Silahın patronu
1249 Okunma, 7 Yorum
Ergün Diler - Takvim
Süleyman Karagülle

18/08/2017

1-Silahın patronu

ABD’de silah üreten şirketlerin bağlı bulunduğu adam Martin’dir. Pentagon dahil herkese silahı o satar. Kore’yi ABD’ye saldırtacak. ABD dünyayı ikiye bölecek ve Çin ile İngiltere’ye karşı savaştıracaktır. Rusya ve AB şimdilik bekliyor.

- Mahir Kaynak’a göre üçüncü cihan harbi Çin ile ABD arasında olacak. Rusya ve AB ise Çin tarafı olacak.  Şimdi ise ABD bölündü. İngiltere ile Çin beraber görünüyor. Sermaye üçüncü cihan savaşını çıkarmak istiyor. İran ve Türkiye bir olurlarsa tüm Müslümanlar hangi tarafta yer alırsa, o taraf galip gelir. İran’la Türkiye çatışmadıkça üçüncü cihan savaşı ya çıkamaz ya da hemen biter. Sermaye’nin sonu olur.

 

2-Sıcak savaş

ABD’de Pentagon bağımsızlık mücadelesinde İngilizler tarafında olan generalin heykelini kaldırınca sokaklar karıştı.  İngiliz istihbaratı ABD’yi karıştırıyor.

- Sermaye tüm dünya devletlerini silahlandırır, çatıştırır ve sonunda kendisi yönetir. ABD ve İngiltere’de mekan tutan Sermaye bazen birini, bazen diğerini ortaya çıkarır. ABD Gorbaçov’dan sonra eski gücünü yitirdi. İngiltere sıradan bir devlettir. Türkiye kadar bile değildir. İngiltere’nin krallığı var. Zenginlerin kulübü onları destekliyor. Oysa Türkiye İslam aleminin merkezindedir. Yalnız Müslümanlar değil tanrıya inanan herkesin şimdilik lideri Türkiye’dir.  Sokak hareketleri ile bir yere varılamaz.

 

3- Güç gösterisi

ABD silahlanıyor. Martin ihaleleri alıyor. Dünyaya zorla silah satılıyor. Herkesi silahlandırıyor.

- Sermaye dünyaya zorla silah satıyor. Birbirleri ile savaştıracak. Ya silahlananlar Sermaye’ye karşı birleşirlerse? O zaman Sermaye’nin ömrü bir gün bile sürmez. Trump’un da birleşenlerle bir olması için sebep yoktur. Fabrikalar silah üretiyor. Kime? Askerlere. Sonunda silah, üretenlerin değil satın alanların oluyor. Sermaye’nin sonu demektir.

 

4-200 yeni ABD üssü

Savaş Martin ile Rothschild arasında devam ediyor. Silah ve dolar. Bakalım hangisi galip gelecek?

- Savaşı Sermaye ayarlıyor. İki patrondan biri silah üretiyor, diğeri silahı satın alıyor. Ülkeler satın alıyor. Rothschild silah satamayınca Pentagon devreye girdi, silah zoru ile silah satıldı. Yani şimdilik silah doları yendi. İki takımın sahibi de Sermaye. Bu oyun devam etmeyecektir. Silahlanan halk bağımsızlığını ilan edecek ve Sermaye’nin de silahın da ömrü son bulacak. Bu, Adil Düzen’e büyük hazırlıktır.

 

5-Türkiye farkı

Üçüncü cihan savaşı terör bazında devam ediyor. Daha taraflar tam belirgin değil. Şimdilik ABD yönetimi ile İngiltere sermayesi çatışıyor. İki tarafta da devletler var. Sermaye var.

- Birinci ve ikinci cihan savaşlarında halk din ve ırk duyguları ile şarj olmuş, savaşmaya hazırdı. Yöneticiler savaşa gidiyor, ölüyorlardı. Bugün artık ne din ne de ırk halk için savaş kaynağıdır. Dolaysıyla istenen üçüncü cihan savaşını Sermaye zor çıkaracaktır. Siyasiler nasıl kullanıldıklarını şimdi biliyorlar.

 

NOT: Yazıda yer alan italik ifadeler Süleyman Karagülle’ye aittir.

 

Yorum:

Sorun düzen sorunudur

Faizli merkezi sistem gelişen uygarlığın sorunlarını çözemiyor. Teknolojinin sağladığı imkânlarla insanlar bugün karınlarını doyurmaktadırlar. Nüfus arttıkça bu imkanlar yeterli olmayacaktır. Ancak yeni paylaşım düzeni ile insanlık sorununu aşacaktır. Bizim onlara bunu göstermemiz ve onları kışkırtmamamız gerekir. Çatışmalar bizi ilgilendirmiyor.

Bizim yapacağımız işler vardır. Müspet ilmin verileri ile Kuran’ı yeniden ele alıp çağımızın sorunlarını çözmek ve bunu yüz hanelik semt kooperatiflerinde denemektir. Her semt ayrı çalışacak, kendi içtihatları ile uygulamaya başlayacaktır. Başarılı olanlar sonradan yeryüzüne hakim olacaktır.

 

Süleyman Karagülle


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
21.08.2017
03:20


Suriye’de tartışmaların odağındaki İdlib’e yakın gelecekte bir operasyon gündemde. İran ve Rusya işbirliği arayışı için Ankara’ya diplomatik çıkartma yaparken, gelişmelerden tedirgin olan Amerika da Türkiye ile mutabakat arayışını hızlandırdı.

  • MUSTAFA KARTOĞLU
  • paylaş

  • tweetle

  • paylaş

x
REKLAM
ads by AdMatic

- İran genelkurmay heyetinin ardından Rus Genelkurmay Başkanı ve ABD Savunma Bakanı Ankara’ya geliyor. Ana konu Suriye, ancak alt başlığı İdlib, Afrin ve Münbiç  operasyonları. 

- İran destek aradı; ABD ve Rusya ‘vermeyin’ diyecek. Türkiye ABD’li bakan Mattis’ten PKK/PYD/SDG’ye karşı ‘söz’den fazlasını bekliyor. ABD ve İran’la ‘güven sorunu’ sürüyor. 

İran Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Muhammed Bakıri, aralarında ABD’nin ‘terör’ listesine almaya çalıştığı ve bu yüzden yurtdışına çıktıkları pek görülmeyen Devrim Muhafızları komutanlarının da bulunduğu 9 kişilik bir heyet ile Ankara’da üç gün görüşmelerde bulundu. Aynı günlerde Rusya Genelkurmay Başkanı Valeriy Gerasimov Ankara’dan randevu istedi. Hemen ardından da ABD Savunma Bakanı James Mattis’in 23 Ağustos’ta Ankara’ya geleceği açıklandı.

Rusya, ABD ve Türkiye genelkurmay başkanları en son 6 Mart 2017’de Antalya’da sürpriz bir çalışma toplantısı yapmıştı.

Konu genel başlığıyla ‘Irak-Suriye’, ancak özelde Türkiye’nin Fırat Kalkanı bölgesi ve olası İdlib, Afrin, Münbiç operasyonları.

Peki ABD, Rusya ve İran Ankara’dan ne istiyor, ne öneriyor; Ankara’nın stratejisi ve yol haritası ne?

ABD yine ‘ikna’ya geliyor

ABD’nin Irak ve Suriye’de birinci hedefi DEAŞ; ikinci hedefi İran yayılmacılığını durdurmak. Bunun için Irak’taki Şii grupları ve Bağdat yönetimini İran’la bağları konusunda uyardı. Iraklı Şii lider Mukteda es Sadr, Suudi Arabistan Kralı Selman’ı ziyaret etti.

Hedef, Irak ve Suriye’deki Şii/Nusayri Arapların ‘Arap’ kimliğini öne çıkararak, İran’ın etkisini kırmak.

Bu konularda Türkiye ile politikaları örtüşüyor. Rusya da bu konuda ittifaktan uzak değil.

Ancak sorun ABD’nin üçüncü hedefinde:

ABD, Türkiye’yi PKK/PYD varlığını kabule zorlamaya devam ediyor.

PKK/PYD ilişkisini perdelemek için içlerine Arap unsurlar katarak SDG adıyla muhatap alıyor, ancak bu yapıdan genel olarak ‘Kürtler’ diye bahsediyor. 

Böylece, PKK/PYD’nin sosyalist/seküler kimliğiyle, Esad rejimi ve Rusya’nın önüne kabul edilebilir bir yapı koyuyor.

‘Kürtler’ tanımlaması da, IKBY/Barzani yönetiminin ‘milliyetçilik’ nedeniyle reddedemeyeceği bir kimlik kazandırıyor. Barzani’nin ‘bağımsızlık referandumu’, yarın ortaya çıkacak durumdan önce ‘anavatan’ olarak ABD/Rusya destekli PKK’ya karşı avantaj elde etme çabası olarak değerlendirilebilir.

İran yayılmacılığı tehdidi ise, Arap ülkelerinin PKK/PYD bölgesinin ‘Arap’tan arındırılmasına ses çıkarmamasını sağlıyor.

ABD destekli PKK/PYD’nin Türkiye sınırı boyunca hakimiyet sağlaması, aynı zamanda Rus askeri üslerinin bulunduğu Lazkiye’ye de komşu olması demek.

Bu projeye, Türkiye ile birlikte Rusya, Şam rejimi, İran ve Barzani yönetimi karşı.

Savunma Bakanı Mattis, bunun karşılığında Türkiye’ye iki öneride bulunuyor:

1- NATO müttefiki ve stratejik ortağız, Türkiye ile sarsılmaz bir bağımız var.

2- PKK ile mücadele dahil haklı güvenlik endişelerinizi gidermeye çalışacağız.

RUSYA en çatışmasız müttefik

İran yayılmacılığı konusunda Rusya da ‘ortak politika’nın içinde. Rusya, Şam rejimi nezdindeki ‘koruyucu’ pozisyonunu, ‘sınırlı da olsa’ İran etkisini frenlemek için kullanıyor.

İran’la Türkiye’nin askeri olarak ne kadar işbirliği yapabileceğini görmek istiyor, bu yüzden genelkurmay başkanı Ankara’ya gelmek istedi.

ABD’nin PKK/PYD’ye ‘Lazkiye’ye komşu bir alan kazandırmasına karşı ve bu konuda Türkiye’ye yakın.

Ancak örgütün Fırat’ın batısında kalmak kaydıyla alan kazanması konusunda tavrı yok.

Türkiye’nin Fırat Kalkanı bölgesini koruması ve batıda Afrin, doğuda Münbiç’ten gelecek PKK/PYD tehdidine karşı operasyon yapmasını destekliyor.

İdlib’teki El Kaide unsurlarına yönelik operasyon için Türkiye ile birlikte çalışıyor.

Karşılığında Türkiye’nin Şam’a karşı tutumunu ve Şam güçlerinin Halep’ten sonra İdlib’i de kontrolüne almasına razı olmasını istiyor.

İRAN güven inşa etmek zorunda

ABD’nin baskısı, Rusya’nın mesafeli duruşu ve Şam rejiminin Rusya’ya daha fazla ihtiyacı olması, İran’ı Türkiye ile ittifak aramaya yöneltti.

İran askeri heyetinin kalabalık olması ve görüşmelerin 3 güne yayılması ‘her konunun ayrıntılı’ görüşüldüğünü gösteriyor.

İran, “ABD’nin PKK/PYD ortaklığını biz de desteklemiyoruz. İran, Rusya, Şam rejimi ve Türkiye işbirliği yaparsa sorunları çözeriz” teklifi getiriyor.

Ve karşılığında Türkiye’ye, hassas olduğu iki ‘destek’ öneriyor:

1- PKK ile ortak mücadele, istihbarat paylaşımı ve Türkiye’nin operasyonlarından kaçan PKK’lıların sınır geçişlerini önlemek.

2- Musul’dan sonra DEAŞ’tan kurtarılması planlanan Türkmen kenti Telafer’e İran destekli Haşdi Şabi milislerini sokmamak.

TÜRKİYE’NİN YOLU ‘ÇOKLU İTTİFAK’

ABD’nin oluşturmak istediği ‘PKK/PYD hattı Türkiye’yi İran’la aynı yere itiyor gibi görünse de; Türkiye, ABD’yi dışlayarak İran  ve/veya Rusya ile işbirliği yapmak durumunda değil. 

Ayrıca, İran’ın yayılmacı politikalarına, Şam rejimine verdiği desteğe ve Irak üzerindeki etkisiyle kurduğu Haşdi Şabi milislerine karşı. Üstelik, İran’ın, PKK’ya karşı geçmişte yapılan anlaşmalara rağmen gereğini yapmamasının getirdiği ciddi bir güvensizlik var.

Bu yüzden Türkiye İran’la ‘bütüncül bir Suriye politikası’ anlamında aynı yerde olmaz.

l Türkiye, İran’ın PKK ve Haşdi Şabi konusundaki sözlerini tutmasını bekleyecek, kapıyı kapatmayacak. Suriye sorununun çözümü için Astana sürecinde masada olmasını ve Şam rejimi üzerindeki ‘çözüm’ odaklı girişimlerini destekleyecek.

l ABD ile PKK/PYD sorununu ‘ABD geri adım atıncaya kadar’ sürdürecek. ABD’nin ‘silahları geri alacağız’ savunması yeterli bulunmuyor. Ama Astana süreci, ‘çatışmasız bölgeler’, İran yayılmacılığının önlenmesi ve DEAŞ’la mücadele konusundaki ortak politikalarını da sürdürecek.

l Rusya ile de Fırat Kalkanı operasyonundaki işbirliğini, o bölgedeki PKK/PYD/YPG tehdidine karşı yeni operasyonlar için de sürdürecek. Zira Suriye hava sahasına giriş Rusya’nın onayıyla mümkün. Daha önce El Bab yakınlarında YPG mevzileri Türk savaş uçakları tarafından vurulmuştu. Ayrıca, İdlib’den El Kaide unsurlarının çıkarılması ve çatışmasızlık bölgesi oluşturulmasında operasyonel işbirliğine de açık.

Bu süreçte ‘İran etkisi azaltılmış’ bir Suriye rejiminin Rusya tarafından temsil edilmesi de Türkiye için önemli. Zira Ankara’nın beklentilerinin karşılandığı tek bölge, Rusya ve Şam’la komşu olduğu bu bölge.

İdlib’deki gelişmeler, Rusya ve Şam’la ilişkilerin geleceğini belirleyecek.

Ankara’daki trafiğin en önemli nedeni de, ABD ve İran’ın bu sürecin dışında kalmak istememesi.

Reşat Nuri Erol
21.08.2017
03:24


1967...1968...1969...AKEVLER 51 YILDIR ÇALIŞIYOR...2015...2016...2017

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 927

“ADİL DÜZEN” III. BİNYIL MEDENİYETİ PROJESİDİR

“VE BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

Haftalık Seminer Dergisi; 927. Hafta - 19 Ağustos 2017 - Fiyatı: www.akevler.orga tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR.. ÇOĞALTABİLİR.. DAĞITABİLİRSİNİZ...

“ADİL DÜZEN” UYGULAMALARI YAPMAK İÇİN BİZLERE DANIŞABİLİRSİNİZ...

 

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 927. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?”      (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M  TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.”      (Hadis)

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİ,  Zafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA / İSTANBUL    Tel: (0212) 452 76 51

Tefsir Seminer Notları Yenibosna’da Cumartesi akşamları okunup tartışılmaktadır.

GAYEMİZ: Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada “OKUNMASI, ANLAŞILMASI VE UYGULANMASI”DIR. - ADİL DÜZEN ÇALIŞANLARI

 

***

 

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI

Önerilerim

Sermaye, bürokrasi ve biz

Süleyman KARAGÜLLE

 

***

 

*SEBÎLU’R-REŞÂD” / MAKALELER

Kudüs ve Kâbe’ye gidenler neden soyuluyor?!.

KUR’AN VE İLİM 926. Hafta Seminerimizden

Ve ben bunu yarın yapacağım demeyesin’ (ayet)

Bazı başarısızlıklarımızın sırları ve sebepleri  

Barış düzeni kurulacak, Kur’an nuru hâkim olacak

Türkiye-İran, ABD-Çin ve III. dünya savaşı  

Kapitalizm, sosyalizm, karma ve Kur’an düzeni

Reşat Nuri EROL

 

***

 

KEHF SÛRESİ - 9. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي أَنْزَلَ عَلَى عَبْدِهِ الْكِتَابَ وَلَمْ يَجْعَلْ لَهُ عِوَجًا (1) قَيِّمًا لِيُنْذِرَ بَأْسًا شَدِيدًا مِنْ لَدُنْهُ وَيُبَشِّرَ الْمُؤْمِنِينَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ أَجْرًا حَسَنًا (2) مَاكِثِينَ فِيهِ أَبَدًا (3) وَيُنْذِرَ الَّذِينَ قَالُوا اتَّخَذَ اللَّهُ وَلَدًا (4) مَا لَهُمْ بِهِ مِنْ عِلْمٍ وَلَا لِآبَائِهِمْ كَبُرَتْ كَلِمَةً تَخْرُجُ مِنْ أَفْوَاهِهِمْ إِنْ يَقُولُونَ إِلَّا كَذِبًا (5) فَلَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَفْسَكَ عَلَى آثَارِهِمْ إِنْ لَمْ يُؤْمِنُوا بِهَذَا الْحَدِيثِ أَسَفًا (6)إِنَّا جَعَلْنَا مَا عَلَى الْأَرْضِ زِينَةً لَهَا لِنَبْلُوَهُمْ أَيُّهُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا (7) وَإِنَّا لَجَاعِلُونَ مَا عَلَيْهَا صَعِيدًا جُرُزًا (8) أَمْ حَسِبْتَ أَنَّ أَصْحَابَ الْكَهْفِ وَالرَّقِيمِ كَانُوا مِنْ آيَاتِنَا عَجَبًا (9) إِذْ أَوَى الْفِتْيَةُ إِلَى الْكَهْفِ فَقَالُوا رَبَّنَا آتِنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً وَهَيِّئْ لَنَا مِنْ أَمْرِنَا رَشَدًا (10) فَضَرَبْنَا عَلَى آذَانِهِمْ فِي الْكَهْفِ سِنِينَ عَدَدًا (11) ثُمَّ بَعَثْنَاهُمْ لِنَعْلَمَ أَيُّ الْحِزْبَيْنِ أَحْصَى لِمَا لَبِثُوا أَمَدًا (12) نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ نَبَأَهُمْ بِالْحَقِّ إِنَّهُمْ فِتْيَةٌ آمَنُوا بِرَبِّهِمْ وَزِدْنَاهُمْ هُدًى (13) وَرَبَطْنَا عَلَى قُلُوبِهِمْ إِذْ قَامُوا فَقَالُوا رَبُّنَا رَبُّ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ لَنْ نَدْعُوَ مِنْ دُونِهِ إِلَهًا لَقَدْ قُلْنَا إِذًا شَطَطًا (14) هَؤُلَاءِ قَوْمُنَا اتَّخَذُوا مِنْ دُونِهِ آلِهَةً لَوْلَا يَأْتُونَ عَلَيْهِمْ بِسُلْطَانٍ بَيِّنٍ فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَى عَلَى اللَّهِ كَذِبًا (15) وَإِذِ اعْتَزَلْتُمُوهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ إِلَّا اللَّهَ فَأْوُوا إِلَى الْكَهْفِ يَنْشُرْ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ رَحْمَتِهِ وَيُهَيِّئْ لَكُمْ مِنْ أَمْرِكُمْ مِرْفَقًا (16) وَتَرَى الشَّمْسَ إِذَا طَلَعَتْ تَزَاوَرُ عَنْ كَهْفِهِمْ ذَاتَ الْيَمِينِ وَإِذَا غَرَبَتْ تَقْرِضُهُمْ ذَاتَ الشِّمَالِ وَهُمْ فِي فَجْوَةٍ مِنْهُ ذَلِكَ مِنْ آيَاتِ اللَّهِ مَنْ يَهْدِ اللَّهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِ وَمَنْ يُضْلِلْ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ وَلِيًّا مُرْشِدًا (17) وَتَحْسَبُهُمْ أَيْقَاظًا وَهُمْ رُقُودٌ وَنُقَلِّبُهُمْ ذَاتَ الْيَمِينِ وَذَاتَ الشِّمَالِ وَكَلْبُهُمْ بَاسِطٌ ذِرَاعَيْهِ بِالْوَصِيدِ لَوِ اطَّلَعْتَ عَلَيْهِمْ لَوَلَّيْتَ مِنْهُمْ فِرَارًا وَلَمُلِئْتَ مِنْهُمْ رُعْبًا (18)وَكَذَلِكَ بَعَثْنَاهُمْ لِيَتَسَاءَلُوا بَيْنَهُمْ قَالَ قَائِلٌ مِنْهُمْ كَمْ لَبِثْتُمْ قَالُوا لَبِثْنَا يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ قَالُوا رَبُّكُمْ أَعْلَمُ بِمَا لَبِثْتُمْ فَابْعَثُوا أَحَدَكُمْ بِوَرِقِكُمْ هَذِهِ إِلَى الْمَدِينَةِ فَلْيَنْظُرْ أَيُّهَا أَزْكَى طَعَامًا فَلْيَأْتِكُمْ بِرِزْقٍ مِنْهُ وَلْيَتَلَطَّفْ وَلَا يُشْعِرَنَّ بِكُمْ أَحَدًا (19) إِنَّهُمْ إِنْ يَظْهَرُوا عَلَيْكُمْ يَرْجُمُوكُمْ أَوْ يُعِيدُوكُمْ فِي مِلَّتِهِمْ وَلَنْ تُفْلِحُوا إِذًا أَبَدًا (20) وكَذَلِكَ أَعْثَرْنَا عَلَيْهِمْ لِيَعْلَمُوا أَنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَأَنَّ السَّاعَةَ لَا رَيْبَ فِيهَا إِذْ يَتَنَازَعُونَ بَيْنَهُمْ أَمْرَهُمْ فَقَالُوا ابْنُوا عَلَيْهِمْ بُنْيَانًا رَبُّهُمْ أَعْلَمُ بِهِمْ قَالَ الَّذِينَ غَلَبُوا عَلَى أَمْرِهِمْ لَنَتَّخِذَنَّ عَلَيْهِمْ مَسْجِدًا (21) سَيَقُولُونَ ثَلَاثَةٌ رَابِعُهُمْ كَلْبُهُمْ وَيَقُولُونَ خَمْسَةٌ سَادِسُهُمْ كَلْبُهُمْ رَجْمًا بِالْغَيْبِ وَيَقُولُونَ سَبْعَةٌ وَثَامِنُهُمْ كَلْبُهُمْ قُلْ رَبِّي أَعْلَمُ بِعِدَّتِهِمْ مَا يَعْلَمُهُمْ إِلَّا قَلِيلٌ فَلَا تُمَارِ فِيهِمْ إِلَّا مِرَاءً ظَاهِرًا وَلَا تَسْتَفْتِ فِيهِمْ مِنْهُمْ أَحَدًا (22) وَلَا تَقُولَنَّ لِشَيْءٍ إِنِّي فَاعِلٌ ذَلِكَ غَدًا (23) إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللَّهُ وَاذْكُرْ رَبَّكَ إِذَا نَسِيتَ وَقُلْ عَسَى أَنْ يَهْدِيَنِ رَبِّي لِأَقْرَبَ مِنْ هَذَا رَشَدًا (24) وَلَبِثُوا فِي كَهْفِهِمْ ثَلَاثَ مِائَةٍ سِنِينَ وَازْدَادُوا تِسْعًا (25) قُلِ اللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا لَبِثُوا لَهُ غَيْبُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ أَبْصِرْ بِهِ وَأَسْمِعْ مَا لَهُمْ مِنْ دُونِهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا يُشْرِكُ فِي حُكْمِهِ أَحَدًا (26)

 

***

 

وَاتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنْ كِتَابِ رَبِّكَ لَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِهِ وَلَنْ تَجِدَ مِنْ دُونِهِ مُلْتَحَدًا (27) وَاصْبِرْ نَفْسَكَ مَعَ الَّذِينَ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِيِّ يُرِيدُونَ وَجْهَهُ وَلَا تَعْدُ عَيْنَاكَ عَنْهُمْ تُرِيدُ زِينَةَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَلَا تُطِعْ مَنْ أَغْفَلْنَا قَلْبَهُ عَنْ ذِكْرِنَا وَاتَّبَعَ هَوَاهُ وَكَانَ أَمْرُهُ فُرُطًا (28)

 

***

...


Kehf kıssasından sonra bizim bugün üçüncü binyıl uygarlığını nasıl oluşturacağımızı anlatmaktadır.

Önce Kehf Ashabı gibi yüz lojmanlı apartmana veya yüz villalı ahşap evler sitelerine taşınmalıyız. Onar ailelik aşiretler oluşturmalıyız. Beş vakit değil iki vakit bir araya gelmeliyiz. Sabah işe gitmeden önce buluşmalıyız, akşam da yatmadan önce buluşmalıyız ve namaz kılmadan önce Kur’an’ı tilavet etmeliyiz. Yani Kur’an’ın metni namazda okunacak ama yorumu ve müzakeresi ise namazdan önce yapılacaktır.

...

,,, 

Reşat Nuri Erol
21.08.2017
03:36


20.08.2017  21:47 - Güncelleme: 20.08.2017  21:48

Ortadoğu Uzmanı Prof. Tomar: 1.Dünya Savaşı’ndan beri en kritik durum

Tomar: Afrin-İdlib Türkiye açısından olmazsa olmaz. Aksi halde Türkiye kuşatılmış olur. Bu I. Dünya Savaşından sonra Türkiye için en kritik durumdur. Bu operasyon DAEŞ’tan ziyade PYD/YPG’nin hâkimiyetini engellemeye dönük olur.

  • Fadime Özkan
  • paylaş

  • tweetle

  • paylaş

x


DEVLETİN TEHDİT ALGISI BEKA SEVİYESİNE ÇIKTI

Türkiye, güney sınırındaki gelişmeler nedeniyle temkinli bir hareketlilik içinde. Rusya ve İran ile görüşmekte. Sebebi, DEAŞ bahanesiyle PKK’ya alan açan ve ağır silahlarla donatan ABD’nin, şimdi de Astana süreciyle çatışmasızlık bölgesi haline getirilen İdlip’i işaret ediyor olması. Bu kez öne çıkan terör örgütü El-Nusra. Türkiye hem bundan rahatsız, hem bu bahane ile PKK’nın bölgeye yerleştirilerek PKK koridorunun tamamlanması planından. Devletin tehdit algısı, beka seviyesine çıkmış durumda. Bu nedenle Afrin’e olası bir askeri operasyondan sıklıkla söz ediliyor. Ne olmakta, ne yapmak gerek, Yalova Üniversitesi öğretim üyesi, Ortadoğu ve uluslararası ilişkiler uzmanı Prof. Dr. Cengiz Tomar ile konuştuk.    

***

Suriye’de durum başından beri hiç iç açıcı olmadı ama özellikle son zamanlarda farklı bir hareketlilik var. İdlip’teki durumu ve olası Afrin operasyonunu konuşacağız ama başlangıç zemini olması bakımından Suriye’deki durumu ve Türkiye’nin endişe nedenini özetleyebilir misiniz?

Herkesin gözleri önünde cereyan ettiği üzere 2010 sonundan itibaren özellikle 2011’de Arap Dünyasının genelinde ve Suriye’de başlayan “Arap Baharı” olarak adlandırılan süreç, Batı Dünyasında olduğu gibi bizde de Ortadoğu’nun zalimliğiyle meşhur totaliter rejimlerine karşı halkların özgürlük mücadelesi olarak karşılandı ve desteklendi. Bu süreçler Ortadoğu’nun üç büyük monarşisi Fas, Suudi Arabistan ve Ürdün gibi krallıklarda bazı hareketlere sebep olduysa da bu monarşilerin halk nazarında bir meşruiyeti olduğundan ve toplumların taleplerine hızla bazı düzenlemeler yaparak cevap verdiklerinden çok erken dönemde sona erdi. Bunun tek istisnası Körfez’in küçük ülkesi Bahreyn’di. Onda da mezhebi fay hatları ile Suudi Arabistan-İran mücadelesi rol oynadı. Ancak Mısır, Tunus, Libya, Yemen ve Suriye gibi “Cumhuriyet” veya “Cemahiriye” adı altında halklarından kopuk, yolsuz ve zalim diktatörler tarafından yönetilen ülkelerde devrimlere dönüştü. Tabii biz bütün Arapları monolitik, yekpare, tek bir entite olarak gördüğümüzden olaylara total, makro ve genel düzeyde “Araplar” olarak baktık. Halbuki her ülkenin farklı bir sosyolojik yapısı ve tarihi tecrübesi vardı. Mesela etnik ve mezhebi açıdan mütecanis, homojen bir yapıya ve Türkiye benzeri bir modernleşme ve demokrasi tecrübesine sahip Tunus’ta Nahda hareketi lideri Gannuşi’nin de sağduyulu yaklaşımıyla bir başarı kazanıldı. Mısır’da ise Müslüman Kardeşlerin siyasi tecrübesizliğine ek olarak Müslüman Kardeşler fobisi ile ma’lul Batılı emperyalist güçler, İsrail ve Körfez ülkelerinin maddi ve manevi desteğiyle başlatılan “Karşı Devrim”le Türkiye’nin modern tarihine telmihen “our boys”dan biri dedikleri kendi adamları Sisi iktidara getirildi. Batı, bu noktada başlangıcından itibaren hiçbir zaman samimi olmadı. Totaliter rejimler ve terörist örgütlerle mücadele ediyormuş gibi yaptı. Ama gerçekte mücadele etmedi.

Yemen ise “mezhebi tabanlı bir dış siyaset politikası güden Ortadoğu’nun biri  Sünni (Selefi) Arap, diğeri Şii Fars mihver devleti Suudi Arabistan ve İran’ın mücadelesinin tam ortasında bırakılarak halkın kolera gibi önlenmesi çok basit bir hastalıktan öldüğü bölünmüş bir ülkeye dönüştü. Yemen gibi şu aralar kimsenin ilgilenmediği Libya da mezhebi ve etnik büyük farklara sahip olmasa da pek çok parçaya ayrıldı.

İNSANLIK DIŞI HESAP

Süreç Suriye’de nasıl yaşanmıştı?

Suriye’de ise içerisinde ABD ve genelde Avrupa ülkeleri ile Suudi Arabistan, Körfez ve Katar ile birlikte bizim de bulunduğumuz ülkeler Beşşar Esed rejimi karşıtı muhalifleri destekledik. Diğerleri samimi olarak mücadele etmedi. Burada tek samimi olan Türkiye ve Katar’dı. Bu iki ülkenin Suriye’deki oyunu bozması sonucunda Türkiye’de FETÖ darbe teşebbüsü oldu. Katar’ın da başına gelenler bununla ilgili. Türkiye’nin Suriye’de insanlık dışında bir hesabı olmadan tarihi bir duruş sergiledi. Suriye rejimi düşse bütün Körfez bu hareketlerden etkilenebilirdi. Onun için ABD ve genelde Batı ve Körfez ülkelerinin büyük kısmı samimi bir mücadele göstermediler.

Bunun karşısında uzun yıllardır Suriye’de etkinlik gösteren Rusya ve İran ise rejimin yanında durdular. Obama’nın var olup olmadığı bilinemeyen Ortadoğu ve Suriye politikası (no foot on the ground) ve Türkiye’nin arkasında durmaması, muhaliflerin bir kısmının zaman içerisinde radikalleşmesi, Batı’da Esed devrilirse yerine Müslüman Kardeşler benzeri bir yönetim gelmesinden kaynaklı endişeler sonucunda Suriye’de durum bu hâle geldi. Rusya ve İran’ın Suriye politikasındaki selabet ve metanetleri de bunda çok etkili oldu. Bizim içinde bulunduğumuz cephenin Rusya ve İran’ın Suriye’de savaş öncesine uzanan ve uzun yıllardır mevcut/temerküz etmiş varlığını ve Suriye’de mevcut sosyolojik (toplumsal, etnik ve mezhebi) fay hatlarını hesaplayamadıkları anlaşılıyor. İran, Yavuz Sultan Selim’den beri Türkiye ile bölgede hesaplaşmakta. Aslında Esed'in doğru düzgün bir ordusu yok. Savaşanların büyük kısmı Pakistan, İran ve Irak’tan getirilen Şii milisler. 

BÖLÜNMÜŞ SURİYE

Şu an fiilen ne durumda Suriye?

Elân Suriye çeşitli nüfuz bölgelerine bölünmüş durumda. Şam, Humus, Hama, Halep ve Lazkiye gibi büyük kentleri ve Doğu Akdeniz sahilini barındıran Batı Suriye (Faydalı Suriye, Küçük Suriye, Butik Suriye) Rusya nüfuzu altında rejim, Kuzey-Doğu Suriye ABD nüfuzunda PYD/YPG, Güney-Doğu Suriye ABD destekli muhalifler, el-Bâb-Cerablus Türkiye destekli Özgür Suriye Ordusu, İdlib bölgesi el-Kaide bağlantılı Nusra Cephesi (Hey’etü Tahriri’ş-Şâm, HTŞ) ve ÖSO, merkezi Doğu bölgelerin bir kısmı ise İran destekli rejim ve DAEŞ’ın elinde. Şu anda iki alanda mücadele devam ediyor. DAEŞ’ten alınacak bölgelerin ABD destekli PYD/YPG diğer adıyla SDG’mi yoksa İran destekli rejim tarafından sahiplenileceği ve diğer taraftan İdlib’in ne olacağı. Özellikle İdlib, Suriye savaşının en önemli kördüğümlerinden biri.

İdlip neden önemli?

İdlip’te hâkimiyeti ele geçiren güç Suriye’de siyasi pazarlıklar öncesi büyük avantaj elde edebilecek.

ÖNCE IRAK, ŞİMDİ SURİYE

Türkiye ile nasıl bir ilgisi var bu durumun?

Suriye’de Türkiye’nin şu anda en büyük endişesi sınırında PYD/YPG kontrolünde bir Kürt kuşağı kurulması, Arap topraklarıyla karasal bağlantısının kesilmesi, kendisine alternatif bir enerji koridorunun açılması ile Irak ve Suriye’deki bu yapıların kendi vatandaşlarını etkilemesi. Tabii bir de içlerinde radikal unsurların da bulunduğu iki milyonluk yeni bir göç dalgası.

Türkiye’nin sözde stratejik müttefiki ABD, tıpkı daha önce Çekiç Güç vasıtasıyla Irak’ta yaptığının bir benzerini Suriye’de adım adım uygulaması. DAEŞ’e karşı başka bir terörist örgüt olan PKK ile işbirliği yapması. Daha önce söz verdiği gibi Menbiç’i de boşalttırmaması. PYD/YPG’ye bol miktarda ağır silahlar vererek bir devlet olmanın ilk şartları olan toprak hakimiyeti ve ordu oluşturması. Yüzlerce tırlık savaş mühimmatının yanısıra ABD kökenli yeni nesil Javelin adlı çok gelişmiş anti-tank silahları Türkiye tanklarına karşı kullanılmak üzere PYD’ye verilmiş durumda. ABD Savunma bakanlığı geçen yıl 500 milyon dolar ayırdı bu işe. Biz de ise tam tersi, Türkmen kardeşlerimize, gönderilen bir iki tır yardım malzemesi FETÖ ve bazı basın mensupları tarafından deşifre edilerek engellendi.

Türkiye’nin Afrin çevresinde bir operasyon yapabileceği söylentilerinin hemen ardından da İdlib el-Kaide bileşenlerinden HTŞ’nin eline birden bire geçivermesi. Aslında bu grup Batı’nın iki yüzlü politikaları sonucunda radikalleşti. Şayet ABD hava gücüyle İdlib’e bombardıman yaparak karada PYD/YPG ile İdlib’e girerse böylece kuşak neredeyse Lazkiye yani Akdeniz’e ulaşacak. Türkiye bunu kendisi bekası için tehdit görüyor ve bu oldu bittiyi kabul edemez. Bunu önlemek için savaş dahil her şeyi göze alır.

İDLİP’TE NELER OLDU?

Rahatsızlığa dair ilk tedbir Hatay Reyhanlı’daki Cilvegözü Sınır Kapısından geçişlere kısıtlama getirilmesi şeklinde görünür oldu. Buna neden gerek duyuldu, İdlib’te neler oldu?

İdlib özellikle son dönemde Haleb’in rejimin eline düşmesi, Suriye’nin pek çok bölgesinde muhasara altındaki muhaliflerin yapılan anlaşmalarla buraya gönderilmesi sonucunda Kuzey Suriye’nin en önemli muhalif merkezlerinden olmuştu. DAEŞ ve Nusra mensupları rejim, Rusya ve İran tarafından rejimin yeşil otobüsleriyle özellikle bilinçli olarak Türkiye sınırına getirildi. DAEŞ’ın elindeki silahların büyük kısmı ABD menşe’lidir. Bu grubun içerisinde Suriyelilerden çok Zerkavi’nin fikirlerini benimseyen kuzey Afrika, Mısır, Suudi Arabistan ve BAE vatandaşları mevcut. Zira Suriye halkı sosyolojik olarak Araplar içerisinde radikalleşmeye en az müsait bir toplum.

Diğer bölgelerden yapılan göçlerle bölgede iki milyondan fazla insanın çok zor şartlar altında yaşadığı biliniyor. İdlib güney, doğu ve batıdan rejim, kuzey batıdan Türkiye ve Kuzey doğudan da PYD ile çevrili. Şu anda tek çıkış noktası da Türkiye. Burada Türkiye’ye müzahir pek çok muhalif grubun yanısıra el-Kaide ile bağlantılı Nusra Cephesi (HTŞ) adlı radikal örgüt de bulunuyor. Nusra Batı’nın iki yüzlü politikaları sonucu güçlendi. Bu örgüt geçen yıl üzerindeki baskılardan kurtulmak için bir manevra yaparak el-Kaide’den ayrıldığını ilan etti. İsmini de HTŞ olarak değiştirdi. Geçen ay çıkan çatışmalar sonucunda HTŞ, diğer muhalif grup Ahrarü’ş-Şam’ı yenerek İdlib’in Türkiye sınır bölgesi, de dahil büyük kısmını ele geçirerek burada hakimiyetini pekiştirdi. Aynı DAEŞ gibi Nusra cephesi de istihbarat üretimidir.

Türkiye’de haklı olarak insani yardım ve ilaç haricinde herkes tarafından terörist olarak kabul edilen bu gruba silah ve mühimmat ulaşmaması amacıyla böyle bir tedbir alıyor. Tabi bu işin bir de Afrin boyutu var. Bu terörist gruplara ulaşan mühimmat bir nevi muhasara altındaki Afrin’e de ulaşabilir.  Ben şahsen başından beri her türlü silahlı grubun bu bölgeye gönderilmesinin kasıtlı olduğunu düşünüyorum. Bölgenin, moda terimle çok manidar diyebileceğimiz bir zamanda, Türkiye’nin Afrin’le ilgili harekatının konuşulduğu bir dönemde el-Kaide’nin eline geçtiğini değerlendiriyorum. ABD, daha önce manivela olarak kullandığı DAEŞ gibi bu sefer kendisi ve PYD/YPG’nin çıkarları için el-Kaide (HTŞ; terörizm) kartını kullanabilir. Böylece Türkiye’nin Afrin’e bir harekât yapması durumunda Rakka harekâtından çekileceğine dair PYD şantajını da engellemiş oldu. Yani ABD açısından bir taşla birkaç kuş vurma imkanı oldu.

ABD-İSRAİL PROJESİ

Türkiye güney sınırının terör örgütleri tarafından çevrelendiğini tespit ediyor ve bunun da müttefiki ABD tarafından PKK’ya alan açılarak, silah verilerek, meşru bir görüntü üretilerek yapıldığını söylüyor. Sahadaki durum bunu böyle teyit ediyor mu?

Bu tespit bana göre yüzde yüz doğru. ABD, Irak’ta yaptığını şimdi Suriye’de yapıyor. Benim sahada bulunanlardan aldığım kişisel malumatlar da bunu teyid eder nitelikte. Irakın son dönem tarihini takip edenler için bir dejavu gibi. Bu aslında 1980’lerden beri mevcut bir plan. 20. Yy. başlarında tamamlanamamış bir projenin parçası. ABD ve İsrail çıkarları açısından da çok önemli bir proje. Ortadoğu bağlamında olaya bir de şuradan bakın, Irak el-Kaide (daha sonra DAEŞ), Suriye DAEŞ, Türkiye önce PKK sonra FETÖ (Milletimizin sağduyusu ve devlet olarak tarihsel tecrübemizin derinliği nedeniyle henüz başaramadılar ki hâlâ bu operasyonlar devam ediyor). Sıradaki kim sizce?

SIRADA İRAN VAR

Kim?

Tabii ki İran. Yakınlarda İran’da da böyle bir şey çıkarsa şaşırmayın. Türkiye ve İran ikisi de bu açıdan zor lokmalar. Ama Türkiye ve İran’da bu manada denemelerin bitmiyeceğini söyleyebiliriz. Buna rağmen Türkiye ile İran’ın işbirliği yapması çok zor.

DEAŞ BİR İSTİHBARAT PROJESİDİR

Türkiye Suriye iç savaşının başlatıldığı tarihten bu yana hep bir ya DAEŞ ya PKK ikileminde bırakıldı. ABD başta olmak üzere buradaki taşeron gruplar Ankara’yı önce DAEŞ sonra El Kaide ile anmaya yeltendi ve sistematik olarak suçladı da. Ne oluyor, Türkiye DAEŞ bahanesiyle PKK’ya razı olmaya mı zorlanıyor?

Bana sorarsanız bu tür örgütler projelerin gerçekleştirilmesi için kullanılan maliyeti çok düşük ucuz aletler. DAEŞ bir istihbarat projesidir. Rejimle işbirliği yapmaktadır. Özellikle savaş teknolojisinin insanlığı yok edebilecek bir seviyeye geldiği ve konvasiyonel yani iki düzenli ordunun karşı karşıya geldiği veya ülkelerin düzenli ordular ile işgal edildiği dönemler biraz geride kaldı. Bunun yerine emperyal ve süper güçler yani imparatorluklar taşeron şirket ve örgütler kullanıyor. İşkence, hapishane ve savaş işleri dahi taşeron örütlerin yanısıra taşeron güvenlik şirketlerine devrediliyor. Kapitalist ABD’nin Blackwater’ına karşı eski sosyalist Rusya PMC Wagner ve Turan gibi güvenlik şirketlerini kullanıyor Suriye’de.

PKK, el-Kaide ve DAEŞ gibi örgütler ise emperyal istihbarat örgütlerinin çok az maliyetle kendi askerlerini kullanmadan yapacakları operasyonlarda yer alıyor. Bir zamanlar terörist örgüt olan ve elebaşısı bizzat ABD tarafından Türkiye’ye teslim edilen PKK bir anda PYD/YPG’ye veya SDG’ye dönüşmüş “özgürlük savaşçıları”! veya “demokrasi havarileri”! olabiliyor. DAEŞ en büyük zararı hem can ve mal kaybı hem de ekonomik ve turizm alanında Türkiye’ye verdi. Tabii Türkiye Müslüman bir ülke. Mevcut hükumetin de İslami tonu oldukça yüksek. Türkiye kendi çıkarları doğultusunda biraz bağımsız hareket etmeye başlayınca bu tür suçlamalar başlıyor.

TÜRKİYE SOSYOLOJİSİNDE NE DEAŞ OLUR NE EL-KAİDE

Bu ithamların siyasi amaçlı olduğunu biliyoruz ama sormadan geçmeyelim, Türkiye’de bu tür bir radikalliğe müsait bir zemin var mı?

Türkiye sosyolojik olarak ne el-Kaide’ye ne de DAEŞ’e müsait değil. Tamamen güç-çıkar dengeleri doğrultusunda Türkiye’yi uluslararası kamuoyunda mahkum etmek için bu tür suçlamalar yapılıyor. Türkiye’yi kendi hizalarına getirmek için bence. Şunu hiç aklımızdan çıkarmayalım uluslararası ilişkiler malesef  insani duygular yerine güçle ve çıkar ilişkilerine göre oluşuyor.

1. DÜNYA SAVAŞINDAN SONRAKİ EN KRİTİK DURUM

Fırat Kalkanı operasyonunun hem DAEŞ tehdidini uzaklaştırmak hem PKK kuşağını engellemek için yapıldığını biliyoruz. Olası Afrin – İdlib operasyonu da aynı amaca mı matuf olacak?

Az önce tadat ettiğimiz sebeplere binaen Afrin-İdlib’in Türkiye açısından olmazsa olmaz olduğunu düşünüyorum. Aksi halde Türkiye kuşatılmış olur. Bu I. Dünya savaşından sonra Türkiye için en kritik durum. Bu operasyon bence DAEŞ’tan ziyade PYD/YPG’nin hâkimiyetini engellemeye dönük olur. Türkiye de el-Kaide ve terörizm kartını kullanabilir. Tıpkı el-Bab’da olduğu gibi. Burada güvenli bir bölge olabilir ve göçler engellenir.

RUSYA VE İRAN İŞBİRLİĞİ ŞART

Olası Afrin operasyonunun riskleri – imkanları nelerdir?

El-Bab da riskliydi ancak İdlib-Afrin’le karşılaştırılamaz. Burası çok büyük bir alan onlarca muhalif birlik (feylak) mevcut. el-Kaide, ABD ve PYD ve YPG olacak karşımızda. Bu operasyon ancak Suriye rejiminin vasisi olan Rusya ve İran’la işbirliği içerisinde Türk uçaklarının Suriye hava sahasına girmesiyle mümkün olabilir.

Belki nispeten daha uygulanabilir olanı Rusya’nın zımni onayıyla Türkiye birlikleri girmeden sadece hava desteği vererek Türkiye’ye müzahir grupları sahaya sürmesi. Aslında sayıca İdlib’te ÖSO daha güçlü. Neredeyse HTŞ’nin dört katı bir orduya sahip. İstihbarat örgütleri bunlara destek vermezse, Türkiye’nin desteğiyle, ÖSO HTŞ’yi ortadan kaldırabilir.

PKK’YI HAKLI ÇIKARMAK, TÜRKİYE’Yİ SIKIŞTIRMAK İÇİN

Amerika Bireşik Devletleri sözcüleri ve Suriye temsilcisi McGurk son dönemde aniden Türkiye sınırında El-Kaide’den bahsetmeye başladı. Türkiye’yi zan altında bırakmak isteyerek… Tam da Afrin operasyonu öncesinde ne yapmaya çalışıyor Amerika?

Tabii ki ortakları PYD/YPG ve kendileri için bir meşruiyet yaratmaya. Son zamanlardaki PKK’nın Maçka eylemi içeride Türkiye’yi sıkıştırmak, Avrupa’daki eylemler ise kamuoyunu el-Kaide ve radikal gruplar aleyhine yönlendirmek için yapılmış olabilir.

ABD TERÖR ÖRGÜTÜ PKK’YI NEDEN DESTEKLİYOR?

ABD, PKK gibi kanlı bir terör örgütüyle iş tutarak Türkiye gibi güçlü bir müttefikle ilişkilerini bozmayı neden göze alıyor?

Türkiye’yi te’dip etmeye, ehlileştirmeye çalışıyor. Eskiden olduğu gibi sadece ABD ve NATO çıkarlarına uygun davranmasını istiyor. Olmayınca da gördüğünüz durum meydana geliyor.

RUSYA’NİN TAHTERAVALLİ SİYASETİ

Aslında Rusya da PKK ile işbirliği yapmanın yollarını aradı, ama terör örgütü ABD ve Rusya arasında ABD’yi seçti gibi bir durum da oldu? Bunu açabilir miyiz, PKK terör örgütü Rusya için neden cazip hale geldi, PKK neden ABD’yi seçti?

Tabii Rusya da PYD’yi bize karşı ABD’ye yakınlaşmasın diye tahterevalli gibi olarak kullanıyor. Bazen yakınlaşıyor ve bazen uzaklaşıyor. PYD Rusya için olmazsa olmaz değil. Sadece siyaseten kullanıyor. PYD; ABD ve İsrail için Türkiye, İran ve Araplar arasında tam bir güven adacığı ve kendilerine sıkı sıkıya bağlı ve muhtaç (Satelite). Burada karşılıklı menfaat açısından PYD-ABD ilişkisi akla daha yatkın görünüyor. Bölgede haritaları değiştirme planı da biliyorsunuz ABD’ye ait.

RUSYA’NIN TÜRKİYE TERCİHİ

Türkiye Fırat Kalkanını ABD’nin itirazlarına rağmen yaptı. Rusya ile anlaşarak yaptı. Afrin operasyonu da Rusya ile işbirliği sonucunda mı yapılacak?

Şayet yaparsa, uçak ve birliklerini sokarsa başka bir yol görünmüyor.

Bu operasyonu ABD ile yapmanın hiç ihtimali yok muydu, yok mu, Türkiye ABD’ye neden güvenmiyor, Menbiç tecrübesi bunda etkili oldu mu?

Maalesef hiç yok. Burada amaç zaten üzüm yemek değil. Türkiye ile ilgili. O zaman kara gücü PYD’yi küstürür ve bunu şu anda göze alamaz. Tabii Irak’ta çuval geçirme, Suriye’de yalnız bırakılma, Menbiç tecrübesi etkili.

Ankara ile Moskova bir süredir yoğun bir gizli görüşme yürütüyor. Hangi zeminde ne tür bir “pazarlık” yapılıyor, işbirliğinde ortak menfaat aranıyor?

Sadece Rusya değil İran da işin içinde. Konunun çatışmasızlık bölgelerinin yanısıra İdlib’le yakından alakalı olduğunu düşünüyorum. Türkiye ABD ve PYD karşısında Rusya ve İran ile işbirliği yapmayı amaçlıyor mantıklı olarak.

Rusya açısından Türkiye ile Afrin’de işbirliği yapmanın gerekçeleri, gerekleri nelerdir?

ABD karşısında düşmanımın düşmanı meselesi. Ayrıca Türkiye’yi Suriye politikasında ve genelde kendi yanında tutabilmek ve ABD’den uzaklaştırmak.

AFRİN OPERASYONUNA CEVABEN ABD NE YAPAR?

Diyelim ki Türkiye Rusya ile uzlaştı, ABD’nin oyalama amaçlı sızlanmalarına aldırış etmeden Afrin operasyonunu yaptı ve PKK’yı vurdu. ABD ne yapar bunun karşısında?

Obama olsaydı bir şey yapamazdı. Ancak Trump ve adamlarının neler yapabileceğini ben de kestiremiyorum. Zira Trump ve Tillerson hariç büyük çoğunluğu bölgede savaşmış, muharip insanlar. Bir savaş çıkabilir.

KUZEY IRAK’TA NELER OLUYOR?

Irak’ın kuzeyinde olanları Suriye sınırımızda olanlardan ayrı düşünemeyiz. IKBY 25 Eylül’de bağımsızlık referandumu yapacağını açıkladı ve geri atmayacağına yönelik açıklamalar yapıyor. Türkiye’nin bu konudaki tavrı “yapmayın, zarar görürsünüz” şeklinde. Türkiye ilişkilerine önem veren Barzani yönetimi bu kararı neden aldı?

Çünkü zamanlama çok uygun. Türkiye’nin başında Suriye ve PYD/YPG problemi varken fazla ses çıkaramayacağını düşünüyor. Irak merkezi hükumeti de ses çıkaracak durumda değil. Ertelense bile er geç bu referandum yapılacak. Zaten demografiyi Türkmenler ve Araplar aleyhine yeterince dğiştirmiş durumdalar. ABD de bu durumu destekler.

KÜRDİSTAN REFERANDUMU VE TÜRKİYE

“Kürdistan referandumu” NATO’nun projesi mi?

Bence ABD-İsrail projesi. Nato da ABD’nin elinde zaten.

“Kürdistan referandumu” sonrası Kuzey Irak’ta NATO-ABD yanlısı bir bağımsız Kürdistan devleti oluşursa ve ABD destekli PKK kuşağı da aşağıda tamamlanırsa, bu Türkiye için nasıl bir tehdit oluşturur?

Sanırım Türkiye bunu tehlike olarak görmekle birlikte Suriye’deki kadar vahim olmadığını düşünüyor. Ama bence Irak dizinin birinci bölümü. Suriye ise ikinci. Arkası yarın. Sırada Türkiye ve İran’da var. Türkiye Kürt kuşağıyla çepeçevre muhasara edilmiş olur. Araplarla kara bağlantısı kesilir.

Diyelim ki evet çıktı sandıktan, Türkiye’nin tavrı ne olur, ne olmalıdır?

Türkiye söylemsel olarak büyük tepki göstermekle birlikte bir harekat yapacağını düşünmüyorum. Çok zor bir durum. Ancak Barzani en azından Türkiye ile işbirliği yapıyor. Türkiye için öncelik Suriye’de PYD yönetimindeki kantonlar.

Reşat Nuri Erol
21.08.2017
09:17


http://www.milligazete.com.tr/haber/1224349/atesinin-sonmesi-icin-birliktelik-sart


Ateşinin sönmesi için birliktelik şart

İran Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri, İran İslam Devrimi’nin ardından genelkurmay seviyesinde bir ilki gerçekleştirerek, Türk mevkidaşı Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın daveti üzerine Türkiye’ye geldi.

DİĞER FOTOĞRAFLAR 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la görüşen Bakıri, ülkesinde yaptığı açıklamada, “Askeri, savunma ve güvenlik alanındaki birçok konunun temeli Türkiye ziyareti kapsamında atıldı ve bu süreç devam edecek” dedi. Ziyaretin amacını, ziyaret sonrasındaki süreçte neler olabileceğini Genelkurmay eski İstihbarat Daire Başkanı Korgeneral İsmail Hakkı Pekin ve Prof. Dr. Hasan Köni, Millî Gazete’ye değerlendirdi.

“TÜRKİYE’NİN KARAR VERMESİ GEREKİYOR”

İran Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Muhammed Bakıri’nin Türkiye ziyaretini gazetemize değerlendiren Genelkurmay eski İstihbarat Daire Başkanı Korgeneral İsmail Hakkı Pekin, “Bu ziyaret çok önemliydi. Bu ziyaretin ardından Türkiye’ye, Rusya ve Amerika’dan da üst düzey ziyaretler olacaktır. ABD ile İdlib konusu görüşülecektir. İdlib’de 2 milyon mülteci var, Türkiye’ye gelme ihtimalleri de var. Türkiye’nin karar vermesi gerekiyor. Bölgedeki Suriye sorunu için saf belirleme gibi bir durum var. İdlib, Afrin konularında İran ile işbirliği yapmalı” ifadelerini kullandı.

DAMBAT KAMPI'NDAN ÇOK SAYIDA TERÖRİST GEÇİYOR

Türkiye-İran birlikteliğinde, Irak ve Suriye’nin de olması gerektiğini söyleyen Pekin, “Suriye ve Irak güçsüz durumda. ABD ve Batı’nın Suriye politikası çok ters, Türkiye’ye uymuyor. Suriye’nin kuzeyinde, Kuzey Suriye Federal Bölge diye bir şey meydana getiriyorlar. Barzani’nin referandumu var, İdlib konusu var, Batı’nın müdahale etmemesi gerekiyor. Bölgedeki düğümün çözülmesi için İran ile Türkiye birlikteliği şart. Bunlar İran için de çok önemli” diye konuştu. İran’daki terör olaylarının da görüşülmüş olabileceğini söyleyen Pekin, “Terör konusu önemli, İran’da zaman zaman alevlenen şeyler var, Dambat Kampı’ndan Türkiye’ye çok sayıda terörist geçiyor. Türkiye’nin, bu yüzden o bölgeye duvar örme projesi var” dedi.

“TÜRKİYE’DEN TOPRAK KOPMA İHTİMALİ VAR”

Bakıri’nin Türkiye ziyaretini gazetemize değerlendiren bir başla isim Prof. Dr. Hasan Köni ise, “Kuzey Irak’taki Kürt devletinin yapılanması İran ve Türkiye’yi rahatsız ediyor. Bunlar Amerika’nın çabasıyla alevleniyor. Suriye’deki olaylarda var. Amerikan bölgeye silah göndermesi, Suriye’de üç dört üsleri İran’ı rahatsız ediyor. İran ve Türkiye çatışmazlık bölgesi kuruyorlar. Türkiye, İdlib’e girerek PYD’nin yolunu kesmeye çalışacak ama aynı zamanda HaşdiŞabi’nin koridorundan çekiniyor. Bir yandan Amerika tarafından Türkiye ve İran arasında mezhep savaşı körükleniyor, Türkiye ile İran yaklaşmasın diye Müslümanlar birbirine çarptırılıyor ve bununla Müslümanları zayıflatılıyor. Zor bir politika, her şey karışık… Türkiye’nin desteklediği Katar’ın, İran ve İsrail ile çok iyi ilişkileri var. İran’la dost olmazsan; İran’a, Şia diye düşman olacaksın ve Sünni Türkiye olarak İsrail’e gideceksin, Amerika’ya yanaşacaksın, bu da Türkiye’den toprak koparma ihtimalidir” ifadelerini kullandı.

Millî Gazete

Bugün 00:50 TSİ-Gündem

Muhabir Furkan Erten

Reşat Nuri Erol
21.08.2017
10:03


http://www.yenisafak.com/dunya/mattis-kirmizi-dosya-ile-geliyor-2782654


Mattis 'kırmızı dosya' ile geliyor

İran ve Kuveyt Genelkurmay Başkanlarının Ankara'ya ziyaretinin ardından ABD Savunma Bakanı Mattis de Türkiye'ye geliyor. Mattis'in elindeki kırmızı dosyada 4 ana gündem maddesi olduğu belirtiliyor.

Haber Merkezi  21 Ağustos 2017, 09:17  Diger
ABD Savunma Bakanı James Mattis ve ABD Genelkurmay Başkanı Joseph Dunford
ABD Savunma Bakanı James Mattis ve ABD Genelkurmay Başkanı Joseph Dunford
  • 0}" style="box-sizing: border-box; vertical-align: top; display: flex; flex-flow: column wrap; -webkit-box-orient: vertical; -webkit-box-direction: normal; -webkit-box-align: center; align-items: center; cursor: pointer; position: relative; max-width: 3.2rem; margin-right: 1.2rem;">
  • 0}" style="box-sizing: border-box; vertical-align: top; display: flex; flex-flow: column wrap; -webkit-box-orient: vertical; -webkit-box-direction: normal; -webkit-box-align: center; align-items: center; cursor: pointer; position: relative; max-width: 3.2rem; margin-right: 1.2rem;">
  • 0}" style="box-sizing: border-box; vertical-align: top; display: flex; flex-flow: column wrap; -webkit-box-orient: vertical; -webkit-box-direction: normal; -webkit-box-align: center; align-items: center; cursor: pointer; position: relative; max-width: 3.2rem; margin-right: 1.2rem;">4
  • 0}" style="box-sizing: border-box; vertical-align: top; display: flex; flex-flow: column wrap; -webkit-box-orient: vertical; -webkit-box-direction: normal; -webkit-box-align: center; align-items: center; cursor: pointer; position: relative; max-width: 3.2rem; margin-right: 1.2rem;">
  • 0}" style="box-sizing: border-box; vertical-align: top; display: flex; flex-flow: column wrap; -webkit-box-orient: vertical; -webkit-box-direction: normal; -webkit-box-align: center; align-items: center; cursor: pointer; position: relative; max-width: 3.2rem; margin-right: 1.2rem;">
  • 0}" style="box-sizing: border-box; vertical-align: top; display: flex; flex-flow: column wrap; -webkit-box-orient: vertical; -webkit-box-direction: normal; -webkit-box-align: center; align-items: center; cursor: pointer; position: relative; max-width: 3.2rem;">1

ABD Savunma Bakanı James Mattis, 23 Ağustos Çarşamba günü Türkiye’ye geliyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Savunma Bakanı Nurettin Canikli ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile görüşecek olan Mattis’in, günübirlik Ankara ziyareti sırasında çantasında kırmızı dosyalar bulunacak. Habertürk'ün haberine göre, görüşmenin ana başlıkları şunlar olacak:

IKBY'deki referandum

25 Eylül’de Kuzey Irak’ta referandum yapacaklarını açıklayan Kürtlerin, ABD’nin onayı olmadan böyle bir adım atmayacağı kamuoyunda sık sık dile getiriliyor. Kuzey Irak’ın bağımsızlığını kazanması durumunda, Suriye’nin kuzeyinde PYD kontrolündeki kantonlarda da ekim ayında yerel seçim yapılacak. Bu iki kritik gelişme, bölgede fiili bir Kürt bölgesi kurulmasını gündeme getirecek. Ankara, Mattis’e, bunun kabul edilemez olduğunu ve bunun güvenlik çıkarlarına aykırı olduğunu anlatacak. Bölge ülkelerinin buna karşı olduğu vurgulanacak ve bağımsızlığın iç savaşı tetikleyeceği vurgusu yapılacak.

Telafer operasyonunun hemen sonrası gerçekleşmesiyle dikkat çeken ziyarette, Mattis’in PYD krizi ile ilgili bir rapor sunacağı belirtiliyor.

ABD'nin PYD ironisi!

ABD, her ay Türkiye’ye, YPG’ye Suriye için verdiği silahların raporunu gönderiyor. Son raporda, YPG’ye sadece zırhlı araçlar ve teçhizat sağlandığı, silah ve mühimmat verilmediği belirtildi. Mattis’in Ankara ziyaretinde PYD krizi ile ilgili kapsamlı bir rapor sunacağı ifade ediliyor.

Muhalifler

ABD’nin Suriye’de Fırat’ın batı- sına geçip güneye doğru PYD ile inerek hâkimiyet alanını geniş- letmesi, gerek Rusya gerek Türkiye açısından rahatsızlık yaratmıştı. Özellikle El Kaide bağlantılı Heyet Tahrir Şam’ın (HTŞ) İdlib’deki dengeleri değiştirmesi ve İdlib’e yönelik operasyon sinyali vermesi, yeni bir krize neden olmuştu. ABD medyasında öne çıkan haberlerde HTŞ’nin yükselişini önlemek için Türkiye’nin askeri operasyon yürütmesinin şart olduğu yorumları, “Türkiye, sahada kara gücü olarak öne mi sürülüyor?” eleştirilerine neden olmuştu. Mattis ile görüşmede, olası İdlib operasyonu da değerlendirilecek.

S-400 meselesi

Türkiye’nin Rusya’dan alacağı S-400 füzeleri ABD ve NATO ülkelerinde rahatsızlık yaratmıştı. Mattis, “Bu sistemler NATO’nunkilerle hiçbir zaman uyumlu olmayacak. Türkler gerçekten S-400 füzeleri alacak mı?” demişti. Mattis’in, ABD hükümetinin bu konudaki görüşlerini aktarması bekleniyor.

Reşat Nuri Erol
22.08.2017
09:48


http://www.yenicaggazetesi.com.tr/askeri-konular-43958yy.htm


Askeri konular...

A+A-
22 Ağustos 2017

İran Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri, Humeyni önderliğinde devrim sonrasında, 1979'dan bu yana Türkiye'yi ziyaret eden ilk İran Genelkurmay Başkanıydı. Bu çok önemli ve tarihi ziyaret Türkiye'de yeterince değerlendirilip gündemdeki gerçek yerini bulabildi mi?.. Hayır!.. İktidar mensuplarının fotoğraflarına ve suyuna tirit açıklamalarına bakınca ziyaretten pek de memnun olmadıkları görünüyor. Havuz medyasında racon kesenler de ziyaretin olumlu geçmediğini kamuoyuna pompalayıp, İran'ın hâlâ "güvenilir olmadığını" vurguluyorlar. İki ülke askeri heyetleri arasında en üst düzeyde gerçekleşen temasları gözden düşürmeye gayret ediyorlar.

O tarihi ziyareti bir daha hatırlayalım. İran Genelkurmay Başkanlarının uluslararası arenada dış ülke ziyaretleri çok nadiren rastlanan bir durumdur. Bakıri'nin, -gündemi takip edebildiğim kadarıyla- dış ziyaretini hatırlamıyorum. 3 günlük bir ziyaretti. Askeri heyetlerin 3 günlük dış ziyareti uzun süre olarak değerlendirilir. İran Genelkurmay Başkanı, 9 kişilik üst düzey bir askeri heyetle Ankara'ya geldi. Heyette çok önemli isimler vardı. Temaslar ağırlıklı olarak Genelkurmay Başkanlığı'nda yapıldı. Görüşmelerin içeriğinden hiç bir şey bilmesek, tek satır bilgi kırıntısı bile elimizde olmasa sadece şu yukarıda özetlemeye çalıştığım fotoğraf çok şey anlatıyor. "Peki ne anlatıyor" diye bana sorarsanız; İran devletinin TSK'ya olan güvenini... "Hoppalaa mı!" O zaman biraz daha ileri gideyim; Cehenneme dönen bölgede İran, Türkiye'ye, "Biz TSK'nın sözüne güveniriz. Eğer bir işbirliği yaparsak TSK'dan teminat bekleriz. Gerçek muhatabımız o" mesajını verdi. Yoksa görülmüş şey değildir, bir ülke Cumhurbaşkanını o ülkeye Genelkurmay Başkanı üzerinden davet edilmesi. İran ince dış politika geleneği gereği R. Erdoğan'ı Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar üzerinden Tahran'a davet etti. Ne demeye geliyor bu!..

Ankara'daki görüşmelerde, Suriye, Irak ve Kuzey Irak'taki referandumun görüşülmesinden daha doğal ne olabilir ki?.. Fakat bu görüşmeler, Türkiye, İran, Rusya arasında adını bilmediğimiz bir çok noktada heyetler arasında zaten yapıla geliyor. Peki ne olmuş olabilir ki İran, Ankara'ya bu kadar üst düzey bir heyetle gelsin? Çözülmeyen neydi? Veya daha büyük bir sıkıntı mı vardı?.. İşte bu soruların cevaplarının ipuçlarını, Bakıri ülkesine döndükten sonra kendi basınına yaptığı açıklama veriyordu. Bakıri, Türkiye ile istihbarat paylaşımı konusunda iş birliği yapıldığını söylüyordu. Ve bana göre en kritik cümlesi şuydu;

"Çeşitli bölgesel ve askeri konularda daha iyi bir istişare ve iş birliği için gerekli bir ziyaretti. Türkiye ile yıllardır dostane ilişkilerimiz, güvenli sınırlarımız var. Ancak bu ziyaret bakışımızı değiştirmek için gerekliydi."

İyi bir istişare!..

Ankara'nın devlet koridorlarında, ziyaret öncesinde, o adını bilmediğimiz yerlerde yapılan gizli görüşmelerde İran'ın çok önemli bir rahatsızlığı konuşuluyordu. Ve bunun da diplomatik bir şekilde Ankara'ya iletildiği söyleniyordu. Şöyle;

"İran, heyetler arası yapılan görüşmelerde, MİT'in, İsrail gizli servisine çalışan ve bunlarla bağlantılı olduğunu ileri sürdüğü bazı isimleri karşılarına çıkardığını düşünüyor. Çok rahatsızlar."

Ulaştığım bilgilerden "on the record" bölümünden özet yaptım. Peki, 3 günlük ziyaret sonrasında İran heyeti Ankara'dan beklediklerini alabildi mi?.. Diplomatik kaynaklar, dudak büküyor!..

***

Hazır askeri konulara girmişken... TSK'nın Resmi Gazetede yayımlanan atama kararları, gündeme bomba gibi düştü. YENİÇAĞ'ın dikkatli okurlarına bu köşeden YAŞ sonrası, atama kararlarının geciktirilmesi konusunda  Genelkurmay'daki artçı depremleri, artan iç huzursuzluğu ince ayrıntılarına girmeden defalarca aktarmıştım. Atamalar, (Jandarma da dahil) benim için sürpriz olmadı!..

Atamaların duyulmasının ardından kulisler güya "10 general istifa ediyor" haberleri ile çalkalandı. Buna "çalkalandırıldı" desek daha doğru bir habercilik yapmış oluruz. Çünkü atamaların ardından istifa niyetinde olan general sayısı 3'ü geçmiyordu. İşin doğrusu, aslı astarı neydi?..

Hatırlar mısınız?.. Kabine revizyonu ardından yazdığım analizde Savunma Bakanlığı'na Nurettin Canikli'ye özel bir parantez açmış, R. Erdoğan'ın kurşun askeri olduğunu belirtip, despot kişiliğine dikkat çekip TSK üzerinde baskıların daha da artacağının altını çizmiştim.

YAŞ kararları sonrasında, Genelkurmay karargahında kararname çıkarılmadan önce Nurettin Canikli'nin 10'a yakın generale "istifa et" baskısı yaptığı konuşuluyordu. Resmi Gazete yayınlandıktan sonra askeri kaynaklarla yaptığım görüşmelerde bu baskının hâlâ devam ettiğini öğrendim. Sonuç ne olur? Bekleyip göreceğiz... Havuz ve yandaş medya ellerinde olduğu için istedikleri manipülasyonu yine yaptılar!.. Türk askerini "makam mevki düşkünü" gibi gösterip Türk milletinin taşıyıcı temel kolonuna darbe vurmaya devam ediyorlar!..

Çok yazık oluyor. Kimselere de anlatamıyoruz!..

Kaynak: Askeri konular... - Ahmet TAKAN

Reşat Nuri Erol
26.08.2017
11:02


 

http://www.yenisafak.com/dunya/seriftenmanifesto-abdden-kurtulma-zamani-2786008

Şerif’ten manifesto: ABD’den kurtulma zamanı

Trump yönetiminin Pakistan’ı hedef almasının ardından İslamabad’dan 'Adil Düzen' manifestosu geldi. Ülkenin dış yardımla esir alınmasına karşı çıkan Başbakan adayı Şahbaz Şerif, ABD’den kurtulma zamanının geldiğini söyledi. Pakistan Ulusal Güvenlik Kurulu ise günah keçisi arayan Trump’a “teröristleri Afganistan’daki sığınaklarında vur” mesajı verdi.

Haber Merkezi  26 Ağustos 2017, 04:00  Yeni Şafak

 

ABD Başkanı Donald Trump’ın yeni Afganistan stratejisinde Pakistan’ı hedefe koyarak tehdit etmesi ülkede öfkeyle karşılandı.  

Pakistan’da görevden alınan eski Başbakan Navaz Şerif’in yerine aday olarak gösterilen Şahbaz Şerif, Afganistan’daki yeni savaş stratejisinde Pakistan’ı hedefe koyan ABD Başkanı Donald Trump’a rest çekti. Ülkenin ABD yardımıyla esir alınmasına karşı çıkan Şahbaz Şerif, “Pakistan için ABD yardımlarından kurtulmanın zamanı geldi” ifadelerini kullandı. Twitter hesabı üzerinden açıklama yapan Şerif, “Pakistan’ın son dönemde karşı karşıya kaldığı jeopolitik ve güvenlik sorunlarını, ülkenin kurucu babalarının ideallerine yakışır şekilde tam bağımsız ve egemen ülke tasavvurunu hayata geçirmek için eşsiz bir fırsat olarak görmeliyiz” ifadesini kullandı.

 

Şahbaz Şerif YETERİNCE KURBAN VERDİK

Bölgesel barış ve güvenlikle ilgili görüşmelerde sözün dönüp dolaşıp ABD yardımına gelmesinin terörizm, yoksulluk ve kötü yönetim yüküne katlanan milyonlarca Pakistanlının yaralarına tuz bastığını kaydeden Şerif sözlerini şöyle sürdürdü: “Pakistanlılar, terörden arınmış ve barışçıl bir dünya amacına ulaşma yolunda zaten yeterince kurban verdi. Pakistan için, ABD desteği kitabını kibarca ve minnetle kapatma vakti gelmiştir. Böylelikle ikili ilişkiler, sohbet odalarından gazetelerin serbest kürsü sayfalarına, ABD Başkanı’nın saygıdeğer ofisindeki telepromtera düşen aşağılayıcı azarların gölgesinden kurtulabilir.”

KÜRESEL ADİL DÜZEN

Küresel Adil Düzen çağrısı yapan Şerif, sözlerini şu ifadelerle tamamladı: “Pakistan halkı adil, şerefli ve hakkaniyetli şekilde muamele görmeyi istemektedir; dünya barışı ve refahına katkı sağlamaya yönelik sözüne de sadıktır. Ve Pakistan, milletlerarası nezaketin bir üyesi olarak ortak hedeflerimizi ilerletmekten asla kaçınmamıştır. Şu benim değişmez inancımdır ve amentümün bir parçasıdır: Yoksulluk ve aşağılamadan, ancak yorulmak bilmeyen çabalarla ve kendimize olan saygımızı zedeleyen yardımı kaldırıp atarak kurtulabiliriz. Kendimize ve insanlarımızın kaderlerini değiştirebileceğine inanmayı öğrenmek zorundayız.” n

·  Pakistan'dan sert cevap

·  Pakistan, ABD Başkanı Donald Trump’ın, ülkenin “terörist örgütlere sığınacak liman” sağladığı yönündeki iddialarını reddetti. Pakistan Ulusal Güvenlik Kurulu'nun, yaklaşık 5 saat süren toplantının ardından yaptığı açıklamada, ABD’nin Pakistan’ı “günah keçisi” yaptığı fakat bunun Afganistan’ın istikrarına fayda sağlamayacağı vurgulandı. Afganistan savaşının Pakistan’dan yürütülemeyeceği ifade edilen açıklamada, ABD’nin, Pakistan’da terörün artmasından sorumlu olanlar dahil Afganistan’da teröristlerin barındığı sığınakları yok etmesi gerektiği belirtildi. Pakistan Dışişleri Bakanlığından Salı günü yapılan açıklamada, “Dünyada hiçbir ülke, terörizm tehdidiyle Pakistan kadar uğraşmamıştır. Dünyada hiçbir ülke, sıklıkla sınırları dışından gelen terörizm belasından Pakistan kadar çok çekmemiştir” ifadesi kullanılmıştı.

 

 





Sayı: 427 | Tarih: 20.08.2017
Ergün Diler
Silahın patronu
Sorun düzen sorunudur
1249 Okunma
7 Yorum
Süleyman Karagülle
Mehmet Barlas
İçeride de dışarıda da düşman değil dost üretmeyi başar
Yurtta sulh, cihanda sulh
786 Okunma
Tayibet Erzen
Ahmet Hakan
Barcelona ve cihat üzerine üç saptama
Cihat kavramında da dejenerasyon
782 Okunma
Lütfi Hocaoğlu


© 2024 - Akevler