Devletin Yapısı
1082 Okunma, 6 Yorum
Mahir Kaynak - Star
Süleyman Karagülle

04/05/2014

- Devlet bedene benzer. Siyasiler beyindir, bürokratlar diğer organlardır. Uyum olmazsa topluluk çöker.

- Devlet canlı gibidir. Ulaşım,  kan dolaşımıdır.  Haberleşme sinir sistemidir.  İlim insanın fikrine, din insanın hissine, ekonomi insanın sindirim sistemine ve siyaset insanın kas sistemine tekabül eder. Bunlardan biri diğerine hakim değildir. Her biri kendisini yapar. Başlangıçta din, sonra siyaset şimdi ekonomi hükmetmektedir. Adil Düzen’de ilim hükmedecektir.

 

- Seçim siyasileri devlete hakim kılar ama etkili olmak için yetmez.

- Meclis yasaları yapar, yürütme uygular, yargı uygulamadaki yasaların aykırılıklarını tespit eder. Yönetme yargı kararlarını uygular. Görevler, yetkiler, sorumluluklar ve haklar farklıdır. Türkiye’deki hata yürütme ile yönetmenin anayasada birleştirilmiş olmasıdır. Yasama ile yürütme de fiilen birleştirilmiştir. Yargı yasamanın altındadır. Yargı yürütmenin üstündedir. Yürütme yargının korumasındadır. Dokunulmazlıklar vardır. Bunlar hep çelişkidir. Hayat çelişkiyi kabul etmez.

 

- Seçimle siyasiler değişiyor, bürokratlar değişmiyor. Onlar arasında uyum nasıl sağlanacak. Nasihat.

- Meclis seçilmiş ilim adamlarından oluşmalıdır. Diplomayı onlar vermelidir. Halk kendi hizmetlisini diplomalılardan kendisi seçebilmeli ve değiştirebilmeli. Seçim ekseriyet sistemine göre değil, biat sistemine göre yapılmalıdır. Darbeli değişme yerine tedrici değişme olmalıdır.

 

- Devletin temel görevi güvenliktir. Bunu ordu sağlar. Ordu siyasete karışmamalıdır.

- Hukuk düzeni ile askeri düzen farklıdır. Hukukta yasalar öncedir, herkes yargıya karşı sorumludur. Sorumluluk şahsidir, sonuçtan değil davranışlardan sorumluluk vardır. Askerlikte ise emir komuta yasaların üstündedir. Herkes üste karşı sorumludur, askeri yargı bir dayanışma kuruluşudur. Kolektif sorumluluk vardır. Birlikte komutan yetkili ve sorumludur. Davranışlardan değil, sonuçlardan sorumluluk vardır. Devlet askeri düzenle kurulur ve korunur. Hukuk ile yaşar ve gelişir. Askeri düzen hukuk düzeni için vardır. Devletin varlığı tehlikeye girdiği zaman, hukuk düzenini bırakılır askeri düzen uygulanır. Anayasada bu sıkıyönetim ve seferberlik maddeleri düzenlenmelidir. Devlet yıkılacaksa ordu resen müdahale edebilir. Galip gelirse artık o devleti yeniden hukuk düzeni içinde kurar. Nitekim 1960 ve 1980 müdahalelerinde ordu böyle yapmıştır. Suçlanamazlar.

 

- Güvenliğin başka kurumları istihbarat ve emniyettir.

- Hukuk düzeninde gizli istihbarat meşru değildir dolayısıyla Milli istihbarat askerin emrinde olmalı ve yalnız askeri amaçla kullanılmalıdır. Hukuk düzeninde asla yer almamalıdır.  Emniyet teşkilatı askeri usulden farklıdır. Askerlikte cephe savaşı vardır. Emniyet ise ancak yargının belirlediği suçluları cezalandırabilir. Devletin değil yerel yönetimlerin görevidir. Jandarma teşkilatı kaldırılmalıdır. Onun yerine illerde yerel zabıta oluşturulmalıdır. Polis ise yalnız soruşturma yapmalıdır.  Silahlı müdahaleye yetkili olmalıdır. Silahlı müdahale zabıta kuvvetleri tarafından yapılabilmelidir. Yargı kararından sonra yapabilmelidir.

 

- Ekonomide dış müdahaleyi dengelemeliyiz.

- Ekonomide dış ilişkileri devlet değil, halk sağlamalıdır. Tüccarlar alıp satmalıdır. Gümrükler ve kotalar kalkmalıdır. Devlet karşılıklı para çıkarmalı ve faizsiz kredi ile üretimi desteklemelidir. Uluslararası para olarak kredileşme sistemi getirilmelidir. Kur merkez bankalarındaki stoklara göre belirlenmelidir. Bize kendi paralarını verenlere para veririz. Diğerlerini ülkemiz bankalarında konvertible yapmalıyız.

 

 - PKK bir Kürt sorunu değildir. Bir er, onbaşı olmak istediğini söyledi. Sebebini sordum. “Bizim köyde onbaşılara, çavuşlara kız veriyorlar” dedi. Kürtler ülkemize bağlıdırlar.

- PKK okuyamayan ve iş bulamayan halkın sermaye tarafından avlanması ile oluşmuştur. Milli istihbarata da bundan dolayı katılmışlardır. Orada ikili oynayanlar başarılı olmuşlardır. Yüz lojmanlı apartman sistemi bu sorunları kökünden çözer.

 

10/05/2014

Bilmece Çözmek

- Gül ile Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığında yarışması, birini siyaset dışı bırakır. Muhalefet seçilse bile güçlü birini aday göstermelidir.

- Cumhurbaşkanının AK Partili olması, hem devlet içinde dengeyi bozar hem de partinin dağılmasına sebep olur. ANAP bunun örneğidir. Cumhurbaşkanlığına iktidar da muhalefet de birer orgeneral aday göstermeli. Hangisi kazanırsa kazansın önce millet kazanır. Sonra ordunun itibarı iade edilmiş olur. İktidar kazanır, muhalefet kazanır.  Siyaset dengelenir.

 

- Gül ve Erdoğan ikisi aday olursa, muhalefet Gül’ü destekleyecektir. Böylece parti ile başkanın arası açılacak. Eğer biri koyarsa hiç bir partinin mebusu olmayan, ama bütün karşıtların desteklediği adayı koyacaklardır.

- Gül ve Erdoğan ikisi birden adaylıklarını koymazlar. Biri cumhurbaşkanı olursa diğeri başbakan olur ve AK Parti ANAP olur. Erdoğan cumhurbaşkanı olursa başbakanı emrine almak ister. Bu da başarılamaz. Gül olursa Erdoğan gideceğinden yeni başbakan partiyi böler.  Tek çözüm vardır.

MHP asker birini aday gösterecektir. Kıvrıkoğlu, Özkök veya Başbuğ olabilir. Şimdiki Genelkurmay başkanı da oy alabilir. Her partiden ona oy verebilirler. Ben konuşmalıyım. milleti ikna edebilirim ümidindeyim.

 

-Erdoğan’ın seçilmesi, herkes için iyidir. AK Parti yeniden yapılaşacaktır. Taze kanla gelecektir. CHP değişecek kuruluş ilkelerinden vazgeçecek, MHP ırkçılığı bırakacak.

- Erdoğan bir iş adamıdır. Belediye başkanlığından gelmektedir. On senedir başarılı uygulama yapmıştır. Cumhurbaşkanı olunca yerinde oturmaz, müdahale etmeye devam eder. Bu sefer bütün partiler onunla uğraşmaya başlarlar. Su uyur düşman uyumaz, bundan yararlanan düşman saldırıya geçer ve ülkeyi perişan eder. Cumhurbaşkanı tarafsız olmaz. Asker dışında tarafsız bulma mümkün değildir.

 

-Sermaye ne yapacaktır?  Basın yoluyla şimdiye kadar hep dediğini yaptıran sermaye artık bu gücünü kaybetmiştir. Hepten yok olmamak için de artık halkın isteğine uymak zorunda kalacaktır.

- Cumhurbaşkanı asker seçilmezse basın yoluyla sermaye pisliklerine devam edecektir ve sivil bir devlet başkanı iktidarı ve muhalefeti koruyamayacaktır. Her nereden bakarsak bakalım, çözüm tektir. Bu, Kuran’ın emrine de uymaktadır. Kuran’a göre başkan asker olmalıdır.

 

NOT: Yazıda yer alan italik ifadeler Süleyman Karagülle’ye aittir.

 

Yorum:

İki türlü devlet başkanı seçimi

Devlet; yasama, yürütme, yargı ve yönetme olmak üzere dört güçten oluşur. Yasama kuralları koyar, Yürütme kurallara göre işleri yapar. Yargı yürütmede yasalara aykırı yapılanları tespit eder. Yönetim yargı kararlarını infaz eder. Devlet başkanı da bu kurumlar arasındaki dengeyi sağlar.

Yasama sadece yasa yapmalıdır. Yürütmeye, yargıya ve yönetmeye karışmamalıdır. Yürütme de sadece yürütme işlerini yapmalı yasamaya, yargıya ve yönetime karışmamalıdır. Yargı da kendi işini yapmalı yasalar koymaya kalkışmamalı, yürütme ve yönetmeye karışmamalıdır. Yönetme de sadece yargı kararlarını uygulamalı, yargıya karışmamalıdır. Yasama ve yönetmeye tahakküm etmemelidir.

İşte bu dört kurum arasında dengeyi sağlayacak başkandır. Kurumlar arasında çıkacak her türlü anlaşmazlığı başkan hemen çözer. Tarafların yargıya gitme yetkileri vardır. Hakemlerden oluşan yargı son sözü söyler. Hakemlerin denetiminde yine hakemler tarafından yapılır.

İşte devlet başkanı kurumların üstündedir ama hakemlerin üstünde değildir. Denge böyle oluşur. Türkiye’de ise yargı meclisin üstünde değildir. Çünkü hakemlerden oluşmaktadır. Devlet başkanını meclis seçsin halk seçsin bir şey değişmez. Bunu daha evvel yazdık. Ne değişiyor? AK Partinin dediği oluyor.

 

Kuran’a göre iki türlü başkanlık vardır:

a) Devlet başkanı alimdir. Meclisin başkanıdır. Yürütmede sivil birini vezir yapar. Asker birini de orduya başkomutan atar. Bu devlet şeklini Talut misali ile anlatır. Osmanlı yönetimi buna benzer.

b) Devlet başkanı askerdir. Yönetimin başındadır. Başkomutandır. Genelkurmay başkanı korgeneral seviyesindedir. Ordu komutanları doğrudan devlet başkanına bağlıdırlar. Sayıları çoktur. Sivil başbakan atar. Yürütmeyi o yapar. Hazreti Muhammed böyle bir devlet başkanıdır.

Bugünkü anayasamızda devlet başkanının başkomutan olduğu ifade edilmiştir. Yani ikinci tip devlet başkanlığı kabul edilmiştir.

Bu ülkede başkomutan asker olmalıdır. Nitekim Mustafa Kemal ve İnönü arasında devlet kurumları arasında bir sorun çıkmıştır. Celal Bayar zamanında müdahale olmuştur. Çağlayan zamanında müdahale olmuştur.

Adil Düzen demek Kuran düzeni demektir.  Çözülmenmiş bir sorun yoktur. Yıllar değişse de çözüm değişmiyor. Biz elli senedir aynı şeyi savunuyoruz. Devlet başkanı asker olmalıdır. Uygulamalar hep bizi haklı çıkarmaktadır.

Herkes olmaz diyor. Neden olmaz diyor? Çünkü sermaye askerlere söz geçiremiyor. Dolayısıyla onları yönetim dışında tutacak ki, ülkeleri kolayca karıştırsın. Peşin hükümler. Dolduruşa gelmeler.

 

 

Süleyman Karagülle


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
11.05.2014
09:11

http://www.zaman.com.tr/gundem_ummetin-ayakta-kalabilmesi-icin-ictihat-canli-tutulmali_2216476.html

Reşat Nuri Erol
11.05.2014
09:30

MESELENİN İKİ YÖNÜ VAR, İKİ BAKIŞ AÇISI VAR...

İKİ YAZAR BUGÜN BU İKİ YÖNE İŞARET ETMİŞ:

http://www.milligazete.com.tr/koseyazisi/Onlar_ucuruma_yuvarlaniyor_biz_nura_kosuyoruz/19877#.U28eaPl_s3k

http://www.zaman.com.tr/abdullah-aymaz/durmak-yok_2216521.html

Reşat Nuri Erol
11.05.2014
10:01

bir gelişme...

http://yenisafak.com.tr/gundem-haber/acikliyoruz-11.05.2014-645174?ref=manset-9

bir gelişme daha...

http://haber.stargazete.com/politika/cemaat-one-minute-sonrasi-bilgi-topladi/haber-881728

http://haber.stargazete.com/guncel/omer-ozbay-merkez-bankasi-cemaatin-kulucka-makinesi/haber-881647

Reşat Nuri Erol
15.05.2014
06:39

ÜSTAD'IN DEĞERLENDİRMESİ TEKLİFİYLE...

REŞAD

HAYRETTİN KARAMAN

Devlet demokrasi çoğulculuk ve

İslâm Başlıktaki üç kelime ile İslam sıkça yanyana getirilerek aralarındaki 'kabul-ret' ilişkisi tartışılmaktadır. Gerçi bunlara bir de laikliğin eklendiği oluyor; ama bana göre laiklik ile İslam'ın uzlaşması mümkün olmadığı için onu tartışma dışı bırakıyorum. Ne zaman 'bizim kendimize özgü modernitemiz', 'İslam'a uyan demokrasi', 'Müslüman kalarak çağdaşlaşma', 'özümüze zarar vermeyen değişim ve yenilik' ten söz edersek ön şartımız ve vazgeçilmez kırmızı çizgimiz 'İslâmî meşruiyet' olacaktır, olmalıdır. İslâmî meşruiyetin kaynakları ise bellidir ve vahyin bağlayıcı rehberliği tartışılamazdır. Bu günlerde bir kongre sebebiyle bu kavramlar ve tartışma yeniden gündeme geldiği için yaklaşık yirmi yıl önce bir röportaja verdiğim cevapların önemli bir kısmını bir daha hatırlatmakta fayda gördüm: Kur'an'ın bütününde siyaset ne kadar yer kaplamaktadır? Bence Kur'an-ı Kerim'de siyaseti kavram ve kurum olarak belirleyen ve çerçevesini bize veren (dokuz) anahtar kelime vardır. Bu kelimeler, tevhid, itaat, hilâfet, bey'at, şûra, emir bi'l-maruf nehiy ani'l-münker, velâyet mülk ve hükümdür. Bu dokuz kavramın açılımı yapıldığında hemen hemen İslâm'ın siyaset teorisi ortaya çıkarılmış olur. Kur'an-ı Kerim'de, bir kavram veya kurumun yahut da bir talimatın yer almasında hacim pek önemli değildir. Yani, Kur'an-ı Kerim'de bir emrin bir kez dahi yer alması yeterlidir. Bizim için o emrin bağlayıcılığı önemlidir. Şöyle de söyleyebiliriz: Bir emir 10 kere yer alır; ama ibaha için olur, tavsiye için olur, haberdar etmek için olur. Fakat bir kere geçen bir emir de vücûb için olursa her surette inananlar için bağlayıcıdır. Ve onlar bu emir ya da emirlere itaat etmek zorundalar. Dolayısıyla kemmiyet önemli değildir. Şimdi bu kavramları açalım: Tevhid: Allah'ın yaratıcı, ma'bûd, kâinata hâkim (kayyûm), hüküm koyucu ve hükmedici olarak bir, tek, eşsiz, ortaksız, benzersiz olduğu gerçeğidir. Diğer ilkeler bu tevhid ilkesinin açılımı sayılabilir. Objektif bilgi ile Allah'ın verdiği sabit olan izin ve selâhiyet bulunmadıkça veya kullar meşru yollardan, sözleşmelerle razı olmadıkça hiçbir kimsenin diğeri üzerinde hakimlik, sahiplik, üstünlük, yöneticilik hakkı ve selâhiyeti yoktur. Bütün insanlar aynı unsurdan yaratılmışlardır, kulluk ve itâat yalnız Allah'adır. İtâat: Allah'a, Hz.Muhammed (s.a.)'e ve Ülü'l-emre itaat edilmesi gerektiğine dair emirler Kur'an'da sıkça geçmektedir. Bu sıralama, aynı zamanda bir hiyerarşik sıralamadır. Aşağıdan yukarıya doğru bu hiyerarşiyi açmamız gerekirse: 'Mahlûk kim olursa olsun Hâlik'a isyan noktasında ona itaat edilemez.' Ya da Yaratan ile yaratılanın emirleri yan yana geldiğinde, tercih mutlak olarak Yaratan'ın emirleri doğrultusunda yapılmalıdır. Bu noktadan değerlendirdiğimizde, Ülü'l-emre itaatın şartı, onların emirlerinin Allah'ın emirleriyle mutabık olmasıdır. Resul'e itaat için de aynı şey geçerlidir. Fakat burada bir özellik vardır. Resul kavramının zımnında emri ve buyruklarının, tabii olarak Allah'ın emir ve buyruklarıyla mutabık ve muvafik olması zaruridir. Bu vasfın zımnen bulunmuş olması hasebiyle, ayrıca üzerinde durmamıza gerek kalmıyor. Çünkü dini açıklamada Peygamber'in hataya düşmesi ve günah işlemesi, örnek olacağı için, Allah tarafından engellenir. Şayet hata ve zelle olsa bu da yine ümmete bir örnek tatbikat olarak intikal etmez. Bu yüzden de Allah tarafından ikaz edilen beşer nev'i, Peygamberlerdir. Bu itaat kavramı bize İslâm'ın siyaset teorisinde, siyasetin aşkın referansını veriyor; İslâm'da siyasetin, siyaset mekanizmasında geçen din-devlet, din-toplum, devlet-toplum ve fert-toplum ilişkisi ve devlet kavramı içerisinde yer alan yasama, denetleme, yürütme, yargı gibi bütün ilişki ve fonksiyonların bir İlâhi referansa bağlı olduğunu ve Allah'a itâat mükellefiyeti içerisinde cereyan edeceğini gösteriyor. İtâat kavramı ile ileride açıklanacak hüküm ve mülk kavramları arasında bir içiçelik ilişkisi bulunduğuna da burada işaret etmek gerekir. (Soma felaketine maruz kalanlar için içimiz sızlıyor, ölenlere Mevlâ'dan rahmet, kalanlara sabır diliyoruz.) (Yazı devam edecek).

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/HayrettinKaraman/devlet-demokrasi-cogulculuk-ve-isl%C3%A2m/52934

Reşat Nuri Erol
16.05.2014
08:17

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/HayrettinKaraman/islam-devlet-ve-siyaset-2/53110

Reşat Nuri Erol
16.05.2014
08:21

PROF. FARUK BEŞER, BİZİM HEP ANLATTIĞIMIZ "AKİLE" SİSTEMİNİ YAZMIŞ;

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/Faruk_Beser/soma-faciasi-ve-%C3%A2kile-sigortasi/53114

*

İLGİLİ BÖLÜM ŞÖYLE:

Bu olay sebebiyle aklımıza İslam Hukukundaki Âkile Kurumu geldi. Akile, 'Dayanışma Grubu' anlamında bir terim. Âkıle, kişinin beden sağlığına insan ihmali ve taksiri sebebiyle gelebilecek her türlü zararı hem önleyen, hem de kendi grubunun fertlerinden başkalarına böyle bir zarar geldiğinde onu tazmin eden belirli kişilerdir. Hz. Peygamber zamanında bu grubu kişinin baba tarafından erkek akrabaları oluşturuyordu. Hz. Ömer zamanında ise bu görev her kasabada oluşturulan divanlara/kütük defterlerine yazılanlara devredildi. Yani her divanda kaydı bulunan bireyler kendi aralarında böyle bir dayanışma grubu oluşturdular. Buradan hareketle Hanefiler meslek gruplarının da birer âkıle olabileceği içtihadına vardılar. İttifak edilen husus şudur: Bir İslam toplumunda herkesin bir dayanışma grubuna/âkıleye dâhil olma zorunluluğu vardır. Buna göre mesela; işçiler âkılesi, işverenler, tabipler, şoförler, çiftçiler, esnaf vb akileler oluşturulur ve insan ihmali ve hatası, veya şibh-i amd, yani kastın aşılması gibi bir sebeple bireylerin vücut bütünlüğüne gelen her zarar tazmin edilir. Bir şoförler âkılesi düşündüğümüzde, vaki bir trafik kazasının teknik bilirkişi keşfi yapılır, suç taraflara dağıtılır ve mağdurlar şoförler âkılesinden şoförün suçu oranında tazminat alırlar. Hiçbir kazada, hiçbir mağdurun yakınları, ne yapalım kader buymuş, denilerek terk edilemez. Elbette bu bir kaderdir ama hatanın bedeli de ödenmelidir, bu da bir kaderdir. Böyle bir düzenleme şoförleri kendi aralarında otokontrol yapmaya da zorlar. Çünkü verecekleri kaza primleri yaralama ve ölüm tazminatları nispetinde artacak ya da azalacaktır. Artık hiçbir şoför diğerinin hatasına göz yumamayacaktır. Böylece, bizim yaptığımız tahmini hesaplara göre, mesela ülkemizde trafik kazaları yüzde onlara kadar düşürülebilir. Kimse de pisipisine ölmez. Aynı şeyi doktorlar âkılesi için düşündüğümüzde, bir doktorun yapmaması gereken hatalardan ötürü mağdur olan hastalar ya da yakınları tabipler âkılesinden yüklü miktarda tazminat alırlar. Âkıle yönetimi, hata yapan doktoru uyarır, hatası tekerrür ettiğinde gerekirse diplomasını elinden alır. Böylece doktor ihmalinden kaynaklanan hiçbir mağduriyet bedelsiz kalmaz. Oysa ülkemizde her yıl yüzlerce insan doktor hatası sebebiyle ölmektedir. Bu kurumlar barolar gibi yarı resmi kurumlardır. Devlet sadece kontrolünü sağlar. Hepsinde ortak nokta, zorunlu olmaları ve doğal olarak otokontrol oluşturmalarıdır. Böyle durumlarda verilecek tazminat/diyet veya erş sembolik miktarlar değildir ve İş Kazası ve Meslek Hastalığı Sigortasında olduğu gibi sadece pirimle çalışanları değil, insan olan herkesi kapsar. Bu konuda kişinin estetik görünümüne zarar veren yaralamalar bile bazen tam bir diyeti gerektirir. Vücutta çift olarak bulunan organların ikisi tam bir diyeti, biri yarım diyeti gerektirir. Kişinin cinselliğinin ve koku alma gibi bir duyusunun zayi olması tam bir diyeti gerektirir. Diğer yaralamaların bedeli bilirkişi/hükümet-i adl tarafından vücut bütünlüğüne kıyaslanarak hesaplanır. Bir tam diyet 1000 dinar altın ya da ona muadil diğer sabit değerlerdir. Bir dinar yaklaşık 4,5 gramdır. Buna göre insan hatasından kaynaklanan her ölüm için yakınlarına 4,5 kg altın ya da karşılığı para verilir. Yani bugün yaklaşık 400 bin TL. Kısaca bizim hukukumuza göre Soma mağdurları bu tazminatı alırlar, ödemeyi de Maden İşletmecileri Âkılesi, üç yıl içinde, eşit taksitlerle yapar. Böylece kalanların yüreğine bir miktar su serpilmiş olur. Maden İşletmecileri Âkılesi yönetimi de bundan sonra ilgili birimlerde gerekli kontrolü sağlar. Bizce adalet budur.





Sayı: 256 | Tarih: 11.05.2014
Yusuf Kaplan
B u toplum 50yıl sonra müslüman kalabilecek mi?
Bir elde Kur'an bir elde bilgisayar!
1125 Okunma
Ali Bülent Dilek
Ahmet Hakan
‘Çatı adayı’ nedir, nereden çıkmıştır
İkinci tercihlerin seçimi
1094 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Mahir Kaynak
Devletin Yapısı
İki türlü devlet başkanı seçimi
1082 Okunma
6 Yorum
Süleyman Karagülle
Mehmet Barlas
Bu bir densizlik mi yoksa sadece yersizlik mi?
Yeni Cumhurbaşkanı adayı
1011 Okunma
Tayibet Erzen


© 2024 - Akevler