Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1023
Müminun Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
20.07.2019
2346 Okunma, 1 Yorum

MÜMİNUN SÛRESİ- 7. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ 

ثُمَّ أَرْسَلْنَا مُوسَى وَأَخَاهُ هَارُونَ بِآيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُبِينٍ (45) إِلَى فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا عَالِينَ (46) فَقَالُوا أَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَابِدُونَ (47) فَكَذَّبُوهُمَا فَكَانُوا مِنَ الْمُهْلَكِينَ (48) وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ (49) وَجَعَلْنَا ابْنَ مَرْيَمَ وَأُمَّهُ آيَةً وَآوَيْنَاهُمَا إِلَى رَبْوَةٍ ذَاتِ قَرَارٍ وَمَعِينٍ (50)يَاأَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحًا إِنِّي بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ (51) وَإِنَّ هَذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ (52)

 

***

 

ثُمَّ أَرْسَلْنَا

ÇümMa EarSaLNAv (ÇümMa EaFGaLNAv)

“Sonra irsal ettik”

Kur’an, resullerin irsalinden ve ba’s edilmesinden bahsetmektedir. Bu surede بعث kökü ile gelen kelimeler ahirette dirilme için getirilmektedir. Peygamberlerin irsal edildiğinden bahsetmektedir. Nuh Peygamber’den bahsederken وَلَقَدْ getirilmiş, diğer peygamberlerin isimlerini ise zikretmeyerek sadece  ثُمَّأَرْسَلْنَاile getirmiştir. Aher karnın resullerinden sonra resulleri irsal ettiğini söylemektedir. Şimdi ise yine لَقَدْ ile tekrar etmeyerek Musa ve Harun’un ismini zikrederek irsal ettik demektedir.

Uygarlaşma Nuh Peygamber ile başlamış ve ilk uygarlaşma Musa ve Harun’da sona ermiştir. Nuh’a kadar kişi yönetimi vardı, yazılı hukukları yoktu. İlk defa yazılı hukuku Nuh Peygamber getirmiştir. Ne var ki bu yazılı hukuk Cebrail tarafından yazılmamıştır. Nuh Peygamber ve ondan sonra gelen resuller kendileri kitaplar yazdılar. Yani bizdeki sünnete benzer bir durum vardır, manası Allah’a ait ama sözler resullere ait.

Gerçi Musa’nın sahifelerinden bahsetmekte ise de bu sahifeler bizdeki Buhari ve Müslim benzeri olabilir yahut sadece Musa’nın uygulaması için İbrahim’e yazdırılmış ve Sina’da levhalar halinde konmuş olabilir.

مُوسَى وَأَخَاهُ هَارُونَ

MuvSAv Va EPAvHu HAvRuNa (FuGLAv Va FaGaLaHUv FAGUvLa)

“Musa ve ehisi Harun’u”

Başlangıçta Musa görevlendirilmiş, Harun sonra Musa’nın talebi üzerine ona eklenmişti. Burada ise “Biz irsal ettik” denmektedir. Aslında Musa talep etmese de Harun’u görevlendirecekti ama Musa’nın talebi ile görevlendirmiş bulunmaktadır.

Allah bir şey yaptırmayı irade edince önce ilham edip ona dua ettirir, duasını kabul etmiş olur. Bizim için de böyledir. Birçok şeyin olmasını isteriz, dua ederiz, o da olur. Buradaki hikmet bir başbakanın nasıl atanacağı konusudur. Başkan önerir meclis de kabul ederse başbakan atanmış olur.

Meclisin kabulü ise meclisteki tüm üyelerin bakanları seçmesiyle olur. Bakan olacaklara oy verirler, yeter sayıyı dolduran bakan olmuş olur. Herkes birine oy vermek zorundadır ya da yeter sayıyı doldurmak için oyunu başkasına devretmek zorundadır. Böylece tüm meclisin temsil edildiği hükümet kurulmuş, başbakan da güvenoyu almış olur. Başbakanın belli sayıda kişileri veto etme yetkisi vardır. Onu seçenler başkasını seçme durumundadırlar.

Buradaki ikinci nokta olarak “kardeşi” kelimesini zikretmesidir. Başkan başbakanı seçerken ona yakın birisini seçebilir. Ehilse onu seçmelidir.

بِآيَاتِنَا

Bi EAvYATiNAv (Bi EaFGAvLıNAv)

“Ayetlerimizle”

Ev sahibi evi kilitlemiş ve anahtarı bir yere saklamıştır. Gönderdiği kimseye, “Anahtarı orada bir yere koydum, bul da aç.” derse, bulması hemen hemen imkânsızdır ama ona yeri tarif ederse, “Şu taşın altındadır” derse, o da gider o taşın altına elini koyar, anahtar varsa alır ve eve girer. Ayet işte budur. Trafik işaretleri işte budur. Trafik işaretlerine uyarsanız istediğiniz adrese ulaşırsınız. Bugünkü navigatörler birer ayettir. Navigatör bize “sağa dön”, “sola dön” der ve ona uyarsak sonunda menzile varırız.

Peygamberler hep bunu yapmışlardır. Trafik işaretlerini göstermişlerdir. Peygamberlere uyanlar kurtulmuş, uymayanlar helak olmuştur.

Biz şimdi diyoruz ki; işçilik sisteminden vazgeçin, ortaklık sistemine geçin. Kur’an’ın emri budur diyoruz. Ayetleri okuyoruz. ‘Teavenu’ emrini (Maide, 5/2) bildiriyoruz. Gidip taşın altına el sokmamakta ısrar ediyorlar. Sonuç olarak Nuh’un kavmine, Firavunun başına gelenler onların da başına gelecektir.  

وَسُلْطَانٍ مُبِينٍ (45)

Va SuLOAvNın MuBIyNin (Va FuGLAvNın FuGIyLın)

“Ve mübin sultanla”

آيَات ile سُلْطَانbaşka şeylerdir. وَ ile atfedilmiştir. Ayetlerde gidip görmenin dışında bir kanıt yoktur. Oysa sultan ise ilmi ispatlar içermektedir.

سلط kökü bizdeki “salata” kelimesinden ileri gelmektedir. Güç anlamına gelir. سُلْطَان siyasi güçtür.

Firavun sahirleri Musa’yı tasdik ettiler. Böylece Firavuna karşı birden siyasi güç kazandı. Bu güç silahla elde edilen bir güç değildir. Bu gösterdiği mucize ile elde edilmiş bir güçtür. Bugün bizim için siyasi güç ekonomideki başarımız olacaktır. Krizler dünyayı kasıp kavururken bizim yüz lojmanlı işyeri apartmanları sıkıntı çekmeden yaşayacaktır.

Yalova’da buna doğru adımlar atıyoruz. 1) Nusret Karaca, 2) Abdullah Turan, 3) Hüseyin Bağdatlı, 4) İbrahim Afganlı, 5) Murat Afganlı artık yerleşmiştir, beş kişilik çalışanımız var. Ayrıca Süleyman Karagülle haftanın beş günü oradadır. Süleyman Akdemir haftanın iki günü oradadır. Osman Aydın fırsat buldukça oradadır.

Bunların dışında üç kişi daha vardır. Bunlar çalışmalarımıza ayak uyduracak durumdadırlar ama dışarıdadırlar. Fırsat buldukça hem de borç takarak gidiyorlar. Onlar da gelebilirler. Mustafa Çoruh, Selami Kasımoğlu ve Turgay Çoruhlu. Bunlar teknik bakımdan çalışabilirler ama henüz bize katılacak durumda değildirler.

Bizim sultanımız olarak, Kur’an’ın mucizesi ortaklık sistemine göre işletme kurmuş olacağız. Sermaye’nin ve silahın şirketlerini yenecektir. Kendimiz kendi semtlerimize çekileceğiz. Çöllerde yaşayacağız. Gün gelecek arzı mev’ud İbrahim’in ülkesi bizim olacak.

 

YORUM

Sümerlerin Mezopotamya’ya gelmesiyle Mezopotamya’da uygarlaşma başlamış ve site devletleri kurulmuştu. Sonra ulusal devlete ulaşılmış ama bu bir federasyon şeklinde olmuştur. Yani siteler gene varlıklarını korumuşlar, sadece birleşip ortak devlet oluşturmuşlardı.

Mısır’da durum farklı idi. Nil’in taşması ve kışın Mısır halkının kendi başlarına yaşamaları mümkün olmadığı için siteleri olmayan merkezi devlet oluştu. Kral halkı çalıştırıyor, ücret veriyor, sonra onlar satıyordu. Sosyalist bir devlet idi. Yani Mezopotamya liberalizmle başlamış, zamanla kapitalizme dönüşmüştü. Mısır’da ise sosyalist olarak merkezi devlet yönetimi oluşmuştu.

Musa Peygamber bu iki medeniyeti sentez etmekle görevlendirilmiştir. Mısır’da sarayda yetişmişti. Mezopotamya’da evlenmiş ve orada Şuayb’ın yanında eğitim almış, iki medeniyeti de öğrenmişti. İşte, İsrail oğulları çölde yaşadıkları dönemde bu iki medeniyetin sentezi olarak devlet aşamasına ulaştılar.

Türkiye de Tanzimat’la Batılılaşmaya başlamış ve Cumhuriyetle Batıyı öğrenmiştir. Bediüzzaman ve Süleyman Tunahan’ın öğretileri ile İslamiyet’i yaşatmıştır.

Akevler bunları sentez ederek ‘Adil Düzen’ olarak ortaya koydu. Necmettin Erbakan bunu dünyaya tanıttı. Şimdi Davut ve Süleyman dönemine gebeyiz.

İnsanlık ikinci Kur’an uygarlığı ile üçüncü binyılını yaşayacaktır.

 

Öz Türkçe ile:

“Sonra Musa ve kardeşi Harun’u belgelerimizle ve kesin güçle gönderdik.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Sonra Musa ve ehisi Harun’u ayetlerimizle ve mübin sultan ile irsal ettik.”

 

ÇümMA EaRSaLNAv MUvSAv Va EaPAvHu HAvRuNa BiEAvYAvTiNa Va SuLOAvNın MuBIyNın

ثُمَّ أَرْسَلْنَا مُوسَى وَأَخَاهُ هَارُونَ بِآيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُبِينٍ (45)

 

***

 

إِلَى فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ

EiLAv FıRGaVNa Va MaLaEiHIy (EiLAv FiGLaVNa)

“Firavuna ve meleine”

Mısır, yukarı Mısır ve aşağı Mısır diye iki krallık olarak yönetiliyordu. Sonradan bu iki krallığın kralı tekleşti. Yine ayrı devlet idiler ama kralları bir idi. Bundan sonra krallarına ‘Firavun’ demeye başladılar.

فَرْع dal demektir, فِرْعَوْنَ iki dallı anlamına gelir.

Yusuf Mısır’a, birleşmeden önce gitmişti. Henüz kralların adı firavun değildi. Aşağı Mısır, yukarı Mısır’a teslim oldu ve kral ‘Firavun’ adını aldı. Musa firavunlar zamanında gelmiştir.

Topluluklarda yaşlı, tecrübeli, bilgili kişiler resmi hiçbir yetkileri olmadığı halde toplulukta etkili olmaya başlarlar. Bunlar meleidir. Bunlar halkı kendilerine saydırmak için başkanı büyütürler. Ona olağanüstü yetkiler yüklerler. Kendileri yapar “O yaptı” derler.

İngiltere’deki Lordlar Kamarası budur, İngiliz Krallığı budur.

Türkiye’de Mustafa Kemal’e bu olmuştur. İnkılapları Sermaye yapmıştır ama fatura Mustafa Kemal’e kesilmiştir.

Bugün Türkiye’de AK Parti budur. Erdoğan Başkan yapıldı, yetkili kılındı ama faizli sisteme onun rızası olmadan onun adına geçildi. Şimdi Sermaye yapıyor, fatura Albayrak’a kesiliyor.

Bu durum nasıl çözülecek, kim çözecek?

Semt kooperatifleri ve hicret demokrasisi çözecektir. Yani melei olacak, başkan olacak ama her semtin ve bucağın ayrı melei ve başkanı olacak. Semtlerde oturanlar oranın mülküne malik değiller. Yani hicret çok kolaylaşmıştır. Halk başkanları ve melei seçme durumundadır. Dayanışma sorumluları Kur’an düzeninin meleidirler.

İmam ve melei sosyal olaydır. Bunlarsız topluluk olmaz. Sadece bunların oluşumu şeriata uygun olur veya olmaz. Melei sünnetullahı değiştirmeyi denemiş ama başaramamıştır. Biz sünnetullahın içinde çözüm buluyoruz.

فَاسْتَكْبَرُوا

Fa iSTaKBaRUv (Fa iSTaFGaLUv)

“İstikbar ettiler”

Topluluğun yaşlıları ve bilgili olanları melei olurlar. Bu normal olaydır. Topluluklar tabii melei yerine babadan oğluna intikal eden veya vasiyetle istediğine devreden bir kurum haline dönüşür. Artık iki sınıf oluşur, melei sınıfı doğar, babadan oğula intikal eder. Hindistan’daki kast, İngiltere’deki lordlar kemikleşir.

Türkiye’de Osmanlılar meleiye dayanmadılar, çevrelerini kendi atadıkları kimselerle oluşturdular, bundan dolayı en uzun ömürlü hanedan oldular.

Mustafa Kemal bunlara cephe aldı ve kendi meleini oluşturmaya çalıştı. Bu da milli ordudur. Halen Türkiye’nin melei ordudur, milli ordudur. Türkiye’nin ordu dışı melei askere gitmedikleri için askerler Türk halkından oluşmaktadır. Türkiye’nin melei milli olduğu için devlet de milli devlet olmaktadır.

İstif’al babı istek babıdır, اكْتَبَرُوا demiyor, اسْتَكْبَرُواdiyor.

اكْتَبَرَ gerçekten kübaradan olmaktır.

اسْتَكْبَرَ ise kübaradan olmayı istemedir.

Bugün dünyada böyle bir düzen vardır. Yahudi sermayesi parasıyla istikbar etmektedir, silahı da emrine almaktadır. Ne var ki bu yanlıştır. Ömrü son bulmaktadır.

Kübaradan olmanın doğal kanunları vardır. Önce bilgidir, sonra yapmadır, sonra tecrübedir ve nihayet sonuncusu halkın onu kebir görmesidir. Kendisi istikbar edebilir. Tekbir edilebilir.

وَكَانُوا قَوْمًا عَالِينَ (46)

Va KAvNUv QaVMan GAvLIyNa (Va FaGaLUv FaGLan GaLIyNa)

“Ve a’li bir kavim oldular.”

Yani kendi ülkelerinde istikbar ettiler, sonra da dünyada üstün bir ulus oldular.

Bugün ABD’liler, dün Sovyetler, daha önce İngilizler hep üstün olmaya çalıştılar. Araplar fethettikleri ülke halkını Araplaştırdılar. Batılılar fethettikleri ülkede yalnız bir topluluk olur. Türkler ise fethettikleri ülke halkıyla kaynaşırlar.

Çinliler de öyledir. Bugün bile Çin ekonomik çıkarları için savaşmaktadır. Halkını hiçbir zaman diğer insanlardan farklı görmemektedir. Asırlarca Çin’i Moğollar yönettiler ama Çinlileştiler, Çinlileri Moğollaştıramadılar.

 

YORUM

Musa ve Harun da Nuh uygarlığının devamı şeklinde gelen peygamberlerdir. Kitap yönetimi yerine sünnet yönetimi vardır. Bununla beraber diğer peygamberler kendi kabileleri ile savaştılar. Musa ve Harun ise başka kavimle mücadele ettiler. Musa ve Harun’un Firavundan istedikleri tek şey vardı, “Bizi serbest bırak, gidelim.” diyorlar, Firavun engelliyordu.

Biz Akevler’i kurduğumuz zaman tek istediğimiz şey kendi köyümüzde, kendi çölümüzde istediğimizi yaşamaktan ibaretti ama bırakmadılar. Partiyi kurduk, mücadelemizi vermeye başladık ve günümüze kadar ulaştık. Şimdi semt kooperatiflerine geçelim diyoruz. Yani bizim çölümüz semt kooperatifleri olacaktır. Sermaye bunu önlemeye çalışıyor. Biz denizi geçeceğiz ve bizimle olmayanlar boğulacaklardır. Sermaye boğulmasa bile ordusu kalmayacaktır.

İsrail oğulları kendilerini üstün ırk kabul ediyor, âliyn olma çabasındalar.

Evet, İsrail oğulları diğer kavimlerden daha faziletli bir kavimdir ama üstün ırk değildir. Kendilerine farklı görev verilmiştir. Görevini yerine getirdiği takdirde faziletlidir ama âliyn olmaya kalkıştığı anda Firavunun akıbetine uğrar.

Bundan elli sene önce sosyalizmin ve kapitalizmin sona ereceğini yazdım. Doksanlarda sosyalizm sona erdi. Şimdi de kapitalizm sona erecektir. O zamanki bilgilerimde işçiliğin sorunları çözemeyeceği ve ortaklığın sorunları çözeceğini bilmiyordum. Ortaklığı sadece kendi kendimize özgürce yaşamak için seçtik. Bugün ise ortaklığın üçüncü binyıl uygarlığının temelini teşkil ettiğini biliyoruz.

Bugünün Firavunu derin Sermaye’dir. Melei ise Mason Locaları, Bilderberg ve Anadolu kulüpleridir. İstikbar ediyorlar ve âliyn kavim oluyorlar. Nuh’un kavmi helak oldu. Firavunun ordusu helak oldu. Tevrat’ta bir daha tufan olmayacağı yazılıdır. O halde bugün denizde gark olmayacaklar. Biz semt kooperatiflerini kurup semtler çölüne taşındığımızda Sermaye’nin de hükümranlığı bitmiş olacaktır. Varlığını Firavun gibi sürdürecek. Büyük İskender’e kadar sürdürecek.

 

Öz Türkçe ile:

“…Firavun ile aksakallılarına. Büyüklendiler ve yüce ulus oldular.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“…Firavun ve meleine. İstikbar ettiler ve a’li bir kavm oldular.”

 

EiLAv FıRGaVNa Va MaLaEiHIy FaSTaKBaRUv Va KAvNUv QaVMan GAvLIyNa

إِلَى فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا عَالِينَ (46)

 

***

 

فَقَالُوا

Fa QAvLUv (Fa FaGaLUv)

“Kavl ettiler”

Firavun ve melei kendi aralarında istişare etmişler ve onların anlayacakları bir karar almışlardır. Birisi bir şey der topluluk da susarsa, o topluluk onu kabul etmiş olur. Karar şekillerinden biri de budur. Buna ‘maşeri karar şekli’ diyoruz.

Biri bir şey söylerse veya yaparsa ve kimse itiraz etmemişse, ondan sonra gelenler onu örnek alarak başka delil yoksa onu uygularlar. Bu da ‘içtihat’ demektir. Karar şekillerinden biridir. Topluluğa arz ediyorsun, sükût ikrardan geliyor.

Bu karar şeklinde de biri çıkar, aksi içtihat yapar, aksini uygularsa, artık o örnek karar olmaz. Birbirinden farklı karar yoksa delilsiz kabul edilebilir ama iki farklı uygulama varsa artık onlardan hiçbiri delilsiz kabul edilemez.

İlk uygulayandan sonra onu kabul edip uyanlar devam eder. Yaygınlaştıktan sonra ilk uygulayanın nesli sona erdiğinde artık o maşeri karardır. Maruf olmuştur. Bunun değişmesi için ittifak veya istişari karara gerek vardır.

أَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا

EaNuEMiNu LiBaŞaRaYNı MiÇLiNAv (EaNuFGıLu LıFaGaLaYNı FıGLıNAv)

“Mislimiz iki beşere mi iman edeceğiz?”

Arapça dilinin özelliği, bir kelimenin değişik işlek kurallar içinde çoğaltılmasıdır. Bunların başında vezin dediğimiz kalıplar gelmektedir. Bunlar aynı masdarda çoğaltılan kelimelerdir. Bablarda ise yeni mastarlar üretilir. Ondan sonra da harfi cerler kullanılarak mastarlar değişik manalar alırlar. نُؤْمِنُkelimesi ifal babındandır, muzari kalıbında yer alır.  أَمِنَلَهُ kelimesi olduğu gibi آمَنَلَهُ kelimesi de vardır.

أَمِنَلَهُ derseniz bir şeyi ona emanet bırakmış olursunuz.

لَهُآمَنَ  dediğiniz zaman söylediği söze güvenmek ve “Bu, bunu doğru söylüyor” deyip ona göre hareket etmektir.

Sokakta birisine yol sorarsınız, o da gösterir, siz işte ona iman etmiş olursunuz.

“Bizim gibi iki kişiye mi inanacağız?” derler. Mısır mantığında kral tanrının oğludur. Tanrı da güneştir. Melei ise onun takdis ettiği kimselerdir. Musa ve Harun ise sıradan kişilerdir. Yetmemiş gibi bir de Mısır’ın köleleridirler.

وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَابِدُونَ (47)

Va QaVMuHuMAv LaNAv GAvBiDUvNa (Va FaGLuHuMAv LaNAv FAvGıLIyNa)

“Ve ikisinin kavmi bize a’biddirler.”

İbrahim ile Davut arasında 1000 sene vardır. Musa ile Davut arasında iki üç asır vardır. Yusuf ile Musa arasında en az beş asır vardır, bu 20 nesil eder.

Yusuf’un onlara sağladığı imkânlarla İsrail oğulları süratle artmışlardır. Ayrıca on iki kardeşten başka diğer Yahudiler de Mısır’a göç etmişlerdir. Mısır’da refah olduğu için yalnız İsrail oğulları değil diğer yabancılar da gelmişlerdir.

1950’de İstanbul 1 milyondu, şimdi 20 milyondur. O zaman yüzde ellisi azınlıktı, şimdi azınlıklar yüzde 1 veya 2 civarındadırlar. 50 sene içindeki bu artışı düşündüğünüz zaman 500 senede neler olabilir. ABD’de Kızılderililer hemen hemen yok olmuşlar, göçmenler ise kıtayı doldurmuş, dünyaya hükmediyorlar.

Yani İsrail oğulları çoğalmışlardır ama hiçbir zaman Mısırlı olmamışlar, daima köle statüsünde kalmışlardır. Mısır geleneğinde kölelerden yazıtlarda bahsetmek meşru sayılmadığı için Yusuf’un Mısır’a gelmesinden ve Musa’nın Mısır’dan ayrılmasından bahseden kitabe elimize geçmiş değildir.

Ne var ki Tevrat ve Kur’an Mısır’ı doğru olarak anlatmaktadır. Mesela Mısır’da demir yoktur, pekâlâ demirden bahsedebilirdi ama Mısır’da buğday vardır, buğdaydan bahsediyor.

 

YORUM

Musa ve Harun şanslı peygamberlerdi, Firavun o günün süper gücü olarak onları dinledi, onlarla tartıştı, söylediklerini ciddiye aldı.

Söylediklerimi Ahmet Tahir Satoğlu ciddiye aldı, Erbakan ciddiye aldı ama bizi Devlet Güvenlik Mahkemesi huzuruna götürenler bizimle oturup tartışmadılar. Akit Gazetesi yazılarımı iktibas ediyordu, bunu sona erdirdiler. Ocak Medya yazılarımı neşrediyordu, sitesini kapattılar. Akevler Adil Düzen Dergisi (www.akevler.org) kimse tarafından okunmuyor.

Bana zarar verdiklerini zannediyorlar. 50 senedir Adil Düzen’e karşı çaba sarf edilmektedir ama Adil Düzen hala vardır. Onların çanlarına ot tıkanıyor.

Herkes bilsin ki Allah vardır ve Kur’an O’nun sözleridir. Söyledikleri bir bir gerçekleşiyor. Onu söndürmek isteyenler kendileri söneceklerdir.

 

Öz Türkçe ile:

“‘İkisinin topluluğu bize kulluk edenler iken benzerimiz olan iki kişiye mi inanacağız?’ dediler.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“‘İkisinin kavmi bize a’bidler iken mislimiz olan iki beşere mi iman edeceğiz?’ diye kavlettiler.”

 

Fa QAvLUv EaNuEMiNu LiBaŞaRaYNı MiÇLiNAv Va QaVMuHuMAv LaNAv GAvBiDUvNa

فَقَالُوا أَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَابِدُونَ (47)

 

***

 

فَكَذَّبُوهُمَا

Fa KaüÜaBUvHuMAv (Fa FagGaLuHuMAv)

“İkisini tekzib ettiler”

Musa ve Harun birlikte görevlidir. Yani cumhurbaşkanı ile başbakan yönetimde eşit görev taşırlar. Asıl aktif olan vezirdir. Başkan onu denetleyenidir. Parlamenter sistemde cumhurbaşkanı sorumsuzdur. Bundan dolayı cumhurbaşkanı tek başına devlet görevlilerine bir talimat vermez, yanında mutlaka bir bakan bulundurur.

Demek ki bu kurallar Tevrat’la başlamıştır. Batı uygarlığı dediğimiz de Tevrat ve Kur’an uygarlığıdır. Musa ile Muhammed arasında köprüdür.

Yahudilere şunu anlatmalıyız. Size dininizi değiştirin demiyoruz. Size diyoruz ki, faizi bırakın. Faiz size de haramdır. Hıristiyanlara da diyoruz ki; siz Hıristiyan kalın ancak şeriatınız Yahudi şeriatı değil de İslam şeriatı olsun. Çünkü Tevrat’ın aslı olmadığı gibi içerdiği hükümler o zaman doğru idi, şimdi ise uygulanamaz hükümler içermektedir, ikincisi de Tevrat’ın aslı yoktur ama Kur’an aynen nazil olduğu gibi elimizdedir.

فَكَانُوا مِنَ الْمُهْلَكِينَ (48)

Fa KAvNUv MiNa eLMuHLaKIıNa (Fa FaGaLUv MıNa eLMuFGaLIyNa)

“Muhleklerden oldular.”

“Helak oldular” demiyor, “Helak edilenlerden oldular” diyor.

Allah insanlara diğer insanlar aracılığıyla söyleyeceklerini söyler. Önce söylenen her söze kulak verilmelidir. Söyleyen tanıdık olabilir. Konuşması ciddi ise onu dinlememiz gerekir. Aklımıza yatanlarla da amel etmemiz gerekir. Dinlemez, anlamaz ve onu tekzib edersek, o zaman Allah bizi helak eder.

Bu mekanizmayı iyi anlamak gerekir. Allah insanları böyle yaratmıştır. Uygarlaşan topluluklarda insan artık doğruyu yanlıştan ayırma seviyesine gelmiştir. Usulü fıkhı bunun için okumamız gerekir. Artık herkes müçtehittir. Herkese kendisi ile ilgili işlerde kendi içtihadı ile amel etmek farzdır. Başkasının içtihadı ile hareket ederse ameli batıl olur.

Kişi kendisi içtihad edemiyorsa, içtihad edenlerin görüşlerinden aklına uygun olanı seçer. Bu yaptığı da içtihaddır. Bunu tercih edecek gücü de yoksa bunu yapacak kişiyi tercih eder ve ona göre hareket eder. Müçtehidini seçmek de içtihattır.

Bunu yapmaz da içtihadına göre hareket etmezse yahut içtihat yapar ama ona göre amel etmezse, ahirette sorumlu olur.

Dünyada ise böyle olan topluluklar sonunda helak olurlar. Medreseler bu sebeple kapandı. Bugünkü İmam Hatip Okulları da bu sebeple işlev yapamıyor. Diyanet İşleri Teşkilatı bu sebeple belli kıssaları ve onların da çoğunu uydurarak aktarıyor.

Biz onlara bir şey demiyoruz. Onlar bize karşı. Millî Görüş sayesinde bugünkü izzeti buldular ama Millî Görüş’e karşı oldular. Gülenciler de böyle yaptılar.

Tekzib etme yok, hakkı söyleme var.

Kimseye “Sen yalan söylüyorsun” demeyeceksin, “Doğrusu budur” diyeceksin.

 

YORUM

Ben Kırgızistan’da iken Orhan Çakmak eliyle Agâh Oktay Güner’e bir mektup yazmıştım. Kırgızistan Türkiye arasında ulaşım ortaklığı kurmayı teklif ettiğimi sanıyorum. "Karagülle ile bu olmaz" diyor. Teklifi değerlendirmiyor da Karagülle olduğu için reddediyor.

İşte, Mısırlılar da bu mantığı kullanıyorlar. Kişinin davası üzerinde durmuyorlar, kişinin kendisi üzerinde duruyorlar. Aristokratik sınıf vardır. Bunlar birbirlerini bilirler. Bunlar kendilerini diğer insanlardan üstün görürler. Aristokrat olmayanları daima dışlarlar.

İktidar el değiştirince sessizce oraya gider ve oranın da iktidar sahibi olurlar. Siz daima ikinci sınıf insan olursunuz. Bunu bilinçaltında yaparlar.

Akevler böyle insanların, ikinci sınıf insanların olduğu bir topluluktur. Profesör oluyorsunuz, başarılı yayınlarınız ve öğrencileriniz de olabilir ama siz her zaman ikinci sınıf adamsınız. Rektör olamazsınız. Rektör yardımcısı yapsalar da biraz sonra ona da dayanamazlar.

Yüz Lojmanlı İşyeri Apartmanları bu sorunu çözecektir. Aristokratlar bir apartmanda toplanacaklar. Aristokratlarla anlaşanlar onlarla beraber olacaklardır. Belki de daha refahta olacaklar. Dışlananlar ayrı apartmanda oturacaklar.

İsrail oğulları benzeri bir çöl topluluğunu oluşturacaklar. Beş vakit namaz kıldıkları, samimi Müslüman oldukları halde, Akevler’e taşınmayanlar vardır. Aristokratik sınıftan gelen eşleri onların Akevler’de oturmalarına mani olmuşlardır.

 

Öz Türkçe ile:

“İkisini yalanladılar. Yok edilenlerden oldular.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“İkisini tekzib ettiler. Muhleklerden oldular.”

 

Fa KaüÜaBUvHuMAv Fa KAvNUv MiNa eLMuHLaKIıNa

فَكَذَّبُوهُمَا فَكَانُوا مِنَ الْمُهْلَكِينَ (48)

 

***

 

وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ

Va LaQaD EAvTaYNAv MUvSay eLKiTAvBa (Va LaQaD FEFGaLNay FuGaLa eLFiGAvLa)

“Ve Musa’ya kitabı ita etmiştik.”

Surede kısımlar وَلَقَدْ ile ayrılmaktadır. a) İnsanın yaratılışı, b) Kâinatın yaratılışı, c) İnsanlığın uygarlaşmaya Nuh Peygamber ile başlaması وَلَقَدْler ile ayrılmıştır. Nuh uygarlığının başlaması merkeze alınmıştır. Nuh’tan sonra gelen peygamberler ثُمَّ‘lerle zikredilmiş, وَلَقَدْ getirilmemiştir.

Firavuna Musa ile Harun’un irsali de ثُمَّ ile yapılmıştır.

Musa’nın hayatı ikiye ayılmaktadır. Denizi geçmeden önce Nuh uygarlığının devamı olarak Harun’la beraber olması ve ikisinin eşit görevde olmasıdır. Denizi geçtikten sonra artık yeni uygarlık başlıyor ve Musa artık yeni uygarlığın peygamberidir. Burada Harun görevli değildir yani kitabı insanlığa ulaştırmada Harun görevli değildir. Bu sebeple hem وَلَقَدْ ile ayırdı hem de Musa’yı tekrar zikretti.

وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَجَعَلْنَا مَعَهُ أَخَاهُ هَارُونَ وَزِيرًا (Furkan 25/35)

“Musa’ya kitabı verdik ve kardeşi Harun’u ona vezir yaptık” denmektedir.

Kur’an’da Harun’a kitap verildiği hiçbir yerde zikredilmemektedir. Tevrat’la yeni düzen kurulmaya başlanmıştır. Nuh Peygamber’e kadar insanlık kişi yönetimi ile yönetiliyordu. Yazılı hukuk yoktu. Nuh’tan sonra yazılı hukuk başlamıştır. Ne var ki şeriatı koyanlar, yazılı şeriat oluşturanlar yine kişilerdi. Denizi geçmeden önce Musa ve Harun da o gruptan idiler. Denizi geçtikten sonra ortaklık yeniden kurulmuştur. Musa kitabın tek sahibi olmalıdır. Artık yasaları kişiler yapıyor. Allah’tan vahiy olarak gelmiyordu.

Bugün de ‘kanunları meclis yapar’ hükmü vardır. Kanun yapma yetkisi Allah’ın halifesi olan topluluğa verilmiştir. Yapılan yasaları başkan yayımlamaktadır. Bakanların veya başbakanın kanunları yayımlama yetkisi yoktur.

Musa’ya kadar hükümdarlar kanunları değiştirme yetkisine sahip iken, Tevrat’tan sonra artık hükümdarlar kanunları değiştiremiyorlar. Hükümdarlar da kanunlara uymak zorunda kalmaktadırlar. Hükümdarlar da yargı önünde halkla aynı sorumluluğu taşırlar.

لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ (49)

LaGalLaHuM YaHTaDuvNa (LaGalLaHuM YaFGaLuvNa)

“İhtida etsinler diye”

Tevrat gelince yöneticiler de yönetenler de yargı önünde eşit hale geldiler. Artık yöneticilere karşı sorumlu değiller, yargıya karşı sorumludurlar.

Yargı üstünlüğü Tevrat’la başlar.

“İhtida” iftial babındandır. Tevrat’a ihtida edilecek. Herkes Tevrat’ın söylediklerini yapmakla mükelleftir. Başkan da öyledir. Yargılamayı da hakemler yaparlar.

İhtida, ittiba, ibtiğa ve ittika artık yeni düzenin temeli olmuştur.

Bugün de biz Kur’an’la ihtida edilmekle emrolunmuş bulunuyoruz.

Muhammed Peygamber kendisi resuldü yani başkandı ama sadece Arap topluluklarının resulü idi, كَافَّةً لِلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًاidi, tüm insanlığın hamili Kur’an idi.

 

YORUM

Bu ayet çok açık olarak gösteriyor ki Musa’nın iki kişiliği vardır. Biri çağının peygamberliğini ve yöneticiliğini yapmak. Diğeri ise insanlığın uyacağı kitapları öğretmek ve açıklamak. Bunda sadece nakledicidir ve açıklayıcıdır. Artık uygulayıcı değildir.

Uygulama ondan sonra gelenler tarafından yapılacaktır.

Biz son nebinin sünnetini Kur’an’ı anlamada kaynak kabul ederiz. Uygulamada ise çağımızın içtihatları, Kur’an’a dayanmayan sünnet uygulamalarından daha öndedir. Bunun en açık delili buradaki وَلَقَدْ ifadesi ve Tevrat’ı anlatmayı Harun’a değil Musa’ya bırakmasıdır.

 

Öz Türkçe ile

“Ve yolu bulurlar diye Musa’ya yazıtı vermiştik.”.

Kur’an Kelimeleri ile:

“Ve ihtida ederler diye Musa’ya kitabı ita etmiştik.”

 

Va LaQaD EAvTaYNAv MUvSay eLKiTAvBa LaGalLaHuM YaHTaDUvNa

وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ (49)

 

***

 

وَجَعَلْنَا ابْنَ مَرْيَمَ

Va CaGaLNAv iBNa MaRYaMa (Va FaGaLNAv FiGLa FaGLaMa)

“Ve ibni Meryem’i ca’l ettik.”

Kitap verilen Musa’ya Meryem’in oğlunu atfetti, Harun’un yerine burada İsa’nın adını zikretmeden İsa’dan bahsetti.

Nuh’tan sonra da bir resulden bahsetmiş ve Hud’un adını söylememişti.

Meryem’den söz ediyor, İsa’nın babasız doğmuş olmasına işaret ediyor. Musa kavmini yani halkını bir ulus yapmıştı. İnsanlığa hidayet olarak Tevrat’a ona verilerek başlandı ama Tevrat’ı insanlığa yayma görevini İsrail oğullarına değil Meryem’in oğluna vermiştir. O İsrail oğlu değildir. O babasız yaratılmıştır. İnsanlığın yeni Âdemi’dir.

İncil İsraili bir kitap değildir. İsa havarilerine diyor ki; İsrail oğullarının peygamberi var, Yahya. Siz dünyaya yayılın ve tüm insanlığı uyarın. İncil’in İbranice aslı da yoktur. Çünkü hiçbir havari İncil’i İbranice tebliğ etmedi. Herkes gittiği yerde o yerin dilini kullandı. Bunun için elimizde çok Tevrat olmadığı halde çok İncil vardır.

وَأُمَّهُ

Va EumMaHUv (Va FuGLaHUv)

“Ve onun ümmünü”

“Meryem’i ve oğlunu” diyebilirdi, “Meryem’in oğlunu ve annesini” demektedir. Önce İsa’nın adını zikretmiyor, çünkü yeni uygarlık getirmiyor. Bu sebeple Meryem’in oğlu diyor. Sonra da annesini zikrediyor. Dolayısıyla bize yeni bir şeyi haber veriyor. Nuh’tan sonra gelen peygamberler gibidir, adı zikredilmiyor ama Musa’nın Tevrat’ını dünyaya taşıyan birisidir.

آيَةً

AvYaTan (FaGaLaTan)

“Bir ayet”

آيَتَيْنِ (iki ayet) demesi gerekirken ikisini bir ayet yapmıştır, o da İsa’nın babasız doğmasıdır. Bu ayet olmuştur.

آيَة köşe taşlarını gösterir yani yol devam ederken eğer ayrılacaksa veya dönülecekse orada bir taş vardır, ona köşe taşı denir, o ayettir.

Uygarlıkların ömürleri biner yıldır. Biner yılın başlangıç noktası İsa’nın doğuşudur. Bugün tüm insanlık Miladi Takvimi kullanmaktadır. Yani doğumdan önce ve doğumdan sonra diyoruz. Kur’an bunu bize haber veriyor.

Başka yerde وَجَعَلْنَاهَا وَابْنَهَا آيَةً لِلْعَالَمِينَ(Enbiya, 21/91) “Onu ve oğlunu âlemlere ayet yaptık” diyor. Yani yine bir ayet yapmıştır لِلْعَالَمِينَ diyor, başka yerde ise لِلنَّاسِ(Meryem, 19/21) diyor.

Gerçekten insanlık değişik takvimler kullanmıştır.

Halife Ömer de Müslümanlar için Hicri Takvimi koymuş. Osmanlılar önce takvimi Güneş takvimine çevirmişler. Cumhuriyette ise resmi takvim Miladi Takvim olmuş.

Bugün tüm dünya, Çinliler, Budistler ve Hindular da hep Miladi Takvim kullanıyorlar. Kur’an bize bunu bildiriyor.

Buradan anlıyoruz ki, İsa’nın doğum gecesini yılbaşı olarak kutlamak meşrudur ama Muhammed’in doğum gecesini yılbaşı olarak kutlamak mescidi dırar kabilinden olup meşru değildir. Nasıl Miladi Takvime’ takdiri ilahi olarak geçtiysek, aynı şekilde yılbaşı kutlamaları da miladi yapılmalı ama içki ile değil, tüm peygamberleri birlikte anarak yapılmalı.

وَآوَيْنَاهُمَا

Va EAvVayNAvHuMAv (Va EaFGaLNAvHuMAv)

“Ve ikisini iva ettik”

İkisini ev sahibi yaptık denmektedir.

Meryem hamile kalınca bulunduğu kentten ayrılmış ve doğuya gitmiş, orada çocuk doğurmuştur. Lut Gölü’nün doğusunda ona göre yer bulmuştur.

Allah insanları yaratmış ve rızkını da takdir etmiş. On milyar insan şöyle veya böyle beslenmektedir. Açlıktan ölen canlı hemen hemen hiç yoktur. Avlanılır veya hastalanır, böylelikle ölür.

إِلَى رَبْوَةٍ

EiLAv RaBVaTin (EiLAv FaGLaTin)

“Bir rabvete”

Rabve canlının kendi kendini büyütmesidir. Verimli alan demektir. Meyveli alan demektir.

Tarıma elverişli toprağa رَبْوَة denir. Tarım yapmadan doğal olarak ürün veren yörelerin adıdır.

Seralar yapacağız, biz ekmeyeceğiz, kendiliğinden gelişerek cennetten bir ayet olur.

ذَاتِ قَرَارٍ

ÜaTı QaRaRın (ZaTa FaGAvLın)

“Zatı karar”

Karar kılınarak demek donuk değil hareket imkânı var ama daima merkezkaç kılınır demektir. Yer güneşte kararlıdır. Biz yerde kararlıyız.

Meryem’in çocuğunu doğurduğu yer aynı zamanda ağaç kovuğu olarak kalmaya elverişli bir yerdir.

وَمَعِينٍ (50)

Va MaGIyNın (Va FA GIyLın)

“Ve mei’n”

عَيْن göz demektir, aynı zamanda Türkçede olduğu gibi pınar da demektir.

Ayet bize aynı zamanda meskûn bir yerin nasıl olması gerektiğini anlatmaktadır.

İlk insanlar kırlarda yaşıyorlardı. İlkin yerleşik idiler, yaylalara giderlerdi. Kışın ovalarda kalırlardı. Avcılık döneminde avın peşine takılarak göçebe topluluklar olarak yaşamaya başladılar. Çobanlık döneminden toplayıcılık dönemine döndüler. Tarım döneminde ise tamamen yerleştiler. Köyler oluştu. Her köyde evler var, tarlalar vardı. Bu tarlalardan alınan ürünler orada yaşayanlara yetiyordu. Bu köyler akarsuların bulunduğu yerlerde kurulurdu.

Bugün yeni bir düzene geçiyoruz. Yüz lojmanlı işyeri apartmanları kuruluyor. Elektriği var, suyu var, yolu var, ürettiğini satıyor, ihtiyaçlarını alıyor. O günkü kendine yeterli köylerin yerini semtler almıştır. Tarım semti ile sanayi semti kardeş yapılarak olağanüstü hallerde kendilerine yeterli olarak yaşama imkânını bulmaktadır.

Adil Düzen’de semtler kendilerine yeterli şekilde oluşturulurlar ama normal zamanlarda dünya ile irtibatları vardır, alıp satarlar.

Bu ayet bize kendine yeterli bir yerleşim yerini tanımlamaktadır.

 

YORUM

Sure insanlığın yaratılması ile başlayıp Nuh Peygamber ile başlayan uygarlaşmayı anlatmaktadır. Uygarlığı tanımlamamız gerekir. Uygarlık sattıklarının ürettiklerine oranıdır. İlkel topluluklar ürettiklerini tüketiyorlardı. Nuh’a kadar bazı artık malları satıyorlardı. Böylece uygarlaşma başlamış, Nuh zamanında bu ileri gitmemiştir. Kayseri’de tabletler bulunmuş, uluslararası ticaret başlamıştı.

Bu uygarlaşma İslamiyet’in hükümranlık döneminde İpek Yolları ile çok geniş alana yayıldı. At ve develerle çok süratli ulaşım yapılıyordu. Bir at bir iki saatte 30 kilometre koşar. Atları menzillerde değiştirmek suretiyle postaların saatte otuz kilometre hızla ulaşımı sağlandı. Tepelere konan ateşleri yakıp söndürerek haberleşmeyi öğrendiler. Böylece ilkel teknik döneminde bile dünya tek piyasa haline gelmiştir.

Sonraları ileri haberleşme ve ulaşım sağlanınca dünya tek pazar haline geldi. Bugün artık kişi bazında tam uygarlık sağlanmıştır ama henüz kentler ve ülkeler arası tam uygarlık sağlanmamıştır. Hala insanlar ürünlerinin yarısından azını uluslararası piyasadan sağlamaktadırlar. Bunun en büyük engeli gümrükler ve vizelerdir.

Adil Düzen bu engelleri kaldıracaktır.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve Meryem’in oğlu ve onun annesini belge yaptık ve ikisine pınarlı ve barınaklı bir alanda yuva yaptık.

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve ibni Meryem’i ve onun ümmünü bir ayet ca’l ettik ve ikisini zatı karar ve mei’n olan bir rabvede iva ettik.”

Va CaGaLNAv iBNa MaRYaMa Va EumMaHUv AvYaTan Va EAvVayNAvHuMAv EiLAv RaBVaTin ÜAvTı QaRaRın Va MaGIyNın

وَجَعَلْنَا ابْنَ مَرْيَمَ وَأُمَّهُ آيَةً وَآوَيْنَاهُمَا إِلَى رَبْوَةٍ ذَاتِ قَرَارٍ وَمَعِينٍ (50)

 

***

 

يَاأَيُّهَا الرُّسُلُ

YAv EayYuHa eLRuSuLu (YAv FaGLuHa eLFuGuLu)

“Ey resuller”

Peygamberlerden bahsettikten sonra Muhammed’e sıra gelmişken söz etmektedir. ‘Ey resuller’ diye hitap etmektedir. Burada hitap İsa’nın havarilerine olabilir ama bu tür hiçbir peygambere veya kavme hitap edilmemiştir. Fasıl ile ey diyerek resuller denmektedir. Kur’an’dan sonra artık resuller yoktur. Muhammed dâhil ancak Kitap verilen Musa gibidirler. Artık resen görevli değiller. Herkes kitaba uymakla mükelleftir. Musa ve Meryem oğlu gibidirler.

Peki, resullük vazifesini kim yapacaktır?

Bütün müminler aynı manada resuldürler. Her biri içtihatla Allah’tan emir alır ve kendisine düşen görevi bir resul ve abd olarak yapar.

Süleyman Akdemir bundan önceki seminerlerde sormuştu, “Bugün resul kimdir?” diye.

İşte bu seminerimizde Allah ona cevap veriyor; bütün müminler resuldür. Bu hitap ölmüş insanlara olamayacağına göre Kur’an’dan sonra gelen resuller kastediliyor. “Ey resul” denseydi Muhammed Peygamber kastedilirdi ama “Ey resul” denmediğine göre zaten emredilenlere bakarsak bütün insanlara verilen emirdir.

Hepimiz Allah’tan içtihatla emir alıyoruz ve hem ibaddan oluyor, onları uyguluyoruz hem de resul oluyoruz ve tebliğ ediyoruz. Yalnız tebliğ etmiyoruz, topluluğun da yaşaması için biz risalet görevini görüyoruz. Hepimiz birbirimizin resulüyüz.

Alusi’ye bakalım ne diyor? “Bu resul, Muhammed’dir.” diyor, “Bu resul, İsa’dır.” diyor, “Çoğul gelmesi tazim içindir.” diyor. Görüyorsunuz ki kurallara uygun açıklama yapmamıştır.

Muhammed Peygamber dâhil Kur’an’dan sonra gelen bütün resullerdir diyorum. Herhangi bir tevile gerek kalmamaktadır.

Öncelikle her mümin kendisine resuldür. Aşiret (ocak) reisi aşiretine resuldür. Kabile (bucak)  reisi kabilesine resuldür. Şa’b (il/vilayet) reisi şa’bına resuldür. Kavmin (devletin) reisi kavmine resuldür. Mekke imamı tüm insanlığa resuldür.

كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ

KuLUv MıNa elOayYıBAvTı (uFGuLUv MiNa FagGıLAvTı)

“Tayyibattan ekl edin.”

Şeriatın istediği tayyibattan tüketmektir.

Bir şey iki sebepten habis olur. Habisun lizatihi olur, içki böyle bir habistir. Diğeri ise habisun ligayrihidir. Armut aslında habis değildir ama çalınmış ise başkasının emeğinin hakkını yediği için habistir, başkasına zarar verdiği için habistir.

الطَّيِّبَاتِ dişi kurallı çoğul gelmektedir, dengeli beslenme gerekmektedir, herkes için tayyibat olmalıdır. اِطْعَمُوا demiyor da كُلُواdiyor. Yalnız yiyecekleri değil, giyecekleri, barınakları ve araçları da içermektedir. Tüm tüketim kastedilmektedir.

İnsanlara yüklenen görev budur, birlikte ekl ederken tayyibat içinde ekletmeliyiz. Hepimiz kendi içtihadımızla amel ederiz, niza olunca da hakemlere gideriz. Artık uymamız gereken nebi yoktur, hepimiz resulüz, içtihadımızla amel ederiz.

وَاعْمَلُوا صَالِحًا

Va GMaLUv ÖAvLıXan (Va uFGUvLUv FaGıLan)

“Ve salih amel edin.”

الصَّالِحَاتِ demiyor, صَالِحًا diyor. Hepimiz amel edeceğiz ama amel, salih olacaktır. Plan ve projeye göre amel edeceğiz. İmalatı, üretimi plan ve projeye göre yapacağız, ondan sonra bölüşeceğiz. Tüketimde de salihat vardır. Uygun şekilde bölüşeceğiz. Ama tüketirken kişisel olarak kendimize göre tüketeceğiz.

Demek ki üretimde kurallar var.

Tüketimde ise kurallar içinde serbestlik vardır.

Biz 50 sene evvel yazdığımız kitapta istihsalde mülkiyet, istihlakte şuyuiyyet demişizdir. Bizim eksik kusurlu ifademiz burada en güçlü ve doğru şekilde kuralla ifade edilmiştir.

إِنِّي بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ (51)

EinNIy BiMAv TaGMaLUvNa GaLIyMun (EinNIy BiMAv TaFGaLUvNa FaGIyLun)

“Ben sizin amel ettiğinize alimim”

Bütün bunlar, kendi aralarında ihtilaf olursa hakemlere gider anlamındadır. Az olsun çok olsun her şey yazılmalıdır. Allah’ın halifesi topluluktur, topluluğun ifadesi kanunlardır. O’nun koyduğu yasakları yorumlayarak uygularız. Başkaları yorumlamaz, biz yorumlarız. Onun için hepimiz resulüz. Vatandaş olarak da uygularız. Başkanlar da birer görevlidir. Onlara birlikte hareket etmede önderlik yapma görevi verilmiştir. Bunu kendi içtihatları ile icra ederler. Bir ihtilaf olursa imamla cemaat arasında fark olmaksızın kendi atadıkları hakemlere giderler.

Başkanların yaptıkları açık olmalıdır. Gizli yapılan, halkın duymadığı anlaşmalar geçersizdir. Başkan hareket eder, cemaat ona itaat ederse, susarsa tasdik etmiş olur ve o, topluluğu bağlar. Başkanın veya yetkilinin gizli anlaşması topluluğu bağlamaz.

Bu husus iyi bilinmelidir. Kapılar arkasındaki anlaşmalar topluluk için geçersizdir. Bu sebepledir ki yönetim kurulları, meclisler hep herkese açıktır. ABD’deki Beyaz Saray aslında şeffaf saraydır. Başkan çok yetkili kişidir ama gizli hiçbir şey yapamaz. Onlar oraya Beyaz Ev demektedirler. Yine bundan dolayı gizli milli istihbarata dayanılarak yargı hiçbir hüküm veremez, gizli tanık olamaz.

 

YORUM

Kur’an’ın ilahi bir kitap olduğunun en büyük kanıtı ondaki hükümlerin tutarlı olmasıdır. Nebi son nebidir. Bundan sonra risalet yoktur dendiğinde bir çelişki ortaya çıkardı. Uygarlık devam etmeyecek, gelişme duracak demektir. Oysa en büyük gelişmeler bundan sonra oluştu. Vahyin yerini içtihat aldı, meşveret aldı.

Peki, nübüvvet ve risalet ne olacak?

Onun yerini ulema aldı. Bunu Peygamber açıkça söylemiştir, “Ümmetimin âlimleri İsrail oğullarının peygamberleri gibidir.”, “Alimler nebilerin vârisleridir.” demiştir. Risaletin son bulduğu da zaten Kur’an’da zikredilmiyor; hatemu’l-mürselin (خَاتَمُالمُرْسَلِينَ) değil hatemu’l-nebiyyin (خَاتَمُالنَّبِيِّينَ) deniyor. O da belli grup nebilerin, kitabı getiren nebilerin hatemidir. Yani bu surede bahsedilen resullerin mensup olduğu nebilerin hatemidir.

Burada bir hususa daha değinmek gerekir. Her işin resulü o işin sorumlusudur. İnsanlar teavün (ortaklık) içinde birbirlerine yardım ederler ve emeklerini değiştirirler. Böylece ameli salihat oluşur. Bununla beraber bir işin sorumlusu bir kimsedir; onun için وَاعْمَلُواالصَّالِحَاتِ denmemiş de وَاعْمَلُواصَالِحًا denmiştir. Hepimiz resulüz, kendi işimizde bize yardım edenlere resulüz, onların işinde onlar bize resuldürler.

 

Öz Türkçe ile:

“Ey elçiler, yararlılardan tüketin ve uygun olanı işleyin. Ben işlediklerinizi bilenim.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ey resuller, tayyibattan ekledin ve salih amel edin. Ben amel ettiklerinizi ilmedenim.”

 

YAv EayYuHa elRuSuLu KuLUv MıNa elOayYıBAvTı VaGMaLUv ÖAvLıXan EinNIy BiMAv TaGMaKUvNa GaLIyMun

يَاأَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحًا إِنِّي بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ (51)

 

***

 

وَإِنَّ هَذِهِ أُمَّتُكُمْ

Va EinNa HAvÜiHIy EumMaTuKuM (Va EinNa HAvÜıHIy FuGLaTuKuM)

“Ve bu, sizin ümmetinizdir”

İnsanı yarattı, kâinatı onun için yarattı. İnsan Nuh Peygamber ile uygarlaşmaya başladı. Musa Peygamber ile yazılı hukuka geçti. Şimdi de hepiniz resul oldunuz. Siz Musa’dan sonra gelen bir ümmetsiniz.

لَقَدْ zikretmedi, çünkü şimdi oluşuyoruz.

Bu ümmetin oluşması kıyamete kadar devam edecektir. Herkes resul olarak içtihat yapacak, herkes topluluk olarak icma yapacak ve yeni sorunlarını çözecektir. Şimdi ortaklık dönemine geçiyoruz. Onun sorunlarını çözüyoruz. Sonra deniz uygarlığına geçeceğiz, oradaki sorunlarımız farklı olacak, onları çözeceğiz. Sonra gezegenlere gideceğiz, oradaki sorunlarımız farklı olacak, onları çözeceğiz. Sonra uzaya açılacak ve hidrojen enerjisi ile uygarlık kuracağız, sorunlarımız farklı olacak, onları çözeceğiz.

أُمَّةً وَاحِدَةً

EumMaTan VAvXıDaTan (FuGLaTan FAvGıLaTan)

“Vahid ümmet olarak”

Evet, artık insanlık tek ümmet olmuştur.

Bunun için ulaşım olmalıdır, haberleşme olmalıdır, ortak dil olmalıdır, ortak ilim olmalıdır. Bu ancak yirminci yüzyılda sağlanabilmiştir.

Bugün bilgisayarlar tercümeler yapmaktadır. Çalışmalar emekleme dönemindedir. Söyleneni anlamakta ve ona göre hareket etmektedir. İnsanlık çok uzaklarla haberleşmektedir.

Deniz uygarlığına, güneş uygarlığına, uzay uygarlığına geçtiğimizde de insanlar arasında birlik sağlanmaktadır. Henüz teknolojide aşamadığımız alanlar vardır. Işıktan daha hızlı dalgalar biliniyor ama henüz onlarla haberleşemiyoruz, yolculuk yapamıyoruz. Dört boyutlu uzayı biliyoruz ama henüz üç boyutun dışına çıkamıyoruz. Hidrojen enerjisinden haberimiz var, hatta bomba yapıyoruz ama pilin içine koyamıyoruz.

Yarın yani gelecekte bu sorunlar çözülecektir.

Değişmeyen bir şey olacak. Artık insanlık bu geniş anlamda tek ümmet olacaktır.

Uzaydaki bizim Âdem’in oğlu olmayan insanlarla belki haberleşeceğiz, belki dolaşacağız ama tek uygarlık olmayacağız sanırım.

وَأَنَا رَبُّكُمْ

Va EaNa RabBuKuM (Va EaNa FaGLuKuM)

“Ve ben sizin rabbinizim.”

Yani uygarlaşmaya devam edeceksiniz, Ben size yeni uygarlık için ne gerekiyorsa onları ilham edeceğim, kendi ilmi çalışmanızda Ben rabbiniz olacağım. Vahyin sona ermesi, hepinizin ayrı ayrı resul olmanız, Benim sizin rabbiniz olmam sebebiyle eksiklik getirmeyecektir. İçtihat sistemi de vahiy sistemi kadar verimli ve etkili olacaktır.

فَاتَّقُونِ (52)

FatTaQUvNIy (FaiFTaGıLUvNı)

“Bana ittika edin.”

İçtihadınız ve icmanız Benim bilgim dâhilinde olmaktadır. Hata etseniz de Ben izin verdiğim için hata etmişsiniz demektir, siz sorumlu değilsiniz. İçtihad ve icma ile hareket edeceksiniz, dünyada ve ahirette karşılığını bulacaksınız. Hata başarısızlığa götürür, onun hatalı olduğunu öyle bildiririm. Hatadan dönmeyi bilin.

 

YORUM

Bugün yeryüzünde ulusların kendi anayasaları vardır, illerin kendi anayasaları yoktur, bucakların kendi anayasaları yoktur. İnsanlığın ortak bir anayasası yoktur. Uluslararası savaşmaya dayanan bir denge vardır. İl ve bucaklar ise devletin keyfi yönetimine tabidir. Keyfi gelir kapatır, keyfi gelir vergi koyar. Oysa Kur’an’a göre kişi, aşiret, kabile, şa’b, kavm ve millet olarak her birinin tam ve eşit kişilikleri vardır. Birbirleri ile işbölümü içindedirler. Ocaklar (aşiretler) birlikte yaşamayı, bucaklar (kabileler) birlikte çalışmayı (özel hukuku), iller iç güvenliği, uluslar dış savunmayı, insanlık da uygarlaşmayı sağlar.

Bütün bunları içeren “Adil Düzen’e Göre İnsanlık Anayasası”nı İzmir Akevler Kooperatifi oluşturdu. İstanbul Akevler Kooperatifi bu çalışmayı Kur’an delilleriyle yorumladı. Süleyman Akdemir “İnsanlık Anayasası Kavramı” kitabı ile dünyaya tanıttı. Hizmet ve Dayanışma Kooperatifi Ana Sözleşmesi onun kooperatif seviyesinde uygulamasıdır.

On bin ortaklı Ar-Ge ortaklığı bunun Ar-Ge’sini yapmaktadır. Yüz lojmanlı bir işyeri semtini kurmak şimdiki hedeftir. Müslimler burada yatırım yapacaklar ve dârı hazırlayacaklar. Müminler buraya taşınacak ve imanı hazırlayacaklar.

Biz Kur’an’ı böyle yorumluyor, her kelimesine uygulamada bir yer düşünüyor ve onu gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Kur’an’daki يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لِمَ تَقُولُونَ مَا لَا تَفْعَلُونَ (Saff 61/2) ayetini böyle anlıyoruz. Daha en yakın arkadaşlarımızdan bile bu gerçeği kabul etmeyenler vardır.

Yalnız ilim yapmak, yalnız zikir yapmak yetmez; amel de gerekir, siyaset de gerekir.

 

Öz Türkçe ile:

“Bu, sizin tek olan topluluğunuzdur ve Ben de yetiştiricinizim. Bana korunun.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Bu, sizin vahid olan ümmetinizdir ve Ben de rabbinizim. Bana ittika edin.”

 

Va EinNa HAvÜiHIy EumMaTuKuM EumMatan VAXıDaTan Va EaNa RabBaKuM FatTaQUvNIy

وَإِنَّ هَذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ (52)

 

İstanbul; 20 Temmuz 2019

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

resatnurierol@gmail.com

www.akevler.org (0532) 246 68 92

 

 


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
30.09.2019
11:01

1967...1968...1969...AKEVLER 53 YILDIR ÇALIŞIYOR...2017...2018...2019

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 1023

“ADİL DÜZEN” III. BİNYIL MEDENİYETİ PROJESİDİR

“VE BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

Haftalık Seminer Dergisi; 1023. Hafta - 20 Temmuz 2019 - Fiyatı: www.akevler.orga tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR.. ÇOĞALTABİLİR.. DAĞITABİLİRSİNİZ...

“ADİL DÜZEN” UYGULAMALARI YAPMAK İÇİN BİZLERE DANIŞABİLİRSİNİZ...

 

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 1023. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?”      (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.”      (Hadis)

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİ,  Zafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA / İSTANBUL    Tel: (0212) 452 76 51

Tefsir Seminer Notları Yenibosna’da Cumartesi akşamları okunup tartışılmaktadır.

GAYEMİZ: Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada “OKUNMASI, ANLAŞILMASI VE UYGULANMASI”DIR. - ADİL DÜZEN ÇALIŞANLARI

 

***

 

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI

MEHMED ŞEVKET EYGİ VE ERDOĞAN

***

Dış Borçlar ve enflasyon sorunu

Süleyman KARAGÜLLE

 

***

 

*SEBÎLU’R-REŞÂD” / MAKALELER

Üçüncü binyıl uygarlığına geçme görevi Türkiye’de

Mehmed Şevket Eygi, Millî Gazete, MSP ve …

Mehmed Şevket Eygi hakkında detaylı çalışma...

Adil Düzen gelecek, yeni bir dünya kurulacak

Adil Düzen nasıl gelecek de insanlık kurtulacak?

Reşat Nuri EROL

 

***

 

MÜMİNUN SÛRESİ- 7. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

قَدْ أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ (1) الَّذِينَ هُمْ فِي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَ (2) وَالَّذِينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَ (3) وَالَّذِينَ هُمْ لِلزَّكَاةِ فَاعِلُونَ (4) وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ (5) إِلَّا عَلَى أَزْوَاجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ (6) فَمَنِ ابْتَغَى وَرَاءَ ذَلِكَ فَأُولَئِكَ هُمُ الْعَادُونَ (7) وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ (8) وَالَّذِينَ هُمْ عَلَى صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ (9) أُولَئِكَ هُمُ الْوَارِثُونَ (10) الَّذِينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ (11) وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ مِنْ سُلَالَةٍ مِنْ طِينٍ (12) ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً فِي قَرَارٍ مَكِينٍ (13) ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَامًا فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْمًا ثُمَّ أَنْشَأْنَاهُ خَلْقًا آخَرَ فَتَبَارَكَ اللَّهُ أَحْسَنُ الْخَالِقِينَ (14) ثُمَّ إِنَّكُمْ بَعْدَ ذَلِكَ لَمَيِّتُونَ (15) ثُمَّ إِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ تُبْعَثُونَ (16) وَلَقَدْ خَلَقْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعَ طَرَائِقَ وَمَا كُنَّا عَنِ الْخَلْقِ غَافِلِينَ (17) وَأَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً بِقَدَرٍ فَأَسْكَنَّاهُ فِي الْأَرْضِ وَإِنَّا عَلَى ذَهَابٍ بِهِ لَقَادِرُونَ (18) فَأَنْشَأْنَا لَكُمْ بِهِ جَنَّاتٍ مِنْ نَخِيلٍ وَأَعْنَابٍ لَكُمْ فِيهَا فَوَاكِهُ كَثِيرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ (19) وَشَجَرَةً تَخْرُجُ مِنْ طُورِ سَيْنَاءَ تَنْبُتُ بِالدُّهْنِ وَصِبْغٍ لِلْآكِلِينَ (20) وَإِنَّ لَكُمْ فِي الْأَنْعَامِ لَعِبْرَةً نُسْقِيكُمْ مِمَّا فِي بُطُونِهَا وَلَكُمْ فِيهَا مَنَافِعُ كَثِيرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ (21) وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَ (22) وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَى قَوْمِهِ فَقَالَ يَاقَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ أَفَلَا تَتَّقُونَ (23) فَقَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِهِ مَا هَذَا إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُرِيدُ أَنْ يَتَفَضَّلَ عَلَيْكُمْ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَأَنْزَلَ مَلَائِكَةً مَا سَمِعْنَا بِهَذَا فِي آبَائِنَا الْأَوَّلِينَ (24) إِنْ هُوَ إِلَّا رَجُلٌ بِهِ جِنَّةٌ فَتَرَبَّصُوا بِهِ حَتَّى حِينٍ (25) قَالَ رَبِّ انْصُرْنِي بِمَا كَذَّبُونِ (26) فَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِ أَنِ اصْنَعِ الْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا فَإِذَا جَاءَ أَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُ فَاسْلُكْ فِيهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَأَهْلَكَ إِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ مِنْهُمْ وَلَا تُخَاطِبْنِي فِي الَّذِينَ ظَلَمُوا إِنَّهُمْ مُغْرَقُونَ (27) فَإِذَا اسْتَوَيْتَ أَنْتَ وَمَنْ مَعَكَ عَلَى الْفُلْكِ فَقُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي نَجَّانَا مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ (28) وَقُلْ رَبِّ أَنْزِلْنِي مُنْزَلًا مُبَارَكًا وَأَنْتَ خَيْرُ الْمُنْزِلِينَ (29) إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ وَإِنْ كُنَّا لَمُبْتَلِينَ (30) ثُمَّ أَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قَرْنًا آخَرِينَ (31) فَأَرْسَلْنَا فِيهِمْ رَسُولًا مِنْهُمْ أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ أَفَلَا تَتَّقُونَ (32) وَقَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِهِ الَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَاءِ الْآخِرَةِ وَأَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا مَا هَذَا إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ (33) وَلَئِنْ أَطَعْتُمْ بَشَرًا مِثْلَكُمْ إِنَّكُمْ إِذًا لَخَاسِرُونَ (34) أَيَعِدُكُمْ أَنَّكُمْ إِذَا مِتُّمْ وَكُنْتُمْ تُرَابًا وَعِظَامًا أَنَّكُمْ مُخْرَجُونَ (35) هَيْهَاتَ هَيْهَاتَ لِمَا تُوعَدُونَ (36) إِنْ هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوثِينَ (37) إِنْ هُوَ إِلَّا رَجُلٌ افْتَرَى عَلَى اللَّهِ كَذِبًا وَمَا نَحْنُ لَهُ بِمُؤْمِنِينَ (38) قَالَ رَبِّ انْصُرْنِي بِمَا كَذَّبُونِ (39) قَالَ عَمَّا قَلِيلٍ لَيُصْبِحُنَّ نَادِمِينَ (40) فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ بِالْحَقِّ فَجَعَلْنَاهُمْ غُثَاءً فَبُعْدًا لِلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ (41) ثُمَّ أَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قُرُونًا آخَرِينَ (42) مَا تَسْبِقُ مِنْ أُمَّةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ (43) ثُمَّ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَى كُلَّمَا جَاءَ أُمَّةً رَسُولُهَا كَذَّبُوهُ فَأَتْبَعْنَا بَعْضَهُمْ بَعْضًا وَجَعَلْنَاهُمْ أَحَادِيثَ فَبُعْدًا لِقَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ (44)

 

***

 

ثُمَّ أَرْسَلْنَا مُوسَى وَأَخَاهُ هَارُونَ بِآيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُبِينٍ (45) إِلَى فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا عَالِينَ (46) فَقَالُوا أَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَابِدُونَ (47) فَكَذَّبُوهُمَا فَكَانُوا مِنَ الْمُهْلَكِينَ (48) وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ (49) وَجَعَلْنَا ابْنَ مَرْيَمَ وَأُمَّهُ آيَةً وَآوَيْنَاهُمَا إِلَى رَبْوَةٍ ذَاتِ قَرَارٍ وَمَعِينٍ (50) يَاأَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحًا إِنِّي بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ (51) وَإِنَّ هَذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ (52)

 

***

 





Son Yorumlanan Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 4506 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 3387 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 3781 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3206 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3090 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3225 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 6056 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 4554 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 3480 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 2992 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3150 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4007 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 3557 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 3901 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 3963 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 3994 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 3821 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 2878 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 3688 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3070 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 4430 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3311 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 4452 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 4246 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 3609 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4216 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 4560 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4136 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 3900 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 3819 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 3745 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 4533 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 3461 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 2974 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 4600 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 3631 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 4424 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3173 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3039 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 4435 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 4881 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 3824 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3347 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 3786 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4003 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 3515 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 3572 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 3623 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4004 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 8362 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53