Küresel sistemin jeo-politiğinden Vatikan’ın teo-politiğine İslâm’ın dönüştürülmesi mücadelesi
08 Şubat 2019, Cuma
YUSUF KAPLAN
Papa Francis, Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) daveti üzerine Abu Dabi’de bir stadyumda âyin yönetti; El-Ezher Şeyhi başta olmak üzere, Mısır ve bazı Körfez ülkelerinin yöneticileriyle ürpertici pozlar verdi, ilginç görüşmeler gerçekleştirdi.Arap yöneticilerin Papa’nın önünde kelimenin tam anlamıyla el pençe divan durarak Papa’yla zelil verdikleri fotoğraf, başta Arap dünyası olmak üzere bütün İslâm dünyasında tepkilere yol açtı doğal olarak.
Tartışılması gereken daha hayâtî meseleler var burada: Papa, neden Körfez ülkelerini ziyaret etti? Neler konuşuldu? Papa’nın ziyareti ne anlam ifade ediyor? Papa, ne yapmak istiyor? Belki de asıl önemli soru şu: Papa’yı Körfez’e davet eden Arap yöneticiler ve sözüm ona “âlimler” neyin peşindeler?
Önemli sorular bunlar.
İZZETİ BAŞKA YERDE ARAMAK, ZİLLETE DÛÇAR OLMAKTIR
Papa’nın bu ziyaretiyle ilgili önceki Diyanet İşleri Başkanımız Mehmet Görmez Hocamız, Akşam gazetesine üzerinde durulması gereken dikkate değer açıklamalar yaptı. Görmez Hoca’nın açıklamalarından bir pasajı buraya alıp üzerinde konuşmak istiyorum.
Şöyle diyor Görmez Hoca:
“Abu Dabi merkezli, dünyada İslam’ı temsil iddiasıyla kurulan yeni bir uluslararası dini yapı ile karşı karşıyayız. Mısır ve El-Ezher, Suud ve Rabıta, BAE’de mukim bazı ilim adamları bir araya gelerek ‘Meclisü’l Hukemail-Muslimin’ (Müslüman Hikmetli Şahsiyetler Meclisi) diye bir meclis kurdular. İçlerinde bazı değerli şahsiyetler de var. Ancak bu zevatın hikmeti, hatta izzeti başka yerlerde aramasının sebebini anlamış değilim. Zira önce Londra’da Anglikan Kilisesiyle bir işbirliği yaptılar. Sonra Dünya Kiliseler Birliği ile bir anlaşma yaptılar. Yine Londra’da Barış Yapan Gençler Meclisi diye bir meclis kurdular. Şimdi de Papa’yı davet ettiler. Bütün bunlar altmışlı, yetmişli yılların teopolitik dünyasında bir yer bulabiliyordu. Ancak artık insanlar bu gibi gösterilere doydu. Bu tür suni yapılanmalar İslam dinini, İslam dünyasını ve İslam alimlerini temsil edemez...”
Görmez Hoca’nın dikkat çektiği konu başlıklarının üzerinde ayrı ayrı durmak gerekiyor aslında.
Ama sanırım meselenin püf noktası, izzet meselesi. İzzetin, Vatikan’ın, küresel sistemin lordlarının önünde diz çökerek aranması, zilletin tâ kendisidir. Bunu söylemek bile gerekmiyor.
ARAPLAR İÇİN YÜZKARASI BİR FOTOĞRAF!
...............................
TEO-POLİTİK’TEN JEO-POLİTİK ÜRETMEK VE İSLÂM’I DÖNÜŞTÜRMEK!
Ama asıl hedef, İslâm dünyasının fiilen kontrol altına alınması değildi; asıl hedef, tıpkı Konfüçyanizm, Budizm, Taoizm, Şintoizm gibi İslâm’ın dönüştürülmesi, fosilleştirilmesi, hayattan uzaklaştırılarak ruhunun, dinamizminin yok edilmesiydi.
Bunun için de jeo-politik stratejiyle eş zamanlı olarak teo-politik bir strateji devreye girdirilmişti iki asırdır...
Teo-politik stratejinin iki ayağı vardı: İki zıt paralel din icat ederek, bu kez Müslümanları İslâm’dan uzaklaştırmayı amaçlıyorlardı.
Birinci teo-politik strateji, Vehhâbîliği kullanarak neo-selefî (gerçekte, selefsiz yani köksüz) bir hârîcî mantığı geliştirmek ve böylelikle terörle, şiddetle özdeşleştirilen sahte bir İslâm icat etmekti: Birinci paralel din buydu.
Bunu başardılar büyük ölçüde.
Ardından ikinci teo-politik stratejiyi devreye soktular: Hindistan’da Kadiyanilikle başlayan ve FETÖ’yle zirveye ulaşan İslâm’ı hayattan uzaklaştırmayı, bireysel bir inanç meselesine indirgemeyi amaçlayan İslâm’ı Protestanlaştırma Projesi’ydi bu! İkinci paralel din de buydu!
FETÖ’nün Türkiye’de çökertilmesi, küresel sistemin lordlarını yeni arayışlara itti ve aradıklarını Körfez ülkelerinde buldular. BAE Emiri Zayed ile Suud Prensi Selman’a havale ettiler bu projeyi!
Papa’nın Abu Dabi ziyareti, işte bu projeyi, işin içine El-Ezher’i de katarak bütün Arap dünyasına yayma kaygısı güden teo-politik bir stratejidir.
İslâm’ı dönüştürerek fosilleştiremeyen emperyalistler, İslâm’ı Protestanlaştırma projesiyle dönüştürerek fosilleştirmeyi düşünüyorlar!
Bu projeyi de yine aynı adamlara havale ediyorlar: Dün, neo-selefî akımların kaynağını oluşturan Vehhâbîler, şimdi de İslâm’ı Protestanlaştırma projesini uygulayacaklar adım adım...
Bu süreçte karşılarındaki en büyük rakibin, İslâm dünyasını yaklaşık çeyrek asırlık bir silkinme ve cehdle bin yıl önce olduğu gibi toparlayacak, ayağa kaldıracak ve yeniden insanlığın önünü açacak bir medeniyet yürüyüşüne öncülük edecek tek ülkenin Türkiye olduğunu çok iyi biliyorlar ve o yüzden Türkiye’ye karşı Batılı emperyalistlerin kölesi zelil bir Arap cehpesi inşa etmeye çalışıyorlar...
Eğer kendimize çeki düzen verebilirsek, düşünce, kültür ve sanatta yeni bir medeniyet fikrini genç kuşaklarımıza kazandırabilirsek, dün olduğu gibi yarın da tarihin akışını biz, bu toprakların insanları olarak hepimiz şekillendirebiliriz yeniden...
Vesselâm.
https://www.yenisafak.com/yazarlar/yusufkaplan/kuresel-sistemin-jeo-politiginden-vatikanin-teo-politigine-islmin-donusturulmesi-mucadelesi-2049213
YORUM;
ADİL DÜZEN'LE KENDİMİZE ÇEKİ DÜZEN VERMEK!
Yazarımız batılıların İslam'ın dönüştürülmesi projesinde Fetö' nün çöküşünden
sonra Papanın BAE 'deki müslüman alimlerle yeni toplantısından bahisle Türkiye'nin
buna engel olmak için kendisine çeki düzen vermesi gerektiğinin altını çizmiş.
Bende diyorum ki Amerika'yı yeniden keşfetmeye gerek yoktur sözüne atıfla
peygamberlere uyalım ,önceki bina katlarımızı yıkmayalım ,50 yıllık Akevler ve
30 yıllık merhum Erbakan hocamızla olgunlaşan Adil Düzeni devam ettirip
uygulayarak bitirelim.
Burada bir alıntıyla devam edelim;" İslâmiyet ve İslam düzeni;
"İçtihat" olmaksızın anlaşılamaz ve yaşanamaz.
Esasen günümüz müslümanlarının ve ülkelerinin içinde bulunduğu durum hep içtihat yapılmamasından dolayıdır. O halde Prof. Arsel'in haklı olduğu durum budur. O da müslümanların kendi sistemlerini kuramadıkları, yani kendi içtihatlarını yapamadıkları gerçeğidir. İçtihat yapamayan, günümüzde karşılaşılan sorunlara çağdaş cevap bulamayan müslümanların yapabilecekleri fazla bir şey yoktur. Nitekim Prof. Arsel ve benzerlerine bugüne kadar cevap verilemeyişin nedeni burada yatmaktadır.
Bu kitabın yazarı Süleyman Karagülle;
Günümüzde İslâmiyet'i içtihatçı yaklaşımla değerlendiren ilkler arasında yer alan bir kişidir.
Verilen bütün cevaplar, İslâm hukukunun tarihsel değerlendirmesi olduğu gibi aynı zamanda çağdaş görüşleri de yansıtmaktadır. Kesinlikle reformcu olmayıp, verilen bütün cevaplar İslâmiyet'in delil olarak kabul ettiği Kitap, Sünnet (uygulama) ve ilme (içtihat, kıyas ve icmaya) uymaktadır.
İslâmi bakımdan delillere ve çağdaş bilimin ilkelerine dayanılarak yapılacak her türlü eleştiriye açık olarak yazılan bu eseri, ülke ve dünya kamuoyunun takdirlerine sunuyoruz."SÜLEYMAN AKDEMİR- http://www.akevler.org/AkevlerKitaplar/214/21/7-SUNUS-DRSULEYMAN-AKDEMIR-ISLAM-DevletDunya-DUZENI-1-Ilhan-Arsele-reddiye
Maalesef yazarımız Yusuf Kaplan da dahil olmak üzere Türkiye dindarları
hiçte kendilerine çeki düzen verme niyetinde değiller çoğunluk itibarıyla baktığınız
zaman.
Ama zamanın bir döngüsü vardır; yıllar önce 1980 li yıllarda merhum Erbakan
hocamız yine merhum Bahri Zengine İslami bir devlet sistemi oluşturmasını söylemiş,
oda bunu oluşturamayınca Erbakan hocamız Akevler'in Peygamberler Düzeni
olarak oluşturduğu sistemi yapılan 6 yıllık çalışma sonucunda Adil Düzen adıyla
isimlendirip Refah Partisinin 1987 yılındaki seçimlere vesilesiyle programı ilan etmiştir.
Şimdi mesela böyle bir görevi cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan oluşturmak veya bulmak istese yine bu Adil Düzenden başka bir düzen bulamayacak ve 50 yıllık Akevler Adil Düzen çalışanlarına ve çalışmalarına teslim olmak zorunda kalacaktır.
Gelin Yusuf Kaplan hocam arkadaşlarınız ve okuyucularınıza da vesile olun da
bu Adil Düzeni tartışıp,olgunlaştıralım ve uygulayalım da kendimize
hakkıyla çeki düzen vermiş olalım vesselam...