Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020
2901 Okunma, 2 Yorum

ŞUARA SÛRESİ- 12. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَلِينَ (141) إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ صَالِحٌ أَلَا تَتَّقُونَ (142) إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ (143) فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (144) وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ (145) أَتُتْرَكُونَ فِي مَا هَاهُنَا آمِنِينَ (146) فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ (147) وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَضِيمٌ (148) وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا فَارِهِينَ (149) فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (150) وَلَا تُطِيعُوا أَمْرَ الْمُسْرِفِينَ (151) الَّذِينَ يُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ (152) قَالُوا إِنَّمَا أَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ (153) مَا أَنْتَ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا فَأْتِ بِآيَةٍ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ (154) قَالَ هَذِهِ نَاقَةٌ لَهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَعْلُومٍ (155) وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظِيمٍ (156) فَعَقَرُوهَا فَأَصْبَحُوا نَادِمِينَ (157) فَأَخَذَهُمُ الْعَذَابُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (158) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (159)

 

***

 

كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَلِينَ (141)

KaüÜaBaT ÇaMUvDu eLMuRSaLİyNa (FagGaLTa FaGUvLu eLMuFGaLİyNa)

“Semud mürselleri tekzip etti.”

كِذْب  kumaşın boyanmasında kullanılan bir çeşit boya, kumaşın hakiki yapısını saklar. Madenlerin altınla kaplanmasına da “kizb” denir. Kişinin içini saklayarak inanmadığı şeyi söylemesi kizbdir. Arapçada yalanla yanlış aynı kelime ile ifade edilir. Ama kizb bildiklerinin ve inandıklarının aksine konuşmaktır. ك oluşmayı, ذ işareti, ب geçidi gösterir.

رِسْلSaçak demektir. Salmak fiiline dönüşmüştür. “Haber saldı” da olduğu gibi bir kimseye bir adamı göndererek ona haber ulaştırmaya irsal denir. عَلَىharfi ceri ile kullanıldığı zaman irsal askeri birlikleri göndermek anlamına gelir. رسلKur’an’da 513, ردد59 defa geçer. Toplam 572 (22*11*13) eder. رtekrarı, سmekânda diziyi yani sıralanmayı, لbelirliliği ifade eder.

 

Öz Türkçe ile:

“Semud, elçileri yalanladı.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Semud, mürselleri tekzip etti.”

 

كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَلِينَ (141)

KaüÜaBaT ÇaMUvDu eLMuRSaLİyNa

 

***

 

إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ صَالِحٌ أَلَا تَتَّقُونَ (142)

EiÜ QAvLa LaHuM EaPUvHuM ÖAvLiXun EaLAv TatTaQUvNa (EiÜ FaGaLa LaHuM FaGLuHuM FAvGiLun EaLAv TaFTaGiLUvNa)

“Hani ehleri Salih onlara ‘ittika etmez misiniz?’ diye kavl etmişti.”

قَوْل Birlikte bir iş yapan kimselere, belli bir sesle kumanda eden kimsenin adından gelişmiş bir kelimedir. Bu sesten kinaye olunur. Kelamdan farkı bağlayıcı olmasıdır. Türkçedeki “söz” kelimesi de böyledir. O halde burada “söyledi” olarak tercüme edilir. ق dayanma kuvvetidir, و beraberliği ifade eder, ل tekrarı ifade eder.

Hayvanları bağladıkları ipin iki ucuna konmuş kazıklardan her birine آخِيَّة denir. Sonra aynı anneden veya aynı babadan doğmuş kimseler أَخ olarak adlandırılmıştır. Kur’an’da dinde kardeşlik tabiri de geçmektedir. ء gücü, خ çökmeyi, و beraberliği ifade eder.

صَرْح köşk, سِلَأح silah demektir. Bugün bu kelimenin aldığı mana uygunluk anlamındadır. Bir somun cıvataya geçiyorsa o somun o cıvataya salihtir deriz. Burada uygun olan işleri yapmak anlamına gelmektedir. Dişi çoğul kullanılmıştır. Bu çoğul sayıca çoğulu değil de, sistematik çoğulu ifade eder. Topluluklarda herkes ayrı ayrı işler yapar, sonunda o işler birbirini tamamlar ve bir bütün olur. Kişiler kendi hür iradeleri ile iş yapacaklar, kendi çıkarlarını düşünecekler, bunun yanında başkalarının da çıkarlarını ve onlarla uygunluğunu da hesaba katacaklar. Böyle amele salih amel denmektedir. Dayanışma ve iş bölümü esasına dayanan çalışmaları yapan topluluklar ancak çöküntüden kurtulmuş olur. Böylece topluluğun temel iki unsuru ifade edilmiş oluyor. ص dayanıklılığı, ل belirliliği, ح hareketi ifade eder.

وِقَاء sandık gibi katı çevreli kaptır. وِعَاء  ise torba benzeri yumuşak çevreli kaptır. Yollarda ve yaylalarda taşlardan örülmüş yapılar, kulübeler vardır. Vahşi havanlardan, fırtınalardan korunmak için o kulübelere girerler. Buna ittika denir. Korunma anlamındadır. İttika edenler demek korunanlar, sığınağa girenler demektir. وَقِيّ kelimesi فَعِيل vezn üzerine koruyan veya korunan anlamındadır. تَقْوَى kelimesindeki ilk تharfi و’dan dönüşmüştür, وharfi de ي’den dönüşmüştür.و beraberliği, قdayanma kuvvetini, ي kolaylığı gösterir.

 

Öz Türkçe ile:

“Hani kardeşleri Salih onlara ‘korunmaz mısınız’ dedi.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Hani ehleri Salih onlara ‘ittika etmez misiniz?’ diye kavl etmişti.”

 

إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ صَالِحٌ أَلَا تَتَّقُونَ (142)

EiÜ QAvLa LaHuM EaPUvHuM ÖAvLiXun EaLAv TatTaQUvNa

 

***

 

إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ (143)

EinNİy LaKuM RaSUvLun EaMİyNun (EinNİy LaKuM FaGUvLun FaGİyLun)

Ben size emin bir resulüm.”

أَمَنَة kapıları karşı karşıya olan evlerin ara yeridir. İlk topluluklar evleri bitiştirerek kale gibi yerleştirirdi. Kapılar ara sahanlığa açılır. Bu yerin adı أَمَنة idi. Buraya bir şey koymak o şeyin güvene alınması demektir. أَمَانَة buraya konmuş olan şeydir. أَمِنَ güven içinde olma demektir. أَمَنَة karşı karşıya bulunan evlerin arasındaki yer demektir. Eskiden evleri bitiştirerek bir duvar meydana getirirler ve kapılarını orta boşluğa açarlardı. Orta boşluğa bir kapıdan girilirdi. Böylece orası güven altında olurdu. Oraya bir mal koymak veya oraya girmek أَمِنَ kelimesi ile ifade edilirdi. أَمِنَ emniyet ve güven altına almak demektir.

 

Öz Türkçe ile:

“Ben size güvenilir bir elçiyim.”

Kur’an kelimeleri ile:

Ben size emin bir resulüm.”

 

إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ (143)

EinNİy LaKuM RaSUvLun EaMİyNun

 

***

 

فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (144)

Fa etTaQUv elLAvHa Va EaOİyGUvNi (Fa eFTaGiLUv elLaHa Va EaFGiLUvNi)

Allah’a ittika edin ve bana itaat edin.”

طَاعَة olgunlaşmış, koparılmaya hazır hurma demektir. Bu hurmanın özelliğinden dolayı “itaat” ele gelme, söze uyma anlamı kazanmıştır. Hayvanı yedmek yani yulara gelmektir. İtaat etmek, dinlemek, uymak demektir. Kur’an’da طوع 129, طبع ise 11 defa geçmektedir. Toplam 140 (22*5*7) eder.

 

Öz Türkçe ile:

“Allah ile korunun, bana uyun.”

Kur’an kelimeleri ile:

Allah’a ittika edin ve bana itaat edin.”

 

فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (144)

Fa etTaQUv elLAvHa Va EaOİyGUvNi

 

***

 

وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ

Va MAv EaSEaLuKuM GaLaYHi MiN EaCRin (Va MAv EaFGaLuKuM GaLaYHi MiN FaGLin)

Ve bunun üzerine ben sizden bir ecr sual etmiyorum.”

سَحْل ova demektir. Kolayca yürünmesine benzetilerek kolaylık anlamında kullanılmıştır. سءل, ح‘nin hemzeye dönüşmesi ile oluşmuştur. Kolay kazandı yani topladı, dilendi veya kolay öğrendi anlamlarına gelir. Kuran’da  سءل129, سحل1 defa geçer. Toplam 130 (2*5*13) eder. سmekânda diziyi, ءgücü, لbelirliliği ifade eder.

آجُور tuğla demektir. Tuğla üretene yapılan ödemeye “ücret” denir. أَجْر kira veya ücret demektir. ءgücü, جtopluluğu, رtekrarı ifade eder.

 

إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ (145)  

EiN EaCRiYa EilLAv GaLAy RabBi eLGAvLaMİyNa (EiN FaGLiYa EilLAv GaLAy FaGLi eLFAvGaLİyNa)

“Ecrim sadece âlemlerin Rabbi üzerinedir.”

رَبْوَة  tümsek demektir. Çöllerde tümseğe benzeyen yer yer serpilmiş ağaçlıklara da رَبْوَةdenir. Sonra yavaş yavaş gelişme karşılığı kullanılmıştır. Birden oluş “hilkat” ile ifade edilir, evrimle gelişmeler rabvet ile ifade edilir. رببkökü de ربو’den dönüşmüştür. Terbiye kelimesi bunlardandır. Türkçe olarak “yetiştiren” veya “yetiştirici” olarak tercüme edilir. Kur’an’da ربب981, رمي9 defa geçer. Toplam 990 (2*32*5*11) eder. ر tekrarı, ب geçidi ifade eder.

عَلَمdağın sivri noktası demektir. İnsanlar o tepeye bakarak bulundukları yerleri belirlerler. Sonraları yeryüzü beyler arasında bölüşülünce, her bey hâkim olduğu çevrenin tepesine o çevrenin kendisine ait olduğunu belirleyen işaret koymuştur. Buna “alem” denir. Bugünkü bayrak o dönemin geleneği olarak devam eder. عَرَفَة üstü düzlük dağ veya yayla demektir. İnsanlar ilk zamanlarda burada yıllık veya daha kısa zamana ait toplantılar yaparlardı ve birbirleri ile tanışırlardı. عَرَفَة (Arafat) kelimesi buradan gelmektedir. Hala orada toplanılmaktadır. عِلْم varlıkları sınırlamak suretiyle tanımlamak ve aralarındaki ilişkileri riyazi bir şekilde belirlemektir. مَعْرِفَة ise varlıkları diğerlerinden ayıracak özellikleri ile belirlemektir. عetkiyi, لbelirliliği, مenginliği ifade eder.

 

Öz Türkçe ile:

“Ben bunun için sizden bir karşılık istemiyorum, benim karşılığım herkesin yetiştiricisi olana aittir.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

Ve bunun üzerine ben sizden bir ecr sual etmiyorum. Ecrim sadece âlemlerin Rabbi üzerinedir.”

 

وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ (145)

Va MAv EaSEaLuKuM GaLaYHi MiN EaCRin EiN EaCRiYa EilLAv GaLAy RabBi eLGAvLaMİyNa

 

141-145 GENEL AÇIKLAMA

1- Bu ayetler Nuh, Hud ve Salih’te de neden tekrar edilmiştir?

-Bu surede uygarlaşma anlatılır. Kur’an, Tevrat, Peygamber İbrahim uygarlaşmaları anlatıldıktan sonra ilk uygarlık olan Nuh uygarlığı anlatılır. Nuh uygarlığı ayrı ayrı Nuh, Hud, Salih, Lut ve Şuayb olarak anlatılır. Aslında bu uygarlıklar tek uygarlıktır. Bir uygarlığın gelişme zamanıdır. En etkili uygarlıktır.

Daha önceleri Mısır uygarlığı ilk uygarlık kabul ediliyordu. Mezopotamya tabletleri bulunduktan sonra ilk uygarlığın Nuh uygarlığı olduğu anlaşılmıştır. Mısır uygarlığı Nuh uygarlığının kuvvet uygarlığına dönüşmüş şeklidir.

 

2- Bu uygarlıkların ortak yanları nelerdir?

-Birincisi tekzib etmeleridir. Hiçbir peygambere halk söylediği gibi uymaz. Halk onu reddeder. Bu sürtünme kuvvetine benzer. Nasıl doğada sürtünme kuvveti varsa, toplulukta da tutuculuk vardır. İlk bakışta zararlı görünse de aslında sürtünme kuvveti olmazsa hayat olmaz. Dolayısıyla halkın direnmesi takdiri ilahidir ve gereklidir. Ancak o sayede yeni uygarlık anlaşılır hale gelir. Böylece uygarlığa layık olanlar sahip çıkarlar.

 

3- Bugünkü durum da böyle midir?

- Gömlek çıkaran eski Millî Görüşçüler ve Gülenciler zamanla Sermaye ile iş birliği yapmışlar ve iktidar olmuşlardır. Sonuç ne olmuştur; başarısızlık. Akevler ise direnmiştir; onlar gibi büyümemişse de Adil Düzen Anayasasını (insanlık anayasasını) ortaya koymuştur, Ruhu’l-Kur’an yazılımını ortaya koymuştur, bilinen ve bilinmeyen diğer çalışmaları gerçekleştirmiştir. Canlılarda bir kural vardır. Yavaş büyüyen uzun ömürlü olur. Kavak-kabak hikâyesini hepimiz biliriz.

 

            4- Neden ittika etmeleri istenir?

- İttika etmek demek tehlikelerden ve kötülüklerden korunmak demektir. Kur’an’ın ilk suresinde ‘bu kitap muttakilere hidayettir’ diyor. Yani kendilerine çözüm arayan topluluklara yol gösterir. Bütün peygamberler insanları ittika etmeye davet etmişlerdir.

 

5- Neden peygamberlerin hepsi de emin resul olduğunu söyler?

-Resullerin özellikleri emin olmalarıdır. Emin olmak güvenilir olmak manasında olduğu gibi güvene almak manasına da gelir. Azimet sahibi resuller yönetim oluşturmuşlardır. Bunlar insanlara zarar vermedikleri gibi insanları korumak için görevlidirler. Bugün de bizim güvenilir ve güvenli olmamız gerekir ama yarın Adil Düzen iktidarını tesis etmiş olacağız ve tüm insanlığın güvenini sağlamamız gerekecektir.

 

6- “İttika etmez misiniz?” diye soruyor, sonra da cevap veriyor. Neden direk “Allah’a ittika ediniz” demiyor da “ittika etmez misiniz?” diye soruyor.

- Önce onlara düşünme imkânını veriyor. Herkes ittika etmek ister. Sonra kendisinin emin resul olduğunu söylüyor ve Allah’a ittika ediniz, bana itaat ediniz diyor. Uygarlığın temelini atıyor. Halk meclisi Allah’ın halifesidir. Başkanlar da resullerin halifesidir. Meclisler yasa yapar. Yürütme uygular. Kanunun, uygarlığın temeli atılmış oluyor.

 

7- Ücret istemeyeceklerini söylüyorlar, bu ne demektir?

- Hiçbir peygamber halktan ücret istemez. Halkı organize ederler. Kamu ortaklıklarını oluştururlar. İşletmelere verdikleri hizmet karşılığı ücret alırlar. Biz de Akevler’de böyle yapmışızdır. Kooperatif kurup arsalar alıp satmış, inşaatlar yapmışızdır. Hizmet ortağı olarak aldıklarımızla Adil Düzen çalışmalarımızı oluşturmuşuzdur.

 

8- Bugün bu husus nasıl uygulanır?

- Kamu ortaklığa toprak koyar. Halk çalışır. Ürün ikiye ayrılır. Yarısı çalışanların emek karşılığı olur, diğer yarısı toprak kirası olur. Çalışanlar vergi ödemez. İşleteme kira payı verir. Kamuya ait olanlarla çalışırlar veya çalışmayıp paylarını alırlar. Kamu payından alırlar. Kamu payının yarısı ile de yeryüzü imar edilir. Yollar şimdiki gibi paralı değil bedava olur.

 

***

أَتُتْرَكُونَ فِي مَا هَاهُنَا آمِنِينَ (146) 

EaTuTRaKUvNa Fİy MAv HAv HuNAv AMiNİyNa (EaTuFGaLUvNa Fİy MAv HAv HuNAv FAvGiLİyNa)

“Burada emin olarak terk mi olunacaksınız?”

تَرْكَةcivciv çıkmış yumurta kabuğu demektir. تركKur’an’da 43, دلك1 defa geçer. 44=2*2*11. تoluşumu, رtekrarı, كoluşu ifade eder.

 

1- ت ve ك harfleri ne anlam taşır?

-ه,ك ,ت  ve مharfleri boğazdan çıkış yerlerine göre farklıdırlar. ه ‘O’ manasındadır. ك meful ‘Sen’ anlamındadır. ت fail ‘Sen’ anlamındadır. م ise ‘kişi’ anlamındadır. ك yüksekliği, ه düzlüğü, مise çıkışı ifade eder. Yani harflerin bir de mahreçlerine göre etimolojileri vardır.

 

2- Buradaki أَ harfi ne harfidir?

-Buradaki أَ soru harfidir. ه en alttan yumuşak süreksiz harf olarak çıkar. Görünmeyen uzaktakini işaret eder. Türkçede ‘O’ olarak söylenir. كArapçada كَانَ olarak geçer. Türkçede ‘Geldim ki sen yalnız kalmayasın’ ifadesindeki ‘ki’ olarak kullanılır. Aynı manadadır. ك‘sen’ manasını taşır. كَوْن oluş anlamındadır. كِنَان bezle sarılmış ambalajlanmış demektir. كون görünen tarafı, كنن görünmeyen tarafı ifade eder. ت   dağı gösterir. Türkçede tepe buradan gelmiştir. Gürcüce ve Fransızcada “Ta” dağ demektir. ك gibi o da sen anlamındadır. ت harfine dönüşmüştür. Fransızcada ت‘sen’ demektir. Gürcücede de sen manasında kullanılır.

 

3- Bu tahlillerden sonra تُتْرَكُونَkelimesini tahlil edelim.

- ت‘sen’ manasında kişiyi ifade eder. Terk kelimesi yalnız şuurlu varlıklar için kullanılır. Eşya terk etmediği gibi hayvanlar da terk edemez mi? Terk hayvanlar için kullanılabilir mi? Hayvanlar için kullanılamaz. Kur’an’da “Ona vâbil isabet eder ve onu salad bırakır.” (فَأَصَابَهُ وَابِلٌ فَتَرَكَهُ صَلْدًا Bakara 2/264) der. Bu mecazidir. Yani isabet ettiren bırakır demektir.

 

4 -Burada هَاهُنَا kelimesi neyi ifade eder?

- ه düzlüğü ifade ettiği gibi uzağı da ifade eder. Bu, şu, o deriz. ‘Bu’ yakını, ‘Şu’ ortasını, ‘O’ uzağı veya görünmeyeni ifade eder. هَا deyince uzaktakine işaret ediyorsun demektir. Ha, seni duymayan manen uzak olan kimseye duyurmak anlamındadır. Buradaki هُنَاكُنَا’dan dönüşmüştür. كُنَا, كَانَ’nin değişmiş şeklidir. Burası anlamındadır. أُخْرَى’nın ve ahiretin karşıtı olarak getirilmiştir.

 

Öz Türkçe ile:

“Burada güven içinde bırakılacak mısınız?”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Burada emin olarak terk mi olunacaksınız?”

 

أَتُتْرَكُونَ فِي مَا هَاهُنَا آمِنِينَ (146)

EaTuTRaKUvNa Fİy MAv HAv HuNAv AMiNİyNa

 

***

 

فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ (147)  

Fİy CanNAvTin Va GuYUvNin (Fİy FaGLAvTin Va FuGUvLin)

“Ve cennat ve u’yunda”

جَنَّة bahçe demektir, dışarıdan iç tarafı görünmeyen meyveliklerin adıdır. جَنِين kelimesi buradan gelir. Görünmeyen varlıklara جِنّ denir ve إِنْس’e karşı kullanılır. ج topluluğu, ن belirsizliği ifade eder. جنن Kur’an’da 201, جول 3 defa geçer. Toplam 204 (22*3*17) eder.

عَيْن göz, أَوْيَة göze demektir. Önce pınarların akan gözüne, sonra da insanların gözüne عَيْن denmiştir. Topluluklarda kelimelerin birbirine aktarılması olduğu gibi, benzetmelerin aktarılması da vardır. Türkler ve Araplar gözü hem pınar için hem de görme aleti için kullanırlar. عين Kur’an’da 65, عير ise Kur’an’da 3 defa geçer. Toplam 68 (22*17) eder. ع etkiyi, ي kolaylığı, ن belirsizliği ifade eder.

 

1- جَنَّاتٍوَعُيُونٍ ifadesi Âd’da geçmiştir, Nuh’ta geçmez. Musa’da geçmez. Bu kelimelerin özellikleri var mıdır?

- Cennetler ve aynler sulama teknolojisi ile yapılan ziraat, cennat ve uyun ile ifade edilir. İki türlü tarım vardır. Kuru tarım yağmur suları ile sulanır. Sulama tarımı ise akarsularla veya kuyu suları ile sulanır. Sulama teknolojisini Mezopotamyalılar bulmuş ve sonra bu teknoloji Mısır’a geçmiştir. Uygarlaştıkça sulama tarımına doğru kayma vardır.

 

2- Nuh’ta neden zikretmez?

-Mezopotamya ilk uygarlıktır. Sulama tarımı başlamış ama henüz düzen olarak oluşmamış, teknik yerleşme oluşmamıştır. Halk henüz kendini sulama ziraatına göre ayarlamamıştır. Uygarlık öncesi hayatı yaşamaktadır. Âd ve Semud’da sulama ziraatı artık halkın yaşama biçimi olmuştur.

 

YORUM

Âd’dan bahsederken أَتَبْنُونَ (128. ayet) deniyor, yukarıda أَتُتْرَكُونَ deniyor. Ne fark vardır?

- Uygarlık birinci dönemde fıkhını oluşturur, hukuki yapısını kurar. Sonra ikinci döneme geçerek ayrımlar yapar. Üçüncü dönemde ise imar meyvesini vermeye başlar. Refah dönemi gelir.

Nuh dönemi kuruluş dönemidir. Hud dönemi imar dönemidir. Salih dönemi refah dönemidir. Bundan dolayıdır ki farklı hitaplar yapılır.

Bugün refah dönemidir. Batı uygarlığı bundan beş yüz sene önce kurulmuştur. İki asırdır imar yapmaktadır. Bugün refah dönemine geçilmiştir. Ne var ki yeni döneme eski dönemin tarım hukuku yeterli olmadığı için insanlar refah içinde değildir. Keynes’in dediği gibi; nakıs istihdamda denge oluşmuştur. Sefahatle sefalet birlikte yürümektedir.

İnsanlar bugün refah içinde varlıklarını sürdüreceklerini sanırlar. Ak Parti hala Sermaye’nin varlığını sürdüreceğini sanır. Onlardan imdat dileniyor yani ‘kendisi muhtacı himmet bir dede, nerde kaldı başkalarına himmet ede’!

 

Öz Türkçe ile:

“Bahçelerde ve pınarlarda”

Kur’an kelimeleri ile:

“Cennat ve u’yunda”

 

فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ (147)

Fİy CanNAvTin Va GuYUvNin

 

***

 

وَزُرُوعٍ  وَنَخْلٍ  

Va ZuRUvGin Va NaPLin (Va FuGUvLin Va FaGLin)

“Ve zuru’ ve nahlde”

زَرْعEkin demektir.زzamanda diziyi,رtekrarı,عetkiyi ifade eder.

نَخْلHurma ağacıdır.نbelirsizliği,خçökmeyi, لbelirliliği ifade eder.

Ziraat ve hurmalıklardan bahsetti. جَنَّاتٍوَعُيُونٍifadesine atfeder. وَ harfi ile atfeder. Demek ki ayrıdırlar. Farkları nedir?

- Bugün gelişmiş iki tarım sektörü vardır. Biri açık tarım, diğeri sera tarımıdır. Açık tarım da ikiye ayrılır. Yıllık ürünün alındığı zemin tarımıdır. Fıkıhta müzâraa (الْمُزَارَعَة) olarak geçer. Diğeri ise ağaçlardır, bunlar da müsâkat (الْمُسَاقَاة) olarak geçer. Her ikisinin fıkhi hükümleri farklıdır. Bu ayırım Peygamber Salih kavmi ile başlamıştır. Tasnif etmektedir. نَخْلٍağaçları, زُرُوعٍ ekinleri temsil etmektedir. Bugün de bu iki tarım sistemi gerçekleşmiştir. Gelecekte şimdiki gibi ormanlar olmayacaktır. Ekili yerler ve dikili yerler olacaktır. Bunların tabiiliğini kaybetmemesi için ziraat sistemi değişecektir. Çayırlar yetiştirilecek, hayvanlar otlayacak. Sadece buğday veya mısır ekimi yapılamayacak. Ormanlar da tek ağaç cinsinden olacak, sade ormanlar şeklinde olacaktır. O zaman henüz kırlar, ekilmemiş ve dikilmemiş yerler çok olacağı için sadece ekin ve hurmalıktan bahsetmektedir.

 

طَلْعُهَا هَضِيمٌ (148)

OaLGuHAv HaWİyMun (FaGLuHAv FaGİyLun)

“Tal’i hedim olan.”

  1. طَلْعNedir?

-طَلْع Dal demektir, tomurcuk demektir. طَلَعَ fiil olarak tomurcuklandı demektir. Güneşin doğması için de kullanılır. İfti’al babından ittila’ içinde doğmak, bir bilgiye erişmek anlamlarında kullanılır. Türkçedeki ‘dal’ kelimesi ile akrabadır, ağaçlarda sürgün olarak çıkar. Güneş ışığının görünmesi طُلُوع‘dur. Kendisinin görünmeden aydınlığının görülmesi مَشْرِق’tir.

طلعKuran’da 19, طلح 1 defa geçer. Toplam 20 (22*5) eder. ط kabullenmeyi, ل belirliliği, ع etkiyi ifade eder.

Dallar rüzgâra uyum gösterir. Dallar gövdeye belirli şekilde dizilmişlerdir güneş tüm yapraklara ulaşsın ve öz titreşimi olmasın diye. ع yüksekliği ve etkiyi ifade eder, üretim yapmaktadırlar.

 

  1. هَضِيمnedir?

- هَضِيم yemek borusudur. ه boşluğu, ض katlamayı, م enginliği ifade eder.

 

Dalların sindirimi olduğunu ifade etmektedir. Ağaç yaprakları kurutulur. Saklanır kışın hayvanlara verilir. Kurutma güneşte olur. Kapalı yerlerde yapılır. Sıcak hava sevk edilir, kurutulur, un yapılır.

Yalova’da Sinan Usta vardır. Onun denemelerinden anlattığına göre dallar yaprakları ile 300 derece 3 dakikada ısıtılırsa keçilere yem olur. Dallar beş santim olsa bile un olur ve yem olur. Bunun üzerinde Yalova’da AR-GE çalışması yapılmaktadır.

Kur’an’ın bu ayetinde dalların hedim olduğu, sindirim olduğu belirtilir.Odunlar sindirilebilir. Ama tamamen sindirilemez. 300 dereceye çıkınca sindirilir hal alabilir. Bu tekniği kullanıp kendilerine saraylar yapmışlardır. Bugün İzmir çevresinde de bunlar mevcuttur.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve dalları sindirilmiş hurmalıklar ile ekinliklerde.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve tal’i hedim olan nahl ve zuru’da”

 

وَزُرُوعٍ  وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَضِيمٌ (148)

Va ZuRUvGin Va NaPLin OaLGuHAv HaWİyMun

 

***

 

وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا فَارِهِينَ (149)  

Va TaNXiTUvNa MiNa eLCaBAvLi BuYUvTan FAvRi HİyNa (Va TaFGiLUvNa MiNa eLFiGAvLi FuGUvLan FAvGiLİyNa)

Ve cibaldan farih olarak beytler naht ediyorsunuz.”

جِبَال dağ demektir. Sıra dağlara rasiye, sivri dağa âlem denir. جبل Kuran’da 41,جبر ise 13 defa geçmektedir. Toplam 54 (2*33) eder. ج topluluğu, ب geçidi, ل ise belirliliği ifade eder.

بَيْت ev demektir, yapı demektir. Mesken ev demektir. Yani beyt herhangi bir yapıya ad olarak kullanılabilir. Maarife gelen beyt Kâbe’dir. İbrahim (AS)den beri insanlar burayı ziyaret eder. Dünyada insanların ziyaret ettiği bu kadar eski başka bir bina yoktur. Ayrıca dünyadaki kara parçalarının ağırlık merkezi de Mekke’dir. Yani bütün insanlar için en kolay gidebilecekleri merkezdir. Bunun için seçilmiştir. بيت Kuran’da 73, بيع 15 defa geçer. Toplam 88 (24*11) eder. ب geçidi, ي kolaylığı, ت oluşumu ifade eder.

 

  1. نحت kökünü açıklar mısınız?

- نَحِيتyontulmuş taş demektir. نbelirsizliği,حhareketi,تoluşumu ifade eder. İnsan eliyle hareket ettirilebilen herhangi bir varlık demektir.

نحت kökü Kur’an’da dört yerde geçer. Birisi Semud kavminin dağlarda ev edinmeleridir. Âd kavmi anıtlar yapmaktadır, yüksek geçitlere bu anıtları dikmişlerdir. Semud kavmi ise kendilerine evler yapmışlardır, oydukları evlere taşınmışlardır. Bir taş cinsi vardır, topraktayken çok yumuşaktır, hava ile temas edince sertleşir. Diğeri ise heykellerin yapılmasıdır.

 

  1. Heykeller gayrı meşru mudur?

-İnsanları veya hayvanları tanrılaştırmak şirktir. Onları yüceltmek anlamında yapılan resimler ve heykeller de şirktir. İslam düzeninde yerleri yoktur. Tanıtma aracı olarak yapılan heykeller ve resimler günah değildir. Mevcut belediye başkanının tanıtmak amacıyla heykelini yapıp sokaklara koymak günah değildir. Bir paranın üzerine yaşayan hükümdarın resmini basmak günah değildir. Devlet dairelerde görevdeki başkanın resmini koymak günah değildir. Bunlar tanıtma amacı güderler. Ölülerin heykellerini yapmak, ölülerin resimlerini asmak meşru değildir.

 

  1. Kemalizm hakkında ne dersiniz?

-Kişilerin şeriatı olmaz. Kişinin ilkeleri olmaz. İlkeler ulusun olur, ilkeler topluluğun olur. Değişmeyen kural yoktur. Türk ilkeleri arasından birisi de inkılapçılıktır. İnkılapçılık, Mustafa Kemal’in ilkesi değildir, Kur’an’ın ilkesidir. Tarihin en büyük inkılabını Kur’an yapmıştır. Kur’an’da doğrudan inkılap kelimesi geçmektedir. Bu ilkeler de Peygamber Muhammed’in ilkeleri değildir, Allah’ın ilkeleridir.

 

4- فَارِهِينَ kelimesini açıklayınız.

         فَلَح çatlak toprak demektir, sonra toprağı ziraata hazır hale getirmek anlamı kazanmıştır. Ziraat yapmak demektir. Hasat zamanı geldiğinde çiftçinin duyduğu sevince “ferah” denmiştir. Sonra حharfiه’ye dönüşerek taşçıların duvar yaptıktan sonra hissettikleri duyguya “ferah” denmiştir. فره Kur’an’da 1, فرع da 1 defa geçer. Toplam 2 eder.

ف ayrılmadan kopmayı, ر tekrarı, ه boşluğu ifade eder.

 

5- فره ile فرح kelimelerini karşılaştırınız.

-ه harfi ile ح harfi boğazdan çıkar. İkisi de yumuşaktır. ه harfi süreksiz, ح harfi süreklidir. Aralarında bundan başka fark yoktur. Ferah refah içinde olmaktır. FRH rahatlamak demektir.

 

6- Yontma ile ferah arasında ne gibi bir ilişki vardır?

- Ovalarda pis hava vardır. Karbondioksit çok, oksijen azdır. Yükseklerde ise oksijen çoktur. Bundan dolayıdır ki yüksek yerler ferahlatıcıdır. Dağ turizmi bunun için gelişmiştir. Bu kelime yüksek yerlerde ferahlık olduğunu ifade etmektedir.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve dağlardan sevinç içinde evler yontuyorsunuz.”

Kur’an kelimeleri ile:

Ve cibaldan farih olarak beytler naht ediyorsunuz.”

 

وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا فَارِهِينَ (149)

Va TaNXiTUvNa MiNa aLCaBAvLi BuYUvTan FAvRi HİyNa

 

***

 

فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (150)  

Fa etTaQUv elLAvHa Va EaOİyGUvNi (Fa eFTaGiLUv elLAvHa Va EaFGiLUvNi)

“Allah’a ittika edin, bana itaat edin.”

1- Ayet tekrar etmiştir. فَ harfi nereye atfedilir?

- Uygarlıkların iki yanı vardır. Biri sanayi yanı, sanayide uygarlaşmadır. Diğer yanı da hukukta uygarlaşmadır. Semud kavmi mensupları sanayide ve ziraatta uygarlaşmışlardır. Ama hukukta gerilemiş ve bu alanda sıkıntı içinde idiler. Allah’a itaat edin, yasalara göre hareket edin, bana itaat edin, uygarlıkta birlik olun ve yöneticiye tabi olun diyor. Sonrası hukuk düzeninin gelmesine bağlıdır.

 

2- Bugün bu ayet neyi ifade eder?

- Bugün teknik yüksek seviyede, hukuk ise dibe vurmuştur. Bu surede bu ayet tekrar edilir. İlk peygamber uygarlığının en büyük sırrı budur. Günümüzde uygulanan şeriat yerine ekseriyet kararı, ortaklık sistemi yerine işçilik sistemi insanlığı uçuruma götürür.

 

3- Demek ki siz itaat kelimesi ile otaklık kelimesini kullanıyorsunuz.

- Evet, öyle. Çalışan ile işveren eşit hale getirilir. Kişi işte çalışmak zorunda bırakılmaz ama çalıştığı süre içinde de işverenin yani sorumlunun dediğini yapar.

 

YORUM

İtaatin uygarlıkta yeri nedir?

-İlkel topluluklar ile uygar topluluklar arasında temel fark itaattir. İlkel topluluklar kendileri üretip kendileri tüketirler. Üretimde birlik yoktur. Üretilen mallar mübadele edilir. Birlik bu şekilde sağlanır.

Uygar topluluklarda ise ortak üretim başlamıştır. Birlikte üretim yapmak için plan-projeye ihtiyaç hâsıl olmuştur, böylece yazı doğmuş, fıkıh doğmuş. Plan ve projeleri uygularken birliği sağlayan yöneticiler doğmuştur. Böylece itaat kelimesi söz konusu olmaya başlamıştır.

Bu sure uygarlaşma suresidir. Bu sebeple itaat kelimesi sık geçer. Uygarlaşma itaat düzenidir. Sure buna vurgu yapar. Ayet sekiz defa geçer.

 

Öz Türkçe ile:

“Allah ile korunun, bana uyun.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Allah’a ittika edin, bana itaat edin.”

 

فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (150)

Fa etTaQUv elLAvHa Va EaOİyGUvNi

 

***

 

وَلَا تُطِيعُوا أَمْرَ الْمُسْرِفِينَ (151)

Va LAv TuOİyGUv EaMRa eLMuSRiFİyNa (Va LAv TuFGiLUv FaGLa eLMuFGiLİyNa)

“Ve müsriflerin emrine itaat etmeyin.”

مُرَار acı bir ağacın adıdır. Kabuklarından ip yapılır. مُرّ bu ağaçtan yapılan ipin adı olmuştur. İpin bükülmesinden tekrarlanan şeylere مَرّ denmektedir. Gelip geçmek anlamındadır. Sonra أَمَرّ ‘söz geçirdi’ veya ‘sözünü dinletti’ anlamında kullanılmaya başlanmış, emir buyurmak anlamı oluşmuş. مَرْو ‘yumuşak taş’ demektir. أَمَرْوَ yumuşattı, demektir. Sonra و düşmüş sülasiye dönüşmüş, sözünü geçirme anlamında “buyurmak” manası kazanmıştır. Emirde cebr yoktur. Kişi emredene karşı değil, şeriata karşı sorumludur. Amir hatırlatıcıdır, münzirdir. ء gücü, م maddeyi, ر tekrarı ifade eder.

سرف güvence demektir. Zenginler mallarını yığarlar ve sonunda güvence ettirirler. Bir malı gereksiz yere harcamaktır. Zengin de olsa israf haramdır. Sigara zararlı olmasa da haramdır. بذر yiyeceğin israfıdır. سرف Kur’an’da 23, سري 51 defa geçer. Toplam 74 (2*3) eder. س mekânda diziyi, ر tekrarı, ف kopmadan ayrılmayı ifade eder.

 

1- Müsrifler kimlerdir?

-سرفgüvence demektir. Zenginler mallarını yığarlar ve sonunda güvence ettirirler. İsraf bir malı gereksiz yere harcamaktır. Zengin de olsa israf haramdır.

 

2- Çağımızın müsrifleri kimlerdir?

-Çağımızın işverenleridir. Fazla üretim yaparlar. İşçilere yeteri payı ayırmazlar. Dolayısıyla ürünleri satamazlar. Heder edip çöpe atarlar. Yahut işçilere üretmeden ücret öderler. Emeği israf ederler. İşçilik sistemi baştan sonuna kadar israftır.

Kâr maksimize edildiği sırada üretim yarıya düşürülür. Bugün ekonomide bu kanun çok iyi bilinir. Artık emekle yatırım yapılır. Çocuk yapılmamaktadır. İlim yapılmamaktadır. Bugün nüfus kontrolü ile denge sağlanıyor. Bunların tamamı israftır. Zaten onlar da söylüyor. Sigara da yararlıdır diyorlar, çünkü kâr ettirmektedir.

 

3- Müsriflere itaat etme demiyor da müsriflerin emirlerine itaat etme diyor. Neden?

-Bu da yönetimde çok önemli kuralı ortaya koyuyor. Yöneticilere karşı gelinmez. Yöneticilerin uygun olmayan emirleri yerine getirilmez. İslam düzeninin demokrasisi budur. Kişi israfa katılmaz. Böylece emirlere uymaz. Amirleri onu cezalandıramaz, hakemler cezalandırır. Dolayısıyla insanlar hakemlere uyar, amirlere uymaz. Biz bu kuralı sık sık tekrar ediyoruz. Buradaki emir kelimesi de bunu ifade eder.

 

4- Neden müsrifler kelimesini kurallı erkek çoğul olarak zikredilmiştir?

- Kapitalistlerde ve sosyalistlerde sömürücü grup vardır. Bunlar emeği sömürürler. İşveren sıfatı ile insanları çalıştırırlar. Ürettikleri gereksiz ürünler heder edilir. Amel gereksiz yere harcanır. Bunlar dayanışma içindedirler. Çeşitli kurumlar oluştururlar. Marks bunları uzun uzun anlatır. Sonunda işçileri bu yana davet eder, komünizm müjdesini verir. Marks teşhiste yanılmamış ama tedavide yanılmıştır. Bir çözüm getirmemiştir. Kapitalizm ve sosyalizm organize olmuş topluluklardır. Birbirine karşı görünseler de aslında onlar birdirler. Bundan dolayı bir tek müsrifler olarak zikretmektedir.

 

YORUM

İsraf ekonomisini nehy etmektedir. Kur’an’ın bize emrettiği müsriflerin düzenini bozmak değil, müsriflerin işlerine katılmamaktır. Siyasi muhalefet yapılmaz. Ayrı ayrı semt kooperatiflerini kurarız ve onlardan israf aracı olan nakitle alışveriş yapmayız. Sömürü araçlarını devreye sokmayız. İşlerimizde onlardan uzak oluruz.

Adil Düzen Anayasası ile kurduğumuz düzene göre Kur’an’ı yorumluyoruz. Kur’an’a inananları muhatap ediyoruz. Bizim anayasamızı beğenmiyorsunuz. O zaman siz getirin Kur’an’a dayalı anayasa, biz her maddeye yani anayasanızdaki maddelere uyarız. Bu bizim usulümüzdür. Siz de sizin usulünüzle varsayımlarınızı bulun. Ayetleri varsayımlarınıza göre yorumlayın. Uygulayalım, hayırda yarışalım, kiminki başarılı olursa gelecek nesil onu kabul eder.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve savurganların buyruklarına uymayın.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve müsriflerin emrine itaat etmeyin.”

 

وَلَا تُطِيعُوا أَمْرَ الْمُسْرِفِينَ(151)

Va LAv TuOİyGUv EaMRa eLMuSRiFİyNa

 

***

 

الَّذِينَ يُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ(152)

EalLaÜİyNa YuFSiDUvNa Fİy eLEaRWi Va LAv YuÖLiXUvNa (EalLaÜİyNa YuFGiLUvNa Fİy eLFaGLi Va LAv YuFGiLUvNa)

“(Onlar) arzda ifsat eden ve ıslah etmeyen kimselerdir.”

وِسَادyıkılmış uzanmış ağaç parçası, yastık anlamında kullanılmaya başlanmış ve bu yılmış anlamından و'nin ف’e dönüşmesiyle bozulmuş anlamı kazanmıştır. فayrılmadan kopmayı, سmekânda diziyi, دçevreyi ifade eder.

سَمَاءhayvanın sırtı,  أَرْضda hayvanın karnıdır. Sırtın üst kısmına سَمَاء, alt tarafına da أَرْض denir. أَرْض toprak parçası ve yer küre, سَمَاء da gök küre demektir. Her tabakanın üst üste olmasından dolayı her birinin adı da semadır. سِيمَىçehre demektir. سَمَاء hayvan sırtı demektir. Görünen taraf demektir. وَسْم hayvanın sırtına vurulan damga demektir. سmekânda dizi yani sıralamayı, مenginliği, وberaberliği ifade eder. ءرضKur’an’da 461, جلسKur’an’da 1 defa geçer. Toplam 462 (2*3*7*11) eder. ءgücü, رtekrarı, ضkatlamayı ifade eder.

Onların mesleği arzı ifsat etmek, ıslah etmemektir. Bizim mesleğimiz ıslah etmek, ifsat etmemektir. Onlar bir şeyi ürettikleri zaman patent alırlar, bilgileri gizlerler, Allah’ın kanunlarından başkalarını yararlandırmazlar. Biz ise her şeyin herkesin Rabbine ait olduğunu biliriz. O’na teslim oluruz. Tanrılık taslamayız. Kendimizi Tanrı’ya şerik yapamayız.

 

YORUM

Peygamber Salih kavmine mevcut düzeni anlatmıştır.

Bugün bizim yapacağımız da budur. Adil Düzeni anlatacağız. Zalimleri teşhis edeceğiz. Millî Görüş faaliyetlerine başladığımız zaman Prof. Erbakan ile ilk ayrılığımız nokta bu olmuştur. O önce teşhis yapalım demiştir, ben ise önce tedavi yapalım demişimdir. Hatta hiç onlarla ilgilenmeyelim demişimdir. Bu ayetleri okuduğumuzda Prof. Erbakan haklı çıkmıştır. Teşhis ve tedavi birlikte anlatılacaktır. Prof. Erbakan’ın iki hatası olmuştur; biri teşhisi önce anlatması, diğeri de uygulama yapmadan söylemesidir.

Bu hatalar bizi de ister istemez düşündürmüştür. Şimdi yaptığımız çalışmada bu hataları yapmamaya çalışıyoruz. Tedaviyi ön planda tutma konusunda ittifak halindeyiz. Ama yapmadıklarımızı söylüyoruz. Uygulamada erteleme herkeste vardır. Bunu düzeltmemiz gerekir. Bugün yapacağımızı ertelemememiz gerekir.

 

Öz Türkçe ile:

“(Onlar) yerde bozgunculuk yapan ve uyumlulaştırmayan kimselerdir.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“(Onlar) arzda ifsat eden ve ıslah etmeyen kimselerdir.”

 

 

الَّذِينَ يُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ (152)

EalLaÜİyNa YuFSiDUvNa Fİy eLEaRWi Va LAv YuÖLiXUvNa

 

***

 

قَالُوا إِنَّمَا أَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ (153)

QAvLUv EinNaMAv EaNTa MiNa eLMuSaxXaRİyNa (FaGaLUv EinNaMAv EaNTa MiNa eLMuFagGaLİyNa)

“Sen musahharlardan başkası değilsin diye kavl ettiler.”

سُحَارَةKesilmiş koyunun akciğeri demektir. Bununla büyü yapmış olmalarından dolayı سِحْرdenmiştir. Sabahın alaca karanlığı ciğere benzediğinden dolayı سَحَر denmiştir. سحر Kur’an’da 63, سحل ise 1 defa geçmektedir. Toplam 64 (26) eder. س mekânda diziyi, ح hareketi, ر tekrarı ifade eder.

 

1-Kimler cevap verdi?

-Semud halkı Salih’e cevap vermiştir.

Peygamberleri kavimleri en başta muhatap almak istemezler, fikirler ayrılmaya başlayınca halkı onlarla görüştürmek istemezler. Önleyemeyeceklerini anlayınca muhatap almaya başlarlar.

Peygamber Salih’in anlattıklarına kulak vermek zorunda kalan kavmi onunla tartışmaya başlamıştır. Salih onlara onların anladığı dil ile hitap eder.

Bugün de Sermaye ve yönetim Adil Düzeni önce duymak istememiş, onu konuşturmamaya ve dinletmemeye çalışmış, bunu başaramayınca ajanlarını devreye sokarak onları destekler görünmüş ve birden büyütmüş, sonra da birdenbire düşürmüştür. Şimdi de yere sermek istemektedir.

 

2- Neden السَّاحِرِينَ kelimesi değil, الْمُسَحَّرِينَ kelimesi kullanılmıştır?

- Sihirlenmiş anlamında olan الْمُسَحَّرِينَkelimesi aslında sahirler için geçmiştir. Kur’an’da yalnızca Salih ve Şuayb peygamberler için geçer. Aynı ayet tekrar edilir. Sihirle teshir edilmiş anlamındadır. Yani sihir öğrenmiş birisin diyorlar.

 

3- Sihir ne zaman ortaya çıkmıştır?

- Sihir, Hud ve Nuh peygamberler zamanında yoktur. Bunu Ruhu’l-Kur’an programından öğreniyoruz. Ruhu’l-Kur’an olmadan bugün Kur’an’ın tefsiri olmaz. Ruhu’l-Kur’an’ı programı yazılımını Dr. M. Lütfi Hocaoğlu, Ecz. Tayibet Erzen, Emine Hocaoğlu, Leyla Okta ve Fatma Uğraç hazırlamıştır; çalışmaya başka katılanlar da oldu ancak onlar şimdi yoklar. Ruhu’l-Kur’an’da iki büyük eksiklik vardır. Biri, kullanma kılavuzu yoktur. İkincisi, www.akevler.org sitesinde henüz yayınlanmamıştır. (Yayınlanmıştır L.H.) Bu ekibin bunu tamamlaması ve yayınlaması gerekir. Hatta kitap haline getirilmelidir. Bu ekibin çalışmasına şimdi Mürüvvet Ece Ferah da katılmıştır.

 

4- الْمُسَحَّرِينَ kurallı erkek çoğul olarak gelmiştir. Bunlar kimlerdir?

-Uygarlık müspet ilme dayanır. Uygarlığın temeli Nuh Peygamber zamanında atılmıştır. Müspet ilim Hud Peygamber zamanında kullanılmaya başlamıştır. Salih Peygamber zamanında sistematize edilmiştir. Müspet ilme sahip olanlar imtiyazlı sınıf oluşturmuşlardır. Yöneticiler ve zenginlerle bir olmuşlar ve halkı sömürmeye başlamışlardır. Halka, ilahi güce sahip olduklarını söylemişler ve kendilerini ilahlaştırmışlardır. Müspet ilim gizli tutulmuş ve halk sihirle kandırılmıştır.

 

5- Sihir gerçekten var mıdır?

- Sihir müspet ilmin verileridir. Telefon bir sihirdir. Bunun müspet ilimle elde edildiğini söylerseniz teknik olur. Bunu ilahi güç olarak görürseniz sihir olur.

الْمُسَحَّرِينَ demek örgüt demektir. Yani bir örgüt kurulmuştur. Bunların görevi halka sihir göstermektir. Bugün de üniversiteler ve okullar bununla görevlidirler. İlmin gücünü göstererek Tanrı’nın olmadığını iddia etmişlerdir ama kendiliğinden oluş nazariyesi bugün iflas etmiştir. Ancak çağımızın sözde sihirbazları yine de aynı saçmalıkları tekrarlar. DNA’ların bulunması ile biyoloji kendiliğinden oluşum teorisi sona ermiştir. Ama biyoloji kitapları insanları kandırmaya devam ediyor.

 

6- “Sihir” kelimesinin etimolojisi ve ilk manası nedir?

-سُحَارَةkesilmiş koyunun akciğeri demektir. Bununla büyü yapmış olmalarından dolayı سِحْرdenmiştir. Sabahın alaca karanlığı ciğere benzediğinden dolayı سَحَر denmiştir. سحر Kur’an’da 63, سحل ise 1 defa geçer. Toplam 64 (26) eder. سmekânda diziyi, حhareketi, رtekrarı ifade eder.

Öz Türkçe ile:

“‘Sen sadece büyülenenlerdensin.’ dediler.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Sen musahharlardan başkası değilsin diye kavl ettiler.”

 

قَالُوا إِنَّمَا أَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ(153)

QAvLUv EinNaMAv EaNTa MiNa eLMuSaxXaRİyNa

 

***

 

مَا أَنْتَ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا

MAv EaNTa EilLAv BaŞaRun MiÇLuNAv FaETi BiEAvYaTin (MAv EaNTa EilLAv FaGaLun FiGLuNAv)

“Mislimiz bir beşerden başkası değilsin.”

مِثْل Çamurdan yapılan ve bir şeye benzetilen nesne, heykeldir. Dengi, benzeri anlamına da gelir. Eş manası da taşır. عَدْل, ağırlıkla birbirine eşit olan demektir. شَبِيه görünüşte birbirine benzer olandır. مِثْل ise fonksiyonda, işte ve yaşayışta birbirine benzer olandır. مثل Kur’an’da 169, م enginliği, ث dağılmayı, ل belirliliği ifade eder.

 

1- بَشَر‘in etimolojisini yapınız, ilk manasını veriniz.

بَشَرَةderinin tüysüz dış yüzü demektir. İnsan tüysüz olduğu için beşer adını alır.

 بُشْرَىbir müjdeci vasıtasıyla alınan müjde demek iken, بُشْرbir müjdeci olmadan, belli olaylar vasıtasıyla anlaşılan müjde, durumdan anlaşılan müjde anlamına gelir.

بشرKur’an’da 123,بصل1 defa geçer. Toplam 124 (22*31) eder.بgeçidi,شani sıçramayı,رtekrarı ifade eder.

 

2- Beşer ile insan arasında ne fark vardır?

-“İnsan” kelimesi “ünsiyet”ten gelir. أُنْس ok yayının oku atan tarafına denir. وَحْش ise yayın karşı tarafını ifade eder. أُنْس insanın sosyolojik varlığını gösterir. بَشَرَة ise insanın biyolojik varlığını gösterir.

İnsan bedeni öyle yaratılmıştır ki topluluk olan yaşama uyabilsin. Kişiliğini korusun ama aynı zamanda topluluğun da üyesi olsun. Böyle bir varlık yalnızca insanın varlığıdır.

Memelilerin içinde özelliklerinin başında ayakta yürümesi vardır. İnsanlar birbirine bakarak konuşabilmeleri için başları dik olacak şekilde yürüme özelliği ile yaratılmıştır.

İkinci özellikleri; tüysüz-kılsız yaratılmış olmalarıdır. Diğer canlılarda sadece döllenme zamanlarında eşler bir araya gelir. İnsanlarda ise ömür boyunca eşler beraber yaşarlar. Giyinirler ve başkalarına ziynetlerini göstermezler. Ziynetlerini eşlerine saklarlar. Böylece sürekli olarak aile hayatı sürdürülmüş olur.

Örtünmenin başka bir yararı ise her iklimde yaşayabilecek şekilde elbiselerin üretilmesidir. Bugün özel elbiseler sayesinde insan uzaya gidebilmektedir. Başka bir yararı da sanayileşmede tekstil büyük rol oynamıştır.

İnsanın çenesi konuşacak şekilde var edilmiştir. Beynin iki bölümü sadece insanda farklıdır. Sayısal merkezler insan beyninin sol yarısında bulunur.

Yukarıda yazdığımız özelliklerin ifade ettiği varlık beşerdir.

 

3- İnsanların birbirleri arasında fark var mıdır?

- Bütün insanlar Âdem ve eşinin çocuklarıdır. Genetik yapıları aynıdır. Her biri birbirleriyle eşleşebilir. Dolayısıyla beşer olarak eşittirler. Ruhi yapıları ve yaptıkları işlerle birbirlerinden farklı hale gelirler. Peygamberlerin beşer olarak diğer insanlardan hiçbir farkı yoktur. Bu gerçeği peygamberler ifade ettikleri gibi kavimleri de sen de bizdensin, ne farkın var ki bize birtakım şeyler yapmamızı söylüyorsun diyerek ifade etmişlerdir.

 

فَأْتِ بِآيَةٍ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ (154)

FaETi BiEAvYaTin EiN KuNTa MiNa elöÖAvDiQİyNa (FaFGiL BiFaGaLaTin EiN FaGaLTa MiNa eLFAvGiLİyNa)

“Sadıklardansan bir ayet ile ityan et.”

أَتِيّ çardağa doğru suyu getiren kanaldır. Tek yönden gelmeyi ifade eder. أَتِيّ Su kanalı demektir. Suyun akıp gelmesi manasında أَتَى ya mastar olmuştur. Bir yönden gelişi ifade eder. جَاء ise yönsüz gelişi ifade eder. Kur’an’da ءتي 549, ءزف ise 3 defa geçer. Toplam 552 (23*3*23) eder.
ء gücü, ت oluşu, ي ise kolaylığı ifade eder.

صَدُقَة kocaların eşlerine sadakat karşılığı verdikleri mihridir. Topluluğun başkana olan sadakatini göstermek için verdikleri vergidir. صدق Kur’an’da 155. صدع ise 5 defa geçer. Toplam 160 (25*5) eder. ص direnci, د çevreyi, ق kuvveti ifade eder.

 

1- Buradaki ayet kelimesi neyi ifade eder?

-Nuh Peygamber uygarlığı oluşturmuştur. Uygarlık demek müspet düşünmeye başlamak demektir. Hud Peygamber müspet ilmi oluşturmuştur. Halk gelişen teknoloji sayesinde varlıklı hale gelmiştir. Bütün gelişen sistemler yeni hayatı getirir. Eski hukuk yeni hayata uymaz. Salih Peygamber hukukta inkılap yapmak ile görevlidir. Hud Peygamber zamanında bugün de olduğu gibi müspet ilim sadece teknikte kullanılıyordu. Hukukta müspet ilim gelişmemişti. Salih Peygamber kavmine hukukta da müspet ilimin kullanılması gerektiğini söylemiştir. Kavmi baştan karşı çıkmış, susturamayacaklarını anlayınca da kendisine bir örnek getir, bu bize ait olsun demişlerdir. Demek ki üretimdeki örnekler birer ayettir. Trafik işaretlerine benzer. Demek ki buradaki ayet kelimesi örnek anlamındadır.

 

2- Peygamberlerin yeni uygarlığı oluşturmada usulleri nedir?

-Peygamberlerin öğretme usulü örnek gösterme şeklindedir. Buna ayet denir. Bir örnek yapıldıktan sonra onun teorisi yapılır. Hatta teoriyi uygulamayı yapanın kendisi değil, sonraki ilim adamları yapar. Salih Peygamber yeni hukukun temelini deve örneği ile anlatmış olur.

 

3- Sadıklardan olmak ne demektir?

-Sadıklardan olmak demek âlimlerden olmak demektir. Halk konuşurken kendi bildiklerini doğru kabul ederek söyler yahut yanlış kabul ettiklerini direk reddeder. İlim adamlarının özellikleri şudur ki söylenen bir cümleyi baştan ne doğru ne de yanlış kabul ederler. Kendi usullerine göre araştırırlar, düşünürler ve sonra doğrudur veya yanlıştır diye fikirlerini söylerler. İşte böyle olanlar sadıklardır. Sadıkların başka bir usulü de kendi bilginlerine gösterdikleri saygıyı karşıdaki kimselerin bilginlerine de onlar için saygı gösterirler. Sadıklar, başkalarının kendi görüşlerine körü körüne uymalarını istemezler. Bütün peygamberler sadıktırlar. Mezopotamya’da ilmin bu metodu uygulanmış ve Hud uygarlığı böyle doğmuştur. Ancak bu metot sadece teknikte uygulanabilmiştir. Salih Peygamber ise hukukta da uygulanması gerektiğini söylüyor. Kavmi de öyleyse bir örnek getir diyor.

 

YORUM

الْمُسَحَّرِينَbugün neye tekabül eder?

-Sermaye’nin mahir kolu vardır. Kendisi ajanları ile yapar, başkasına fatura eder. Sermaye ülkemizde daha Abdülhamit’in tahta çıkmasından fitne ve fesat yapmakta ve birilerine fatura etmektedir. Cumhuriyet döneminde birçok pislikler yapmış, bunu MİT’e fatura etmiştir.

Birçok insan hayatları boyunca bu nedenle MİT’ten nefret etmiştir. Halk birbirini itham ederken hala MİT’tendir, ajandır der. Bugün biliyoruz ki CIA ile MİT’in Sermaye ile arası açıktır. Ama aynı oyunlar oynamaya devam edilmektedir. Demek ki eskiden MİT’e atfedilenlerin önemli bir kısmı oyundur.

Sermaye’nin özel teşkilatı vardır. O hala devam ediyor. İşte musahharlar bunlardır. Büyülenmiş ajanlar. Halkın nefret ettiği gizli örgüt bunlardır.

 

Öz Türkçe ile:

“Sen bizim gibi bir kişiden başkası değilsin, doğrulardan isen bir örnek getir.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Sen ancak bizim mislimiz bir beşersin. Sadıklardan isen bir ayet ile ityan et.”

 

مَا أَنْتَ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا فَأْتِ بِآيَةٍ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ (154)

MAv EaNTa EilLAv BaŞaRun MiÇLuNAv FaETi BiEAvYatin EiN KuNTa MiNa elöÖAvDiQİyNa

 

***

 

قَالَ هَذِهِ نَاقَةٌ

QAvLa HaÜiHi NAvQatun (FaGaLa HaÜiHi FaGaLaTun)

“İşte bu naka”

  1. نَاقَةkelimenin ilk manası ve etimolojisi nedir?

- نَاقَة dişi devedir, erkek deveye جَمَل denir. Erkek-dişi ayırt etmeden ortak adı بَعِير’dir. Bir de إِبِل vardır. إِبِل insan gibi cins isimdir. نوق Kur’an’da 7, نوح 43 defa geçer. Toplam 50 (2*52) eder. نbelirsizliği, و beraberliği, ق ise kuvveti ifade eder.

 

 

  1. Salih peygambere örnek olarak neden deve verilmiştir?

-Deve örneği o zamanın bütün üretim biçimlerini içine alır. Deve, insanların yeme, giyinme ve taşıma ihtiyaçlarını karşılar. Derisinden çadırlar yaptıkları için barınma ihtiyaçlarını da karşılar. Sütünden ve etinden yararlanma, taşınır mallardan yararlanmaya örnektir. Kuyulardaki suyu paylaşmak için kuyuların paylaşımı ise taşınmaz mallardaki yararlanmaya örnektir. Ayrıca, deve örnek kamu malıdır. Asıl konu; topluluğun kamu malları kavramını bilmemesidir. Devlet aşamasına yeni geçilmiştir. Hud Peygamber zamanında yöneticiler tarafından kavranmış olsa da halk henüz kamu malına yeteri kadar uyum göstermemektedir. Bugün de olduğu gibi o gün kamu mallarının paylaşılması eğilimi vardır. Günümüzde bu konu özelleştirme ilkesi ile uygulanır. Yani bugün kamuya ait olan taşınmaz mallar kişilere verilir.

 

لَهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَعْلُومٍ (155)

LaHAv ŞiRBun Va LaKuM ŞiRBu YaVMin MaGLUvMin (LaHAv FiGLun Va LaKuM FiGLu FaGLin MaFGUvLin)

“Ona şirb var ve size de malum bir yevmin şirbi var.”

1- نَاقَةٌ‘daki şer’î hükümler nedir?

-Bir canlı olması hasebiyle devenin de su içme hakkı vardır. Yani sular bölüşüldüğü zaman develer gibi canlıların da ortak sudan payları vardır. Ailelere sular dağıtılırken develerin payı da verilir. Böylece birinci kaide ortaya konmuş olur. İkincisi; kamu da bir kişidir. Kişilerin hakları olduğu gibi kamunun da hakları vardır. Sular ihtiyaca göre bölüşüldüğünden dolayı kamunun ihtiyacı ne kadarsa ona da o kadar pay verilir.

 

2- Neden وَلَكُمْشِرْبٌdemeyip  وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَعْلُومٍ der?

-Yani malum yevme izafe eder. Böylece malum günlerde bölüşme yapılacağı anlatılmış olur. Sulama sıraya konur, sırası geldiği gün halk ve hayvanlar bir araya gelir ve herkes payını alır. Burada ekonomideki sıra sistemi de öğretilmiş oluyor. Malum yevm denir ve nekre olarak gelir. Hem nekre hem de malum. Yani herkese sıra verilir, sıralar çok olduğu için de nekre gelmiştir. Herkesin sırası belli olduğu için de “malum” kelimesi kullanılmıştır.

 

3- Sadıkları bir daha açıklar mısınız?

-İnsanların bilgileri dört derecededir.

“Muhkem” insanlığın hep tasdik ettiği bilgilerdir, değişme ihtimali yoktur.

“Müfesser” bugün doğrudur ama ileride olmayabilir. “Ay’da hayat yoktur” cümlesi gibi. Bunlarda icma vardır.

Kişi içtihat yapmış delilleri değerlendirmiş ve karar vermiş. Buna “Nass” denir. Yeni delil ortaya çıkmadan araştırmaya gerek görmez.

Bir de karşısına çıkan sorunu zaman kaybetmeden -hatalı olsa da- çözer ve uygular ama içtihada devam eder.

İşte… İlim adamlarının yaşama tarzı budur. Buna “sıdk” denir. Peşin olarak hiçbir şeyi kabul etmez. Peşin olarak hiçbir şeyi reddetmez. Her şeyde içtihadı kaynak alır.

 

Öz Türkçe ile:

“‘İşte bu deve, onun içmesi var ve size de bilinen bir günün içmesi var.’ dedi.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“İşte bu naka, ona şirb var ve size de malum bir yevmin şirbi var diye kavl etti.”

 

قَالَ هَذِهِ نَاقَةٌ لَهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَعْلُومٍ (155)

QAvLa HaÜiHi NAvQatun LaHAv ŞiRBun Va LaKuM ŞiRBu YaVMin MaGLUvMin

 

***

وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ

Va LAv TaMasSUvHAv BiSUvEin (Va LAv TaFGaLUvHAv BiFuGLin)

“Ve ona sû’ ile mess etmeyin”

سَوَاد‘kara’ demektir. د’ın hemzeye dönüşmesi ile سَوْءِ morarmak, kararmak, bozulmak anlamlarını kazanmıştır. Kötülük anlamındadır. Kur’an’da سوء 167, سوي 83 defa geçmektedir. Toplam 250 (2*53) eder. س mekânda diziyi, و beraberliği, ء gücü ifade eder.

 

1- Neden “onu öldürmeyin” demiyor da “sû’ ile mess etmeyin” diyor?

-Kamu malları ya paylaşılır ve böylece öldürülmüş olurlar, ya da ona zarar verilir ve böylece kamu mallarına dokunulmuş olur. Burada messetmeyin deyince, paylaşmasanız bile kamu mallarını kötüye kullanmayın, onları bozmayın diyor.

 

فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظِيمٍ (156)

FaYaEPuÜaKuM GaÜAvBü YaVMin GaJİyMin (FaYaFGuLaKuM FaGAvLu FaGLin FaGİyLin)

“Yoksa azim yevmin azabı sizi ahzeder.”

إِخَاذ göl gibi suyun toplandığı yer yani birikintidir veya suların toplanması için açılmış çukurdur. Almak, tutmak anlamlarında fiil olmuştur. “İttihaz etmek” edinmek, tutunmak anlamlarındadır. أَخَذَ fiil olarak bir şey almak demektir. إِخَاذ perçem demektir. Testinin tutma kulpudur. ءخذ Kur’an’da 273, ءهل ise 127 defa geçer.  Toplam 400 (24*52) eder.  ء gücü, خ çökmeyi, ذ işaret etmeyi ifade eder. 

 

2- “Azim yevm”den kasıt nedir?

-Kamu mallarına dokunulmaya başlandığında başlangıçta sıkıntı yaratmaz. Belli bir zamana kadar kamu malları paylaşılınca yararlı bile olur. Boş duran bir kamu malını birisi ihya ederse kendisinin olur. Yarar sağlar. Ancak yolu, girişi-çıkışı, suyu düşünülmeden yapılan bir ihya zamanla işe yaramaz hale gelir ve topluluk bundan zarar görür. Eğer bu paylaşma herkes tarafından yağmalama şeklinde olursa o toplulukta kriz olur ve topluluk acılar çeker. Bunu azim yevm olarak vasıflandırmaktadır.

 

3- “Azim yevm” neden nekre gelmiştir?

-Topluluğun mallarına dokunma sonucu doğan krizler değişik şekillerde ortaya çıkar. Bunu şöyle izah edebiliriz. Bir vücutta bütün hastalıkların mikropları vardır, vücut sağlam iken bu mikroplar zarar veremezler ama vücut zayıflamaya başlayınca mikroplardan en kuvvetli olanı canlanır ve kişiyi bir hastalıkla hasta eder. Bu en kuvvetli mikrop farklı vücutlarda farklı oluştuğu için hastalık da farklı olur. Topluluklar da böyledir. Farklı yerlere ve şartlara göre afetler ortaya çıkar. Azim yevm bu sebeple nekre gelmiştir.

 

4- Bugün beklenen azim azap nedir?

- عَذَابُ nekre gelmiştir. İşte günümüzdeki Covid19 virüsü azim azaptır. Birden ortaya çıkmıştır. Tekel Sermaye’nin medyası onu istismar etmiştir. İnsanlık henüz anlamış değildir. Bu istismar ve aldatmanın asıl acısı gelecek sene daha çok hissedilecektir. İnsanlık hasılası yarıya düşecek ve insanlar zar zor yaşayacaklardır. Devam ederse ikinci yıl halk sokaklara dökülüp birbirlerini vurup yaşamak zorunda kalabilecektir.

İnsanlığa hitap ediyoruz ve diyoruz ki; semt kooperatifleri hemen oluşsun, semt bakkalları hemen kurulsun, üretim derhal devreye girsin...

Sağlık bakanı ve İçişleri bakanı istifa etsin. Bir bakanlıkta bir iş bozulduğu zaman bakanın hiçbir kusuru olmaz ama bakan kusuru kendi üzerine alır ve istifa eder. Bakan gitti diye herkes yeniden eski hayatına döner.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve ona kötülükle dokunmayın yoksa büyük günün ezgisi sizi yakalar.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve ona sû’ ile mess etmeyin yoksa azim yevmin azabı sizi ahzeder.”

 

وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظِيمٍ(156)

Va LAv TaMasSUv HAv BiSUvEin FaYaEPuÜaKuM GaÜAvBü YaVMin GaJİyMin

 

***

 

فَعَقَرُوهَا فَأَصْبَحُوا نَادِمِينَ (157)

FaGaQaRUv HAv Fa EaÖBaHUv NAvDiMİyNa (FaFaGaLUv HAv FaEaFGaLUv FAvGiLİyNa)

Onu a’krettiler ve nadimler olarak sabh oldular.”

عَقْر derinin zedelenmesinden oluşmuş yaradır. Atların ve eşeklerin semer veya eyerleri altında oluşan yaradır. Buna yağır denir. عetkiyi, قkuvveti, رtekrarı ifade eder.

صُبْحtan demektir. Kur’an’da 45, صبغ 3 defa geçmektedir. Toplam 48 (24*3) eder. صdayanıklılığı, بgeçidi, حde hareketi ifade eder.

رَدْم kumaşa dikilen yama, نَدْم arkadaş, içki arkadaşlığı demektir. İçki arkadaşlığından doğan pişmanlıktan dolayı “pişmanlık” anlamı kazanmıştır. ندمKur’an’da 7, ردم 1 defa geçmektedir. Toplam 8 (23) eder. نbelirsizliği, دçevreyi, مenginliği ifade eder.

 

1- Deveyi neden kısırlaştırıyorlar?

- Allah hükmünü topluluklara öğretmek için, topluluklara örnek fiiller yaptırır. Deveye zarar vermenin en hafifi kısırlaştırmadır. Yavru yapmasın ve bizim sularımıza ortak olmasın diye deveyi kısırlaştırırlar. Kendisinden yararlanmak için de onu sağ bırakırlar. Doğum kontrolü büyük bir kurum halinde bugün faaliyettedir. Doğum kontrol hapları üretilmiş, gebeliği engelleme araçları çoğaltılmış ve böylece çocuk aldırma teknolojisi geliştirilmiştir. Kur’an’da عَاقِرkelimesinin manasının kısırlık olduğu çok açık bir şekilde ifade edilir. Kuran’ın hiçbir yerinde devenin kesildiğine dair bir ifade yoktur, hepsinde kısırlaştırma kelimesi vardır.

 

2- Deveyi kısırlaştırdıktan sonra hemen mi pişman olmuşlardır?

- فَ harfi getirildiğine göre demek ki bir gün bile geçmeden yaptıklarının yanlış olduğunu aralarında tartışmaya başlamışlardır. Bugün de kapitalistler, sosyalistler ve karmacılar kendilerini eleştirirler ve biraz sıkıntı görünce yaptıklarından pişman olurlar. Yani kendi yaptıklarının yanlış olduğunu bilirler.

 

YORUM

A’kr etmenin manası nedir?

- Kısırlaştırma demektir. Kendisinden yararlanıp neslini kurutma demektir.

Medreseler kapatılmış ama medrese mezunları istihdama devam edilmiştir.

Mevcut insanları çalıştırma ama çocuk yapmama kısırlaştırmadır.

Kısırlaştırma örnek uygulamadır.

Sermaye yirminci yüzyılda şöyle bir plan yapmıştır ki tüm dini tedrisat yapan okulları kapattırmış, sadece yaşlılara ibadet etme özgürlüğünü tanımış, 70 sene sonra inanan kimse kalmaz diye düşünmüştür. Böylece inançsız bir insanlık var etmek istemiştir. Ama öyle olmamış, tam tersine, Osmanlılar zamanında bilinçsizce Müslüman olanlar bugün bilinçlenmiştir, artık taklidi değil tahkiki iman merhalesine geçilmiştir.  

 

Öz Türkçe ile:

“Onu kısırlaştırdılar da yakındılar.”

Kur’an kelimeleri ile:

Onu a’krettiler ve nadimler olarak sabh oldular.”

 

فَعَقَرُوهَا فَأَصْبَحُوا نَادِمِينَ (157)

FaGaQaRUv HAv Fa EaÖBaHUv NAvDiMİyNa

 

***

 

فَأَخَذَهُمُ الْعَذَابُ

FaEaPaÜa HuMu eLGaÜAvBu (FaFaGaLaHuMu eLFaGAvLu)

“Onları azap ahzetti”

1- Azap onlara onlar pişman olduktan sonra mı gelmiştir?

- Allah sabırlıdır. Belli bir zamana kadar bekler ve uyarır. Günü gelince de gerekeni yapmaya başlar. Başladıktan sonra artık geri dönüş olmaz. Yalvarma-yakarma işe yaramaz, pişmanlık işe yaramaz. Başlarına gelecek gelmiş olur. فَ harfi ile pişmanlığın işe yaramayacağını ifade edilir.

 

2- الْعَذَابُ kelimesi neden marife gelmiştir?

- Çünkü Salih Peygamber onlara ne olacağını önceden haber vermiştir. Haber verilen olduğu için marife gelmiştir. Salih Peygamber bu azabın olacağı haberini vahiy yoluyla bildirmiştir. Çünkü o zamanın ilimleri olacakları haber verecek kadar gelişmemiştir.

Bugün ise müspet ilim, kamu mallarının yağmalanmasının veya doğum kontrolü yöntemlerinin uygulanmasının topluluklara ne zarar vereceği hakkında bilgi verir. Avrupa’nın nüfusu azalıp durur. AIDS gibi hastalıklar yaygınlaşır.

 

إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (158)

EinNa Fİy ÜaLiKa LaEAvYaTan Va MAv KAvNa EaKÇaRuHuM MuEMiNİyNa (EinNa Fİy ÜaLiKa LaFaGaLaTan Va MAv FaGaLa EaFGaLuHuM MuFGiLİyNa)

“Bunda bir ayet vardır ve ekserisi mümin olmadı.”

- Azabın marifeliği bugün neyi ifade eder?

- Beklenen azaplar vardır.

-Üçüncü cihan savaşı bekleniyor...

-Büyük ekonomik kriz bekleniyor...

-Bilgisayar ağlarının çökmesi bekleniyor...

-Doların birden sıfırlanması bekleniyor...

Bunların hepsinden korunmanın yolu semt kooperatifleridir, semt bakkallarıdır.

وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ(159)

Va EinNa RabBaKa LaHuVa eLGaZİyZu elrRaHİyMu (Va EinNa FaGLaKa LaHuVa eLFaGİyLu eLFaGİyLu)

“Ve Rabbin, O Azizdir Rahimdir.”

 

158 - 159  TEKRAR EDEN AYETLER

- Tekrar edilen bu ayetlerde söyleyecekleriniz var mıdır?

- Salih Peygamber kıssasında ayetin yeni bir manasını öğrenmişizdir. Ayet demek örnek verme demektir. Mühendislikte Ar-Ge üretimi merhalesinde aşamalar vardır.

Birinci aşamada usta ile mühendis birlikte çalışarak kabaca bir örnek yaparlar. Bu esnada denemeler yapılır. Mühendis söyler, usta üretir.

Bundan sonra yapılan çalışmada bir taraftan ilk üretim yapılmış, diğer taraftan o ürünün projesi oluşturulmuş olur. Bu deneme birkaç defa denenerek sonuca varılmış olur.

Üçüncü aşamada bir örnek yapılır. Bu örnek projeye göre yapılır. İşte bu örneğin adı ayettir. Proje ile beraber atölyelere verilir. Çalışanlar bir taraftan örneğe bakarlar diğer taraftan projeye bakarlar. Seri üretim böyle yapılır.

Salih Peygamberin devesi örnek bir kamu malıdır, bir ayettir.

Diğer taraftan birinci Kur’an uygarlığı, Musa uygarlığı, İbrahim uygarlığı, Nuh uygarlığı, Hud ve Salih peygamberlerin uygulamaları birer ayettir, birer örnek uygulamalardır.

Her biri ayrı ayet olduğu için nekre gelir.

Rabbin el-aziz ve er-rahimdir. Âlemlerin rabbi aziz ve rahimdir. Başka aziz ve rahim yoktur. وَharfi ile atfedilmiştir. O’nun azizliği ve rahimliği değişik topluluklarda değişik şekillerde tezahür eder. Buna işaret eder. Örnek uygulamalar yapılırken iktidar biçimi farklı anlatılır. Yani yönetim biçimi aynıdır ama yönetenler farklıdır. Farklı şekilde iktidara gelirler.

Salih Peygamber zamanındaki iktidar olma şekli ile günümüzdeki iktidar olma şekli farklıdır. Birinci Kur’an uygulamasında oluşturulamayan iktidar olma usulü ikinci Kur’an uygulamasında oluşturulup uygulanacaktır.

الْعَزِيزُ ve  الرَّحِيمُkelimelerinin marife gelmesinin hikmeti budur.

 

Öz Türkçe ile:

“Ezgi onları yakaladı. Bunda bir örnek vardır, çoğu inanmamaktadır.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Onları azap ahzetti. Bunda bir ayet vardır ve ekserisi mümin olmadı.”

 

فَأَخَذَهُمُ الْعَذَابُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (158)

FaEaPaÜa HuMu eLGaÜAvBu EinNa Fİy ÜaLiKa LaEAvYaten Va MAv KAvNa EaKÇaRu HuM MuEMiNİyNa

 

***

Öz Türkçe ile:

“Ve senin Yetiştiricin O çalıştırandır, dinletendir.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve Rabbin, O Azizdir Rahimdir.”

 

وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (159)

Va EinNa RabBaKa LaHuVa eLGaZİyZu elrRaHİyM

 

İstanbul, Yenibosna; 11 Temmuz 2020

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlayanlar: ECE FERAH

REŞAT NURİ EROL

TAYİBET ERZEN

SÜLEYMAN AKDEMİR

 


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
12.07.2020
13:15


1967...1968...1969...AKEVLER 54 YILDIR ÇALIŞIYOR...2018...2019...2020

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 1072

“ADİL DÜZEN” III. BİNYIL MEDENİYETİ PROJESİDİR

“VE BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

Haftalık Seminer Dergisi; 1072. Hafta - 11 Temmuz 2020 - Fiyatı: www.akevler.orga tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR.. ÇOĞALTABİLİR.. DAĞITABİLİRSİNİZ...

“ADİL DÜZEN” UYGULAMALARI YAPMAK İÇİN BİZLERE DANIŞABİLİRSİNİZ...

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 1072. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?” (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.” (Hadis)

AdresAKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİ, Zafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA / İSTANBUL Tel: (0212) 452 76 51

Tefsir Seminer Notları Yenibosna’da Cumartesi akşamları okunup tartışılmaktadır.

GAYEMİZ: Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada “OKUNMASIANLAŞILMASI VE UYGULANMASI”DIR. - ADİL DÜZEN ÇALIŞANLARI

***

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI

ŞEHİR ÜNİVERSİTESİ SORUNU VESİLESİYLE

Süleyman KARAGÜLLE

***

*SEBÎLU’R-REŞÂD” / MAKALELER

Yazar ve herkes “bu konulara” neden ilgisiz?-11

Yazar ve herkes “bu konulara” neden ilgisiz?-12

Ekonomik ve sosyal tufan adım adım geliyor…

Ekonomik ve sosyal tufan adım adım geliyor - 2

Ekonomik ve sosyal tufan adım adım geliyor - 3

Ekonomik ve sosyal tufan adım adım geliyor - 4

Reşat Nuri EROL

***

ŞUARA SÛRESİ- 12. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

طسم (1) تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ (2) لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَفْسَكَ أَلَّا يَكُونُوا مُؤْمِنِينَ (3) إِنْ نَشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَاءِ آيَةً فَظَلَّتْ أَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِعِينَ (4) وَمَا يَأْتِيهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنَ الرَّحْمَنِ مُحْدَثٍ إِلَّا كَانُوا عَنْهُ مُعْرِضِينَ (5) فَقَدْ كَذَّبُوا فَسَيَأْتِيهِمْ أَنْبَاءُ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ (6) أَوَلَمْ يَرَوْا إِلَى الْأَرْضِ كَمْ أَنْبَتْنَا فِيهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ كَرِيمٍ (7) إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (8) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (9) وَإِذْ نَادَى رَبُّكَ مُوسَى أَنِ ائْتِ الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ (10) قَوْمَ فِرْعَوْنَ أَلَا يَتَّقُونَ (11) قَالَ رَبِّ إِنِّي أَخَافُ أَنْ يُكَذِّبُونِ (12) وَيَضِيقُ صَدْرِي وَلَا يَنْطَلِقُ لِسَانِي فَأَرْسِلْ إِلَى هَارُونَ (13) وَلَهُمْ عَلَيَّ ذَنْبٌ فَأَخَافُ أَنْ يَقْتُلُونِ (14) قَالَ كَلَّا فَاذْهَبَا بِآيَاتِنَا إِنَّا مَعَكُمْ مُسْتَمِعُونَ (15) فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَا إِنَّا رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمِينَ (16) أَنْ أَرْسِلْ مَعَنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ (17) قَالَ أَلَمْ نُرَبِّكَ فِينَا وَلِيدًا وَلَبِثْتَ فِينَا مِنْ عُمُرِكَ سِنِينَ (18) وَفَعَلْتَ فَعْلَتَكَ الَّتِي فَعَلْتَ وَأَنْتَ مِنَ الْكَافِرِينَ (19) قَالَ فَعَلْتُهَا إِذًا إِذًا وَأَنَا مِنَ الضَّالِّينَ (20) فَفَرَرْتُ مِنْكُمْ لَمَّا خِفْتُكُمْ فَوَهَبَ لِي رَبِّي حُكْمًا وَجَعَلَنِي مِنَ الْمُرْسَلِينَ (21) وَتِلْكَ نِعْمَةٌ تَمُنُّهَا عَلَيَّ أَنْ عَبَّدْتَ بَنِي إِسْرَائِيلَ (22)  قَالَ فِرْعَوْنُ وَمَا رَبُّ الْعَالَمِينَ (23) قَالَ رَبُّ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا إِنْ كُنْتُمْ مُوقِنِينَ (24) قَالَ لِمَنْ حَوْلَهُ أَلَا تَسْتَمِعُونَ (25) قَالَ رَبُّكُمْ وَرَبُّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ (26) قَالَ إِنَّ رَسُولَكُمُ الَّذِي أُرْسِلَ إِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌ (27) قَالَ رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَمَا بَيْنَهُمَا إِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ (28) قَالَ لَئِنِ اتَّخَذْتَ إِلَهًا غَيْرِي لَأَجْعَلَنَّكَ مِنَ الْمَسْجُونِينَ (29) قَالَ أَوَلَوْ جِئْتُكَ بِشَيْءٍ مُبِينٍ (30) قَالَ فَأْتِ بِهِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ (31) فَأَلْقَى عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُبِينٌ (32) وَنَزَعَ يَدَهُ فَإِذَا هِيَ بَيْضَاءُ لِلنَّاظِرِينَ (33) قَالَ لِلْمَلَأِ حَوْلَهُ إِنَّ هَذَا لَسَاحِرٌ عَلِيمٌ (34) يُرِيدُ أَنْ يُخْرِجَكُمْ مِنْ أَرْضِكُمْ بِسِحْرِهِ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ (35) قَالُوا أَرْجِهْ وَأَخَاهُ وَابْعَثْ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ (36) يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَحَّارٍ عَلِيمٍ (37) فَجُمِعَ السَّحَرَةُ لِمِيقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍ (38) وَقِيلَ لِلنَّاسِ هَلْ أَنْتُمْ مُجْتَمِعُونَ (39) لَعَلَّنَا نَتَّبِعُ السَّحَرَةَ إِنْ كَانُوا هُمُ الْغَالِبِينَ (40) فَلَمَّا جَاءَ السَّحَرَةُ قَالُوا لِفِرْعَوْنَ أَئِنَّ لَنَا لَأَجْرًا إِنْ كُنَّا نَحْنُ الْغَالِبِينَ (41) قَالَ نَعَمْ وَإِنَّكُمْ إِذًا لَمِنَ الْمُقَرَّبِينَ (42) قَالَ لَهُمْ مُوسَى أَلْقُوا مَا أَنْتُمْ مُلْقُونَ (43) فَأَلْقَوْا حِبَالَهُمْ وَعِصِيَّهُمْ وَقَالُوا بِعِزَّةِ فِرْعَوْنَ إِنَّا لَنَحْنُ الْغَالِبُونَ (44) فَأَلْقَى مُوسَى عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَ (45) فَأُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِدِينَ (46) قَالُوا آمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَمِينَ (47) رَبِّ مُوسَى وَهَارُونَ (48) قَالَ آمَنْتُمْ لَهُ قَبْلَ أَنْ آذَنَ لَكُمْ إِنَّهُ لَكَبِيرُكُمُ الَّذِي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَ لَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ أَجْمَعِينَ (49) قَالُوا لَا ضَيْرَ إِنَّا إِلَى رَبِّنَا مُنْقَلِبُونَ (50) إِنَّا نَطْمَعُ أَنْ يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَايَانَا أَنْ كُنَّا أَوَّلَ الْمُؤْمِنِينَ (51) وَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِي إِنَّكُمْ مُتَّبَعُونَ (52) فَأَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ (53) إِنَّ هَؤُلَاءِ لَشِرْذِمَةٌ قَلِيلُونَ (54) وَإِنَّهُمْ لَنَا لَغَائِظُونَ (55) وَإِنَّا لَجَمِيعٌ حَاذِرُونَ (56) فَأَخْرَجْنَاهُمْ مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ (57) وَكُنُوزٍ وَمَقَامٍ كَرِيمٍ (58) كَذَلِكَ وَأَوْرَثْنَاهَا بَنِي إِسْرَائِيلَ (59) فَأَتْبَعُوهُمْ مُشْرِقِينَ (60) فَلَمَّا تَرَاءَى الْجَمْعَانِ قَالَ أَصْحَابُ مُوسَى إِنَّا لَمُدْرَكُونَ (61) قَالَ كَلَّا إِنَّ مَعِيَ رَبِّي سَيَهْدِينِ (62) فَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى أَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْبَحْرَ فَانْفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظِيمِ (63) وَأَزْلَفْنَا ثَمَّ الْآخَرِينَ (64) وَأَنْجَيْنَا مُوسَى وَمَنْ مَعَهُ أَجْمَعِينَ (65) ثُمَّ أَغْرَقْنَا الْآخَرِينَ (66) إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (67) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (68)وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ إِبْرَاهِيمَ (69) إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَا تَعْبُدُونَ (70) قَالُوا نَعْبُدُ أَصْنَامًا فَنَظَلُّ لَهَا عَاكِفِينَ (71) قَالَ هَلْ يَسْمَعُونَكُمْ إِذْ تَدْعُونَ (72) أَوْ يَنْفَعُونَكُمْ أَوْ يَضُرُّونَ (73) قَالُوا بَلْ وَجَدْنَا آبَاءَنَا كَذَلِكَ يَفْعَلُونَ (74) قَالَ أَفَرَأَيْتُمْ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَ (75) أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمُ الْأَقْدَمُونَ (76) فَإِنَّهُمْ عَدُوٌّ لِي إِلَّا رَبَّ الْعَالَمِينَ (77) الَّذِي خَلَقَنِي فَهُوَ يَهْدِينِ (78) وَالَّذِي هُوَ يُطْعِمُنِي وَيَسْقِينِ (79) وَإِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْفِينِ (80) وَالَّذِي يُمِيتُنِي ثُمَّ يُحْيِينِ (81) وَالَّذِي أَطْمَعُ أَنْ يَغْفِرَ لِي خَطِيئَتِي يَوْمَ الدِّينِ (82) رَبِّ هَبْ لِي حُكْمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ (83) وَاجْعَلْ لِي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْآخِرِينَ (84) وَاجْعَلْنِي مِنْ وَرَثَةِ جَنَّةِ النَّعِيمِ (85) وَاغْفِرْ لِأَبِي إِنَّهُ كَانَ مِنَ الضَّالِّينَ (86) وَلَا تُخْزِنِي يَوْمَ يُبْعَثُونَ (87) يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَ (88) إِلَّا مَنْ أَتَى اللَّهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ (89) وَأُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّقِينَ (90) وَبُرِّزَتِ الْجَحِيمُ لِلْغَاوِينَ (91) وَقِيلَ لَهُمْ أَيْنَمَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَ (92) مِنْ دُونِ اللَّهِ هَلْ يَنْصُرُونَكُمْ أَوْ يَنْتَصِرُونَ (93) فَكُبْكِبُوا فِيهَا هُمْ وَالْغَاوُونَ (94) وَجُنُودُ إِبْلِيسَ أَجْمَعُونَ (95) قَالُوا وَهُمْ فِيهَا يَخْتَصِمُونَ (96) تَاللَّهِ إِنْ كُنَّا لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ (97) إِذْ نُسَوِّيكُمْ بِرَبِّ الْعَالَمِينَ (98) وَمَا أَضَلَّنَا إِلَّا الْمُجْرِمُونَ (99) فَمَا لَنَا مِنْ شَافِعِينَ (100) وَلَا صَدِيقٍ حَمِيمٍ (101) فَلَوْ أَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ (102) إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (103) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (104)كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍ الْمُرْسَلِينَ (105) إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ نُوحٌ أَلَا تَتَّقُونَ (106) إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ (107) فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (108) وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ (109) فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (110) قَالُوا أَنُؤْمِنُ لَكَ وَاتَّبَعَكَ الْأَرْذَلُونَ (111) قَالَ وَمَا عِلْمِي بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ (112) إِنْ حِسَابُهُمْ إِلَّا عَلَى رَبِّي لَوْ تَشْعُرُونَ (113) وَمَا أَنَا بِطَارِدِ الْمُؤْمِنِينَ (114) إِنْ أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ مُبِينٌ (115) قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ يَانُوحُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمَرْجُومِينَ (116) قَالَ رَبِّ إِنَّ قَوْمِي كَذَّبُونِ (117) فَافْتَحْ بَيْنِي وَبَيْنَهُمْ فَتْحًا وَنَجِّنِي وَمَنْ مَعِيَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ (118) فَأَنْجَيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ (119) ثُمَّ أَغْرَقْنَا بَعْدُ الْبَاقِينَ (120) إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (121) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (122) كَذَّبَتْ عَادٌ الْمُرْسَلِينَ (123) إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ هُودٌ أَلَا تَتَّقُونَ (124) إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ (125) فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (126) وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ (127) أَتَبْنُونَ بِكُلِّ رِيعٍ آيَةً تَعْبَثُونَ (128) وَتَتَّخِذُونَ مَصَانِعَ لَعَلَّكُمْ تَخْلُدُونَ (129) وَإِذَا بَطَشْتُمْ بَطَشْتُمْ جَبَّارِينَ (130) فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (131) وَاتَّقُوا الَّذِي أَمَدَّكُمْ بِمَا تَعْلَمُونَ (132) أَمَدَّكُمْ بِأَنْعَامٍ وَبَنِينَ (133) وَجَنَّاتٍ وَعُيُونٍ (134) إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ (135) قَالُوا سَوَاءٌ عَلَيْنَا أَوَعَظْتَ أَمْ لَمْ تَكُنْ مِنَ الْوَاعِظِينَ (136) إِنْ هَذَا إِلَّا خُلُقُ الْأَوَّلِينَ (137) وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ (138) فَكَذَّبُوهُ فَأَهْلَكْنَاهُمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (139) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (140)

***

كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَلِينَ (141) إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ صَالِحٌ أَلَا تَتَّقُونَ (142) إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ (143) فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (144) وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ (145) أَتُتْرَكُونَ فِي مَا هَاهُنَا آمِنِينَ (146) فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ (147) وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَضِيمٌ (148) وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا فَارِهِينَ (149) فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (150) وَلَا تُطِيعُوا أَمْرَ الْمُسْرِفِينَ (151) الَّذِينَ يُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ (152) قَالُوا إِنَّمَا أَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ (153) مَا أَنْتَ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا فَأْتِ بِآيَةٍ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ (154) قَالَ هَذِهِ نَاقَةٌ لَهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَعْلُومٍ (155) وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظِيمٍ (156) فَعَقَرُوهَا فَأَصْبَحُوا نَادِمِينَ (157) فَأَخَذَهُمُ الْعَذَابُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (158) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (159)

***

 ...



Serkan Sönmez
12.07.2020
15:51
Allah razı olsun Allah’a emanet olun inşallah 




Son Yorumlanan Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 4543 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 3413 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 3820 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3242 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3126 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3253 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 6110 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 4601 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 3516 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3018 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3174 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4042 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 3588 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 3933 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 3991 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4023 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 3847 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 2901 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 3714 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3088 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 4462 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3337 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 4486 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 4275 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 3624 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4246 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 4589 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4169 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 3930 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 3844 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 3779 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 4559 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 3489 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 2991 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 4632 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 3657 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 4451 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3197 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3054 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 4484 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 4915 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 3846 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3365 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 3807 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4028 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 3546 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 3596 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 3650 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4026 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 8427 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53