PEYGAMBERLER SİSTEMİ VE ÇÖKEN SOVYETLER BİRLİĞİ SORUNU ÇÖZÜMÜ
Süleyman Karagülle
1324 Okunma
TAKDİM VE ÇÖZÜM-1994

 

'PEYGAMBERLER SİSTEMİ'

AÇISINDAN

 

ÇÖKEN SOVYET SOSYALİZMİ

 

VE

 

Ç Ö Z Ü M   ÖNERİLERİMİZ

 

 

 

"Ey İnsanlar!

Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık

ve birbirinizi tanımanız için sizi

milletlere ve kabilelere ayırdık."

(Hucurât[49];13)

 

 

 

T A K D İ M

 

 

S L A V  DÜNYASI

 

DOĞU SLAVLARI

Ruslar: Grek Ortodoks

Ukraynalılar: Grek Ortodoks ve Katolik Grek

Beyaz Ruslar: Grek Ortodoks

 

BATI SLAVLARI

Polonyalılar: Roman Katolik

Çekler: Roman Katolik

Slovaklar: Roman Katolik ve Protestan

Lusasienler: (Sorbes ve Wendes) Katolik

 

GÜNEY SLAVLARI

Sırplar: Grek Ortodoks

Hırvatlar: Roman Katolik

Slovenler: Roman Katolik

Makedonlar: Grek Ortodoks

Bulgarlar: Grek Ortodoks

 

TOPLAM SLAV NÜFUSU

240 MİLYON

 

Bizler, başlangıç olarak Rusya/Sovyetler Birliği Eski Ankara Büyükelçisi ve şimdiki Dışişleri Bakan Yardımcısı Albert ÇERNİÇEF'e, Üstad Süleyman KARAGÜLLE ve Prof.. Dr. Necmeddin ERBAKAN'ın yönetim ve başkanlığında, Prof.Dr. Arif ERSOY, Doç.Dr. Süleyman AKDEMİR, Prof. Ali ERİŞEN, Doç. Dr. Ali SAYI'dan oluşan bir 'ekip' ile, Ankara'daki Rusya Büyükelçiliğinde üç 'Adil Düzen Brifingi' vermiştik. Üstad Karagülle de, üç yıldır Orta Asya/ Kırgızistan'da yaşıyor ve çalışmalarını orada sürdürüyor...

 

T Ü R K  DÜNYASI

 

BALKANLAR'da

BOSNA'dan başlayıp,

Sancak - Kosova - Makedonya - Bulgaristan - Trakya ve

TÜRKİYE üzerinden ORTA ASYA'ya;

KAFKASYA ve TÜRKİSTAN'ın nihayetinde,

Moğolistan ve Çin'in içlerine kadar uzanan eski İPEK YOLU güzergâhında;

Kesintisiz bir çizgide uzayıp giden geniş bir coğrafyada,

Tek kelimede ifade edersek: AVRASYA'da,

TÜRK BOYLARI yaşamaktadır.

 

Bugün bütün dünyada yaşayan

250 MİLYON TÜRK kökenli nüfusun % 42'si ve tahminen

115 MİLYONu BAĞIMSIZ DEVLETLER TOPLULUĞU

içinde yaşamaktadır.

 

290 milyon toplam SOVYET nüfusun yaklaşık olarak

% 40 TÜRK ve bu büyük topluluk yani

YÜZ MİLYON TÜRK

YETMİŞ YIL süreyle

Dünyadan gizlenmiş.

 

BATI uçtaki ARNAVUTLUK ve BOSNA'dan başlamak üzere,

DOĞU uçtaki TÜRKİSTAN ve Dış MOĞOLİSTAN'a kadar;

Bu geniş halkada ve coğrafyada toplayabileceğimiz,

KUZEY İSLÂM DÜNYASI diyebileceğimiz,

TÜRK DEVLETLER TOPLULUĞU;

30 DEVLET veya TOPLULUK

olarak yaşamaktadır.

 

 

TÜRKLER'İN YAŞADIKLARI BÖLGELER

 

I- TÜRKİYE

 

II- BALKAN YARIMADASI:

1.Bosna-Hersek, 2 Sancak, 3.Kosova, 4.Bulgaristan, 5.Yunanistan, 6.Sırbistan,

7.Makedonya, 8.Hırvatistan, 9.Romanya, 10.Karadağ, 11.Slovenya, 12.Arnavutluk

 

III- KAFKASYA VE AZERBAYCAN

1.Azeri Türkmenler, 2.Dağıstan Türkleri, 3.Kumuklar, 4.Karaçaylar, 5.Balkarlar,

6.Nogaylar, 7.Starapol Türmenleri, 8.Abazalar, 9.Çeçenler, 10.Inguşlar,

11.Müslüman Gürcüler

 

IV-ORTADOĞU VE AFGANİSTAN

1.Irak, 2.Suriye, 3.Kıbrıs, 4.İran, 5.Afganistan

 

V- BATI TÜRKİSTAN

1.Kazaklar, 2.Özbekler, 3.Kırgızlar, 4.Türkmenler, 5.Karakalpaklar, 6.Uygurlar

 

VI- DOĞU TÜRKİSTAN

1.Uygurlar, 2.Kazaklar, 3.Kırgızlar, 4.Sarı Uygurlar ve Salurlar

 

VII- İDİL-URAL TÜRKLERİ

1.Tatarlar, 2.Çuvaşlar, 3.Başkırtlar, 4.Tepterler

 

VIII- YAKUTİSTAN VE SİBİRYA TÜRKLERİ

1. Yakut Türkleri, 2. Altay Türkleri, 3.Hakaslar, 4.Tannu-Tuva Türkleri,

5.Tobol Tatarları, 6. Doğu Sibirya Türkleri

 

REŞAD NURİ EROL

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KÂİNAT, DÜNYA VE İNSANIN YARADILIŞI

 

Allah, çağımızdan on milyar yıl önce kâinatı yoktan var etti. Kâinat, başlangıçta sonsuz kitle yoğunluklu ve sıfır boyutlu bir nokta idi. Işık hızı ile büyümeye başladı ve bugünkü evren oluştu. Kâinat halen büyümeye devam etmektedir...

 

Allah, galaksileri yarattı. Galaksilerin içinde yıldızları oluşturdu. Yıldızların etrafında gezegenler dönmeye başladı. Gezegenlere canlılar yerleştirdi. Bu canlılar arasında da insanı yarattı...

 

İlk insan Hz. Adem yeryüzüne eşi ile birlikte getirildi ve bir meyve bahçesi içine yerleştirildi. Yeryüzündeki ilk insan, çağımızdan elli milyon yıl önce varedilmiştir. O zamanın insanı uzun ömürlüydü ve ortalama olarak 'bin yıl' kadar yaşıyordu...

 

Daha sonraki dönemlerde insanlar tutuculuk yaptılar, ilâhî sistemden saptılar, düzenlerini değiştirdiler ve bozuldular. Bunun üzerine Allah yeryüzüne yeni bir nesil getirmek istedi. Allah, Hz. Nuh Peygamber'e, bir gemi yapmasını emretti. Hz. Nuh(a.s)a uyanlar, onunla birlikte gemiye bindiler. Hz. Nuh'un üç oğlu ve eşleri gemiye binmişler, bir oğlu ise gemiye binmeyi reddetmişti. Bundan sonra büyük bir tufan koptu, bütün yeryüzünü sular ve denizler kapladı, Hz. Nuh'un gemiye binmeyi reddeden oğlu dahil bütün insanlar yok olup gittiler. Yeryüzünde sadece gemideki insanlar kaldı. Sonunda Nuh'un Gemisi, Doğu Anadolu'daki Cudi Dağı'nda karaya oturdu. Gemiden çıkan insanlar yeryüzüne dağıldılar...

 

 

KAVİMLERİN KAYNAĞI VE İNSANLIĞIN SERÜVENİ

 

Hz Nuh(a.s)ın gemiye binmeyi kabul eden üç oğlunun isimleri HAM, SAM ve YAFES idi. Gemi Cudi Dağı'na oturduktan sonra, Hz. Nuh'un üç oğlu yeryüzünün üç yönüne doğru harekete geçtiler. SAM güneye, HAM batıya, YAFES ise doğuya doğru gitti. Gittikleri yerlerde, zamanla çoğalmaya başladılar...

 

SAMİLER, sürekli olarak güney bölgelerinde kaldılar.

 

Batıya giden HAM'ın çocukları iki ana kola ayrıldılar: Bir kısmı güneye gittiler ve AKDENİZ Irkı'nı oluşturdular. Diğer bir kısmı da kuzeye gittiler ve CERMEN Irkı'nı oluşturdular.

 

Doğuya giden YAFES'in çocuklarından güneye gidenler ÇİN Irkı'nı, kuzeye gidenler de MOĞOL Irkı'nı oluşturdular. Kuzeyde yaşayanlar ata binmeyi ve bozkırlarda yaşamayı öğrendiler, savaşçı ve yağmacı bir kavim oldular. Zaman zaman güneye doğru göç edip buralardaki bölgelere yerleştiler.

 

Moğollar ile Cermenler, kuzey bölgelerinde çoğalarak komşu oldular. Zaman zaman aralarında savaşlar oldu. Cermenler'den Moğollar'ın tesirinde kalan ve onlarla karışan ırktan SLAVLAR oluştu. Moğollar'dan Cermenler'in tesirinde kalıp onlarla karışan ırktan da TÜRKLER oluştu. Böylelikle kuzeyde dört ana ırk oluşmuş oldu: Moğol, Cermen, Slav ve Türkler. Cermen ve Moğollar saf ırk olarak kaldılar. Slavlar'ın babaları Cermen, anaları Moğol; Türkler'in ise babaları Moğol, anaları Türk'tür. Böylece bu iki ırk da iki taraftan birbirlerine akrabadır.

 

Slavlar'ın bir kısmı daha sonra güneye indiler ve İranlılar ile Hintliler'i oluşturdular. Türkler de Orta Doğu bölgesine indiler ve Sümerler ile bugünkü Türkiye/Anadolu Türkleri'ni oluşturdular. Onların bir kısmı da daha sonra Samiler ile karışmışlardır.

 

Türkler ve Slavlar, sürekli olarak birbirleriyle savaşmışlar ve birbirlerine karışmamışlardır. Ancak hiçbir zaman da birbirlerini topyekün imha etmeye kalkışmamışlardır. Tarihin belli bir  döneminde, Türklerin kurmuş olduğu Altınordu Devleti tüm Slav ırkını hakimiyeti altına almıştır. Ancak bu hakimiyet döneminde Slavlar'ın gelişmesini sağlamış ve onları imha etmemiştir. Daha sonra Rus Çarlığı da, Anadolu Türkleri hariç bütün Türkleri hakimiyetine almış ama onları imha etmemiştir.

 

Sosyalizm yönetimi, Çar yönetiminin devamı olmuştur. Sosyalizm yönetimi de, Rus dilini zorla dayatma uygulaması dışında, hakimiyeti altına aldığı ırkları imha etmemiştir. Sosyalizm döneminde, Ruslar dahil bütün halklara zulüm yapılmıştır. Bu dönemde sadece Ruslar'a yapılan zulmün daha hafif geçmiş olduğu söylenebilir. Ama sistemden kaynaklanan zulmü hep birlikte yaşamışlardır.

 

Görülüyor ki, Sam'ın çocukları ile Ham'ın çocukları birlikte yaşamasını bilmiyorlar veya beceremiyorlar. Araplar ise gittikleri yerleri Araplaştırmış ve kendi bünyelerinde eritmişlerdir. Avrupalılar da ülkelerine gelen yabancıları imha etmişlerdir. Bunun en tipik örneği İspanya'dır. Müslümanlar bin sene kadar bu ülkede kalmışlar, ancak sonunda tek bir Müslüman bırakılmamacasına, yerinde imha edilmişlerdir.

 

Yirminci yüzyılın birinci yarısında, hanedana dayalı imparatorluklar ve krallıklar yıkılmış, yerlerine cumhuriyetler ortaya çıkmıştır. Bu yeni yönetim biçimi bütün dünyayı kaplamış ve yayılmıştır. İngiltere, sembolik olarak krallık düzenini korumuş gibi görünse de, bu sadece göstermelik bir uygulamadır. Bu arada Rus Çarlığı da yıkılmış ve Sosyalizm düzeni kurulmuştur.

 

Geniş toprakları ve ağır iklim şartları sebebiyle, sosyalizmin hükümran olduğu bölgelerde 'liberal ekonomi' uygulanamazdı. Kapitalizmi besleyebilecek bir gelişmenin varolması da sözkonusu değildi. Bu bölge ülkeleri için en uygun sistem sosyalizmdi ve dolayısıyla sosyalizm hükümran oldu ve yerleşti. Oysa batıda kapitalizm; Türkiye'de ise liberalizm hakim oldu.

 

 

SOSYALİZM ÇÖKTÜ, KAPİTALİZM DE ÇÖKÜYOR...

 

Sosyalizm sistemi çöktü. Bu çöküntünün önemli sebepleri vardır. Kısaca izah edelim: Kapitalizm, monopol yönetim biçimidir ve bu sistem son üç asır boyunca bütün dünyayı bir ahtapot gibi sarmıştır. Bu sistem sayesinde sermaye terakümü gerçekleşti ve dünya sanayileşti. Oysa sanayi devriminden sonra monopol sistem uygulamasına gerek yoktur. Çünkü sanayide standartların oluşması sayesinde, artık 'ortaklık sistemi' içinde de büyük sanayi gerçekleşebilmektedir. Monopol sistem ise, sosyal açıdan çökmektedir. İşte sosyalizm, monopolizm çöktüğü için çökmüştür ve dolayısıyla kapitalizm de onunla bağlantılı olarak çökmektedir...

 

Aslında uygulama olarak bugün kapitalizm de yoktur; sosyalizm vardır. Kapitalizmde devlet ekonomiye müdahale edemez. Karşılıksız para basamaz. Kapitalizmde devletin payı beşte birler cıvarındadır. Oysa günümüzde bütün devletlerin merkez bankaları vardır ve istedikleri zaman istedikleri gibi para basıyorlar. Millî hasıladaki devletin payı da % 50'den daha yüksek miktarlara ulaşmıştır. İşte asıl bu uygulamanın adı 'sosyalizm'dir; 'kapitalizm' değildir. İstedikleri kadar kendilerini 'kapitalizm' olarak isimlendirsinler; gerçekte bu uygulamaların asıl adı 'sosyalizm'dir.

 

Monopol sistemlerin çöküşüne 'enflasyon' sebebiyet vermektedir. Faiz enflasyonu, enflasyon işsizliği, işsizlik açlığı, açlık borcu, borç yolsuzluğu, yolsuzluk rüşveti, rüşvet anarşiyi, anarşi de terörü doğurmakta ve sonunda devlet çöküp yok olmaktadır. Enflasyon miktarı % 10'un altında olursa dengede tutulabilmektedir. Ancak % 10'ları aştığı zaman, sürekli olarak artar ve faizli sistem içinde bu enflasyon yükselişi hiçbir şekilde durdurulamaz. Amerika'da (ABD) da enflasyon % 10'ların üzerindedir. Japonya ve Almanya'nın desteği ile şimdilik korunur gibi görünmekte ise de, Amerikan ekonomisi de çökmektedir. Dolayısıyla yıkılan ve çöken sadece sosyalizm değildir; kapitalizm de yıkılmakta ve çökmektedir.

 

 

SOSYALİZM NEDEN KISA ÖMÜRLÜ OLDU?

 

Sosyalizmin kapitalizmden daha kısa ömürlü oluşunu da şöyle izah edebiliriz: Sosyalizm tabiî ve sosyal kanunlara aykırı hedefler gözetledi ve kâinatın nizamını değiştirmek istedi. Oysa biz insanlar, tabiî ve sosyal kanunlardan ancak yararlanabiliriz; onları değiştiremeyiz. Tabiî ve sosyal kanunları değiştirmek imkânsızdır ve ütopiktir. Sosyalistler bir ütopya peşinde koştular ve sonunda yıkıldılar.

 

'Tanrı yok!' dediler; oysa tanrı vardı. Tanrısız kâinat olamazdı. Yok olduğu farzedilen O tanrı, topsuz tüfeksiz, ordusuz askersiz, teşkilatsız partisiz olduğu halde sosyalizmi yere serdi. Böylece fiilen tanrının yani Allah'ın varlığı kanıtlanmış oldu. Artık Marks ve Lenin yok ama bütün çocuklar ve insanlar, buna rağmen 'ekmek' ve 'şeker' yiyorlar. Yetmiş yıldır okullarda küçücük ve taze beyinleri kandırmak için oynanan tiyatrolara da kesin bir evap verilmiş oldu; demek ki Allah bütün insanlara ve çocuklara 'ekmek' ve 'şeker' yani 'rızık' veriyormuş.

 

Sosyalistler, 'mülkiyet yok!' dediler; oysa mülkiyet vardı. İnsanlar, ilk yaratıldıkları andan itibaren mülkiyet içgüdüsü ile varedilmişlerdi. Marks'ın felsefesi, Lenin'in uygulamaları, Stalin'in dikta kırbacı ve daha nice zalimane uygulamalar, kesinlikle insanlardaki mülkiyet arzusunu ve içgüdüsünü yenemedi. Bizzat komünistler ve en yüksek seviyedeki partili bürokratlar bile, sürekli olarak iktidarda olmanın nimetlerinden yararlanmak suretiyle çalarak ve gizli gizli mal biriktirerek zengin oldular. Sosyalizmi, öngörülen ütopik ideallerin aksine, bizzat kendi adamları yani yöneticileri yıktılar.

 

'Aile yok!' dediler; oysa ilk insanlar bir anne-babadan ve çocuklarından yani yeryüzündeki 'ilk aile'den meydana gelmişlerdi ve 'aile kurumu' her zaman vardı. Aileyi yok sayan bu gerçek dışı düşüncelerini yetmiş yıl boyunca hiçbir zaman uygulamaya koyamadılar. Çünkü hem Lenin'in, hem Stalin'in, hem bütün önde gelen liderlerin ve bütün komünistlerin, sadece kendilerinin olan eşleri ve çocukları yani aileleri vardı. Her komünist kendi yakınlarını özenle koruyordu. İnsanlığın bu temel kurumu konusunda da, komünizmin teorisi ile uygulaması çok farklıydı.

 

'Millet yok!' dediler; oysa millet vardı. İnsanlar önce aileler, daha sonra kabileler ve kavimler olarak yaratılmışlardı. Başlangıçtan beri bu böyleydi ve hiçbir güç bunu değiştirememişti; sosyalizm veya komünizm de değiştiremezdi. Sosyalist Sovyet Yönetimi, milletlerin kaynaşmasını sağlayamadığı gibi aralarında müzmin düşmanlıkların ve çatışmaların meydana gelmesine sebebiyet verdi. Bu saydıklarımız, olumsuzlukların sadece birkaçı. Sosyalist Sovyet Sistemi ile ilgili olarak bunlara benzer daha nice olumsuzluklar sıralanabilir. Ama sadece bu saydıklarımız bile, bir sistemin yıkılması için yeterlidir.

 

 

SOSYALİZM DAHA İYİ UYGULANABİLİRDİ

 

Oysa sosyalizm, pekala bundan çok daha iyi bir şekilde uygulanabilirdi. Şöyle ki:

 

a) Dinler organize olacak ve her din kendi propagandasını devletin imkanlarını da kullanarak yapacaktı. Ateistler de organize olup onlar da aynı şekilde devlet imkanlarından yararlanabilirlerdi. Böylece din adamlarının sömürüsüne de son verilir ve herhangi bir dinin monopol oluşturması önlenebilirdi. Bu olumlu uygulama sayesinde sosyalizm, bütün dindar insanları ve ateistleri kendi tarafına; sadece sahtekar ve çıkarcıları da karşısına almış olurdu.

 

b) Sektör monopolü yerine devlet monopolü oluşturulurdu. Büyük işler devletçe organize edilir ve bu uygulama sayesinde monopol önlenirdi. Bu arada insanların mülk edinme istekleri engellenmez, halk kendi mülküne sahip olur ve yaygın mülkiyet dağılımı devam ederdi. Böylece her mülk sahibi sosyalizmin yanında olur ve destekler; sistem sadece büyük kapital sahiplerini karşısına almış olurdu.

 

c) Aile imtiyazları ortadan kaldırılır, bu uygulama sayesinde aile kurumu daha sağlıklı bir biçimde korunmuş olurdu. Aslında netice itibariyle uygulama da böyle olmuştur. Ne var ki, evlilik müessesesi ya hiç düzenlenmemiş ya da Hıristiyanlığın etkisi ile monogamiye ve serbest ilişkiye dönüştürülmüştür. Bu uygulama da, huzursuzluğun ana kaynaklarından biri olmuş, insanlığın temeli olan bu müeseseyi daha da yozlaştırmış ve dolayısıyla aile kurumunu da yanına değil karşısına almıştır.

 

d) Nihayet, önemli ve temel bir uygulama olarak milliyetçiliğin yok edilmesi uygulamasına geçilmez; aksine her millî topluluğa iç işlerine karışılmayacak şekilde bağımsız topraklar verilir ve varlıklarını sürdürmeleri sağlanırdı. Sosyalist sistem bahane edilerek sadece Ruslar koruma altına alınmazdı. Sovyetler Birliği uygulaması ile sadece Rus emperyalizmi güdülmüş, büyük bir Rusya devleti yanında küçük ve parçalanmış ülkeler oluşturulmuştur. Ayrıca sürekli olarak bu küçük ülkelerin iç işlerine de karışılmıştır. Oysa sosyalizm sistem olarak her yerde bulunur ama yönetim merkezi olmayabilirdi.Böylece tüm kavimler, onları 'barış' içinde birleştirdiği için sosyalizmin yanında yer alır; sadece emperyalistler bu sisteme karşı olurlardı.

 

Sonuç olarak diyebiliriz ki, sosyalizm kapitalizmden kötü olduğu için değil; ütopuk hayaller peşinde koştuğu için ondan daha kısa ömürlü olmuştur. Bu gerçeğin tesbitinde çok büyük yararlar vardır. Eski sovyet halkları şimdi de başka bir ütopyanın peşindedirler. Yeni ütopyaları ve olmayacak hayalleri, kapitalizm ütopyasıdır. Ancak şu gerçeği çok iyi bilsinler: Bu ülkelere kapitalizm gelemez. Neden ve niçin gelemez? Bunu da tarihi gelişmeler ve gerçekler ışığında açıklamaya çalışalım.

 

İnsanlığın tarihi gelişim süreci içinde toprak monopolü olan feodalizmden aracı monopolü olan liberalizme geçilmiştir. Oradan da akçe/para/sermaye monopolü olan tüccar kapitalizmi doğmuştur. Tüccar kapitalizminden sonra sanayi kapitalizmi oluştu ve gelişti. Bu merhaleden sonra kuzeyde sosyalizm, batıda banka kapitalizmi (daha doğrusu banka sosyalizmi) oluştu ve yaygınlaştı. Devlet sosyalizmi ile banka sosyalizminin her ikisi de karşılıksız akçeye/paraya dayanmaktadır. Bu ikisi kardeş sistemlerdir. Adeta yapışık ikizler gibidirler. Kardeş sistemler birbirlerini geçemezler. Her ikisi de, içinde bulundukları durumdan kurtulabilmek için daha ileri bir sistem bulmak zorundadırlar. Ancak şu gerçek çok iyi anlaşılmalıdır: Banka kapitalizminden devlet sosyalizmine veya devlet sosyalizminden banka kapitalizmine geçilemez. Bunu denemek sosyal kanunlara aykırıdır ve ütopyadır.

 

Artık apaçık görünüyor ki, şu anda eski sovyet halkları yol ayırımındadırlar. İki ana ve temel problemi şöyle veya böyle çözmek zorundadırlar.

 

 

 

 

BİRİNCİ PROBLEM: İÇ SİYASET MESELESİDİR

 

Tarihte Türkler ile Slavlar, sürekli savaş ve çekişme içinde olmuşlar, zaman zaman biri diğerine hakim olmuş ve birkaç asır öyle yaşanmış; daha sonra da sıra ve nöbet diğer kavme gelmiştir. Bu durum, bir taraftan bu kavimleri birbirlerine yaklaştırmış; diğer taraftan birbirlerine düşman etmiştir. Olumlu bir etki olarak, taraflar arasında gelişme etkileşimini de gerçekleştirmiştir. Ancak kendi aralarındaki çekişmeler sebebiyle zaman zaman zayıf düştüklerinden, Moğol veya Cermenler'in bu bölgeleri istila etmesine sebebiyet vermişlerdir.

 

Şimdi ve bügünkü durumda ne yapılacaktır veya ne yapılmalıdır?

 

Ya bu eski tarihi gelenek devam edecek, çatışma ve çekişmeye dayanan karşılıklı hakimiyet sürdürülecek. Birimiz Cermenler'e, diğerimiz Moğollar'a dayanarak kavga, çekişme ve çatışmaya devam edeceğiz. Şimdiye kadar Batı dünyasına dayanarak Slavlar hakim oldu. Bundan sonra bizler de Doğu dünyasına ve mesela Çinliler'e dayanarak Slavlar'a hakim oluruz. Bu da bir yol ve çözüm şeklidir. Siz Slavlar bu politikayı sürdürmeye devam ederseniz; ister istemez biz Türkler de bu karşı siyasete devam ederiz!..

 

Biz madem ki birimiz hakim olunca diğerini imha edemiyoruz; o zaman barışa dayalı yeni bir sistem ve model içinde,birlikte ve beraber yaşamak zorundayız. Artık bunu öğrenme ve becerme devri geldi. Bugüne kadar olanlar oldu. Artık aklımızı başımıza alıp gerçekçi olmalı ve mantıklı hareket etmeliyiz. Tarihten ve geçmişimizden ibret almalıyız. İlmi verilerden ve gelişmelerden yararlanmalıyız. Her aklıselim ve sağduyu sahibinin kabul edip benimsiyeceği bu önerilerimizin aksine hareket edersek, ne olur? Öyle görünüyor ki, bugün sıra bize gelmiş bulunuyor. Bir müddet de biz size hükmedeceğiz. Bu devran böyle devam edecek ve bir gün sıra yine size gelecek. Dolayısıyla bu kader devridaim şeklinde devam edecek ve sürüp gidecektir. Eski sovyet halkları bu eski geleneği devam ettirebilirler. Kapitalizm ve sosyalizm arasında bocalayıp dururlar. Cermenler ve Moğollar arasında ezilip giderler. Kim bilir, belki de bir gün topyekün yok olurlar!..

 

İkinci bir çözüm yolu olarak ise, adil bir sistem bulunur. İki halkın barış içinde birlikte yaşayarak ilerleyebilme ve gelişebilme yolları ortaya konur; böylelikle insanlık âlemi içinde doğu ile batı arasında denge unsuru olur. Çağımızda teknoloji çok gelişmiştir. İlim çok ilerlemiştir. Birlik ve beraberlik içinde, eşit hak ve hukuka sahip olarak yaşarız. Kim bilir, belki de zamanla kaynaşır ve tek bir ırk bile olabiliriz. Böylece, tarih boyunca sürekli olarak birbirleriyle mücadele etmiş  taraflar olarak, bundan sonraki dönemlerde varlıklarımızı barış içinde korur ve hayatiyetimizi sürdürürüz.

 

 

PEYGAMBERLER SİSTEMİ

 

Bizler, eski sosyalist sovyet halklarına bir gerçeği haber vermek için bu kitapçığı yazıyoruz. Eğer siz birlikte ve barış içinde, bizimle beraber millî ve dinî varlıklarınızı serbestçe korumak istiyorsanız ve bunu sağlayacak bir sistem arıyorsanız, bu sistem hazırdır. Sizlere bu sistemi duyurmak ve sizleri ona davet etmek istiyoruz. Sadece sizin ve bizim değil, bütün insanlığın kurtuluşuna vesile olacak olan bu sistem 'Peygamberler Sistemi'dir.

 

'Peygamberler' diyorum ve bunu derken de kasdettiğim sadece bir tek peygamber değildir; bütün peygamberlerdir. Zira peygamberler insanlara ve kendi kavimlerine ayrı ayrı şeyler öğretmediler. Onlar bir tek şeyi öğrettiler: Birlik, beraberlik ve barış içinde mesut olarak yaşamak. İnsanlar peygamberlerin ne demek istediklerini geçmişte tam olarak anlamadıkları gibi; bugün de daha tam olarak anlayabilmiş değiller. Bu yüzden de her dönemde ancak anlayabildikleri kadar onların getirdikleri kaynak ve sistemlerden yararlanabildiler. Çağımızda da bizler,  daha fazla araştırarak ve anlayarak yararlanabiliriz. İnsanlık tarihinin bu döneminde ve bundan sonra, bunun gerçekleşeceğine inanıyoruz. Artık insanların başka çaresi kalmamıştır. Peygamberlerin gönderilme devri bittiğine göre, insanlar, kendi doğru yollarını kendileri bulacak ve sistemlerini bizzat kendi çabaları ile bulup uygulayacaklardır. Bunu da, 'peygamberler'in varisleri olan 'alimler' yapacaklardır.

 

 

PEYGAMBERLER 'DİN' GETİRMİŞTİR

 

Peygamberler iki önemli şey getirdiler: Bunlardan birincisi 'DİN'dir ve din sayesinde insanın nasıl iyi insan olabileceğini öğrettiler. İnsanların dareynde, dünyada ve ahirette, yaşarken ve öldükten sonra nasıl mesut olacaklarını anlattılar. Bu hususta dinler arasında eğitim farkı vardır. Hepsi de yeni bir yere götürseler de, takip edilen yollar ve metodlar arasında farklar vardır. Daha doğrusu ibadet şekilleri ayrı ayrıdır. Bu hususta her din mensubu diğerini serbest bırakacak, isteyen istediği peygamberin yolunu takip edecek ve cennete gidecektir. Çünkü dinlerin hepsi de tek bir kaynaktan gelmiş ve peygamberler Allah'tan getirdikleri yolu öğretmişlerdir.

 

Ne var ki, kapitalistler yani kendilerini diğer insanlardan üstün gören ve sürekli olarak onları sömürmeyi düşünen emperyalist zihniyetli sınıflar, böyle bir birlik ve hoşgörüden hoşlanmamışlar ve önce Hıristiyanlarla Müslümanları bin dörtyüz yıl kanlı savaşlara itmişler ve sürekli olarak boğuşturmuşlardır. Daha sonra bu boğuşma teizmle ateizm arasında sürdürülmüş; en sonunda da sosyalizm ve kapitalizm arası mücadele olarak takdim edilmiştir. Oysa bu kavga ve çatışma, emperyalist zihniyetli kapitalistlerin halkı ve bütün insanlığı sömürme taktiğinden başka bir şey değildir. Fanatik dindarlar, cennete yalnız kendilerinin gireceklerini; başka dine mensup olanların ise cehenneme gideceklerine inandırılmışlardır. Oysa Kur'ân bu görüşü şiddetle reddeder ve diğer peygamberlerin kitaplarında da böyle bir şeyin olmadığını belirtir; 'getirin ve gösterin öyleyse', diyerek meydan okur.

 

 

PEYGAMBERLER 'SİSTEM' GETİRMİŞTİR

 

Peygamberlerin getirdikleri ikinci önemli şey ise 'SİSTEM'dir. Dünya düzeni, model ve rejimdir. Sosyalizm ve kapitalizm, monopol sistemlerdir. Peygamberler ise antimonopol bir sistem ve düzen getirmişlerdir. Bu sistem, bütün peygamberlerde aynıdır ve hangi dine mensup olursa olsun aynı şekilde uygulanır. İşte bizim sizlere takdim edeceğimiz sistem de bütün peygamberlerde ortak olan, dini ve mezhebi, ırkı ve soyu ne olursa olsun, herkes için bu dünyada saadet kaynağı olan sistemdir. Bu kitapçık sizlere bu gerçekleri anlatmaya çalışacaktır. Bizim burada sizlere anlatmaya çalıştıklarımız üzerinde, uzun sürelerle dura dura, düşüne düşüne, tefekkür ede ede; gücünüz nisbetinde anlayabileceğinizi tam olarak anlayıncaya kadar tekrar tekrar okumanız gerekir. Bizler az şey söyleyip anlatacağız ama sizler çok şeyler anlayacaksınız. Kitapçık küçük ama içindekiler büyüktür. Anlattıklarımız, genel olarak hepimizin kurtuluşu, bütün insanlığın kurtuluşu açısından son derece önemlidir; aynı zamanda da anlaşılıp uygulanması açısından aciliyeti vardır. Her şeyden öne alınması gerektiği kanaatindeyiz. 'Teori' olmadan 'pratik' olamaz veya olsa da verimli ve bereketli olmaz. Sistem, model, düzen çalışmalarımıza öncelek vermeliyiz.

 

'Peygamberler Sistemi'ni kabul edip benimsediğimiz takdirde, yalnız Türkler ile Slavlar arasındaki kavga bitmeyecek, eski sosyalist sovyet ülkelerinde yaşayan bütün halkların herbirinin birbirleriyle olan çekişme ve çatışmaları sona erecek, yeni sistem sayesinde mücadele hayırda yarışa dönüşecektir. Dahası var, kişiler de birbirlerinin hasmı değil, dostu veya kardeşi olacaktır. Aradaki ihtilaflarda mahkemeler sadece kimin haklı olduğunu tesbit edecek, başkasının hakkını diğerine verecektir. 'Peygamberler Sistemi'nde insanlar Allah'a inanmaktadırlar. Kendilerine herhangi bir şekilde hakları olmayan haram lokma gelirse, onu kusacaklarını ve ayrıca bir gün mutlaka hesabını vereceklerine inanıp bilmektedirler. Bu sistemde inanan herkes, kendisine başkasının hakkı geçmesin diye uğraşır ve bu konuda son derece titiz davranır.. Genel barış ve güven ortamı işte böyle oluşur. Sosyal denge böyle sağlanır. Adil bir yönetim modeli ve biçimi böyle kurulur.

 

 

'PEYGAMBERLER SİSTEM'İ KOLAYDIR

 

'Peygamberler Sistemi'ni anlamak çok kolaydır. O kadar kolaydır ki, sistemi araştıran ve okuyan kimse hemen kavrar ve birden bire aklı karışır. Eğer okuyan kişinin gönlü ve iç dünyası kararmışsa, 'bu sistem bu kadar da kolay mı?', diye düşünür. Bu sistem bu kadar kolay olsa, herkes onu hemen anlar ve uygular, böylece problem biter, diye düşünür. Ya da, bu anlatılanlar ve ortaya konan 'sistem ütopiktir, kesinlikle uygulama imkanı yoktur!', der. Dümdüz ana caddeler ve sırât-ı müstakîm/doğru yol varken; yine sapa ve çıkmaz sokaklarda, dikenli keçi yollarında dolaşmaya devam eder. Bu güruhta olan ve orada kalmakta inad eden insanlara diyecek fazla bir sözümüz yoktur; Allah'tan hidayet ve doğru yola iletmesini dilemekten başka.

 

Ama okuyan kimsenin gönül gözü açık, kalbi aydınlık, aklı modern dünyanın saptırıcı bilgi kırıntıları ile karışmamışsa, en önemlisi de Hakk'a inanmış ve teslim olmuşsa; 'bu kadar basit, sade ve saflık derecesinde temiz bir yolu ve sistemi neden bugüne kadar düşünüp bulmadım ve gitmedim?', diye düşünür. Okuyan kimsenin içi kararmışsa ve gönlü de Hakk'a kapalıysa, bu kitapçığı sonuna kadar okumaya tahammül edemez ve bir yerinde takılıp aniden bırakıverir. Yine her zaman yaptığı gibi, yazılan veya söylenen 'hoş' ama içi hep 'boş' olan şeylerle oyalanmaya devam eder. Zaten, âyette de belirtildiği üzere bazıları için bu dünya, 'laibun/oyun' ve 'lehv/oyalanma' dünyası değil midir?.. Maalesef, böylelerine de bir diyeceğimiz yoktur!..

 

Ama gönlünüz geniş ve içiniz aydınlıksa, yazdıklarımızı zevkle okur, defalarca dönüp dönüp bir daha bir daha okumaya ve düşünmeye devam edersiniz; hatta bir müddet sonra elinize kalem alır ve siz de bizim gibi bu konudaki düşüncelerinizi yazmaya, yapılan çalışmalara katkılarda bulunmaya kalkışırsınız. Çünkü bu sistemde iyi niyetli herkesin faydalı tenkid, değerlendirme ve katkıları olabilir.

 

Bundan sonra artık yavaş yavaş 'Peygamberler Sistemi'ni öğrenme, ilgili kitapları okuma ve anlama, bu sisteme uygun bir hayat modeli ve dünya düzeni kurma çabası içine girersiniz. Hangi ırk veya dinden olursanız olunuz, sizin gibi inanmış kişileri sevmeye başlar, onlarla buluşup bir araya gelince ferahlık duyar, artık dünyaya ve insanlara başka bir gözle bakarsınız. Ümitsizlik denizlerinde boğulmak ve karanlık girdaplarda yok olmak üzere olan dünyanız, birdenbire aydınlanıverir ve artık ne yapacağınızı, neler yapmanız gerektiğini bilir hale gelirsiniz. Her bulunduğunuz toplulukta ve konuştuğunuz yerde, siz de bir ümit kaynağı ve 'Peygamberler Sistemi' bayraktarı olursunuz.

 

 

SOVYET HALKI KARAR AREFESİNDEDİR

 

Velhasılı kelam, sovyet halkı geleceği açısından son derece önemli bir karar vermenin arefesindedir: Eski kavga ve çatışmaları, intikam davalarını mı sürdürecek?.. Yoksa birlik, beraberlik ve barış içinde Allah'ın emrettiği ve peygamberlerin öngördüğü gibi mi yaşayacak?.. Her insan, bir taraftan kendi saadetini ararken, diğer taraftan öbür insanlarla da sağlıklı bir dayanışma çerçevesinde ve insan fıtratına en uygun bir sistem içinde mi olacak?.. Bu geniş coğrafyadaki iki ana grup ve kavim; Müslümanlarla Hıristiyanlar, Türklerle Ruslar, ne yapacaklar? Kavgaya, çatışmaya ve savaşa devam mı? Yoksa dost olup birlik ve beraberlik içinde, ilerleme ve gelişmeye devam mı edilecek?..

 

Ben Müslüman ve Türküm. Çalışma arkadaşlarımla beraber hepimiz öyleyiz. Çocukluğum Rus/Moskof düşmanlığı; gençliğim de Sovyet/komünist düşmanlığı ile geçti. Ama yaşım ilerleyip tecrübe sahibi olarak olgunlaşınca, bu düşmanlığın 'kapitalizm fesadı'ndan geldiğini anladım ve içimden attım. Türkiye'de solcu Ecevit'in CHP'si ile Müslüman Erbakan'ın MSP'sini, bir koalisyonda birleşip birlikte hareket etmeleri için destekledim. Bu koalisyon döneminde, son derece faydalı ve başarılı icraatlar yapıldı, Türkiye'de sömürücülerin beli kırıldı. O dostluk bugün de devam ediyor olabilir veya yeniden kurulabilir. Sizler de bizim gibi olabilir, bazı cahiliye devri adet ve düşüncelerini kafanızdan atabilirsiniz. Bütün insanlarla aramızda bir barış köprüsü kurulur ve hep birlikte çatışmadan çıkar paralelliği içinde yaşamayı öğrenebiliriz. İyi niyetli olur, kötü niyetlilerin de oyununa gelmezsek, bunu başarabilir ve becerebiliriz. Neden olmasın ki? Denesek, ne zararımız olur? Bugün olduğumuzdan daha kötü bir duruma mı düşeriz?..

 

 

 

 

İKİNCİ PROBLEM: REJİM MESELESİDİR

 

Sovyet halkı şaşkındır. Yetmiş yıllık rejim uygulamasını terketmiş ve bırakmıştır. Yeniden aynı yanlışa ve dünya düzenine dönmek istemiyor. Artık mazide kalan o sistem ve rejimin, halk üzerinde çok derin ve kolay kolay kapanmayacak acı hatıraları vardır. Musibeti bizzat kendileri  yaşadıkları için, kötülüklerini de onlardan daha iyi hiç kimse bilemez. Yukarıda anlattığımız 'din, mülkiyet, aile ve milliyet düşmanlığı' onları bîzar ve perişan etmiştir. Sosyalizm ve komünizmin acımasızca öldürüp yok ettiği milyonlarca insanın kemiklerini, şimdiki torunları acı acı seyretmekte, onların yaşadıklarından ibret dersleri almaktadırlar...

 

Yetmış yıl boyunca sürekli olarak kötülükleri anlatılmış olan kapitalizmi de çok iyi bildikleri için, o sistemin de gelmesini istemiyorlar. Kapitalizmin gelmesi ile kurtuluşa eremiyeceklerini çok iyi biliyorlar. Bu yüzden Batı dünyasından gelen her öneriye ihtiyatla bakıyorlar. Bütün bu olanlardan ve yaşanan tecrübelerden sonra, Türkiye gibi ülkelerden medet umuyorlar. Bunu yalnız bu ülkelerde yaşayan Türkler değil; aynı zamanda Ruslar da Türkiye ile birlikte olmayı, Amerikalılarla birlikte olmaya tercih ediyorlar.

 

Ancak Türkiye'nin koynunda da gizli bir 'haç' vardır!  Sizlere Türkiye aracılığı ile takdim edilenler Türkiye'nin öz malı değil; allanıp pullanmış halis Amerikan(ABD) ve Batı dünyası malıdır. Buna örnek mi istiyorsunuz? Mesela, Türkiye size kredi vermiyor; krediyi Amerika veriyor. Niçin? Kendi kapitalini/sermayesini garantiye almak ve bizi sömürdüğü gibi sizleri de sömürü cenderesine almak için. Amerika Türkiye'ye % 10 ile veriyor; Türkiye de % 15 ile (belki de daha fazla) sizlere aktarıyor. Siz borcunuzu ödeyemediğiniz zaman Türkiye ödeyecek; o da ödemezse topyekün bütün Türk Dünyası hep beraber ve birdenbire mahvedilecek. Kurulan tuzak budur.

 

Türkiye'de uygulanan 'lâiklik' ise tamamen Batı patentlidir ve Türkiye yıllardır 'din düşmanlığı' şeklinde uygulanan lâikliğe karşı büyük ve zaman zaman da son derece çetin bir mücadele vermiştir. Hâlen de vermeye devam etmektedir. Binlerce din adamı ve yazar, bu zalimane uygulamalar sebebiyle yıllarca hapishanelerde çürümüştür. Türkiye'deki lâiklik uygulamaları çok çok özeldir ve kesinlikle Batı dünyasındaki uygulamalara benzememektedir. Cumhuriyet dönemindeki Anayasalara dayanarak çıkarılan bu demoklesin kılıcı olarak ifade edebileceğimiz 'lâiklik uygulaması', ceza kanunlarında şiddetlendirilerek korunmuştur. Sık sık medya ve bazı güçler tarafından gündeme getirilmektedir. Bu sayede zaman zaman Türk halkı, lâik-antilâik çatışmasına çekilmeye çalışılmaktadır. Batı'nın tuzaklarından biri de budur.  Meseleye bir de bu açıdan yani din, vicdan ve fikir hürriyeti açısından bakıldığında görülüyor ki, sovyet halkı yine tehlikenin eşiğindedir.

 

 

SONUÇ OLARAK;

SOVYET HALKI NE YAPMALIDIR?

 

Sonuç olarak, meselenin çözümü için uygulanması gereken sistem nedir? Siz devletleri değil ilim adamlarını dinleyiniz. Her alimin önerilerine kulak veriniz. Bütün teklifleri dinleyiniz ve iyice anlamaya çalışınız. Alimlerin ortaya koyduğu ve söylediği her türlü söze kulak veriniz ve en iyisine uyunuz. Ana prensibiniz bu olmalıdır. En sonunda da, siz Türkler ve Ruslar olarak kendi alimlerinizin seçtiği ve ortaya koyduğu yolda yürüyünüz. Kendi öz ürününüzü ve sisteminizi kullanınız. Yabancı ürünler ve sistemler, modeller ve rejimler, iyi olsalar da siz kullanamazsınız. Kullanırsanız, zararını görürsünüz. Sizin bünyenize uymaz ve sonunda mutlaka size zararı dokunur. Hem Marks hem Lenin, Rus değildi; Türk halkından da değildiler. Hem yabancıydılar hem de Rusya dışında eğitim görmüştüler. Bu yüzden sosyalizmi iyi anlayıp kavrayamadınız ve iyi uygulayamadınız.

 

Siz, bizim önerdiğimiz 'Peygamberler Sistemi'ni de bizden öğrenirken aynen almayacaksınız. Bizzat kendiniz sistemi ve modeli kendi şartlarınız çerçevesinde anlayacak ve uygulayacaksınız. Sonra bu sistem herkesin yani bütün beşeriyetin ortak malı olan bir sistemdir. Ama her millet ve topluluk sistemi kendine göre anlar, yorumlar ve uygular. Önerdiğimiz sistem, bütün zamanlar ve mekanlar için geçerli olan yani çağdaşlığını hiçbir zaman yitirmeyen bir sistemdir. Yoksa biz sizlere binlerce yıl önceki bir sistemi önermiyoruz.

 

Son Peygamber gelmiştir, rehberlik  görevini yapmış ve kıyamete kadar insanlığın ihtiyacı olan temel kaynakları bırakmıştır. Kendisinden sonra artık başka bir peygamber gelmeyecektir. Son Peygamber, bundan sonra başka Kitab gönderilmiyecektir demiş, onun yerine iki önemli temel müessese bırakmıştır. Bu müesseseler, sosyal ilimlerin tesbit edebileceği müesseselerdir. Bütün insanlığın son Peygamber'i diyor ki; bundan sonra peygamber yok alimler var. Peygamberler yerlerini alimlere bırakmıştır. Alimler peygamberlerin varisleridir. Bu alimler de, her topluluğun kendi içinden çıkacak ve kendi dünya düzenlerini bizzat kendileri kuracaklardır. Ancak çalışmalarını yaparken, dünyadaki bütün ilmi buluşlardan ve gelişmelerden ortaklaşa yararlanacaklardır. Ben sizleri, bizim bu alanda bugüne kadar yaptığımız ilmî çalışmalarımızın varlığından haberdar ediyorum. Siz de bizim gibi çalışın, çalışmalarımızdan yararlanın; ama hiçbir zaman bizim önerilerimizi körü körüne aynen taklit etmeyin.

 

Biz sizlere Peygamberlerin Yolu'nu öneriyoruz. Bu yol ilim yoludur; ilmin verilerine teslim olma yoludur; aklî ve naklî kaynaklardan yararlanma yoludur. Kâinatı ve tabiatı tahrip etme ve değiştirme değil; kâinatı ve tabiatı anlama, ona uyum sağlama ve ondan en sağlıklı bir biçimde yararlanma yoludur. İnsan tanrı değildir. İlâhî kanunları değiştiremez. Kendisine olağanüstü güçler de verilmemiştir. Suyu, yerçekimi kuvvetinden kurtaramaz; ama pompa yapıp yükseklere basabilir. Mesela, bu pompayı da merkezkaç kuvvetine göre yapar. Yani tabiî kanunları öylesine dengeli kompoze eder ki, sonunda en verimli ve seviyeli neticeyi elde eder. Aksi halde insanoğlu tabiî kanunları, sosyal kanunları değiştiremez. Değiştirmeye kalkışmak, abesle iştigaldir ve kesinlikle netice vermez.

 

Sovyet halkının bir an önce karar vermek zorunda olduğu durum ve mesele budur. Ne yapsın? Sosyalizmde mi kalsın; kapitalizme mi gitsin? Yoksa gelinen bu noktada, yolların ayrılış noktasında, bunlardan daha sağlıklı bir sistem ve model var mıdır? Halk, alimlerinden varyant ve çıkış yolu bekliyor. Halen eski sovyet camiasında tekrar sosyalizme dönmek istiyenler vardır. Eski durumu ve düzeni, şimdiki hallerine tercih edenler vardır. Bu da bir yoldur. Halkı serbest bırakmalısınız. Halk eğer sosyalist sisteme dönmek istiyorsa, tekrar sosyalizme dönülmelidir. Halkın bu isteğinin önüne askeri engeller çıkarılmamalıdır. Aksi halde halk ayaklanır, sivil bir ihtilâl yapar ve yine istediği sistemi sonunda getirir.

 

Sovyet halkı içinde kapitalist sistemi önerenler de vardır. Bu da bir yoldur. Batı dünyası bu sistemi uygulamaktadır. Halkın önüne bu varyant da getirilmelidir. Bu da yasaklanmamalı veya engellenmemelidir. Aksi halde halk, gerçekten de bu sistemde bir şey varmış zanneder ve yasaklanmış olanın etrafında toplanır, sonra sosyalizmi de yasaklayan bir sistem gelir ve başarısız olur. Halkın psikolojisini ve ihtiyaçlarını çok iyi bilmek gerekir. Bütün alternatifler halka sunulmalı, halk istediği varyantı seçebilmelidir. Hür ve serbest bir araştırma ve çalışma, propaganda ve seçim ortamı sağlanırsa, halk mutlaka en doğrusunu ve iyisini bulup seçer. Bütün alternatifler sunulabildikten sonra, halkın sağduyusundan korkulmamalıdır.

 

 

BİZ NE İSTİYORUZ?

 

Gelinen bu noktada bizler, fazla bir şey değil, sadece sosyalizm ve kapitalizme tanınan serbestliği, hür bir propaganda ve seçim ortamının bizlere de sağlanmasını istiyoruz. Onlar gibi biz de kendi sistemimizi anlatalım. Dünya düzeni olarak ortaya koyalım; varyant ve yol olarak halka sunalım; halk bu sistemi benimserse uygulamasına izin verelim. Biz halkı cehalet içinde bırakarak körü körüne başka sistemleri veya bizim sistemimizi benimsetmeyelim. Herkes serbest ve hür olarak yarış meydanına buyursun ve malını pazarlasın; monopol veya dipol oluşmasın. Bizim önerimiz budur.

 

Rus dilinde 'Peygamberler Sistemi' üzerine yazılmış eserler yoktur. Biz bu hizmeti yapmak istiyoruz. Rusçaya, Rus halkının şu anda acilen ihtiyacı olduğu bu konuda eserler kazandırmak istiyoruz. Ancak sizin bunları okumanız halinde, sizin açınızdan bu eserlerin bir değeri olacaktır. Okumazsanız, o eserleri sizin dilinize kazandırmamız bir şey ifade etmez. Bu kitapçık, bu yolda atılmış bir ilk adımdır. Sovyet halkı rağbet gösterir de talep olursa, bu çalışmamızı yenileri takip edecektir. Göstermezse, bizim de gücümüz biter, heyecanımız söner, şevkimiz kırılır ve sizler de bu sistemi duymamış olursunuz.

 

Kapitalistler gelip sizlere kendi sistemlerini anlatıyorlar. Kitaplar yayınlıyorlar. Ne var ki, onların ana hedefi sizleri sömürmektir. Bizi ve bütün dünyayı sömürdükleri gibi sizi de sömürmek istiyorlar. Bizim böyle bir niyetimiz ve hedefimiz yoktur. Bizler, sadece Allah'ın bir emrini yerine getirmeye çalışıyoruz. Herkese karşı tebliğ ve dâvet görevimizi yerine getirme gayret ve cehdi içinde bulunuyoruz. Ücretimizi ve mükafatımızı da sadece O'ndan bekliyoruz. Allah bizlere, sizlere akçe verip menfaat karşılığı taraftar toplamamıza izin vermiyor. Bu nedenledir ki, bizler sizden bir şey istemiyoruz ve sizlere de bilgiden başka bir şey vermiyoruz. İşinize geliyor ve ihtiyacınızı karşılıyorsa; karşılıksız olarak alınız.

 

Son söz olarak şu müjdeyi verelim:

 

Siz bu sistemi benimseyip uygularsanız, bizim veya başkalarının akçesine/ maddi yardımına ihtiyacınız kalmaz; kısa bir müddet sonra siz başkalarına yardım edebilecek hâle gelirsiniz.

 

 

 

 

 

 


PEYGAMBERLER SİSTEMİ VE ÇÖKEN SOVYETLER BİRLİĞİ SORUNU ÇÖZÜMÜ
1-TAKDİM VE ÇÖZÜM-1994
1324 Okunma