Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1025
Müminun Suresi Tefsiri 62-70. Ayetler
3.08.2019
2686 Okunma, 1 Yorum

MÜMİNUN SÛRESİ- 9. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

وَلَا نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلَّا وُسْعَهَا وَلَدَيْنَا كِتَابٌ يَنْطِقُ بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ (62) بَلْ قُلُوبُهُمْ فِي غَمْرَةٍ مِنْ هَذَا وَلَهُمْ أَعْمَالٌ مِنْ دُونِ ذَلِكَ هُمْ لَهَا عَامِلُونَ (63) حَتَّى إِذَا أَخَذْنَا مُتْرَفِيهِمْ بِالْعَذَابِ إِذَا هُمْ يَجْأَرُونَ (64) لَا تَجْأَرُوا الْيَوْمَ إِنَّكُمْ مِنَّا لَا تُنْصَرُونَ (65) قَدْ كَانَتْ آيَاتِي تُتْلَى عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ تَنْكِصُونَ (66) مُسْتَكْبِرِينَ بِهِ سَامِرًا تَهْجُرُونَ (67) أَفَلَمْ يَدَّبَّرُوا الْقَوْلَ أَمْ جَاءَهُمْ مَا لَمْ يَأْتِ آبَاءَهُمُ الْأَوَّلِينَ (68) أَمْ لَمْ يَعْرِفُوا رَسُولَهُمْ فَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَ (69) أَمْ يَقُولُونَ بِهِ جِنَّةٌ بَلْ جَاءَهُمْ بِالْحَقِّ وَأَكْثَرُهُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ (70)

 

***

 

وَلَا نُكَلِّفُ نَفْسًا

Va LAv NuKalLiFu NaFSan (Va LAv NuFagGıLu FaGLan)

Ve bir nefse teklif etmeyiz

كُلْفَة” insanın yüzünde görülen karaltıdır. Görevlilerin taşıdıkları özel başlıklar külfettir. Görevli olan külfetle ifade edilir.

ك kişiliği, ل belirliliği, ف kopmadan ayrılmayı ifade eder.

Bi’set ve risalet insanlara karşı görevdir, muhatapları insanlardır.

Külfet ise eşyaya karşı sorumluluktur, hizmettir. Herkesin kendisinin yapması gerekmektedir. Ortaklık düzenine girerken topluluk içinde herkes mükelleftir. Herkes kendi görevini kendi içtihadı ile yapar. Kimse kimsenin emrinde olmaz. Ne var ki herkes kurallara ve projeye göre iş yapar, sözleşmelere ve ahitlere uyar. Böylece birlik sağlanır, ürün elde edilir.

Herkes kendi içtihadı ile hareket edince her zaman uyum sağlanmaz ve bazı zararlar doğabilir. Oysa işçilik sisteminde herkese bir görev verilir. Daha verimli bir üretim olur.

Bu böyle olmakla beraber ortaklık sistemi olan içtihat sistemi tercih edilmektedir. 

Bunun sebepleri vardır.

1) İnsan kendi içtihadı ile hareket edecek, dolayısıyla kendisi mesul/sorumlu olacaktır. İnsanı yaratıkların en gelişmişi olan varlık yapan bu özelliğidir.

2) İşçilik sisteminde üretim daha verimli olsa da gelişme ve ilerleme olmaz. Oysa içtihat sisteminde herkes araştırma içinde olduğundan uygarlaşma sağlanır. İnsanın uygarlaşan varlık olması bununla sağlanır.

3) İşçilik sisteminde önce eğitim verilir ve bu seneler sürer. Sonra ona iş verilir. İçtihat sisteminde insan bu zamanlarda verimsiz de olsa hem üretim yapar hem de kendi kendine belli işler yapmaya başlar.  

4) İçtihat sisteminde insan sevdiği işi yaptığı için hem daha uzun zaman çalışır hem de daha verimli çalışır

Ortaklık sistemine geçilirken Allah kimsenin vus’undan fazlasını yüklemez, hatadan sorumlu olmadığımızı da bildirmektedir.

إِلَّا وُسْعَهَا

EilLAv VuSGaHAv (EilLAv FaGLAv)

“Vus’unun dışındakini”

صُوَاع” tas demektir. “ص” “س”e dönüşmüş genişlik anlamında “سَاعَة” olmuştur. “وُسْع”da “و” yer değiştirmiş, tasın alabileceği miktar tastakiler anlamını kazanmıştır. وُسْع”daki “و” “ت”ya dönüşmüş “تِسْع” olmuştur. “سَمَن” yağ demektir. Semiz hayvan سَمِينٍ olur, تِسْع” da dolgunun daha genişi anlamına gelir. Böylece sekizden sonra gelen dokuz denmiştir.

Burada “وُسْع” güç anlamındadır, imkân anlamındadır. Bir imkân sağlanmışsa biz onun için de mükellefiz. Boş durmamalıyız, imalat işimizi de biz seçiyoruz. Tercih bize ait. Ne yapacağımıza karar verdiğimiz gibi nasıl yapacağımıza da biz karar veriyoruz. İstediğimizden alıyoruz, istediğimize veriyoruz. Ürünü insanlardan birine verdiğimiz zaman bütün insanlara veriyoruz, sonra herhangi birisinden aldığımızda insanlıktan alıyoruz. Kapitalizmde emek ile mal aynı kanunlara tabi tutulmaya çalışılıyor. Kur’an’a göre ise alışveriş tebayu’ ile emekle alışveriş ise teavün ile ifade edilmektedir. Teavün ayrı para ile tebayu’ ayrı para ile yapılmaktadır. Teavün Toprak Bonosu ile, tebayu’ ise Buğday Parası ile yapılmaktadır.

Herkes şeriat kuralları içinde hürdür.

وَلَدَيْنَا كِتَابٌ

Va LaDaYNAv KiTAvBun (Va FaGLaNAv FiGAvLun)

“Ve bizde (devlette) bir kitab vardır”

“Kitab” burada nekre gelmiştir, tekil gelmiştir. Bu kitap muhasebe kitabıdır. Nekre gelmesi her semtin veya şa’bın yani ilin ayrı kitabının olmasındandır. Tekil gelmesinin sebebi de şudur: Bir semtte tek muhasebe vardır. Herkes aldığını ve verdiğini kendi defterine yazmaktadır. Muhasipler bunu alıp semt kooperatifinin muhasibine kaydetmektedir.

Kur’an önemli olan hususları teker teker işaret eder.

Mübadele çeşitleri gelişmiştir. İlk para mallardan biri olmuştur. Sonra kıymetli madenler para olmaya başladı. Şimdi banknotlar ve senetler para olarak kullanılmaktadır. Bundan sonra artık banknot olmayacaktır. Bilgisayar kayıtları para yerine geçecektir. Herkesin kişilik numarası vardır, parmak izi vardır, sesi tanıtılmıştır, biri diğerine bir şey verdi mi kaydına geçer. Bu kamu nezdinde bir kitaptır. Muhasipler girerler, programa alabilirler.

يَنْطِقُ بِالْحَقِّ

YaNOıQu Bi eLXaqQı (YaFGaLu Bi eLFiGLı)

“Hak ile nutk eder”

Bilgisayara girip şifahi olarak benim hesabımı çıkar dediğin zaman sana şifahi olarak da cevap verecektir. Bunun için “يَنْطِقُ” denmektedir.

Kitabın nutk etmesi yalnız burada geçer.

Ahiretteki kitaplardan nutuk olarak bahsetmemektedir.

Bizim çözmek zorunda olduğumuz iki konu vardır. Biri projeli fıkıhtır. Fıkıh projeli olmalıdır. Bugünkü borç ve alacak kelimelerle izah edilemez. Projenin olması gerekir. İkincisi muhasebedir. İçtihat sisteminin, ortaklık sisteminin çalışması; bunlar şarttır.

Akevler 50 seneden fazadır bunlarla uğraşmaktadır.

Akevler’in ortakları başbakan oldular, cumhurbaşkanı oldular, görevlerini unuttular. Bizim muhasebe ve proje çalışmalarına katılmadılar.

Şimdi de Güngörenliler unutuyorlar, hep almayı düşünüyorlar, bir de Akevler’e bir katkımız olsun demiyorlar.

Akevler’de kalanlar, belki de gidemeyenler çalışmalarına devam ediyorlar.

لَدَيْنَا كِتَابٌ يَنْطِقُ بِالْحَقِّ

Yanımızda hakkı nutk eden kitapta( kayıtlar bulunur)’dır. Kitab muhasebe olduğu gibi; kitap projedir de, kitap sözleşmedir de.

وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ (62)

Va HuM LAy YuJLaMUvNa (Va HuM LAv YuFGaLUvNa)

“Ve onlara zulmedilmez.”

Ortaklık sisteminde herkes plan ve projeye yani şeriata göre hareket eder. Muhasebede bütün kayıtlar geçer ve kimseye haksızlık yapılmaz. Cümle haber cümlesi olabilir, cümle emir cümlesi olabilir. Böyle bir düzen kurarsanız orada zulüm olmaz anlamı çıkar.

Dayanışma ortaklıkları ile genel hizmet ortaklıklarını kurarsanız o düzende herkesin yaptığı kaydedilir ve kimseye haksızlık olmaz manası çıktığı gibi “böyle bir düzen kurunuz ve orada haksızlık yapmayınız” emri olarak da anlaşılabilir.

Fıkıh usulünde bunun üzerinde çok çalışılmıştır. Yeniden ele alınması gerekir.

Ruhu’l-Kur’an Kayıtlı Usulü Fıkıh Dersleri üzerinde çalışılmalıdır.

 

YORUM

Nuh Peygamber ile başlayan şeriat düzeni kurma tamamlanmıştır.

الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ” derken el harfini veda hac günü alırsak, Kur’an’ın lafzen nüzulü o tarihte tamamlanmıştır. Uygulama yani ilk olarak uygulamanın tamamlanması bugüne aittir. Kur’an tüm insanlığı bir ümmet olarak muhatap alır. O günkü şartlar içinde tüm insanları bir birlik içinde toplamak mümkün değildi. Müteşabih ayetlerle bildirildi. Ancak bugün Kur’an uygulanacak hale geldi. Ulaşım, Haberleşme, Kaydi (veya banka) Parası, Üniversiteler ve uluslararası diyalog imkânları sayesinde dünya tek bir topluluk haline gelmiştir.

İsra Suresi, bu sure ile birlikte bu üçlü 12 sure hep bunu işlemektedir. Şimdiye kadar yaptığımız tefsirlerde bunu bilmediğimiz için bunları vermemiştik. Kur’an seminerlerinde bazı değişiklikler yapabiliriz ama genel olarak her seminer böyle okunacaktır.

Haftada bir seminer yaparsanız ömrünüzde ancak bir defa Kur’an’ın yorumunu okumuş oluyorsunuz. Oysa her gün okursanız ömrünüzde on defa devretmiş olursunuz. İşte ancak o zaman Kur’an’ı tam olarak kavrarsınız.

İlk defa yapıldığı için ve haftada bir yapıldığı için bir defa birebir bir nesil bitiremiyor, böylece Kur’an’ı tam olarak kavramak mümkün olmuyor.

Bu sebeple biz diyoruz ki; sadece usul bakımından bu seminerleri dinleyin ve bilin ki söylenenler çok eksiktir ve hatalar da vardır. Bunu doğru kabul ederseniz Kur’an’a perde çekmiş olursunuz. Aranızda tartıştığımız arkadaşların bulunması Allah’ın bize ihsanıdır, bizi doğru yola koyduğunun delilidir. Burada saçma sözler de duyacaksınız. Bu sizi tedirgin etmemelidir, bu sizi düşünmeye ve araştırmaya sokmalıdır.

 

Öz Türkçe ile

“Ve kişiye genişliğinden daha çoğunu yüklemeyiz. Yanımızda payı söyleyen yazı vardır. Onlara bir şey eksik edilmez.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Bir nefse vus’unun dışındakini teklif etmeyiz. Ledamızda hak ile nutk eden bir kitab vardır. Onlara zulmedilmez.”

 

VaLAv NuKalLiFu NaFSan EilLAv VuSGaHAv Va LaDaYNAv KiTAvBun YaNOıQu Bi eLXaQqı Va HuM LAy YuJLaMUvNa

وَلَا نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلَّا وُسْعَهَا وَلَدَيْنَا كِتَابٌ يَنْطِقُ بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ (62)

 

***

 

بَلْ

BaL

“Bel”

“Bel” kelimesi Arapçada yanlış söylendiği zaman düzeltmek için söylenir. Diyelim ki dün Ahmet’i gördüm dediğimde doğrusu telefonla konuştum dersiniz. Kur’an’da Allah böyle yanlışları yapmayacağına göre başka anlamlarda kullanılmaktadır. Değişik vasıfları olan kimseyi anlatırken bir özelliğini önceki özelliğine eklemek için kullanırsınız. Doktor zekidir, çalışkandır da derseniz buradaki “da” eki olarak “Bel” kelimesini kullanırsınız. O olduğu gibi başkası da vardır.

Genel hizmet yapanları saydıktan sonra kimseye zulmedilmeyeceğini bildirdikten sonra o gün gelinceye kadar bırak onları diyor. Daha önce onları belli bir müddete kadar kendi gamrelerinde bırak demiştir.

Burada onların beyinleri buna gamre içindedir. Yani bir türlü kavrayamıyor.  

قُلُوبُهُمْ

QuLUvBuHuM (FuGUvLuHuM)

“Kalpleri”

“Kalpleri” dendiği zaman kişinin başındaki sadrında bulunan beyinleri demektir. Ayrıca yönetimdeki merkezlerdir. Birleşmiş Milletler, başkentler, il merkezleri demektir. Merkezi yönetimlerdir. Kişiler için içtihat dışı, çıkar peşine koşmak için alınan kararları ifade ettiği gibi merkezde alınan kararların tüm ülkede uygulanması manasını da ifade eder.

فِي غَمْرَةٍ مِنْ هَذَا

FIy ĞaMRaTin MiN HAvÜAv (FIy FaGLaTin MiN HAvÜAv)

“Bundan ğamre içinde”

Buradaki “Haza” kelimesi ortaklık düzenindeki dayanışma -ki surenin başında zikredildi- ve ortaklık sistemindeki genel hizmetlere -ki bundan önceki ayetlerde zikredildi- işaret olarak “Haza” dendi, çünkü Genel Hizmetler dayanışmalar içinde faaliyet gösterirler.

Bir duvarcı ile anlaştınız, evinizin bir duvarını yaptı. Yanlış yaptı. Yıkıp yeniden yapmanız gerekir. Bugünkü düzende önce yanlış yapan işçiye ücret verip sonra başka işçiye onu yıktıracaksınız ve yeni işçiye yaptıracaksınız. Bunun anlamı duvar yaptıramazsınız. Rothshildler’in şirketlerinden birine telefon edeceksiniz, işiniz yetecek derecede büyükse, diyelim ki usta gönderir ama gelmez ve siz yapamazsınız.

İşte burada işaret edilen “ğamre” budur, bataklık demektir.

Merkezden yönetilen bataklıklar. Debelendikçe daha da çok gömülen bataklıklar. Serbest meslek erbabı var. Küçük firmaların muhasebesini tutmaz yahut hayali rakamlarla doldurur. Küçük işletmeler kayıt dışı çalışmak zorunda kalır. Büyük firmalar da sömürecek halk bulamaz. İşçilik sistemini anlatmaktadır.

وَلَهُمْ أَعْمَالٌ مِنْ دُونِ ذَلِكَ

VaLaHuM EaGMavLun MiN DUvNı ÜAvLiKa (Va LaHuM EaGMAvLun MiN DUvNı ÜAvLıKa)

“Ve onların bunun dununda amelleri vardır”

Burada “mal/e’mal” nekredir ve onların kayıt dışı yaptıkları işler vardır.

Önce genel hizmetin yaptığı kayıtları onlar da tutuyorlar. Ama gerçek kayıtlar yerine hayali rakamlarla dolduruyorlar. Bataklık içindedirler. KDV diye yazdıkları var. Yazılanların gerçek gelirlerle bir ilgisi yok. Bunlar ise işlerini muhasebe kayıtlarına göre yapıyorlar. Amelleri kayıtlara uymaz bir şekildedir.

Kayıt dışı ekonomi beliğ bir şekilde anlatılmış olmaktadır. Bugünkü ekonomi kayıt dışı ve sigortasız ekonomidir. İşçilik sisteminde işe yaramıştır, sanayileşmenin getirdiği artık değer buralarda harcanmıştır. Sanayileşme gerçekleşince sistem çalışmamış, zorunlu olarak kayıt dışı ekonomiye gidilmiştir.

هُمْ لَهَا عَامِلُونَ (63)

HuM LaHAv GAvMiLUvNa (HuM LaHAv FAvGıLUvNa)

“Onlar onlar (ameller) için amel ederler.”

Burada ameller amellere gaye edinilmiştir. Onlar amel için çalışırlar. İşletmenin gayesi işletmede çalışanlara iş bulmadır. Kapitalistler sermayelerini artırmayı gaye edinmişlerdir. Sosyalistler ise üretimi hedeflemişlerdir. Emeğin hedefi emek olmaktadır. Ortaklık ekonomisine göre ise amel edenler gün/saati artırmaktadır. İnsan sayısının ama aynı zamanda ortalama ömrü uzun olan ortak sayısının artırılmasını hedeflemişlerdir.

a) Ortaklık ekonomisinde insanlar zamanlarını önce refahları için harcarlar. Bu da ortalama ömrün uzun olmasıdır. Yani nüfusun ortalama yılda ölenlere bölümüdür.

b) İkinci gaye nüfusun artmasıdır. Artan nüfusa işyeri hazırlamak da birlikte ele alınacaktır. Bu da yatırımlarla sağlanır.

c) Yatırımlar ülkeyi imar eder ve eğitim de insanları irfanlı kılar.

d) Dördüncü hedef de uygarlaşmadır. Uygarlaşma metrekare başına elde edilen gün sayısıdır.

Ortaklık ekonomisinin gayesi bunlardır.

Onlar ise insanı merkeze alamıyorlar, yapıları yahut kişileri merkeze alıyorlar.

 

YORUM

Gaye nedir?

Kapitalistlere göre kârı maksimize etme yani sermayeyi artırma, sosyalistlere göre ücreti maksimize etmedir. Sermaye niçin çalışır? Emek elde etmek için çalışır. Birinde fiyat diğerinde ücret; karmacılara göre ikisinin toplamı. Kur’an’a göre ise ikisinin çarpımı.

Kapitalistlere göre Ekonomi=Fiyat*Mal

Sosyalistlere göre Ekonomi=Ücret*Emek

Karmacılara göre Ekonomi=Fiyat*Mal+Ücret*Emek

Kur’an’a göre Ekonomi=Fiyat*Ücret

Ekonomi=Paradır diyebilirsiniz.

Bir şeyin gayesi kendisi olamaz. Allah’ın varlığı bile O’nun halkiyetine bağlıdır. Hilkat olsun diye Allah vardır. Başka türlü neden Allah var olsun. Bir varlık bir başka şey için var olur. İnsan Allah’a ibadet etsin diye vardır. Kâinat da insanların ihtiyaçları giderilsin diye vardır. Allah da kâinatı var etsin diye vardır.

Plan ve projeye göre iş yapma bunun için yapılır.

 

Öz Türkçe ile:

“Doğrusu, onların yürekleri bunun bataklığındadır ve onların bunun dışında işleri vardır, onlar onu işlemektedirler.

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Doğrusu, kalbleri bundan gamre içindedir ve onların bunun dununda amelleri vardır, onlar onlar için amel ederler.”

 

BaL QuLUvBuHuM FIy ĞaMRaTin MiN HAvÜAv VaLaHuM EaGMAvLun MiN DUvNı ÜAvLiKa HuMLaHAv GAvMiLUvNa

بَلْ قُلُوبُهُمْ فِي غَمْرَةٍ مِنْ هَذَا وَلَهُمْ أَعْمَالٌ مِنْ دُونِ ذَلِكَ هُمْ لَهَا عَامِلُونَ (63)

 

***

 

حَتَّى إِذَا أَخَذْنَا

XatTAy EiÜAv EaPaÜNAv MuTRaFIyHiM (XatTAy EiÜAv FaGaLNAvHuM)

“Ta ki ahzettiğimizde”

أَخْذ” göl gibi suyun toplandığı yer yani birikintidir veya suların toplanması için açılmış çukurdur. Almak, tutmak anlamlarında fiil olmuştur. “اتِّخَاذ” edinmek, tutulmak anlamlarındadır. “أخذ” fiil olarak bir şey almak demektir. “إِخَاذ” perçem demektir. Testinin tutma kulpudur.

أخذ” Kur’an’da 273 defa geçer, 3 defa da “خذل” geçer. 276=2*3*31

أ gücü, خ bozulmayı, ذ işareti ifade eder.

“Ahz etmek” tutuklamak demektir.

 

مُتْرَفِيهِمْ

MuTRaFIyHiM

“Mutrefleri”

تُرْفة” taze sebze veya meyve demektir. Taze sebze ve meyveler ilk çıkanlardır. Onlar pahalı olurlar. Zenginler onları alıp yerler, yoksullar ise beklerler ne zaman bollaşır onları yerler. Bunlar servette farklı yaşayanlardır. İnsanlar ilimde, ahlakta, silahta ve servette sınıflanırlar. Zekât verenler ve zekât alanlar, yönetenler ve yönetilenler, iktidarda olanlar ve halk, sonunda ahlaklılar ve ahlaksızlar. Burada zengin sınıfı yaptığımız diyor.

Bugünkü Sermaye dediğimiz sınıftır bunlar.

ت oluşumu, ر tekrarı, ف kopmadan ayrılmayı ifade eder.

Bugünün mütrefi dünyaya hükmeden uluslararası Sermaye’dir, bu ülkede de onlarla beraber olanlardır. Sömürü sermayesinden yararlananlardır.

Bunların ahzedilme zamanı gelmiştir, Dolar bugün en yüksek seviyededir, düşmek üzeredir, yakında tepetaklak gidecektir.

بِالْعَذَابِ

Bi elGaÜAvBi (Bi elFAGAvLı)

“Azab ile”

Biz azab ile ahzedeceğiz. “Sen tebliğ et, hesap bize aittir” “فَإِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُ وَعَلَيْنَا الْحِسَابُ” (Rad-40) ayetinde bildirilendir.

Adil Düzen çalışanları kendileri ortaklık işletmelerini kurarlar, semt kooperatifleri ve yüz lojmanlı apartmanlar yaparlar. Semt bonolarını çıkarırlar.

Sermaye yani mütrefler bunların bu faaliyetlerini önlemeye çalışırlar. Devlet görevlilerini bunlara saldırtır. Ortaklık çalışanları bunlarla savaşmazlar. Onlara karşı güç edinmezler. Onları ahzetmek âlemlerin rabbine aittir. أَخَذْنَا daki “نَا” zamirini kullanarak bunu sosyal ve tabii kanunlarla yapacağını ifade etmektedir.

إِذَا هُمْ يَجْأَرُونَ (64)

EiÜAv HuM YaCEaRUvNa (EiÜAv HuM YaFGaLUvNa)

“Onlar ce’r ederler.”

‘Cefa’ deyimi vardır. ‘Cayır cayır yandı’ deriz.

ج toplanmayı, أ gücü, ر tekrarı ifade eder.

Sermaye direnmeye devam ederse; siyasete, ilme ve ahlaki kuruluşlara saldırmaya devam ederse, ömrünü acı bir şekilde sona erdirecektir. Onun hükümranlık ömrü bitti. Bundan sonra ilim hükmedecek, âlimler değil ilim hükmedecek, direnenler cayır cayır yanacaklardır.

 

YORUM

Bu ayetler nazil olduğu zaman Arabistan’ın hâkimi Kureyş idi.

Kureyş tüccar demektir. Kuruş buradan gelir. Kureyş kabilesinin tüccarları Arabistan’a hâkimdiler. Bu ayetler o zaman onlara hitap etmiştir. Onlar Kur’an düzenini fazla telef vermeden kabul ettiler. Sonra da birinci Kur’an uygarlığını kurdular.

Şimdi de Kureyş’in yerini Masonlar ve Yahudi Sermayesi almıştır. Dua ederiz ki onlar da Kureyş gibi yapsın ve yerle yeksan olmasınlar.

Direnenlerin ahz olunacağını bildirmektedir. Bize düşen görev onlarla savaşmak değildir. Bize düşen görev ortaklık işletmelerini kurup insanlığa sunmaktır, insanlığı semt kooperatiflerine davet etmektir.

 

Öz Türkçe ile:

“Varlıklıları acıları ile tutukladığımızda o dem onlar inlemeye başlarlar.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ta ki mutrefleri azabımız alana dek onlar o dem ce’r ederler.” 

 

XatTAy EiÜAv EaPaÜNAv MuTRaFIyHiM Bi elGaÜAvBi EiÜAv HuM YaCEaRUvNa

حَتَّى إِذَا أَخَذْنَا مُتْرَفِيهِمْ بِالْعَذَابِ إِذَا هُمْ يَجْأَرُونَ (64)

 

***

 

لَا تَجْأَرُوا الْيَوْمَ

LAv TaCEaRUv eLYaVMa (LAv TaFGaLUv eLYaVMa)

“Elyevm ce’r etmeyin”

O gün biz onlara diyeceğiz ki; bugün ce’r etmeyin.

“O gün biz onlara diyeceğiz cümlesi” hazf olmuştur. Çünkü onlara lisan-ı kal ile değil lisan-ı hal ile söyleyeceklerdir. Yani o gün onlar artık kurtulma yolunu arayacaklar ama baştan kulak vermedikleri için artık dönüş de mümkün olmayacaktır.

Bugünkü işçilik işletmeleri ortaklık işletmelerine nasıl dönüşecek?

Güngören Belediyesi bunun örneğini verebilir. Önce Güngören Belediyesi’nin işletmeleri ortaklık işletmelerine dönüştürülür, örnek olur. Bunun için de mevcut düzene dokunulmaz. İşçilik düzeni işçilik içinde devam eder. Onu değiştirmek bize ait değildir. Biz semt kooperatifleri kurarız. Güngören halkının sorunlarını ortaklık sistemi içinde çözeriz. Belediyede çalışanlardan isteyenler bu işletmelerde genel hizmette görevlendirilir. Halk ve iş adamlarına Güngören Bonosunu kredi olarak veririz. Kabul edenler işçilikten ortaklığa geçmiş olurlar. Kabul etmeyenlerin durumları gittikçe bozulmaya başlar. Bize saldırırlar. Biz savunuruz ve Allah bizimle beraber olduğu için galip geliriz.

İşte, barış içinde, şeriat hükümleri içinde ortaklık sistemine geçmeyenler ahz olunacak ve Allah kanunları ile onlara yardım etmeyecektir.

إِنَّكُمْ مِنَّا

EinNaKuM MınNAv

“Siz bizden”

Yani sünnetullahtan yardım göremeyeceksiniz çünkü sünnetullah değişmez.

Uygarlaşmada eski düzenden yeni düzene iki şekilde geçilir.

Halk zamanla işçilikten ortaklığa geçer, eski varlıklar yok olmaz, insanlar helak olmaz. Yahut direnirler, eski mallar heder olur, direnenler helak olur ve yeni düzene öyle geçilir.

لَا تُنْصَرُونَ (65)

LAv TuNÖaRUvNa (LAvTuFGaLUvNa)

“Nusret olunmayacaksınız.”

“Nusret” cihada yardımdır. “Avn” ise işte yardımdır.

1960’larda Akevler’i kurduğumuz zaman, partiyi kurduğumuz zaman bizim başaramayacağımızı söylüyorlardı. Devlet size izin vermez; devlet verse ordu izin vermez; ordu izin verse dışarısı izin vermez diyorlardı.

‘Biz içinde bulunduğumuz ahval ve şeraiti düşünmeyeceğiz’ dedik ve yola koyulduk. Allah bizi buraya kadar getirdi. Bundan sonra da Allah onlara değil bize yardım edecektir. Onlar ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar onlar yenileceklerdir. Biz galip geleceğiz.

Biz kendi günahlarımızı biliyoruz, vaziyetimizi biliyoruz. Allah Yusuf’u kuyuya atanları dünyaya hâkim kıldı. Biz de O’na teslim olmuş bulunuyoruz. Günahlarımızı affedecek, eksikliklerimizi giderecek ve bizi muzaffer kılacak. Onlara yardım olunmayacak.

 

YORUM

Sure dayanışma genel hizmetleri ile başladı. Dayanışma ortaklıkları ile buraya geldi. Bize teavün (ortaklık) şirketleri içinde bu kurumları kurmayı emrettikten sonra onlarla ilgili olan durumumuzu haber vermektedir. Onlarla Allah kendisi hesaplaşacaktır. Bizim onları düzeltme sorunumuz yoktur.

Ergün Diler ve Fehmi Koru’nun temsil ettiği milli basının hatası burada. Bizimle meşgul olacaklarına, müspet kooperatifleri nasıl oluşturacağız üzerinde duracaklarına, onları anlatmakla gün kaybediyorlar, halkımızı boş gündemlerle işgal ediyorlar.

Sermaye buna izin vermiyor, zorunlu olarak bunu yapıyorlar.

Biz İslami bir basın oluşturma durumundayız. Akevler Dergisini çıkarmalıyız. Bu dergiye yazı yazanların sayısının artması gerekir. Dergide yazı yazanlar neden bıraktılar bilemem ama tekrar yazmaya başlamalıdırlar.

 

Öz Türkçe ile

“Bugün inlemeyin bizden size yardım edilmez.”

 

Kuran kelimelri ile

“Elyevm ce’r etmeyin size bizden nusret olunmayacak.”

 

LAvTaCEaRuv eLYaVMa EinNaKuM MınNAv LAv TuNÖaRUvNa

لَا تَجْأَرُوا الْيَوْمَ إِنَّكُمْ مِنَّا لَا تُنْصَرُونَ (65)

 

***

 

قَدْ كَانَتْ آيَاتِي تُتْلَى عَلَيْكُمْ

QaD KAvNaT EaYAvTIy TuTLAv GaLaYKuM (QaD FaGaLTuM GaLaYKuM TuFGaLu EaFGAvLIy)

 “Ayetlerimiz size tilavet olunmaktadır”

Tilavet kıraat değildir. Yorumlamak da tilavettir. (Bana göre yorumlamak tilavet değildir. Kıraat yorumlamak olabilir. Tilavet aktarmaktır, yansıtmaktır. Ayın güneşi tilavet etmesi gibi. L.Hocaoğlu) Kur’an’da anlatılanları aktarmaktır.

Mevdudi, Seyyid Kutub, Bediüzzaman, Tunahan dünyaya anlatmış, insanlığı Kur’an düzeninden haberdar etmişlerdir.

1967’den itibaren Akevler’de Kur’an düzeni üzerinde uygulamalı Ar-Ge çalışmaları başlamıştır, Necmettin Erbakan bunları ‘Adil Düzen’ olarak dünyaya duyurmuştur.

Humeyni İran’da inkılap yapmıştır.

Gorbaçov Sovyetlerde sosyalist düzeni bırakmış ama kapitalizmi de kabul etmemiştir, hala yeni düzen aranmaktadır.

Sonunda Ak Parti’nin varlığı Adil Düzen’i dünyaya duyurmuştur.

Bugün de www.akevler.org’da ortaklık düzeni anlatılmaktadır.

Reşat N. Erol Millî Gazete’de Adil Düzen ile ilgili makaleler yayınlamaktadır.

Akevler âlimleri Adil Düzen ve ortaklık düzeni ile ilgili pek çok eser yayınlamışlardır.

Ayette نَتْلُو(biz tilavet ediyoruz) demiyor. “Size tilavet ediliyor” şeklinde meçhul sığayı kullanıyor. Tilavet edenler hazf ediliyor, belirsiz halde bırakılıyor.

فَكُنْتُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ تَنْكِصُونَ (66)

Fa KüNTuM GaLAy EaGQAvBiKuM TaNKiÖUvNa (Fa FaGaLTuM GaLAy EaFGAvLıKuM TaFGıLUvNa)

“Siz ise a’kabınızda nüks ediyordunuz.”

نُكْص tedavi olduktan sonra yeniden azan yaradır.

عَقِب” ökçe demektir.

“Akibleri üzerine nüks etmek” demek başladığı bir işten vazgeçmek demektir.

ن belirsizliği, ك oluşumu, ص dayanıklılığı ifade eder.

Burada Adil Düzen’i önce kabul edip sonra ondan vazgeçenlere büyük ihtar vardır. Ortaklık işletmelerine Adil Düzene göre iş yapacaklarını vaat edip sonra vaz geçenlere ihtar vardır. Müminler hak gördükleri işten vazgeçmezler. Bazen geri çekilebilirler ama asla vazgeçmezler ve teslim olmazlar.

Şimdiki Ak Parti’nin durumu budur. Ak Partililer partiyi kurarken, özellikle Recep Tayyip Erdoğan, ‘ben Adil Düzen’den vaz geçtim, Millî Görüş gömleğini çıkardım’ demişti. ‘Millî Görüşçüler yaşlandı, artık bize devretsinler, Millî Görüşü biz temsil edelim, Adil Düzeni (İslam düzenini) biz yürütelim’ dediler. Millet de onlara bu imkânı sağladı. Ondan sonra a’kabları üzerinde nüks ettiler. Bu nüks mü idi yoksa gerçek haline geçme (şietine rücu) mi idi? Şimdi Ak Parti ve Recep Tayyip Erdoğan bunun imtihanını veriyor. Ya yeniden Adil Düzen’e ve Akevler’e dönecekler ya da a’kabına nüks edeceklerdir.

Kimileri bana ‘neden Ak Parti’ye karşısın’ diye, kimileri de ‘neden Ak Partilisin’ diyorlar. Oysa ben sadece Kur’an’ı bozuk Türkçemle başını gözünü yararak aktarıyorum. Bunu yaparken doğru ne söylüyorsam Kur’an’dan, yanlışlar ise Karagülle’dendir.

Ak Parti gerçekten büyük imtihandadır. Parti içi çatışma devam etmektedir. Erdoğan Kur’an düzeni tarafında, yakınları işçilik düzeni tarafındalar.

 

YORUM

Gerek Kılıçdaroğlu, gerekse Erdoğan daha cephelerini belirlemiş değillerdir. Her ikisinden de ben ümitliyim. Bunların birleşip ortaklık düzeninde yeni anayasa hazırlamaları gerekir. Birleştirecek kişiler de Bünyamin Demir ile Ekrem İmamoğlu’dur. Bunlar anlaşmalı ve Güngören Belediyesi’ni pilot bölge yapıp ortaklık uygulamasına başlamalıdırlar. Erdoğan’ın da Kılıçdaroğlu’nun da buna karşı çıkacaklarını sanmıyorum. Yanlarındakiler karşı çıkacaklar. İşte orada direnecekler ve ülkemizin ahz edilmesinden ülkemizi kurtaracaklardır.

Bizim Akevler olarak ise işimiz Ortaklık işletmeleri üzerinde Ar-Ge çalışmalarına devam etmek olmaktır.

Uygulamalı Ar-Ge çalışmalarımızla sonunda tam olarak hazır olduğumuzda, çalışmalara gelmeyenlerin hesabını biz değil O yani Allah görecektir.

 

Öz Türkçe ile

“Kanıtlarım size aktarılmıştı. Siz ise eskiye dönüyorsunuz.”

 

Kuran kelimeleri ile:

“Ayetlerim size tilavet olunuyordu. Siz e’kabınıza nüks ediyordunuz.”

 

QaD KAvNaT EAvYAvTIy TuTLAv GaLaYKuM Fa KüNTuM GaLAy EaGQAvBiKuM TaNKiÖUvNa

قَدْ كَانَتْ آيَاتِي تُتْلَى عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ تَنْكِصُونَ (66)

 

***

 

مُسْتَكْبِرِينَ بِهِ

MüSTaKBiRIyNa BiHIy (MüsTaFGıLIyNa BiHIy)

“Onunla istikbar ederek”

Batı dünyası Sermaye’nin aracılığı ile Kur’an düzenini keşfetmiştir.

Sanayi inkılabı ortaklık sistemine geçiş için gerekli idi. Batı’nın sanayileşmesi İslam ordularının Puvatya’da ve Viyana’da görünmesiyle başlar. Batı mağlup olduğunu kabul ederek kendisine yeni kapılar aradı, Müslümanlardan öğrendikleri ile sanayi inkılabını yaptı, İslam düzeninin ilkelerini kabul etti; serbest piyasa ve demokratik yönetim.

Şimdi ise Sermaye hâkimiyetini kaybetmemek için bu adımları geri atmaktadır.

Benzer şekilde Türkiye’de de muhafazakâr Müslümanlar müstekbirlerle birleşip işçilik sisteminde kalmayı istemektedirler. Ak Parti de Gülenciler de bunu yaptılar. Şimdi gerekli ihtarları almaktadırlar; 15 Temmuz ve İmamoğlu’nun seçilmesi birer uyarıdır.

سَامِرًا

SAvMiRan (SAvMiRaN)

“Samirivari”

“Samiren” burada haldir. Musa’nın tek Tanrı inancını bozan kişinin adı o tür davranışların aslı olarak kişiyi değil de kişinin yaptığı davranışları ifade etmektedir.

سمرgece toplantısı, gece etkinliği, gece konuşması demektir. سَامِرًا ise gece etkinlikleri yaparak anlamına gelmektedir. (L. Hocaoğlu)

Samiriy, Musa ayrılınca halkı zengin ve yoksul olarak ayırmış, zengin olanları üstün kılmak için onlardan topladığı altın ve gümüşlerle böğüren buzağı yapmıştı. Zenginlerin tanrısı olarak takdim ettiği bu buzağı sayesinde yoksulları zenginler hâkimiyetlerine almaya başlamışlardır. Samir bunu istikbaren yapmıştı.

تَهْجُرُونَ (67)

TaHCuRUvNa (TaFGaLUvNa)

“Hicret ediyorsunuz.”

Altın ve gümüşlerini verenler toplanıp tanrılarını seyrediyorlardı. Altın ve gümüşü olmayanlar ise buraya katılamıyorlardı. Onlardan hicret ediyorlardı.

Bugün de Sermaye seyahat yapmak için çok pahalı araçlar ve pahalı oteller üretmiştir. Bir profesör bile kendisi seyahat edememekte, Sermaye istediği profesörü istediği yere göndermekte yahut istediği asistanı istediği yere göndermektedir. Sonra da şu toplantılara katıldı diye onu doktor ve doçent etmektedir.

Sermaye’nin Samiriyvari düzeni işte böyle işlemektedir.

 

YORUM

Şimdi AK Parti ve Gülenciler önce Kur’an düzeni taraftarı iken halkın karşısına böyle çıkmış ve onun desteğini böyle almış iken, sonra Samiriy’e uyup halktan ve haktan hicret ettiler; birlikte olup hicret ettiler, Millî Görüş’e ve Adil Düzen’e karşı birlikte cephe aldılar, Samiriy’in yanında oldular. Ne var ki ne Ak Partililer ne de Gülenciler bunun farkında değildirler.

Musa’nın kavmi de öyle idi.

Musa gelince hemen hepsi tevbe ettiler.

Şimdi Allah bu satırları yazdırıyor ve Erdoğan’la Gülen’e ihtarını çekiyor.

Duamız Allah’ın bu ihtarını bunlar ve bunların yanında olanlar anlasınlar.

 

Öz Türkçe ile:

“Samiriyvari büyüklenerek ayrılıyorsunuz.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Onu istikbar ederek Samiren hicret ediyorsunuz.”

 

MüSTaKBiRIyNa BiHIy SAvMiRan TaHCuRUvNa

مُسْتَكْبِرِينَ بِهِ سَامِرًا تَهْجُرُونَ (67)

 

***

 

أَفَلَمْ يَدَّبَّرُوا الْقَوْلَ

EaFaLaM YadDabBaRu eLQaVLa (EaFaLaM YaTaFagGaLuv eL QaVLa)

“Kavli tedebbür etmediler mi?”

Buradaki “Kavl” Kur’an’dır ve Kur’an’ın açıklamaları olan sünnet de dâhildir.

Türklere göre bunlar tedebbür fıkhıdır, usulü fıkıhtır. Önce Türkler kavli tedebbür ettiler ve dünyanın güçlü ve uzun ömürlü devletlerini kurdular. Yine Batı Kur’an’ı tedebbür ettiği içindir ki bugün sanayi inkılabını yapmıştır ve dünyaya hükmetmektedir. Bunu Türkler de Avrupalılar da bilmektedir.

Şimdi Arapça derslerini yasaklamaktadırlar. İlahiyat ve İmam Hatiplerde klasik Arapça ve Fıkıh Usulü ile birlikte Fıkıh okutulacağına, uydurdukları esatirleri anlatarak halkı kandırmaktadırlar. Akevler’de yetişenler Akevler’e hasımlık yapıyorlar.

أَمْ جَاءَهُمْ

EaM CAvEaHuM (EaM FaGaLaHuM)

“Yoksa onlara ciet mi etti?”

Evet, Nuh’a geldi. Musa’ya geldi Araplara geldi, kitaplar geldi. Şeriat geldi.

Şimdi de onlara yeni bir şey mi geldi?

“Ciet” her yandan gelmeyi ifade etmektedir.

Akıllarına göre düzen kuruyorlar ya, değişik felsefe ile güya Avrupa müktesebatını sunuyorlar ya; orada söylenen ya eski atalara söylenendir yahut da yanlıştır, saçmadır.

Tevrat ve Kur’an’da yer almayan hükümlerin hepsi sadece batıldır, zararlıdır ve kötüdür. Değildir diyen varsa çıksınlar da bizimle tartışsınlar.

Erbakan dünyaya Adil Düzen’i anlattı, dinleyen profesörlere ücret verdi de anlattı. Onlar ilmi satarken biz ilme üste para verdik. Sonuçta dünya bugünkü çalkantıya geldi.

مَا لَمْ يَأْتِ

MAv LaM YaETıy (MAv LaM YaFGıL)

“İtyan etmeyen”

Burada “ciet” değil de “ityan” kullanılmıştır.

Bunlar toplama fikirler değildir, Allah’ın doğrudan öğrettikleridir.

Oysa filozofların sistemi değişik fikirlerin ortaya konmuş çelişkiler manzumesidir.

Kur’an’dan sonra artık bize ityan etmeyecek, bize ciet edecektir. Ne var ki bize ciet ilmi metotla elde edilenler olacak, icma ile sabit olacaktır.

İcma tektir, onun için ciettir.

İçtihatta da herkesin kendisi için tektir dolayısıyla onun için ityandır.

Onlarla bizim aramızdaki fark, biz içtihadı kendimiz için yapacağız, onlar içtihadı başkaları için yapıyorlar, ekseriyeti halka dayatıyorlar.

آبَاءَهُمُ الْأَوَّلِينَ (68)

EAvBAvEaHuMu eLEaVaLIyNa (EaFGAvLuHUMu eLEaFGaVLIyNa)

“Evvelki âbâlarına”

Yani sanayi inkılabı yapan atalarından önceki atalara gelmeyen bir şey mi geldi?

Burada “evvelîn” kaydı ile yakın atalara değil de Müslimlere Kur’an’ın ilk nesline anlamı vereceğiz. Yani fıkıhta ve fıkıh usulünde onlara yeni hükümler mi bildirildi?

‘Avrupa müktesebatı’, ‘insan hakları’ gibi Sermaye’nin sömürü düzenini buyursunlar, tartışalım. Çocuklarımıza her ikisini anlatalım. Onlar istediklerini tercih etsinler.

Kendi düzenlerinin batıl olduğunu biliyorlar, onun için söyletmiyorlar, yazdırmıyorlar.

Bizim evvelki âbâlarımızı öğrenmemiz gerektiğine işaret ediyor.

Onun için Ruhu’l-Kur’an Allah’ın en büyük nimetidir. Onu ikmal etmemiz gerekir yani fıkhı ve usulü programlaştırmamız gerekir. Örnek olarak esrar aldığı zaman haramdır, illeti şudur; delili şu ayetler olmalıdır. Abdestte niyet dediğimiz zaman “şart değildir” çıkmalıdır, delili “şartlarda kıyas geçerli değildir” çıkmalıdır.

 

YORUM

Bu ayet bize Sahabeler ve Tabiiler dönemini öğrenmemiz gerektiğine iktiza ile delalet etmektedir. Bu aynı zamanda eski şeriatların da halen devam ettiğini ifade etmektedir.

“Evvelîn” çoğulu yalnız en yakın evvelleri ifade etmez. Aksine daha öncelerini öncelikle içermiş olur.

Varsayımlar içinde ayetin manasını kavramış oluyoruz. Artık tedebbür ederek diğer hükümleri istinbat edebiliriz.

 

Öz Türkçe ile

“Sözü duymadılar mı? Yoksa önceki atalarına gelmeyen onlara mı geldi?”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Kavli tedebbür etmiyorlar mı? Yoksa evvelki âbâlarına ityan etmeyen onlara ciet mi etti?”

 

EaFaLaM YadDabBaRu eLQaVLa EaM CAvEaHuM MAv LaM YaETıy EAvBAvEaHuMu eLEavVaLIyNa

أَفَلَمْ يَدَّبَّرُوا الْقَوْلَ أَمْ جَاءَهُمْ مَا لَمْ يَأْتِ آبَاءَهُمُ الْأَوَّلِينَ (68)

 

***

 

أَمْ لَمْ يَعْرِفُوا رَسُولَهُمْ

EaM LaM YaGRiFUv RaSUvLaHuM (EaM LaM YaFGaLUv FaGUvLaHuM)

“Yoksa resullerini maruf etmediler mi?”

Buradaki resul tüm insanlığın resulü olan Kur’an resulüdür. Onun kim olduğu, neler yaptığı, nasıl peygamber olduğu çok açık bir şekilde bilinmektedir. Tarihte bozulmamış tek ilahi kitap Kur’an olduğu gibi tarihi şahsiyeti kesin olan tek peygamber de Muhammed aleyhis-selamdır, ümmi bir nebidir.

Tarihi gerçekler nasıl bilinir?

Önce o dönemden kalma yazılı metinlerle bilinir. Sonra uygarlıklarının kalıntıları ile bilinir. Mekke ve Medine kentleri halen bulunmaktadır. Her türlü kalıntılar yerindedir. İnsanlık örnek resulü bilebildikleri halde onu bilmezlikten gelmektedir.

فَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَ (69)

FaHuM LaHUv MuNKiRUvNa (Fa HuM LaHUv MuFGıLUvNa)

“Oysa onlar münkirdirler.”

Şimdi Sermaye Muhammed Peygamberin tarihi hayatını nasıl sileceği ile uğraşıyor. Gerçek tarihin ortaya çıkmaması için yazıyı değiştiriyor, eski kitapları okumayı yasaklıyor. Kendi uydurduğu tarihi zorla empoze ediyor. Akevler’in Adil Düzen’i ve Millî Görüşü yokmuş gibi bir çaba içindedir. Resulleri anlatan resulleri idam ettiriyor, hapsettiriyor.

Bugünkü Batı uygarlığı resulünü unutturma peşindedir. Muhammed Peygamberin güzel ahlakının uygulama hikâyelerine indirgediği İslamiyet’i ile resulü unutturmaktadır. Daha önce dinden bahsetmek ayıp sayılırdı, ilkel sayılırdı. Şimdi eceli yaklaştığı için onu yapamıyor, İslamiyet’i başka türlü göstererek onu engellemeye çalışıyor. Oysa Allah diyor ki; kâfirlerin hoşuna gitmese de biz nurumuzu tamamlayacağız.

Siz bu seminerleri okuyanlar ve bu suretle yazanlar, sizler bu münkirlerin çabalarını boşa çıkarıyorsunuz.

 

YORUM

Bizim görevlerimiz çok açık bir şekilde bellidir.

  1. Ruhu’l-Kur’an ve Kur’an Seminerleri üzerindeki ilmi çalışmalarımıza aksatmadan devam etmeliyiz.

2- Ortaklık düzeni üzerindeki uygulamalı Ar-Ge çalışmalarımıza devam etmeliyiz.

3- Dergimiz olan www.akevler.org çalışmalarımızı yazılı dergi halinde sunmalıyız ayrıca bir de televizyonumuz olmalıdır.

4- Bin Dil Üniversitesi’ni kurmalıyız.

Akevler’in bunu yapacak gücü vardır. Kadrosu yayın organını çıkarmaya da üniversite kurmaya da yeterlidir. Tek eksiğimiz vardır, bizi birleştirip harekete geçiren Erbakan benzeri bir liderimiz yoktur. Millî Görüş partilerini Akevler kurdu ama Akevler de Millî Görüş partileri sayesinde Akevler oldu.

Biz bu şekilde çalışmaya devam edince Allah yeniden bize nusret edecektir, ortaklık düzeni gelecektir.

 

Öz Türkçe ile

“Yoksa elçilerini tanımadılar mı? Onlar onu bilmezden geliyorlar.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Yoksa resullerini maruf etmediler mi? Oysa onlar münkirdirler.”

 

EaM LaM YaGRiFUv RaSUvLaHuM FaHuM LaHUv MuNKiRUvNa

أَمْ لَمْ يَعْرِفُوا رَسُولَهُمْ فَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَ (69)

 

***

 

أَمْ يَقُولُونَ بِهِ جِنَّةٌ

EaM YaQUvLUvNa BiHIy CinNaTün (EaM YaFGaLUvNa BiHIy FiGLaTun)

“Yoksa onda cinnet var mı diyorlar?”

Kim kime soruyor?

Allah bize soruyor. Onda yani Muhammed’de cinnet mi var diyorlar, diyor. “Ve Hum Yekûlûna” demiyor da soru şeklinde söylüyor. Çünkü şimdiki kâfirler onda cinnet var diyorlar. Şimdi onlar diyorlar ki; bunlar dini konulardır, ahiret işleridir, dünya işi değildir. Onu orada bırakın, dünyayı akılla ilimle yönetelim, ahiret işini ise bize karıştırmayalım.

Niçin diye sorarsanız, dine inanan sonra gerçekleri kabul etmez, orada saplanıp kalırlar, kanıtsız hareket ederler.

Başka bir şeyle daha karşılaşırsınız. İşlerine gelmeyen kimsenin gerçek sözleri için bu akıl hastası derler. Bu konuda birçok kimseyi akıl hastası yapmışlardır.

بَلْ جَاءَهُمْ بِالْحَقِّ

BaL CAvEaHuM BilXaqQı (BaL FaGaLaHuM Bi eLFaGLı)

“Hak ile ciet etti”

Buradaki Hak ortaklık düzenidir, İslam düzenidir, barış düzenidir, Hak düzendir.

İnsanlık evrimleşmiş, ortaklık düzeni ile olgunluk çağına ulaşmıştır.

İşçilik düzeninden ortaklık düzenine geçildikten sonra artık sosyal yapıda uygarlaşma son haddine ulaşmış olacaktır. Herkes ürününü ortaklık ambarına verecek, aldığı belge ile bankaya gidecek, onu rehin koyacak, onun yerine altın bono alacaktır. Altın bonoyu çoğaltan, çıkaran, emisyon yapan her insanın kendisi olacaktır.  Kamu ve kira payları ise sözleşmelerde ürünle tespit edilecek. Bu sistem bundan sonra değişmeyecektir.

Son Nebi bu düzeni getirmiştir.

Biz onun getirdiği bu düzeni şimdi uygulamaya çalışıyoruz.

وَأَكْثَرُهُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ (70)

Va EaKÇaRuHuM Bi eLXAqQı KAvRıHUvNa (Va EaFGaLuHuM Li eL FaGLı FAvGıLUvNa)

“Ve onların ekseri hakka karihtirler.”

KRH iri çakıllı yolu ifade eder.  Geçişi sıkıntılı ama geçişi de zorunlu.

“Kerhe” istemediği halde yapmak zorunda kaldı demektir, “mekruh” deniyor.

“Ekrehe” ise başkasının zor durumda bırakılması demektir.

كره 41 defa geçer, قرح da 3 defa geçer.

ك kevni oluşu ifade eder, ر tekrarı, ه, uçurumu yani harı ve düzlüğü ifade eder.

Hoşlanmazlar, istemezler deniyor. Burada ekserisi denmektedir. Yani insanların çoğu haktan hoşlanmazlar. Onlar isterler ki hakkın çıkarı onun olsun. Çıkar üstünlüğüne koşar, çıkar paralelliği istemezler. Yoksulları bile “yoksullarla zenginlerin bir olmasını” istemez, “zenginler yoksullardan üstün olsun ama ben zengin sınıfına geçeyim” derler.

Ak Parti bununla uğraşıyor.

Yeryüzündeki tüm devletler bunu başardığı nispette öğünüyor.

Halkıma iş verdim, imkân verdim, üretim yaptılar, hem kendileri refah içinde yaşadılar hem de halkımızı ve tüm insanların refah dayanışmasına katkıda bulundum diye öğüneceğine, faizli düzende çalışmadan imkân buldum sizi refahta yaşattım diyor! Refahta yaşattım değil, üretimi artırdım diyecektir. Yeni hastaneler yaptım diyeceğine, ülkedeki bal üretimini artırdım, hasta sayısı şu kadar azaldı, hastaneler boş kaldı ve kapandı demesi gerekir.

Bir de birincisinde “بِالْحَقِّ” diyor, ikincisinde “لِلْحَقِّ” diyor. Hak için kârihtirler yani hakkın lehine olan şeylerden hoşlanmıyorlar. Hakkı Muhammed Peygamberin getirmesine bir şey demiyorlar, Hakkın kendisinin gelip uygulanmasından hoşlanmıyorlar.

Ayette geçen önemli bir vurgu Hak kelimesinin tekrarıdır. Bu şunu göstermektedir, Muhammed Peygamberin getirdiklerinden başka da hak vardır. Yani diğer kitaplar ve dinler de haktır. Onlar yalnız Kur’an’dan değil diğer hak dinlerden de hoşlanmıyorlar. Onlar sadece İslam dinine değil, hakka ve barışa da düşmandırlar.

 

YORUM

Kur’an üçüncü binyılın başını anlatırken buradaki firavunun hâkim gücünü anlatmaktadır. Bize bu şartlar altında ne yapacağımızı hakkında yol göstermektedir. Geçmişi anlattıktan sonra günümüze geldi ve şimdi de bugünkü durumu anlatmaktadır.

Sure bugünkü insanlığı anlatarak bitecektir.

Biz de bu sure ile günümüzü öğrenecek ve olayları normal karşılayacağız. Olanlar bizi ne sevindirmeli ne de üzmelidir. Biz işimize bakalım.

 

Öz Türkçe ile

“Onda delilik mi var diye söylüyorlar. Doğrusu onlara gerçek geldi ve onların çoğu gerçekten tedirgindirler.”

 

Kur’an kelimeleri ile

“Yoksa onda cinnet mi var diye kavl ediyorlar. Doğrusu onlara hak ciet etti ve onların ekseri hakka karihtirler.

 

EaM YaQUvLUvNa BiHIy CinNaTün BaL CAvEaHuM BiLXaqQı Va EaKÇaRuHuM Li eLXAqQı KAvRıHUvNa

أَمْ يَقُولُونَ بِهِ جِنَّةٌ بَلْ جَاءَهُمْ بِالْحَقِّ وَأَكْثَرُهُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ (70)

 

İstanbul; 03 Ağustos 2019

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

resatnurierol@gmail.com

www.akevler.org (0532) 246 68 92

 

 


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
30.09.2019
10:58

1967...1968...1969...AKEVLER 53 YILDIR ÇALIŞIYOR...2017...2018...2019

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 1025

“ADİL DÜZEN” III. BİNYIL MEDENİYETİ PROJESİDİR

“VE BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

Haftalık Seminer Dergisi; 1025. Hafta - 03 Ağustos 2019 - Fiyatı: www.akevler.orga tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR.. ÇOĞALTABİLİR.. DAĞITABİLİRSİNİZ...

“ADİL DÜZEN” UYGULAMALARI YAPMAK İÇİN BİZLERE DANIŞABİLİRSİNİZ...

 

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 1025. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?”      (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.”      (Hadis)

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİ,  Zafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA / İSTANBUL    Tel: (0212) 452 76 51

Tefsir Seminer Notları Yenibosna’da Cumartesi akşamları okunup tartışılmaktadır.

GAYEMİZ: Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada “OKUNMASI, ANLAŞILMASI VE UYGULANMASI”DIR. - ADİL DÜZEN ÇALIŞANLARI

 

***

 

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI

Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti ve Akevler

***

Prof. Dr. Ruşen Gezici’nin vefatı vesilesiyle

Süleyman KARAGÜLLE

 

***

 

*SEBÎLU’R-REŞÂD” / MAKALELER

Süleyman Arif Emre ve Millî Görüş İnkılabı…

Süleyman Arif Emre ve Millî Görüş İnkılabı - 2

KUR’AN VE İLİM 1025’inci hafta seminerinden

‘Kökü mazide olan atiyim’ çalışmaları yapılmalı

Ruşen Gezici’yi de Rahmeti Rahmana uğurladık

Zalim düzenden ADİL DÜZEN’e geçmek için…

Reşat Nuri EROL

 

***

 

MÜMİNUN SÛRESİ- 9. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

قَدْ أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ (1) الَّذِينَ هُمْ فِي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَ (2) وَالَّذِينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَ (3) وَالَّذِينَ هُمْ لِلزَّكَاةِ فَاعِلُونَ (4) وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ (5) إِلَّا عَلَى أَزْوَاجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ (6) فَمَنِ ابْتَغَى وَرَاءَ ذَلِكَ فَأُولَئِكَ هُمُ الْعَادُونَ (7) وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ (8) وَالَّذِينَ هُمْ عَلَى صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ (9) أُولَئِكَ هُمُ الْوَارِثُونَ (10) الَّذِينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ (11) وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ مِنْ سُلَالَةٍ مِنْ طِينٍ (12) ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً فِي قَرَارٍ مَكِينٍ (13) ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَامًا فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْمًا ثُمَّ أَنْشَأْنَاهُ خَلْقًا آخَرَ فَتَبَارَكَ اللَّهُ أَحْسَنُ الْخَالِقِينَ (14) ثُمَّ إِنَّكُمْ بَعْدَ ذَلِكَ لَمَيِّتُونَ (15) ثُمَّ إِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ تُبْعَثُونَ (16) وَلَقَدْ خَلَقْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعَ طَرَائِقَ وَمَا كُنَّا عَنِ الْخَلْقِ غَافِلِينَ (17) وَأَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً بِقَدَرٍ فَأَسْكَنَّاهُ فِي الْأَرْضِ وَإِنَّا عَلَى ذَهَابٍ بِهِ لَقَادِرُونَ (18) فَأَنْشَأْنَا لَكُمْ بِهِ جَنَّاتٍ مِنْ نَخِيلٍ وَأَعْنَابٍ لَكُمْ فِيهَا فَوَاكِهُ كَثِيرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ (19) وَشَجَرَةً تَخْرُجُ مِنْ طُورِ سَيْنَاءَ تَنْبُتُ بِالدُّهْنِ وَصِبْغٍ لِلْآكِلِينَ (20) وَإِنَّ لَكُمْ فِي الْأَنْعَامِ لَعِبْرَةً نُسْقِيكُمْ مِمَّا فِي بُطُونِهَا وَلَكُمْ فِيهَا مَنَافِعُ كَثِيرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ (21) وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَ (22) وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَى قَوْمِهِ فَقَالَ يَاقَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ أَفَلَا تَتَّقُونَ (23) فَقَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِهِ مَا هَذَا إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُرِيدُ أَنْ يَتَفَضَّلَ عَلَيْكُمْ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَأَنْزَلَ مَلَائِكَةً مَا سَمِعْنَا بِهَذَا فِي آبَائِنَا الْأَوَّلِينَ (24) إِنْ هُوَ إِلَّا رَجُلٌ بِهِ جِنَّةٌ فَتَرَبَّصُوا بِهِ حَتَّى حِينٍ (25) قَالَ رَبِّ انْصُرْنِي بِمَا كَذَّبُونِ (26) فَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِ أَنِ اصْنَعِ الْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا فَإِذَا جَاءَ أَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُ فَاسْلُكْ فِيهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَأَهْلَكَ إِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ مِنْهُمْ وَلَا تُخَاطِبْنِي فِي الَّذِينَ ظَلَمُوا إِنَّهُمْ مُغْرَقُونَ (27) فَإِذَا اسْتَوَيْتَ أَنْتَ وَمَنْ مَعَكَ عَلَى الْفُلْكِ فَقُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي نَجَّانَا مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ (28) وَقُلْ رَبِّ أَنْزِلْنِي مُنْزَلًا مُبَارَكًا وَأَنْتَ خَيْرُ الْمُنْزِلِينَ (29) إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ وَإِنْ كُنَّا لَمُبْتَلِينَ (30) ثُمَّ أَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قَرْنًا آخَرِينَ (31) فَأَرْسَلْنَا فِيهِمْ رَسُولًا مِنْهُمْ أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ أَفَلَا تَتَّقُونَ (32) وَقَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِهِ الَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَاءِ الْآخِرَةِ وَأَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا مَا هَذَا إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ (33) وَلَئِنْ أَطَعْتُمْ بَشَرًا مِثْلَكُمْ إِنَّكُمْ إِذًا لَخَاسِرُونَ (34) أَيَعِدُكُمْ أَنَّكُمْ إِذَا مِتُّمْ وَكُنْتُمْ تُرَابًا وَعِظَامًا أَنَّكُمْ مُخْرَجُونَ (35) هَيْهَاتَ هَيْهَاتَ لِمَا تُوعَدُونَ (36) إِنْ هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوثِينَ (37) إِنْ هُوَ إِلَّا رَجُلٌ افْتَرَى عَلَى اللَّهِ كَذِبًا وَمَا نَحْنُ لَهُ بِمُؤْمِنِينَ (38) قَالَ رَبِّ انْصُرْنِي بِمَا كَذَّبُونِ (39) قَالَ عَمَّا قَلِيلٍ لَيُصْبِحُنَّ نَادِمِينَ (40) فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ بِالْحَقِّ فَجَعَلْنَاهُمْ غُثَاءً فَبُعْدًا لِلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ (41) ثُمَّ أَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قُرُونًا آخَرِينَ (42) مَا تَسْبِقُ مِنْ أُمَّةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ (43) ثُمَّ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَى كُلَّمَا جَاءَ أُمَّةً رَسُولُهَا كَذَّبُوهُ فَأَتْبَعْنَا بَعْضَهُمْ بَعْضًا وَجَعَلْنَاهُمْ أَحَادِيثَ فَبُعْدًا لِقَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ (44) ثُمَّ أَرْسَلْنَا مُوسَى وَأَخَاهُ هَارُونَ بِآيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُبِينٍ (45) إِلَى فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا عَالِينَ (46) فَقَالُوا أَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَابِدُونَ (47) فَكَذَّبُوهُمَا فَكَانُوا مِنَ الْمُهْلَكِينَ (48) وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ (49) وَجَعَلْنَا ابْنَ مَرْيَمَ وَأُمَّهُ آيَةً وَآوَيْنَاهُمَا إِلَى رَبْوَةٍ ذَاتِ قَرَارٍ وَمَعِينٍ (50) يَاأَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحًا إِنِّي بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ (51) وَإِنَّ هَذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ (52) فَتَقَطَّعُوا أَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ زُبُرًا كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ (53) فَذَرْهُمْ فِي غَمْرَتِهِمْ حَتَّى حِينٍ (54) أَيَحْسَبُونَ أَنَّمَا نُمِدُّهُمْ بِهِ مِنْ مَالٍ وَبَنِينَ (55) نُسَارِعُ لَهُمْ فِي الْخَيْرَاتِ بَلْ لَا يَشْعُرُونَ (56) إِنَّ الَّذِينَ هُمْ مِنْ خَشْيَةِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَ (57) وَالَّذِينَ هُمْ بِآيَاتِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَ (58) وَالَّذِينَ هُمْ بِرَبِّهِمْ لَا يُشْرِكُونَ (59) وَالَّذِينَ يُؤْتُونَ مَا آتَوْا وَقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ أَنَّهُمْ إِلَى رَبِّهِمْ رَاجِعُونَ (60) أُولَئِكَ يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَهُمْ لَهَا سَابِقُونَ (61)

 

***

 

وَلَا نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلَّا وُسْعَهَا وَلَدَيْنَا كِتَابٌ يَنْطِقُ بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ (62) بَلْ قُلُوبُهُمْ فِي غَمْرَةٍ مِنْ هَذَا وَلَهُمْ أَعْمَالٌ مِنْ دُونِ ذَلِكَ هُمْ لَهَا عَامِلُونَ (63) حَتَّى إِذَا أَخَذْنَا مُتْرَفِيهِمْ بِالْعَذَابِ إِذَا هُمْ يَجْأَرُونَ (64) لَا تَجْأَرُوا الْيَوْمَ إِنَّكُمْ مِنَّا لَا تُنْصَرُونَ (65) قَدْ كَانَتْ آيَاتِي تُتْلَى عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ تَنْكِصُونَ (66) مُسْتَكْبِرِينَ بِهِ سَامِرًا تَهْجُرُونَ (67) أَفَلَمْ يَدَّبَّرُوا الْقَوْلَ أَمْ جَاءَهُمْ مَا لَمْ يَأْتِ آبَاءَهُمُ الْأَوَّلِينَ (68) أَمْ لَمْ يَعْرِفُوا رَسُولَهُمْ فَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَ (69) أَمْ يَقُولُونَ بِهِ جِنَّةٌ بَلْ جَاءَهُمْ بِالْحَقِّ وَأَكْثَرُهُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ (70)

 

***

 





Son Yorumlanan Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 4506 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 3387 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 3781 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3206 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3090 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3225 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 6056 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 4554 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 3480 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 2992 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3150 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4007 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 3557 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 3901 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 3963 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 3994 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 3821 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 2878 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 3688 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3070 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 4430 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3311 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 4452 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 4246 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 3609 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4216 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 4560 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4136 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 3900 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 3819 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 3745 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 4533 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 3461 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 2974 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 4600 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 3631 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 4424 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3173 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3039 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 4435 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 4881 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 3824 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3347 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 3787 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4005 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 3517 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 3574 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 3624 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4006 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 8364 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53