NAMAZ MÜESSESESİ
Süleyman Karagülle
1006 Okunma
NAMAZ MÜESSESESİ

 

                                                                            

 

TOPLANTIYA ÇAĞRI :     VAKİT          TEMİZLİK     GİYİM            YER

MECLİSE ÇAĞRI         :    DURMA        EĞİLME         SECDE           OTURMA

TOPLANTI                    :    BAŞKAN       UYUM           YÖN               SAF

AÇILIŞ                          :    OKUMA        DİNLEME      DÜŞÜNME     ANLAMA

KAPANIŞ                      :    GEÇİŞLER    ÖZÜR             İSTEK            BEKLEME      

 

Namaz insanın çalışmasını ve yaşamasını düzenleyen bir müessesedir. Kişiler topluluk içinde yaşarlar ve bağımsız hareket ederler. Belli aralıklarla bir araya gelirler ve hareketlerini birbirlerine uydururlar. Canlıdakan dolaşımı” ne ise toplulukta da “namaz” odur.

Kan kalbe gelir ve döner. Bu arada ciğerlere gider ve temizlenir. Bir toplulukta da halk mescide gelir ve döner. Bu arada iç ve dış pisliklerini temizlemiş olur. Belli zamanda bir araya gelen insanlar hem birbirleri ile temas ederek maddi ve manevi alışverişlerde bulunurlar hem de kendilerini sistemli çalışmaya alıştırırlar. Kendilerini topluluğa uydururlar.

Değişik insanlar değişik mallar üretirler. Bunları satar ve kendi ihtiyaçları olan malları alırlar. Pazar olmazsa kişiler neyi üreteceklerini bilemez ve ihtiyaçlarını giderecek mal bulamazlar. İşte bu periyodik toplantıları yapmayan halk da topluluğu oluşturamaz. İlkel bir hayat sürdürür. Oysa periyodik olarak bir araya gelen halk zamanla bir topluluk hâline dönüşür. Nasıl “pazarortak bir ekonomiyi oluşturursa, “namaz” da ortak sosyal yapıyı oluşturur. Nasıl pazarda dışarıdan hiçbir zorlama yoksa, isteyen istediği zaman gelir, isteyen istediği malı istediği kimseye istediği fiyatla satarsa; namaza da isteyen istediği zaman gelir, istediği kimselerle istediği ilişkileri kurar. Bununla beraber, nasıl pazarın kendiliğinden toplanma saatleri, fiyat istikrarı varsa, toplanmanın yani namazın da kendine göre zorlamadan oluşmuş kuralları vardır.

Namaz insanın bütün hayatını içine alır. Tüm sosyal ve ekonomik hayatnamaz” içinde düzenlenmiştir. Bu sebeplerden dolayı “namaz” en büyük ibadettir.

“Namaz”ın sağlığa da çok önemli etkisi vardır.

Kişiler “namaz” sayesinde sağlık dayanışması içindedirler. Birinin hastalığı diğerlerini haberdar eder ve gerekli yardımları sağlarlar. Bunun dışında birlikte yaşayanlar vücutlarında aynı mikropları taşırlar ve buna karşı ortak muafiyetleri vardır. Birbirleriyle temas ettiklerinde vücut karşısındakinin mikroplarına hazırlıksız yakalanmaz.

Namaz ve hac, insanlar için tabii aşı görevini görmektedir.

Tabloya bakıldığında namazın sadece bir toplama merasiminden ibaret olduğu görülür. Çağrı yapıyorsunuz. Belli vakitte belli yerde toplanıyorsunuz. Topluluğa temizlenerek geliyorsunuz ve toplantıya uygun kıyafetle katılıyorsunuz. Oturum çağrısı yapılıyor ve bir başkan var. Divan oluşmuş. Yönünüz belli. Saf oluyorsunuz. Başkanın hareketleriyle uyum sağlıyor ve birlikte hareket ediyorsunuz.

İki türlü ortak hareket vardır:

Birinci ortak hareket bedenidir. Ayakta birlikte duruyorsunuz. Eğiliyorsunuz. Yerlere kapanıyorsunuz ve oturuyorsunuz. Bu ortak hareketlerin başlaması için oturum açılıyor. Oturum açıldıktan sonra serbest hareket ortadan kalkıyor. Artık başkanın komutası ile birlikte hareket etmeye başlıyorsunuz. Burada şunu bilmemiz gerekir ki, başkanın emrinde değil başkanın öcülüğünde birlikte hareket ediyorsunuz. Ne yapılacağı önceden biliniyor. Sadece birliğin sağlanması için başkana uyuluyor. İşte başkanların topluluktaki yetkileri budur. Onlar yasa yapmaz. Emir vermez. Kendisi yapar, halk da onun yaptığına uyar. Ne yapılması gerektiği ise baştan belirlenmiştir.

İkinci ortak hareket ise konuşmadır. Başkan bilinen sözleri söyler ve cemaat da onu dinler. Ondan sonra herkes kendi kendine düşünmeye başlar ve söylenenleri anlar. Bu da sosyal bir merasimdir. Burada da başkan istediğini söyleyemez. Sadece önceden topluluk tarafından benimsenmiş olan metinler okunur. Böylece metinler tekrar edilmiş olur, hatırlanmış olur. Yeni gelenler öğrenme imkanını bulur.

Bütün bu merasimlerin yapılabilmesi için belli hareketlerin yapılması ve hareketler arasında durulması gerekir. Bunun için hareket komutları olması gerekir. Ayrıca bekleme müddetinin belirlenmesi için de belli sözler tekrara edilerek zaman ayarı yapılır. Sonunda ortak harekete son verilerek toplantı sona erer. Halk dağılarak ikinci toplantıyı bekler.

Burada biz sadece maddi davranışları belirliyoruz. Oysa insanın manevi ihtiyaçları yok mudur? Manevi bir eğitimi bizim vermemiz mümkün değildir. Bu ortak hareketlerin arkasında o manevi âlem vardır. Kişi orada kendisi ilişki kurar. Onun kuralları yoktur. Bir araya gelen insanların ortak ruh ortaklığını kurarlar. Böylece tanrıya daha yakın olurlar. Namaz kalb gibidir. Toplar ve dağıtır. Ne olacaksa ikili ilişkilerde onlar kendiliğinden doğar. Namaz telefon ahizesine benzer. Biz onu anlatıyoruz. Ne konuşulacağı ise konuşanlarca belirlenir.

Burada sağlık ile ilgili olan en önemli olay, hareketlerin bir beden eğitimi şeklinde yapılmasıdır. Böylece herkes devri ve sürekli olarak beden eğitimi yapmış olur. Sağlık için ikinci önemli etki ise bu sosyal davranışlarla insanın ruhen sükunete kavuşmasıdır. Kişinin kendisini yalnızlıktan kurtarmasıdır. Hastayı ziyaret edersiniz, ağrıları diner. Hasta topluluk içinde kendisini güçlü hisseder. Dövüşen horozların çöplüklerindeki galibiyetleri bundandır. Spor kulüplerinde oynanan yerin o kulüp için ayrı ve özel bir önemi vardır.

 

ÇAĞRI

Her hangi bir sebeple bir toplantı yapılacaksa çağrı yapılır. Duyurma yapılır. Bu duyurma herkes tarafından yapılabilir. Farz-ı kifayedir. Biri ezan okudu mu yeterlidir. Ezan insan sesinin ulaştığı yere kadar geçerlidir. Merkezi yönetim olmadığı için hoparlörle ezan okumak veya radyo ve televizyonlarla ezan okumak ezan değildir. Teyp kurup ezan okutsanız ezan olmaz. Bununla beraber bunun yapılması da caizdir. Bir toplulukta hiyerarşik bir oluşa ihtiyaç vardır. Birbirini tanıyan insanlardan emir alınır ve emir verilir. Sosyal ilişkiler kurulabilir. Üst kademe atlanamaz. Üst asına bildirir, ast da astına bildirir. Bu bildirme böyle devam eder.  Çağrıyı herkes kendi sesini duyurabildiği mesafelerde yapar. Eğer uzak yerlere ulaştırılacaksa, onlar da kendileri oraya gider ve oradan duyururlar. Oradakiler geleni tanımalıdırlar. Beş vakit namazın ezanı aşiretin ve ocağın içinde okunur. Kırda bulunulan yerde okunur. Cuma namazı ezanı ise merkez ocağında okunur. Ayrıca aşiret başkanları vakti gelince, varsa telefon teyidini alarak kendi aşiretlerinde ezanı okur ve birlikte namaza giderler. Kırda da böyledir. Ezan okunur. Burada öğle namazı kılınmaz, birlikte merkeze gidilir. Cuma günü öğle namazı için ezan okunmaz, o gün öğle namazı cemaatle kılınmaz. Hacca gidiş de böyledir. Hacca gidecek olanlar cuma günü cuma mescidinde toplanırlar. Birlikte yola çıkarlar. Bölge kafilesine katılır ve oradan da birlikte dönerler. Demek ki her türlü çağrı halka kendilerinin tanıdığı kimseler tarafından yapılmalıdır. Tanınmamış kimselerin çağrısı geçersizdir. Bu çağrı beş vakit namaz için olacağı gibi, cenaze gibi geçici toplantılar için de söz konusudur.

 

VAKİT

Toplanmalar iki türlüdür:

Birinci tür toplantılar olağanüstü toplantılardır. Bunlar cenaze, güneş tutulması, ay tutulması, yangın, sel, saldırı gibi afetlerde bu tür toplantılar yapılır. Bir yer seçilir ve orada ezan okunur. Duyan gelir. Birbirlerine de haber verirler. Bunlar için belirli vakit yoktur.

İkinci tür toplantılar ise devri toplantılardır. Bunla da günlük, haftalık, yıllık ve ömürlük toplantılardır. Günlük toplantılar ocaklarda, haftalık toplantılar bucaklarda, yıllık bayram toplantıları ilde ve devlet merkezinde, ömürde bir defa yapılan toplantı hacda her yapılır. Bu toplantıların merkez ocaklarında ezanlar okunur.

Bu devri toplantılar için vakitler şöyle tesbit edilmiştir: Gece ile gündüzün birbirine eşit olduğu gün ve yerlerde saatle şöyle tanzim olunmuştur. Güneş doğmasına iki saat kala uykudan kalkılır. Sabah temizliği yapılır. Kahvaltı yapılır. Kalkmak için birinci ezan okunur. Bu ezanla mescide gelinmez. Güneş doğmaya yaklaşınca ikinci ezan okunur. Mescide gelinir. Güneş doğmadan namaz biter. Herkes işine gider. Öğleden sonra ikinci ezan okunur. Herkes işi bırakıp mescide gelir. Namaz kılındıktan sonra herkes evine gider, yemeğini yer ve öğle uykusunu yapar. Saat üçte azan okunur. Mescide gelirler. İkindiyi kıldıktan sonra işlerine giderler. Akşam güneş battıktan sonra ezan okunur. Herkes işi bırakma namazını kılar. Evlerine gidip yemek yerler. Mescitte ezansız toplanmaya başlarlar. Yatsı namazı kılındıktan sonra herkes yatmaya gider.

Görülüyor ki namaz insanların çalışma ve yaşama saatlerini düzenlemektedir. Günde beş defa kalp atışı yapılmaktadır.

Gecenin uzun veya kısa olmasına göre bu saatlerde uyum sağlanır. Yazın iş saatleri uzun, kışın eğitim saatleri uzundur. Her hangi bir sebeple bunlara uyum sağlanamazsa o zaman kolumuzda taşıdığımız saatle günümüzü böler yaçar ve çalışırız. Bunu uzayda da olsak Mekke saati ile yaparız. 4 kalkış, 6 işe başlama, 12 öğle dinlenmesi, 15 akşam mesaisi, 18 akşam mesai sonu, 22 yatış. Kısa günlerde akşam ve sabah mesaileri birleştirilir. Vardiye saatleri de namaz saatlerine rastlatılır. Dört vardiye asıldır. Pazar tatili yoktur. 6-12, 12-18, 18-24. Haftalık mesai 40 saattir. Cuma günü 4 saat mesai yapılır. 6 gün ise 6’şar saat yapılır. Bunun dışındaki saatler dinlenme saatleridir. Resmi sabah mesaisi dışındaki saatlerde yapılır. Resmi görevliler de öğleden önceki mesaiye diğerleri gibi katılırlar. Böylece pratik ile teorik arasında ayrılık oluşmaz. Resmi mesailerde vardiye 3’er saattir.

Hafta 7 gündür. Bu ayın yaklaşık dörtte biridir. Senenin ellide biridir. Haftada bir kabile merkezde toplantı yapar. Toplanma yeri bellidir. Bu toplanma başka yerde yapılamaz. Bu toplantıyı kabile başkanı yönetir. Kendisi veya vekili yoksa yönetilemez.

Bayramlar gökteki ay hesabı ile yapılır. Mekke’de ayın zeval geçmeden önce değişmesi, güneşle ayın aynı hizaya gelmesi, ertesi gün için bütün yeryüzünde yeni gündür. Gün değişmesi Mekke enleminin arkasında olur. Ramazan Bayramı Şevval’in birinci günü, Kurban Bayramı ise 71 gün sonra kılınır. Hacca ise üç ay içinde gidilir. Bu Ramazan geçtikten sonra üç aydır. Umre ayı ise Recep ayıdır.

Vaktin tanziminde insan sağlığı için çok önemi vardır. Beden belli hareketler için hazırlık içinde bulunur. Bunu ancak güneş günü ile ahenkli bir şekilde bilirse yapabilmektedir. Arılar her gün saat 10’da konan bala gelmişlerdir.  Saat 14’e alırsanız bir-iki gün sonra o saatlerde gelirler. Ama 30 saatte bir bal koyarsanız o saatlerde gelemezler. İnsan bedeninin de tüm hayata uyum sağlaması için vakitlerimizi ona göre ayarlamalıyız. Amerika’ya uçak seferi yapanların birkaç gün ne sıkıntı çektiğini hep dinlemişizdir. O halde periyodik saatlerde uyumak, periyodik saatlere yemek yemek, periyodik saatlerde çalışmak beden sağlığı için son derece önemlidir. Bu sayede sosyal uyum sağlanacağı için de yine sağlığımıza dikkat etmiş oluruz. Herkes yatarsa gecemizi sükunet içinde geçirmiş oluruz.

 

YER

Toplanma zamanı belirlendikten sonra toplanma yeri de belirlenmelidir. Bunun için de iki türlü toplanma yeri seçilir. Dağda, kırda, yerde, bulunduğun yerde vakit geldiğinde toplanılır ve orada hemen cemaat oluşmuş olur. İnsanlar nerelerde olursa olsunlar bir araya gelecek ve hemen cemaat oluşturacaktır. Bütün insanlar Ademoğludur ve aynı haklara sahiptir. Dolaşmak serbesttir. Ancak her yerde her zaman topluluğa ihtiyaç vardır. Anarşiden ve tehlikelerden ancak böyle korunur. Sabah, öğle, ikindi, akşam, yatsı her ne zaman namaz vakti gelirse kişi bir yeri toplanma yeri seçer ve orada ezan okunur. İnsan sesinin ulaştığı ve ezan sesi olduğu anlaşılan her yerde bir ezan okunur. İlk kim okumuşsa onun okuduğu yerde toplanılır. O yerde ikinci ezan okumak günahtır, büyük günahtır.

Ayrıca her aşiretin bir mescidi vardır. Günde altı defa beş vakit ezanı orada okunur. Aynı ocakta ikinci yerde ezan okunamaz ve cemaatle namaz kılınamaz. Tek başına da namaz kılınamaz. Hz. Peygamber’in sakal ve bıyığı ile uğraşanlar, “mescidin civarında cemaatsız namaz yoktur” sözünü duymadılar mı? Ne yazık ki biz bu mescitleri yaptık ama bize orada namaz kıldırmadılar. Yalnız istiğfar ederek tevbe edemeden gideceğimden korku içindeyim. Her ocakta cuma mescitleri vardır, cuma ancak orada kılınır. Bayramlar ise açık meydanlarda bayram yerinde kılınır.

Mescitlerin sağlık bakımından etkileri aynı yerde bir araya gelen ve aynı yerde secde eden kimseler birbirlerine taşıdıkları mikropları iletirler ve bu sayede insanlar tabii olarak aşılanmış olurlar. Ayakkabılarını çıkararak diz çökme ve bağdaş kurma da insan sağlığı için gerekli bir beden hareketidir. Bunun dışında ocak mescitlerine veya cuma mescitlerine gelemeyen kişiler hemen komşuları tarafından araştırılıp sağlık durumlarında bir anormallik varsa hemen haberdar olunur ve gereken yapılır. Ambulans kadar ambulansa haber verecek bir mekanizmaya ihtiyaç vardır ki bu da mescittir. Mescitte sıra ile gece ve gündüz nöbet tutulur. Gündüz nöbetleri kadınlara, gece nöbetleri erkeklere aittir. Bu nöbet de mescitte tutulur. Acil durumlarda buradaki nöbetçiler haberdar edilir ve gereken tedbir alınır. Mahallenin içinde bir ölü yahut yaralı bulunur da fail bulunamazsa, o mahallenin sakinlerinin dayanışma ortaklıkları tazmin ederler. Yargı bucaklarda kurulur. Cuma günleri herkesin önünde muhakeme yapılır. Halk failleri, mağdurları, tanıkları, hakemleri ve hakimleri tanımaktadır. Kişi sosyal gözetim altındadır. Böylece insan güvenliği sağlanmıştır.

 

GİYİM

İnsanın vücudu hücrelerin yaşayacağı şekilde düzenlenmiştir. Deri aracılığı ile dışarıyla irtibat sağlanmıştır. Her canlı için kendi çevre şartlarına göre özel deri örtüsü var edilmiştir. O sayede çevresi ile uyum sağlar. Deri örtüsü sayesinde canlılar birbirinden ayırd edilirler. Herkes deri örtüsü ile dostlarına kendisini tanıtır ve düşmanlarından korunur. Ayrıca cinsi ilişki organlarının çıplak olması gerekir. Ancak açık olursa fonksiyonu yapamaz. Özel kılıfla korunmuştur. Her canlının beden örtüsü tabiidir. Derinin uzantılarından oluşmuştur. İnsan ise çıplak yaratılmıştır. Bu yolla insanlara pek çok yararlar sağlanmıştır:

1-      Hayvanların aksine insan her iklime uyacak elbiseler üretir ve böylece her yerde yaşayabilir. Bu sayede insan uzaya da çıkabilmiştir.

2-      Hayvanlardan farklı olarak insan topluluğunu değiştirebilmekte, yabancı topluluklar içinde de yaşayabilmekte ve iç içe topluluklar oluşturabilmektedir. Bu sayede insan tanınır hâle gelmiş bulunmaktadır.

3-      Hayvanların aksine, insan devamlı cinsi arzu duymaktadır. Serbest cinsi ilişki de yasaklanmıştır. Kadın vücudunu kendisine koca olup aile sorumluluğunu paylaşacak olan kocaya bırakmaktadır. Böylece her erkek kendi eşini dünyanın en güzel kadını olarak görecek ve evlilik dışı ilişkilere girişmeyecektir. Evlenmelere zorlanacaktır. Kadının çocuk yetiştirmedeki yükünü paylaşacaktır.

4-      Cinsi arzu, erkek ve kadının zıt elektriklerle şarj olmasıyla doğmaktadır. Kadın ve erkek birbirlerine sarıldıkça ve cinsi ilişkiler kurdukça bu şarj deşarj olup tatmin olmaktadır. Bu sayede eşler birbirlerinin kahrını çekiyor ve gülü seven dikenine katlanıyor. Örtü gerek bedeni gerekse saçları hafif terli rutubetli kılı olarak koruyor ve birlikte çıplak olarak yatağa giren eşler tam tatmin oluyorlar. Oysa çıplak saç ve bedenler havanın ve rüzgarın tesiriyle kuruyor, sertleşiyor, dolayısıyla birbirleriyle cinsi ilişkiler kurdukları zaman deşarj olmadıkları için cinsi iktidarları bitiyor ama cinsi arzuları devam ediyor. Bu durum eşleri birbirine karşı soğutuyor ve eşleri sokaklara döküp şuur altında başka karşı cins aramasına sebep oluyor. Bu durum da aile müessesesini ortadan kaldırıyor. Ayrıca serbest cinsi ilişki zührevi hastalıkları ortaya çıkarmaktadır. Bunun yanında cinsi tahrik de topluluğu afetlere sürüklemektedir. Bir kimsenin karşı tarafa veremeyeceği şeyi pazarlamağa kalkışmak kadar çirkin ne vardır? Sadece karşı tarafı tahrik edip canavarca zevk almanın dışında neye yarar? Kadın kendi güzelliğini karşı tarafa veremeyeceğine ve onu tatmin edemeyeceğine göre niye örtünüp korumasın teşhir ve tahrik etsin. Bu sefer tahrik olanlar eziyet verirlerse bunun sorumlusu tahrik eden mi tahrik edilen mi olacaktır?

 

İşte bundan dolayı kıyafet topluluk içinde çok önemlidir. Kendimiz dış tesirlerden o sayede koruruz. Cinsi tahrikte bulunmayız. Cinsi ilişkilerimizi zevkle sürdürürüz. Ayrıca kıyafetimizle mensup olduğumuz topluluğu da belirtiriz. Sosyal ilişkilerde de kolaylık sağlarız. Kadın veya erkek olduğumuzu kıyafetimizle anlatırız.

İslâmiyet insanın toplulukta nasıl giyileceğini bu sebeple düzenlemiştir. En önemli kaide olarak topluluğun benimsediği kıyafete uyulacaktır. Herkes kendi mensup olduğu kıyafeti giyecektir. Kadınlar erkek, erkekler kadın kıyafetine girmeyeceklerdir. Bunun dışında erkek ve kadınların diz kapağı ile bel arası kapalı olacak, cinsi tahrikte bulunmayacaklardır. Bunun dışında kadınlar için iki kıyafet seçilmiştir. Biri erkeklerin giydiği gibi giyerler. Bunlara sözlü cinsi taciz suç sayılmaz. Diğeri ise örtülü olanların hukukudur. Bunlar sözlü de olsa taciz edilemezler. Taciz edenler suç işlemiş olurlar. Bunlar için de evli olanlarla olmayanların kıyafetleri ayrılmıştır. Tanınmamış muhitlere gittiklerinde evliler evli olduklarına göre kıyafet takınmakla yükümlüdürler. Evli olanlara talip olmak meşru değildir. Evli olmayanlara talip olmak her erkeğin hakkıdır. Bu taciz sayılmaz.

Örtülü kadınlar sadece abdest uzuvlarını açık tutar, diğerlerini örterler. Bu erkekler için de normal örtüdür. Kadınlar saçlarını uzatır ve örtünürler. Böylece kocalarını daha çok tatmin imkanını bulurlar, boyatmazlar. Örtünün sağlıkla ilişkisi burada anlatılmış bulunmaktadır. Derinin sağlıkla ne kadar ilişkisi varsa, belki onun kadar örtünün de sağlıkla ilişkisi vardır.

 

TEMİZLİK 

Canlıların derileri tabii olduğu için ve yuvaları da sade olduğu için temizlik işleri yoktur. Vücut kendisini kendi kendine temizler. Oysa insanlar canlı olmayan elbiseyi giymekte ve suni evlerde oturmaktadırlar. Ayrıca çok büyük kentler kurarak çevreyi kirletmektedirler. Dolayısıyla temizlik denen bir müessese ortaya çıkmıştır. Bu sayede insanın bedeni sağlıklı kılınmakla kalınmıyor, çevre kirliliği de önleniyor. Temizlik yapılır mikroplarla temas kurulursa vücut o mikropları kolayca yenmektedir. Ama çevre kirliği varsa, bir de mikrop girmişse, beden zaten zayıf olduğu için vücut mukavemet göstermektedir. Ayrıca mikroplar pislik içinde yayılmaktadır. Toplantıya katılacak kimsenin hastalığı bulaştırmaması için temizlenmiş olması gerekir. İslâmiyet bir taraftan namazı emrederken, diğer taraftan da pis olarak namaz kılmayı, dolayısıyla mescide gelmesini de men etmiştir. Hatta Hz. Peygamber mescide ayakkabı ile girip üzerine secde edilecek kadar sokakların temiz olmasını istemiştir. Kur’ân ayakkabıların açılmasını emretmektedir. Böylece namaz sayesinde bir taraftan neyin pis neyin temiz olduğunu öğreniyoruz, diğer taraftan neyin temizleyici olduğunu öğreniyoruz.

Temizlik o kadar önemli ve bahsi o kadar uzundur ki; namazı ayrı bölüm, temizliği ayrı bölüm yapmışlardır.

Önce pis olanları tanımlayalım:

İnsan vücuduna zarar veren her şey pis kabul edilmiştir. Bu zarar veren şey ne olursa olsun değişmez. Zararlılığın tesbiti için de Kur’ân bazı ayar birimlerini vermiştir. Bunlara kıyamete kadar ihtiyacımız vardır. Bunların ilimle tesbiti mümkün değildir. Pislik iki şekilde tanımlanmıştır. Biri manevi pisliktir. Bu da Allah dışında takdis etmek üzere kesilen hayvanlardır. Mukaddes kabul edilen kurbanlardır. Bunun dışında kutsal hâle getirilen her hangi bir hayvan eti de pis sayılmıştır. Kur’ân bunlardan birini besmelesiz kesilen hayvan olarak tanımlamakta, diğerini ise dikili taşlar için kesilen hayvanlar olarak tanımlamaktadır. Gıdaların kutsallaştırılması sonra zararlılar da kutsal hâle gelir, uyuşturucu madde manevi yükselme yolu kabul edilir. Kur’ân bunları pis kabul etmiştir. Bu insanları ruhen korumak içindir.

Bunun dışında Kur’ân’da pis olarak sayılan maddeler şunlardır:

Bir)                                                Bozulmuş gıdalar için ölmüş hayvan esas alınmıştır. Kan akmadan hayvan ölmüş, hayvanın etinde pis kan karışmıştır. Zehir taşımaktadır. Bundaki zehir miktarına denk tüm yiyecekler pistir ve haramdır. Bir bisküvinin müddeti geçince yenmeyeceğini iddia etmek ancak bununla kıyas etmekle mümkündür.

İki) Kan zararlı canlıların yüzdesini belirtir. Bir suda rengini veren miktardaki zararlı canlı hücrelerin karıştığı maddeler pistir. Toplar damarda bulunan kanın taşıdığı zehir bakterilerin taşıdığı virüsle karşılaştırılır. Sayıları da renk verdiği miktardaki sayılarla karşılaştırılır. Daha fazla zehir taşıyanlar için daha az sayı pislik için esas alınır.

Üç)Şarap da Kur’ân’da zikredilen ilk dayanaklardandır. Suyun  tadını bozacak kadar suda havanın kokusunu duracak kadar havada bulunması sınır zehiri gösterir. Bunun taşıdığı zehir kadar zehir içeren sıvı veya gazlar da pislik olarak görülür. Bu ölçülerde hep bunların taşıdığı zehirin yarısında fazla taşıyanları pis, az taşıyanları temiz kabul ederiz.

Dört)                                           Dördüncü örnek madde domuz etidir. Canlılarda bir besin zinciri vardır. Aynı seviyede olan canlılar birbirlerinin etlerini yemezler. İnsan domuz türünden canlıdır. Meyvecildir. Domuz ve ondan yüksek yapıda olan canlıların etleri pistir. Çünkü insanın midesi onları sindirecek şekilde var edilmemiştir. Geviş getiren çift parmaklı hayvanlar temizdir. Onun dışında at gibi arada kalanlar da o topluluğun yiyeceği ise yenir. Görülüyor ki Kur’ân gerek giyimde gerekse besinde topluluğun örfünü esas almıştır. Daha önce organ uyuşmazlığını anlatırken kavmin yiyeceğinin ne demek olduğunu anlatmıştır. Eğer bir toplulukta bir madde besin olarak yeniyorsa o topluluğun midesi o besinleri sindirecek şekilde şifrelenmekte ve ona besin olmaktadır.

Bunun dışında Kur’ân, öldürülürken kan çıkmış olsa bile eti zedelenip bozulmuş ise o etlerin de yenmemesi gerektiğini ifade ediyor. Dört grupta topluyor. Boğazını sıkmak suretiyle öldürülen hayvan diğer taraftan kan akmış olsa bile pis sayılır. Bu temiz ile pis şeyin karışması, pis elde edilir mânâsındadır. İkincisi darbe ile öldürülendir. Darbe de tahribat yapar. Kanla vücuda yayar. Sonradan kesilse bile onun eti pistir. Yahut yuvarlanıp darbe alan hayvan da böyledir. Sürüklenen hayvan da buna benzer. Bir de iki hayvan birbirleriyle boğuşurken yahut bir av ona saldırmış ve bu sebeple ölmek üzere olan hayvan kesilmiş olsa bile artık onun eti yenmez. Bütün bunlarda ölüm ciğerlerin kanı temizleyemez hâle gelmesinden ölüm olmaktadır. Kesilmesinin yararı yoktur. Çünkü atar damarlardaki kan da pislenmiştir.

İnsanın dışına atılmış bulunan ön ve arkadan çıkanlar da pistir. Kur’ân bunları bahsetmiyor. Çünkü bunlardaki pislik evleviyetle sabittir. İşte her şey bunlara kıyas edilerek helal veya haramlığı belirlenecektir. Domatesin temiz veya pis olması domatesteki zararlı maddenin ölü hayvandaki zararlı madde miktarı ile ölçülecektir. İşte teknik ilerledikçe Kur’ân’dan yararlanma da o kadar artmaktadır. Kur’ân daha anlaşılıp uygulanacak hâle gelmektedir. Görülüyor ki namazın temizlik şartı da insan sağlığının temelini teşkil etmektedir. Bunlar gıda olarak yenmediği gibi bunların bulaştığı elbise ile namaz kılınamaz. Bunların bulunduğu yerde namaz olmaz. Tüm çevrenin temiz tutulması hususu önerilmektedir. Pis şeylerin suya veya toprağa karıştırılması yerine çukur yapılıp oraya konması Kur’ân’da anlatılmaktadır.

Her türlü atıkları tekrar geri çevirecek şekilde arıtma yapmalıyız. Bunları yapamazsak çukur yapıp gömmeliyiz. İleride onları temizleyecek teknik gelişir, o artıklar ham madde olabilir. Yahut yer altı canlıları onları arıtırlar. Çevreye verilmemelidir. Bunun için vakıflar kurulmalı, arıtılanları o arıtıp değerlendirmelidir. Arıtılamayanlar toprağa gömülmelidir. Kişileri bununla mükellef kılma kapitalizm nizamın kuralıdır. İslâmiyet’te böyle bir yükümlük yoktur.

Pis olan şeyleri tesbit ettikten sonra pisliklerin nasıl temizleneceği hususu da önemlidir. Su ile temizleme en son çaredir. Çünkü suları kirletir. Önce katı maddelerle izale edilir. Sonra toprakla silinir. En sonunda su ile bunlar izale edilir. Ateşte de yakılabilir. Bu sebepledir ki taharet yaparken önce taş ile taharet almak sünnettir. Bugün bunun için oluşturulmuş olan kâğıtlar da kıyasla meşru sayılır. Ancak tabii toprak emredilmelidir. Önce kâğıtla alınmalı sonra su ile yıkanmalıdır. Toprakla istinca basuru önleyebilir.

Asıl su beden temizliğinde kullanılacaktır. Diğer canlıların tabii deri örtüsü vardır. Canlı doku kendi temizliğini kendisi yapar. Oysa insan her yere intibak etsin ve değişik toplulukları oluşturabilsin diye tabii deri örtüsü yerine kendi ürettiği elbise ile donatılmıştır. Bu da pislik yapmaktadır. Bir taraftan dışarıda gelen toz çamur gibi kirlilik bulaşmakta diğer taraftan içeriden çıkan ter elbiseyi kirletmektedir: Bu kirlilik orda küçük tek hücreli canlılara veya bit gibi haşaratın üremesine sebep olmaktadır. Bu bir taraftan derinin temiz solunumunu önlemekte ve zehirli maddelerin vücuda girmesine sebep olmakta, diğer taraftan bulaşıcı hastalıkların kaynağı olmaktadır. Elbiselerin temizlenmesi bu sebeple ilk emredilenler arasındadır. Bunun yanında bedenin de zaman zaman yıkanması gerekmektedir. Bunlardan tüm vücut boydan boya yaklaşık olarak haftada bir yıkanmalıdır. Açık olan uzuvlar da sabahleyin kalktığımızda,öğleyin işi bıraktığımızda, öğle uykusundan uyandığımızda, akşam işi bıraktığımızda ve yatmadan önce yıkanmalıyız. Böylecc devamlı hava ile temas halinde olan uzuvlar günde beş defa temizliğe tabi tutulmalıdır.

Bu yıkanmalar sadece temizlik için değildir. Bunlar aynı zamanda serinlik meydana getirmekte, kanın içe doğru kaçmasına sebep olmakta ve bu da kanın iç basıncında artma meydana getirmektedir. Vücudu sarsarak kapalı yolların açıklamasını, kandaki devrin hızlanmasına sebep olabilmektedir. Sağlık için yararlı olduğu yıkandıktan sonra duyduğumuz ferahlıkla anlaşılmaktadır.

Abdest uzuvları açık olan uzuvlardır. Yüz ve eller her zaman kesin olarak açıktır. Kollar dirseklere kadar her zaman açık değilse de yıkanırken su oralara bulaştığı için kollar dirseklere kadar yıkanmaktadır. Yüz de tamamen yıkanmaktadır. Baş ise saçlı olduğu için yıkanmamakta, meshedilmektedir. Başı açık gezenler başın tamamını su ile sıvazlayarak meshederler. Başı kapalı olanlar bir parçasına meshederek tamamlıyabilirler. Kulaklar açıkta ise meshedilmelidir. Ayaklar giyinmişse meshedilir, Çıkarılmış ise yıkanır. Çoraplara meshedilebilir. Ancak yatarken ayakkabı çıkarılmalıdır ve yıkanmalıdır. Seferde iken yatağa yatılmıyorsa çıkarmak gerekmez. Mestleri giymeden önce ayaklar yıkanmalıdır.

Tuvaletten dönüldüğü zaman pisliklerden temizlenmesi gerektiği gibi eller yıkanmalı ve abdest alınmalıdır. Çünkü insan dışarı çıkarken bedende gevşemeler olur. Bu abdestin vücuda uyarıları ile düzelir. Namazdan önce yapılan temizlik ile tuvaletten çıkarken yapılan temizlik birleştirilmiş ve abdest bozulmamışsa yani tuvalete gidilmemişse, namaz için ayrı abdest alınmasına gerek görülmemektedir. Ayrıca cinsi ilişkilerde vücuttan ter yoluyla da olsa ifrazat yapılmaktadır. Vücutta gerilemeler olmaktadır. Vücudu cinsi ilişkiden sonra veya erkeklerde boşalmadan sonra, kadınlarda hayızdan temizlendikten sonra tüm vücudun yıkanması gerekmektedir. Bu temizlik bakımından hem de ruhi ve bedeni gelişme ve gevşemeleri normale döndürmek için gereklidir. Bu yıkanma abdestte olduğu gibi birleştirilmiş olup cünüp olmadıkça namaz için yıkanma gerekmemektedir. Mamafih her cuma günü bilhassa cünüp olmayan veya hayız görmeyenler için yıkanmak sünnettir. Kıyasla vaciptir diyebiliriz.

Nifas yanı çocuk doğurmadan sonra da durum böyledir. Kandan kesilme yıkanmaya sebep olmaktadır.

Aybaşı otuz günde bir olmaktadır. Bunun en kısa aralığı yarısı olarak 15 gün alınmaktadır. En kısa hayız müddeti otuzun onda biri olan üç alınmaktadır. En uzunu ise otuzun üçte biri olan on alınmaktadır. Bunlar standart sayılardır. Allah da yaratırken bu standart sayılar içinde yaratmıştır. Nifas için kırk gün alınmıştır. Otuzdan sonra büyük standart sayı kırktır. Kur’ân’da Otuzu kırka tamamladık diyor. En kısası ise hayızla kıyasla 3 gün alınmıştır veya kıyasla 4 gün alınmalıdır.

 

**

Bu müddetler içinde kan kesilse de temizlik zamanı gelmemiştir. Bundan sonra kan gelse de hayızlı değil özürlü sayılacaktır. Özürlü her namaz vaktinde abdest alır.

Suyun bulunmaması halinde teyemmüm yapılır. Teyemmüm sadece yüz ile ellerde yapılır. Bütün uzuv sıvanır. Hafifleme yıkanacak uzvun yarıya indirilmesi ile sağlanır. Temiz toprakla teyemmüm yapılır.

Sudan başka sıvılarla yıkanma caiz değildir. Çünkü hayatın kaynağı sudur. En büyük ısınma ısısına sahiptir. Organik maddeleri su eritmektedir.

Suyun içine temiz maddeler karışır da rengini, tadını, kokusunu veya akışkanlığını kaybederse bu su temizdir ama temizleyici değildir. Su görünür vasfını kaybetmemekle beraber içindeki yabancı maddelerden zararlı olanların miktarı canlılar için renk değiştiren alyuvarlar, maddeler için tadını değiştiren alkol miktarı esas alınarak pisliği belirlenir.

Toprak kendisi de temizleyici olduğu için zararlı olmayan inorganik maddeler suyu kirletmez ve temizleyicilik vasfını kaybettirmez.

Çevre kirliliğini önlemek için gerek insan gerekse sanayi maddelerini toprak, hava ve suya karıştırmamak, canlılara yedirmemek gerekir. Havuzlara toplayıp arıtmak veya çukurlarda gömmek gerekir. Zehirli madde salmıyorlarsa yakılabilir. Denizlerin diplerine salınabilir.

Sağlık bakımından:

Maddeler önce temiz ve pis madde olarak ikiye ayrılmakta pis iken namaz kılınsa geçerli sayılmamaktadır. Pislik ve temizlik de zararlı olup olmamsına bağlanmış bulunmaktadır. Bedenin, elbisenin namaz kılınan yerin ve çevrenin temizlenmesi istenmektedir. İnsan bunun eğitimini almış bulunmaktadır. Pis olanların yani zararlıların yenmesi haram kılınmıştır. Ayrıca namazın geçerli olması için bedenin yıkanması ve el ile yüzün sık yıkanması emredilmiştir. Çevrenin kirletilmesi emredilmiştir. Bir çocuk 7 yaşında namaza başladığı zaman bunları öğrenmeğe başlar, ömrünün sonuna kadar hep bunlarla meşgul olur.  Ne pistir, ne değildir. Bu ona yaşama usullerini öğretir. Mesela iki kap su olsa bunlardan biri temiz biri pis olsa ama hangisinin pis olduğunu bilmese kişi ne yapacaktır? Teyemmüm mü edecek, abdest mi alacaktır? İçtihat edip birini temiz mi kabul edecektir? İki suyu birbirine karıştıracaktır. İkisi de pis hâline gelir ve sonra teyemmüm eder. Bu Kur’ân’ın “kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye koymayın” âyetinin uygulamasıdır. O suların öyle meşkuk (şüpheli) kalmasının hiç bir faydası yoktur. Karıştırıp şüphelilikten kurtarılması gerekir. Yıkılıp yıkılmayacağı şüpheli evi de yıkacaksınız.

 

KIBLE

İnsanlar temizlendikten ve giyindikten sonra toplanma yerine gelirler. Toplanma başkanın duracağı mahal belirlenir. Bu Mekke’dir. Kıblenin belirlenmiş olması kişinin yeryüzündeki yerinin belirlenmiş olması demektir. Kutup yıldızı ile yaptığı açı ile belirlenir. Boylam Mekke ile yaptığı açı ile belirlenir. Allah insanlara Mekke’ye doğru yönelmelerini emretmiştir. Bu insanlara enlem ve boylamları ve küresel geometriyi öğrenme zorunda kalmıştır. Bütün ilimler önce astronomi ile başlamıştır.

Astronomide;

Bir)                                                                                  Namaz vakitlerinin tesbiti,

İki) Oruç ve hac aylarının tesbiti,

Üç)Kıblenin tesbiti,

Dört)                                                                             Tarihlerin yapılması.  

Müslümanları astronomi ve coğrafyayı öğrenmeye zorlamış, astronomi de matematiği öğrenmeyi zorunlu kılmıştır. Haçlı Seferlerinde Avrupalılar Müslümanlardan astronomiyi, coğrafyayı, pusulayı ve ateşli silahları öğrenmiştir. Amerika’yı bu sayede fethetmiş ve zengin olmuştur. Dünya ticaretini bu sayede eline geçiren Avrupa Yahudileri dünyayı sömürerek büyük sermaye sahibi olmuş sanayi devrimini gerçekleştirmişlerdir. Görülüyor ki bugünkü medeniyetin doğuş sebebi İslâmiyet’in namaz kılarken Kabe’ye dönmelerinin emredilmiş olmasıdır.

Kabe’nin görüldüğü yerlerde doğrudan Kabe’ye yönelmek gerekir. Dışarıda olanlar ise Kabe tarafı olurlar. Kabe’nin içinde her tarafa durulur ve burada cemaatla namaz kılınmaz. Bir de Mekke’nin tam karşısındaki yerde Kıble her taraftadır. Orada da cemaatle namaz kılınmaz. Mekke boylamında arka tarafında ise çift Kıble vardır. Orda da zaruret yoksa cemaatla namaz kılınmaz. Ev planlamasında Kıble nazarı itibara alınmaz. Sokaklar Güneşe göre konur. Mescitler Kıbleye göre yerleştirilir. Bu da enlem ve boylamı görünür kılar.

 

SAF

İmamın duracağı sırayı boş bırakarak kişiler onun duracağı yerden başlayarak sıralanırlar. Başkanın biraz önde durması yeterli olup arkası doldurulmasa da olur. Her gelen sağda ve solda olmak üzere sıra doldurulmaya başlanır. Kapalı yer ise ilk sıra dolmadan arka sıra boşalmaz. Açık yerse sağdan on soldan on olunca arka sıra oluşturmaya başlanır. İki sıra arası beşte dört insan boyu olacak şekilde sıra yapılır. Herkes sağ ayağının başparmağını aynı yerde tutarak yerini korur. Kalabalık olduğunda sıralar yanaştırılır. İki misli cemaat alır hal alır ve secdeyi birbirlerinin sırtında yaparlar. Saf insanların birlikte yerleşmeleri ve davranmaları için konan bir düzendir. Kur’ân’da saf saf olanlar demek suretiyle saf hâlinde olma farzdır. Hz. Peygamber de bu hususta çok uyarılarda bulunmuştur. Kadınlar arkadan saf yapmaya başlarlar. Çocuklar erkeklerle kadınlar arasında bulunur. Kız ve erkek çocuklar bir arada olurlar. Kadınlar imamın sağına veya soluna da alınabilir. O zaman Kıbleye karşı iken imamım sağında kadınlar, solunda erkekler saf tutarlar. Döndüğünde erkekler sağda kalmış olurlar. Çocuklar erkeklerle kadınlar arasında ara saflar yapabilirler. Eğer bir kadınlar erkekler arsına girerlerse kadınların sağında ve solunda ya bir çocuk yerleştirilir veya boşluk bırakılır. Kadınların tam arkası da ya boş bırakılır yahut çocuklar oturur. Bu husus tüm toplu yerlerde geçerlidir. Hac gibi çok kalabalık yerlerde bu düzene riayet etmek gerekmez, erkek ve kadın karışık olur. Bayramlarda da böyle olabilir.

 

İMAM

Bir başkanlık yapacaktır. Aşiret mescitlerinde aşiret başkanları, cuma mescitlerinde cuma başkanları, hacda Mekke başkanı imamlık yapar. Geçici yerlerde kılınan namazlarda her vakit için bir başkan seçilir. İlk ezan okuyan başkanı atar. Kendisi de kıldırabilir. Bir işte yetkili kimse başkan odur. İmam odur. Gemide kaptan, arabada şoför, fabrikada müdür imamdır. Aşiretlerde kadın ve erkek şûra üyesidir. Sıralama usûlü ile başkanlarını seçerler. Bucaklarda ise ilmi, dini, mesleki ve siyasi dayanışma ortaklıklarının başkanları bucak merkez şûrasının üyeleridir. Sıralama usûlü ile başkanlarını seçerler. İllerde yüz kişiye yakın ilmi meclis vardır. Onların temsilcileri olan on kişilik şûra başkanlık şûrasıdır. Ülkede bin kişiye yakın meclis vardır. Onların temsilcisi olan beş ile on arasında olanlar başkanlık şûrasıdır. Başkanı onlar seçerler. Mekke’de yüze yakın kavimden gelen onar temsilci âlim “insanlık şûrası”nı oluşturur. Bunlar orada oturur ve ilim yaparlar. Onların ona yakın temsilcisi ilmi başkanlık şûrasıdır. Başkanları onlar seçer. Başkanlık on seneliktir. Sıralama her yıl yapılır. Eski başkanlar fahri başkan olurlar. Başkanın azlı şûranın ittifakı ile ve hakem kararı ile olur. İttifakla yeni başkan seçilince eski başkan fahri başkan olur.

Başkan cemaatında geçici hakemdir. İlk kararları o verir. O uygulanır. Mağdur olanlar hakemlere giderler. Başkanın zorlama yetkisi yoktur. Kendisi mükerrer olan hareketleri yapar ve cemaat de kendi iradeleri ile uyarlar. Başkana karşı değil Allah’a karşı sorumludur. Başkan sadece hareketlerdeki birliği sağlar. Başkanın yaptırım gücü sosyaldir. Başkan bir kimseye karşı boykot yapar v ekimse onunla konuşmaz. Askeri güç dışa karşıdır veya hakem kararlarına uymayanlara karşıdır. Bunlara uygulanacak müeyyide akileler veya cuale yoluyla olur.

Namazdan önce sohbet yapılır. Başkan temsilcilere sıra ile söz verir. Başkan veya yetkili son kanaatini belirler. Bu istişari karardır. Oylama suretiyle ekseriyet kararı alınmaz. Bu karara karşı hakemlere gidilebilir. Bu kararlardan dolayı cemaat hakemlere karşı sorumlu, başkana karşı sorumlu değildir. Başkan yetkileri dışında karar almışsa bu karar uygulanmaz. Başkan safta biraz önde Kıbleye karşı durur. Cemaat da onun hareketlerini sürdürür.

 

SON ÇAĞRI

İlk çağrıdan sonra sohbet başlar. Vaktin sonunda ikinci çağrı yapılır. Başkanın uyumunda namaz kılınır. Çağrının sözleri şöyledir:

Allahu Ekber : Tanrı sonsuzdur.  (Dört defa söylenir.)

Eşhedü En Lâilâhe İllAllah: Allah’ın dışında tanrının olmadığına tanıklık ediyorum. (İki defa söylenir.)

Eşhedü Enne Muxammeden Resulullah: Muhammed’in tanrı elçisi olduğuna şehadet ediyorum. (İki defa söylenir.)

İMAMU MEKKE FULANU       Halifetuna

İMAMU ANKARA FULANU    Emiruna

İMAMU ÜSKÜDAR FULANU  Seyyiduna

İMAMU CUM’ÂNA FULANUN 

İMAMU SALATUNA FULANUN şeklinde yöneticilerin adlarını ilân edebilir.

Bunlar ezanda  söylenir. Beş vakitte sadece namaz kıldıranın adı söylenir. Cumada da öyle. Bunlar birer defa söylenir.

Xayya Galassala: “Namaza gelin” demektir. Beş vakit için bir şey söylenmez.

Cuma Namazında ise “Xayya Gala Salatil Cumua” denebilir.

Cenaze ve diğer geçici toplantılarda sadece “Cenaze namazına gelin” şeklinde çağrı yapılır.

Kamette “Namaz başladı” anlamında “Qad Qameti’s-Sala” denir.

Allahu ekber Ellahu ekber” deyip bitirilir.

Başta dört tekbir, sonda iki tekbir ve tehlil, 7 etmektedir. Allah ve Resulle şehadet iki çift, Namaza gelin iki, bunun tek kalmamsı için “Namaza gelin”e “Felaha gelin” sözü ilave edilir.

Namaz, “pişme” demektir. Felah da “kurtulma” demektir. Böylece sadece pişme değil refaha erme konularını da içermektedir. Namaz maddi ve manevi bir oluş müessesesidir.

Bu sayılan sekiz işlemden Vakit, Temizlik, Elbise ve Kıble şart olup; Ezan, Mescit, Kâmet ve Saf ise farzdır, ama şart değildir. Yani yapılmaması halinde namaz fasit olmaz, eksik olur.

 

NİYET

Allah insana irade vermiştir. İsteyerek yaptığı iyiliklerin mükâfatını alacak, yaptığı kötülüklerin de cezasını çekecektir. Film çevirmek veya öğretmek maksadı ile kılınan namazlar geçersizdir. Kılınan namaz niyet ile kılınmalıdır. Yani namaz kılmak amacıyla o hareketler yapılmalıdır. Namaz tek başına kılınıyorsa ne namaz kılındığının tayini gerekir. İmamla berber kılınıyorsa imama uyulduğu için tayin gerekmez. İmamın niyetinden farklı namaz kılınırsa o kılınan namaz nafile olur. Farz veya kaza yerine geçmez. Niyetin kalbiyle yapılması yeterlidir. Ancak kamet esnasında veya kametten sonra  Zuhr, aşa gibi vakit adını söylemek sünnettir. Şeytandan istiaze dışarıda yapılır. “Allahu Ekber” deyip namaza girilir. İmamdan sonra girilmesi şarttır. Niyetten sonra başka işlerin yapılması niyeti iptal etmez. Bulunduğu yeri terk niyeti iptal eder.

Allah insanların her hareketlerinde kasıtlı olmasını emretmiştir. Yaptığı işin mahiyetini düşünmesi gerekir. Yaptığı işin meşru olup olmadığını her an kontrol etmelidir. Gelişmiş dünyada yaşama ancak böyle mümkün olacaktır. Arabaya binmeden önce arabanın suyunu, yağını, lastiğini, lambalarını vs. kontrol etmek gerekir. İşte namaz kılarken de Allah niyet etmeyi bunu öğretmek için emretmiştir. Bir de insan toplulukla uyum sağlamalıdır. Topluluk bir maksatla toplanmışsa kişi o maksadı bilmelidir.

 

İHRAM

Bundan önce anlatılanlarda kişiler bağımsız hareket etmekte, kendi içtihatları ile davranmakta ve kendi işlerini yapmaktadırlar. Bundan sonraki hareket ise tamamen disipline edilmiştir. Kişi hiçbir hareketi kendi isteği ve içtihatları ile yapmamakta, belirlenmiş kurallara göre merasimi icra etmektedir. Bu kurallar kesin olarak bilinmektedir. Başkan da kendi içtihadı ile değil, belirlenmiş kurallara göre hareket eder. Dolayısıyla başkanın burada bir ayrıcalığı yoktur. Bununla beraber uygulamada bazı serbestlikler de tanınmıştır. Okunan sûrelerin seçilmesi serbesttir. Uzunluk da ayarlanabilir. Başkana bu kadar serbestlik tanınmıştır. Tek başına kılan da başkanmış gibi namazını kılar. Herhangi toplantı veya görev tertib edilmişse siz vaktinde gidip orada bulunacak ve görevi tek başına yapacaksınız. Öğretmen iseniz derse gelecek kimse yoksa bile o saatte orada kendi başınıza dersi yapacaksanız. Hastanız gelmese de kendiniz hastahanede bulunacak ve yerinde oturacaksınız. Doktor gelmese bile kendiniz gidip orada elinizden gelen tedaviyi yapacaksınız. İnsanlarla yapılan tüm sözleşmeler Allah’la yapılmıştır ve kimse olmasa da Allah vardır. Yerine getirmelisiniz.

İhram ile selâm arası serbest hareketlerin bittiği zamandır. Allah’la yani toplulukla bir olma zamanıdır. Bu bize icmaı öğretmektedir. Şeriatta herkes kendi içtihadına göre hareket eder. Ancak icma varsa ona uyar. Hepimiz kendi işlerimizi yaparken serbestiz. İçtihadımızla hareket ederiz. Günde beş defa, haftada bir defa, yılda bir defa da kendimizi topluluğun bir parçası hâline getiririz. Bunun için hazırlığımızı kendi başımıza kendi içtihadımızla yapar sonra ihrama gireriz. Topluluğun ferdi oluruz. Burada da topluluğu yaşattığımızı hatırlamış oluruz. İnsan her davranışını çıkar paralelliği için yapmalıdır. Yapılan iş kendi çıkarına olmalıdır. Muhatap olduğu kimsenin çıkarına olmalıdır. Yeryüzünde yaşayan insanların çıkarına olmalıdır. Nihayet gelecek neslin tüm insanlığın çıkarına olmalıdır. Bu çıkar paralellik kuralını bize namazdaki ihram öğretmektedir. Bu konular da icma ile sabit kurallarla belirlenmelidir. İhram, dış âlem ile ilişki kesmedir. Artık namaz içi ile meşgul olunmaktadır. Dışarı ile haberleşme de kesilir. Namaz içinde de birbirleri ile haberleşme kesilir. Herkes imamına kulak vererek yapmakta olduğu işi yapar. Ancak çok zaruret olursa namaza selâm denerek ara verilir. Yapılacak işler asgari şartlarda yapılır. Tekrar namaza dönülür “Allahu Ekber” denip namaza devam edilir. Dışarıda iken gereksiz konuşmalarla karşılaşılırsa ağzına elini götürerek işaret eder. Zaruri olan tek kelimeleri söyleyebilir. Namaz iptal edilmez, ara verilir. Bu da Allah’ın “amellerinizi iptal etmeyiniz” âyetinin bir uygulamasıdır. Bir hastayı tedavi ederken başlanan tedavi şekli tamamlanır. Zaruri ara verilse de tedavi terk edilmez.

 

TEKBİR

Namazlarda rükünlerden rükünler geçilir. Bu geçişler “ALLAHU EKBER” sözleri ile yapılır. Hareketler icma ile sabittir. Ne yapılacağı sıra ile bellidir. Bu sebeple değişik kelimeler kullanılmaz, sadece bir sözle tüm hareketler yapılır. İhrama da tekbir ile girilir.

Rükua gidilirken tekbir getirilir. Secdeye gidilirken tekbir getirilir. Secdeden kalkarken de tekbir getirilir. Rükudan kalkarken tekbir yerine tahmid (hamd) yapılmaktadır. Yalnız “Allah” dense de yeterlidir. Uzaktakilerin ve sağırların da hareketleri takip edebilmek için başlangıçta eller yukarıya kalkmaktadır. Sonra tüm hareketler görüldüğü için ellerin kaldırılmasına gerek olmamakta, namazdan çıkarken selâmda da baş çevrilmektedir.

 

KUNUT

Kunut, kulak kesilme yani dikkatle dinleme demektir. Gözlerini karşısına dikip dinleme demektir. Baş yukarıda olur, karşıya bakar veya öndekinin ensesine bakar, okunan Kur’ân dinlenir veya kendin Kur’ân okurken de bu şekilde kendi okuduğun dinlenir. İmamın sesi duyulmasa okunmaz, gelecek ses dinlenmiş olur. Namazda kıraat farz olduğu gibi kunut da farzdır.

 

HUŞU

Huşu, sükut ederek, gözleri secdeye yerine dikerek kendi kendini dinlemektir. Huşu halinde hiç bir şey okunmaz, sadece tezekkür edilir. Allah ile insan arasında kurulacak köprü ile Allah’tan gelecek ilhamlar beklenir. Allah insanın kalbini bu zamanlarda şerh eder ve sıkıntıdan arındırır. Hele cemaatle namaz kılınıp da birlikte huşu içine girildiği takdirde insanların birbirine karşı da etkileyerek uyum haline gelirler. Allah’tan gelecek ilhamı daha sağlıklı bir şekilde alırlar. Namazın ilk rekatları kunut yanı kıraate tahsis edilir. İkinci rekatları ise huşuya ayrılır. Orada okunmaz, tezekkür edilerek Allah ile karşı karşıya olunur. Fatiha’nın okunması sünnet görülmüştür. İki rekatlı namazlarda ise huşu rükudan kalkınca secdeye gitmeden biraz beklenerek yapılır. Şafiiler buna “kunut” diyorlar. Bu “kunut” değil “huşu” olmalıdır. Kıraat yapılmalıdır.

 

İTTİBA

Namazın en büyük rüknü de cemaatle kılınırken uyumdur. Başkan önce hareket edecek, siz o ikinci hareketi yapmadan ona uyacaksınız. Geç gelmiş iseniz uymaya başlarsınız, imam selam verdikten sonra siz ulaşamadığınız kısmı tamamlarsınız. Rükua ulaşmış iseniz o rekata ulaştınız demektir. Rükua ulaşamamış iseniz o rekatı tekrar edeceksiniz. Eğer imamdan önce bir hareket yapmış iseniz hemen geri dönüp imamdan sonra tekrar edeceksiniz.

Topluluk işleri bir düzen içinde yürür. Herkes ancak başkasıyla uyumlu çalıştığı takdirde çok verimli sonuç elde edilir. Bir masanın dört ucundan tutanlar birlikte hareket ederlerse masa istediğimiz yere gider. Değişik zamanlarda veya değişik yönlerde çekerlerse masa devrilir veya parçalanır. Namaz insanlara ortak işlerde birlikte hareket etmeyi öğretmektedir.

Sağlık ve temizlik için de birliktelik şarttır. Biri kendi evini temizlerken komşusunun yerini kirletirse bu temizlik olmaz. Aşı gibi sağlık tedbirleri birlikte alınırsa etkili olur. Tarımda ilaçlamanın etkili olması için hep birlikte ilaçlama gerekir. Hayat iç içedir. Sağlığın her şeye etkisi olduğu gibi her şeyin de sağlığa etkisi vardır. Bir sağlık uzmanı sağlık konularını düşünürken tüm hayatı ele almalıdır. Bir taraftan sağlık sigortası ile kişilerin hastalık hallerini güvene alırken, diğer taraftan sağlamken aç bırakıp hasta etmek kapitalizmin kârı maksimize eden mantığıdır. Sağlık uzmanı hastaların tedavisini düşünürken, sağlamların hasta olmayacak gıdaları nasıl alacağını yani kazançlarını nasıl temin edeceklerini de hesaba katmalıdır. İşte ibadetler ve Kur’ân kişilere her sahada genel düşünmeyi öğretmekte ve genel olarak tüm hayatın ahenkli olmasını sağlamaktadır.

 

KIYAM

Namaz insana günlük hayatında karşılaşabildiği bedeni hareketlerin temelini yaptırmaktadır. Önce kıbleye karşı imamın arkasında ayakta durulmaktadır. Eller başkalarına namazda olduğunu belirtmek için önde sağ el sol el üzerinde olacak şekilde bağlanmaktadır. Kunutta ufka bakılmakta, huşuda secdeye bakılmaktadır. Bu durumda başa kan basıncı en az gelmekte, eller de kalb hizasında olmakta, ayakta ise kan basıncı en yüksek olmaktadır. Bu duruş için Fatiha okunması ölçü kabul edilmiştir. Fatiha 28 kelimedir. Her kelime için bir saniye geçse yarım dakikaya yakındır. Zammı sûrelerin okunması halinde bu süre bir dakikaya kadar çıkmaktadır. Daha uzun veya daha kısa olabilir.

 

RÜKU

Kıyamdan sonra rükua gidilmektedir. Rükuda baş kalbin hizasına gelmektedir. Ayaklardaki basınç azalmakta kollarda ise çoğalmaktadır.

 

SECDE

Secdede  tesbih yapılmaktadır. Burada üç defa üç kelime söylenmektedir. İniş ve çıkışla on saniyelik bir zamanı içerir. Doğrulunca da istiğfar yapılmaktadır. Bu beş saniyelik bir zaman almaktadır. Kandaki basınç kıyamdaki basınca dönmektedir. Sonra secdeye gidilerek ayaklardaki basınç daha da azalmakta, baş kalbden aşağı indiği için basınç daha fazla çoğalmaktadır. Bu müddet de on saniyeliktir. Secde tekrar edilmektedir. Beyne giden kan en yüksek basınca ulaşmaktadır. Böylece kıyam, rüku ve iki secde olarak dörtlü sistemde rüku tamamlanmaktadır.

 

KADE

Bu durum iki defa tekrar edilerek oturulmaktadır. Dizler üzerinde oturulup bacak kaslarının çalışması sağlandığı gibi kanın değişik durumdaki basıncı farklı olmakta ve kalb de egzersiz yapmaktadır. Bu hareketlerle kan dolaşım yolları açılmakta ve kanın vücudun değişik yerlerine normal giriş ve çıkışları sağlanmaktadır. Secdede yüze gelen kan devamlı yüzü suladığı için yüz kanlanmakta, tabii kırmızılık doğmakta ve secdenin izleri görülmektedir. Namaz kılan insanların yüzleri parlamaktadır ki bunu Kur’ân ifade etmektedir.

 

KIRAAT

Namazda ayakta iken Kur’ân okunmaktadır. Ölçü olarak Fatiha esas alınmıştır. Okunuşu yarım dakikalık bir zaman alır. Sonra da iki rekatta ilave sûreler okunmaktadır. Son rekatlarda ise Fatiha’nın mânâsı okunmadan düşünülerek huşu içinde olunması evlâdır görüşündeyim. Fatiha’nın mânâsını düşünmek aynı zaman ölçüsünü vermektedir. Kur’ân’dan bir şey okunmalıdır. Bir ayet okunduğunda, başkan bir ayet okunacak kadar durmalıdır. Meks ile okumalıdır. Cemaat okumamalıdır. Gündüz namazlarında gürültü olduğu için açık okuma yerine gizli okuma yapılmalıdır. O zaman cemaat da içten okumalıdır. Bu aynı zamanda herkese Kur’ân’dan bir şeyleri ezberlemeye zorlar.

Hücrelerde devamlı harekette olan sıvılar vardır. Bunların seslerle titreştirilmesine ihtiyaç vardır. Değirmende tahıl oluğu vardır, oradan tahıl taşın gözüne akar. Bir titreştirici konarak akış sağlanır. Hücrelerin de böyle titreştiricilere ihtiyacı vardır. Bu titreştirici rezonans halinde olmalıdır. Hayvanların ve böceklerin ormanlarda durmadan ötmesi  bu titreştirme hizmetlerini görmesi içindir. Ayrıca insanlarda olduğu gibi kılcal damarlar vardır. Bunların titreştirilmesi gerekmektedir. Sinir sistemlerinde iletim adım adımdır. Yani karşı karşıya gelen uçlar elektriki işareti iletmektedir. Bazen uçlar birbirinden uzaklaşır. Ses titreşimleri ile bu durum düzenleşmededir. Çocuğun ağlaması, tehlikeli anlarda haykırmalar, müzik ihtiyacı buradan doğmaktadır.

İnsan için en uygun ses ise kendi sesi ve annesinin sesidir. Ninniler bu sebeple çocukları uyutmaktadır. Kur’ân insan için en uygun müzik oluşturur. Diğer müzikler aşırı hisleri şiddetlendirir. Üzülen daha çok üzülür. Sevinen daha çok sevinir. Dini müzikte ise iş tamamen tersinedir. Üzüleni teselli eder. Aşırı sevineni normal hâle dönüştürür. Bu bakımdan namazda okunan kıraatin sağlığa etkileri vardır.

 

ZİKİR (Anlama)

Zikir, söylenenlerin anlaşılmasıdır. Türkçede hatalı olarak “tesbih”e “zikir” denmektedir. Zikir, söylenen cümlelerin mânâsını anlamadır. Tesbih ise bir kelimenin tekrar edilmesidir. Kur’ân’da namazda mânânın anlaşılması istenmektedir. Kur’ân’ın dört adı vardır: Kitab, Kur’ân, Zikir ve Furkan. Namazda sadece “kıraat” ile “zikir” farz olup, “kitap” ve “furkan” farz değildir. Furkan, içtihat yaparak hükümler çıkarmadır. Furkanda insan zihninin düşüncede katkısı vardır. Zikir ise söyleneni anlamadır. Namaz, kunut ve huşuun olduğu durumdur. Beynin içinde de olsa tartışma yoktur. Şeriat hacda, itikafta ve namazda cidali yasaklamıştır.  

 

TESBİH

Ses titreşimlerinin insan bedeninde ve beyninde etkileri vardır. Bu sayede hücrelerdeki canlılığı oluşturan moleküllerin hareketlerine yardım etmiş olacaktır. Tıkanıklıklar giderilmiş olacaktır. Ayrıca kılcal damarlardaki kan dolaşımı da ses titreşimleri ile akıcılık kazanır. Sinir sistemindeki elektriki devreler bitişik teller şeklinde olmayıp kapasitif levhalar aracılığı ile iletilmektedir. Ses titreşimleri ile bozukluklar yerine gelmiş olur. İnsan bedeninde alışkanlık olayı vardır. Bu da benzer seslerin devamlı duyulması ile sağlanır.

İnsan sesi kendi bedeni ile ahenk halindedir. Öz titreşimleri aynıdır. Koro halindeki seslerde de her çeşit sesler mevcuttur. Beden ile akort halinde olan sesleri beden seçer ve onlarla titreşime geçer. Bilhassa çocukken beşikte duyduğu sesler ile toplulukta oluşan sesler bedenle ahenk halindedir. Annenin sesi bundan dolayı tatlıdır. Her topluluğun ayrı müziği vardır. Ondan hoşlanır. Yabancı müzik onu rahatsız eder. Devamlı olarak aynı sesleri tekrar eden topluluk arasında hissi birlik meydana gelir. Namazda ve namazın dışında belli kelimelerin tekrarı istenir. Ezan da bunlardan biridir. İnsan için en tatlı ses “n, l, r” harfleridir. Bunlar yarı sürekli titrek harflerdir. Bu sebepledir ki çocuklara bu harflerle ninni yapılır. Ninni kelimesi de buradan gelmektedir. “Ninnii ninni, lay lay, ru ru” değişik kavimlerin ninnileridir. “Lâ ilâhe illallah” da harflerin tekrarı ile oluşmuştur. “Allahu Ekber”de her mahreçten ses vardır.

S” harfi ise en çok sürekli bir harftir. İnsan için en tatlı bir akış içinde dinlenir. “X” harfi de sürekli boğaz harfidir. Rükuda “Sübhane Rabbiye’l-ala” denir. Bu oradaki duruşu belirler. Ayrıca kan beyne basınç yaptığı zaman bu titreşim yapılarak etkiler teşdid edilir. Bir defa söylenmesi yeterlidir. Üç defa söylenmesi sünnettir. 7 defa söylenmesi müstehabdır. Bu standart dizidir. Rükudan doğrulunca da “Estağfirullah” denir. Bunlar da 1, 3 veya 7 defa olur. Secdeye gidilince “Sübhane Rabbiye’l-ala”denir. Kan beyne iyice girmiştir. Bunlar zahiri etkilerdir.

İnsan ruhu ile bedeni irtibattadır. Bedendeki anormallikler ruhi sıkıntılar yapar. Ruhtaki sıkıntılar da bedende sıkıntılar yapar. Ferahlıklar da böyledir.

Allahu Ekber”: En yüce demektir. Diğer insanlar eşittir demektir. Bu durum insanın diğer insanlar karşısındaki aşağılık duygusunu yok eder. Kendisindeki üstün görme etkisini kaldırır. Böylece insanı vasat insan yapar.

Elhamdülillah”: Her türlü iyiliklerin Allah’tan geldiğini hatırlatır. Böylece insanın insanı ululaması kalkar. İnsandaki “ben yaptım!” hislerini yok eder. Çünkü bende olan her şey Allah’ın verdiğidir. Bana iyilik yapan kişi olarak da karşımdaki yapmamıştır; Allah ona vermiş ve ona yaptırmıştır. Kendilerini büyük gören kimselerin namaz kılmayışları buradan gelmektedir. Diktatörler bunun için ibadetlere karşıdırlar. İmam “Allah hamd edenleri duyar” derken, cemaat “elhamdülillah” der.

Estağfirullah”: İnsan daima kusur içindedir. Namaz kılmaya başladığında tövbe ederek ibadete başlar. Kusurlarından dolayı istiğfar eder. Bu istiğfar ondaki suçluluk psikolojisini ortadan kaldırır. Bundan sonra yapacağı hasenatla günahlarını gidereceğini düşünür ve ruhi sıkıntılardan kurtulur.

Sübhane Rabbiyel Azîm”: Ulu Allah hiçbir şeye muhtaç değildir. Benim ibadetime muhtaç değildir. Bana emredilen ibadet benim çıkarımadır, der.

Sübhane Rabbiye’l-ala”: Yüce Allah hiçbir şeye muhtaç değildir. Aynı mânâdadır. Ulu nicelikde, Yüce nitelikteki üstünlüğü ifade eder. Bu tesbihler bedeni etkileri yanında ibadetin anlamını ve Allah’ın düşmanlara karşı olan güçlülüğünü anlatır.

Dua: İnsanın Allah’tan bazı şeyleri talep etmesidir. Duanın tabii kanunları değiştirecek mahiyette olmaması gerekir. Sebepleri işlemeden yapılmaması gerekir. Dua, inanarak ve kabul edileceğinden ümitli olarak yapılmalıdır. Duanın kabul edilmemesi halinde hatalı dua yapıldığına hükmedilmesi gerekir. Koruduğu için de hamd edilmesi gerekir. Dua iki rekattan sonra ve sonunda oturulduğunda yapılır.

“Ettehiyyatu Lillahi Ve’s-salavatu ve’t-tayıbatu ve’s-selâmu ve raxmetullahi ve berakatuhu galeyna ve gala eimmetina ve gala nebiyyina ve gala gıbadillahissalıxın.”

“Sağlık, genişlik, temizlik ve esenlik dilemeler Allah’adır. Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerimize, başkanlarımıza ve nebimize olsun.”

Burada insanın iman içinde yalnız olmadığı, Allah ile beraber olduğu belirtiliyor. Topluluk için dua ediliyor. Peygambere dua edilmiyor, peygamber için dua ediliyor. Çünkü peygamber de insandır. Onun yolunu açarsak ona dua etmiş oluruz.

“Eşhedü En Lailahe İlla Allah ve Eşhedü Enne Kuranu Kitabullah Ve Eşhedü Enne Muhammedün Resulullah. Ve Eşhedü Enne Sıratu Eshabihi vemenittebeahum Sıratulmüstakım.”

“Allah’tan başka tanrı olmadığına, Kur’ân’ın Allah’ın Kitabı olduğuna, Muhamamed’in O’nun elçisi olduğuna ve arkadaşları ve onlara uyanların yolunun müstakim yol olduğuna şehadet ederim.” Böylece duanın kabulü için hak yolunun yolcusu olduğu ifade edilmiştir.

Hazreti Muhammed’e ve âline, hazreti İbrahim’e ve âline de dua edilmesi sünnettir. Kelamda ilmilik kabul edilmiş oluyor. Mistisizmin yerine rasyonalizm benimsenmiş oluyor.

 

SELÂM

“Tekbir” ile namaza girilir ve “selâm” ile namazdan çıkılır. Böylece resmi merasim biter. Selam verilmesi insanın namazda orada olmadığı kabul edilerek hareket edilir. Fevkalade hallerde namazda bulunan yerde selam verilir. Namaz kesilir. Yapılacaklar yapılır ve sonra tekrar tekbir getirilerek bırakılan yerden devam edilir. Namaz bittikten sonra da herkes namaz yerini terk eder. Ancak resmi işler varsa devam edilir. Muhakeme bundan sonra yapılır. Kadınlar önce dağılır. Onların rahatsız olmayacağı zamandan sonra da erkekler dağılır.

Namaz tüm hayatımızı düzenleyen bir müessesedir. Aynı zamanda eğitim aracıdır.

Namazın şartları vardır. Onlar olmazsa namaz başlanmaz. Vakit böyledir.

Namazın sebepleri vardır. Namazdan önce onlar işlenmelidir. Ezan böyledir.

Namazın illeti vardır, o da ihramdır.

Namazın manileri vardır. Haram vakitlerde namaz kılınmaz.

Namazın farzları vardır. Yapılmazsa namaz bozulur.

Namazın vacipleri vardır. Yapılmazsa namaz bozulmaz, eksik olur.

Namazın sünnetleri vardır. Yapılırsa daha fazla sevap alınır.

Namazın müfsidleri vardır. Yapılırsa namaz bozulur.

Bunlar yalnız namaz için olan şeyler olmayıp hayatımızdaki tüm işlerde vardır. Namaz bunları bize öğretiyor.

Günlük namazlar aşiretleri, cuma namazları kabileleri, bayram namazları şa’’bları ve hac kavimleri oluşturur ve kavimler arası birlik sağlar.

 

EK:** Hayızlının cinsi yasaklı olması ve her cinsi ilişkiden sonra yıkanma külfeti eşler arasında sevgi ve saygının sürdürülmesine sebep olur. İnsanda ihtiyaçlar giderilmediği takdirde ruhi zorlamalar olur. İhtiyaçların giderilmesi zevkle yapılmaktadır. İhtiyaçlar ne kadar çoğalırsa ruhi zorlama o kadar büyük olur. İhtiyaçların giderilmesi de o kadar yüksek zevkle tatmin sağlar. Karı koca arasındaki ilişkilerin kısıtlanması cinsi arzuların şiddetlenmesine dolayısıyla tatminin da zevkli olmasına sebep olur. Bu da eşler arasında devamlı sevgi ve arzunun devamını sağlar. Oysa her aklına geldiğinde yapılan cinsi ilişkiler zevk vermediği gibi eşleri de birbirinden bıktırır.

 

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlayan: REŞAT NURİ EROL

 










 


NAMAZ MÜESSESESİ
1-NAMAZ MÜESSESESİ
1006 Okunma

© 2024 - Akevler