hizmetler her yere karşılıksız götürülecektir. Halkın göçleri kolaylaştırılacaktır. Bunun dışında suni pompalamalar yanlıştır. Sektör arasında teşvik, selem senetlerine tanınan nakit kredi ile sağlanacaktır. Teşvik edilmek istenen sektörün selem senetleri değerinin birkaç misli ile nakit olarak kredilendirilecek, böylece o senet pahalı olacak, günü gelince üretim fazlılığından dolayı ucuzlayacaktır.

 

II.2.8. Yerli ve yabancı medya ve kültür sektörleri tümüyle vergiden muaf tutulacaktır ya da,. %1 gibi çok düşük düzeylerde vergiye tâbi kılınacaklardır. Böylelikle, Bilgi Çağı' na uyum hızlandırılacak; özellikle yabancı medya kültür kurum ve kuruluşlarının Türkiye'yi merkez edinmeleri özendirilecektir. Bu ortamın yaratılması ülkemizin dünya ile entegrasyonu ve tabii, imajı bakımından son derece yararlı olacaktır.

Medyadan vergi kaldırılacaktır. Sadece sahifelerde parasız beşte bir resmi yayınlar yayınlanacaktır. Böylece zararlı yayınlar yine yayınla önlenecektir. Ayrıca dağıtım genel hizmet içinde bedava yapılacaktır. Yani kamu hizmeti karşılıksız olacaktır.

 

II.2.9. Vergi ile teşviklerde devlet süre taahhüdü vermekle yükümlendirilecektir.

İşletmelerde devlet tıpkı kişiler gibi ortak olacaktır. Hiçbir yönüyle imtiyazı olmayacaktır. Vergi bir ortaklık payıdır.

 

 

MİLLİ PİYASALAR VE SİGORTA

Halka yaşama kredisi veriliyor. Yıl başında herkes ihtiyaçlarını sipariş veriyor. Peşin para ödüyor ve pazarlık yapıyor. Mağazalar tüccarlara peşin para veriyor ve pazarlık yapıyor. Tüccar üreticilere peşin para veriyor ve pazarlık yapıyor. İşyerleri ham maddeyi peşin para ile yılbaşında sipariş veriyor. Tüccar verdiği siparişlerin bir kısmını ihraç ediyor. Yerine ithalat yapıyor. Siparişleri kapatıyor.

Para şu şekilde çıkıyor:

  1. Yılbaşında halka buğday parası karşılığı kişi başına sipariş kredisini veriyor. Sınırlı miktarda verilen bu para ile tüketim malları fiyatlanmış oluyor. Burada insan başına para çıkmış oluyor.
  2. Çalışanlara resmi ücret tanınıyor ve herkese resmi ücret üzerinden çalışma kredisi oluşuyor. Selem parası ile ödenen ücretler dışında inşaat parasıyla artık emeklere ücret ödeniyor. Bu toprak parası oluyor.
  3. İnşaat malzemesi karşılığı bir para çıkarılıyor. Bu demir parasıdır. Mağazaya giren inşaat malzemesi kadar para dışarıya çıkıyor. Malzemenin fiyatları üretici firma ile tüccar arasında serbest pazarlıkla belirleniyor. İnşaat malzemesinin satışı ise toprak parası ile yapılıyor. Toprak parası inşaat işçisine verilen kredinin bir katı oluyor.

iv) Nihayet döviz ile altın ve demir, toprak ile buğday senetleri altın senetleriyle alınıp satılıyor. Değerleri stok fiyatlarla ölçülüyor Esas para altın para kabul edilirse merkez bankası kendisine gelen değerler karşılığı basıyor.

Merkez bankası para basım işinde oynayamıyor. Sadece konan formüllerle gelip altın, döviz veya diğer kıymetli evrakı alıp satıyor.

 

II.3. Mali Piyasalar ve Sigortacılık

II.3.l. Bankalar ve finans kurumları gibi, halkın tasarruflarını ekonomiye kanalize eden kuruluşlar vergiden muaf tutulacaktır (bkz II.2.l.) Bu kuruluşlar sadece yıllık kârları üzerinden gelir vergisi ödemekle yükümlü olacaklardır.

Bütün para işlemleri kârsız yapılır. Kaça alınıyorsa o değerlere satılır. Sadece günlük değerleri kasa stokları ile artıp eksilir. Denge korunur. İnsandaki şeker miktarına benzer bir dengeleme sözkonusudur.

 

II.3.2. Mali piyasalara yönelik uygulamalarda temel amaç, ekonomide demokrasinin sağlanmasıdır. Ekonomide demokrasiyi sağlamanın bir diğer koşulu, mali piyasalarda rekabetçi ortamın gelişmesidir.

Demokrasi halkın kendi kendisini yönetmesidir. Bu da serbest fiyat ve ücret mekanizması ile sağlanır. Devlet bu serbestliği sağlamakla yükümlüdür. Denge mekanik olarak halk tarafından sağlanmalıdır. Adil Düzen bunun mekanizmalarını üretmiştir. Halk hisse senedini alarak ortak olmuştur. Hisse senedini satarak ortaklıktan ayrılacaktır. Öyle muhasebe kurulmalıdır ki, girdiği gün ile çıktığı gün arasında ne kâr veya zarar ettiği hesaplanmalıdır. Adil Düzen bu hesapları enflasyon düzeninde yapacak şekilde çözümler üretmiştir.

 

II.3.3. Bu anlayışla, piyasa mekanizmasının işleyişi ve işleyiş kuralları tüm mali piyasalara egemen kılınacak; para ve sermaye piyasaları ile, bu piyasalara özgü kurum ve kuruluşlar bütünlük içinde ele alınarak, yeniden yapılandırılacaklardır. Mali piyasalara güvenin pekiştirilmesini de öngören bu anlayış, bu piyasaların ekonomiye kaynak aktarımı gibi, asli işlevlerini en iyi şekilde yapmalarını sağlayacaktır.

Demek ki parayı aslında mal karşılığı halk kesecektir. Devlet karşılıksız paranın çıkmasını engelleyecektir. Mesela, bir inşaat malzemesi tüccarına kredi açılacaktır. Demir parası verilecektir. Girdiği mal kadar para çıkacaktır. Kontrolde ya kasada para ya da mağazada mal bulunacaktır. Bankanın görevi bunun kontrolü olacaktır. Hakemlere gidilir aksi sabit olursa o kimsenin kredisi kesilir. Teminatına el konur.

 

II..3.4. Türkiye mali piyasalarının dünya mali piyasaları ile bütünleşmesi sağlanacak; bu piyasalarda yatırımcının korunmasına dönük tüm düzenlemeler yapılacaktır.

Dış piyasa ile ilişkiyi kesin olarak devlet kurmayacaktır. Bunu büyük sermaye sahibi tüccar kuracaktır. Her tüccar ihraç ettiğinin karşılığı ithalat yapabilecektir. Devlet dış kredilere de karışmayacak; emek, sermaye, bilgi ve mamul hareketi tamamen serbest vergisiz ve müdahalesiz olacaktır. Devlet dış sermayeyi kredilendirmeyecektir. Devlet yabancıları sosyal güvenliğe tâbi tutmayacaktır.  Kendileri özel firmalar kurabilirler.

 

II.3.5. Sermaye piyasalarını geliştirmek ve bu piyasalara istikrar kazandırmak amacıyla, şirketlerin halka açılmasını kolaylaştıracak mevzuat değişiklikleri yapılacaktır. Bu durum ise sermayenin tabana yayılmasına ve gelir dağılımının düzelmesine katkıda bulanacaktır.

İnşaat yapmayan bir kimse projesi yapılmış ve arsa ile altyapısı mevcut bir yeri seçip inşaata başlayabilir. Çalıştırdığı işçilere göre de kredi alır. Ücretler resmidir. Kendisine işçilere ödenenin onda veya beşte biri verilir. İnşaat devam ederken hisse senetleri satılmaya başlanır. Satıldıkça kredisi açılır ve diğer inşaata başlayabilir. Satılmazsa, ondan bir şey istenmez. Çünkü kredi kişiye değil inşaata verilmiştir.

 

II.3.6. Türkiye sermaye piyasası uluslararası standârtlara kavuşturulacaktır. Bu yolla piyasanın açıklık, güven ve istikrar içinde işlemesi temin edilecektir.

Türkiye’nin sermaye piyasası Avrupa’nın sömürücü sermayesi yerine halk sermayesine dönüştürülecektir. Sermaye faizsiz ve yeteri kadar olacaktır.

 

II.3,7. Halkın aydınlatılması ve bilgilendirilmesi amacıyla, yatırımcıların karar alma sürecinde kullandıkları bilgilere doğru ve düşük maliyette ulaşmasına yönelik düzenlemelere gidilecektir.

İşletmede hammadde işletme senediyle alınacak, işletme içinde işletme senediyle akacak, katkıda bulunan işletme senedini alacaktır. Sonunda işletme senediyle satılacaktır. Yani, her işletmenin içinde para yerine geçen senedi olacaktır. Mamulü almak isteyen kasadan işletme senedini alacaktır. İşletme senedi olanlar bu suretle kasaya gelen nakdi alacaklardır. İşletmenin kasadaki değeri mamul ambardaki ana malın stoku ile ölçülecektir. Böylece senet ana mal fiyatı ile belirlenmiş olacaktır.

 

II.3.8. Yatırımcıların mali kuruluşlar karşısındaki haklarının korunmasına yönelik yasal düzenlemeler yapılacaktır.

Devlet tarafından likiditesi sağlanmış ve alış-satış arasında hiçbir fark olmayan senet piyasası halkın ekonomiye girmesini sağlayacaktır. Akşama ara ambarlardaki fiyatlara bakan usta işleyeceği parçanın iki fiyatı arasındaki farkı görecek, ona göre ertesi gün işlem yapıp ücretini işletme senedi cinsinden alacaktır.

 

II.3.9. Banka mevduatları özel sigorta şirketleri tarafından sigortalanacak; her banka mevduatının hangi sigorta şirketi tarafından ve ne kapsamda sigortalandığını halka ve mudilerine açık biçimde duyuracaktır.

Tüm borç ve alacaklar devlet tarafından sigortalanmıştır. Herkesin bir borçlanma limiti olacaktır. O miktarda borcuna devlet kefildir. Ayrıca daha fazla borçlanmalar da serbest olacaktır. Ancak burada borçlu borcunu ödeyemediği zaman iflas etmiş olacaktır. İflas edenin mallarına el konmayacak sadece onun borçlanma ehliyeti kaldırılacaktır. Borcunu ödediği zaman itibarı iade edilecektir. Ödemezse, ölünce terekeden alacak tahsil edilecektir. Devletin garantilemediği alacağın üzerine alacak iflas ettirme dışında yürüyemeyecektir.

 

II.3.10. Mevduatını sigorta kapsamında bulundurmayan bankaların faaliyetine izin verilecek ancak, bu bankaların da mudilerini bu bağlamda en açık biçimde bilgilendirmeleri koşulu getirilecektir.

Borç ve alacaklar hakem kararları ile sabit olur. Devlet garantisinde olan borçlar devletçe ödenir, kişiden tahsil edilir. Devlet garantisinde olmayan borçlar cebri yolla tahsil edilmez. Sadece borçlu iflas ettirilir. O artık kimseden kredi alamaz, veresiye alamaz, peşin ödemeden ücretli çalıştırılamaz. Bunları yapanlara da ceza verilmez. Ancak bu tür davaları dinlemez. Herkes birbirleriyle iş yaparken hüviyetini görebildiği gibi kompitüre bakıp durumunu öğrenebilir. Resmi ile yayınlanır.

 

II.3.11. Banka kurmak kolaylaştırılacak; bankalar isteyen herkes tarafından, herhangi bir şirket gibi. özel izin alınmaksızın kurulabilecektir.

Bankalar kamu kuruluşları olup vakıf olarak kurulur. Banka ticaret aracı yapılamaz. Banka hizmetleri kârsızdır. Kamu gelirlerinden karşılanır. Bununla beraber özel bankalar kurulup faizli de olsa çalıştırılır. Bunun için bir yerden izin almazlar. Bilgi vermek yeterlidir. Ancak bu bankaların işlemelerini devlet garanti içine almaz. Mevcut bankalar tasfiye edilmez. Kredilendirdikleri firmalarla faizsiz kredileşme içine girerler. Cirodan bir pay alırlar. Yani genel hizmet kuruluşları olurlar.

 

 

DIŞ EKONOMİK İLİŞKİLER VE YABANCI SERMAYE

Ocak, il, devlet ve insanlık iç içe kuruluşlardır. Bunlar alt alta birbirlerinin hücreleridir. Ocakların görevi tüketmeyi, semtlerin görevi üretmeyi sağlamaktır. Mübadele fiyatlara müdahale edilemeden genel hizmet kuruluşları ile sağlanmaktadır. Yönetimin görevi bu mekanizmanın çalışmasında güvence vermekten ibarettir. Gerek mamul madde, gerek emek, gerek sermaye, gerekse her türlü bilgi harekâtı tamamen serbesttir. Devlet yardımcı olur, müdahaleci olmaz.

 

II.4. Dış Ekonomik İIişkiler ve Yabancı Sermaye

II.4.I. Dış ekonomik ilişkilerde öncelik Türkiye'nin sınır komşularına verilecektir' Liberal Demokrat Parti komşularımızın refah ve mutluluğunun, kendi refah ve mutluluğumuz kadar önem taşıdığına inanmaktadır.

Dış ticaret tamamen serbest olacaktır. Ancak dış ticarette Türk tüccarı bağımsız olacaktır. Türkiye’nin ve insanlığın ortak çıkarları yerine, herhangi bir yabancı ülkenin Türkiye veya komşuları veya ırkdaşları aleyhine bir ticaret güderse, hakemlerden oluşan bağımsız ve tarafsız yargı kararıyla Türkiye’de sipariş alma yetkisi kaldırılacaktır. Yani iç ve dış ticaret kredisi eksilecektir. Bunun dışında devlet ticarete müdahale etmez.

 

II.4.2. Aynı anlayışla, sınır ticareti serbest bırakılacaktır.

Sınır ticareti tamamen serbest olacaktır. Tüm gümrük ve vizeler kaldırılacaktır. Sadece beyana göre hüviyet doldurulacak, faturalar düzenlenecektir. Yanlış beyanlar soruşturma müessesesi ile tesbit edilecektir. Kimsenin yaşamasını ve çalıştırmasını sekteye uğratma bahasına bir soruşturma yapılamayacaktır.

 

II.4.3. Dünya ülkeleri ile ekonomik ilişkiler genel olarak liberal politikaların oluşturacağı çerçeveye oturtulacaktır. Bir diğer ifade ile, Türk insanının girişim gücüne tam özgürlük tanınırken; Türkiye de dünya girişimcisine de aynı özgürlük tanınacaktır. Liberal Demokrat Parti bu tutumunun dünya barışına dâ büyük katkıda bulanacağına; dünya insanları arasındaki para, mal/hizmet ve insan gücü trafiğinin yoğunlaşmasına katkının, barış, huzur ve refah getireceğine inanmaktadır.

Yabancı sermaye Türkiye’ye girer ve istediği işi yapar. Yabancı işçi Türkiye’ye girer ve istediği işi yapar. Bunlar izne tâbi değildir. Sadece yabancı işletmeler Türkiye’de kredilendirilmez, yabancı işçinin sosyal güvenliği sağlanmaz. Onun dışında malı, canı, ırzı ve işi masundur. Dokunulması hâlinde devlet tazmin eder.

 

II.4.4. Türkiye'nin doğu-batı ve kuzey-güney arasında doğal köprü olma avantajı sonuna kadar kullanılacak; ülkemiz kapıları ayırım gözetmeksizin tüm dünya girişimcilerine açılacaktır. Türkiye için refahın kilidinin ülkemizin eşsiz doğal konumu olduğuna inanmaktayız.

Türkiye serbest bölge olacak, bütün insanlar ve mallar serbestçe gelip geçebileceği gibi Türkiye’de de serbestçe iş yapmalarına izin verilecektir. Vergiler işletmelerden alınacaktır. Gümrük vergileri maldan alınır, beşte birinden fazla alınamaz. Gelip geçenlerden onda birden fazla alınamaz.

 

II.4.5. Büyük blokların dünya, ticaretine hakim olacağı 21.yüzyıla girerken Türkiye'nin tüm dünya ile ekonomik ilişkilerini canlı tutmak; tüm tabularından arınmak zorunda olduğuna inanıyoruz.

Dünya kıtalara ayrılarak bloklanacaktır. Güney Amerika, Kuzey Amerika, Afrika ve Avustralya adaları birer tabii kıtadır. Hint, Çin ve Avrupa da sosyal kıtalardır. Ortadoğu, Doğu Avrupa, Kuzey Asya birlikte bir kıta oluşabilir. Bunların hepsi insanlık merkezinden yönetilir. Bugün süper güç tekleşmiştir. Onun da zevali yakındır. Çin devletlere bölünürse süper güç olur. Merkezi yönetimler zafiyeti devam ettirecektir. Avrupa Adil Düzeni kabul ederse süper güç olur. Yoksa merkezi yönetim onu çökertecektir. Amerika federal devlettir. Gelecekte dolar gücünü kaybedecek, Amerika merkezi yönetimi çökecektir. Devletler birleşip güçlü on kadar devlet oluştururlarsa süper güç olurlar. Diğer kıtalar bu yüzyılda varlıklarını gösteremezler.

 

II.4.6. Bu anlayışla, gümrüklerimiz tümüyle açılarak, gümrük vergileri sıfıra indirilecektir. Sadece silâh ve uyuşturucu için etkin gümrük denetimi yapılacak; silâh ve uyuşturucu ticareti yapanlar en ağır biçimde cezalandırılacaklardır.

Gümrüklerin sıfıra indirilmesi askerlerin kararına bağlı olacaktır. Gümrükler sıfıra inince millî ekonomide patlama olur. Askeri birliklerde beşte birler daha kârlı hâle gelir. Yoksa en çok beşte bir olmak şartıyla dalgalandırılır.

 

II.4.7. Türkiye'nin Avrupa Birliği' ne tam üyelik konusuna bel bağlamaması gerektiğine inanıyoruz. Dolayısıyla, gümrüklerimiz sadece Avrupa Birliği üyeleri için açılmayacak; tüm dünya ülkeleri için açılacak ve gümrük vergileri sıfırlanacaktır. Türkiye Avrupa Birliği'ne girme hedefinden vazgeçmemekle birlikte, bu birliğin bürokratik cenderesine girmeyi reddedecektir.

Türkiye Avrupa Birliği ile özel anlaşmalar yapabilir. İçeriye giremez. Bu onlar için de yararlı değildir. Türkiye ancak müsbet anlaşmalar yapabilir. Menfi anlaşmalar yapamaz. Türkiye Avrupa’ya müsbet vergi indirimi anlaşmasını yapabilir. Ancak yabancılara gümrük indirimi yapmayacaksın anlamında menfi anlaşmasını yapamaz. Türkiye silahlı bloklaşmaya karşıdır.

 

II.4.8. Kabotaj Kanunu kaldırılacak; deniz ulaşımı serbestleştirilecek; tüm liman ve iskeleler özelleştirilecektir.

Ulaşım kamu hizmetlerinden olacaktır. Demir, deniz, hava ve karayolları ve bunların merkezleri garajı, istasyonu, limanı, işletmeleri vakıf olacaktır. Araçlardan vergi alınmadığı gibi; limanlarda ve istasyonlarda garajlardaki ulaşım araçlarından da herhangi bir ücret alınmayacaktır. Bütün üretim mallarına üretilince bir ulaşım payı konacaktır. Bu pay üründen alınacaktır. Bu payla ülke içi ulaşım yapılacaktır. Üreticinin malı ülke içinde karşılıksız götürülecektir. Yakın yerler uzak yerleri sübvanse edecek, ülkenin her yerinde fiyatlar aynı olacaktır.

 

II.4.9. Yabancı sermayeye hiçbir sınırlama getirilmeyecek; yabancı sermaye yerli sermaye muamelesi görerek, aynı mevzuata tâbi kılınacaktır. Böylelikle, finansmanı vergiden muaf tutan ülkemiz (bkz. II.2.l.) yabancı sermaye için de cazip bir ülke haline gelecektir.

Yabancı sermaye yerli sermaye gibi Türkiye’de faaliyet gösterecektir. Bir yıl ülkede kalan ve ticaret yapan sermaye kırkta bir sermaye vergisini ödeyecektir. Türkiye Merkez Bankası diğer ülkelerin merkez bankaları ile nakit transferi yapacaktır. Türk Lirasını onların bankasına verecek, ona denk o ülkenin parasını alacaktır. Fiyatlar öyle tutulacak ki yıl sonunda yine eşit meblağlar iade edilsin. Böylece iki ülke arasında dengeli ticaret sağlanacaktır. Bu tür kredileşmeyi kabul eden ülkelerle dış ticaret geliştirilmiş olacaktır.

 

II.4.10. İhracata teşvik verilmeyecektir (bkz. II.2.5. ve II.2.6.) Dış ticarette gümrüklerin kaldırılması, ihracat sektörüne verilebilecek en büyük teşvik olarak değerlendirilmektedir.

Hiçbir ülkenin parası üzerinde suni kur uygulaması yapılmayacak, ihracat ve ithalat arasında mutlak denge her ülke için sağlanacaktır.

 

II.4.11. Aynı durum ithalât için de söz konusudur. Silâh ve uyuşturucu dışında, herhangi bir malın Türkiye'ye sıfır gümrükle ve vergisiz girerek, depolanması mümkün kılınacaktır. Vergi, bu malların ülke içinde satışından alınacaktır.

Ordu bütün ülkelere eşit ve bütün mallara da eşit uygulamak ve beşte birden fazla olmamak ve maldan alınmak şartıyla ithalata vergi uygulayabilir. Geçişlere %10’tan fazla masraf bindirilemez. Tüm ülke taşımacılığından yararlanabilirler.

İthalat kadar ihracat olacağından, ihracat beşte birle sübvanse edilmiş olmaktadır. Yani bir ülke beşte birden ucuza mal üretemiyorsa, Türkiye içinde tüketsin. Taşımacılık uluslararası vakıfla yapılınca bu beşte birin etkisi çok azalır.

 

 

TARIM VE SANAYİ

Dört çeşit işletme vardır.

  1. Bir yerin yararını artıracak şekilde o yer üzerine yapılan işlemdir. Bunu ihya ile ifade ediyoruz. İnşaatla yapılmaktadır.
  2. Devlet arsa bedeli olarak yapıların beşte birini alır, bunları değerlendirerek altyapı hizmetlerini getirir.
  3. İmar edilmiş arazi üzerinde özel mülkiyet içinde işletmesini yaparlar. Devlet bunlardan onda bir alır ve buraya altyapı kaynaklarını, su ve elektriğini verir.

iv) Devlet, rezervleri bitecek tabii kaynakları kullananlardan beşte bir alır. herkese açık arazilerden yararlanarak üretim yapanlardan yılda sermayenin kırkta birini alır.

Bunlarla buralara hizmetler götürür. Bunun dışında selem ve çalışma kredileri ile sanayii de, tarımı da destekler. İnşaata ise çalışanların resmi ücretlerine göre inşaat kredisini verir.

 

 

II.5. Tarım ve Sanayi

II.5.l. Ülkemiz nüfusunun o/o40'ı tarımla uğraşmaktadır. Tarımda mekanizasyon ve modernizasyonun sağlanması ve tarımın ticaretin bir parçası haline getirilmesi birincil hedefimizdir ancak, bu sektörde de alışılagelen teşvik yöntemleri uygulanmayacaktır. (bkz. II.2.5., II.2.6., II.2.7.).

Devlet toprak parasını çıkaracak ve o para ile altyapı yapacaktır. Komisyonculara bu parayı kredi olarak verip halktan satanlardan gayrimenkul almalarını, alanlara da gayrimenkul satmalarını isteyecektir. Yan, peşin para ile alıp satma yapılacaktır. Komisyonculara sadece %2.5 komisyon tanınacaktır. Bir yer ne kadara alınmışsa ancak %2.5 fazlasıyla satılacaktır.

Bir yerin imarı yapılacaksa, projeyi yapan tarafından nisbi değerlendirmeler yapılır. Hakemlere gidilebilir. Mâliklere pay senetleri verilir. İmar edilir. İmar için de pay senetleri verilir. Sonunda pay sendi sahiplerine mamur yerin bölmeleri verilir. Pay senetleri toprak senedi ile alınıp satılır. Bu yolla araziler birleştirilir. Bir ada toptan imara alınmadıkça projede tadilat yapılmaz. Bu hususta karar alma yetkisi bucak başkanına aittir. Hakemlere gidilebilir.

 

II.5.2. Tarım girdilerinde üreticiye asgari teşvik vergi muafiyeti yoluyla sağlanacaktır. Vergi muafiyeti, tarımsal ürünlerin ticaretini yapanları da kapsayacaktır. Bir diğer ifade ile, tarımda vergi muafiyeti sadece üretene değil, satın alana, depolayana, işleyene de tanınacaktır. Bu durumun üreticiye dolaylı olarak yansıması öngörülmektedir.

Tarımda sübvansiyon selem senedini nakitle kredilendirme suretiyle yapılacaktır. Buğday senedinin kredileşme değeri gerçek değerinin birkaç misli yapılabilir. Sipariş zamanında ihtiyacı olmayanlar da nakit temini için buğday selem senedini alırlar. O para ile sonra kâr edecek selem senetlerini alarak zararlarını dengelerler. İhtiyaçtan fazla üretim olduğu için buğday fiyatı hasat zamanı düşer. Böylece müdahalesiz sübvanse edilmiş olur. Bunun dışında halka selem kredisi verildiği için satın alma gücü vardır. Fiyatlar serbest bırakılır.

 

II.5.3. Toprak Mahsulleri Ofisi, Fiskobirlik vb kamu kuruluşlarının faaliyetine son verilecektir. Bu müesseseler devlete bağımlı olmaları nedeniyle, spekülasyon görevlerini hakkıyla yerine getirememektedirler. Bu son derece önemli görevin beceriksizce ve duyarsızlıkla yerine getirilmiş olması sonucu, ödediğimiz vergilerle ucuz ya da pahalı satın alınan tarımsal ürünler sürekli olarak depolarda çürütülmüş ya da yakılmış; ne üretici, ne alıcı, ne de tüketici memnun edilmiştir.

Bütün ambarlar kamu ambarları şeklinde çalışacaktır. Üretici ürettiği malının teminatlı kontrolörlerden birine kontrol ettirdikten sonra ambara teslim edilecektir. Bunlar yaklaşık olarak sipariş miktarı kadar üretilmiştir. Fazlası varsa malikleri gelecek yılın selem senedi ile değiştirirler ve o kadar üretim ertesi yılda yapılmaz. Ambarlar sadece giren mallara makbuz verirler. Onların görevi korumaktan ibarettir. Alınıp satılması serbest piyasada olacaktır. Senetler alınıp satılacaktır. Tüccar malın muhafazası ile uğraşmayacaktır. Böylece tam rekabet sağlanacaktır. Ambarcılar dayanışma ortaklığı içinde sigortalanmışlardır.

 

II.5.4. Tarımsal ürünlerde de spekülasyonun önemli işlevine inanmakta; bu görevin büyük sermayeli yerli ve yabancı özel spekülatör kuruluşlar tarafından yerine getirilmesini öngörmekteyiz. Böylelikle, köylümüz çok daha çağdaş ve etkin bir sistemle neyi üretirse, kaça satabileceğini erkenden ve kesin olarak bilecek; tarımsal üretimin heba olması önlenecek; sonuçta üretici de, tüketici de memnun edilecektir.

Bütün tüketim malları selem senedi ile yılbaşında belirlenmektedir. Halkın kendi ihtiyacını belirleyip peşin para ödeyerek mağazalara sipariş vermekte, tüccar aldığı siparişleri kadar iç sipariş vermektedir. Ürettikleri malların bir kısmını satarak ithalat yapmakta, siparişleri karşılamaktadır. Halk artan emeğini ve imkânını yatırımlara veya yatırım malzemesi imalatına yöneltmektedir.

 

II.5.5. Devlet herhangi bir sanayi yatırım politikası gütmeyecektir. Yaratılan liberal ekonomi ortamında sanayicinin bireysel inisiyatifi ile devletten çok daha çabuk ve doğru kararlar alarak, ülke sanayiinin gerçekçi biçimde gelişmesinde çok daha etkin rol oynayacağına inanmaktayız.

Tüketim mallarında üretilecek mal miktarı, ithal ve ihraç malları üzerinde devlet hiçbir karar yetkisine sahip olmayacaktır. Sadece sübvanse etmek istediği stratejik mallar ile toprağın âtıl kalmaması için alacağı tedbir selem senedini kredilendirmede tanıdığı nakit üstünlüğü ile gerçekleştirecektir. Ayrıca stokların senetlerini kasada hapsetmekle istediği malların istediği kadar milli stokunu yapabilir. Gerektiği zaman stokları eriterek piyasadaki krizleri atlatır.

 

II.5.6. Finansmana vergi muafiyeti (bkz. II.2.l.) sağlanması yoluyla sanayi sektöründe ucuz kaynak yaratılmış olacaktır. Türkiye'nin doğal köprü konumunun sağladığı pazarlama avantajı ise, sanayicinin en büyük teşvik kaynağı olacaktır.

Krediler faizsiz olacaktır. Kredide güdülen itfa olmayacaktır. Kredide güdülen enflasyonun olmamasıdır. Bu da, eğer para mal karşılığı çıkmışsa enflasyon olmaz. Ne kadar çok para basarsanız o kadar millî stok artmış olur. Bu da ülkenin dengede olduğunu ve dayanıklı olduğunu ifade eder. Finans yalnız vergiden muaf değildir. Finans devlet tarafından faizsiz sağlanmakta ve dolayısıyla üretimde finans maliyeti sıfır olmaktadır. Devlet bir kağıt parçasını veriyor. Karşılığında vergi alıyor. Bundan başka faiz nedir ki?

 

II.5.7. Devlet savunma sanayiindeki girişimlerini özel sektöre devredecektir. Ülkemiz için savunma alanında gerekli en son teknolojinin ürünleri en ucuz biçimde, kimden ya da nereden temin edilebiliyorsa, oradan satın alınacaktır. Türk ordusunun çağın en gelişmiş araç ve gereçleri ile donatılması birincil amaç olmakla birlikte, yerli savunma sanayiini geliştirmek gibi bir devlet politikası benimsenmeyecektir. (bkz. I.6.2., I.6.3.).

Savaşın iki temel özelliği vardır. Savaş araçları ve taktiği savaş yerine göre değişir. Yeryüzünün hiçbir yeri bir başka yere benzemez. Coğrafi bakımdan benzemediği gibi, komşu halklarına göre de benzemez. Onun için savaş yalnız ülkelere göre değil, bölgelere göre de farklıdır. Araçları da farklıdır. Savaşın ikinci kuralı yeni üstün silah bulmadır. Alışılmış silahla savaş kazanmak zordur. Bu sebepledir ki silahı her ordu kendisi imal etmelidir ve bu çok gizli olmalıdır. Bu konuda sivil yönetim karışmamalıdır. Her bölgenin ordu komutanı kendisine verilen imkânları istediği gibi değerlendirmelidir. Yahudi sermayesi silah üretip dünyayı savaş içine boğmaktadır. Kendisi bu sayede hükümran olmaktadır. Savunma ordularımız olacak, saldırma hedefimiz olmayacaktır. Savunma da ancak yerli silahlarla yapılabilir.

 

 

ALTYAPI

Bir parselin üzerinde yapılan yapının beşte ikisi altyapı karşılığıdır. Bunun yarısı site içi altyapı karşılığıdır. Diğer yarısının beşte biri site dışı altyapı, beşte biri bucak, beşte biri il, beşte biri ülke, beşte biri yeryüzü altyapı karşılığıdır. Arsanın üzerinde yapılacak yapının işçilik ve malzemesi hesaplanır. Bunun 2/3’ü altyapıya ayrılır. 1/3’ü iç altyapıya, 1/15’ler diğer altyapılara ayrılır. Sosyal vakıflar da alt yapı içinde mütalaa edilir.

 

II.6. Altyapı

II.6.l. Devlet ulaştırma, haberleşme ve enerji olarak tanımlanan altyapı yatırımlarından tümüyle çekilecek; bu yatırımların özel sektör kuruluşları aracılığı ile gerçekleştirilmesi ortamı yaratılacaktır. Devlet sadece özel sektörün paraya tahvil edemeyeceği altyapı yatırımlarını üstlenecektir, (örneğin, köy yolları vb.)

Altyapılar üst yapılar kadar yapılacaktır. Altyapı israfı yapılmayacaktır. Arsa mülkiyeti yerin imar mülkiyeti olacaktır. Devlet altyapısı ve projesi yapılmış arsayı talep önceliğine göre müteahhitlere verir. Müteahhitlerin toplam kapasiteleri sınırlıdır. Müteahhitler kapasiteleri nisbetinde işçi bulurlarsa yapıları ikmal ederler. Hisse senetleri baştan satılığa çıkar. Satılan hisse senetlerinin 2/3 katı altyapı payı olarak ayrılır ve bunlarla altyapı yapılır. Altyapı karşılıksızdır. Yapıları müteahhitler yapıyorlar, ancak;

  1. Proje devlete ait,
  2. Arsa devlete ait,
  3. Sermaye devlete ait,
  4. Müteahhit resmi ücretle işçi bulursa inşaat yapıyor ve yüzdesini alıyor. İşte biz buna halk sektörü diyoruz. Mevzuat içinde işçi-işveren işbirliği kredilendiriyor ve yapılar yapılıyor.

Altyapı bakımı için işyerlerine alt yapı bağlanıyor. Bakımını ekip yapıyor. Cirodan kamu payı alınıyor. Oradan payı veriliyor. Bakım ekibini halk sıralama usûlü ile seçiyor.

 

II.6.2. Devlet özel bir enerji yatırım politikası gütmeyecektir. Liberal ekonomi ortamında enerji de tıpkı herhangi bir mal/hizmet gibi, en ucuza ve en etkin biçimde nereden temin edilebiliyorsa, oradan temin edilecektir.

 

         Enerji üretimini halk yapacakdır. Tüketimini de halk yapacakdır. Ancak, alış, satış ve dağııtm ise enerji vakfı tarafından yapılacakdır.  Herkesden alacak, ve ehrkese satacakdır. Fıat farkı sabit kalacak, ama alış ve satış fiatları arz ve talebe göre değiştirileecdkir. Bu değişmeyi kompitür yapacakdır. Küçük ve orta mütelşeşbisleirn üretim yapamsı sitenecekdir. Enerjinin bedeli  saat ve emvsimlere göre değişebileceği gibi,  fiatalr   iki taraf serbest, satıcı serbest, alıcı serbest ve iki atarfa zorunlu olmak üzerte dört çeşit fiatlandırma yapılabilecektir.  Herkesin asgarı  bir tüketim hakıkı vardır. Bu kişilere karşılksız verielcekdir. Bunu isterse başkasına devredebilecvedkir. Üretimde enerji bedeli ürnden pay olarak alınacak. Vergi payı da harcanan enerji ile hesablanacakdır.

 

II.6.3. Aynı durum petrol, kömür, doğal gaz gibi primer enerji ihtiyacımız için de söz konusu olacaktır.

Su, elektrik, petrol ve doğalgaz gibi maddeler ekonomik işletmeler ödedikleri vergi payı ile orantılı olarak verirler. Karşılığı vergi payı içinde vardır. Böylece sanayide harcanan enerji kadar enerji de halkın tüketmesi için üretilir. Toplam enerjinin 3/2’si kadar hisse senedi çıkarılır. 1/3’ü halka kişi başına eşit olarak dağıtılır. Kalan 2/3’ün yarısı satılıncaya kadar eksilteme yapılır.

Satıldıkça pahalılandırılır. Yarısı satıldığında artık dengede tutulur. İşletme, işletme çalışanlarına satuşdan bir pay verşir

 

II.6.4. Enerji konusunda devletin rolü tüketici hakları ve çevre koruma bağlamında, bireyi ve toplumu gözetme ile sınırlı olacak; devlet bu görevini kapsamlı yasal çerçeve içinde, bağımsız ve etkin yargı ortamında gerçekleştirmekle yükümlendirilecektir. (bkz. I.2.5.).

Su, elektrik ve diğer malzemeler selem akdi ilkeleri içinde sipariş verilir. Karşılıksız dağıtmadan sonra verilmiş olur. Fiyatlar o şartlar içinde oluşturulur.

 

 

SOSYAL YAŞAM

III. Sosyal Yaşam

Liberal Demokrat Parti, nüfusu hızla büyüyen ve dolayısıyla genç ülkemiz toplumunda bireyin sosyal alanda artan taleplerinin ileri ülkeler standartlarında ve Bilgi Çağı'nın dayatmalarına cevap verecek şekilde karşılanmasının teminini başlıca misyonu olarak görmektedir

25 genel hizmet ve bakanlık vardır. Nüfus ve tapu, zimmet ve envanter hizmetleri. İlmî, dinî, meslekî ve siyasî eğitim. Tescil, tesbit, tahkik ve hakemlik. Ambar, kasa, arşiv ve tebliğ. Basın, yayın, ulaştırma ve haberleşme. Palan, bakım, sağlık ve güvenlik. Bu hizmetler ekonomik işletmelere vergi karşılığı yapılır. Halk ise bunlara karşılıksız hizmet verirler. Bunları dayanışma ortaklık sorumlularından oluşan şûralar yönetir.

 

Liberal demokratik sistem, bireyin merkez olduğu; her türlü ekonomik ve sosyal faaliyetin bireyin refah ve mutluluğuna hizmet edecek şekilde tasarlandığı ve yürütüldüğü ve dolayısıyla, toplumsal gelişmeyi en etkin biçimde gerçekleştirecek sistemdir. (bkz. Giriş, Genel Değerlendirme ve Devlet Yönetimi).

Resmi görevliler bir taraftan kamu hizmetleri yaparlar, diğer taraftan firmalar ve halka genel hizmet verirler. Halka hizmetlerini bedava verirler. Üretim liberal, tüketim kollektiftir. Genel hizmet kişilere ve firmalara karşılıksızdır. Genel hizmet firmalara vergi karşılığı, halka ise karşılıksızdır. Bunların mekanizması anlatılmış idi.

 

 

KÜTÜR

İnsanın maddî yapısı vardır, manevî yapısı vardır. Maddî yapıyı ölçmek mümkündür. Manevî yapıyı ölçmemiz mümkün değildir Ancak maddî yapısı gelişmiş olan toplulukların manevî yapısını da gelişmiş kabul ederiz. Çünkü bu iki yapı iç içedir. Manevî yapının büyüklüğü ise o halkın yaptırabildiği zamandır.  

Manevî Değerler:

Manevî değerler ölçülemez. Ancak manevî değerlerle maddî değerler arasında elektrik ve mıknatıs gibi değişmeler bağıntısı vardır.

Manevî değerlerin seviyesini maddî değerlerin değişmesi ile ölçebiliriz

Maneviyat = Yılda maddî değerlerin artması / Maddî değerler.

Maddî değerler ise nüfus, ortalama ömür, toprak ve imar ile ölçülür.

Toprak yeryüzünün karalar kısmıdır. İnsan sayısı bellidir. Ortalama ömür nüfusun yılda ölenleri ile ölçülür. İmar ise bir kimsenin iki kilo buğdayı üretmesi için harcadığı zamanın tersinin 12 katı ile ölçülür.

Kültür, bunların çarpımlarının artması ile ölçülür.

 

III.l. Kültür

III.l.l. Liberal demokraside devlet herhangi bir kültür politikası gütmez çünkü, devletin belirli bir kültür politikası olması demek, bireyin ve dolayısıyla, toplumun gelişmesine mani olmak demektir. Liberal Demokrat Parti ülkemiz vatandaşlarının tümünün aynı kültüre sahip olmaları gerektiği, aynı kültürü almak zorunda oldukları görüşünde değildir.

Topluluk bir bardağa konan su, çay ve şeker misalidir. Bunlar birbirine karışırlar, moleküller birbirine etki eder ve ortak bir içecek oluşur. Kamunun ise iki görevi vardır. Birincisi, bardak görevini görmek, yani dışarıya taşmasını önlemek, dışarıdan içeriye başka şeylerin karışmasını önlemektir. İkincisi, kaşık görevini görmek ve karıştırmak, halkın birbirine olan etkisini artırmaktır. Topluluğun maddi değerlerini devlet etkileyerek düzenler. Devlet makroda etkilidir. Mikroya karıştığı zaman çay karışmaz ve kimi tarafı çok şekerli, kimi tarafı az şekerli olur.

 

III.I.2. (Atlanmış)

Anadolu halklarının manevi zenginliklerinin vârisi olduğumuz unutulmamalıdır. Bölünme olmaması için bölgelerin ortak kültürü sözkonusu olmayacaktır. Ama her ilin Türkçe’den başka dili olabilecektir. Her bucağın da il ve Türkçe’den başka dilleri olabilecektir. İller orta öğrenimini kendi dillerinde, bucaklar ilk öğrenimlerini kendi dillerinde yapacaklardır. Diller tarihi kültür tohumlarını taşırlar.

 

III.l.3. Vatandaşlarımız kültürel tercihleri bağlamında özgür bırakılacaklar; herhangi bir kültürel zorlamaya maruz kalmayacaklardır. Böylelikle, toplumumuzun en önemli özelliği, başlıca öz kaynağımız olan kültürel zenginliğimiz korunacak ve gelişme imkânı bulacaktır. (bkz. Genel Değerlendirme, Öz kaynaklarımız).

Kültürler de canlı hücreler gibidir. Kendi öz varlıklarını korurlar. Ama komşuları ile veya üst toplulukları ile etkileşerek ve yardımlaşarak yaşarlar. Kamunun görevi bu etkileşmeyi kolaylaştırmak, bu hücreler arası ulaşımı ve haberleşmeyi sağlamaktır. Kamu kalp gibidir. Kanı devrettirir ama kanın yapısına karışmaz.

 

III.l.4. Liberal Demokrat Parti TC vatandaşlarının tüm yabancı kültürlere açık olabilecekleri ortamı yaratacak; dünya medeniyetlerinin birer sentez olduğu gerçeğinden hareketle, kültürel etkileşimi teşvik edecektir.(bkz. II.2.7.)

Topluluk maddî değerlerde de manevî değerlerde de dışarıdan etkiler alır. Onları sindirir ve bünyeye katar. Yaramayanları da dışarıya atar. Nasıl hep aynı şey yiyen insan sağlıklı olmazsa, tek kültüre bağımlı kalan topluluk da yaşayamaz. Türkler tarihlerinde en büyük atılımı bin yıllarında yapmışlardır. Çünkü bunlar Hun ve Göktürklerden gelme kendi göçebe kültürleri varken; Çinlilerle ilişki kurarak Budizm’i ve Manihaizmi aldılar. Araplarla ilişki kurarak İran ve İslâm kültürünü aldılar. Batılılarla ilişki kurarak Bizans ve Hıristiyanlık kültürünü aldılar. Bin yıllık İslâm Medeniyeti’nin öncüleri oldular. Çoklu kültür gelişmenin kaynağıdır. Bunu sağlamak için de ilmî, dinî, meslekî ve siyasî dayanışma ortaklıkları kurulmalıdır. Bunların sayıları beşten az ve yirmiden fazla olmalıdır. Bunlar da kendi içlerinde herhangi bir baskı kurmamalıdırlar. Sadece ayrı çay bardakları olmalıdırlar.

 

III.l.5. Kültürel etkileşimin teşvik edilmesi amacıyla, yerli ve yabancı iletişim ve kültür sektörleri vergiden muaf tutulacak; uluslararası kültür etkileşiminin canlı tutulmasına önem verilecektir.

Devletçe kredilendirilen tüm üretim dışında hiçbir vergiye tâbi müessese yoktur. Kültür faaliyetlerinden devlet vergi almaz. Tam tersine genel hizmetlerini bedava vererek bunları destekler. Örnek olarak, basın bir kültür hizmetidir. Yazarların maaşları kamudan ödenir. Dağıtımı bedava olarak kamu yapar. Ayrıca herkesin basından yararlanma hakkı vardır. Halka kupon verilir. Bu kupon ile halk hangi basını isterse onu alır. Bunun yarısı para ile diğer yarısı bedava dağıtılır. Basın, basın senedi ile yapılır. Basın, basın senedi ile ödenir. Böylece yazarlar bağımsızdır. Yayınlar sadece okuyucunun tercih ettikleri yazıları yazarlar. Kültür para ile değil, kültür ile gelişir ve tartışır. Devlet sadece karışmaz, halka bağımsızlık kazandırır.

 

III.l.6. Bu anlayışla, devletin sanatla ilgisi olamayacağına inanıyor; bu durumun sanata ve sanatçıya hakaret olduğunu düşünüyoruz. Sanatçının devlet memuru olarak çalışması, sanatı ve sanatçılığı inkârdır. Dolayısıyla, devletin sanat faaliyetlerinin tümüne son verilecektir.

Devlet yazarlara maaşlarını verdiği gibi sanatçılarına da maaş verir. Bunu sosyal gruplar belirler. Dini sosyal gruplar belirler. Radyo ve televizyon gibi sanat etkinlik araçları da vergiden muaf olacaktır. Bunların basın özetleri yayınlanacaktır. Halka yine kupon verilecektir. Kimleri desteklemek istiyorlarsa onlar yararlanacaktır. Yayın araçlarının bakımı ve korunması vakıf yoluyla yapılacaktır. Sanat yarışları ile sanatçı desteklenecektir. Takdir seyircilerin sıralaması ile yapılacaktır. Sanat kazanç aracı olmaktan çıkarılacaktır.

 

III.l.7. Ülkemizin öz kaynağı niteliğindeki kültürel zenginliğinin bir unsuru olan din, inanç özgürlüğü çerçevesinde ve laisizm anlayışı içerisinde değerlendirilecek; din ve inanç birey için ve dolayısıyla, toplum içinde hak ettiği saygın yerini koruyacaktır.

Din, dinî dayanışma ortaklıkları şeklinde örgütlenecektir. Ülke içinde en az yirmide bir cemaat bulan dinî dayanışma ortaklığını kurmuş olacaktır. En çok da beşte bir cemaata sahip olacaktır. Ateistler de kendi dinî cemaatlerini kurabileceklerdir. Bucaklarda ve illerde de dinî cemaatler oluşacaktır. Dinî cemaatlerin başkanları da dinî şûrayı oluşturacaklardır. İşbölümü şöyledir:

  1. Yayın, sağlık, uyarı hizmetleri doğrudan dinî dayanışma ortaklıklarına bağlı olacaktır. Ayrıca kontrol ve soruşturma hizmetlerinde de etkin olacaklardır. Dinî dayanışma şûrasının görevi halkın ihtiyaçlarını tesbit edip bildirmek, yapılıp yapılmadığını denetleyerek yapanları haberdar etmektir.
  2. Basın, planlama, araştırma hizmetleri doğrudan doğruya ilmî dayanışma ortaklıklarına bağlıdır. Ayrıca noter ve hakemlik hizmetlerinde de etkin olacaklardır. İlmî dayanışma şûrasının görevi, ihtiyaçların nasıl karşılaşacağını tesbit edip bildirmektir.
  3. Ulaştırma, bakım ve ambar hizmetler doğrudan meslekî şûraya bağlıdır. Ayrıca tescil ve kontrol hizmetlerinde de etkindirler. Meslekî şûranın görevi, ihtiyaçları giderme faaliyetinin kimlere ait olacağını belirlemek ve işbölümü yapmaktır.
  4. Haberleşme, hakemlik, güvenlik ve nakdî hizmetler doğrudan siyasî dayanışma ortaklıklarına bağlıdır. Ayrıca soruşturma ve hakemlik hizmetlerinde de etkindirler.

Siyasî şûra adil bölüşmeyi sağlayan, yani ortak ürünün kime ait olduğunu belirleyen bir kuruluştur.

Devlet, ilmî meclisin içinde oluşan dinî, meslekî, siyasî ve ilmî şûralar tarafından hükümet eliyle yönetilir.

Lâiklik, geniş mânâda dinî, ilmî, meslekî ve siyasî şûraların birbirlerine tahakküm etmemesidir. Hepsinin Meclisin içinde eşitlik içinde yetkilere sahip olması ve devlet başkanlığının hakemliğinde dengede çalışmasıdır. Dar mânâda ise herhangi bir dinin diğer dinlere veya diğer müesseselere tahakküm etmemesidir. Dinde zorlamanın olmamasıdır.

Lâikliğin uygulamadaki tanımı ise, kamu işlerinde müsbet ilmin dışında herhangi bir kural veya prensip üstünlüğünün olmamasıdır.

 

III.l.8. Ülkemizin öz kaynağı niteliğindeki kültürel zenginliğinin bir diğer unsuru olan dil, liberal anlayış çerçevesinde değerlendirilecek; resmi dilin Türkçe olması kaydıyla, TC vatandaşları diledikleri her dilde konuşma, yazma, eğitim görme ve iletişim kurma özgürlüğüne sahip olacaklardır.

Devlet dili Türkçe’dir. Türk vatandaşı olmak için Türkçe’yi bilmek ve askerliği yapmış veya bedelini ödemiş olmak gerekir. Ama bu bir başka dili bilmeye mâni değildir. Üniversite eğitim dili Türkçe’dir. Orta eğitim illerde kendi dilleri ile, il öğrenimi bucaklarda kendi dilleri ile yapılacaktır. Devlet basın ve yayını Türkçe’dir. İl ve bucaklar kendi dilleri ile basın ve yayın yapabilirler. İlim dili Arapça ve Lâtince’dir. Bu iki dil dışında hiçbir dile üstünlük tanınamaz. Dil sömürme ve sömürülme aracı yapılamaz. Yazı olarak harf yazısı olan Lâtince, hareke yazısı olan Arapça, hece yazısı olan Çince ve şekil yazısı olan çivi yazısının modernleşmiş şekil yazısından başkası kullanılmayacaktır.

Kamu tarafından bunların öğretimi kredilendirilmeyecektir. Devlet ne öğrenilmesi gerektiğini belirleyebilir, ama ne öğrenilmemesi gerektiğini belirleyemez.

 

III.l.9. Liberal Demokrat Parti ancak ülkesini seven bireylerin ve bu bireylerin oluşturduğu toplumun milliyetçilik duygularının en yüksek düzeyde olabileceğine inanmakta; bu anlayışla, milliyetçillik tanımına girişmenin abesle iştigal olduğunu düşünmektedir. Türk insanını geçmişine ve kültürel değerlerine sahip çıkmada özgür bırakmak, bu değerlerin özgürce ifade edilmesini ve korunmasını sağlamak milliyetçiliğin hayat suyu olacaktır.

İlim, din, ekonomi ve siyaset insanlığın ortak değerleridir ve medeniyeti oluşturur. İnsanlık içinde iki medeniyet yarış içindedir; Hak Medeniyeti ve Kuvvet Medeniyeti. Biri zirvede iken diğeri yeniden doğmaya başlar. Şimdi kuvvet medeniyeti zirvededir. Hak medeniyeti doğmaktadır. Ömürleri biner yıldır. Dil, sanat, teknik ve hukuk tamamen millîdir. Her ulusun kendi kültürü vardır. Bunlarda globallik olmaz.   

 

III.l.1O. Aynı bağlamda örneğin, milli tarih, özgür düşünce ve ifade ortamında en iyi ve doğru şekilde, liberal sistemin yarattığı ortamda yazılabilecektir. Devlete egemen siyasi iradelerin çeşitli zamanlarda, farklı anlayışlarla ortaya koydukları resmi tarih ile insanların beyinlerini yıkamaya dönük yaklaşım ve uygulamalar terk edilecektir.

Yeryüzünde 5’ten az olmak ve 20’den fazla olmamak üzere üniversite oluşacaktır. İlmî metinler bütün üniversitelerin ittifakı ile oluşturulacaktır. Şerhler ise değişik üniversitelerde farklı olacaktır. Doktora çalışmaları ise her ilim adamının kendi bakışını yansıtacaktır. Ayrıca ansiklopedik eserler oluşturulacaktır. Buralarda ortak veriler ve farklı görüşle yer alacaktır.

Her ülkede kendi üniversiteleri olacak, yüksek öğrenim burada yapılacaktır. Her ulus metinlere ve şerhlere sâdık kalmak şartı ile tarihî oluşu kendisi yorumlayacaktır. Kendi ulus ve ülkelerinin tarihlerini kendi ilim adamlarının icmaı (konsensusu) ile oluşturacaklardır.

Tarih de ilimdir. Önce Türk Tarihi metni yarışması açılır. Bir ödül konur. İsteyenler katılır. Katılanlar sıralarlar. Sıralamada birinci olan ile takdirde birinci olan kendilerine bir başkan seçerler. Bu üçü ortak metin hazırlarlar. Bu metin aleyhine insanlık merkez üniversite rektörleri hakemlere gidebilirler. İşte millî tarih böyle oluşur.

 

III.l.11. Liberal Demokrat Parti teknoloji ve bilimin bireysel ihtiyaçlardan doğduğuna inanmaktadır. Bu ihtiyaç, aynı sanat gibi, bireysel gereksinimlerin ürünüdür. Bireyi ön plânda tutan, bireysel refah ve mutluluğu hedef alan liberal sistemle yönetilen toplumlarda teknoloji ve bilim doğal olarak, hızla gelişir. Türkiye'de de gelişecektir.

Demokrasi; kişinin ilimde, dinde, ekonomide ve siyasette insanlık içinde sosyal grupları ile tercih yapmasıdır. Kendisinin katkıda bulunmasıdır. Devlet içinde kendi  dilini oluşturması, kendi çalışma standardını belirlemesi, kendi duygusunu ifade edebilmesi ve davranışlarını oluşturmasıdır. Halk beğendiğini alır, üretenler de istediğini üretir. Devlet burada müdahil değildir. Devlet burada halkın neyi beğendiğini ortaya koyması ve üreticilerin de neyi üretmek istiyorlarsa onu üretmelerine yardımcı olmasıdır. Devlet sadece kalptir. Dolaşımı yapar. Yani, arz ve talebi yapar. Diğer hücreler kendileri için gerekenleri alır ve gerekenleri verirler.

 

 

EĞİTİM

İnsanlar aile içinde doğarlar. Onları aileler büyütür v eğitirler. Sonra kendi kendilerini yetiştirirler. Yaşlanırlar, çocukları onlara bakar ve ölürler. Bu arada edindiği maddî imkânlarını çocuklarına bıraktığı gibi; manevî birikimlerini de çocuklarına bırakırlar. Kişi bu işleri tek başına başaramadığı için iç içe ocak, bucak, il ve insanlık içinde örgütlenmiştir. İnsanlık kıtalardaki teşkilâtı ile ülkelere, ülkeler bölgelerdeki teşkilâtı ile illere, iller ilçelerdeki teşkilâtı ile bucaklara, bucaklar semtlerdeki teşkilâtı ile ocaklara, ocaklar ailelerle kişilere hizmet verirler. Topluluk kişiler için vardır. Bununla beraber, kişiler ölümlü olduğu halde, insanlık ve topluluklar süreklidir. Topluluksuz kişiler, kişilersiz topluluk olmaz. Topluluklar ile kişiler eşit şekilde değere sahiptirler. Biri diğeri için, diğeri birincisi içindir. Bunlar bir kumaşın ayrılmaz yüzleridir. Eğitim tamamen bireye, ailesine ve kendisine bırakılmıştır. Ne okuyacağını ve ne öğreneceğini seçmek kendilerine aittir. Çocuğu ana doğurmakta, baba beslemektedir. Devletin; “Sen şunu öğret! Sen şunu öğretme!” deme hakkı yoktur. Ancak çocukların topluluk içinde yer alabilmesi için belli beceriyi kazanmış olmaları gerekir. O da imtihanlarla sâbit olur. Bunu topluluk yapar.

 

III.2. Eğitim

III.2.l. Eğitimde devlet, kısa süre daha ilk öğretimi üstlenmek dışında hiçbir rol almayacaktır Nihaî amaç, devletin eğitimden tümüyle çekilmesidir. Biz merkezi eğitimin totaliter devlet artığı, çağ dışı bir uygulama olduğuna inanıyoruz.

Eğitim halkın kendi isteğine bağlıdır. İmtihan ise topluluk tarafından yapılır ve topluluk tarafından diploma verilir. Ona göre istihdam edilir. Devlet eğitim imkanlarını sağlar, içeriğine karışmaz. 3 yıllık temel eğitim ocaklarda, 5 yıllık ilk eğitim bucaklarda, 5 yıllık orta eğitim illerde, 5 yıllık yüksek eğitim ülkelerde, 5 yıllık üstün eğitim insanlık içinde yapılır. Bunların bütçeleri ile desteklenir. Bunların imtihanı ile diplomalandırılır.

 

III.2.2. Her düzeyde eğitimin vakıf ve özel kuruluşlarınca üstlenilmesi teşvik edilecek; eğitim veren kuruluşlar arasında da gerçek, bir rekabet ortamı yaratılacaktır. Böylelikle, 21. yy a girerken eğitimde büyük önem kazanan eğitim teknolojisinin benimsenerek, yaygınlaştırılmasına imkân tanınacaktır.

Eğitim hizmetleri olarak ilmî, dinî, meslekî ve siyasî eğitim verilecektir. İlmî eğitim doğru ve yanlışı ayırdetmeyi, dinî eğitim iyilik ve kötülüğün ayırdedilmesini, meslekî eğitim faydalı ile zararlının ayırdedilmesini, siyasî eğitim ise adalet ile zulmün ayırdedilmesini öğretir. Dayanışma ortaklıkları eğitim vakıfları ile desteklenir. Bu vakıflar kamu kuruluşlarıdır. Altyapı hizmetleri arasındadır.

 

III.2.3. Aynı bağlamda, her düzeydeki diplomanın önemi, o diplomayı veren eğitim kurumunun becerisi ve yerel, ulusal, uluslararası ünü ile eş değer hale getirilecektir.

Diplomalar dayanışma ortaklıkları tarafından tevcih edilecektir. Diplomalar teminatlı olacaktır. Bilgisizlikten doğan zararlar ilmî, beceriksizlikten doğan zararlar meslekî, ihmalden doğan zararlar dinî ve kasden iras edilen zararlar siyasî dayanışma ortaklıklarınca karşılanacaktır. Temel diplomaları semtler içinde bucaklar, ilk diplomayı ilçeler içinde iller, orta diplomayı iller içinde bölgeler, yüksek diplomayı bölgeler içinde ülkeler, üstün diplomayı ülkeler içinde insanlık tevcih edecektir. Nüfusun yüzdesi olarak verilecektir. Temel nüfusun üçte birine, ilk nüfusun onda birine, orta yüzde birine, yüksek binde birine ve üstün ülke nüfusunun onbinde birine verilecektir. Böylece ilimde millîlik, beşeriyet arasında denge kurulmuş olacaktır.

 

III.2.4. Müfredat her düzeyde serbest bırakılacak; her eğitim kurumu kendi müfredatını, kendisi yapabilecektir. Müfredat, dünyadaki gelişmeleri yakından takip ederek, bireyin sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde yapılmak durumundadır. Tek bir merkez tarafından geliştirilen müfredat programları, bireyin ihtiyaç ve taleplerine duyarsız kalabilmektedir.

Eğitimde müfredatı her dayanışma sorumlusu kendisi hazırlayacaktır. İmtihan sorularını da bunlar soracaktır. Ancak herkese sorulacaktır. Böylece imtihanı kazanmak için her öğretmen başka ekolleri de öğretmek zorunda kalacaktır. İmtihanlara girebilmek için bir alt seviyeden diplomalı olmak gerekecektir. Yani üniversite imtihanlarına girmek için lise diploması olmak gerekecektir. Lise diplomasını ise iller vermektedir. İller kendi öğrencilerini üniversitede başarılı kılmak için ister istemez kendi programlarını üniversitelerinkilerine göre ayarlayacaklardır. Böylece merkezî bir düzenlemeye gerek kalmaksızın halk kendi düzenlemesini kendisi en iyi şekilde yapacaktır.

 

III.2.5. Sekiz yıl olarak benimsenen zorunlu eğitim süresi dışında bireye istediği süre ve istediği alanda eğitim yapma özgürlüğü ve imkânı tanınacaktır.

Zorunlu eğitim yoktur. Ancak topluluk içinde resmî hizmet yapabilmek, teminatlı diploma alabilmek, çalışma kredisini yükseltebilmek için herkes diplomalı olmak isteyecektir. Ayrıca her yıl imtihan yapılarak meslekî dereceler yükseltilir. Halk devamlı olarak ilmî yarış içinde bırakılacaktır. İlmî yarıştaki derecelerine göre resmî ücretlerde ve ortaklık işlerinde ücret payı istihkak edilecektir.

 

III.2.6. Eğitimde fırsat eşitliğine hizmet etmek amacıyla, devlet fakir ve aciz öğrencilere yeteneklerini göz önünde bulundurarak, devlet bursu verecektir.

On yaşından sonra öğrenciler aynı zamanda üretim işlerinde istihdam edilecektir. Bunlar için eğitim yerlerinin yanında iş yerleri açılacaktır. Bunların yanında bulunacak yakınlarına da onların yapacakları iş verilecektir. Herkes hem çalışacak, hem okuyacaktır. Alacakları ücret yıllık imtihanlardaki başarılarına göre yükseltilecektir. Kabiliyetli olan kişi kendi kendine okuyabilecektir. Kişi kabiliyetli olan sahalarda desteklenecektir. Böylece topluluk içinde işbölümü kabiliyetlere göre bölüşülecektir. Uygulamasız eğitim zararlıdır ve boştur.

 

III.2.7. Yukarıda belirlenen temel amaçlara hizmetle, Tevhidi Tedrisat Kanunu günün şartlarına göre yeniden gözden geçirilecektir.

Tevhid-i tedrisat kanunu tek partili dönemin ürünüdür. Devletin kuruluşunda bâzı inkılâpların gerçekleşmesi için yapılmıştır. Artık tarih olmuş medreselerin kaldırılmasıdır. Bununla beraber yasaklanmamış, sadece devletçe desteklenmemiştir. Tevhd-i tedrisat tevhid-i ehliyet hâline getirilmeli ve teminatlı ehliyet seviyesine çıkarılmalıdır. Yani eğitim tamamen serbest diploma ise tek elden ve aynı şey için tek olmalıdır.

 

 

SAĞLIK

Sağlık, kamu hizmetlerindendir. Çünkü burada rekabet sağlanamaz. Doktorlar sağlık hizmeti verseler hasta kalmaz ve kendileri aç kalır. Vermeseler haksız ücret alırlar. Bu sebepledir ki, sağlık, bakım, avukatlık ve benzeri hizmetler kamu hizmetleri içinde olacaktır. Herkes kendi doktorunu seçecektir. Doktorlara müşavir oldukları insan sayısı nisbetinde kamu bütçesinden pay verilecektir. Hastalandıklarında tedavileri bedava yapılacaktır. Diğer genel hizmetlerin statüsü de aynıdır.

 

III.3. Sağlık

III.3.l. Sağlıklı bireylerin, sağlıklı ve mutlu bir toplum oluşturacağına olan inançla, sağlık hizmetlerinin en etkin biçimde yerine getirilmesi için gerekli tüm düzenlemelerin yapılması, Liberal Demokrat Parti'nin başlıca hedeflerinden birisidir (bkz. I.5., II.6.4.).

Herkes sağlık aidat ödemeden sağlık sigortasına tâbidir. Kendi doktoru tarafından tedavi edilir. Hedef insanları hasta edip tedavi içinde yaşatmak değil, insanları hasta etmemektir. Hasta olurlarsa da en kısa zamanda tedavi etmektir. Hastaları hasta hasta yaşatma ilkesi kaldırılmalıdır. İyileşmeyecek bir hastayı biz öldürmeyiz, ama onu hasta hasta yaşatmak için de uğraşmayız.

Çalışanlar kredi alırlar, ücret almazlar. Hastalar tedavi gördükleri gibi kredi almaz emekli aylıklarını alırlar. Hastaların tedavi masrafları doktorlarının takdirine bırakılmıştır. Her doktora sağlık müşaviri olduğu kimse sayısınca ilaç ve yatak ayrılır. Bunu kendi hastaları arasında bölüşür. Doktorunu kendisi seçtiğinden haksızlık ederse de kendi sorunu olur. Doktorların aylıklarını devlet verir.

 

III.3.2. Bu anlayışla, tüm vatandaşlarımızın katılabileceği özel sağlık sigortalarının oluşumuna imkân veren yasal düzenlemeler yapılacaktır. Sigorta sektörü finansman kapsamında mütalâa edilerek, vergiden muafiyet yoluyla teşvik edilecektir. (bkz. I.5.6., II.2.l.).

Semtlerde sağlık personeli, ilçelerde sağlık görevli pratisyenler, bölgelerde sağlık mütehassısları ve kıta merkezlerinde sağlık otoriteleri bulunacaktır. Hasta evinde yatağında tedavi edilecek, hizmet ayağına götürülecektir. Ancak mümkün olmazsa ilçe kliniğine, orada da olmazsa bölge hastahanesine sevk edilecektir. Hastaların sevkiyatı diğer ülke ve bölgelere karşılıklı yardımlaşma ilkesi içinde gerçekleştirilecektir. Tamamen mütehassıslar arası anlaşma ile sağlanacaktır. Otoriteler gerekirse bölge hastahanelerine geleceklerdir.

 

III.3.3. Tüm devlet ve sigorta hastahaneleri vakıflara ve özel kuruluşlara devredilecek; hastahane hizmetlerinin profesyonel biçimde .yerine getirilmesi bu suretle sağlanacaktır.

Hastahane ve klinikler vakıf olacak, ilçede ve bölgede tek olacaktır. Ancak bunlardan doktorlar ve mütehassıslar hizmetlerine göre yararlanacaklardır. Özel hastaheneler olabilecektir. Ancak devlet finans etmeyecek, kredi vermeyecek, yalnız vergi de almayacaktır. Devlet ancak kredilendirdiği yerlerden vergi alır. Hastahaneleri de kredilendirmez, bütçeden destekler.

 

III.3.4. Devlet sadece fakir ve aciz vatandaşlarına kupon vermek suretiyle, ücretsiz tedavi imkânı sağlayacaktır.

Devlet sağlık hizmetine ayırdığı tahsisatı doktorlara sağlık hizmeti verdikleri insan sayısına göre bölüştürür. Halk kendi doktorlarını kendileri seçerler. Sağlık vakıfları bu doktorların hizmetinde olur. Kişinin hasta olup olmadığını; evinde mi, yoksa ilçedeki klinikte mi, yoksa bölgedeki hastahanede mi tedavi olacağı hususunda doktoru karar verir. Kişi kendi seçtiği doktorunun bu kararlarına karşı saygılı olur. Kişi ve yakınları her zaman doktoru değiştirebildiği için denge korunur.

 

 

TÜKETİCİ HAKLARI VE ÇEVRE

Herkesin yaşama hakkı vardır. Bu hak insan olmadan ileri gelmektedir. Çünkü yeryüzü insanlarındır. Herkes kira parası ile geçinir. Çalışana kredi verilir ve üretime katılır. Böylece kendi payını alır. Kredi karşılığı vergi öder. Bu vergi ile kamu giderleri karşılandığı gibi çalışmayanlara veya çalışamayanlara pay verilir. Fonda o gün için toplanan miktar çalışmayan veya çalışamayanlara bölüştürülür. Çalışmayanlar az ücretleri çok olursa, halk çalışmamayı tercih eder. Azsa, çalışıp gelirini artırmayı tercih eder. Genel olarak bunların hakkı millî hâsılanın 60’ta biridir. Yani her 60 kişiden biri çalışabildiği halde çalışmamaktadır ve ücret istihlâk etmektedir. Bu otuzda bire düşürülebilir.

Çevre kirliliği ise bunun için kurulan vakıflar tarafından önlenir. Üretilen mala kirlilik nisbetinde bir pay yüklenir, bunun için kurulan vakıflara önleme görevi verilir. Bu vakıflar da sağlık vakıflarındandır. Bir işletme zarar iras etmişse bu vakfa ödetilir. Çevre payı sektör için sabittir. Vakıflar sadece dayanışma farklılığını gösterirler. Kirletip kirletmediğine yargı karar verir. Yöneticiler müdahale edemez. Denetler, yargıya gidebilir. Re’sen hiçbir muamele yapamaz.

 

III.4. Tüketici Hakları ve Çevre

IlI.4.l. Liberal Demokrat Parti tüketici hakları ve çevre korunmasını devletin başlıca görevlerinden biri olarak değerlendirmektedir. Bu görevin gerektiği biçimde yerine getirilmesi, demokrasimizin ve rekabete dayalı serbest piyasa düzeninin işlemesinin başıca teminatıdır. (bkz. I.2.5., II.l.5., II.6.4.).

Tüketici hakları dayanışma ortaklıkları, genel hizmet, teminatlı ehliyet ve serbest rekabet ile sağlanır. Devletin bütün müesseseleri bu ilkelere dayanır.

 

III.4.2. Tüketici hakları ve çevre koruma, kapsamlı yasalar ve özel ihtisas mahkemelerinin ihdası yoluyla sağlanacaktır.

Tüketici hakları ocak, bucak, il, devlet ve insanlık başkanlarının veya semt, ilçe, bölge ve kıta yöneticilerinin ani müdahaleleri ve gerekli tedbirleri almaları ile önlenir. Mağdur olanlar hakemlere giderek mağduriyetlerini giderirler. Tüketici hakkı ayrı üretici hakkı ayrı değildir. Hepsi insan hakkıdır. Son merci hakemlerdir.

 

 

KİTLE İLETİŞİMİ VE MEDYA

İnsanın vücudunda kan dolaşımı ve sinir sistemi varır. Devlette de ulaştırma ve haberleşme vardır. Bunların içinde bütün hücrelere mesaj ulaştıran kana karışan maddeler vardır. Bu maddelerin sinirlerlere etkileri vardır. Kitlesel yayın yaparlar. Devlette basın ve yayın vardır. Yayın elektromanyetik dalgalarla, basın ise yazılı maddesel belgelerle ulaşır. Bunların sağlıklı çalışması devletin sağlıklı çalışması demektir. Bunlar halkın hizmetindedirler. Halka hükmetmeseler tahakküm etmezler.

 

III.5. Kitle İIetişimi ve Medya

III.5.l. Liberal demokrasinin yerleşmesi ve gelişmesinde kitle iletişimi ve dolayısıyla, kitle iletişim organlarının rolü büyüktür.

III.5.2. Bu anlayışla, demokratik hukuk devletinde yasama, yargı ve yürütmeden sonra, dördüncü güç olarak anılan medya ile ilgili olarak, Anayasa da özel hükümlere yer verilecek; bu sektör de vergi muafiyeti yoluyla, özel teşvik alanı içine alınacaktır. (bkz. I.1.6., II.2.7.,III.l.8.).

Basın-yayın hizmetleri kamu hizmetleridir. Yazar ve sanatçıların emrinde olan basın ve yayın tamamen kamu hizmet kuruluşudur. Yazarlar ve sanatkârlar ücretlerini devletten alırlar. İstedikleri yerde faaliyet gösterirler. Dağıtım ve yayın araçları vakıflara aittir. Halk kendi yazarlarını ve sanatkârını kendisi seçer. Bu vakıflardan yararlanma buna göre olur. Bu halkın kendi his ve fikirlerini açıklaması bakımından işleyen mekanizmadır. Her tüketiciye bir okuma ve dinleme kuponu verilir. Onunla basın organından birini alır, yahut yayın bandını alır. Bu yolla istediği basını desteklemiş olur. Kuponun yarısı da para ile satılarak yani imkânlarından parası olanlar da yararlanır. Parası olmayanları sübvanse ederler.

Basın ve yayın vergiden muaftır. Sadece beşte bir yerlerini kamuya ayırırlar.

 

 

SPOR

Spor halkın tabii ve sosyal âfetlere karşı korunmasıdır. Tabii afetler, savaş, baskın, hırsızlık ve yangın; tabii âfetler ise sel, zelzele, bulaşıcı hastalık, kirliliktir. Bunlara karşı korunma bucaklarda ve semtlerde kurulan koruma, illerde ve ilçelerde kurulan güvenlik, ülkelerde ise bölgelerde kurulan savunma birlikleridir. Bunlar ülkenin diğer bölgelerinden, ilin diğer ilçelerinden ve bucağın diğer semtlerinden oluşur.

Bunlar aynı zamanda birer eğitim merkezleridir. Spor kulüpleri de bunların eğitim araçlarıdır. Bir bucağın semtleri arasında, bir ilin ilçeleri arasında, bir ülkenin bölgeleri arasında spor yarışları olur ve kazanan taraf devletçe mükâfatlandırılır. Birlikler mükâfatlandırılır. Orada kazanan takım veya kişiler varsa onlarla birlikleri bölüştürülür.

İnsanlık bütçesinden fon ayrılarak belli spor dallarında bucaklardaki ilk takımlar elene elene uluslararası elemeye götürülür. İlçelerdeki takımlar arasında da eleme yapılır, bölgeler arası takımlarda da elemeler yapılır. Galip takımlar mükâfatlandırılırlar.

Spor kulüpleri haberleşme bakanlıklarına bağlıdır. Siyasi şûralar konularını belirlerler. Kıtalarda, bölgelerde, ilçelerde ve semtlerde vakıflar olarak örgütlenirler.

 

III.6. Spor

III.6.l. Liberal demokrasinin yerleşmesi ve gelişmesinde sporun rolünün büyük olduğuna inanmaktayız çünkü, spor özgürlüktür ve evrenselliktir.

Spor korunma eğitimidir. Savma eğitimdir. Seyircilere açıktır. Paralı seyredilen sporları devlet yasaklamaz, desteklemez, kredi vermez ve vergi almaz. Halkın seyrine parasız olan, açık olan sporlar genel hizmet içindedir ve desteklenir.

 

III.6.2. Sporun uluslararası etkileşimi, tıpkı sanat gibi, olumlu biçimde etkileyen bir faaliyet olduğuna ve dünya barışının tesisinde önemli bir rolü bulunduğuna inanıyoruz.

Uluslararası yarışlar tertip edilerek korunma eğitiminde birlik sağlanamaya çalışılır. Siyasi şûraların programlarına göre elemeli yarışlar düzenlenir.

 

III.6.3. Bu anlayışla, spora çok küçük yaşlarda başlanması ve sporda Olimpiyat ruhunun hakim kılınması sağlanacaktır.

Spor kitle sporu olarak yapılır. Koruma ve güvenlik nöbetlerine başlanır. Korumada 10, güvenlikte 15, savunmada 20 yaşlarında başlanır. 63 yaşına kadar sürdürülür. Kitle sporu esastır. Amatör spor esastır. Profesyonel sporu devlet desteklemez. Yasaklamaz da. Vergiden muaftır.

 

III.6.4. Spor bürokrasi ve siyasetten arındırılacak; sporun gelişmesi için gerekli yönetimsel ve maddi koşulların özel girişimciler tarafından karşılanması (sponsorluk) her şekilde teşvik edilecektir.

Spor siyasi kuruluşların askeri, güvenlik ve koruma hizmetleri içinde yer alacaktır. Bugünkü paralı spor serbest olacak, devlet desteklemeyecek, kamu hizmeti içine almayacak, kösteklemeyecek, vergi almayacaktır.

 

 

YEREL YÖNETİMLER (BELEDİYELER)

Kadın-erkek 30 ile 100 kişi arasında nüfusu olan birlik ocak kurabilecektir. Kendi sitesine sahip olabilecektir. 15 yaşını dolduran erkek ve kadınlar bir araya gelerek bucaklarını kurabileceklerdir. Sayıları 3 000 ile 10 000 arasında olabilecektir.

Orta ehliyetliler bir araya gelerek bir il kurabileceklerdir. İlin nüfusu 30 bin ile 100 bin arasındadır.

Yüksek ehliyetliler bir araya gelerek devlet kurabilirler. Bunların nüfusu 30 milyon ile 100 milyon arasında olacaktır.

İnsanlık da tek topluluktur.

Merkezi yönetimler taşra temsilcilerinden oluşur. Aldığı kararlar sadece merkezlerde geçerli olup taşralarda geçerli değildir. Yani insanlık kararları devletlerin içinde geçersizdir. Devlet kanunları illerin içinde geçersizdir. İl meclis kararları bucakların içinde geçersizdir. Bucakların kararları ocakların içinde geçersizdir. Ocak kararları da kişinin kendi işlerinde geçersizdir. Merkezler hükmetmek için değil, hizmet etmek için vardırlar. Merkezler taşraların arasındaki ihtilaflarda hakemdirler.

 

IV. Yerel Yönetimler (Belediyeler)

Ülkemiz çok hızlı bir kentleşme süreci yaşamak tadır.1935'teki kent nüfusunun toplama oranı %23 iken, bu oran 1993 yılında %61'e ulaşmıştır. Önümüzdeki 20 yıl içinde, yine aynı oranın %85'e varacağı tahmin edilmektedir ki, bu 36 milyonluk bir artış ve 72 milyonluk bir kent nüfusu demektir.

Sanayi devrimi kentleşme ile gerçekleşmiştir. Kırdakiler kente gelmiştir. Şimdi kent kırlara gitmektedir. Gelecekte kent-kır ayırımı sona erecektir. Bunun sonucu olarak belediye-köy ayırımı kalkacaktır. Polis-jandarma ayırımı da kalkacaktır. Belediyelerin yerini bucak yönetimleri alacaktır. Tüm köyleri ile birleştirilecektir. Şehir veya büyükşehir belediyeleri ise il ve ilçe yönetimleri olacaktır. Merkezi yönetimler taşraya zaten karışamayacaktır. Hizmeti ise eşit şartlar içinde götüreceklerdir.

 

Liberal Demokrat Parti yukarıda özetlenen temel gerçekten hareketle, yerel yönetimlere (belediyelere) özel bir önem vermekte ve Programı'nda bu konuyu ayrı başlık altında, çok daha ayrıntılı biçimde ele almaktadır.

İller kendi yasalarını kendileri tedvir edeceklerdir. Bucaklar da kendi yasalarını kendileri tedvin edeceklerdir. Ocakların da sözleşmeleri vardır. Devletler cephe savaşı yapabilirler. İller ise cephe savaşı yapamazlar, kişileri askeri metotla tenkil edebilirler. Bucaklar cezalar uygularlar. Ocaklar ise sadece sitelerinden ihraç cezası verebilirler. Başkaca bedeni ceza uygulanamaz.

 

 

YEREL YÖNETİMDE “LİBERAL” ANLAYIŞ

Herkes ocağını ve bucağını seçmekte serbesttir. Bu serbestlik insanlık içinde geçerlidir. Yani dünyanın istediği yerine gidip yerleşme hakkına sahiptir. İl ve ilçeler bir bucak, ülke merkezi ile bucak merkezleri bir bucak, İnsanlık merkezi ile kıta merkez bucakları bir bucak hükmündedir. Bunları bağlayan yollar da o bucakların içindedir.

 

IV.l. Yerel Yönetimde "Liberal" AnIayış

IV.l.l. Bireyi, bireyin huzur, refah ve mutluluğunu hedef alan liberal felsefe, doğaldır ki, bireyin yaşam şartlarının bunda birincil etken olduğuna inanır.

Kişi kendi ocağında, bucağının merkez ocağında, ilinin merkez bucaklarında, ülkesinin merkez bucaklarında ve insanlığın merkez bucaklarında serbest dolaşma ve yaşama hakkına sahiptir. Diğer bucaklara orada bulunanlardan birinin daveti ile girilebilir. Başkanlar çıkarma hakkına sahiptir. Bu statü içinde kişiler yerlerini değiştirmekte tam serbesttirler.

 

IV.l.2. Bireyin sağlıklı, huzurlu ve çağdaş bir ortamda yaşaması ve çalışmasının onun en temel hakkı olduğuna inanıyoruz. 21. yy'a girerken vatandaşlarımızın bu temel haklarını kullanmalarına imkân sağlayacak tüm önlemleri almayı; bu amaca hizmet edecek tüm yönetimsel ve yasal düzenlemeleri yapmayı amaçlamaktayız.

Kişiler hizmetlerini semtlerinde alırlar. Hizmet sorumluları ilçe merkezlerinde bulunurlar. İhtisas hizmetlileri bölgelerde yerleşmiştir. İlmî otoriteler ise kıta merkezlerinde çoğalmıştır. Hizmeti ilçedeki ehliyetli sorumlunun güvencesinde semtlerindeki temsilcilerden alırlar. Merkezler hâkim değil, hâdimdir.

 

IV.l.3. Yerel yönetimlerin parasal ihtiyaçlarının merkezi yönetim yani, devlet tarafından karşılanmasına karşıyız. Bireyin ve özgür bireysel girişimin yaratıcılığı, becerisi, akılcılığı ve ekonomisinin yerel yönetime yansıması, belediyecilik alanında da liberal anlayışın özüdür.

Ocaklar gelirlerini ocaktaki satış merkezinin yüzdesiyle bütçelerini karşılarlar. Bucaklar semtlerdeki küçük teşebbüslerin vergileri ile, iller ilçelerdeki orta teşebbüslerin vergileri ile, devletler illerdeki büyük teşebbüslerin vergileri ile, insanlık kıta merkezlerindeki üstün teşebbüslerden aldıkları vergilerle bütçelerini oluştururlar. Bunlar üretimden bir paydır.

 

IV.l.4. Liberal demokraside halkın yerel yönetime katılımı büyük önem arz eder. Birey yerel yönetimlerin belirlenmesinde, merkezi yönetimin belirlenmesine kıyasla, çok daha fazla sorumluluk üstlenmek durumundadır çünkü, yerel yönetimler bireyin günlük yaşam kalitesini doğrudan belirleyen mekanizmalardır.

Halk ocaklarını ve bucaklarını doğrudan yönetirler. Merkez bucaklarını temsilciler yönetir. Taşraya hizmet ederler ve hükmedemezler. Çalışma sorunları bucaklarda, yaşama sorunları ocaklarda çözülür. İl, devlet ve insanlık merkezleri bu çözümlerde yardımcıdırlar.

 

IV.l.5. Bu anlayışla, yerel kitle iletişim organlarının gelişmesine de büyük önem vermekteyiz. Bu organların birey ile, yerel yönetimler arasında sağlıklı iletişimin tesisi için yaşamsal rol oynayacaklarına inanmaktayız. (bkz. I.1.6., II.2.7.)

Bucaklar ilçe merkezlerindeki kamu hizmetlilerden yararlanırlar. Hizmet bucaklarda verilir. Hizmetliler ise ilçe merkezlerinde otururlar. Gerekli görüldüğünde davet edilen bucağa giderler.

 

IV.l.6. Yerel yönetimlerin seçiminde halka adaylar ile ilgili uygunluk, yeterlilik bilgisini, doğal olarak, adayların mensup oldukları siyasi partiler verecektir. Siyasi partiler için belediye başkan adayı belirleme kriteri (ölçüsü), her şeyden önce, adayın geçmişinde büyük bir kalabalık bir organizasyonu başarıyla yönetmiş olma deneyimi olmalıdır inancındayız.

Halk ilmî danışmanlarını seçer. Bunlar aynı zamanda ilmî dayanışma ortaklık sorumlularıdır. Bucakta ilmî şûradır. Başkanları ilmî şûralar sıralama usûlü ile seçer. Başkanlar bucağın semtlerine birer yönetici atar. Yönetici kendi semti dışında bucağın diğer semtlerinden koruma nöbetlilerini toplar. Yüzde birini toplarsa yöneticilik kesinleşir. Bütün semtlerin yöneticilerinin yöneticilikleri kesinleşirse başkanın da başkanlığı kesinleşir. Kesinleşmezse yenileri denenir.

 

IV.l.7. Başkan adaylarının siyasi kimlik sahibi olmaları, liberal demokrasinin ön koşulu olan rekabet ortamını yaratacağı için, zorunludur. Ancak, bu durumun siyasi popülizm (halk dalkavukluğu) aracı olarak kullanılması riskinin bulunduğu da bir gerçektir ve tecrübeler ile sabittir. Bu noktada bireye demokratik bir sorumluluk düşmekte; birey oy verirken adayın ve mensup olduğu siyasi partinin yerel yönetim felsefesini iyi inceleme yükümlülüğü altına girmektedir.

Başkanlığa seçilen kimse artık hiçbir dayanışmanın sorumlusu olamaz. Ortaklarını başka dayanışma ortaklıklarına aktarır. Sonra  kendileri yerlerini değiştirebilirler. Ayrı dayanışma şeklinde bir aktarma yapılamaz. Başkanlar 63 yaşında emekli olurlar. O zamana kadar fiili başkanlıkları devam eder. Sonra da fahri başkan olurlar. Yeniden dayanışma sorumlusu olamazlar.

 

IV.l.8. Liberal Demokrat Parti yerel yönetimin, belediyeciliğin öncelikle bir felsefe sorunu olduğuna inanmaktadır. Bir diğer ifade ile, örneğin, kent nedir, ne olmalıdır, nasıl olmalıdır, niçin olmalıdır vb sorunlara tutarlı ve doğru cevaplar verilebilmelidir inancındayız.

Bucaklar başlangıçta merkezden teşkil edilmelidir. Onlara tip yönetim yasaları verilmelidir. Bunları siyasi partiler hazırlamalıdır. Zamanla bucaklar kendi yasalarını kendileri yapmaya başlar. Başarılı olanlar taklit edilir. Kendiliğinden yaygınlaşır, başarısızlık başlayınca yeni yönetim şekli aranır. Bunlardan elde edilen sonuçlar değerlendirilerek müsbet ilme dayalı bucak yönetimleri doğar. Merkez bucakları da kendilerini böyle düzenlerler.

 

 

KENT

Eskiden kentle ile kır arasında hayat farkı vardı. Tarım dönemi ile sanayi dönemi farkları mevcuttu. Belediyeler kuruldu. Polis teşkilatı kondu. Şimdi yavaş yavaş mücavir saha olarak köyler kentlere katılıyor. Bundan sonra polis soruşturma teşkilatı olarak yeniden düzenlenecek, jandarma ordudan ayrılacak, kendi il halkından oluşturulacak ve güvenlik hizmetini verecektir. Soruşturmayı köylerde de polis yapacaktır. Güvenliği kentlerde de jandarma yapacaktır. Jandarma ve asker soruşturmayı ancak sıkıyönetim zamanlarında yapabilecektir. Onu da iller kendileri ilan edeceklerdir. Bucaklar kendileri ilan edeceklerdir.

 

IV.2. Kent

IV.2.l. Kentler insanların yoğun biçimde yaşadıkları merkezlerdir. insanların bu merkezlerde yoğun biçimde yaşamak istemelerinin temelinde ise, ekonomik çıkar yatar. Yani, birey bu merkezde ekonomik yaşamını iyileştirici imkânlar bulmayı ümit eder.

Kentler altyapı ve kamu hizmetlerinin adil bir şekilde kıra ulaşmamış olması ve halkın köylerde kendilerine yetecek üretim yapamamış olmasından ileri gelmektedir. Şimdi ise altyapı kırlara gitmiştir. Genel hizmetlerin ayağa gelmesiyle kentleşme sorunu çözülmüştür. Kentleşme duracak, köyler de kent olacaktır.

 

IV.2.2. insanlar öncelikle para kazanabildikleri yerlerde yaşar, büyür ve gelişirler, Bu gerçek, doğal olarak, kent dediğimiz merkezde ekonomik kurumların yanı sıra, bireyin sosyal ve kültürel ihtiyaçlarına da cevap veren imkânların gelişmesine yol açar. Ancak, kent yönetim anlayışı yine de öncelikle kentin ekonomik gerçeği üzerinde yapılanır.

Türkiye’de krediler büyük şehirlere verildiği için halk oraya sağlıksız bir şekilde yığılmıştır. Hava kirliliği ve trafik korkunç sorun olmuştur. Kredi halka verilince bu sorun kendiliğinden durur. Genel hizmetler bucaklara götürülünce bu sorun da sona erer. Dışarıdan imtihan asıl olunca öğrenci ve onların ailelerinin kentlerde yığılmaları da biter. Öğrencilerin çalışarak okuması problemi, buna katkısı olan ayrı bir imkandır. Öğrenim araçlarının genişlemesi ile kendi kendini yetiştirme imkanı da artmıştır.

 

 

IV.2.3. Liberal Demokrat Parti'nin kent yönetim anlayışı, belediyecilik anlayışı, kentin ekonomik gerçeği üzerine bina edilmiştir.

Adil düzen yerel yönetimden başlar, birleşerek bütüne gidilir. Hizmetler ise merkezden başlar ve bölünerek yerelleşir. Adil Düzen Partisi iktidar olmak için değil, halkı örgütlemek için kurulacaktır. İktidar ise partinin değil halkın hakkıdır. Bucaklarda doğrudan, merkezlerde temsili olarak oluşacaktır. Sandıktaki gizli oyla oluşan ve beş senede bir yapılan oylamaların kandırmaca olduğu görüşündedir.

 

 

BELEDİYE BAŞKANININ GÖREVİ

Bucak başkanı günde beş defa toplanan bucak ilmî şûrasına başkanlık eder. Haftada bir defa toplanan bucak meclisine başkanlık eder. Bucak başbakanını atar. Semt yönetici adaylarını atar. Bucak halkı ve yöneticileri arasında çıkacak ihtilafları geçici olarak çözer. Mağdur olanlar hakemlere giderler. Fitnesinden emin olmadığı kimseyi bucağından ilçenin dışına çıkarır. Gerektiğinde sıkıyönetim ilan ederek ilçe merkezinden jandarma kuvveti ister. Gerektiğinde kaldırır. Tabii ve sosyal âfetlerde olağanüstü haller ilan ederek geçici olarak askeri yöntemle yönetilmesine semt görevlilerini yetkili kılar.

 

IV.3. Belediye Başkanı'nın Görevi

IV.3.l. Bir belediye başkanının görevi kenti her anlamda yaşanılabilir bir merkez haline getirmek ve bunu söz konusu kentin özgün yapısından hareketle, yapmaktır.

Bucak başkanları sorun üretmezler, çözüm üretirler. Bucak başkanları tüm halkıyla istişare ederek sorunları tesbit ederler. Çözümleri üretenlerin çözümlerini halka iletirler. Çözümleri yetkililer yapar.

 

IV.3.2. Her kentin kendine özgü bir yapısı, özelliği ve dolayısıyla, değeri vardır. Dolayısıyla, bir kentin yöneticisi, o kenti ucuz kılmak gibi bir yaklaşım benimseyemez çünkü, bu mümkün değildir; çağdaş şehircilik anlayışına aykırıdır. Her şehrin bir fiyatı vardır tıpkı, araba kullanmanın hatta, lüks araba kullanmanın fiyatı olduğu gibi!

Ocaklar ve bucaklar kendi sosyal ve ekonomik özelliklerine dayanarak gelişirler. Tarihi varlıklarını korurlar. Çocuklar kendi tarihlerini çok iyi bilirler. Orta öğrenim görenler illerinin, yüksek öğrenim görenler ülkelerinin özel tarihlerini bilirler. İnsanlık ilmine böylece katkıda bulunurlar.

 

 

YATIRIMLAR

Yeryüzü kıtalara bölünür. Denizler dışı kalan topraklar ülkelere temlik edilir. Ülke toprakları bölgelere bölünür, savunma dışında kalan ülke toprakları illere temlik edilir. İl toprakları ilçelere bölünür, güvenlik dışında kalan ilçe toprakları bucaklara temlik edilir. Bucak toprakları semtlere bölünür. Semtlerde iş ve mesken siteleri oluşturulur. Her sitenin kendine özgü taşınmaz mülkiyeti vardır. Halk beğendiği sitelerde ev edinir. Beğendiği sitelerde iş yeri edinir.

Bu planlamanın yapılması planlama hizmetince yapılır. İlmî şûralarca sıralama yapılır.

Ülkeler topraklarını nüfuslarına göre ve halkın isteğine göre alırlar,  vermeyenlerle savaşılır. İlçe ve bucaklarda da ilke budur. Kıta, bölge, ilçe ve semt sınırları başkanlarca çizilir.

Planlar planlama tarafından hazırlanıp ilmî şûra tarafından yarışma yoluyla hazırlatılır.

Müteahhitler hisse senedi çıkararak imara başlarlar. Önce arsalar satılır. Arsaların yerleri belirlenmez. Kim önce yaparsa ona temlik edilir. Yapılar da yine kendi seçtikleri arsalara inşaata başlarlar. Resmi ücretle işçi bulan inşaatını yürütür. Hisse senetleri satılır. Müteahhitlerin kredileri açılır. Satılmazsa kapalı kalır. Müteahhidin üzerine gidilmez. Böylece halkın orada çalışmayı kabul etmesi, halkın o yerlerden hisse senedi almasıyla halkın isteğine göre imar olmuş olur. İmarda kamu zararı doğuyorsa dayanışma ortaklık sorumluları hakemlere giderek durdurur ve tazmin ettirirler.

 

IV.4. Yatırımlar

IV.4.l. Kentler en büyük, en kaliteli yatırımların yapıldığı merkezler olmak durumundadır çünkü, bir yatırımdan ne kadar çok insan yararlanıyorsa, o yatırım o kadar çabuk kendisini geri öder. Kentlerde ucuz, kalitesiz ve kısa vadeli yatırımlar yapmak en büyük israftır.

Yatırımlar mutlak surette plana uyacaktır. Planlar kamuca onaylanmış olacaktır. Ancak inşaatın nerede başlanacağı inşatçılar tarafından seçilir. Arsa mülkiyeti yoktur. Kim üzerinde önce yaparsa arsa onundur. Sadece altyapı bedeli inşaata şarj edilir. Oradan daire alan borçlanır. Öder. Ödemezse, ölümü halinde o pay varislere verilmez. Kira payı da eklenir.

 

IV.4.2. Büyük ve kaliteli yatırımların yapıldığı kentler, pahalı merkezler olacaktır ve dolayısıyla, bu pahalı merkezlerde sunulan hizmetlerin de, çok kaliteli olmaları gerekir.

Halk site sözleşmelerini yaparken ona göre proje ve hisse bedelini oluşturacaktır. Eşit ekonomik ve sosyal düzeyde olanlar kendi kentlerinde yerleşeceklerdir. İmkan elde ettikçe yoksul kentteki evini satacak, sonra zengin kente taşınacaktır. Böylece çarpık kentleşmeler önlenecektir.

Bir kent eskir ve yenilenmesi gerekirse, oranın halkına site senetleri verilir. Yani yatırımcılara da verilir. Sonunda kent hisse senet sahipleri arasında bölüşülür. Bu bölüşme nisbi fiyat ilkesi üzerinden yapılır. Dışarıya satılmaz. Hisse senetleri alanlar alabilir.

 

 

PARASAL KAYNAK

Adil Düzende parasal kaynak sorunu yoktur. Devlet yapı, mal, emek veya taahhüt karşılığı işverenler kredi verir. İşverenler bu kredileri ancak alabildikleri siparişlere göre veya çalıştırabildikleri işçilere göre verir. Bunu insan gücü ile insan sayısı belirler.

Her belediye kendi parasını kendisi üretir. Dayandığı esas halkı ve emekçisidir.

 

IV.5. Parasal Kaynak

IV.5.l. Kentlere yapılan yatırımların parasal kaynağı büyük ölçüde kentteki gayrimenkul rantından elde edilmek durumundadır. Bir diğer kaynak ise, kente özgü tüketim vergileri olacaktır (bkz. IV.l.3.) Bir diğer ifade ile, bir kent için yapılan yatırım giderlerinin tümü, o kentteki mülk sahiplerinden ve kentin sunduğu mal/hizmetlerden yararlananlardan alınacaktır.

Yaşama kredisi halk nerede yaşıyorsa orada verilecektir. Tüketim kredileri bölüşülürken iller, bucaklar arası fark gözetilmeyecektir. Herkes nerede olursa olsun o kadar çalışma ve yaşama kredisini alacaktır. Dolayısıyla kişiler nerede yaşıyorlarsa ülkenin imkanlarından orada yararlanacaktır. Bu da ülke nüfusunun en rasyonel şekilde dağılmasını sağlayacak ve ülke toprakları en ekonomik şekilde değerlendirilecektir. İster kalabalık yaşar ister dağınık yaşarlar. Biz bulundukları yerde kredilendiririz.

 

IV.5.2. Kentteki mülke değerini veren, yine kenttir. Örneğin, aynı büyüklükteki arazinin fiyatı İstanbul'da 10, Konya'da 4 ise; bu, o araziye kentin kattığı bir değerdir yani, tarlayı büyük bir rant haline getiren kenttir. Dolayısıyla, yerel yönetimler kentlerdeki gayrimenkulleri gerçekçi ve ağır biçimde vergilendirmek; elde ettikleri bu kent rantının belediye hizmetlerine yansımasını temin etmekle yükümlüdürler.

Arsa mülkiyeti yoktur. Parselasyon kamuca yapılır. Altyapı kamuca getirilir. Kişiler buradan hisse senetleri alırlar. Ama yapılmadan arsalarını belirleyemezler. Hisse senetleri içinde imar giderleri vardır.

 

IV.5.3. Gayrimenkul vergilerinin büyük boyutlarda artması başlangıçta mülk sahiplerine ağır gelecektir. Ancak, bu yolla toplanan gelir yeniden kente harcanacağı için, orta ve uzun vadede mülk sahipleri daha kârlı çıkacaklardır.

Üretim yeri olmayan taşınmazlar vergiden muaftır. Meskenlerden, hizmet yerlerinden, taşıtlardan vergi alınmaz. Vergi üretim yerlerinden alınır ve üründen bir pay olarak alınır. Kamu hisse senetlerini alır ve satar. Geliri azalan yerlerin hisse senetleri iade edilir. O yapı devletleştirilmiş olur. Ayrıca siteler vergisiz hâle gelince meslekî şûra kararları ile yeniden imara alınır. Hakemlere gitme saklıdır.

 

IV.5.4. Gayrimenkul en kolay vergilendirilebilecek metadır. Buna rağmen, gayrimenkulün ülkemizde en kolay vergi kaçırılabildiği alan olduğu da bir gerçektir. Bu hususun üzerinde titizlikle durulması ve durumun tersine çevrilmesi gerekmektedir.

Devlet vergiyi inşaattan pay olarak alır. İnşaat esnasında vergi almaz.

 

IV.5.5. Kentte gayrimenkule konulan ağır vergi hakkaniyetle dağılacaktır. Örneğin, yüksek vergi ödeyen mülk sahibi mülkünü daha pahalıya kiraya verecek ya da, bu mülkte sunduğu hizmeti/malı daha pahalıya satacaktır. Bu durum kentin pahalı bir merkez olması yani, ekonomik anlamda, değerini bulması demektir.

Üretim yapılmadığı yahut meskun olmadığı yerler ancak özel alan statüsüne sokulur. Bu takdirde malikleri ağır vergi öderler. Sit alanları ve ormanlar için belli tahribat yasaklanır. Kimsenin tasarruf hakkına dokunulamaz. Boş bulunan yeri işgal etmek herkesin hakkıdır. Hele özel mülkiyette olan yerler için bu kayıtlar ancak zararları kamuca tazmin edilirse konur. Ülkede savunma, ilde güvenlik, bucaklarda koruma ve ocaklarda bekleme alanları dışında korunmuş alan yoktur. Bunlar da mâliklere peşin değeri ödenmek suretiyle korunur. Ulusal ve millî korumalar bu sitede korunmuş mülk edinebilirler. Değerlerini ödemek zorundadırlar.

 

IV.5.6. Bu anlayışla, kentler ucuz merkezler olamaz, olmamalıdır. SHP belediyelerinin örneğin, İstanbul'da bedava ekmek, süt dağıtmaları bu nedenle çağdaş şehirciliğin yüz karası uygulamalardır ve siyası popülizmdir. Unutulmamalıdır ki, fiyat arz ve talebe göre oluşur ve maliyetle alâkası yoktur. Bu gerçek çağdaş kent yönetimi için de geçerlidir.

Bucaklar kendi topraklarını kendileri istedikleri gibi değerlendirirler. Nüfuslarını artırır veya azaltırlar. Nüfusları 10 bini geçti mi dağılmak durumundadırlar. Nüfusları 3 bini düştü mü dağılırlar. İl içinde de ortalama nüfusa isabet eden toprağın en az yarısına ve en çok iki katına sahip olabilirler. Nüfusları azaldı mı ya dışarıdan nüfus almak zorundadırlar veya topraklarından ilçeye iade etmek durumundadırlar. İller ve ülkeler için de durum budur.

 

 

İMAR

Bir yer boşsa ve projesi yapılmamışsa, müteşebbis oranın projesini yapar ve planlamaya yani ilmî şûra başkanına sunar. İlmî şûra başkanı planlamada alternatif proje ürettirir. Bucak başkanına sunulur. Bucak başkanı diğer şûra üyelerine alternatif projeler ürettirir. Bunlar sıralamayla ortaya konur. Takdirde ve telifte birinci olanlar bir baş teklifçi seçerler ve proje tamamlanmış olur. Bunu yaptıran müteahhit kapasitesini bunun için bekletir. Hazır projeler ise hemen faaliyete geçer.

 

IV.6. İmar

IV.6.l. Kentlerde imar durumunda sorun olan arazilerin tümü belediyelere mal edilmelidir çünkü, kentte arazi sahibi bireyin bu arazi üzerinde örneğin, 20-30 katlı bina yapması, aslında kentin olan rantı bireyin elde etmesi demektir ve bu çağdaş şehircilik anlayışına terstir (bkz. IV5.l., IV5.2.).

Bir bucağın bütün toprakları bucağındır. Ancak iş ve mesken kentlerin projeleri yapılmışsa oranın mâliklerine verilmiş demektir. Artık statüsü değişmez. Münferit malilerin yer ve yapıları site senetleri ile satın alınmış olur. Komisyoncular takdir eder. Son karar hakemlerindir. Arsa mülkiyeti yoktur. Şimdiye kadar boş arazi ve arsalara malik olanlar arsa imar senetleri ile istimlak edilmiş olur.

 

IV.6.2. Yeni inşa edilen gayrimenkuller de gerçekçi ve ağır biçimde vergilendirilmek veya önemli ölçüde kamulaştırılmak durumundadır. Örneğin, İstanbul'un en pahalı merkezinde iş hanı yapmak isteyen mülk sahibi ya bu iş hanının değerinin yarısını vergi olarak belediyeye ödeyecek, ya da belediye imar izni verirken söz konusu değerin yarısına kamulaştırma yoluyla sahip olacaktır. Bu tıpkı arazi sahibi bireyin müteahhit ile kat karşılığı yaptığı anlaşmaya benzer.

Adalar topluca ada arsa senetleri ile istimlak edilir. Tek tek ne arsa ne de ev istimlak edilmez. Bu istimlakte de adanın değeri en az iki misli artmalıdır. Bu projeye karşı hakemlere gidilebilir.

 

 

KENTTE ÖZEL MÜLKİYET

Eskiden bir taşınamaza mâlik olduğun zaman onu istediğin gibi kullanma imkanı vardır. Tarım dönemi hukuku bugün bitmiştir. Arabanı kurallarına göre kullanmak zorundasın. Tarlanı da kurallara göre ekmek zorundasın. Ev sakini isen evi de kurallara göre kullanmak zorundasın. İnsanlığın, ülkelerin, illerin, bucakların ve iş ve mesken sitelerinin kendilerine özgü mülkiyet anlayışı vardır. Hatta her bölmeyi o bölmenin hakları kadar kullanabilirsin. Dolayısıyla her yere şâmil özel mülkiyet yerine, yere özgü özel mülkiyet vardır. İslâmiyet’in getirdiği içtihat sisteminin yanında, parsele gelen özel hükümlü özel mülkiyet vardır. Biri içtihatlarla sabit olmakta, diğeri ise inşaatçılar tarafından baştan belirlenmektedir. O bölmeyi alan o parselin statüsünü bilmeyendir.

Bununla beraber özel kurallar da vardır. Bir yere malik olmak veya hissedar olmak için önce usûlüne göre proje oluşmalıdır. Bu proje genel kurallar içinde herkes tarafından yapılır. Projeye hakemler nezdinde itiraz edilir. Genel imara aykırı olup olmadığı belirlenir. Projeye göre inşaatı kim yaparsa o nisbette o yere ortak olmuş olur. Projeye göre inşaat yapmak herkesin hakkıdır. Devam edemeyen bırakır ve o yere yaptığı masraf kadar ortak olur. Başkasının yapmasına mâni olmaz.

İki çeşit mülkiyet vardır. Yararlanma mülkiyeti, buna herkes sahip olur. Hissenin miktarı az veya çok olabilir. Kullanma mülkiyetine ancak onu işletmeye ehil olanlar mâlik olurlar. Bu tecezzi etmez. Miras yoluyla intikal etmez. İşetemezse elinden alınır.

 

IV.7. Kentte Özel Mülkiyet

IV.7.l. Kent merkezlerinde özel mülkiyet zaman içinde kaldırılmak durumundadır çünkü, böyle kaldığı sürece şehir rantı şahıslara peşkeş çekiliyor demektir.

IV.7.2. Kentte özel mülkiyete yol açmamak için mücavir alanlar gelişmeden, kamulaştırılmak suretiyle belediyeye mal edilmelidir.

IV.7.3. Özel mülkiyet kapsamındaki mevcut alanları ise belediyeler lease'e (kiraya) çevirmek ya da gerçekçi biçimde ve yüksek oranlarda vergilendirmek durumundadır. Temel amaç, şehirciliğin gelişmesi için kent rantının yerel yönetimlere akmasını sağlamaktır.

IV.7.4. Liberal Demokrat Parti kentin hizmetlerinden mülk sahiplerinin yararlanmasını ve fakat, kentin külfetini yerel yönetimlerin çekmesini haksızlık olarak değerlendirmekte; bu durumun çağdaş şehircilik anlayışı ile ters düştüğüne inanmaktadır.

 

471  

Özel mülkiyet iki türlüdür. Yararlanma mülkiyeti. Gelirinden faydalanmadır. Kullanma mülkiyeti ise ehil olanlara verilir. Kullanamayanların elinden alınır. Bir misal, köşebaşında bir dükkanın gelirinden yararlanmak üzere hisse senetleri satılır. Bu hisse senetlerini alanlar cirodan alınan kiradan yararlanırlar. Buraya ancak işletmeye ehil olan gelip işletebilir. Bu ehliyet de daha önce ticaret yapmış kimselerden oluşmalıdır. Yahut bu ehliyet sahip olduğu sermaye ile ölçülür. Çünkü ticaret sermayeye dayanır. Sermayesinin kırkta birini kamuya vergi öder. Kırkta birini de kiraya verir. İki misli sermaye koyan olursa orasını terk etmek durumunda bırakılır. Yani büyük sermayeli kimse küçük sermayeliyi merkezden çıkarmış olur. Diğer taraftan yıllık ciro içinde böyle asgari şartlar getirilir. O şarttan daha az ciro yapan taşınmazın işletmecileri kira akdini sona erdirmek zorundadırlar. Kilo ciroya göre verilir, ama ciro için asgari şart konur.

 

472

Bir semt veya ada ancak toptan kamulaştırılabilir. Mevcut değerler takdir komisyonlarınca takdir edilir. Ayrı ayrı yapılan takdirlerin orta değeri bulunur. Hakemlere gitme hakkı vardır. Herkese değeri karşılığı pay senedi verilir. İmarı için gerekli yeni proje üretilir. Keşfe göre pay senetleri satılır. İmar biter. Bölmelere değerler bölüştürülür. Önce kim yeter hisse senedine sahip olmuşsa onun öncelikle seçme hakkı vardır. Böylece site yenilenir. Kentlerdeki adalar böylece imara alınır.

Bir sahada ada kurmak isteyenler değerini en az iki misline çıkarmak zorundadırlar

 

 

GECEKONDULAR

Projesi yapılsın veya yapılmasın, boş bulunan yerlere sökülüp taşınan yapıları koymak serbesttir. Ancak bu yapılanma imarlı mülkiyete zarar vermemelidir, altyapı hizmetleri aksatmamalıdır. Çevre tahribatı ve kirliliği yapmamalıdır. Bir ağaç kesmek zorunda kalan kimse bir ağaç bedelini ormanlama vakfına yatırmalıdır.

Parselasyonu yapılan yerlere imar talimatı konmalıdır. Bu taşmalar ve sıklıkla ilgilidir. Onun içinde isteyenler istediği gecekondularını yapabilmelidirler. O sitede başka yapılacak yer kalmazsa o zaman o yerden gecekondusunu kaldırtma zorunluğu getirilmelidir.

İş siteleri yapanlar mesken sitelerini de uygun yerlerine koymalıdırlar. Kendilerine ya yapılmış bina verip emekliler ile ödetmelidirler. Yahut oralarda gecekonduların yapılmasına izin verilecektir.

 

 

IV.8. Gecekondular

IV.8.l. Kentlerdeki tüm gecekondu tapuları, önceden verilen resmi tapular dahil, iptal edilmelidir çünkü, gecekondu yapan bireye tapu vermek, devlet bankasını soyana banka cüzdanı vermekle eş anlamlıdır.

Kredinin kentlere verilmesi sebebiyle işi yalnız kentte bulan halk gecekondulara taşınmıştır. Bu toprakları onlar savundular. Onlar kendi yerlerine geldiler. Eski sahiplerine tarla zamanındaki değeri takdir edilerek verilmelidir. Gecekondu yerler oraya yerleşenlerin olmalıdır. Ancak gecekondular imara alınabilir. Gecekondu sahiplerine pay senetleri verilir. İmar edilir. Projeye uygun yerlerden kendilerine tapu verilir. Bir yere yerleşen oranın kullanma mülkiyetine sahiptir. Eskiden emeği geçenlerin orada yararlanma hakları vardır. Kirasını öder. Kamu altyapı payı istenebilir.

 

IV.8.2. Bir hukuk devletinde kamu malını gasp eden birey, değil ödüllendirilmek, cezalandırılır. Bireyin böylesi tutumunu haklı gösterecek hiçbir ekonomik ya da sosyal gerekçe olamaz. Bugün özellikle, büyük kentlerimizde, sokak satıcıları ile, gecekondularla kamu malı gaspına göz yumulmakta; şehir rantı popülist nedenlerle, birtakım insanlara peşkeş çekilmektedir.

Gecekonduda oturanlar gasıp değil mazlumdurlar. Bu memleketi bin yıldır koruyan ve imar edenlerin çocukları Anadolu’da aç bırakıldı. İstiklâl Savaşı’nı kazanan devlet şehitlerin ve gazilerin çocuklarına değil, ülkeye saldıranların çocuklarına  verildi. Onlar Anadolu’ya gitmek zahmetine katlanmasınlar diye İstanbul’da fabrikalar kurdu. Halkımız geldi, kaderine razı oldu ve fabrikaları çalıştırdı. Onlar olmasaydı fabrikalar nasıl çalışacaktı? Onların elini öpsek yeridir. Onlar mukaddes insanlardır, ayaklarını öpmeliyiz. Sokakta simit satan genç halka hizmet götürüp karnını doyurmaktadır. Mağazadaki beylerin kazançları azalıyor diye onlara saldırmak, cinayettir, ihanettir. Eczacıbaşı da öyle diyordu. Anadolu sanayileşiyor, biz zarar ediyoruz, diyordu. O zarar edecek diye 70 milyon ölmeli! Çünkü onlar Anadolu’ya teşrif etmiyorlar. Gecekondularda oturanlara bahçeli bir ev verirseniz, kaldırabilirsiniz. Çünkü o karın tokluğuna çalışmaktadır. Tavuk besleyerek veya ek iş yaparak karnını doyurmaktadır. Gecekonduların düşmanı bir parti Türkiye’de nasıl tutunacak, bilemem.

 

IV.8.3. Bu gelişmeye önayak olan, maalesef, belediyecilikte aynı zamanda en radikal uygulamaların da öncüsü olarak tarihe geçecek olan Anavatan Partisi hükümetleridir ki, şehirciliğimize büyük darbe vurmuştur.

Şehircilik ağır darbe yemiştir. Ne olursa olsun milyonluk şehirlerimiz oldu. Artık kent-köy farkı kalmadı. Şimdi tüm ülkeyi kentleştirmeliyiz. Artık kredileri köy sakinlerine vermeliyiz. Trafik sorunu olmaz, gecekondu sorunu olmaz. İşçilik çok ucuz olur. Böylece kente akın durur. Sorunlar çoğalmaz. Bunun için özel sektör öncülük etmiyor, edemez de. Yine KİT’lere iş düşüyor. Krediler köylerde teşebbüsleri organize edenlere verilmelidir. Kentlere de civarda villalar temin edilmelidir. Artık tüm ülke kentleşmelidir.

 

IV.8.4. Liberal Demokrat Parti olası tepkilere rağmen, bu gelişmenin durdurulması ve geri çevrilmesi gereğine inanmaktadır. Bir gecekondu yaptıktan sonra örneğin, İstanbul gibi dünyanın en değerli merkezlerinden birinde, hiç çabasız multimilyarder olunamayacağını halkımızın anlamaması mümkün değildir. Önemli olan, bunu anlatma cesaretine sahip siyasi kadroların belediyelerin başına geçmesidir. Sorun halk değil, siyasi kadrolardır.

Tesis kuran müteşebbisin orada çalışan işçilere de fabrika yakınında mesken sitesi inşa etmesi gerekir. Oralar parsellenir ve işçilere verilir. Önce gecekonduda kalırlar. Para kazanınca evlerini yaparlar. Bugünkü kirlenme ve trafik sorunu olmaz.

 

IV.8.5. Büyük kentlerimizi boğarak, gelişen gecekonduların caydırılması zorunludur. Buralarda yaşayan insanlarımız örneğin, daha başka şehirlerde inşa edilecek toplu konutlarda iskân edilerek, mağduriyetten kurtarılabilinir.

İstanbul’un kentleşmesi için yeni imar düzenlemesi getirilecektir. Katlı evler yapılacaktır. Apartmanların çevresi yeşillendirilecektir. Gecekondu sahiplerine daireler verilecektir. İşyerlerine yakın yerlerde, oralarda çalışanları iskân etme formülü geliştirilmelidir. Bu ancak şöyle olabilir; belediyeler satılan daireleri alacak ve satacak. İşyerine yakın oturanlara kredi verilerek satın alması sağlanacaktır. İşten ayrıldığında yerine gelen kimseye de kredi verilecektir. Trafik sorunu ve kirlilik sorunu çözüldükten sonra gecekondular sorun olmaz.

 

IV.8.6. Büyük kentlerimizde toplu konutların yapılmasına da karşıyız. Bu bağlamda örneğin, Istanbul'da Emlak Bankası tarafından yapılan toplu konutların da çağdaş şehircilik anlayışına tümüyle ters düştüğünü söyleyebiliriz.

Toplu konutlar ile işyerleri siteleri birlikte düşünülmelidir. Mesken siteleri ana yolu kesmeden işyerlerine gidecek yerlerde yapılmalıdır. Böylece trafik sorunu çözülmelidir. Ağaçlandırma da yapılırsa kirlilik sorunu da çözülmüş olur.

 

 

KENT HİZMETLERİ

Kent ve köy ayrımı sona erdirilmiştir. Kamu hizmetleri ve genel hizmetler vardır. Kamu iç içe ocak, bucak, il, ülke ve insanlık şeklinde örgütlenmiştir. 30 ile 100 arasında başlayan nüfus aralıklarında 100 kat olarak çoğalmaktadır. Ocak yaşamayı, bucak barış içinde çalışmayı, il iç güvenliği, ülke dış savunmayı, insanlık gelişmeyi sağlamaktadır.

Ocak ve bucakta,  il, ülke ve insanlıkta halkın temsilcisi ilmî meclisler oluşmaktadır.

Meclislerde ilmî, dinî, meslekî ve siyasî dayanışma ortaklıkları oluşturmakta, bunların sorumluları ilmî, dinî, meslekî ve siyasî dayanışmalarını oluşturmaktadır. Meclisler sıralama usûlü ile başkanlarını seçmektedir. Bunların oluşturduğu hükümetlerle genel müdürlükler kamu ve genel hizmetler vermektedir.

Kamu ve genel hizmeti aynı serbest meslek sahipleri yapmaktadır. Bunlara ehliyet şûralar tarafından teminatlı olarak verilmektedir. Herkes hizmetlisini kendisi seçmekte, aylıkları ise kamu bütçesinden karşılanmaktadır. Hizmetler teminatlı verilmektedir.

Hizmetler kayıt, eğitim, saklama, koruma, iletişim, uzlaştırma hizmetleri olmak üzere altı çeşittir. Her çeşitte dört bakan vardır. Bir de başbakan olmak üzere hükümet 25 bakanlıktan oluşur. Bakanlıkların kıtada, bölgede, ilçede ve semtlerde çevre kuruluşları vardır. Kıta merkezlerinde araştırma, bölge merkezlerinde ihtisas, ilçe merkezlerinde sorumluluk, semt merkezlerinde de hizmet vakıfları bulunur. Bunların yönetimi şûralar tarafından sıralama ile atanır.

 

IV.9. Kent Hizmetleri

IV.9.l. Yerel yönetimi ekonomik rasyonele oturtmanın bir diğer yolu belediyelerin doğrudan hiçbir hizmeti üstlenmemeleridir. Yerel yönetimler, tıpkı merkezi yönetim gibi, yönetimden sorumlu olmalıdırlar; icradan değil.

Üretim yapan işletmelere kredi verilmektedir. Kredi karşılığı işletmelerden vergi payı alınmaktadır. Bu vergi payının yarısı ile işletmelere genel hizmet götürülmekte, diğer yarısı ile halka karşılıksız genel hizmet yapılmaktadır. Genel ve kamu hizmeti halka karşılıksız yapıldığı için ve kredi faizsiz olduğu için bu hususta özel sektörün faaliyet göstermesine gerek kalmamaktadır ve olmamaktadır. Kamu kuruluşları da bu genel ve kamu hizmetleri dışında kalan işleri yapmamaktadır. Yani kamu ile halk arasında tam işbölümü vardır. Kamu halkın yapacağı işleri yapmamakta, halk ise gerek kalmadığı için genel hizmeti yapmaktadır. Ama yasak değildir. Kamu hizmetlerini ise yalnız devlet yapabilmektedir.

 

IV.9.2. Liberal Demokrat Parti tüm kent hizmetlerinin özel sektör kurum ve kuruluşlarınca yerine getirilmesini öngörmektedir. Bu hizmetlere hastahane, okul, çöp, su, hatta denetim dahildir. Tıpkı finansal denetim kuruluşları gibi örneğin, inşaatlar da bu konuda ihtisaslaşmış özel denetim kuruluşları tarafından denetlenecektir.

Halkın yaptığı bütün işler teminatlı ehliyete sahip kontrol hizmetlileri tarafından yapılmaktadır. Bu hizmetlilere ehliyeti kamu vermekte, kontrolünü halk kendisi seçmekte, kontrol dayanışma ortaklıklarınca sigortalanmakta, kontroller kontrol ettikleri mal karşılığı kamudan pay almaktadırlar. Kamu hizmetliler kâr esasına dayanan bir hizmet vermezler. Sorumluluk esasına göre hizmet verirler. Sorumluluğu yüklendikleri işlerde hiçbir hizmet verme ihtiyacında olunmasa da paylarını tam alırlar. Hizmetlerde esas sorumluluktur. Emek değildir.

 

IV.9.3. Belediye örneğin, kamulaştırarak iskâna açacağı arazileri developman (geliştirme) şirketleri ile anla`şıp, proje bazında developmana verecek; %50-%50 gibi mülkiyet koşulu ile anlaşma yapacaktır. Bu yüzdeler ise, doğaldır ki, gayrimenkulün değerine göre değişken olacaktır.

Tüm köy ve kent haritaları araştırma hizmetlerince çıkarılacaktır. Harita işlerini yapabilecek kimselere kamu teminatlı ehliyet verecektir. Haritası yapılmış yerlerin haritasını kilometrekare başına serbest ihale yapacaktır. Yani bir yeri kim evvel yaparsa o bedelini alacaktır. Acil yaptırmak istediği yerlere daha fazla karşılık ilan edecektir. Bu kararı şûralar verecek ve verildiği anda ilan edilmiş olacaktır. Belli yerlerin sorumluluğunu serbest meslek sahibi araştırmacılar yapacaktır. Haritalar kompitürlerde her yıl güncelleştirilecektir.

Harita verilerini araştırmacılar toplayacak, haritaları planlama yapacaktır.

Projelerde önce avam proje yarışması düzenlenecektir. Sonra avam projeye göre projeler ihale edilecektir. Bunlara hep şûralar karar verecektir. Bu ihalelere genel hizmetliler de girebilecektir.

Kamu ve genel hizmetliler sorumlu oldukları işler dışında da işler yapabilecektir. Sadece başkanlar ve yöneticiler serbest iş yapamayacaklardır.

Kamulaştırma ancak adalar şeklinde yapılabilecektir. Sahiplerine nakit değil, yeni oluşacak sitede paylar verilecektir. Bu paylarını istedikleri değerle istedikleri zaman satmada serbest olacaktır. Bu hisse senetlerini kârsız alan borsa kurulmuş olacaktır. Tün genel hizmetler Adil Düzende birbirine uyumlu ve tamamlayıcısı olarak çalışır.

 

IV.9.4. Liberal Demokrat Parti kentin tüm hizmetlerinin özelleştirilmesi gereğine inanmaktadır. Kent hizmetlerinin özelleştirilmesi, ana kent ile ilçe belediyeleri arasında yaşanan sorunları da ortadan kaldıracaktır.

Ocaklar bucak içinde, bucaklar il içinde, iller devlet içinde, devlet insanlık içinde tam bağımsız olacaklardır. Yan veya merkezi kuruluşlar arasında çıkacak her türlü ihtilaflar, tarafların seçtiği hakemlerden oluşan tarafsız ve bağımsız yargı yoluyla çözülecektir. Silah yargı kararlarına uymayanlara karşı kullanılacaktır.

 

 

MAKRO KONSEPTLER VE PLANLAR

Denizlerle hava yolları herkese açıktır. Ayrıca kıtalararası hac yolları tesis edilir. Buralar insanlığın serbest bölgesi olur. Buraların planlaması insanlık planlaması tarafından yapılır.

Bölge merkezlerinin arası kara yolları ile birleştirilir. Burada da ülke halkı serbestçe yerleşir. Buranın planlaması da devlet planlama teşkilatına aittir.

İller ilçe merkezlerine bölünmüştür. İl yolları ile bağlanmıştır. Buralarda il halkı serbestçe yerleşir. Buranın planını il planlaması yapar.

Bucak planlamalarını da bucaklar kendileri ilçedeki hizmetlilere yaptırırlar. İmar edilecek yerin planı ise müteşebbisler tarafından genel planlama kuralları içinde yapılır.

Planlamada esas olan mekanda plan yapmak, zamanı ise halkın tercihlerine bırakmaktır. Öncelik belli yerlerin ihalesi şeklinde değil de, müteahhit payını yükseltme suretiyle öne alınır. Bütün yatırımlar resmi ücret ve fiyat üzerinde yapılır. Yapılan yerler yapanların değildir. Hisse senetleri ile halka arz edilir. Kredi ile yapılan tüm yapılar hisse senetleri satılarak itfa edilir. Kira payları taşınmazların bedelleri itfa edilemez.  

Genel planlamada gelecek 500 yıl, 50 yıl, 5 yıl göz önüne alınarak yenilenir. Yıllık planlarda 5 yıl, 5 yıllık planlarda 50 yıl, 50 yıllık planlarda 500 yıl göz önüne alınır.

Makro planlanırken mikro için esaslar konur, planlamaz.

Mikro planları yaparken makrodan izin alınmaz. Makroya aykırı plan yapılmışsa hakemler yoluyla iptal edilir. Hukuk düzeninde kişinin ne yaptığına karışılmaz, yaptıktan sonra yargılanır. İlk olarak Tevrat tarafından düzenlenen ve Kur’an tarafından son şekli verilen hukuk düzeni anlayışından bugün bile insanlık ne kadar uzaktır, görülüyor. Hâlâ izin ve ruhsat komedyası ve rüşvet olukları çalıştırılıyor.

 

 

IV.10. Makro Konseptler ve Plânlar

IV.10.1. Belediye başkanı ve yöneticilerinin görevi kent için makro bakış açıları geliştirmek; halkla iç içe yaşayarak, bu konseptler çerçevesinde hizmetin verilmesini sağlamaktır.

Ocaklar ve bucaklar temel kuruluşlardır. Yeter sayıda kimselerin talebi hâlinde istimlâk yoluyla da olsa halka ocak yerleri verilir. Yeter sayıda halkın birleşmesi hâlinde tehcir zorunluğu da olsa bucak kuracaklara bucaklar verilir. İl kurmak isteyenlere il yerleri verilir. Hatta 30 milyon halkın gönüllü istekleri olmak şartı ile devlet kurmak isteyenlere kendilerine düşecek toprak verilir. Kurucular bir araya gelir ve anayasalarını hazırlarlar. Ocak ve bucaklar için doğrudan taahhüt alınır. İl ve ülkeler için açık plebisit yapılır. Planlama ilmî şûraların denetimindedir.

 

IV.10.2. Bir belediye başkanı değil 18 saat çalışmak, bol boş vakit sahibi olabilmeli; hizmet verdiği kent halkı, denetleme şirketleri ve hizmeti üstlenen özel sektör kurum ve kuruluşları arasında koordinasyon görevi üstlenmelidir.

Başkanlar kendileri doğrudan iş yapmazlar. Şûra toplantılarına başkanlık yapar ve kararlar alırlar. Bu toplantılar açıktır. Halk başkanla değil de şûra üyeleri ile irtibat kurar. Şûra üyeleri sorunları başkanlara götürürler. Götüremediğini gören kişi şûra üyesini değiştirir, isteklerini onunla iletir. Hiç kimse ile ulaşamıyorsa, o zaman o bucağı terk eder. Başkanlar halkla hizmet ilişkilerini kurmazlar. Şûra üyeleri ile getirdikleri davaları geçici olarak çözerler.

 

IV.10.3. Makro bakış açıları ile kastedilen şudur: Kentin özgün kimliğinden hareketle örneğin, İstanbul'da yaşayan insanların deniz ile ilişkisinin geliştirilmesi konsepti; yapılaşmayı bu konsepte göre düzenleme vb.

Bölge merkezi olan illerin yöneticileri merkezden atanır. Bölge merkezleri ve karayolları devlet yönetimindedir. Buraların planlamasında yalnız o yerler halkı değil, tüm ülke halkı düşünülür. İstanbul kıta merkezi olarak kabul edilirse, o zaman yönetimi insanlığa ait olur. Bir il 1 milyondan fazla nüfuslu olamayacağı için İstanbul on-onbeş ile bölünecektir. Bu illerden yalnız biri bölge merkezi olacaktır.

 

 

KÜLTÜR VE SANAT

Ülke ortak dile sahip olacaktır. Ortak hukuk dili olacaktır. İllerin dilleri ise sanat dili olacaktır. Bucakların dili yazı dili olacaktır. Ocaklar konuşma diline sahip olacaklardır. Böylece her ilin kendi sanatı gelişecektir. Her bucağın kendi tarihi olacaktır. Her ocak kendi şifahi kültürünü aktaracaktır. Sanat yarışmaları ile etkilenmeler sağlanacaktır.

 

IV.l1. Kültür ve Sanat

IV.11.1. Kentte ekonomik ihtiyaçları karşılanan birey, hemen akabinde ve doğasının gereği olarak, sosyal ve kültürel zenginlik talep edecektir. Kent, kent olarak nitelenebilmesi için, bireyin bu ihtiyaçlarını da eş zamanlı olarak karşılamak durumundadır.

Bucak içindeki ocaklar kablo yayın aracılığı ile birbirine bağlı olacaklar, semtlerde video yayın merkezleri olacaktır. Günün belli saatlerinde halk ocaklardaki toplanma yerlerinde toplanıp semtlerden yapılan yayınları dinleyeceklerdir. Bu yayın semtlerde hafta içinde hazırlanır ve sıra ile verilir. Ocaklardan halk doğrudan yayınlara katılır.

İl içinde de ilçelerde il yayınları yapılır. İsteyenler il yayınlarını takip ederler. Devlet yayınları yapılır ve isteyenler devlet yayınlarını takip ederler. Halk kendi isteklerini yayın hizmetlileri aracılığı ile iletir.

 

IV,11.2. Liberal Demokrat Parti yerel yönetimlerinde sanat ve kültür faaliyetlerinin içinde olmasına karşıdır. Sanat ve kültür insanının devlet ya da yerel yönetimden maaşa bağlanmasının onun kimliği ve Liberal onuru ile bağdaşmadığına; böylesi bir ortamın bağımsızlığı, yaratıcılığı ve dolayısıyla, sanatın Liberalleşme işlevini yok ettiğine inanmaktadır.

Sanatkârlık bir hizmettir. Halk sanatçısını kendisi seçer, aylığını devlet verir. Yayın merkezleri bunların emrinde olur. Her vatandaşa bir sanat kuponu verilir. Bununla isterse müzik dinler, isterse tiyatro seyreder, isterse resim alır, isterse heykel yaptırır. Etkinliğin türünü halk seçer. Sanatçıyı halk seçer. Geçimleri ise devletçe sağlanır. Ehliyet ise dinî şûralar tarafından verilir.

Dinî dayanışma ortaklıklarına cemaatının suç işlememesine göre bir güç verilir. Halkın ahlâki denetimi böyle sağlanır. Ahlâksızlardan oluşan cemaatlerin güçleri azaltılır. Bu hakemlerden oluşan yargı denetimi ile sağlanır.

 

IV.11.3. Kentte sanat ve kültür faaliyetlerinin teşvik edilmesi, yerel yönetimlerin asli görevlerinden biridir. Bu teşvik doğrudan icra ederek değil, tüm kültür ve sanat faaliyetlerinin vergiden muaf tutulması yoluyla sağlanacaktır (bkz. II.2.7.). Örneğin, tiyatro, sergi alanı, sinema vb binalardan gayrimenkul vergisi alınmayacaktır.

Bütün genel hizmetler vergiden muaftır. Sanat faaliyetlerinden de vergi alınmayacaktır. İşsizlik sigortası olduğu için sanatçılar işsizlik maaşını alarak görevli olmasalar da maaş alabileceklerdir. Seyahat parasız olduğu için istedikleri yerlere gidilerek sanat etkinliği yapabileceklerdir.

 

IV.11.4. Aynı bağlamda bir diğer görüşümüz, kentte halka açık mekânların tümünde gayrimenkul vergilerinin düşük tutulması yani, verginin emlâğın işlevine göre belirlenmesidir.

Lokanta gibi tüketim yerlerinden de vergi alınmaz. Vergi sadece üretilip mağazalara veya ambarlara giren, sonra da aynen çıkan üretim mallarından alınır. Bu sebepledir ki elektrik üretimi de vergiden muaftır.

Bunların vergiden muaf tutulması kamu gelirlerini azaltmaz. Tam tersine tüketimin artması demek, üretimin artması demektir. İki yerde vergi alacağımıza bir yerde vergi alırız. Biz tüketime değil üretime katkıda bulunuyoruz, onun içim vergi oradan alınmalıdır.

 

 

EK:1 TANIMLAMALAR / Büyük Larousse 1993

 

LİBERAL

Liberal

  1. Kişi özgürlükleri, düşünce özgürlüğü ve siyasi özgürlükler yanlısı kişi; başkalarına karşı hoşgörülü olan kimse, hoşgörüye dayanan tutum.
  2. Ekonomik liberalizmden yana olan kişi; liberalizm yandaşı; kişi özgürlüklerini savunan davranış, tutum, görüş, örneğin, liberal görüş, liberal reform, liberal ekonomi, liberal kapitalizm vb.

Liberalizm

  1. İktisadi düşünce tarzı olarak bireye, onun özgürlüğüne ve kamu yararına sonuçlanacağı için, bireysel etkinliklerde özgürlüğe ayrıcalık tanıyan kuram.
  2. Devletin bireysel özgürlükler karşısındaki yetkilerini sınırlamayı öngören siyasal öğreti.

Liberalleşme

Daha çok özgürlük kazanmak eylemi; liberalizm doğrultusunda değişmek, liberal düşünce ve davranışlar edinmek.

Liberalleştirme

Daha çok özgürlük vermek eylemi; bşr politik rejimi liberalleştirme, ticareti liberalleştirme gibi; liberalizm doğrultusunda bir değişim sağlamak.

 

Müslim: Kelime anlamında barışçı demektir.

Hz. Peygamber ise müslim, barışçıların kendisinin dilinden ve elinden selâmette olduğu kimselerdir, şeklinde tanımlamıştır.

Ekonomide ise kendisi için istediğini diğer insanlar için de isteyen kimsedir. Komşular açken kendisi tok yatmayan kimsedir.

 

İslâmiyet: Herkes kendi hayatı için kendisi içtihat edecek ama içtihatlarına uyacak, herkes sözleşme yapmakta serbest olacak ama sözleşmelere uyacak, herkes başkanını kendisi seçecek ama seçtiği başkana itaat edecek, herkes hakemini kendisi seçecek ama hakemlerin kararına uyacak. Böyle bir düzen İslâm düzenidir, barış düzenidir.

 

Mü’min: Güven kökünden gelir. Hz. Peygamber, bütün insanların mallarını ve canlarını kendisine emanet ettiği kimsedir, demiştir. Hakkı kuvvetli kılmak için savaşan kimsedir.

 

İman: Dayanışma ortaklıkları içinde topluluğun güvence içinde olmasını sağlayan düzendir. Hakem karalarına uymayanları etkisiz hâle getiren düzendir.

 

 

ANA TEZ

Ana Tez

Liberalizmin ana tezi, iktisat alanında kendiliğinden oluşan bir doğal düzenin varlığı iddiasına dayanır. Bireylerin rolü, tıpkı mekanik ya da fizik yasalar örneğindeki gibi, iktisadi sistemi dengeye doğru götüren iktisat yasalarını keşfetmekle sınırlı kalmalıdır. Bunlar insanın yaradılışına uygun yasalardır. Liberal insan, "homo economicus" yani, en az zahmetle, en çok kazanç sağlamaktan başka bir amaç gütmeyen, akıl sahibi varlıktır. İnsan böylesine özgür davranmakla doğal iktisadi düzenin gerçekleşmesini sağlar. Bireysel çıkarlarla, toplumun genel çıkarı çakışır ve uyuma kavuşur.

Öyleyse, insan kendisine en fazla özgürlük tanınması gereken iktisadi karar birimidir. Devlet ve özel gruplar müdahaleleri ile bireyler arasında rekabetin serbestçe işlemesini engellemekten kaçınmalıdır. Üretim ve tüketim fiyat mekanizması sayesinde dengelenecektir; emek ve sermaye arzı ile talep, gelir mekanizması sayesinde ayarlanacaktır.

Liberal iktisatçılar yukarıda sözü edilen rekabetin sonucuna ilişkin yorumlarında birbirlerinden ayrılmakla birlikte (örneğin, çoğunluğu Fransız olan iyimser iktisatçılara göre, bu sonuç olabileceklerin en iyisidir; çoğunluğu İngiliz olan kötümserlere göre ise, bu sonuç olabileceklerin en az kötüsüdür) her iki görüş de serbest rekabetin ve devletin müdahaleden kaçınmasının zorunlu olduğunda birleşir.

 

Topluluk: Çalışmada ve yaşamada anlaşabilecek kimselerin bir araya gelerek aralarında sosyal ve ekonomik dayanışmayı ve yardımlaşmayı gerçekleştiren varlıktır. Kişiler onun atomlarıdır. Aileler molekülleridir.

  1. Topluluk insan bedeni gibidir. Sistem normalse her hücre kendi görevini yapar ve vücut sağlığı devam eder. Ama sistem normal çalışmıyorsa hücreler toptan ölürler. Damar tıkanmışsa, kan kaybı varsa, tüm vücudu mikroplar sarmışsa, hele kanser hücreleri türemişse, orada bireyler tek başlarına bir şey yapamazlar. O zaman merkezden alınan emirlere bütün vücut gerekeni yapmak zorundadır. O halde hukuk düzeninde fertler tam hür olacaklar ve hukuk onları yaşatır ve yüceltir. Ama eğer hukuk düzeni bozulmuşsa askeri tedbirlere ihtiyaç vardır.
  2. Sistem normal çalışırken tekel de oluşmamışsa ekonomi ideal bir şekilde yarışır. Tekel, zenginlerin zengin olmalarını engellemeden çok, fakirleri zenginleştirmekle yapılacaktır. Tüm halkın aidatsız sosyal güvence altına alınması ve genel hizmetlerle herkesin bağımsız çalışabilme imkanının sağlanması ile olur. Devlet öncesi aşama tarih olmuştur. Evrim birliğe ve topluluğa doğru gider.
  3. Devlet makroda düzenleyici ve planlayıcı olmalıdır. Hukuk kurallarını koymalıdır. Kredi ve vergi ile müdahil olmalıdır. Mikroda ise kişiyi tamamen serbest bırakmalıdır. Ne kapitalizmde olduğu gibi sektör tekeli, ne de sosyalizmde olduğu gibi devlet tekeli olmalıdır. Halk sektörü hâkim olmalıdır. Yani devlet düzenlemeli, halk ise kendi iradeleri ile seçtiği işleri yapmalı, ürünlerini de serbest sözleşmelerle kendileri bölüşmelidir. Halka bu imkanı devlet sağlamalıdır.  Yoksa devlete gerek kalmazdı.

 

 

TARİHÇE

Tarihçe

İktisadi düşünce bağlamında liberal okul, 17. ve 18. yüzyılların büyük iktisatçıları tarafından temsil edilmiştir. İngiltere'de Adam Smith Malthus, Ricardo, John Stuart Mill; Fransa'da Jean-Baptiste Say, Frederic Bastiat gibi. Liberalizm yeni klâsik iktisatçılar tarafından daha da çok benimsenmiş ve son derece kapsamlı bir şekilde uygulanmıştır.1929 bunalımı kuramın doğruluğu üzerinde kuşku bulutlarının toplanmasına yol açmış; böylece, bazı dengesizliklere çare bulmak üzere, devletin piyasa ekonomisine karışmasını haklı gösteren müdahalecilik kuramı ortaya çıkmıştır. Bu kuram birçok ülke tarafından benimsenmişse de, yeni liberal okul tarafından zamanla yumaşatılmıştır.1974 bunalımından sonra, bu müdahaleci politikalar eleştirilmiş; aşırı müdahalelerinden ötürü özellikle, devlet bunalımdan sorumlu tutulmuş ve katıksız bir liberalizme dönülmesi gereği bazı ülkeler ve özellikle ABD'de benimsenerek, uygulamaya konulmuştur.

Siyasi düşünce bağlamında liberal öğreti, esas olarak 18. yüzyılda monarşik mutlakıyetçiliğe karşı verilen mücadele ile biçimlenmiştir. Ancak, bu doktrin halk egemenliği ile ilgili tahlilleri ve bunların sonuçlarını üstlenme yoluna da gitmemiştir. Yükselen liberal burjuvaziye göre, siyasal iktidarın müdahalesi, bireysel etkinliklerin düzenlenmesi ve korunmasına ilişkin görevlerle (kolluk, adalet, savunma) sınırlı kalmalı; siyasal iktidar özel girişimi ezecek ya da kısıtlayacak her türlü müdahalecilikten kaçınmalıdır.

Bu ilke devlet düzeninde en azından üç sonuç doğurmaktadır:

  1. Öncelikle devlet, Locke ve Montesquieu tarafından kuramsallaştırılan kuvvetler ayrılığı ilkesine uygun olarak örgütlenmelidir. Tocqueville'in savunduğu yerinden yönetim ilkesi de, bu anlayışın içinde yer alır.
  2. Demokrasi temsili ve parlâmenter olmalıdır çünkü, yalnızca bu demokrasi biçiminde seçimler bir süzgeç işi gördüğü ve halk çoğunluğunun her türlü diktacılığını önlediğinden dolayı, esasta halka ait olan iktidar hakkının, uygulamada seçkinler tarafından kullanılması sağlanmış olur.
  3. Devlet bireyin vazgeçilmez hak ve özgürlüklerini, özellikle mülkiyet hakkını resmen güvence altına alan hukuka tâbi kılınır

 

İnsan hür yaratıldı. Meyve toplayarak yaşadı. Üretim aile üretimi idi. Avcılık döneminde aile üretimi mümkün olmadı, ekip üretimi doğdu. Ortak üretiyor, bölüşüp tüketiyorlardı. Çobanlık döneminde üretim araçları mülkiyeti ortaya çıktı. Hayvanlar ortak meralarda yönetiliyordu. Herkes kendi ahırında bakıyordu. Tarım döneminde ise herkes tarlasına sahip oldu. Büyük aileler kendi topraklarını bağımsız işliyordu. Araçlar çoğaldı. Araçları üreten kentler ortaya çıkmaya başladı. İşbölümü belirdi. Sonunda öz tüketim ekonomisinde pazar ekonomisine geçildi. Mal mübadelesi başladı. Sonra aracı mübadelesi başladı. Sonra sanayi devriminde işçilik mübadelesine geçildi. Önce toprak kapitalizmi, sonra tüccar kapitalizmi, sonra üretim kapitalizmi, sonra da banka kapitalizmi doğdu. Sermaye bankası kapitalizmi, devlet bankası sosyalizmi doğurdu. Bugün dünya devlet kapitalizmine gitmektedir.

Gelecekte işçilikten ortaklığa geçilecek, kapitalizmden halk ekonomisine geçilecektir. Devlet varolacak, para ve vergi ile düzenlemeler yapacak; sermaye varolacak, uluslararası ticareti yapacaktır. Halk ise devletten genel hizmet alacak, ortak olduğu işyerinde üretecek, tüccara satacak, ihtiyaçlarını tüccardan alacaktır. Tüccarlar serbest rekabet içinde aracı olacaklardır. Adil Düzen yani dengeli düzen oluşacaktır.

  1. Sermayeyi elinde bulunduran sömürücü Yahudi sermayesi, sermaye tekelini her zaman şiddetle savunmuştur. !930’ların krizleri ise enflasyonla atlatılmıştır. Kredilerin halka verilip mağazaları harekete geçirmeleri gerekirken, krediyi üreticiye ve sanayiciye vermiş. Bu geçici olarak sorunları çözmüş, ama 30 sene sonra yeniden krize sebep olmuştur. Çözüm yine halka yaşama ve çalışma kredisi iken, eskiye dönülüp sıkı para politikası önerilmiş ve dünyalar kasıp kavrulmuştur. Sıkı değil dengeli para politikası izlenmelidir. Karşılıksız para çıkarılmamalı, ama karşılığı varsa mutlaka çıkarılmalıdır. Yoksa ya mal yığılıp satılmaz ve kriz olur. Ya da mal kalmaz, para yığılır kalır, gene kriz olur.
  2. Ekonomide serbest fiyat ve serbest ücret demokrasinin oyudur. Halk ne isterse onu tüketir, halk ne isterse onu tüketirse demokrasi olur. Ekonomik mekanizmalar halkın bu isteklerinin üretici ile tüketici arasında iletici olmalıdır. Devlet sermayesi de kendisi üreticilere ve tüketicilere etken olmalıdır. Sistem böyle kurulmalıdır. Adil Düzen budur.

21 Kuvvetler birliği de yanlıştır. Kuvvetler ayrılığı da yanlıştır. Kuvvetler dengesi olmalıdır. Bu kuvvetler demokratik olmalıdır. Ayrı ayrı oluşan dayanışma ortaklıkları tarafından taşınmalıdır. Aralarında uyuşma ve dayanışma olmalıdır. Bunu başkanlar sağlar. Denge olmalıdır. Hakemlerden oluşan bağımsız yargı sağlar.

22 Demokrasi arada bir yapılan ekseriyet seçimi ile değil, en çok bir yıl içinde dayanışma birliğini değiştirebilen bağlanma yoluyla olmalıdır. Mecliste herkesin kendi vekili bulunmalı, bunu değiştirebilmeli. Başkanlarını bunlar kendileri seçmeli. Yerinden yönetim olmalı. Hakemlerden oluşan tarafsız ve bağımsız yargı dengeyi korumalı ve müsbet ilmi hâkim kılmalıdır.

23 Devlet ile halk arasındaki dengeyi de yine hakemlerden oluşan tarafsız ve bağımsız yargı sağlamalıdır.

 

SONUÇ:

 

NEDEN YENİ BİR SİYASİ PARTİ?

  1. LDP sadece liberalliği savunmaktadır.

ADP liberallik ile sosyallik arasında denge kurmaktadır.

  1. LDP sadece kişinin özgürlüğünü savunmaktadır.

ADP liberallik ve özgürlükle düzen arasında denge kurmaktadır.

  1. LDP sadece liberalliğin prensiplerini ele almaktadır.

ADP devlet ile kişi arasındaki dengeyi sağlayan mekanizmaları önermektedir.

  1. LDP özel sektör sermayesine dayanmaktadır.

ADP kuracağı halk işletmelerine dayanmaktadır.

  1. LDP sokaktaki insandan oy istemektedir.  

ADP sokaktaki insandan halk işletmelerine ortaklık istemektedir.

 

NEDEN LİBERAL PARTİ?

  1. LDP liberal tarikat partisini kurmaktadır.

ADP dengeli şeriat partisini kurmaktadır.

  1. LDP çatışmacı bir cephe partisini kurmaktadır.

ADP uzlaşmacı uyum partisini kurmaktadır.

  1. LDP devletin kuruluş ilkelerini değiştirmek istemektedir.

ADP devletin kuruluş ilkelerini çoklu düzene uyarlamaktadır.

  1. LDP kurtuluşu batılılaşmakta aramakta.

ADP kurtuluşu müsbet ilimde aramaktadır.

10-LDP düzen içinde liberalliği getirmektedir.

ADP yeni düzenle gelmektedir.

 

DEVLETÇİLİK

  1. LDP devletçiliği kötü yanıyla reddetmektedir.

ADP devletçiliği iyi yanıyla alıp kabul etmektedir.

  1. LDP devleti asgari müştereklikle tanımlamaktadır.

ADP devleti birlikte yaşayanların haklıyı kuvvetli kılan dayanışması olarak anlamaktadır.

  1. LDP devletçiliği bireye karşı sistem görmektedir.

ADP devletçiliğin halkın ayrı ayrı yapamayacakları işi devletin organizesinde birlikte yapmaları şeklinde tanımlamaktadır.

  1. LDP devletçiliği sosyalizm olarak anlamaktadır

ADP devletçiliği sosyal devlet olarak anlamaktadır.

  1. LDP’ye göre devletçilik dünyada iflas etmiştir.

ADP’ye göre ABD dahil her devlet sosyal devlet olmaya başlamıştır.

  1. LDP ye göre devlet özgürlükleri kısıtlar.

ADP’ye göre devlet kişi özgürlüklerine imkan sağlar ve onları korur.

  1. LDP’ye göre birey merkezdir.

ADP’ye göre birey ile topluluk bir kumaşın iki yüzüdür. Birbirinden ayrılamazlar. Merkezleri yoktur.

  1. LDP’ye göre devletçilik aldatmacadır.

ADP’ye göre tek başına devletçilik gibi liberallik de aldatmacadır. Gerçek olan dengedir.

  1. LDP’ye göre devletçilik sorunları çözmemiştir.

ADP’ye göre tek başına ne devletçilik ne de liberallik sorunları çözmemiştir. Sorunlar denge ile çözülür.

 

TEMEL FELSEFE VE ÖNCELİKLİ AMAÇ

  1. LDP’nin amacı devletçiliğin kötülüğünü anlatmak.

ADP’nin amacı Adil Düzeni ve getireceği sonuçları halka anlatmaktır.

  1. LDP’nin muhatabı sokaktaki adamdır.

ADP’nin hedefi tüm Türk halkıdır.

  1. LDP esnaflara dayanmaktadır.

ADP tüm çalışanlara dayanmaktadır.

  1. LDP liberal düşünceleri çatısı altında toplamaktadır.

ADP bütün düşünenleri bir araya getirip tartıştırmak istemektedir.

 

DİLEK

  1. LDP halka güvenerek işe başlamaktadır.

ADP hakka güvenerek işe başlamakta ve halka alternatif sunmaktadır. Gelip gelmeme onların işidir.

 

DÜNYA VE TÜRKİYE

  1. LDP’ye göre dünya hızlı değişmektedir.

ADP’ye göre tarihin ikinci büyük evrimini yaşamaktadır.

  1. LDP’ye göre bilgi çağına geldik.

ADP’ye göre dayanışmaya dayalı teminatlı ehliyet çağına giriyoruz.

  1. LDP’ye göre bilgi değiştirilecek.

ADP’ye göre bilgiyi kurarak inanç değiştirecektir.

  1. LDP’ye göre etkileşim değişime yol açacaktır.

ADP’ye göre müsbet ilme dayalı olarak kurulan yeni düzeni ve gelişmeyi getirecektir.

  1. LDP’ye göre Türkiye değişmeyi izleyecektir.

ADP’ye göre Türkiye değişimin önünde gidecek, ipi çekecektir.

 

DEĞİŞİM VE TÜRKİYE

  1. LDP’ye göre Türkiye konumu sebebiyle katkıda bulunacaktır.

ADP’ye göre Türkiye inancı sebebiyle öncü olacaktır.

  1. LDP’ye göre Türkiye ekonomi merkezi olacaktır.

ADP’ye göre Türkiye medeniyetler merkezi olacaktır.

 

ÖZ KAYNAKLAR

  1. LDP’ye göre Türkiye petrol yolları sebebiyle merkezdir.

ADP’ye göre Türkiye doğu ve batı medeniyetlerini sentez gücüyle merkezdir.

  1. LDP’ye göre gençliğin idraki sorunları çözer.

ADP’ye göre gençliğin gelecek bin yıllık medeniyet kervanına katılmakla medeniyet çözülür.

  1. LDP’ye göre Türkiye Osmanlının mirasçısıdır.

ADP’ye göre Türkiye insanlığın büyük medeniyetlerinin varisidir.

  1. LDP’ye göre Türkiye tarih bilincine sahiptir.

ADP’ye göre Türkiye insanlığa hizmet bilincine sahiptir.

  1. LDP’ye göre tarihi bilinç çağa göre bilinçlendirilmeli.

ADP’ye göre Türk bilincini müsbet ilmin ışığında Kur’an’a göre bilinçlendirmelidir.

  1. LDP’ye göre Türkiye çeşitli etnik özelliğe sahiptir.

ADP’ye göre göç kabulü ile bu etnik çeşitlilik artırılmalıdır.

  1. LDP’ye göre Türkiye globalleşmelidir.

ADP diyor ki; Türk millî varlığını ve özelliğini koruyarak dünya içinde yer almalıdır. Erimemeli, birlik olmalıdır.

  1. LDP özgün özellikler korunmalı diyor.

ADP özgün özellikleri koruyarak globalleşme ancak yerinde yönetim ve hizmet veren merkez sistemi ile gerçekleşir.

  1. LDP’ye göre Türk nüfusu gençtir.

ADP’ye göre Türk nüfusu azdır.

  1. LDP’ye göre genç nüfus güçtür.

ADP’ye göre Adil Düzende genç nüfus güçtür, düzensizlikte genç nüfus sorundur.

  1. LDP’ye göre sorun genç nüfusun beslenmesi ve eğitimidir.

ADP’ye göre sorun genç nüfusun işsizliğidir. Devlet için sorun budur.

  1. LDP’ye göre Türkler eğitimlidir ve girişimcidir.

ADP’ye göre Türkler halk sistemine uyumludur. Eğitimi ve teşebbüsü yeterlidir.

  1. LDP’ye göre gücü harekete geçirecek partidir.

ADP’ye göre millî gücü harekete geçirecek parti değil, düzendir.

  1. LDP’ye göre liberallikte Türkiye dünyaya örnek olacaktır.

ADP’ye göre Türkiye ancak yeni düzenle dünyaya örnek olabilir.

 

SORUMLULUĞUMUZ

  1. LDP’ye göre Türkiye lider ülke olmalıdır.

ADP’ye göre Türkiye Örnek Ülke olmalıdır.

  1. LDP’ye göre Türkiye batının liberal düzeni ile lider ülke olur.

ADP’ye göre doğu-batı sentezi, özgün Adil Düzeni ile Dünyaya örnek ülke olur.

  1. LDP’ye totaliter rejimleri Liberal Sistem yok edecektir.

ADP’ye göre sosyalizm ve kapitalizm de liberalizmden doğdu. Totaliter düzeni halk ekonomisi durduracaktır. Komünizme alternatiftir.

  1. LDP’ye göre Liberalizm insanlık için kurtuluştur.

ADP’ye göre liberalizm dengesizdir. Liberallik sosyallikle dengelendiği zaman istikrarlı olur.

 

VE LİBERAL DEMOKRAT PARTİ

  1. LDP’ye göre Millî Mücadele başlatılmıştır.

ADP’ye göre Millî Mücadeleye gerek kalmaması için ADP’ye gerek vardır.

  1. LDP’ye göre Türkiye geridir.

ADP’ye göre Türkiye devleti dünya devletlerinin çok gerilerindedir. Buna karşı ordusu ile de en ileri yerleri işgal etmektedir.

  1. LDP’ye göre Türkiye bundan fazlasını hak etmiştir.

ADP’ye göre Türkiye bundan çok daha iyisini hak edebilir.

 

DEVLET YÖNETİMİ  

  1. LDP’ye göre önce insan, sonra toplum, sonra insanlık esastır.

ADP’ye göre kişi ile topluluk bir kumaşın iki yüzü birbirinden ayrılamaz ve tercih edilemez. İnsanlık ülke, il, bucak ve ocak iç içe fert birlik statüsündedir. Yine kumaşın iki yüzü gibidirler.

  1. LDP’ye göre çağdaş hukuk devleti kurulmalıdır.

ADP’ye göre çağdaş medeniyetin ilerisinde gerçek bir hukuk düzeni kurulmalıdır.

  1. LDP’ye göre devlet tüketici haklarını korumalıdır.

ADP’ye göre kamu üretim ile tüketim arasında serbest rekabeti dengede tutmak ve onlara genel hizmet vermektir.

  1. LDP’ye göre devlet icra etmez, yönetir.

ADP’ye göre başkanlar yönetmez, gözetir.

  1. LDP’ye göre devlet rekabetin oluşmasını ve gelişmesini sağlar.

ADP’ye göre devlet rekabetin tekele dönüşmesini önler.

  1. LDP’ye göre lâiklik din ve vicdan hürriyetidir.

ADP’ye göre lâiklik yerinden yönetimde çoklu sistemin ve kuvvetler dengesinin korunmasıdır. Kamu yönetiminde müsbet ilmin hâkim kılınmasıdır. Demokrasiyi dengeleyen mekanizmadır.

 

TEMEL SORUN

  1. LDP’ye göre Anayasalarımızın yanlışlığından sorunlar var.

ADP ye göre Anayasanın ve diğer kanunların yanlış yorumlanmasından dolayı sorunlar var.

  1. LDP’ye göre yargı ağırlıklı üç kuvvet arasıda ayırım olmalıdır.  

ADP ye göre dört kuvvet arasında başkan ve hakemlerden oluşan bağımsız yargı ile denge oluşturulmalıdır.

  1. LDP’ye göre üç güce yasama egemen olmuştur.

ADP ye göre bu üç güce yürütme egemen olmuştur.

  1. LDP’ye göre Cumhurbaşkanı meclisten seçildiği için meclis hâkimiyeti vardır.

ADP’ye göre Cumhurbaşkanı asker olmadığı zaman demokrasi çalışmamakta ve başıboşluk oluşmaktadır.

  1. LDP’ye göre istikrarsızlık hükümetin meclis tarafından seçilmiş olmasıdır.

ADP’ye göre istikrarsızlık hükümetin ekseriyetle oluşturulması ve düşürülmesinden ileri gelmektedir.

  1. LDP’ye göre hakimler toplum tarafından seçilmelidir.

ADP’ye göre hakemleri taraflar seçmelidir.

  1. LDP’ye göre meclis üyeleri partilerine ve partilere karşı sorumludurlar.

ADP’ye göre milletvekilleri millî iradenin oluşmasında kendilerini seçenlerin temsilcisidirler.

  1. LDP Meclis üyelerini temsilci kabul eder, günü gelmeden değiştirmeyi caiz görmez.

ADP Meclis üyesini onu seçenlerin vekili kabul eder, en az her yol değiştirme hakkını tanır.

 

DÖRDÜNCÜ GÜÇ

  1. LDP’ye göre medya dördüncü demokratik güçtür.

ADP’ye göre medya halkın duygu ve düşüncelerini ifade aracıdır. Ulaştırma gibi genel hizmetlerden biridir.

  1. LDP’ye göre medya gelişmede rol oynamalıdır.

ADP’ye göre medya gelişmede hizmet vermelidir.

  1. LDP’ye göre medya anayasa ile yetkili kılınmalıdır.

ADP’ye göre basın ilmî şûranın, yayın dinî şûranın emrinde kamu ve genel hizmet görmelidir.

 

TOPLUMSAL SÖZLEŞME

  1. LDP’ye göre Anayasa toplumsal sözleşmedir.  

ADP’ye göre anayasa toplumun kuruluş sözleşmesidir. Esası devlet yıkılmadıkça değişmez.

  1. LDP’ye göre anayasa referandumla yürürlüğe konmalıdır.

ADP’ye göre ilmî şûranın ittifakı ile yürürlüğe konmalı, meclis üyelerinin hakemlere giderek iptal ettirme hakkı olmalıdır.

  1. LDP’ye göre meclis ekseriyeti ile anayasa oluşturulabilir.

ADP’ye göre Anayasa ilmî tartışmalar sonunda uzlaşma ile oluşur.

  1. LDP’ye göre devletin görevi yargı ve güvenliktir.

ADP’ye göre devletin görevi yargı kararlarını teyid etmek ve halka genel hizmetin verilmesini organize etmektir.

 

ANAYASA

  1. LDP’ye kuvvetler arasındaki dengeyi anayasa sağlayacaktır.

ADP’ye göre kuvvetler arasındaki dengeyi mevzuat içinde Başkanlar ve Hakemlerden oluşan tarafsız ve bağımsız yargı sağlayacaktır.

  1. LDP’ye göre halkın ekseriyeti ile seçilmiş başkan yürütmeden sorumlu olacaktır.

ADP’ye göre yürütmeden başkanın atadığı başbakanla meclis şûralarının atadığı bakanlıklar sorumlu olacaktır. Başbakan koordinasyondan sorumlu olacaktır. Bakan yargı kararı ile düşebilmelidir.

  1. LDP’ye göre yüksek mahkeme ekseriyet seçimi ile gelmelidir.

ADP’ye göre illerde yüksek, merkezde üstün mahkeme olmalı, hakemlerin ehliyetini dayanışma ortaklıkları vermeli, hakemleri taraflar seçmelidir.

  1. LDP’ye göre temsilciler seçimde dar bölge ve ekseriyet sistemi ile seçilmeli.

ADP’ye göre temsilciler tek çevre olan bütün ülkeden tevkil yoluyla seçilmelidir.

  1. LDP’ye göre Birleşmiş Milletler’in ekseriyet kararları ülke kanunlarının üstünde olmalıdır.

ADP’ye göre özel mevzuat genel mevzuattan önce uygulanır. Merkezin mevzuatı merkezde uygulanır.

  1. LDP’ye göre medyaya anayasaya göre özel yer verilmelidir.  

ADP’ye göre anayasada basın ve yayına ulaşım ve haberleşmeye benzer iletişim görevi ve yetkisi verilmelidir.

  1. LDP’ye göre anayasa başkanın önerisi ve ekseriyetin kararı ile yürürlüğe girecektir.

ADP’ye göre anayasa ilmî şûranın ittifakı ile yürürlüğe girer. Meclis üyelerinden herhangi birinin açtığı dava ile hakemler tarafından iptal edilebilir.

 

ADLİ SİSTEM

121) LDP’ye göre adalet müessesesi devlet başkanı tarafından oluşturulmalıdır.

ADP’ye göre adli mekanizma bağımsız yargılardan oluşacaktır. Hakemlik ehliyetini şûralar sıralama usûlü ile vereceklerdir.

122) LDP’ye göre yargı giderlerini adli harçlar oluşturacaktır.

ADP’ye göre yargı giderleri kamu bütçesinden karşılanacak ve yargılama tamamen ücretsiz olacaktır. Vergi karşılığıdır.

123) LDP’ye göre idari yargı kaldırılacaktır.

ADP’ye göre bütün yargı ayrılığı kaldırılacak, yüksek ve üstün ehliyetli hakemler olacaktır. Görevli hakemler müşavirlik yapacaklardır.

124) LDP’ye göre ihtisas mahkemeleri kurulmalıdır.

ADP ihtisas müşavirlikleri oluşturulmalıdır.

125) LDP’ye göre mevzuat yeniden düzenlenmelidir.

ADP’ye göre mevzuat hakemlerden oluşan yargı tarafından müsbet ilme ve anayasanın değişmez maddelerine aykırı olanlar iptal edilmeli veya bunlara uygun yorumlanmalıdır.

126) LDP’ye göre mevzuat bilgisayara geçirilmelidir.

ADP’ye göre mevzuat sınırlı sahifeler içinde bırakılarak tedvin edilmeli. Durmadan kanunlar üretilmemelidir.

 

TEMSİL

  1. LDP’ye göre meclisin adı Temsilciler Meclisi olmalıdır.

ADP’ye göre meclislerin adları insanlık, devlet, il, bucak ve ocak meclisleri olmalıdır.

  1. LDP’ye göre hükümet üyelerinin meclis üyelikleri düşer.

ADP’ye göre hükümet üyeleri meclis üyesi olurlar, şûra üyesi olamazlar.

  1. LDP’ye göre meclis üyelerinin dokunulmazlığı müessesesi kaldırılacaktır.

ADP’ye göre üstün ehliyetli meclis üyesi olan hakemlerce yargılanabileceklerdir. Başkaca dokunulmazlık kaldırılmıştır.

  1. LDP’ye göre meclis teknolojik imkanlardan yararlanacaktır.

ADP’ye göre devletin tüm imkanları meclisin hizmetinde olacaktır.

  1. LDP’ye göre seçim kanunu değişikliği daha sonraki seçimde geçerli olacaktır.
  2. ADP’ye göre devlet başkanının atayacağı bir hakem ile ilmî şûra üyelerinin sıralama ile atadıkları bir hakem ve bunların atayacağı başhakem tarafından yürütülecektir. Seçim kurallarını onlar koyacaktır.
  3. LDP’ye göre delege sistemi kaldırılacaktır. Üyeler ekseriyetle seçilecektir.

ADP’ye göre vekiller kendilerine oy toplayacak, hangi parti adına hareket etmişlerse o parti de onların aldığı oy toplamı kadar oy alacaktır. Meclis üyelerinin yetki ve görevleriyle partilerin yetki ve görevleri farklı olacaktır.

  1. LDP’ye göre partiye üye olmak için 18 yaşı bitirmek yeterlidir

ADP’ye göre bucakta 15, ilde 20 ve ülkede 25 yaşını bitirenler oy kullanır.

  1. LDP’ye göre seçilmek için 25 yaşını doldurmuş ve ilk öğretimi yapmış olmak gerekir.

ADP’ye göre ocakta 20, bucakta 25, ilde 30, ülkede 35 ve insanlıkta 40 yaşını doldurmuş olmak şarttır. Ocakta ilk, bucakta orta, ilde yüksek, ülkede üstün ehliyetliler seçilebilirler.

  1. LDP’ye göre yurtdışındakiler de oy kullanabileceklerdir.

ADP’ye göre yurtdışında elçilik il, ilçe ve bucakları kurulacaktır. Oylarını orada kullanırlar.

 

İDARİ YAPI

  1. LDP’ye göre il sayısı asgariye indirilecek.

ADP’ye göre ilin nüfusu 300 bin ile 1 milyon arasında olmak şartıyla halkın isteklerine bırakılacaktır. 100’den fazla ilimiz olacaktır.

  1. LDP’ye göre valiler merkezden atanacaktır.

ADP’ye göre iller bağımsız olup il başkanları kendi meclislerince seçilecektir.

  1. LDP’ye göre belediye meclisleri yerel parlamento olacaktır.

ADP’ye göre belediye teşkilâtı kaldırılacak; yerine il ve bucak yönetimleri gelecektir.

 

TOPLUM DÜZENİ VE İÇ GÜVENLİK

151.LDP’ye göre devletin görevi çağdaş hayatı sağlamadır.

ADP’ye göre devletin görevi dış savunma, ilin görevi iç güvenlik, bucakların görevi hukuk düzeni içinde serbest çalışmayı sağlama, ocakların görevi dayanışma ve yardımlaşma içinde serbest yaşamayı sağlamaktır. Çağın üstüne doğru gitme halkın kendi işidir.

  1. LDP’ye göre çevre ve tüketici hakları özel yasa ve yargı ile düzenlenmelidir. ADP’ye göre çevre ve tüketici hakları diğer haklar gibi hakemlerden oluşan yargı önünde dayanışma ortaklıkları başkanlarının açacakları davalarla korunmalıdır.
  1. LDP’ye göre kadın ve çocuklar korunacaktır.

ADP’ye göre aile bir çocuk yetiştirme ortaklığı olarak kadın-erkek arası işbölümüne dayandırılacaktır. Kadın-erkek eşit kişiliğe sahip kılınacaktır.

  1. LDP’ye göre devlet fırsat eşitliğini bozmayacaktır. ADP’ye göre kamu kira payı olarak sosyal güvence ile çalışma ve yaşama kredileri ile kişiyi çalışma ve yaşamada hür kılacaktır.
  2. LDP’ye göre dernek ve vakıflara kanunlarla genişlik sağlayacaktır.

ADP’ye göre kanunlar emredici değil tamamlayıcı olacak, yasakları değil destekleri içerecektir.

  1. LDP’ye göre sosyal güvenlik vergi muafiyetli özel sektör tarafından sağlanacaktır.

ADP’ye göre sosyal güvenlik yeryüzündeki kira payından herkese karşılıksız kamuca sağlanacaktır.

  1. LDP’ye göre emeklilik hakları vakıf sözleşmelerinde belirtilecek.  

ADP’ye göre emeklilik hakkı meslekî derece ve yaşa bağlı olarak mevzuatla belirlenecek, kişi istediği zaman emekli maaşını, istediği zaman da çalışma kredisini alacaktır.

  1. LDP’ye göre devlet hastahaneleri vakıf hastahaneler olarak özelleştirilecektir.

ADP’ye göre sağlık kamuca finanse edilecek ve bedelsiz olacaktır. Vakıflar özelleştirilmeyecek, özerkleştirilecektir. Yönetimleri meclisteki şûraların atadıkları kimseler tarafından yürütülecektir.

  1. LDP’ye göre işsizlik sigortası asgari seviyede tutulacak.

ADP’ye göre serbest işyerleri ihdas edilecek, buraya gelenler işsizlik fonunda birikeni paylaşacaklar. Bu fon çalışanların ücret paylarının %1 kadarı ile oluşacaktır.

  1. LDP’ye göre özürlüler devletçe sübvanse edilecektir.

ADP’ye göre özürlülere yüksek çalışma kredisi tanınarak bütçeye yük olmadan yaşamaları ve çalışmaları finanse edilecektir.

  1. LDP’ye göre devlet nüfus planlamasını gütmeyecektir.

ADP’ye göre sorumsuz gizli ilişkileri kaldıracak, evlilik dışında eşlik anlaşmaları hukukunu da getirecektir. Erkeksiz kadını bırakmayacak ve eş bulabilmek için erkekleri çalışmaya zorlayacaktır. Geçimini sağlamak şartı ile eşlik içinde yaşamayı özendirecektir.

  1. LDP’ye göre işveren-işçi ilişkileri kanunlarla düzenlenecektir.

ADP’ye göre işçiye sosyal güvence sağlanacak, kredi çalışana verilecek, ondan sonra işçi ile işveren arasına kamu girmeyecektir. Onlar serbest sözleşmelerle düzenlenecektir.

  1. LDP’ye göre oda ve sendikaya mecburi üyelik kaldırılacaktır.

ADP’ye göre dayanışma ortaklıklarına katılma zorunlu olacak, ancak bu ortaklıklar çoklu olacak ve aidatsız olacaktır.

  1. LDP’ye göre iç güvenlik polis tarafından sağlanacaktır.

ADP’ye göre partisine göre polis güvenliği sağlamakla değil serbest meslek anlayışı içinde soruşturmacı olacaktır.

  1. LDP’ye göre polise doyurucu maaş verilecektir.

ADP’ye göre kamu hizmetleri arasında ücret katsayısı o hizmete talip olanlar nisbetinde değiştirilecektir.

  1. LDP’ye göre jandarma polise bağlanacaktır.

ADP’ye göre iç güvenlik il yönetimine bağlı olarak iç güvenlikten sorumlu olacak ve ilin halkından oluşacak. Askerliğin bir kısmını ilinde jandarma olarak yapacak.

  1. LDP’ye göre askeri birlikler iç güvenlik için kullanılmayacaktır.

ADP’ye göre il içinde sıkıyönetimi ilan etmek ve kaldırmak il başkanının yetkisinde olacak. Sıkıyönetim, ilden çağrılan askeri birliklere yönetimin geçici olarak devridir. Asker il başkanının izni olmadan illere giremez.

 

DIŞ GÜVENLİK VE SAVUNMA

  1. LDP’ye göre dış savunma devletin asli görevlerinden biridir.

ADP’ye göre devletin asli görevi dış savunmadır. Diğer görevler onu sağlamak için verilmiştir.

  1. LDP’ye göre Türk ordusu küçük ama dinamik bir ordu hâline getirilecektir.

ADP’ye göre barışta askerlik 33 aydan çok olmayacaktır. Ordunun bütçesi anayasa ile belirlenecektir. Bütçenin beşte biri gümrükler, askerlik bedelleri ve iç tüketimi için ordunun yaptığı öz üretim oluşturacaktır. Bunları değerlendirmek ordunun kendisine ait olacaktır. Ordu sivil yönetime, sivil yönetim orduya karışmayacaktır.

  1. LDP’ye göre ordu sıkıyönetimde kullanılmayacaktır.

ADP’ye göre hukuk düzeninin tehlikeye girmesi hâlinde seçilmiş başkanlar sıkıyönetimi ilân eder ve kaldırır. Sıkıyönetim askeri birliklerce yönetilir. Bucaklarda jandarma birlikleri kullanılır. Olağanüstü haller ancak bucak seviyesinde uygulanabilir.

  1. LDP’ye göre savunma sanayii özel sektöre devredilecektir.

ADP’ye göre ordunun kendi silahını kendisinin üretmesi, önce iç sanayie ürettirmesi asıl olup, istisnai hallerde dış sanayie silah ürettirmesine izin verilecektir.

  1. LDP’ye göre Türk Ordusu NATO’da aktif rol alacaktır.

ADP’ye göre ordu başka ordularla sürekli ittifaklar kuramaz. Ancak savaş hallerinde veya hazırlığı sırasında geçici askeri harekat ittifakları yapabilir. Ulusların üstünde ordu kurulması meşru değildir.

  1. LDP’ye göre NATO Birleşmiş Milletler’in vurucu gücü olmalıdır.

ADP’ye göre uluslararası güç tutuculuğu ve anarşiyi körükler. Nato’nun görevi sona ermiştir.

 

DIŞ POLİTİKA

171. LDP’ye göre Türkiye öz kaynakları ile etkin ülke olmalıdır.

ADP’ye göre Türkiye İslâm ve Batı sentezi ile gelecek bin yıllık medeniyetin öncüsü olmalıdır.

172. LDP’ye göre Birleşmiş Milletler’e bağlılığını artıracaktır.

ADP’ye göre Türkiye Birleşmiş Milletler’in devletlerin iç işlerine karışmayan hizmet kararlarına uyacaktır. Tahakküm kararlarını tanımayacaktır. Hakemlerden oluşan tarafsız ve bağımsız yargının kararlarına saygılı olacaktır.

173. LDP’ye göre Türkiye Güvenlik Konseyi’nde veto hakkı olan bir ülke olmalıdır.

ADP’ye göre Türkiye veto haklarını tanımamalı, bu sömürücü ülkelere karşı savunma dayanışmasını oluşturmalıdır. Saldırı savaşına karşı olmalıdır.

174. LDP’ye göre NATO yeniden düzenlenmelidir.

ADP silahlı saldırı bloklaşmalarına karşıdır. Komşular savunma bloklaşmaları yapabilirler.

175. LDP’ye göre Türkiye komşularıyla sınırlarını sağlama almalıdır.

ADP’ye göre komşularla sınır sorunlarını tarafların seçeceği bağımsız ve tarafsız yargı tarafından eski anlaşmalar içinde çözmelidir.

176. LDP’ye göre Türkiye komşularının kendi aralarındaki sınır ihtilafını çözmelidir.

ADP’ye göre komşuların birleşerek güçlü devlet oluşturmaları için destek vermelidir. Kafksya, Yugoslavya birer devlet olmalı. Suriye ile Irak birleşip tek devlet olmalı. Ülkelerinde de Adil Düzel oluşmalıdır. İran’ın birliği ve güçlülüğü desteklenmelidir.

177. LDP’ye göre Türkiye komşularına kesin sınır garantisini vermelidir.

ADP’ye göre komşulara hakemler garantisini vermelidir.

178. LDP’ye göre dışişleri mesleki bürokrat yönetiminin genişletilmesi gerekir.

ADP’ye göre geçici elçilikler dışında kıtalarda elçilik illeri, ülkelerde elçilik bucakları, illerde elçilik ocakları kurulmalıdır. O devletlere de benzer elçilik siteleri kurdurulmalıdır. Başkanların atanması dışında yönetimde fark olmamalıdır.

 

EKONOMİNİN İŞLEYİŞİ

  1. LDP’ye göre ekonomi kişinin girişimciliği ile işler.  

ADP’ye göre makroda ekonomi temsilcilerin planlaması ile, mikroda kişilerin girişimciliği ile işler.

  1. LDP’ye göre rekabete dayalı bireysel sistem en iyi sistemdir.

ADP’ye göre tekelleşmesi önlenmiş rekabet serbestlik sistemi en iyi sistemdir.

  1. LDP’ye göre baskının kalkması sistemi oluşturur.

ADP’ye göre serbestlik düzeninin getirilmesi ve korunması ile sistem oluşur.

  1. LDP’ye göre devletçilik herkes için zararlıdır.

ADP’ye göre devletçilik liberalliğin dengesidir.

  1. LDP’ye göre devlet ekonomik kazanç yerine baskı ile halkı ezer.

ADP’ye göre hakemlerden oluşan tarafsız ve bağımsız yargı karşısında devlet halkla eşit hâle gelince baskı kalkmış olur.

  1. LDP’ye göre devletçilikte rekabet yoktur.

ADP’ye göre devletçilik, yapısı gereği halkın rekabet içinde yürütemeyeceği işleri vakıflar içinde hizmetlilerin rekabetine açmaktır.

  1. LDP’ye göre devlet halkın yapamayacağı istisnai işler yapar.

ADP’ye göre devlet halkın yapamayacağı işleri yine halka tarifeli olarak oraklık içinde yaptırır. Ücretli işleri yapamaz.

  1. LDP’ye göre devlet küçülür. Vergi yükü azalır.

ADP’ye göre kamu gelirleri üretimin beşte biridir ve kamu hizmeti de tüm emeğin beşte biri olmalıdır.

  1. LDP’ye göre devlet büyük sermayeyi destekler.

ADP’ye göre devlet halka ön ödemeli sipariş kredisini verir. Böylece peşin sermayeyi edinen tüccar, iç üretimi yaptırır, ihraç eder ve ithal eder. Her ülke ile dış ticaretimiz dengede olmalıdır. Bunun dışında ticari kredi yoktur.

 

YAKIN GEÇMİŞ

  1. LDP’ye göre ekonominin belirleyicisi siyasi tercihlerdir.

ADP’ye göre ekonominin belirleyicisi tarihi akıştır.

  1. LDP’ye göre yarın ile ilgilenmeliyiz.

ADP’ye göre müsbet ilmin ışığında geleceği görmeli ve ona göre yerimizi belirlemeliyiz.

  1. LDP’ye göre 80’li yıllara kadar devletçilik yapılmış ve çağa yetişilememiştir.

ADP’ye göre Türkiye devletçilik sayesinde yaşlanıp çöken bir medeniyetin ve bir imparatorluğun varisi olarak filizlenerek varlığını geliştirmektedir.

  1. LDP’ye göre DP ve ANAP zamanında hızlı kalkınma yaşanmıştır.

ADP’ye göre DP tarım döneminden sanayi dönemine geçirmiş, AP altyapıyı Anadolu’ya götürmüş, MSP sanayii Anadolu’ya taşımış, ANAP özel sektörü oluşturmuş, DYP Türk teşebbüsünü dünyaya açmıştır. Bunu 200 milyar dolarlık dış borçla başarmışlardır.

  1. LDP’ye göre DP 1954-55 arasında liberal politikayı devreye sokmuştur.

ADP’ye göre 1954-55 arasında DP Türkiye’yi satmış, bu parti asıl başarıyı 1954-60 arasında göstermiştir. Onun için Menderes asılmıştır.

  1. LDP Menderes’i minnetle anmaktadır.

ADP’ye göre Türkiye Kazım Karabekir, Mareşal, İnönü, Mustafa Kemal ve Kenan Evren’in siyasi eseridir. Ekonomik eserindeki şeref Menderes, Demirel, Özal, Erbakan ve Çiller’e aittir.

  1. LDP’ye göre Türkiye Kore’nin bile gerisinde kalmıştır.

ADP’ye göre Türkiye halk ekonomisinde dünyanın en ileri ülkesidir. Sosyalizm ve kapitalizm tarih oluyor.

  1. LDP’ye göre Türkiye Özal zamanında liberallikle kalkınmıştır.

ADP’ye göre Türkiye Özal - Ervren anlaşması sebebiyle 1990 müdahalesi önlenmiş ve bu sebeple ekonomik sıçrama yapılmıştır.

  1. LDP’ye göre 80’li yıllar çok başarılı yıllardır.

ADP’ye göre 80’li yılların başarısı Evren’in sağladığı istikrardır. Özal’ın bilgisi de etkin olmuştur.

  1. LDP’ye göre 80’li yıllarda da devletçilik sürmüştür.

ADP’ye göre Türkiye’de içte büyük sermaye yoktur. Dış sermaye gelmiyor. Çünkü gözleri Türkiye’yi yıkmaktadır. Gelişme ancak devletçilikle yapılabilir. Devletçilik sosyalizm değildir. Devletçilik halkın yapamayacağı işleri yapmaktır.

  1. LDP’ye göre devlet iç ve dış borca mahkum edilmiştir.

ADP’ye göre iç ve dış borcun kaynağı devletçilik değil, faizdir. Teşhis doğru konmalıdır.

  1. LDP’ye göre köklü reformlar devletçilik yüzünden yapılamamıştır.

ADP’ye göre köklü reformlar cehalet yüzünden gerçekleştirilememiştir.

  1. LDP’ye göre yine devletçilik yüzünden 80’li yıllarda istikrar sağlanmıştır.  

ADP’ye göre istikrar bilgisizlik yüzünden dış müdahalelere karşı direnilemediği için sağlanamamıştır. Kaynağı bilgisizliktir.

Bu gün

  1. LDP’ye göre devlet borcu tüm tasarrufun üstündedir.

ADP’ye göre dış borçlanmada bugün her aile 10 bin dolar borçludur. Emeğin yarısını faize vermektedir.

  1. LDP’ye göre borçlar artıyor  

ADP’ye göre 15 sene sonra her Türk ailesi 100 bin dolar borçlu olacaktır. Borcun sadece faizini ödeme imkansız olacaktır. Her ailenin ortalama 50 000 dolarlık mal varlığı varlık. Borcumuzu ödememiz için bir Türkiye’yi daha bulup vermemiz, sonra da intihar etmemiz gerekecektir!

  1. LDP’ye göre iş yapmak imkânsız hâle gelmiştir.

ADP’ye göre Türkiye’de 10 milyon insan tam işsizdir. 10 milyonu da yarı verimle çalışmaktadır. 2500 saatlik yıllık işgücü ile her yıl 37.5 milyar dolar işçilikten, 37.5 milyar dolar da işyerlerinin boş durmasından heba edilmektedir. Yılda 75 milyar dolar boşa akıtılmaktadır.

  1. LDP’ye göre vergi dışı ekonomi vardır. Borç ödenemiyor.

ADP’ye göre enflasyonu vergilendiren bir sistemde vergi dışı ekonomi devleti çökmekten koruyor.

  1. LDP’ye göre Türkiye cumhuriyetin en ağır ekonomik yıllarını yaşıyor.

ADP’ye göre Türkiye Devleti ekonomi bakımından çöküyor, buna direnen halk ise ekonomik bakımından dayanıklı hâle geliyor. Ekonomik esaret içine giren Türk Devleti artık sorunları çözemez. Türk halkı çözmelidir.

  1. LDP’ye göre devlet halkın elini kolunu bağlamaktadır. ADP’ye göre halkı organize eden kuruluşlar cehalet içinde başarısız olmaktadır.
  2. LDP’ye göre ülkemiz öz kaynaklarını harekete geçiren devlet ülkeyi lider hâline getirir.

ADP’ye göre halk İslam Batı sentezi içinde ekonomik işletmeler ve sosyal siteler kurarsa Türkiye örnek ülke olur.

  1. LDP’ye göre devlet kadrosunda inançlı kadro gerek.

ADP ye göre halk teşebbüslerinde inançlı öncüler gerek.

  1. LDP’ye göre devlet akılcı ve bireyci yapılandırma yapmalıdır.

ADP’ye göre ise halk kuruluşlarının akılcı ve girişimci işletmeleri kurmaları gerekir.

 

EKONOMİDE DEVLETİN YERİ

211. LDP’ye göre devlet icra etmez, yönetir.

ADP’ye göre devlet yönetmez, gözetir.

212. LDP’ye göre kamu personeli sınırlı sayıya indirilecektir.

ADP’ye göre kamu hizmeti bir ortaklık şeklinde işletilecek, gelir bölüşülecektir. Bütçe denk olacaktır. Sayı kendiliğinden dengelenecektir.

  1. LDP’ye göre Merkez Bankası özelleştirilecektir.

ADP’ye göre bütün bankalar kamulaştırılacaktır.

  1. LDP’ye göre bütün KİT’ler özelleştirilecektir.

ADP’ye göre bütün KİT’ler özelleştirilecek ve halk işletmeleri hâline getirilecektir. Tesis, emek, ham madde ve genel hizmet ortaklıkları birbirinden ayrılacaktır.

  1. LDP’ye göre devlet tekeli bağımsız yargı aracılığı ile önleyecektir.

ADP’ye göre devlet ekonomideki tekeli halka kredi, üretimden vergi payı, genel hizmet ve dayanışma müesseseleri ile önleyecektir.

 

VERGİ VE TEŞVİK

  1. LDP’ye göre finans sektörü vergiden muaf olacaktır.

ADP’ye göre finans devletçe faizsiz sağlanacak, sermayenin yerine riziko ekonomiye hâkim olacaktır.

  1. LDP’ye göre vergide haksız rekabet yaratılmayacaktır.

ADP’ye göre vergi ile haksız rekabet önlenecektir.

  1. LDP’ye göre vergi mevzuatı birleştirilip %10 düşürülecektir.

ADP’ye göre vergi anayasallaştırılacaktır. Kanunla vergi konamayacaktır. Sanayi ve inşaattan %20, ziraattan %10, üründen %5 alınacaktır. Ticaretten ise sermayeden yılda %2.5 alınacaktır. Taşıt ve hizmetler vergiye tâbi olmayacaktır.

  1. LDP’ye göre vergi cezaları ağırlaştırılacaktır.

ADP’ye göre vergi zorlaması yapılmayacaktır. Vergi kişilerden değil işletmelerden kredi ve genel hizmet payı olarak alınacaktır. Vergi kaçıranlara hizmet payı verilmeyecektir.

  1. LDP’ye göre artan gelire göre artan yüzdesi kaldırılacaktır.

ADP’ye göre gelir vergiye tâbi olmayacak, genel hizmet karşılığı üretimden pay alınacaktır. Elektrik satılmayacak, ödediği vergi payı kadar elektrik verilecektir.

  1. LDP’ye göre teşvik kaldırılıp DPT kapatılacaktır.

ADP’ye göre DPT Meclis şûralarının hizmetine verilecek, üniversitelerle birlikte araştırma ve makro planlama merkezi olacaktır.

  1. LDP’ye göre yöresel ve sektörel teşvik vergi politikası ile sağlanacaktır.  

ADP’ye göre sektörler kredileşme kurları ile, yöreler kamu gelirleri paylaşımı ile dengelenecektir.

  1. LDP’ye göre medya vergiden muaf tutulacaktır.

ADP’ye göre sanatkâr ve yazarlar kamudan aylık alacak ve istedikleri yerde yazacak veya yayın yapacak. Dağıtım kamuca yapılacak. Vergiden muaf tutulacak, ancak 1/5 kadar kamu yayını yaptırılacaktır. Yıkıcı yayın yine yayınla dengelenecektir.

  1. LDP’ye göre vergide süre taahhüdü yapılacaktır.

ADP’ye göre devlet borç ve alacakları ile kişilerin borç ve alacakları arasında asla ayrıcalık yapılmayacaktır. Borçlunun mallarına el konmayacak, sadece borçlanma ehliyeti kaldırılacaktır. Ödeyenin itibarı iade edilecektir.

 

MALİ PİYASALAR

231. LDP’ye göre bankalar vergiden muaf olacaktır.

ADP’ye göre bankalar işletmelerin sentlerini alıp satma hizmetini verecek, kredileşme ilkeleri içinde çalışacaklardır. Masraflarını cirodan bir yüzde almakla karşılayacaklardır.

232 LDP’ye göre piyasa rekabetçi ortamında olmalıdır.

ADP’ye göre, piyasa tüketimde küçük sermaye, üretimde orta sermaye, ticarette büyük sermaye rekabet içinde olmalıdır.

233. LDP’ye göre devlet piyasayı yeniden yapılandıracaktır.

ADP’ye göre halk kendi kendisini yeniden yapılandıracaktır.

234. LDP’ye göre devlet dünya piyasaları ile Türk piyasasını bütünleştirecektir.

ADP’ye göre gümrükler, vizeler kalkacak. Mal, bilgi, emek ve sermaye akışları serbest olacak, piyasaları tüccarlar düzenleyeceklerdir.

235. LDP’ye göre şirketler halka açılacaktır.

ADP’ye göre şirketlerin hisse senetleri ile işletme senetleri kamu tarafından kârsız alınıp satılacak ve devlet elinde bulundurduğu senetlerin gelirlerine ortak olmayacaktır. Kazançsız kalan tesisler satın aldığı senetler karşılığı kalacaktır.

236. LDP’ye göre Türkiye piyasası uluslararası standartlara kavuşturulacaktır.

ADP’ye göre Türkiye piyasası müsbet ilmin verileri ile çağın ilerisinde Adil Düzene kavuşturulacaktır.

237. LDP’ye göre bilgi halka ucuz ulaşmalıdır.

ADP’ye göre bilgileri kamu satın almalı ve halka bedava olarak ulaştırmalıdır.

238. LDP’ye göre yatırımcı mâli kuruluşa karşı korunmalıdır.  

ADP’ye göre yaşama ve çalışma, kredi hakları gibi ehliyet ve başarıya göre herkesin işveren kredi hakkı olacaktır. Bunları dayanışma ortakları belirleyecektir. İşveren kredisi mevzuata göre ve yargı denetiminde verilecektir.

239. Banka mevduatı özel şirketler tarafından sigortalanacaktır.

ADP’ye göre banka mevduatı devlet tarafından teminat altındadır.

240. LDP’ye göre garantisiz mevduat bankalarına da izin verilecektir.  

ADP’ye göre faili borçlanmalar serbest olacak, ancak faiz alacaklarını devlet koruması altına almayacaktır. Faizli işlem  yapanlara devlet garantisi verilmeyecektir.

241. LDP’ye göre banka kurmak kolaylaştırılacaktır.

ADP’ye göre hukuki şartları taşıyan hiç bir işlem izne tâbi değildir. Sadece yargı denetimindedir. Hukuki sorumlulukları vardır. Cezai sorumluluk yoktur

 

DIŞ EKONOMİK İLİŞKİLER VE YABANCI SERMAYE

  1. LDP’ye göre ekonomik ilişkilerde komşular tercih edilecektir.

ADP’ye göre emek, mal, sermaye ve bilgi akışı tamamen serbest bırakılınca komşular kendiliğinden ön sırayı alacaklardır. Ayrıca komşularla su ve enerji ortak vakıfları kurulacaktır.

  1. LDP’ye göre sınır ticareti serbest bırakılacaktır.

ADP’ye göre her türlü geçişler serbest olacaktır. Devletlerarası sınırlar, iller arası sınırlar gibi olacaktır. İnsanlık yolları herkese açık olacaktır.

  1. LDP’ye göre dünya girişimciliğe gidecektir.  

ADP’ye göre girişimcilik serbest olacaktır. Küçük işletmeler bucak, orta işletmeler il, büyük işletmeler devlet ve üst işletmeler insanlık tarafından kredilendirilecek ve genel hizmet onlar tarafından götürülecektir.

  1. LDP’ye göre Türkiye kapılarını tüm dünya girişimcilerine açacaktır.

ADP’ye göre Türkiye dünyanın serbest pazarı hâline getirilecektir.

  1. LDP’ye göre büyük bloklar dünya ticaretine hâkim olacaktır.

ADP’ye göre dış ticareti ülkelerin büyük sermayeleri serbest rekabet içinde düzenleyeceklerdir.

  1. LDP’ye göre silah ve gümrük ticareti sıfırlanacaktır.

ADP’ye göre gümrük gelirleri orduya ait olacaktır ve en çok %20 olmak üzere ithal ederken ayın olarak alınacaktır.

  1. LDP’ye göre Türkiye Avrupa Birliği’ne bel bağlamalıdır.

ADP’ye göre, devlet yerinden yönetime, iç işlerine karışmama, diğer devletlerle menfi anlaşmalar yapmamaya, aykırı maddeleri içeren hiçbir dış anlaşmaya katılmamalıdır. Sadece insanlık içinde kıta toplulukları içinde yer alacaktır.

  1. LDP’ye göre tüm liman ve iskeleler özelleştirilecektir.

ADP’ye göre tüm liman ve iskeleler devletleştirilerek vakıf hâline getirilecek, kimseden herhangi bir konaklama bedeli istenmeyecektir.

  1. LDP’ye göre yabancı sermayeye sınırlama getirilmeyecektir.

ADP’ye göre devlet iç sermayeye hangi garantiyi verecekse, dış sermayeye de aynı garantiyi verecektir. Faizi hukuken korumayacaktır.

  1. LDP’ye göre gümrüklerin kalkması sermayeyi teşvik için yeterlidir.  

ADP’ye göre gümrükler mala konabilecek, nakit veya altın ve gümüşün akışı asla sınırlandırılmayacaktır. Döviz ticareti vergiye tâbi olmayacaktır.

  1. LDP’ye göre geçişlerden vergi alınmayacaktır.

ADP’ye göre geçişlerden vergi alınmamakla birlikte geçiş masraflarından da alınmayacaktır.

 

TARIM SANAYİİ

  1. LDP’ye göre tarımdan teşvik kaldırılacaktır.

ADP’ye göre çiftçinin boş zamanlarını değerlendirmesi için istediği zaman çalışabileceği sanayi tesisleri köylere götürülecektir. Tarım selem senetleri nakitle kredilendirilerek desteklenecektir. Tüm arazinin ekilmesi sağlanacaktır.

  1. LDP’ye göre tarım sektörü alıp-satan da dahil vergiden muaf tutulacaktır.

ADP’ye göre tarım ürünlerinden %10 vergi alınacaktır. Ondan sonra tarım ürünleri mamullerinden ve ticaretinden asla vergi alınmayacaktır. Tarım ürünlerinden taşıma payı da alınmadan nakledilecektir. Elektrik ve enerji de karşılıksız verilecektir.

  1. LDP’ye göre Toprak Mahsulleri Ofisi de özelleştirilecektir.

ADP’ye göre Toprak Mahsulleri Ofislerinin binaları vakıf olarak yapılacaktır. İşletmesi teminatlı ambar hizmetlilerine verilecektir. Ambar hizmetlileri depoya giriş-çıkışta fark alacaklardır. Malın bozulması hâlinde ambarcıların dayanışma ortaklıkları ödeyecektir. Kimse ürünü kontrolden sonra ambara teslim edince artık o maldan sorumlu olmayacaktır.

  1. LDP’ye göre tarım ürünleri de serbest piyasa ile pazarlanmalıdır.

ADP’ye göre tarım ürünlerinin serbest piyasa ile pazarlanması için harmanlayarak standartlaştırılması, karşılıksız depolanması, karşılıksız taşınması, fiziki rizikonun tüccarın elinden alınması ve selem senetlerinin nakitle kredilendirilmesi gerekir. Böylece sermayesi olmayan tüccar biliyorsa rekabet edecektir.

  1. LDP’ye göre devlet üretim planlaması yapmayacaktır.

ADP’ye göre devlet arazilerin en verimli ürünlerle değerlendirilmesini sağlayacak imar planlamasını yapacaktır. Selem senetleri ile millî stokları belirleyecektir. Onun dışında mikroda ne ekilip ne satılacağını büyük sermaye tüccar ayarlayacaktır. Tüccar sipariş aldığı selem senetlerini bankada tarım ürünleri ile değiştirecektir.

  1. LDP’ye göre sermayeden mâli muafiyet sanayii teşvik edecektir.

ADP’ye göre enflasyona sebebiyet vermeyen bütün sermaye ihtiyacı faizsiz olarak kredilendirilecektir. İtfa mal senedi ile olacaktır. Genel hizmetle küçük ve orta müteşebbisler korunacak ve tam istihdam sağlanacaktır.

  1. LDP’ye göre savunma sanayii özel sektöre devredilecektir.

ADP’ye göre Türkiye’de 12 ordu kurulacak, her orduya kendi bölgesini savunma görevi verilecek, her ordu kendi silâhının projesini kendisi üretecektir. Önce kendi iç üretiminde, sonra ülke sanayiinde, sonra dünya sanayiinde peşin ödemeli sipariş yoluyla ürettirecektir. Hazır silah ancak en son olarak zorunluluk hâlinde alabilecektir.

 

ALTYAPI

261. LDP’ye göre Altyapı özelleştirilecektir.

ADP’ye göre tüm altyapı kamulaştırılacak ve vakıf hâline getirilecektir. Altyapı tesisleri karşılıksız halka sunulacaktır. İşletmeler genel hizmet işletmeleri içinde tarifeli yapılacaktır.

  1. LDP’ye göre devlet enerjiyi de özel sektöre bırakacaktır.

ADP’ye göre her türlü yardımcı maddelerin nakli devletçe karşılıksız yapılacaktır. Enerji, su, gaz, ısı gibi yardımcı maddelerin üretimi ve tüketimi özel sektöre ait olacaktır. Alış ve satış fiyatlarını tek olarak vakıf belirleyecektir.

  1. LDP’ye göre kömür ve petrol de özel sektörün olacaktır.

ADP’ye göre depo edilebilen malların üretiminden devlet beşte birini alacak, ülke içinde naklini nakliye vakfı karşılıksız yapacak. Ülkeye giriş ve çıkışı diğer mallar gibi serbest ve gümrüksüz olacaktır.

  1. LDP’ye göre enerji üretiminde tüketici hakları ve çevre sorunu dışında vergisini alacaktır.

ADP’ye göre vergi sadece depo edilebilen mallardan alınacaktır. Elektrik enerjisinden sadece nakliye kira payı alınacaktır. Tüketici hakları ise yeryüzü kira payından alınacaktır.

 

SOSYAL YAŞAM

  1. LDP’ye göre kişi başına gelir artırılacaktır.

ADP’ye göre işsizler ortaklığındaki ücret payı ile kültür üretim dengesini, inşaatta sabit ücretle yatırım tüketim dengesini halka kurduracaktır. Kamunun görevi tam istihdam ve tam isti’mal olacaktır. Kamu yoktan bir şey yapamaz.

  1. LDP’ye göre toplumsal gelişme bireyin teşebbüsü ile olur.

ADP’ye gere gelişme bireylerin azami maddî-manevî üretime ve dengeli tüketime çeken ama zorlamayan bir Adil Düzen mekanizmasıdır.

 

KÜLTÜR

  1. LDP’ye göre devletin herhangi bir kültür politikası yoktur.

ADP’ye göre devletin sağladığı bedelsiz iletişim sayesinde halk serbest ilişkilerle kollektif olarak kendi kültürünü kendisi oluşturur.

  1. LDP’ye göre          

 

ADP’ye göre iç ve dış kaynakların çeşitliliği halka gelişmiş kültürü oluşturmasına imkân verir.

 

  1. LDP’ye göre kültür zenginliği gelişmemizi sağlayacaktır.

ADP’ye göre kültürde çeşitlilik il ve bucak bağımsızlıkları içinde korunacaktır. Devlette ise kaynak çeşitliği ile halkın oluşturacağı kültür birliği istenir.

  1. LDP’ye göre Türk halkına dünya kültürünü açacaktır.

ADP’ye göre gümrük ve vizelerin kaldırılması sermaye, emek, mal ve bilgi dolaşımının serbestliği karşılıklı etkileşimi sağlayacaktır.

 Genel hizmetler   Türkçe yayın ve basın kültürü özgünlüğü iç barış ve birliğini sağlayacaktır.

  1. LDP’ye göre iletişim ve kültür sektörü vergiden muaf olacaktır.

ADP’ye göre iletişim ve kültür genel hizmet içinde yer alacak, kişilere verilen iletişim payları ve yarışma ödülleri ile

çeşitli kaynaklar  sentez   edilerek millî yapının oluşmasını ve sürdürülmesini sağlayacaktır.

  1. LDP’ye göre devlet sanat faaliyetlerine son verecektir.

ADP’ye göre sanat, dil, teknik ve örf bir ulusal müessesedir. Yayın, basın, ulaşım ve haberleşme vakıf ve genel hizmet müesseseleri ile halkın serbestlik içinde kendilerinin oluşturmasını sağlayacaktır.

  1. LDP’ye göre din de bir kültürdür.

ADP’ye göre din; ilim, siyaset ve ekonomi gibi sosyal yapıdır. Çoklu mezhep ve din anlayışı içinde din yönetimde aktif rol oynayacaktır.

  1. LDP’ye göre resmi dil dışında bütün diller serbest olacaktır.

ADP’ye göre il ve bucakların kendi dilleri olabilecek. İlk öğretim bucak, orta öğretim il ve yüksek öğretim Türkçe olacaktır. Üstün öğretim Lâtince ve Arapça olacaktır. Devlet yayınları Türkçe, Lâtince ve Arapça, il yayınları Türkçe ve il diliyle, bucak yayınları Türkçe, il dili ve bucak diliyle yapılacaktır. Bunun dışında yayınlar genel hizmetçe desteklenmeyecektir. Devlet halkından neler bilmelerine karar verebilir, ama neler bilmeyeceklerine karar veremez.

  1. LDP’ye göre milliyetçiliğin hayat suyu serbestliktir.

ADP’ye göre devlet insanların hak ve hürriyetlerini sınırlamak için değil, korumak için vardır Devleti korumak o devleti yaşatmayı ideal edinen kimselerce yapılır. Yönetme hakları da onlarındır. Böyle ideali olmayanlar bedel vermek şartı ile ülkede yaşayabilirler. Onlar askere alınmazlar, yönetime katılamazlar. Bedelliler her zaman nöbetli olabilirler.

  1. LDP’ye göre resmî tarih görüşü yoktur.

ADP’ye göre millî tarih görüşü vardır. Ancak bunu ilmî dayanışma ortaklıkları kollektif olarak imtihan sorularında ortaya koyarlar. Tarih şuuruna sahip olmayan devlet olamaz.

  1. LDP’ye göre teknoloji devletin hizmet alanı dışında olmalıdır.

ADP’ye göre teknik; dil, sanat ve örf gibi millîdir. Bunları yöneticileri değil halk serbest ilişki içinde kollektif olarak oluşturur.

 

EĞİTİM

  1. LDP’ye göre devlet eğitimden çekilmelidir.

ADP’ye göre eğitimi dayanışma ortaklıkları ayrı yapmalıdır. Ortak imtihanlarla diploma verilmeli, diplomalar teminatlı olmalıdır. Orta öğrenim illere, ilk öğrenim bucaklara bırakılmalıdır.

  1. LDP’ye göre eğitim özel kuruluşlarla yapılmalıdır.

ADP’ye göre eğitim vakıfları kamuca yapılıp dayanışma ortaklıklarının hizmetine verilmelidir.

  1. LDP’ye göre diplomalar, işlerle eşdeğer hâle getirilmelidir.

ADP’ye göre teminatlı ehliyet verilmelidir. Ehliyete göre çalışma kredisi verilmelidir. İstihdam serbest olmalıdır.

  1. LDP’ye göre müfredat serbest olmalıdır.

ADP’ye göre müfredat dayanışma ortaklıkları tarafından kollektif olarak hazırlanmalıdır.

  1. LDP’ye göre sekiz yıllık eğitim dışında eğitim serbest olmalıdır.

ADP’ye göre askerlik eğitimi dışında zorunlu eğitim olmayacaktır. Ehliyetler ve meslekî dereceler her yıl yapılacak imtihanlarla yükseltilmelidir. Beşikten mezara kadar eğitim özendirilecektir.

  1. LDP’ye göre öğrenciler devlet bursu verilmelidir.

ADP’ye göre okuyup yıllık imtihanı başaranlara yüksek ücretli çalışma kredisi verilmelidir. Yakınlarına merkezlerde çalışma kredisi verilmelidir.

  1. LDP’ye göre Tevhid-i Tedrisat Kanunu yeniden gözden geçirilmelidir.

ADP’ye göre Tevhid-i Tedrisat Kanunu kaldırılıp Tevhid-i Ehliyet Kanunun getirilmelidir.

 

SAĞLIK

  1. LDP’ye göre sağlık etkin şekilde düzenlenmelidir.

ADP’ye göre sağlık genel hizmetlerden biridir. Kamu bütçesinden herkes sağlık sigortası kapsamına alınmalıdır. Tedavi tababeti yerine koruyucu tababet esas olmalıdır.

  1. LDP’ye göre sağlık kuruluşları vergiden muaf olmalıdır.

ADP’ye göre sağlık 25 hizmetten biridir. Kamu gelirinin 25’te biri sağlık hizmetine ayrılmalıdır.

  1. LDP’ye göre devlet fakirlere kupon vererek tedavi ettirmelidir.

ADP’ye göre herkesin bir sağlık görevlisi doktoru olacaktır. Sağlığını o koruyacaktır. Koruyamazsa o tedavi ettirecektir. Görevli sağlığı tekeffül ettiği kişi sayısınca pay alacaktır.

 

TÜKETİCİ HAKLARI

  1. LDP’ye göre, devlet tüketici haklarını ve çevreyi koruyacaktır.

ADP’ye göre, tüketici haklarını selem kredilerini kişi başına vermesi ile sağlayacaktır. Az tüketenler kredilerini satarak kendileri ucuz mal alma imkanına ulaşacaklardır. Çevre, çevre vakıfları ile korunacaktır. Üründen alınan bir pay ile çevre korunacaktır.

  1. LDP’ye göre, tüketim hakları ve çevre özel yasa ve mahkemelerce korunacaktır.

ADP’ye göre insanlıkta, ülkelerde, illerde, bucaklarda ve ocaklarda oluşan çevre vakıflarınca korunacaktır.

 

KİTLE İLETİŞİMİ VE MEDYA

  1. LDP’ye göre liberal sistemde gelişme kitle iletişimi ile olur.

ADP’ye göre kitle iletişimi halkın hakkıdır. Her vatandaşın görüşlerini duyurma hakkı olmalıdır. Basın ve yayın genel hizmetlerdendir.

  1. LDP’ye göre medya dördüncü kuvvettir.

ADP’ye göre medya müstevlilerin baskı aracıdır. Yazar ve sanatkârlar kamuca ücretlendirilmeli, kendileri serbest olmalıdırlar.

 

SPOR

  1. LDP’ye göre spor özgürlüktür.

ADP’ye göre spor yapmak eğitimdir. Spor seyretmek tembelliktir. Spor askeri eğitimin ayrılmaz parçasıdır. Kitle sporu esastır.

  1. LDP’ye göre sporun dünya barışına önemli katkısı vardır.

ADP’ye göre seyir sporu dünyanın gelişme azmini köreltmektedir.

  1. LDP’ye göre spor küçük yaşta başlamalıdır.

ADP’ye göre kitle spor yarışları her yaşta düzenlenmelidir.

  1. LDP’ye göre spor özel geliştirmeciler tarafından düzenlenmelidir.  

ADP’ye göre spor haberleşme hizmeti içinde yer almalıdır.

 

YEREL YÖNETİMLER

  1. LDP’ye göre kentleşme devam edecektir.

ADP’ye göre kentleşme duracaktır.

  1. LDP’ye göre yerel yönetimlere özel yer verilmelidir.

ADP’ye göre yerel yönetimler bağımsızlaştırılmalıdır. 500 000 nüfuslu iller ile 5 000 nüfuslu bucaklar kendi işlerinde bağımsız olmalıdır. Belediye - köy ayırımı kaldırılmalıdır.

 

YEREL YÖNETİMDE LİBERAL ANLAYIŞ

  1. LDP’ye göre bireyin yaşam şartı birincildir.

ADP’ye göre birey kendi işinde tam hür olmalıdır. İçtihadı ile hareket etmeli, sözleşmeleri serbestçe yapmalı, istediği ocak ve bucakta oturmalı. Hakemini seçmeli.

  1. LDP’ye göre yerel yönetim için yasal düzenlemeler yapılmalı.

ADP’ye göre devlet yasaları iller içinde, il yasaları bucaklar içinde geçersiz olmalıdır. Merkez bucakların yasalarını halkın temsilcileri yapmalıdır. Taşra bucakları kendi yasalarını kendileri yapmalıdırlar.

  1. LDP’ye göre yerel yönetimler merkezden mâlen desteklenmelidir.

ADP’ye göre küçük işletmelerin gelirleri bucakların, orta işletmelerin gelirleri illerin ve yüksek işletmelerin gelirleri devletin olmalıdır. Ordu da bağımsız bütçeye sahip olmalıdır. Bütçenin beşte biri gümrük, bedel ve iç üretim gelirlerini teşkil etmelidir.

  1. LDP’ye göre birey oyunu daha çok yerel yönetimde kullanmalıdır.

ADP’ye göre birey bucaklarda doğrudan, illerde temsilciler, merkezde temsilcilerin temsilcileri ile yönetime katılmalıdır. İnsanlıkta ülke dayanışma başkanlarının temsilcileri ile söz sahibi olmalıdır.

  1. LDP’ye göre yerel kitle iletişimi de önemlidir.

ADP’ye göre insanlık yayınları ilmî dilde ve her saatte olmalıdır. Belli saatlerde devlet, belli saatlerde il, belli saatlerde bucak yayınları olmalıdır. Devlet yayınları bölgelerden, il yayınları ilçelerden, devlet yayınları semtlerden yapılmalıdır.

  1. LDP’ye göre belediye başkan adayları deneyimli olmalıdır.

ADP’ye göre il ve bucak başkanlarını ilmî şûra sıralama usûlü ile seçmelidir. Bölge ve ilçe yöneticileri ise başkanlar tarafından atanmalıdır. Çevrenin başka yerlerinin kabulü ile yöneticiliği kesinleşmelidir.

  1. LDP’ye göre ekseriyet sistemi ile seçilen başkanlar tarafgir olmamalıdır.

ADP’ye göre başkanlar sıralama usûlü ve halkın toptan bey’atı ile seçilmelidir.

  1. LDP’ye göre belediyelerin felsefesi olmalıdır.

ADP’ye göre yönetimlerin işbölümü içinde görevleri olmalıdır. İnsanlık araştırma ve gelişme hizmetlerini, devletler ihtisas ve savunma hizmetlerini, iller genel hizmet ve güvenlik hizmetlerini, bucaklar çalışma ve koruma hizmetlerini, ocaklar yaşama ve bekleme hizmetlerini yüklenmelidirler.

 

KENT

  1. LDP’ye göre kentleşme ekonomik çıkar sebebiyle olmuştur.

ADP’ye göre kentleşme kredi politikası sebebiyle olmuştur. Kredi verdiğiniz yerde iş bulunur. Azınlıkların sömürüsünü sürdürmek için krediler İstanbul’a verilmiştir.

  1. LDP’ye göre kentleşmede sosyal imkanlar ikinci derecede rol oynar.

ADP’ye göre kentleşme sağlık ve eğitim hizmetleri bakımından çekici olmuştur. Adil Düzende bu sorunlar çözülmüş olup kentleşme duracaktır.

  1. LDP’ye göre kentleşmede ekonomi tercihleri öne alınmalıdır.

ADP’ye göre kır - kent ayırımı kaldırılıp altyapı ve genel hizmetle ülkenin her yeri eşit yaşanır hâle getirilmelidir.

 

BELEDİYE BAŞKANININ GÖREVİ

  1. LDP’ye göre belediye başkanı kenti yaşanır merkez hâline getirmelidir.  

ADP’ye göre merkez bucak başkanlarının görev bucaklarını taşraya hâdim bir bucak hâline getirmelidir.

  1. LDP’ye göre  göre   yönetim , kentleri tahrip etmemelidir.

ADP’ye göre yönetim müsbet ilme, çevre korumasına aykırı olmamalıdır. Bunu belirleme tarafların seçeceği hakemlerden oluşan tarafsız ve bağımsız yargıdır.

 

YATIRIMLAR

  1. LDP’ye göre kentlere kaliteli yatırımlar yapılmalıdır.

ADP’ye göre yatırım yüzdesini resmi ücret kredisi ile, yatırım cinsi hisse senetlerinin satılış süratiyle belirlenecektir. Bunlar yöneticilerin kararları ile sağlanmayacaktır.

  1. LDP’ye göre pahalı merkez politikası güdecektir.

ADP’ye göre bölge merkezi ve devlet yol kenarlarının planlaması devlet, ilçe merkezleri ve il yolu şeridinin planlaması il, semt merkezleri ve semt yollarının planlaması bucak planlama hizmetlerine ait olacaktır. Halkın isteği ile müsbet ilmin verileri hâkim olacaktır. Plana göre inşaat seyri ise halkın talebine göre olacaktır. Mekanda planlama merkezden, zamanda planlama halktan gelecektir.

 

PARASAL KAYNAK

  1. LDP’ye göre kent yatırımları kent gelirlerinden karşılanacaktır.

ADP’ye göre siteler site imar senetleri ile imar edilecektir. Beşte biri ile site içi imar yapılacaktır. Onda biri sitenin dış altyapısı, kalanı bucak, il, ülke ve yeryüzünün imarı için kullanılacaktır.

  1. LDP’ye göre kent rantı ağır vergiyle imara aktarılmalıdır.

ADP’ye göre kent rantı site hisse senetleri ile kamulaştırıp beşte biri altyapıya intikal ettirilmelidir. Kamulaştırma değerleri hakemler yoluyla belirlenmelidir.

  1. LDP’ye göre taşınmazlara ağır vergi yükletilmelidir.

ADP’ye göre kamu arsa payını almalı, taşınmazlar vergiden muaf olmalıdır. Sadece üretim yerleri üretimden pay vermelidir. Yeter derecede üretim yapmayanın elinden değeri verilerek satın alınmalıdır.

  1. LDP’ye göre taşınmazların ağır vergisi kaçakçılığı önlemelidir.

ADP’ye göre meskenlerden vergi alınmamalı, işyerlerinden ciroya göre kira payı alınmalıdır. İstimlâk bedeli bu paylara göre belirlenmelidir. Serbest arz ve taleple taşınmazların hisse senetlerine mâlik olunmalıdır.

  1. LDP’ye göre kentte ağır vergi kira gelirlerine göre olmalıdır.

ADP’ye göre meskenler vergiden muaf olmalıdır. Ocak sakinleri kendilerine uygun statü belirlemelidirler. Sitenin seviyesini müteahhitle tesbit edip satışa çıkarmalıdır. Alıcısı bulundukça realize edilmelidir.

  1. LDP’ye göre şehirler pahalı merkezler yapılmalıdır.

ADP’ye göre ülke, iller ve bucaklar planlamaları oranın halkı tarafından yapılacaktır. İşyerlerinin planlaması dışında devlet karışmayacaktır.

 

İMAR

  1. LDP’ye göre araziler belediyelerin olmalıdır.

ADP’ye göre araziler devletindir. Kısmen illere temlik edilmiştir. Onlar kısmen bucaklara temlik ederler, onlar da kısmen ocak ve işyerleri sitelere temlik eder. İnşaatın beşte birerlerini alırlar. Bu temlik plana göre yapılır. İmar senedi ile yapılır.

  1. LDP’ye göre belediyeler vergi karşılığı kat alacaklardır.

ADP’ye göre bucaklar imar senetleri ile tüm adayı kamulaştıracaklar. İmar için ek senet çıkaracaklar. Beşte biriyle altyapısını yapacaklardır. Yapıların beşte biri kamunun olacaktır.

 

KENTTE ÖZEL MÜLKİYET

  1. LDP’ye göre kent merkezlerinde özel mülkiyet kaldırılmalıdır.

ADP’ye göre altyapı ve genel hizmet yerleri dışında özel mülkiyet geçerli olacaktır. İşyerlerinin yararlanma mülkiyeti ile işletme mülkiyeti farklıdır. Şehir merkezlerinde iskan yerlerine planda yer verilmemelidir. İşyerlerinin yararlanma ve işletme mülkiyetleri devam etmelidir.

  1. LDP’ye göre mücavir alanlar kamulaştırılmalıdır.

ADP’ye göre imar adaları imar senedi ile satın alınmalı. İmar gelinceye kadar eski sahiplerin yerlerinde kalmalarına izin verilmelidir. Yeni imara tedrici olarak geçmiş olur.

  1. LDP’ye göre kentlerde özel mülkiyet kiraya çevrilmelidir.

ADP’ye göre meskenler vergiden muaf olmalıdır. Kentlerin bakımı vakıf gelirleri ile olmalıdır. İşyerlerinde ise işletme mülkiyeti getirilmeli, kamu genel hizmetle ortak olmalıdır. Genel hizmet payı kamu gelirlerini oluşturmalıdır.

  1. LDP’ye göre mülk sahiplerinin belediye hizmetlerinden yararlanmasını haksızlık olarak görür.

ADP’ye göre mülk sahipleri belediye hizmet karşılığını mülk edinirken mülklerinin beşte birlerini vermekle ödemişlerdir. Bu nisbet artırılabilir. Bucaklarda beşte bir, il ve ilçe merkezlerinde de beşte iki, bölge ve devlet merkezlerinde yarısı olabilir.

 

GECEKONDULAR

  1. LDP’ye göre tüm gecekondu tapuları iptal edilecektir.

ADP’ye göre imar edilecek adalara imar senedi çıkarılacak, eski sahiplerine verilecektir. İmar için yeni senetler çıkarılacaktır. Beşte biri devlete verilecektir. İmar bitince oradaki yapılar imar senetleriyle satılacaktır. Önce alan seçmiş olacaktır.

  1. LDP’ye göre sokak satıcıları gâsıptırlar.

ADP’ye göre yeryüzü insanlarındır. İşgal edenler yararlanırlar. Sokak satıcıları hizmeti ayağa götürmektedir. Kendilerine özel imkan verilecektir. Vergiden muaf tutulacaktır.

  1. LDP’ye göre ANAP şehirciliğe darbe vurmuştur.

ADP’ye göre şehirciliğimizi rüşvete yol açan, krediyi merkezlere veren, 1950’den sonra gelen zihniyet bu hâle getirmiştir.

  1. LDP’ye göre gecekonducular  düzene  uyamıyorlar.  
  2. ADP’ye göre gecekondu cinayeti ruhsat vermeyen rüşvetçilerin sorunudur. Gecekondu sakinlerinin ayaklarını öpmeliyiz. Onların sefaleti sayesinde biz sefahatteyiz.
  3. LDP’ye göre başka kentlerde toplu konut yapılacaktır.

ADP’ye göre kent imar senetleri ile zamanla ıslah edilecektir. Kenttekilere civarda dinlenme evleri sağlanacak, helikopter taşımacılığı getirilecektir.

  1. LDP’ye göre büyük kentlerde toplu konut yapılmamalıdır.

ADP’ye gere ülke yerleşme, tarım, sanayi ve ticari sitelere ayrılmalıdır. Birer dönümde tek katlı ağaç evler veya on katlı, her katta on daire bulunan, her katın ayrı asansörü olan, büyük yapılar yapılmalıdır. Çevre yeşillik olmalıdır. Çatılar çimenli toprak olmalıdır. Duvarlar sarmaşıklanmalıdır.

 

KENT HİZMETLERİ

  1. LDP’ye göre yerel yönetimler de doğrudan iş yapmamalıdır.

ADP’ye göre ise yerel yönetimlerde de halkın rekabet içinde yapamayacağı işleri genel hizmet vakıfları ve serbest meslek sistemi ile yapmalıdır.

  1. LDP’ye göre altyapı hizmetlerini de özel sektör yapmalıdır.

ADP’ye göre halkın serbest rekabeti içinde yapamayacağı işleri, devlet genel hizmet payı ile hizmet ortaklıklarına karşılıksız yaptırmalıdır.

  1. LDP’ye göre projeler arsa karşılığı yaptırılacaktır.

ADP’ye göre projeler genel hizmet içinde planlamaya yaptırılacaktır. İnşaatın beşte biri alınacak, buranın kira gelirleri ile genel hizmet giderleri karşılanacaktır. Yönetim fabrikaların beşte birine ortak olacaktır.

  1. LDP’ye göre tüm altyapı hizmetleri özelleştirilecektir.

ADP’ye göre altyapı hizmetleri genel hizmet içine alınacaktır. Bununla beraber, iller ve bucaklar kendi imar mevzuatını kendileri yapabileceklerdir. Değişik çözümler üretebileceklerdir.

 

MAKRO KONSEPTLER VE PLANLAR

  1. LDP’ye göre  bakanlıklar    beldelerin makro planlamasını yapacaklardır.

ADP’ye göre insanlık yeryüzünü imarını yapacaktır. Kıta merkezlerini ve hac şeritlerini çizecektir. Devlet ülke planlamasını yapacak bölge merkezleri karayolu şeritlerini çizecektir. İller ilçe merkezleri ile il yol şeritlerini çizecektir. Bucaklar kendi planlamalarını kendileri yapacaklardır.

  1. LDP’ye göre belediye başkanları koordinasyonu yapmalıdır.  

ADP’ye göre bucak başkanları bucak meclislerini ve şûralarını yönetmeli, ihtilaf halinde hakemlik yapmalı. Bucak halkı kendi dayanışma ortaklıkları ile bucağı yönetmelidir.

  1. LDP’ye göre belediyelerin özgünlüğünü başkanları sağlamalıdır.

ADP’ye göre belediyenin özgünlüğünü dayanışma ortaklıkları sorumluları uzlaşarak sağlamalıdır. Başkan bu uzlaşmada hakem olmalıdır.

 

KÜLTÜR VE SANAT

  1. LDP’ye göre belediye kültür ihtiyacını da karşılamalıdır.

ADP’ye göre halk mabetlerde, okullarda, pazarlarda, kışlalarda tüm sosyal faaliyetlerde bulunmalıdır. %1’lik işsizlik payı ile burada bulunanlar ücretlendirilmelidir.

  1. LDP’ye göre kamu sanatçısı olmalıdır.

ADP’ye göre kamu sanatçı ve yazarı olacak, maaşını kamudan alacak, ama kendisi istediği basın veya yayın kuruluşunda faaliyet gösterecektir. Basın ve yayın abonelere göre çıkacak, kamu abone giderlerini karşılayacaktır.

  1. LDP’ye göre sanat ve kültür faaliyetleri vergiden muaf olacaktır.

ADP’ye göre sanat ve kültür faaliyeti genel hizmetleri içine alınacaktır. Halk sanatçısını ve yazarını kendisi seçecek, aylığı ise kamu verecektir.

  1. LDP’ye göre halka açık mekanlardan az vergi alınacaktır.

ADP’ye göre tüketim yerlerinden ve hizmet yerlerinden vergi alınmayacaktır.

 

VARILAN SONUÇ ŞUDUR:

ADP varsayımların yanında uygulama mekanizmalarını da getirmiş ve dengelerini kurmuştur. LDP’nin söylediklerinin çoğu temennilerden ibarettir. İş yöneticilerin maharetine bırakılmıştır. Bir tarikat partisi görünümündedir. Ancak ADP ile tartışmaya girse, şeriat partisi olabilme potansiyeli kendisinde görülmektedir. Esasen bu yolu seçen her parti şeriat partisi olabilir. Bütün partilere alternatif olmaya hazırız.

 

  1. Sosyal bir oluşun amacı belirlenir. (Hakimiyet-i Milliye)
  2. Uygulama mekanizmaları verilir. (Türkiye Büyük Millet Meclisi)
  3. Uygulayıcılar belirlenir. (Kuvva-yı Milliye)
  4. Müeyyidesi konur. (Savaş)

 

  1. Genel hizmet kooperatifleri kurulacak.
  2. Mala - Mal Mağazaları ve Ahşap Ev Siteleri oluşturulacak.
  3. Halkın partileri kurulacak ve kuruluşları yaygınlaştırılacak.
  4. Halk dış borçları tasfiye ederek İstiklâl Savaşı kazanılacak.
  5. Halk düzeni o zaman kurulacak.

 

16. yüzyılda Amerika’nın keşfi ile Avrupa ticaret merkezi olmuş ve sanayi doğmuştur. Yahudi sermayesi Avrupa’ya hâkim olmuştur. İslâm ve Hıristiyan savaşları ile yerini sağlamlaştıran Yahudi sermayesi İslâmiyet’in denge olamayacağına karar vermiş ve 1897’deki Wiyana Konferansı ile İslâmiyet yerine sosyalizmi ikame etmeyi planlamış ve I. Cihan Harbi ile imparatorlukları yıkarak Sovyet sosyalizmini kurmuştur. Türkiye’de ateist bir devletin bir asır daha yaşamasını planlamıştır.1948’de II. Cihan Harbi ile Yahudileri zorla İsrail’e tehcir ettirerek İsrail Devleti’ni kurmuştur. Sömürü sermayesinin önünü açmak için 1948 Beyannamesini galip sermaye devletlerine talimat vermiştir.

 

Tanımlar yok!

Mekanizma yok!

Yükümlü yok!

Müeyyide yok!

 

Adil Düzen çevre kirliliği, neslin bozulması, mafya salgını ve öldürücü silahlanma hastalığı ile dünyaya gelmekte olan sosyal tufana karşı;

Halkın sömürücü sermaye parasından kurtulmasını

Mekanizma olarak Mala - Mal Mağazalarını

Yükümlü olarak halkın kendisini

Müeyyide olarak Sosyal Tufanı ortaya koymaktadır.

 

Özgürlükle topluluk düzeni arasındaki dengenin sağlanması;

Faiz enflasyonu,

Enflasyon işsizliği,

İşsizlik açlığı,

Açlık borcu,

Borç yolsuzluğu,

Yolsuzluk rüşveti,

Rüşvet baskıyı,

Baskı ayaklanmayı doğurur:

Halkın kurtuluşu için siyasi partileri araç kabul etmesi;

Ayaklanmayı önlemek için hakkı teslimden başka yolun olmamsı;

Devletlerin ekonomide serbest sözleşme sistemini kabul etmiş olması;

Halk ekonomisini benimsemiş olmaları;

Bütün ülkelerin halk işletmelerini desteklediklerini bildirmiş olmaları;

Halka tanınan bu imkanların halk tarafından gerçekleştirilmesinin şart olması;

Esas olduğuna göre

 

Bir halk teşebbüsünü kurarak örnek vermek;

Ve bu örnekle kendimizi ve halkımızı eğitmek;

Ve diğer bu tür işletmelerle işbirliği hâlinde olmak zorundayız.

 

ESASLAR:

  1. Topluluğu oluşturan hedefler ve devamlılığını sağlayan esaslar anayasalarda belirtilir ve bunlar değişmezler.
  2. Hedeflere doğru gidebilmek için prensiplerin içinde mekanizmalar oluşturulur. Bu mekanizmalar çeşitli olur. Aynı hedefe değişik yollardan gidilebilir. Bunları partiler belirler. Partiler hedef saptırmamalı, prensipleri çiğnememelidir. Bunun denetimi bağımsız ve tarafsız yargıya aittir.
  3. Mekanizmalarda dengeler korunmalıdır. Bir taraf yapılırken diğer taraf yıkılmamalıdır. Bu da yargı denetimindedir.
  4. Kişi kendisi ile ilgili kararı kendisi veya temsilcisi almalı, başka birisi onu ilzam eden karar almamalıdır.

 

 

Birleşmiş Milletlerin Beyannamesi yer almamış.

Madde madde yer almalıdır.

 

 

Madde 1- Yeryüzü insanlığındır. İnsanlar işgal ile bölüştükleri ve atalarından devralıp kullandıkları topraklar üzerinde yaşarlar ve karşılığında imar ederek çocuklarına devrederler. Tahrip etmeye hakları yoktur. Herkes hak ve yükümlülüğe sahiptir. Herksin hak ve hürriyetlerinin sınırı başkalarının hak ve hürriyetlerinin sınırıdır. Bunu tarafların seçtiği hakemlerden oluşan tarafsız ve bağımsız yargı belirler. Yargı kararlarına uymayanlar dayanışma içinde zorla uydurulur.

 

Madde 2- Bu metinde belirtilen kuralların hak sahipleri de yükümlüleri de bunları benimseyen halktır. Kişilerdir. Onların oluşturacağı topluluklardır. Teşkilâttır. Bir topluluğun üyeleri de o topluluk içinde eşit ehliyet iktisap etme hakkına, ehliyetlere göre yükümlülüklere, yükümlülüklere göre sorumluluğa, sorumluluğa göre de haklara sahiptir. Başka türlü ayrıcalık yoktur.

 

Madde 3- Herkes komşuluk, yakınlık, emek ve sözleşme hak ve yükümlülüğüne sahiptir. Kimsenin malına, canına, ırzına ve işine dokunulamaz.

 

Madde 4- Kimsenin kişiliği kısıtlanamaz. Hak ve hürriyetlerin kullanılması ehliyetlere dayanır. Ehliyet doğum, küçüklük, gençlik, akıl hastalığı, baygınlık, zorlama ve yanıltma, biyolojik yapı, uyumsuzluk, yabancılık ve toplu sözleşme farkları, uyku, bilgisizlik, yanılma ve yetersizlik, unutma, hastalık, bunaklık ve zorluk ile sarhoşluk, hezl, kısıtlılık ve savurganlıklarla, rıza ve iradesi veya yalnız rızası kısıtlanır, ertelenebilir, hafifletilebilir. Yahut ceza ehliyeti sâkıt olur.

 

Madde 5- Cezalar mevzuatta belirtilir ve ancak tarafların seçtiği tarafsız ve bağımsız yargı kararı ile verilebilir. Tabii velisinin izni olmaksızın kimse tedip edilemez. Tedip kısıtlılara tabii velisi veya onların izin verdiği eğiticiler uygulayabilir. Erginlere tedip cezası uygulamak kendi rızalarına bağlıdır. Kendi seçtiği hakemin de görev aldığı tarafsız ve bağımsız kararlarına uymayan kimse haklarının korunmasını isteyemez. Savaşta karşı cephede olanların hepsi hakem kararlarına uymamış kabul edilir. Aksinin ispatı gerekir. Cephede suçsuzlar da cezalandırılmış olur.

 

Madde 6- Denizler, kıta merkezleri ile kıtaları birbirine bağlayan yol şeritlerinde kimseden izin almaksızın herkes dolaşma ve yerleşme hakkına sahiptir. Ülke içinde bölge merkezleri ve bu merkezleri birbirine bağlayan yollar üzerinde o ülkenin vatandaşları ve o ülke vatandaşlarından herhangi birinin dâvetlisi olanlar dolaşabilir ve yaşayabilir. Bir il içinde ilçelerinin merkezleri ile bu merkezleri birbirine bağlayan şeritler üzerinde dolaşma ve yerleşme o il halklarının ve dolaşma o il halkından birilerinin dâvetiyle gelenlerin hakkıdır. Bir bucakta, ocaklara tahsis edilmeyen yerlerde, o bucak halkı ve dâvetlilerinin dolaşma ve yerleşme hakları vardır. Ocak içinde mesken dışında kalan yerlerde dolaşma hakları vardır.

 

Madde 7- Barışta hâkim olan sözleşmelerdir. Sözleşmeleri yorumlamak da tarafların seçtiği tarafsız ve bağımsız yargı tarafından yapılır. Savaşta hâkim olan komutandır. Savaş hakem kararları ile başlar, askeri kararlarla sürüp biter.

 

Madde 8- Hereksin bucağının bağlı olduğu ilçenin hakemleri nezdinde davacı ve davalı olma yetkisi vardır. Orta ehliyetlilere il, yüksek ehliyetlilere ülke, üstün ehliyetlilere insanlık hakemlerine başvurarak davalı ve davacı olurlar. Mağdur olanlar ehliyetli aracılığı ile üst mahkemelerde hakemler aleyhine dava açabilirler.

 

Madde 9- Hakem kararlarına uyan hiç kimseye cebri icra uygulanamaz. Mâli yükümlülüğü kendi isteğiyle yerine getirmeyenlerden borçlanma ehliyeti alınır. Bedeni cezaları istekleri ile uygulatmayanların hukuki korunması kalkar. Bu itibarla suçu sabit olup infaza dâvet edilmeden önce kimse tutuklanamaz, yakalanamaz, göz altına alınamaz. Bir bucaktan sürülenler bir daha o bucak içinde hukuki korumadan yararlanamazlar. Suçlunun cezası suçsuza çektirilemez.

 

Madde 10- Yargı tarafların seçtiği birer hakemle, hakemlerin seçtiği baş hakemden oluşur. Duruşmalar alenidir. Soruşturmayı teminatlı ehliyetli soruşturmacılar ayrı yapar. Hasımsız davalarda tek, hukuk davalarında iki, ceza davalarında 4 ve kesin davalarda tüm ilçe soruşturmacılarının şehadeti ile olay tesbit edilir. Hakemlerin reddetme yetkileri vardır. Hakemler kendileri soruşturamazlar.

 

Madde 11- Davalı mahkum değildir. Kimse tutuklanamaz, göz altına alınamaz, yakalanamaz. Mahkemeye gelmeyenin hukuki koruması kalkar. Her bucağın kendi ceza mevzuatı vardır. O bucakta bulunanlar ancak bu cezalarla cezalandırılabilir. Bedeni cezalardan fazla tazminata dönüşenlerin cezası bucaktan ayrılınca tazminata dönüşür. İli dışına çıkan kimseye affa dönüşmeyen cezalar uygulanmaz. İl yasalarında da suşsa, o ili terk etme zorunluğu vardır. Ülke yasalarında da suçsa o ülkeyi terk etme zorunluğu vardır. Sürgün sitelerine gidenlere bedeni ceza uygulanmaz. Hapishane yoktur. Zorunlu çalışma yerleri vardır. Zorunlu çalışma yerlerine mahkum  olmayanların   giriş ve çıkışları serbesttir. Mahkum olanlar dışarı çıkamaz. Öldürülürler.

Madde 12- Kimse aleyhine kendisine gizli bir dosya tutulamaz. Herkesin gizli bir dosyası vardır. O dosyayı kişi yalnız kendisi görür. Bir de istediği kimseye istediği taraflarını gösterir. Bucak başkanı ve evrak sorumlusu dışında kimse gizli dosyaya bakamaz, bilgi alamaz. Soruşturmacılara göstermemesi, soruşturmacıların kanaatine etki eder.

Madde 13- Bir bucağa veya ocağa girmek için o bucak sakinlerinin birinden zımni de olsa dâvetlisi olmak gerekir. Bucak ve semt yerleri bucaktakilere, il ve ilçe merkez yerleri il sakinlerine, ülke ve bölge merkezlerine ait yerler ülke vatandaşlarına, Mekke ve kıta merkezleri bütün insanlara açıktır. Bunların buralarda yerleşme, dolaşma, üretme, alma ve satma hakları vardır. Herkes kendi ülkesi dahil dışarı çıkma hakkına sahiptir. Çıkış izni isteyenlerle savaşmak meşrudur.

 

Madde 14- Serbest bölgelere giren kimseler merkezi yönetime tâbidirler ve onların korumasındadırlar. Suç işlendiği bucağın hukukuna göre    ???    görin     hukukuna göre cezalandırılır. Kişinin bulunduğu yerin hukukuna göre infaz edilir. Suçlunun teslimi istenemez. İsteyen bucak suçluyu kabul etmez. İnfaz etmezse diyetini öder.   

 

Madde 15- Bucak ve ocak başkanları suçsuz da olsa bucaklarından istedikleri kimseleri çıkarma hakkına sahiptirler. Tüm haklarını eksiksiz ödemek zorundadırlar. Çıkarılan kimsenin o bucukta hukuki korumacılığı yoktur. Herkes her zaman bucağını veya ocağını değiştirme hakkına sahiptir. Maddi zarara sokulmaz. Kamu değerlerini alır, gideceği yerde verir. Geleceğin demokrasisi, ocak veya bucağı değiştirmek, dayanışma ortaklıklarını değiştirmekle sağlanacaktır. Ekseriyet seçimi meşru değildir.

 

Madde 16- Yakınlarla veya gizli cinsi ilişki kurmak yasaktır. Bir kadının üç  ay ı  veya hamile ise doğumu beklemeden ayrı iki  erkekle cinsi ilişki kurması yasaktır. Bunun dışında bulaşıcı hastalıkla ilgili kamu koruma hükümleri saklı kalmak üzere cinsi ilişki kurmak serbesttir. Ancak doğacak çocuğun anne ve babasına karşı doğan hakları korunur. Anne doğurup büyütmekle, baba kendisinin ve annesinin geçimini sağlamakla yükümlüdür. Bu sınırlar içinde cinsi ilişki sözleşmesi serbesttir. Çıkan anlaşmazlıkları hakemlerden oluşan tarafsız ve bağımsız yargı çözer. Cinsi ilişkiler zorlanarak da yapılmış olsa hukuki haklar doğar. Çocuklar anne - babasından başka diğer usul ve füruu ile, kardeşler ve kardeşlerin füruu ve usulün kardeşleri ile cinsi ilişki kuramazlar. Bucaklar kendi bucaklarında başka cinsi ilişki yasağını da koyabilirler. Hukukta geçerlidir.

 

Madde 17- Kişi işgal ettiği yeri kullanmakta serbesttir. Başkasına devredemez. Varislerine intikal etmez. Bir işletmeye mâlik olmak için o işi bilmek gerekir. Bu mülkiyet ancak diğer ehliyetli kimseye devredilebilir. Vasiyetle intikal eder. Emeği geçen herkes emeğinin depolandığı yerin mâlikidir. Ondan yararlanma hakkı vardır. Başkalarına devredebilir. Paylar tecezzi eder. Miras yoluyla intikal eder. İşletme mâlikleri yerleri boş tutamazlar. Tutarlarsa alınır. Yararlanma mülkiyeti kimsenin elinden alınamaz. Yararlanma hakkına el konabilir. Ölümüne kadar beklenir.

 

Madde 18- Din, ortak duygulara sahip kimselerin oluşturduğu dayanışma ortaklığıdır. Ocakların tek dini vardır. Bucaklarda ilmî dayanışma ortaklıları ile dinî dayanışma ortaklıkları birleştirilmiştir. İl, ülke ve insanlıkta din ve mezhepler hâlinde teşkilâtlanmışlardır. Dinî kuruluşlar halkın isteklerini tesbit ederler, yerine gelip gelmediğini denetleyip ilgililere bildirirler. Bir yerde bağımsız dinî mezhep oluşturabilmek için o yerin en az yirmide birinin birleşmesi gerekir. En çok beşte biri birleşebilir. Fikrî hak ve hürriyetler dinî dayanışma ortaklıklarınca korunur. İhmalden doğan zararları dinî dayanışma tazmin eder.

 

Madde 19- İlim, aynı fikirde olanların kurdukları bir dayanışma ortaklığıdır. Bucaklarda ilk, illerde orta, ülkede yüksek, insanlıkta üstün öğrenimi yapılır. Öğrenim serbesttir. İmtihanlar ortaktır. Ehliyetler teminatlıdır. Kişilerin fikrî haklarını ilmî dayanışma ortaklığı tazmin eder. Bilgisizlikten doğan zararları ilmî dayanışma ortaklığı tazmin eder.

 

Madde 20- Kişiler serbest sözleşmelerle ortaklık veya cemiyet kurabilirler. Topluluğa katılma hakkı her zaman mahfuzdur. Ekseriyet sistemiyle yönetimi değiştirme yoktur. Ayrılana sözleşmede gösterilen haklar verilir. Kimse bir topluluğa katılmaya veya orada kalmaya zorlanamaz.

 

Madde 21- Ocakta ve bucakta meclisi halk oluşturur. Doğrudan yönetim vardır. Ocak şûrası ocak meclisidir. Bucak şûrasını dayanışma ortaklıkları sorumluları oluşturur. İl merkez ocaklarının meclislerini il halkının ilmî temsilcileri oluşturur. İl ve ilçe yönetimleri meclisten oluşan ilmî, dinî, meslekî veya siyasî şûralar oluşturur. Ülke meclisini halkın ilmî temsilcileri oluşturur. Ülke ve bölge yönetimlerini meclisten oluşan ilmî, dinî, meslekî ve siyasî şûraları yapar. İnsanlık meclisi ülke ilmî şûra başkanlarının atadığı ilim adamlarından oluşur. İnsanlık yönetimi meclisinin oluşturduğu ilmî, dinî ve meslekî şûralar yönetir.

İlk ehliyetliler semtlerde, orta ehliyetliler bucaklarda, yüksek ehliyetliler ülkede, üstün ehliyetliler insanlıkta, kamu hizmeti yapma ehliyetine sahiptirler. Bunların meslekî faaliyet gösterebilmeleri için ilmî, dinî, meslekî ve siyasî dayanışma ortaklıklarından ehliyet almış olmaları gerekir. Ayrıca meslekî faaliyet gösterebilmeleri için çevre halkının en az %5’inin hizmetini kabul etmiş olmasını gerektirir. Bunların hizmet karşılığı kamuca sorumlulukları ile orantılı olarak ödenir.

 

Madde 22- Yeryüzü insanlığındır. İnsanlar işgalle bölüşerek yaşarlar. Çalışmayan veya çalışamayanın kira payı vardır. O bununla yaşama hakkına sahiptir. Bu haklar bucak, il ve ülke üretimlerinde alınan kamu payı ile sağlanır. Bucak gelirlerinin 12’de biri fakirlere, 12’de biri yoksullara verilir. Devlet gelirlerinin 12’de biri yoksullara, 12’de biri yaşlılara, 12’de biri de küçüklere verilir. İl bütçesinin yarısı devlet, diğer yarısı da bucak bütçesi olarak bölüştürülür. Kamu payı sanayide ve inşaatta beşte bir, tarımda onda bir, ticarette sermayeden alınır ve yılda kırkta bir alınır.

 

Madde 23- Halka yaşama kredisi verilir. Mağazalara peşin para ile sipariş verirler,  mağazalar tüccara peşin paralı sipariş  sipariş verir. Tüccar peşin para ile işyerlerine sipariş verir. İşçiler ücretlerini yılbaşında peşin alırlar. Hammadde peşin yılbaşında sipariş alınır. Tüccar ürettirdiği malın bir kısmını yurt dışına ihraç eder, karşılığında ithalat yapar ve siparişleri kapatır. Herkese çalışma kredisi verilir. Kimin inşaatında çalışırsa ücreti o inşaat üzerine şarj edilir ve devlet karşılığını nakit olarak işçiye öder. Binayı borçlandırır. Böylece herkese iş bulunmuş olur.

 

Madde 24- Devlet kişilerin yaşamalarını vergi yoluyla, çalışmalarını da çalışma karşılığı güvence altına almıştır. İşverenle işçi eşit hâle getirilmiştir. Aidatsız kamu sigortası yapılmıştır. Artık devlet işverenle işçi arasına girmez. Serbest olarak sözleşme yaparlar.

 

Madde 25- Kredi alıp çalışanlara çalışma kredisi verilir. Çalışmayanlara ise emeklilik karşılığı verilir. Hastalık hallerinde de emekli statüsü işler. Çalışmayan kimsenin yükü işverene yüklenemez. Bedenen aciz olanların hizmetini yakınlıları yapar. Devlet yardımı görenler değil yardım verene bağlar. Yakınlısına baktığı için kişi kamudan pay alır. Bu yakınlar arasındaki bağı yüceltir.

 

Madde 26- Kişinin eğitim alma hakkı vardır. Bir şeyleri öğrenen imtihana girer, başarısına göre ödül alır. Ayrıca her yıl kamu imtihanlarını başaranlara ilmî ve meslekî derecelerini yükseltme imkânına sahiptir.

Eğitimde tek düzeylik aranmaz, karşılıklı tartışma yoluyla birlik aranır.

Küçüklerin eğitimini 7 yaşına kadar anası yapar. 10 yaşından sonra 15 yaşına kadar babası seçer. Ondan sonra kendisi seçer. 7 yaşından sonra çocuk anne veya babasının tercihini yeğleyebilir.

 

Madde 27- Kişiler yapacaklarını kendi içtihatları ile belirlerler. İçtihat edemeyenler müçtehitlerini içtihatla seçerler. Onu da yapamıyorlarsa anne ve baba kendi konularında ne yapacaklarına karar verirler.

 

Madde 28- Bu bildirideki hakları gerçekleştirmek bu bildirgeyi kabul eden herkesin görevidir. Bunun için kendisi elinden geleni yapmakla yükümlü olduğu gibi, bunun için örgütlenme çabasına girmekle de yükümlüdür.

 

Madde 29- Herkes ehliyeti kadar yükümlüdür, yükümlü olduğu kadar yetkilidir, yetkili olduğu kadar sorumludur ve sorumlu olduğu kadar hak sahibidir. Bunu sonuçta ürün olarak alır.

Kişi bulunduğu ülkenin mevzuatına uymalıdır.

Bir hak o hakkı imha edecek şekilde kullanılamaz. Liberalizmde kapitalizme müsade edilemez. Tekel önlenir.

 

Madde 30- Bu bildiri yıkmak için değil yapmak için; çatıştırmak için değil uzlaştırmak için; baskı için değil hürriyetlerin tesisi için; hakları daraltmak için değil hakların gerçekleşmesini sağlayan düzenin gelmesi için hazırlanmıştır.

 

SONUÇ:

  1. Mala - Mal Mağazaları kurularak herkese iş ve aş sağlanması için çalışılacaktır.
  2. Demontabl Ahşap Ev Ortaklıkları kurularak “Adil Düzen Siteleri”nin oluşması sağlanacaktır.
  3. Bu market ve sitelerden gelecek paylarla Araştırma Merkezleri oluşturulacaktır.
  4. Bu marketlerden gelen gelirlerle Yardımlaşma ve Dayanışma Müesseseleri oluşturulacaktır.

 

Bütün bunların halka ulaşmasını sağlamak için bir siyasi parti ile birlikte hareket etme istihdaf edilmiştir. Karşılıklı dayanışma ve yardımlaşma yolu tutulmalıdır.

 

 

 


LİBERAL DEMOKRAT PARTİ-BESİM TİBUK PARTİSİ -KRİTİĞİ
1-ADİL DÜZENE GÖRE-LİBERAL DEMOKRAT PARTİ
2946 Okunma

© 2024 - Akevler