Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020
3341 Okunma, 1 Yorum

ŞUARA SÛRESİ- 8. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

رَبِّ هَبْ لِي حُكْمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ (83) وَاجْعَلْ لِي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْآخِرِينَ (84) وَاجْعَلْنِي مِنْ وَرَثَةِ جَنَّةِ النَّعِيمِ (85) وَاغْفِرْ لِأَبِي إِنَّهُ كَانَ مِنَ الضَّالِّينَ (86) وَلَا تُخْزِنِي يَوْمَ يُبْعَثُونَ (87) يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَ (88) إِلَّا مَنْ أَتَى اللَّهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ (89) وَأُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّقِينَ (90) وَبُرِّزَتِ الْجَحِيمُ لِلْغَاوِينَ (91)

 

***

 

رَبِّ هَبْ لِي حُكْمًا

RabBi HaBLİy XuKMan (FaGLi iFGalLİy FuGLan)

“Rabbim, bana hüküm hibe et.”

حُكْم gem demektir. Atı yönlendirmek için ağzına takılan gemdir. “Hükmetmek” demek iradesini yok edip yönlendirmek demektir. “Hidayet” ise gemlemeden doğru yolu gösterme demektir. “Hükümet” kelimesi buradan gelir ve İslamiyet yöneticilere hükmetme yetkisi vermemiştir. Emir iş demek, ulul emr ise iş sahipleri, görevliler demektir. Başkan hâkim değil hadimdir. ح hareketi, ك oluşu, م enginliği ifade eder.

هِبَة yağmur sularının toplandığı çukurdur. Sular dereden veya kuyulardan damlatılarak temin edilirdi. Ayrıca çukur yerine sarnıç yapılır yağmur suları orda toplanırdı. İşte burada toplanan sulara هِبَة denir. Bu çukura suyun dolmasına da وَهَبَ denir.  وهب Kur’an’da 25, ءوب 17 defa geçer.  Toplam 42 (2*3*7) eder. و birliği, ه boşluğu, ب ise geçidi ifade eder.

Peygamber İbrahim kavmine Rabbinin Âlemlerin Rabbi olduğunu ve kendisine neler yaptığını açıklayarak Rabbi tanıtmış olur. Rabbi tanıttıktan sonra artık onlara hitap etmekten vazgeçip onların yanında Rabbe hitap eder. Böylece inandığı Rabbin orada bulunduğunu ve herkesin her zaman kendisini değil yaptıkları ile yani Rabb sıfatı ile gördüğünü göstermiş olur.

Şimdi benim karşımda bir saat var, onu görüyorum ama o saatin içine giremiyorum. Sadece bana gönderdiği ışıkla biliyorum ki saat 17.45’tir. Yine karşımda ağaçlar var, orman var. Rüzgâr esiyor ve ağaçların yaprakları sallanıyor. Her yaprak farklı sallanıyor. Eğer hepsi bir sallansaydı şiddetli rüzgârlarda bütün dallar kırılır, hatta ağaç kökünden sökülürdü. İşte bu özelliği, bu ağaçlara veren kimseye “Rab” diyoruz. İbrahim Peygamber de O’na hitap ederek konuşmaya devam etmiştir.

“Hükmü bana hibe et” demektedir. Hüküm kelimesi yönlendirme anlamındadır. Başkalarını yönlendirirseniz hükmetmiş olursunuz. İçtihat yapıp ne yapacağınızı tespit ederseniz yine hükmetmiş olursunuz.

Fıkıhta delil, geçmişte gerçekleşmiş olan bütün olayların dil ile ifade edilmiş şeklidir.

Hüküm ise gelecekte olacakların veya olması gerekenlerin ifadesidir.

İbrahim Peygamber burada “Bana hükmü hibe et” demesi bana güç ver de ben insanlara hükmedeyim manasında değildir. İbrahim, ‘Bana içtihat yapma kabiliyetini ver ve ben o içtihadımla doğru yolu bulayım’ demektedir. Böylece içtihadın temellerini İbrahim Peygamber ortaya koymuştur. Kur’an ile bu içtihat düzeni şeriat olmuştur.

وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ (83)

Va eLXiQNİy Bi elöÖAvLiXİyNa (Va EaFGiLNİy Bi eLFAvGiLİyNa)

“Ve beni salihlere ilhak et.”

لحق Meyve devşirdikten sonra olgunlaşan meyveler demektir. ل belirliliği, ح hareketi, ق kuvveti ifade eder.

صَرْح köşk, سِلَأح silah demektir. Bugün bu kelimenin aldığı mana uygunluk anlamındadır. Bir somun cıvataya geçiyorsa o somun o cıvataya salihtir deriz. Uygun olan işleri yapmak anlamına gelmektedir. Topluluklarda herkes ayrı ayrı işler yapar, sonunda o işler birbirini tamamlar ve bir bütün olur. Kişiler kendi hür iradeleri ile iş yapacaklar, kendi çıkarlarını düşünecekler, bunun yanında başkalarının da çıkarlarını ve onlarla uygunluğunu da hesaba katacaklar. Böyle amele salih amel denmektedir. Dayanışma ve işbölümü esasına dayanan çalışmaları yapan topluluklar ancak çöküntüden kurtulmuş olur. Böylece topluluğun temel iki unsuru ifade edilmiş oluyor.ص  dayanıklılığı, ل belirliliği, ح hareketi ifade eder.

لَحِقَ katıldı demektir. Eklendi anlamında kullanılır. “Beni de Salihlere kat” diyor.

Bir topluluk oluşmuşsa, o topluluğa sonradan gelenler ilhak olmuş olurlar.

الصَّالِحِينَ burada kurallı çoğuldur. Demek ki geçmişte salih bir topluluk var, İbrahim de o topluluğa katılmayı istemektedir. Harfi tarif ile gelmiştir. Kastedilen topluluk kimlerdir?

Bunlar; Nuh ve onun zürriyetinden gelen peygamberlerin topluluğudur. Hud’un ve Salih’in topluluklarıdır. Salih, uyumlu demektir.

Nuh Peygamberden önce herkes kendi ürettiklerini tüketiyordu. Nuh zamanında insanlar kendi ürettiklerini değil de değişim (takas) yoluyla başkalarının ürettiklerini tüketmeye başlamışlar, böylece uyumlu topluluk, iş bölümü yapan topluluklar olmuşlardır.

Mezopotamya’da da uyumlu çalışma var olmuştur. Ama bu uluslararası uyumlu bir çalışma seviyesinde olmayıp yalnızca Mezopotamya’nın içinde uyumlu çalışmadır. İbrahim âlemlerin rabbini tanıttıktan sonra bütün insanların sulh içinde olmaları için dua eder.

Uluslararası bir iş bölümü ve dayanışma olmadığından İbrahim âlemlerin Rabbini tarif ettikten sonra O’na döner ve beni uluslararası iş birliğinde salihlerden kıl der.

 

YORUM

Hüküm (içtihat manasındaki hüküm) yapmak ve salihlerden olmak, İbrahim’in ana görevi olmaktadır. İbrahim Peygamber uygarlığı dünyaya yaymak ve insanlığı tek bir millet yapmakla görevlendirilmiştir. İnsanlar kişiliklerini koruyarak topluluğun üyesi olurlar. Yani iki kişilikleri vardır. Biri kendi kişilikleridir; ayrı bir varlık olarak hareket ederler. Diğeri ise topluluk içindeki kişilikleridir. Orada da topluluğa uyarlar.

İnsan, ilk yaratıldığı zaman özel kişiliği hâkimdir. Zamanla uygarlaşarak topluluktaki üye kişiliği gelişmiştir. Sonraları topluluk özel kişiliğini de kaybetmeden topluluk içerisindeki üyeliği artmıştır ve topluluklar uygarlaşarak gelişmiş varlıklar haline dönüşmüştür.

Bu oluşma sosyal bakımdan yeterli olmamış, ulaşım ve haberleşme gibi sıkıntılar dolayısıyla insanlar farklı kabileler ve devletler şeklinde oluşmaya başlamışlardır. Ancak 20. yüzyılda tüm insanlığın bir millet olması imkân dâhiline girmiştir. İçtihat ve iş bölümü ancak bugün mümkün olmaktadır. İbrahim Peygamber Allah’a o gün bu görevi yüklendim diyor. Dua etmek aynı zamanda taahhüt etmek demektir. Yani görevi kabul etmek demektir. Rabbim bana bir oğul ver diye dua eden kimse oğlunu yetiştirmek sözünü de Allah’a vermiş oluyor. Dua etmek demek görevi kabul etmek demektir.

 

Öz Türkçe ile:

“Yetiştiricim bana kestirmeyi bağışla ve beni uyumlulara kat.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Rabbim, bana hüküm hibe et ve beni salihlere ilhak et.”

 

RabBi HaB Lİy XuKMan Va eLXiQNİy Bi elöÖAvLiXİyNa

رَبِّ هَبْ لِي حُكْمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ (83)

 

***

 

وَاجْعَلْ لِي لِسَانَ صِدْقٍ

Va eCGaL Lİy LiSAvNi ÖiDQi (Va eFGaL Lİy FiGAvLa FiGLin)

“Ve bana sıdk lisanını ce’l et”

لِسَان dil demektir. لسن Kur’an’da 25, رشد 19 defa geçer. Toplam 44 (22*11) eder. ل belirliliği, س mekânda diziyi yani sıralanmayı , ن belirsizliği ifade eder. صَدُقَة kocaların eşlerine sadakat karşılığı verdikleri mihridir. Topluluğun başkana olan sadakatini göstermek için verdikleri vergidir. صدق Kur’an’da 155. صدع ise 5 defa geçer. Toplam 160 (25*5) eder. ص direnci, د çevreyi, ق kuvveti ifade eder.

 

“Ca’l etmek” bir şeye bir iş (fonksiyon) yüklemektir. Şuurlu varlıklar için ise onu bir işte görevli yapmak demektir.

Burada “Beni görevlendir” demiyor, “Benim için sıdkın lisanını koy” diyor. Yani “Beni doğru sözlü yap, doğru sözü benim için görevlendir” diyor. Kendisi dışında olan insanların, kendisi hakkında kendisi ne ise onu söylemelerini, bir başka deyişle kendisi hakkında sadık olmalarını istiyor.

İnsanlar, iyi işler de kötü işler de yaparlar. İyi işleri öğrenmemiz bizim de onlar gibi işler yapmamızı sağlar. Peygamber İbrahim bu duasıyla, ben iyi işler yapacağım, başkalarının da bu iyi işlerimi doğru görmelerini sağla ki onlar yararlansınlar, ben de bana vermiş olduğun görevi yerine getirmiş olayım demek istiyor.

فِي الْآخِرِينَ (84)

Fİy eLEvPiRİyNa (Fİy eLFAvGiLİyNa)

Ahirler içinde”

أُخُر ense demektir.  أُخْرَىdiğer demektir. آخَر de diğeri demektir. آخِر son, آخِرَة sonraki hayat demektir. Arka, oradan da son anlamında ahir kelimesi türemiştir. ء gücü, خ çökmeyi, ر kolaylığı ifade eder.

İbrahim Peygamber kendisine verilen görevi tüm beşeriyeti birleştirme görevi olarak kavramış, ileriyi görür bir şekilde görevlerini ifade etmiş olur.

Askerlikte bir kural vardır; komutan emri verdikten sonra ast emri tekrar eder ve böyle yapacağım der, yani yapacağım demez, nasıl yapacağını söyler.

İbrahim de burada kendisine verilen insanlığı tek millet yapma görevini nasıl yerine getireceğini anlatmış, aynı zamanda kavmine de hangi görevleri aldığını bildirmiş olur.

Buradaki الْآخِرِينَ kelimesi kurallı erkek çoğuldur ve harfi tarifle gelmiştir. Peygamber İbrahim’den sonra kıyamete kadar devam edecek olan hak dinde olanların milletidir. İnsanlık iki gruba ayrılarak varlığını kıyamete kadar sürdürecektir. Hak ehli olanlar savaşla değil barışla yaşamak isteyenlerdir. Hakemlerin kararlarına uyan kimselerdir.

رَبِّ هَبْ لِي حُكْمًاcümlesindeki “hükmen” kelimesi ile bana hakemlik müessesesini hibe et diyor. Yani ben ve bana tabi olanlar savaşarak değil barış içinde yaşayalım. Adımız “Müslüman/müslim” olsun. Aramızda çıkan nizaları hakemler yoluyla çözelim.

Böylece İbrahim milletinin özelliği ortaya konulmuş olur.

Buna karşı ise kuvvete dayanan milletler vardır. Barışa dayanan millet tek millet olduğu halde kuvvete dayananlar paramparçadırlar. Kötülükte birleşirler ama iyilikte kendi aralarında da savaştadırlar. آخِرِينَ kelimesiyle ehli hakkı bir tek millet olarak ifade etmiş oluyor. Bugün bu milleti dört büyük grup halinde Hıristiyanlar, Müslümanlar, Hindular ve Budistler temsil etmektedir.

 

YORUM

Bugün insanlık iki büyük inanış içindedir. Biri Doğudaki Hint ve Çin uygarlıklarının inanışı, diğeri de Batıdaki İslam ve Hıristiyan uygarlıklarının inanışıdır. İslam uygarlığı bu dört uygarlığın sonuncusudur. 1.000 yılından başlayarak, 600-700 sene İslamiyet süper güç olmuştur. Bundan sonra gerileyerek yerini Hıristiyanlığa bırakmıştır. Din olarak değil de uygarlık olarak Hristiyanlık son iki asır içinde tek hâkim uygarlık olmuştur. Bugün dört uygarlık da yeniden canlanmaktadır. Hemen hemen hepsi birer tür ateizmi yaşamıştır. Bu sayede ömrünü doldurduğu için artık işe yaramaz hale gelen bir takım inanış ve uygulamaları terk etmiştir. Şimdi bu dört uygarlık da yeniden kendi inanışlarına dönmektedir.

Bir şeftali bahçesini yaptığınız zaman 3-4 sene şeftali vermez. 3-4 sene sonra şeftali vermeye başlar ve 10 seneden sonra verimi azalmaya başlar. Gövdesi çürümeye, meyveleri azalmaya başlar. Sahibi bu bahçeyi kökünden söker, yeniden düzenler ve yeniden şeftali eker. Eski ağaçlar yok olur ama bahçe yine aynı meyveyi verir.

Uygarlıklar da böyledir. Bin yıllık ömürleri vardır. İlk 2-3 asırda gelişirler, meyve verirler ve son 2-3 asırda da yaşlanırlar.

Yeni uygarlığı/medeniyeti kurmak için eski medeniyetin kalıntılarını ortadan kaldırmak gerekir.

İşte; ateizm, sosyalizm, komünizm, kapitalizm, nasyonalizm ve faşizm faaliyetleri eskimiş, ömrünü doldurmuş uygarlıkları ortadan kaldırmak ve insanlığı yeniden İbrahim milletine döndürmek imkânını sağlamak için olmuştur.

Peygamber İbrahim’in الْآخِرِينَ dediği topluluklar en son uygarlaşan ve yeni bir peygamber gelmeksizin oluşmakta olan medeniyeti de yani üçüncü binyıl medeniyetini kastetmiş olabilir. Harfi tarif istiğrak için değil de ahd için gelmiş olabilir. Bu sure üçüncü binyıl uygarlığının oluşması suresidir, dolayısıyla bu şekilde manalandırılabilir.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve sonda olanlar içinde doğrunun dilini benim için kıl.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve ahirler içinde benim için sıdkın lisanını ca’l et.”

 

Va eCGaL Lİy LiSAvNi ÖiDQi Fİy eLEvPiRİyNa

وَاجْعَلْ لِي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْآخِرِينَ (84)

 

***

 

وَاجْعَلْنِي مِنْ وَرَثَةِ جَنَّةِ النَّعِيمِ (85)

Va eCGaLNİy MiN VaRaÇaTin CanNaTi elnNaGİyMi (Va iFGaLNİy Min FaGaLaTi FaGLati iLFaGİyL)

“Ve beni naim cennetinin vârislerinden ca’l et.”

إِرْث ateş söndükten sonra kalan kül ve kömür atıklarına denir. Ölülerin bıraktıkları mallara “miras” denir. Bunlara sahip olmaya da “vâris” denir. Kur’an’da ورث  35, ورد ise Kur’an’da 11 defa geçer. Toplam 46 (2*23) eder. و beraberliği, ر tekrarı, ث dağınıklığı ifade eder.

جَنَّة bahçe demektir, dışarıdan iç tarafı görünmeyen meyveliklerin adıdır. جَنِين kelimesi buradan gelir. Görünmeyen varlıklara جِنّ denir ve إِنْسe karşı kullanılır. ج topluluğu, ن belirsizliği ifade eder. جنن Kur’an’da 201, جول 3 defa geçer. Toplam 204 (22*3*17) eder.

أَنْعَام geviş getiren çift tırnaklı hayvanların ortak adıdır. Deve, sığır, koyun, keçi. Sonra نِعْمَة bütün yiyeceklerin adı olmuştur.  Rahmet manevi iyilikler, nimet maddi iyilikleri ifade eder. ن belirsizliği, ع etkiyi, م enginliği ifade eder.

 

Bundan önceki ayette وَاجْعَلْ لِي(84. ayet) denmişken burada ise وَاجْعَلْنِي diyor. “Naim cennetinin vârislerinden kıl” diyor. Buradaki cennete ahiretteki cennet manası verilebilir. Biz ise bu dünyadaki cennete göre manasını vereceğiz. Bundan sonra gelen ayetlerde yine cennetten bahsedilir. Bundan sonraki bahsedilen cennet, ahiretteki cennettir diyoruz. Naim, cennetin sıfatı değil, cennetin malikidir. Yani naim olanların cennetidir.

“Naim”in iki türlü manası vardır. Biri nimet verenler anlamında iken diğeri ise nimet alanlardır. Nimet verenin cennetine vâris kıl ifadesiyle kastedilen naim Allah olur. Beni Allah’ın cennetine vâris kıl diyor. Bu takdirde ahiret cenneti daha uygun bir mana olur. Nimet alanların cenneti kastediliyorsa; nimet alanların cennetine vâris olanlardan yap diyor. Yani kendisi vâris olmasa bile mensup olduğu milletin oluşturmuş olduğu topluluklardan bir fert olmak için dua ediyor. Nimet alan müfret olduğu gibi, cennet de müfrettir. Bunun anlamı, her nimet olanın kendisine ait bir cenneti olacaktır demektir.

جَنَّة kelimesini sera olarak anlarsak, üçüncü binyıl uygarlığının her dinlenme villasında bir sera olacaktır diye anlarız. Dinlenme evlerinde 100 metrekarelik oturma yeri yaptığımız gibi, 100 metrekarelik bir de sera yapıyoruz. Böylece Peygamber İbrahim’in duasının doğrultusunda planlama gerçekleştiriyoruz.

 

YORUM

Nimet, ekonomik menfaatlerdir. Rahmet, sosyal menfaatlerdir. Fatiha’da her ikisi de geçer. Üçüncü binyıl uygarlığını kurarken iki şeye dikkat etmemiz gerekir. Üçüncü binyılın savaşlar bin yılı olmaması için barış içinde ekonomi düzenini kurmamız gerekir. Şimdiye kadar ekonomi düzeni savaş üzerine kurulmuştur. Nüfus artınca insanlara ürünler yetmez olur ve bunu çözmek için iki yola başvurulur. Ya savaşlar olur ve bu yolla nüfus dengelenir ya da insanlar yeni buluşları ile yeni uygarlıklar kurarlar. İkisi birden yürür. Hala bu düzen devam eder.

Üçüncü binyıl uygarlığının barış uygarlığı olması için önce herkese iş, herkese aş, herkese eş ve herkese özgürlük tanınmalıdır. İnsan çalışmak istediği zaman iş bulamıyorum dememelidir. Yaşamak için aş bulamıyorum dememelidir. Öyle bir düzen kurmalıyız ki evlenmek isteyen herkes evlenebilmelidir. Bunun yanında insanların artık işçi olarak köle halinde yaşamaktan da kurtulması gerekir. Yani kimse kimsenin emri altında olmamalıdır. Kendi semtine çekildiği zaman istediği gibi yaşamalıdır.

Bunu sağladığımızda savaşarak ekonomik dengeyi kurma ihtiyacı ortadan kalkar. Biz bunu semt kooperatifleri ile yapıyoruz. Üçüncü binyıl semt kooperatiflerine kavuştuğu zaman barış içinde yaşama düzeni gelmiş olacaktır.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve beni besleyici bahçenin sürdürücülerinden kıl.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve beni naimin cennetinin varislerinden ca’l et.” 

 

Va eCGaLNİy MiN Va RaÇaTin CanNaTin elnNaGİyMi

وَاجْعَلْنِي مِنْ وَرَثَةِ جَنَّةِ النَّعِيمِ (85)

 

***

 

وَاغْفِرْ لِأَبِي

Va iĞFir Lİy EaBİy (Va iFGiL LiFaGaLİy)

“Ve ebim için mağfiret et”

غفر, حفر kelimesi ile akrabadır. Çukur açmaya hafr etmek, açılan çukurun toprağını yerine koymaya ise ğafr etmek demektir. حُفْرَة çukur, غُفْرَة çukurdan alınan topraktır. غُبَار kelimesiyle de akrabadır. Mağfiret etmek demek, suçu, günahı, hatayı kapatmak, cezasını vermemek, görmezlikten gelmek demektir. Afv ise suçu tamamen silmek, işlememiş hale getirmek demektir. İstiğfar istif’al babındandır. İstif’al babı, Türkçedeki “isteme” kelimesinin başa gelmesi gibi bir mana taşır. Allah’tan işlenen kusurların, günahların kapatılmasını, örtülmesini talep etmek anlamı taşır. Afv yerine mağfiretin gelmesi “hepten sil” yerine daha mütevazı bir talepte bulunmak anlamı taşır. غ değişmeyi, ف ayrılmadan kopmayı, ر tekrarı ifade eder.

Peygamber İbrahim babasının da bulunduğu kavmine hitap ederken, birden Rabbine döner, önce kendisi sonra da babasının mağfireti için dua eder. Sonunda o dallindendir (dalalette olanlardandır) der, kavminin hepsini dallinden saymamak için sadece babamı mağfiret et der. Kıyas yoluyla diğer dallinin de mağfiretini istemiş olur. Dallinden olmayanların ise mağfireti evveliyetle istenir. Yani İbrahim Peygamber, gelecekte salihlere kat diye dua ederken o gün yaşayanlar için de mağfireti talep eder.

إِنَّهُ كَانَ مِنَ الضَّالِّينَ (86)

EinNaHu KAvNa MiN elwWAvLİNa (EinNaHu FaGaLa MiN eLFAvGiLİyNa)

“O dallinden oldu.”

ضَلَال kaybolan deve demektir. Şaşırmak anlamına gelir. Yoldan şaşırmak ve kaybolmak demektir. Böylece her taraftan çevrilmiş bir çember içinde şaşkına dönmüşlerdir. Tarihte birçok savaş arkadan çevirerek çember içine alarak kazanılmıştır. Düşmanı başka tarafta gözetleyenler beklenmedik yerden saldırıya uğradıklarında şaşırırlar. Burada Türklerin kullandığı savaş taktiğine de işaret vardır. ض katlamayı, ل belirliliği ifade eder.

الضَّالِّينَ şaşkınlar anlamında olup kaybolma manasına gelir. Deve kaybolduğu zaman ضَلَّ بَعِيرُ derler. İnsanın dalalette olması, ne yapacağını bilmez halde olmasıdır.

Bugün insanlık dalalet içindedir. Birçok problemlerle karşılaşmakta ve çözüm aramakta ama bulamamaktadır. Bugün insanlık ormanda yolunu kaybetmiş olan kimsenin yol aramada sağa sola gidip bir türlü istediği yeri bulamaması durumundadır.

Günümüzde bunun en iyi örneği virüs örneğidir. Virüse karşı tedbir alacağız derken virüsün yayılmasına hizmet etmektedirler. Şimdiye kadar aldıkları tedbirler sebebiyle yeteri derecede virüsü insanlara bulaştıramadıklarından şimdi aşı ile bulaştırmaya çalışıyorlar.

 

YORUM

İbrahim Peygamber dalalette olan babasının mağfiret edilmesini ister. Müşriklerin cehennemde ebediyen kalacakları Kur’an’da bildirildiği için İbrahim’in olmayacak şeyleri dua etmesi uygun bulunmaz. Ama İbrahim Peygamber mağfiret derken, şirk kalsın da öyle mağfiret et demez. Şirkten kurtulsun diye mağfiret et der. Sağ olan insanlar, ne kadar asi olurlarsa olsunlar, ne kadar küfürde bulunurlarsa bulunsunlar, biz onlar için hep dua ederiz. Tevbe etsinler de salihlerden olsunlar ve cehenneme değil de cennete girsinler.  

Biz kimseye düşman olmadığımız gibi kimsenin kötülüğünü de istemeyiz. Eğer insanları uyarırsak onların iyiliğini istediğimiz için uyarırız. Onların dostu olduğumuz için uyarırız. Onlarla yaptığımız savaşları bile sadece kendimizi savunmak için yaparız. Bundan dolayıdır ki çarpışma esnasında öldürdüklerimizin dışında esirleri öldürmek meşru değildir. Yargılanarak mahkûm olanlar, bu hükmün dışındadır.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve babam için kapat, o şaşkınlardan oldu.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve ebim için mağfiret et. O dallinden oldu.”

Va iĞFir Lİy EaBİy EinNaHu KAvNa MiN elwWAvLİNa

وَاغْفِرْ لِأَبِي إِنَّهُ كَانَ مِنَ الضَّالِّينَ (86)

 

***

 

وَلَا تُخْزِنِي يَوْمَ يُبْعَثُونَ (87)

Va LAv TuPZiNİy YaVMa YuBGaÇUyNa (Va LAv TuFGiLNİy FaGLa YuFGaLUyNa)

“Ve ba’s olunacakları yevm beni ihza etme.”

خزي Dikenli çalı demektir. خ çökmeyi harap olmayı, ز zamanda diziyi, ي kolaylığı ifade eder.

يوم durgun akan su demektir. Kabarıp inmesi sebebi ile periyodik çağların adı olmuştur. Sonra bir gün ve geceye isim olmuştur. Kur’an’da أَيَّامًامَعْدُودَةً ta olduğu gibi 24 saat için kullanılmaktadır veya تِلْكَالْأَيَّامُنُدَاوِلُهَا da olduğu gibi çağlar için kullanılır. يوم Kur’an’da 475, يمم ise 11 defa geçmektedir. Toplam 486 (2*35) eder. ي kolaylığı, و beraberliği, م enginliği ifade eder.

بَعْث içtima etmiş askeri birlik demektir. Uyanmak veya göndermek anlamlarına gelir. بَعْث eşilen yer demektir. Eşmek, araştırmak ve ortaya çıkarmak anlamlarında kullanılır. ب geçidi, ع etkiyi, ث dağınıklığı ifade eder.

Şimdiye kadar geçen kelimeler bu dünya ile ilgilidir. Babasının dolayısıyla kavminin mağfiretini isterken baas olunacakları gün beni ihza etme diyor. Baas olacağımız gün demiyor, baas olunacakları gün diyor. Babasını seviyor. Babası ve kavmi ahirette cehenneme gittiklerinde üzülecektir. O gün beni üzme diyor. Şimdiden onları mağfiret et de ahirete gittiğimizde onlar için üzülmeyeyim demiş oluyor.

Buradan bu dünyadaki insanların birbirini sevmesi ve saymasının ahirette de devam edeceği anlaşılır. Cehenneme giden kişiler için dünyadayken yakını olan yakınları üzülürler. Herkes kendi sevdiklerini saydıklarını kurtarmaya çalışır. Şefaat konusu bu şekilde anlaşılmalıdır. Bizi tanımayan, bizimle beraber olmayan Muhammed Peygamberin veya Ebu Hanife’nin bize şefaati söz konusu olamaz. Ama biz aramızda birbirimize şefaat edebiliriz.

Önce herkes kendi derdine düşer, yargılanır ve birçokları beraat etmiş olur. Beraat ettikten sonra da insan yakınlarını düşünmeye başlar ve artık onlar için elinden bir şey gelirse yapmak ister, onların kurtulmasını ister. Bu anlamdaki şefaati kabul ettiğimiz takdirde insanlar birbirine iyilik etme yarışına girerler. Bana şefaat edilsin çabası yanında ben de şefaat edeyim çabası içine girerler. Ahirete inanan insan, günahkâr olan yakınını bu dünyada da yola getirmek için kurtarmak için çaba gösterir. Kötülük yapana iyilik yapar böylece ola ki o da düzelir.

İbrahim Peygamber bunun için dua etmiş olur.

 

YORUM

“Ba’s olunacakları gün” diyor. بَعْث kelimesi, رِسَالَة gibi görevlendirme anlamındadır. “Risalet”te yalnızca elçilik vardır. Verdiğin bir görevi risalette aynen yerine getirir. Gönderilene nasıl yapılacağı da anlatılır. Onun yetkisi sadece verilen görevi verildiği gibi yapmaktır. “Baas”ta ise görevli kendi içtihadı ile verilen görevi yapmaya başlar. Kararlar alma yetkisine sahiptir.

Peygamber İbrahim’in kavmi ahirette görevlendirilecek demektir. Yani cehenneme gideceklerin de görevi var demektir. Yani cehennem, insanlara eziyet etmek, intikam almak için oluşturulmaz. Oraya girenlerin orada da işler yaparak kendi kendilerini ıslah etme çabasını gösterdikleri yerdir.

Peygamber İbrahim’in يَوْمَيُبْعَثُونَ deyip ‘beni ihza etme’ duasında bulunması cehenneme gidenlerin de cennete gidenlerle aralarının kesilmiş olması anlamında değildir. Cehennemdekiler cennete gelemeyecekler ama cennettekiler cehenneme gidip yakınlarını ziyaret edebileceklerdir. Onların bu ıslah faaliyetlerine katkıda bulunabilecekler de diyebiliriz. Yani cehennemdeyken de şefaat vardır.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve görevlendirilecekleri gün beni üzme.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve ba’s olunacakları yevm beni mahzun etme.”

 

Va LAv TuPZiNİy YaVMa YuBGaÇUyNa

وَلَا تُخْزِنِي يَوْمَ يُبْعَثُونَ (87)

 

***

 

يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَ (88)

YavMa LAv YaNFaGu MAvLun Va LAv BaNUvNa (FaGLa LAv YaFGaLu FaGaLun Va LAv FaGLUvNa)

“O yevm ne mal ne de benun nef eder.”

نِفْعَةderiden yapılmış ve sopaya takılmış su kabı su tulumudur. Onun benzeri yararlanılan şeylere yararlanmaya yani suyu yanında bulundurmaya “menfaat” denir. نbelirsizliği, فkopmadan ayrılmayı, عetkiyi ifade eder.

يَوْمَيُبْعَثُونَ ifadesinden önce bu dünyadaki olaylardan bahsetmiştir. يَوْمَيُبْعَثُونَ ile ahireti anlatmaya başlamıştır. Ba’s olunacakları gün demiş ve o ba’s olunacak günlerini bu ayet ile açıklamıştır. Bu يَوْمَ, يَوْمَيُبْعَثُونَ’daki yevmin bedeli olduğu için aralarında وَ harfi getirilmemiştir. يَوْمَzarf olduğundan dolayı cümleye izafe olabilir. Nasıl قَالَ kelimesinde fiil أَنْ ile gelemezse burada da أَنْ ile gelmez. قَالَ يَنْفَعُ denmez,  يَوْمَ أَنْ لَا يَنْفَعُda denmez. Burada أَنْvücuben hazf olmuştur.

“Ne mal ne de benun” diyor. İnsanın nasıl ki bedeni ve ruhu varsa, topluluğun da bedeni ve ruhu vardır. Topluluğun bedeni mallar, ruhu da insanlardır. Burada insanlar yerine benun kelimesi geçer. بَنُونَ kelimesi, neseben çocuk olanları yani kendi çocuklarını ifade ettiği gibi akdi bağlantılarla da bağlı olanları ifade eder. “Ebiniz İbrahim” diyor. Herkesin neseben babası değildir. Demek ki buradaki benun, taraftarı olan kimseler manasındadır. Bugünkü oyları aynı partide olanlar benundurlar. Burada kurallı erkek çoğulu bunun için getirilmiştir. Mal kelimesi, değerli olan eşyayı ifade eder. Hava mal değildir. Su mal değildir. Kaba konulduklarında mal olurlar. Mal kelimesi mülk kelimesinin yanında taşınır varlıkları ifade eder ama genel olarak mülkü de içine alır. Böylece burada insanın ruh ve bedenini birlikte ifade etmiş olur. لَا harfini yâd ederek, bunların ayrı ayrı faydaları olduğuna işaret etmiş olur.

O gün insanlar sorguya çekildiklerinde kaç kişi oldukları sorulmaz. Herkes ayrı ayrı hesap verir. Muhakeme edilirken kolektif sorumluluk yoktur. Bugünkü ceza kanunlarında cezanın şahsi olduğu ifade edilir. Ahirette de insanlar kendi yaptıklarından sorumlu olurlar, başkalarının yaptıklarından en yakınları bile olsa sorumlu olmazlar.

Başka bir özellik de o gün para cezası yoktur. O gün suçlular bedenen ceza alırlar. Hâlbuki bu dünyada af müessesi vardır. Bedeni cezalar mal ile karşılanır. Dayanışma ortaklıkları mali cezaları karşılar. Ahirette mal hiçbir işe yaramadığı için dayanışma da yoktur. Bu anlamda hesap yevminde şefaat de yoktur. Muhakeme edilirken ne mal ne de oy bir işe yarar. Yargı onları dinlemez ve onları değerlendirmez. Muhakeme bittikten sonra herkes cezasını giydikten sonra hüküm Allah’a arz olunur. Allah ise kimsenin cezasını artırmaz ama bir kısmının cezasını siler veya eksiltir. İşte bu eksiltme esnasında akrabalar, dostlar birbirleri için Allah’a yakarırlar ve Allah da onların dualarını kabul etmiş olur, böylece şefaat gerçekleşmiş olur.

 

Öz Türkçe ile:

“Ne varlık ne çokluğun yarar sağlayacağı gün.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ne malın ne de benunun nef’ edeceği yevm.”

 

YavMa LAv YaNFaGu MAvLun Va LAv BaNUvNa

يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَ (88)

 

***

 

إِلَّا مَنْ أَتَى اللَّهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ (89)

EilLAv MaN EaTAy EalLAvHa BiQaLBin SaLİyMin (EilLAv MaN FaGaLa EalLAvHa BiFaGLin FaGİyLin)

“Sadece selim bir kalp ile Allah’a ityan eden kimseye.”

أَتِيّ çardağa doğru suyu getiren kanaldır. Tek yönden gelmeyi ifade eder. أَتِيّ Su kanalı demektir. Suyun akıp gelmesi manasında أَتَى ya mastar olmuştur. Bir yönden gelişi ifade eder. جَاء ise yönsüz gelişi ifade eder. Kur’an’da ءتي 549, ءزف ise 3 defa geçer. Toplam 552 (23*3*23) eder.

ء gücü, ت oluşu, ي ise kolaylığı ifade eder.

قَلْبAyak basıldığında toprakta çıkan kalıptır. Sonra tersine çevirmeye kalbetme denmiştir. Toplayıp dağıtan merkeze, yani döndüren merkeze kalp adı verilmiştir. İnsanda kanı devrettiren göğüsteki merkeze kalp, haberleri döndüren baştaki merkeze (beyne) de kalp denir. ق kuvveti, ل belirliliği, ب geçidi ifade eder.

سُلَّم merdiven demektir. Selem hayvanların çıkamayacakları yüksek kaya demektir. Çobanlar azıklarını bu kayanın üzerine koyarlar. Böylece azık selamette olur. Sonra سِلْم, barış anlamında kullanılmıştır. Çölde birbirleri ile karşılaşanlar ya kılıçlarını çeker saldırırlar ya da سَلَام deyip barış içinde olurlar. س mekânda diziyi, ل belirliliği, م enginliği ifade eder.

Buradaki istisna menfaatten istisnadır. Ancak Allah’a selim kalp ile gelen kimselere menfaat verir. Bundan önceki ayette لَايَنْفَعُ size veya bize fayda vermez anlamında olup “küm” zamiri hazf olmuştur. Buradaki إِلَّا istisnası, oradaki hazf olan كُمْ‘den istisnadır. Mal ve benun bunlara menfaat verir anlamında olmayıp selim kalp ile Allah’a ityan mal ve benunun yerini almıştır. Yerine geçen cümle istisna edilenin bedelidir. Munkati ve muttasıl istisnaların yanında bu tür istisna üçüncü tip istisna olarak kabul edilebilir. İstisna edilen kendisinden istisna edilenin bedelidir. Bu tür istisnalarda tümünün istisnası caizdir demektir.

قَلْب merkez demektir. İnsanın göğsünde bulunan kalp kan dolaşımının merkezidir, başında bulunan kalp ise haberleşme dolaşımının merkezidir. Bizim kullandığımız telefonlar gibi orada da elektrik akımı kullanılır.

Burada kastedilen kalp baştaki kalptir. Selamette olan baştaki kalptir. Nasıl ki bilgisayarımız zaman zaman çalışamaz duruma gelirse insan beynindeki bilgisayar da zaman zaman çalışamaz hale gelir. Beyni bu çalışamaz durumdan kurtarmak için belli başlı hareketler veya düşünceler olur. İbadetler, namaz, oruç, hac, Kur’an okuma, tesbih hareketleri beyinde meydana gelecek aksamaları düzeltmeye yarar.

Bilgisayarın çalışmasını sağlayabilmek için zaman zaman bilgisayarı kapatır açarız ya da farklı dosyalara komut veririz. İşte, beynimizin çok daha karışık olan insan bilgisayarını selamette tutabilmek için insanların haramlardan kaçınması, emirleri yerine getirmesi gerekir.

İnsan içtihadı ile hareket etmekle mükelleftir. İçtihadında hata etmiş olsa bile kendisi doğru zannettiği işi yaptığı için kalbi selim halindedir. Fiil zararlı olabilir. Birisini kurtarmak için ona saldıran ayıya kurşun atsa ve ayı yerine kazayla insan ölse ayıyı vurmak isteyen yine sevap alır. Bu kişi insana ateş etse ama ayıya isabet etse o katil olur. Mecelle’de bir hüküm vardır; hüküm kasıtlara göredir.

Yani biz ahirette ne yaptığımızdan sorulmayacağız, ne yapmak istediğimizden sorulacağız. (Yani biz ahirette her yaptığımızdan sorulmayacağız, yaptığımız şeyi ne için yaptıysak ondan sorulacağız. Ece Ferah). (Yani biz ahirette ne yaptığımızın yanında ne yapmak istemiş olduğumuz niyetimizden de sorulacağız. S.Akdemir). İstediklerimiz gerçekleşmemişse Allah onu da sormayacaktır.

 

YORUM (88-89)

İbrahim Peygamber kavmine ahireti anlatırken yapmak istediklerinden sorumlu olacaklarını söyler. Onlar babalarının yaptıklarını yapmaya devam ettiklerini söylemişlerdir. İbrahim Peygamber bunlara selim bir kalp ile hareket etmediklerini bildirir. Yani içtihat yapmadan yapılan ameller batıldır.

İçtihat yapmamak demek, beyni çalıştırmamak demektir, Allah’ın vermiş olduğu aklı kullanmamak demektir. Beyin çalışmaya çalışmaya kötürümleşir ve selim olmaktan çıkar.

Bundan önceki ayette mal ve benunun o gün fayda vermeyeceği ifade edilmiştir. Mal ve benun yapılanların sonucunda elde edilenlerdir. Kalbi selim ise olmasını istediğimiz şeylerin yapılması için beynimizde gösterdiğimiz çabadır.

Hukuk düzeninde maksat ne ise hüküm ona göre olur.

 

Öz Türkçe ile:

“Sadece Allah’a barışçı yürekle gelmiş olan.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ancak Allah’a selim bir kalp ile ityan eden.”

 

EilLAv MaN EaTAy EalLAvHa BiQaLBin SaLİyMin

إِلَّا مَنْ أَتَى اللَّهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ(89)

 

***

 

وَأُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّقِينَ (90)

Va EaZLiFaTi eLCanNaTu LiLMutTaQİyNa (Va EuFGaLaTi iLFaGLaTu LiLMuFTaGiLİyNa)

“Ve cennet muttakiler için izlaf edildi.”

زُلْف Alına dökülen saçtır. Çok yakın veya çok kısa zaman anlamına da gelir. قرب yani gurbetten farkı gurbette bitişiklik yoktur. زُلْف‘da ise birbirine bitişme vardır. ز zamanda diziyi, ل belirliliği, ف kopmadan ayrılmayı ifade eder.

Cennetin içinde olmayı إِزْلَاف ile ifade eder. Yani زُلْفَى kelimesi قُرْبَى’dan ve دُون kelimelerinden farklı olarak içinde olmayı da içerir. عِنْدَ kelimesi de içinde olma anlamını taşır. لَدَى ise dışında olanı ifade eder. عِنْدَ ile زُلْفَى arasındaki fark; عِنْدَ kelimesinde varlık mekânın cüzüdür. زُلْفَى‘da ise varlık mekânın cüzü değildir.

İnsanlar cennet için değil, cennet insanlar içindir.

الْمُتَّقِينَ kelimesi kendilerini koruyanlar anlamındadır. Yabanilerin saldırısına karşı korunmak için dağlarda yapılan taş kulübelere girmek anlamını taşır. İnsanlar şeriatın içine girip şeriata göre amel edince kendilerini korumuş olurlar. Bunlara مُتَّقِينَ denir. İttika etmek tek başına mümkün değildir. İnsan ancak bir topluluk içinde kendisini vikaye etmiş olur. Bu sebeple kurallı erkek çoğul gelmiştir.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve uçmak, korunanlar için özleştirildi.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve cennet muttakiler için izlaf edildi.”

 

Va EaZLiFaTi eLCanNaTun LiLMutTaQİyNa

وَأُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّقِينَ (90)

 

***

 

وَبُرِّزَتِ الْجَحِيمُ لِلْغَاوِينَ (91)

Va BurRiZaTi eLCaXİyMu LiLĞAvVİyNa (Va FugGiLaTi iLFaGİyLu LiLFAvGiLİyNa)

“Ve ğaviler için cehim tebriz edildi.” 

بَارِز çıkıntı demektir. Bir şeyin görünen üst (dış) tarafıdır. Kur’an’da برز 9, برج 7 defa geçer. Toplam 16 (24) eder. ب geçidi, ر tekrarı, ز zamanda diziyi ifade eder.

 جَحِيمtuğlanın pişirildiği fırındır. ح‘nınه‘ye dönüşmesi ile جَهِيمde yemeğin pişirildiği fırın anlamındadır. جهم, جحم ile akraba bir kelimedir Cehennem toprağı pişirmek, seramik fırını demektir. جَحِيم etin, meyvenin, mısırın kızartıldığı ateş demektir. جَهَنَّم, yemeklerin pişirildiği fırın demektir. جَحِيمise kızartıldığı fırının adıdır. جَهَنَّمve جَحِيمdünyada terbiye olmamış insanların ahirette terbiye edilerek cennete girebilmeleri için yükseltildikleri yerdir.

زُلْفَى içine girip yaklaşmak manasındadır. تَبْرِيز ise uzaktan görünmesidir. Yani insanlar cennettin içine konacaklar. Cehennem için ise insanlar karşısına geçirilecekler ve cehennem onlara uzaktan gösterilecektir. Mısır veya et yiyebilecek şekle sokmak için ateşin karşısına koyulur ve kızartılır. İşte, suçlu insanlar da ateşin içine konmayacaklar, uzaktan kızartılacaklardır. Yani bu yolla günahların kirlettiği bedenleri temizlenecektir.

Bu ifade buradaki taşıdığı manayı anlatır.

Başka yerlerde cehennem başka türlü tasnif edilir.

Farklı kelimeler de kullanılır. “جَهَنَّم, جَحِيم, سَعِير, نَار” kelimeleriyle cehennem ifade edilir. Bunlar ayrı varlıklar mıdır yoksa bir varlığın farklı özellikleri midir? Bu ayete bakılırsa, bunların her biri farklı özellikleri olan farklı cehennemlerdir. Kur’an’da başka bir yerde cehennemin narı tamlaması geçer. Böylece cehennem ateşinin bizim ateşten farklı olduğu ifade edilir.

O ayete göre de نَارile جَهَنَّمaynı varlıktır.

نَارcehennemin içinde bir varlıktır ama birleşir ikisi tek bir varlık olur.

جَحِيمcehennem, تَنُّورfırın demektir. Farklı fırınlar vardır.

Bu kelimelerin incelenmesi ile farklı cehennemler ortaya çıkabilir.

Bu kelimelere سَعِيرkelimesi de eklenmelidir.

 

YORUM (90-91)

Bu iki ayetin köklerini, kalıplarını, harf sayılarını aşağıdaki cetvellerde göstermiş oluyoruz. Cennet ile cehennemi, birbirine benzer iki ayetle karşılaştırarak anlatmaktadır.

Peygamber İbrahim bunları karşılaştırmak suretiyle kendi halkını uyarır. Aslında Mezopotamyalılar, Nuh, Hud, Salih peygamberlerin uyarıları ile bu kavramları bilirler. İbrahim Peygamber ise bunları hatırlatır.

Bizim görevimiz de bugünkü insanların bildiği kavramları hatırlatmaktan ibarettir.

Aşağıdaki cetvelde her şeyi çift var ettik. Kur’an’ı da müteşabih mesani (ikili) yaptık demekle onun mucizesine işaret eder. Biz de bu ayetleri karşılaştırdık. Bir matematikçi bulun, bu karşılaştırmada rastlantı hesabı yaptırın ve görün yüzde değil, binde değil, milyonlarda bire varan bir ihtimal bile çıkmaz.

Bu sure sekiz bölümden ibarettir. Surenin başından yedinciye kadar olan bölümler geçmiş peygamberleri hikâye eder ve bize günümüze nasıl gelindiğini anlatır. Sekizinci bölümünde de üçüncü binyıl uygarlığının nasıl oluşacağı ve ne olacağı anlatılır.

İbrahim Peygamber doğa kanunları ile anlattıklarını kanıtlar. Biz de aşağıdaki cetvellerle Kur’an’ın bütün ayetlerinin birer mucize olduğunu göstermek için bu iki ayeti karşılaştırdık. Üzerinde daha çok düşünebilirsiniz.

 

الْمُتَّقِينَ   المفتعلين

لِ

الْجَنَّةُ       الفعلة

افعلت

أُزْلِفَتِ  

وَ

الْغَاوِينَ   الفاعلين

لِ

الْجَحِيمُ     الفعيل

فعلت

بُرِّزَت   

وَ

و ق ي     

 

ج ن ن

زلف

زلف        

 

غ و ي     

 

ج ح م

برز

برز

 

 

İki ayetin kelime sayısı 5’dir. İki kelime harftir ve ayette de aynıdır. ( وَve لِ)

İki kelime isimdir. Marifedir. (الْمُتَّقِينَ ve الْجَنَّةُ) (الْغَاوِينَ ve الْجَحِيمُ)

Birer kelime fiildir. Biri İf’al (أُزْلِفَتِ), biri Tef’il (بُرِّزَتِ) babındandır.

Her üç kelimede de birer harf ortaktır. (ز ج و)

Her üçünde de birer harf akrabadır. (لر, نم, قغ)

Fiillerin kalıpları akrabadır. (فُعِّلَتْve أُفْعِلَتْ)

Müştak isimlerden ikisi de ismi faildir. Diğerleri camid isimdir. (الْفَاعِلِينَ ve الْمُفْتَعِلِينَ)

İki ayette de 5’er harfli ikişer kelime, 7 harfli birer kelime vardır. Burada الْغَاوِينَ ise aslında 7 harflidir ve i’lâl ile 6 harfe dönüşmüştür (الْغَاوِيِينَالْغَاوِينَ). Bu nedenle ikinci ayet 19 yerine 18 harflidir.

الْجَنَّة’teki نyerine الْجَحِيم‘de حharfi getirilmiştir. نyerine akraba olan مharfi getirilmiştir. Her ikisinde جortak harf olmuştur. الْجَنَّة’teki  ةyerine الْجَحِيمُ‘de يgetirilmiştir.

Etimolojik çalışma ile غ harfi ile ق harfi karşılaştırılarak muttakiler ile ğaviler arasındaki karşıtlık ortaya konmalıdır. نile حkarşılaştırılarak cennet ile cehennem arasındaki zıtlık ortaya konmalıdır.

Bu iki ayette 7 harfli iki kelime vardır. 14 sayısı atomda ilk sekiz yüzde yerleşen 16 çifttir. Merkezde tek vardır. Atomlar bunlardan oluşurlar. Kur’an’ın cennetlikler için bu sayıyı seçmiş olması cennetteki atom yapılarının da benzer olduğunu göstermektedir.

Etimoloji derslerine devam edenlerden her biri önce bu harfleri alıp Kur’an’daki incelemesini yapmalıdır. Şunlara bakılabilir:

a) Kur’an’da harf olarak manası nedir?

b) Kök üretiminde manası nedir?

c) Kur’an’da çekimlerde harfin rolü nedir?

d) Diğer harflerle teşkil ettiği çiftlerde manası nedir?

e) Bundan sonra görülebilir, gösterilebilir varlıklarda o harfi temsil eden kelime nedir?

f) Harf şeklinin tarihi gelişmesi nasıldır?

Siz araştırmayı yapıp kitap yazmalısınız. Çözemediğiniz yerler olacak. Onu da başka araştırmacılara bırakmalısınız.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve tamu azgınlar için belirlendi.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve cahim ğaviler için tebriz edildi.”

 

Va BurRiZaTi eLCaXİyMu LiLĞAvVİyNa

وَبُرِّزَتِ الْجَحِيمُ لِلْغَاوِينَ (91)

 

İstanbul, Yenibosna; 13 Haziran 2020

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlayanlar: ECE FERAH

REŞAT NURİ EROL

TAYİBET ERZEN

SÜLEYMAN AKDEMİR

resatnurierol@gmail.com

(0532) 246 68 92

 

 


YorumcuYorum
Serkan Sönmez
14.06.2020
16:25
Allah razı olsun Allah'a emanet olun inşallah




Son Yorumlanan Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 4549 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 3416 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 3825 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3246 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3128 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3257 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 6118 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 4603 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 3518 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3020 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3175 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4043 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 3589 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 3936 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 3995 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4024 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 3850 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 2906 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 3717 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3091 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 4464 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3341 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 4489 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 4278 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 3626 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4248 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 4593 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4173 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 3934 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 3846 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 3781 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 4562 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 3492 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 2992 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 4634 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 3661 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 4454 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3199 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3055 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 4487 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 4919 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 3847 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3366 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 3813 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4029 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 3547 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 3600 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 3652 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4028 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 8433 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53


© 2024 - Akevler